:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Aşka Ve Sevgiye Dair
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37
Artık takatim kalmadı.
Olduğum yerden düşecek gibiyim.
Gün saymanın hiç bir faydası yok
Belki de ölmek daha kolay bu işkence de
Duramıyorum!
Bu hasret, bu özlem anki baki kalacak
Sabredeceğim desem de sabırlı olamıyorum
Kaçmak bile geliyor ya aklıma
Nereye kadar diyorum....

Artık dayanacak dermanım kalmadı.
Göçüp gitmek geliyor aklıma.
Terk etmek bu dünya denen yeri
Terk etmek ya Gelincik olmadan
Onun varlığını hissetmeden ne yaparım
Yanıyorum...

Artık demir alacağım yavaş yavaş
Artık bir hüznü işgal edeceğim.
Derman kalmasa da ayaklarımda
Bu şarkının bestesi böyle değildi.
Böyle anlatılmazdı bu masal
Her şeyi şaşırdım...
Ne sağımda özlem
Ne sol yanımda hasret
Biter diyorum bu işkenceye
Katlanamasam da biter elbet...


MUSTAFA ÇELEBİ ÇETİNKAYA
Aşk uğruna neler vermemiş insanoğlu?
Ne umutlar yitirilmiş aşk için, nice canlar son bulmuş.
Aşka gönül verip,onun çizdiği hayat yolunda son nefeslerine kadar direnmişler aşk gerçeği için.
Kimileri kavuşmuş, kimileri acı gerçeğine sığınmıştır hayatın.
Fakat sonunda ne olursa olsun aşk daima var olmuştur...
Ben aşığım demek bu kadar kolay mı?
Aşkın bir takım zorluklarını çekmeden aşık olunur mu?
Bence aşk yaşanmalı, aşk karşılıklı yaşanmalı.
Var mısın? sorusuna,
Ölümüne kadar cevabını verebilmeli aşkı yaşayan insan.
Gerçek aşk şüphe uyandırmamalı insanda, sadık olunmalı aşkına.
Unutmayalım ki var olan ve seni var eden aşkı yaşatandır.
Aşk umuttur bir bakıma, umduğunu bulmak yada bulamamaktır. Çoğu zaman hüsran, çoğu zaman mutlulukla sunar kendisini hayata.
Her iki türde de kendisini güzel yaşatandır aşk.
Evet ister çile yumağı olsun ister seni havalarda uçursun
Aşk her zaman kalplerin atış şiddetini arttırmayı başarmıştır.
Aşk fedakarlık ister, alışılmışlıklardan vazgeçebilmek en büyük fedakarlıktır nitekim.
Aşkta gurur yoktur, aşk gururdan da her zaman üstün olmuştur.
Görmez ve duymaz olursunuz onunla.
Ve sonunda tamamen kontrolü altına almıştır seni hayatta. Nereye çekerse çeksin sen oraya...
Aşk üzerine bir çok yazılar yazılmasına karşın aşk tanımlanamaz Kelimeler ve cümlelerle telaffuz edilemez.
Bir yaşanmışlık olmalıdır aşkı anlayabilmek, onu tüm güzelliğiyle tadabilmek için.
Onu var edecek biri olmalıdır yazılan romanın içinde.

Unutmayın aşk her daim kutsal olandır...


alıntı
Vuslatın uzağında bir sahildesin. Yıldızlı düşler serilmemiş geceye… An, mutluluk kadar uzak. Sağlam kederlere sarılıp yanıyorsun nazende bir ayazda… Yapma diyorum sevinçlerimi utandırma… Dinlemiyorsun. Unut diyorum gecelerce denizde yakamozlanan sevdanı. Nefes almak istiyorum ne olur, kendine gel bırak bu sancılı çarpıntıları.


Meltem rüzgarıyla sahile vurduğunda, doğuda güneş daha erken doğar biliyorsun. Gölgem ne zaman bir sevdanın üzerine düşse en uzun gece yaşanır. Günler kısalmaya başladığında ayrılık açıları küçülmeye başlar. Unutma, “biz” olan yürekleri tüketemez sonbahar ile eşitlenen mevsimler.


Düşler kalabalık bir fırtınanın ardında mahzun kalır hep… Rıhtımda beklenen sevda uzaktır artık hayat kadar. Ayrılık kadar yakındır gün batımında ufuklar. Yüzündeki sıcağı bıraksan da şehrin soğuk kaldırımlarına, vuslat uzaktır. Korkular içinde solar gül yapraklarında takvimler. Kalbine varamadığın yolların eskiyen umutları; çileli, yorgun, çelimsiz birer damla oluverir gözlerinde. Sevdanın tılsımıyla ıslak gül yaprakları serpilir gamzelerine…


Ah zaman yok, ah mekan yok aramızda. Gitmelerle yaşayan bir nefes olsa da sevda, sen orada ben burada değiliz. Hep aynı yerde biz’deyiz. Suskun bir zaman içindeyiz ve aşka konuşur tek gözlerimiz. Oysa eksiğiz tutunurken ıslak kirpiklerin kıvrımlarında… Yanağımızdan akan her damla güneşte; amansız, anlamsız, yarım kalan bir şarkı gibiyiz…


Ey kanayan kalbim, sanadır bu sözlerim... Söyle kim düşünür senin biçare kırıklarını, yeşermiş kaybolmuşluklarını… Lime lime edilmiş gönül topraklarında bütün başlangıçların cam kırıklarını yalınayak geçerken; sönüktür yıldızlar. Kırık bir rüzgar dolaşırken umuda düğümlü saçlarımı; söz pansumanı ile daha bir kanamalıdır gece yarıları… Ölümdür “yokluk”, avuçlarıma bırakılır… Bastığın yerden kayar yaralı şiirlerim. Günlerden kıyamettir ve açılmayacaktır kapılar.


Akşama dönüşürken gün; hüznüne sokulan karanlık azdırır yaralarını. Gece kıyıları yalarken deniz; deli dolu hallerini, boyuna çiçek açan dallarını toparla ve gidelim buralardan. Lakin ölüm kamplarına yol alsan da bir lokma umutla sev, zalimin zulmüne boyun borcundur sevdalı yarınlar.


Sessizliğin gamlı kıyısında
Bir cumartesiye vururken dalgalar
Yaralısın kalbim,
Gitmeyi becerebilirsen
Dönme geri…


Bak ıssız ada
Ilık rüzgar
Soğuk ellerim
Kapı önünde
Güleç bir veda


Yüreğim,


Hadi şimdi yalnız kal…




Ayşegül TEZCAN
Çınarlar Ağlar mı?


Çınarlar kırılırlar incinirler küserler.
Bakmayın o ihtişamına gövdesini örten yaprakların yeşilliğine…
Yüzyılların birikimini toplamıştır;
gövdesinden uzanan dallarında yapraklarında bülbüller serçeler yarenlik yapmıştır orkestralarında bilinmeyen senfonilerin tınılarını gizlerler.

Bin bir dokunuş darbe onları yıkmaz da…
Bazen bir küçücük esinti küstürüverir…
Ateştir düşmanı yağmurdur sevgilisi…
Nem ise boğar o yaprakları…


Çınarlar yalnızdır aslında.
Nice aşklara sevgilere tanıklık etseler de o kırışmış bedenlerinde
yalnızdır gölgeler kadar.
Özlemleri taşırlar dallarında sevdalılara kollarıyla gölge olmuşlardır. .
.
Tüm görkeminde ihtişamında hüzne saklı bir sevda vardır.
Yalnızların hüzünlü türküsüdür çınarlar.

Yüzyıllara meydan okuyan çınarlar gök kubbeyi örtüyor.


Gök yeri göğü sararcasına gürlüyor… Bulutlar sancılı bir türlü patlayamıyor!
Gök ile bulutun oynaşma vakti.
Kuşların kanatlarına kapandığı anlar .
Kozahan’ın yağmurluksuz bahçesindeyim.

Reklâm şemsiyeli çay bahçesinde yağmur salıveriyor gözyaşlarını;hırçın çocuklar gibi hanidir özlemiştik koklaşmayalı.
İpeksiz ipek çarşısının tarihi duvarlarında göğün sancılı sesi.
Çınarların içinde mi gizlenmiş ne ıhlamur kokuları geliyor.


Sancılı yağmur çınarlara öfkeli sanki!..
Çınarlar küser mi?
Yüzyılların efsanelerini taşıdığı o çatlak yaşlanmış buruşmuş gövdesinden fırlayan yeşillikler ağlar mı?
Anılarında kimbilir ne yaşanmışlıklar vardır?


Hüznün sesine her daim dimdik meydan okuyor çınarlar…


Yaprakları hışırdıyor gölgesinden her daim yararlandığımız çınarlar türkülerini söylüyor!..

Ne güzel yağıyor mübarek.
Hovarda bugün yağmur.


Bulut hâlâ patlayamadı onca yağmura rağmen gök gürültüsü kozayı inletiyor. Yılların suskunluğunun dillendiği anlar! Çınarlarının gövdesinden onlarca ağaca bedel dallarını giydiren yapraklar yağmurla sevişiyor.
Kuşların sustuğu kafalarını kanatlarının içine gömdüğü anlar.
Küsen tarihi hanlar gibi kuş yuvaları da evsiz kaldı kentlerde. Susuz.
Çınarlar ağlıyor …
Daha da yeşilleniyor yeşil saçlar… Yüzyılın tozunu pisliğini kent kokularının yapışkanlığını taşıyan gövde yenileniyor!..


Ihlamur kokularında büyüyen çınarlar ağlar mı?


V. Kayır
Günler geçiyor... bana herşey uzak..." ..,



UZAK
Yine ay doğuyor.. yine günler uzak..
Uzanır geceler ah hüzüne dolanır uykudan sabaha.
Günler geçiyor.. bana herşey uzak..
Dökülür yeni bir yaprak daha
Vururken yüzüme sonbahar
Yine ay doğuyor.. yine günler uzak..
Uzanır geceler ah hüzüne dolanır uykudan sabaha.
Günler geçiyor.. bana herşey uzak..
Dökülür yeni bir yaprak daha vururken yüzüme sonbahar

YAPRAK DÖKÜMÜ
Gün geceye varmadan
Toz duman eder bu şehir
Yalnızlığa inat, iklimler değişir
Gün bitiyor bak yine, dün yitiyor kalbime
Her mevsim, bana sonbahar yaprak dökümü
Gün bitiyor bak yine, dün yitiyor kalbime
Her mevsim, bana sonbahar yaprak dökümü
alıntı
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafidir ki rûha dolmakta

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Özlemler denizinde boğulurken
Bir gemi gelse beni kurtarmaya
O gemi senin kalbin olsa
Alır mısın beni kalbinin tahtına?
Gözyaşlarım yağmur olsa, yağsa tenine
Giysilerin sırılsıklam olsa, sarılsa bedenine
Çıkarır mıydın onları, benden kopacağını bile bile?
Yıldız olsam gökyüzünde, bakar mısın her gece?
Kayarsam dilek tutar mısın?
Yeryüzüne ineyim diye
Şarkı olsam dillerde, şiir olsam gönüllerde
Ezberler misin beni, her hecemde sever misin böyle delicesine?
Bahar olsam, çiçek açsam gönlünde
Bir gül olsam
Koparır mıydın beni, solacağımı bile bile?
Yeni doğan bir gün olsam
Gecenin hüznünü kaldırsam
Güneş olsam, dünyanı aydınlatan
Bir aşk olsam, kalbini kanatan
Söyle ne olursun
Sen misin, beni hayata bağlayan?
Senden Vazgecebilirmiyim Hiç Beni bazen arayip sormasanda
Sana arada bir kizsamda
Söyle sana küs kalabilirmiyim hic

Aramizda mesafeler olsada
Yollar bizi ayirsada
Söyle seni unutabilirmiyim hic

Gözlerine bakip “Seni Seviyorum” diyemesemde
Sana sarilip öpemesemde
Baskasina gönül verebilirmiyim hic

Günlerim sensiz gecsede
Hasretinden ölsemde
Söyle senden vaz gecebilirmiyim hic?!
Seni, seninle paylaşamayacak kadar çok seviyorum. Çabalama sakın anlamak için beni. Benim derdim bendeki benleri, bendeki senleri seninle paylaşmak değil ki...Seninle anlam kazanmadı sahip olduklarım. Ben zaten güneşin parlak bir tepsi gibi kapladığı göğe yabancı değildim ki! Ayın oğluydum ben senden önce de. Simden bir örtü gibi üstüme örter ayı, hıçkırıklarımla renklendirirdim dolunayı...

Öpüşlerimi saklamadım hiç dudaklarına. İçimi kıpır kıpır yapan baharla taçlanan papatyaların sarı göbeklerinde de dolaştı dudaklarım, sahip olamadıklarının acısını inci tanelerine dönüştürüp yanaklarına bir kolye gibi dizen çocuğun acısını da tattı pembe yanım...

İstediğim için vardın hayatımda. Sana uyanan sabahlar katmak istediğim için, düşlerimde soktum seni koynuma. Gülüşünün haylazlığını, gözyaşlarının tuzlu tadını tatmak istediğim için “aşk”a düştüm bu deli oyunun kucağında. Sokaklarda yürüyen, kendi geleceğine adımlar atan milyarlarca insandan ikisiydik yalnızca. Düşünsene olasılıkların sonsuzluğunu...Rastlantıysa, çarpışmalarımızı ben kattım adımlarımıza...

İçimdeki melankolik erkeği besledim yokluğunla...Bir kırmızı kadehin içinde boğuldum yalnızlığımla.Adaklar adamadım kavuşmaların uğruna.Çünkü sen kadar sensizliği de istedim ben aşkın tadına doyasıya varabilmek adına. Özlemek istedim seni, gecelerce uykusuz kalan bir kadının gözünü kapatıp rüyalara teslim olmasını istemesi gibi. Havai fişekler patlamalıydı gözlerimde seni yeniden gördüğümde...Kavuşmanın lezzetini sağlayan özlem değil miydi? Özlenmeyen bir yürekte aşk barınabilir mi?

Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda elin elimde sarılmak istemedim yağmurlara. Yokluğunu yüklenip sırtıma, şeffaflığında hissedebilmek istedim seni umarsızca.Kolaydı ıslanmak sırılsıklam saçakların altında, zor olanı istedim; yağmurla değil, varlığının kattığı yoklukla yıkanmak...Başardım canözüm, az önce okşarken saçımın her bir telini bir sağanak, özleminle sırılsıklamdım sensizliği her bir hücremde anlayarak...

Seni tüm bencilliğimle sevdim...Sevilme ihtiyacımın cevabıydın sen...Aşkın sendeki yansımalarıydı beni çeken. Yankılanan sesimdi, sesindeki. Ben sevmenin bana ait olan kısmını sevdim. Deniz dibinin büyüleyici evreninden çıkıp, vurgun yiyen yanını sevdim. Dingin doğanın içine kattığım fırtınayı sevdim...Belki seni değil, seni sevmeyi; belki seni değil, senin beni sevmeni sevdim...

Bir senfoninin çok sesli ritminde, hayalini giyinip süslü bir elbise gibi üzerime, sonsuzluğa uzanan adımlarla dans etmekti istediğim. Sımsıkı sarıldığım bir beden yetmezdi ki bana. Kurallarla sınırlanmayan, dokunmakla doyulmayan bir eşti beklediğim...İşte tam bu yüzden sendin istediğim..

Uçurumların ürkütücü yüksekliklerinden uzanıp beni kurtaracak bir el istemedim. Zirvelerden diplere yuvarlanmanın tanımsız heyecanını tatmak istedim. Sakin limanlara, dingin havalarda demir atmak istemedim. Alabora olmak, deniz tuzuyla yıkanmaktı...Monoton bir huzuru değil, tutkulu bir kaosu seçtim.Bana göre değildir düz çizgiler bilirsin, sivri uçlu köşeleri severim...

Bedenimin içinde sanki binlerce peri, efsunlu sihirlerle ihtirasımı besledi. Dokunmak istemedim hemen, artık benim için erkek kelimesinin anlamı haline gelmiş tenine. Beklemekti tutkunun dehşetini arttıran. İlk dokunduğunda delice istediğin kadına, içine yuvarlandığın zevk dehlizlerini anımsa...İçiçeydik, bütündük, tektik. İstediğim için karışmıştık birbirimize...

Ayrılığın bir ahtapot gibi kollarını sardığı bir aşk istedim. Çünkü aşkı tüketecek kadar çok paylaşmak istemedim seninle...Paylaşıldıkça azalır tutku, paylaşıldıkça eskir aşk. İstemedim sıradanlığın gri ezikliğiyle renklenen bir sevdayı. Özeldi, özel kalmalıydı. Özlemeliydim hep seni, istemeliydin hep beni. Kavuşamamanın, yoklukların devasa gölgesi olmalıydı üzerimizde...

Ben seni kavuşmak için değil, kavuşmayı özlemek için sevdim...Öyle bir imza attın ki sol yanıma, gizli gizli dolaşıyorsun bedenimin her yanında...Öyle bir yazıldım ki alnına, taşıyorsun gitsen de dünyanın öbür ucuna...Buydu istediğim hayatıma anlam katan kadınım, ben sensiz, sen bensiz hep yarım kalacak bir yanımız
Sen mi, Benim Ney'imsin?
Özlemim
hasretim
olmayan
ve belki de
hic olmayacak
vuslatım'sın sen benim...

Aşk aşk beklediğim
Sevgi ile beslediğim
sevda sevda kokladığım
rüya rüya dolaştığım
sabah sabah aradığım
esmeyen
ve belki de
hic esmeyecek
seher yelim’sin sen benim…

Ümidim
ışığım
NUR'um
yıldızım
mehtabım
ve
hiç bir zaman
bitmeyecek
batmayacak
GÜNEŞ’imsin sen benim...

Şimdi aktı
dogaçlama
yüreğimden
bu dizeler
parmak uçlarımdan
klavye tuşlarımdan
bağrımı delen
yürek vuruşlarına...!

Nefesimle çaldığım
NEY'imsin sen benim
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37