:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Aşka Ve Sevgiye Dair
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37
ŞKA AYIP OLUYOR

Günümüz insanı aşka aşık, aşığa değil! Aşkların kısa dönem askerlik gibi kısa sürmesinin nedeni herhalde bu.
Zaplanan aşıklar dönemi bu dönem! Kanaldan kanala geçer gibi aşıktan aşığa geçiliyor.
Peki bu neden böyle oluyor?
Çünkü insan insana sevgisiz, insan insana tahammülsüz, insan insan için fedakarlık duygusunu yitirmiş, insan insana kendini adamaktan kaçıyor.
Oysa fedakarlık, adanmışlık varsa vardır aşk. Fedakarlığın, adanmışlığın yaşamadığı yerde yaşamaz aşk.
Ne yazık ki uğruna kendini adadığı ne bir ideali var günümüz insanının... Ne de uğruna kendini adadığı bir aşkı.
Nerde ideali, aşkı uğruna her şeyden vazgeçen dünün insanı... Nerde hiçbir şey için hiçbir şeyden vazgeçmeyen bugünün insanı.
Bugünün insanı aşkta da köşe dönmeci.
Emek harcamadan yaşamak istediği gibi, emek harcamadan aşk yaşamak istiyor.
Sevmeden sevilmek, vermeden almak istiyor.
Hiç değilse bir koyup üç almak istiyor.
Bir koyup üç alamadı mı ilişki bitiyor.
İlişkiler çıkar, menfaat üzerine kurulu.
Elektriklenmeler kısa devre. Bir günlük elektriklenmeler, bir gecelik sevişmeler aşk sanılıyor.
Sevgili bayanlar baylar, aşka ayıp oluyor!!!!!!

Can Dündar
Tarifsiz bir sevdada kimliksiz bir sessizliktin
Haykırışlarla çağlarken yüreğim durgun limanımdın
Sen benim adını koyamadığımdın
Senin adın kavuşmak olsun

Fırtınalarda yolunu kaybeden gemi misali
Rotasız ve pusulasız kalmışken yüreğim
Ve hoyratça savrulurken bir limandan bir limana
Teslim olmuşken kaderine
.................
Sen benim adını koyamadığımdın
Senin adın kavuşmak olsun..

Bakmaya kıyamazken gözlerine
Tutmaya cesaret edemezken ellerini.
Ve bütün cümlelerin sustuğu o yerde
Sessiz bir haykırıştı yüreğim
Eşsiz bir mutluluktu yaşadığım
Sen benim adını koyamadığımdın
Senin adın kavuşmak olsun.

Son bahar yaprakları dökülürken içimden
Hazanı yasarken bahar kokulu sabahlar da
Yüreğim üşürdü gözlerimden sel olup akan yağmurda
Sırıl sıklam ıslanırken ruhum
Solmuştu bahçemde ki tüm güller
Sen o bahçemdeki açan tek güldün
Sen adını koyamadığımdın
Senin adın kavuşmak olsun.

Dağ çiçeğim yaban gülüm asi sevdam.
Saçının bir teline bir ömür adadığım
Gözündeki bir damla yaşına şehirleri yaktığım
İsyanım feryadım kavuşulmazım
Sen vazgeçemeyeceğim yasaklım
Sen adını koyamadığım
Senin adın kavuşmak olsun.

Sen benim yanı başımdaki uzağım
Sen benim uzağımdaki en yakınım
Dokunmam yasak sevmem yasak
Sensiz bu hayatta yaşamak tuzak
Sen adını koyamadığım
Senin adın kavuşmak olsun.

Sisli bir gecede ses olup da gel
Bir sonbahar gününde yağmur olup da gel
Soğuk bir kış gününde rüzgar olup da gel
Ilık bir yaz gecesinde düş olup da gel
sen bana yasaklarından sıyrılıp da gel
Sen adını koyamadığım
Senin adın kavuşmak olsun.

Bir gün gelirde tutarsam ellerini
Bakarsam gözlerine sevgi dolu
Doğarsa sende yeniden bu beden
Ve o gün verirsem şayet son nefesimi
Ölmeden haykırmak isterim son bir kez
Sen adını koyamadığım
sen yaban gülüm sen dağ çiçeğim
sen ruhu revanım sen yaşama sevincim
yasaklım adı bende saklım
senin adın kavuşmak olsun
senin adın
senin adın
Suskunluğu bilir misin?.. Bir anda hayattan kopup nefis bir sessizlik senfoninin ortasında bulup vermek kendini... Suskunlukları bilir misin?.. Ansızın kesilen konuşmaların ardından kulaklarının nasıl da uğuldadığını?.. Solukları duyarsın sadece... Kelimelerin eksik kaldığı anlarda susar insan... Seni öylesine seviyorum ki; bunu kelimelerle ifade edemiyorum ve susuyorum. Gözlerime bak anlarsın! Oradan bir pencere açıyorum, senden bana doğru; süzülebilirsin içeri istersen... ve penceremi açtıktan sonra susuyorum... Susuyorum, duyarsın!..





Aslında ne çok şey söylenir susmalarda... Gerçek kendin olursun; tüm elbiselerinden yoksun çırılçıplak, aynen savunmasız bir bebek gibi... Aracı kullanmadan, kelimelerin bencilliğine yakalanmadan... Susarsın... Boşluğa konuşursun susarak... Düşünceler on-ikiden vurur o zaman; tellere dokunmadan, havayı kullanmadan... Böyle susmalarda bulursun bir çok sorunun cevabını... Ve belki de kendini tanırsın. Hatta o müthiş soru var ya, "aşk nedir?"... Onun bile cevabını bulabilirsin ama ifade edemezsin, susarsın!..





Bilirim acı verir bazen susmak... Konuşmak istersin; kelimeler boğazına düğümlenir. Her şey bitmiştir aslında... Ne kelimeler ne de suskunluk bir işe yarar artık. Zalim acı saplanmıştır en derine; duyulan sadece iç çekişlerdir artık... Bir de; dilinin ucuna hücum eden ve dudak kalesine çarparak bozguna uğrayan kelimeler... Gözyaşı da suskunluğun meyvesidir. Dokunur acının üzerine; ılık, tuzlu bir ilaç gibi... Önce yakar, belki de acıyı azdırır. Ya sonra?.. Uyuşur kasılan gözlerin... Oradan kalbine damlar susan sesin... Sessizce, kimsesizce ağlarsın; duyarlarsa gelirler ve beni yalnızlığımla ayırırlar diye korkarsın, hıçkırıklarını boğarsın, susarsın!..


Susarsın... Susarsın ama!!! Anlamsız sesleri duyumsamaya başlarsın bu sefer de... Bütün enstrümanlar vardır ama şef yoktur. Kelimeler peşi sıra çıkar, cümleler kurulur tumturaklı, anlamsız... Anlam yüklemeye çalıştığın her cümle, bir öncekini daha da anlamsız hale getirmeye başlamıştır bile... Şefsiz bir orkestradan baş döndüren bir senfoni bekleyemezsin ki!.. Sonra anlamsızlıkları sıralayıp, onlara sahte anlam elbiseleri giydirmeye başlarsın; rüküş olurlar. Cımbızla ararsın içlerinden anlamlı kelimeleri seçmek için... Karanlık bir odada bulmaya çalıştığın bir ışık; göremezsin... Cam kırıkları gibi beynine saplanan kıymık kelimeler; kanatır, hissedemezsin... Yaşlar hücum eder gözpınarlarına, ağlayamazsın!..


Ayna yazılar vardır; ruhuna çevrilmiş... Bakmayı bilebilirsen kıymetli kelimeler... En kuytu köşelerinde yapacağın bir gezinti kendine bile itiraf edemediklerini çıkarıverir günyüzüne... Karanlığa güneş açar ve sersemce fikirlerin yere basmaya başlar. İşte o zaman... Ne suskunluğun anlamı, ne seslerin karmaşası kalır. Sadece, "beyazın üstüne siyah"...
Aşk

Aşk kalbe bir çıngı ile
Özenle işlenen oyadır
Kalbe sürülen yağlı boyadır.
Ne kadar silmeye çalışsan da
Mutlaka bir izi kalır...

Can Akın
[b]Sensizlik

Efkar bulutları istemeden...
Misafir oldular bu gece haneme..
Ne haber verdi...
...Ne de gelebilir miyim diye sordu...
Yine şehrimin üstünde sisler..
Dumanlar bürümüş...
Nedense böyle geceler
Sensizliği büyük iştahla ...
Sunuyor bana..
Zaten yokluğun bana..
Yaşam şekli; hüznün adı oldu
Bilmez ki gönlüm..
Beklentiler kusursuz bekleyişlerle
Kusurlu hale dönüşür...
Saklısın farklı yaşantıların
Gizemli hayallerinde..
Benim hayallerim düşmüş..
Bir anda bulanık nehirlere..
Kapımı çalan bu seste ne!
Sensizlikle sarmaş dolaş muhabbetteyken..
Gelen yorgun akşamların..
Davetsiz karanlık yüzü...
Gelse de ne fark eder zaten...
Sen başka diyarların gülü
Ben bakımsız bahçenin bülbülü.
Seni severken kendi ellerimle
Attım yüreğimi dipsiz kuyulara
İşlek yollarım döndü çıkmaz sokaklara
Sitemler sana değil..
Seni uzak tutan bu hayata..
Ben seni bir kış günü sevdim
Baharım olasın diye...
Nedir beni böyle sürükleyen
Sorgusuz sualsiz gecelere...
Korkmam ki! karanlıktan yalnızlıktan..
Yıldırımların vursa yüreğime
...ne çare..
Sen başka diyarın gülü
Ben çaresiz bedenlerin suskun dili..
O dokunulmaz sandığım..
Berrak nefis tenin..
Şimdi bensiz mutlumudur bilinmez..
Hayatıma bir bilinmeyen daha
Eklense de sensizlik silinmez..
Olası küskün duygularım gelse dile..
Ruhumdan inip vursa gözlerime..
Doluşsa göz yaşlarım birikse bile..
Damla damla akan yine sen oluyorsun...
Sen başka diyarların gülü
Ben sensizliğin günü..
Zamansız mıydı seni sevmeyi sevmek..
Yoksa seni karmaşık hayatta görmek..
Her şeyi unutup.....
Kör, sağır, dilsiz olmak..
Dünyanın riyakar yalanlarında
Sıyrılıp arınmak..
Bile bile lades deyip misafir geceleri..
Korkusuzca savmak..

Yolun iki ucu da nafile sensizliğe çıkıyor
En acısı da sen varken
Sensizlikle yaşamak...
Aynı şehrin iki farklı insanı mıyız ne?
Ben gecenin hüznünü
Erkenden yaşayıp hisseden...
Sen ise yorgun bedenini
Görünür gecelerin sahte öpücüklerinin
Mutluluğuna adayıp..
Kendinle evcilik oynayan...
Aldığın nefeslerle boğulmaya yüz tutansın..
Dedim ya a gül yüzlüm...
Sen başka diyarların gülü..
Ben unutulmuş bahçelerin solgun gülü
Seni kış gününde sevdim
Baharım olasın diye...
Mevsimler geldi geçti hiç durmadan
...oysaki..
Ben sensizlikle evlendim...
[/b]
bazen6zoca3.jpg

Yağmurlu bir günde , sessiz ve kimsenin olmadığı ıssız sokaklarda yürüyorum.
aslında ayaklarımın götürdüğü yere gidiyorum. çünkü beynim durdu ve tek şey düşünüyor.
İMKANSIZ SEVDAMI…
Düşünüyorum ama düşündüğüm yanlızca imkansız olduğu , artık kavuşamıyacağım ama hep onu onsuz yaşayacağımı artık dayanamıyorum.
Dilim sussa bile gözlerim haykırıyor, kalbim çırpınıyor tıpkı bir güvercin gibi onu delice sevdiğimi.
Bırak diyor gözlerim nehir olayım içine akayım, kalbimdeki güvercin ;aç kafesimi imkansız olmadığını anlatayım. Ama olmuyor çünkü ben…benim ya nasıl anlatsam işte ben korkuyorum ..
BEN MUTLU OLMAKTAN KORKUYORUM.
artık halim kalmadı denizin dalgalarına teslim olmak üzere iken bir banka oturdum.
Martılar bana birşeyler anlatıyor tıpkı dalgalarla dans ediyor.
Bakıyorum boğulacaklar ama aldırış etmiyorlar.
Yüzüme dalgalar geliyor damla damla deniz suyu …
sonra kendime yavaş yavaş gelmeye başladım.
Martı bile küçücük kalbi bile büsbüyük denize aşıksa ve ulaşabiliyorsa ben ya ben niye başkalarının aşkını seyredeyim.

evet banktan kalktığım gibi bu kez gönülden dile gelen bir sevda ile sen benim imkansız sevdam değilsin diye
ve işte o an ben ona giderken o bana gelmiş bile inanmıyorum karşımda
!imkansız hiç birşey yokmuş bu kez göz yaşları konuşuyor ve diyorlar ki imkansız değilsin.
Aşkı Anlatacağım Sana
AŞKI ANLATACAÄžIM SANA

Hadi gel otur yamacıma
Otur dizlerimin dibine
Gözlerini kapa ve dinle sessizce

Sevmek nedir onu göstereceğim
Aşkı anlatacağım sana.

Uykuya dalacaksın öylece
İpek saçlarını seveceğim önce

Üşümüşlüğü gidecek ellerinin
Soğuk işlemeyecek
O gül tenine

Ve sonra;
Masum bakışlarınla
Açacaksın gözlerini

Baharın doğmasını bekleyen çiçek,
Emeklemeye başlayan bir bebek gibi
Derin bir heyecan kaplayacak benliğini

Yüreğini saracak sevdam
Patlamaya hazır bir volkan gibi.

Ve bir beden olacağız
Güneş doğacak günlerine
Tüm gün ışığım olacaksın

İçindeki hazana
Baharlar uğrayacak
Teninin kokusu doğaya yayılacak

Gecelerinde tuttuğun yıldız
Gündüz içine çektiğin hava
Damarlarındaki kan olacağım

Hadi gel otur yamacıma
Sana aşkı anlatacağım…

ZEYNEP SÖNMEZ
Sokak aralarında yitirdiğim aklımı geri ver bana.. yüreğim yüreğinde.. Böyle kuru bir beden ne işe yarar sensiz.. Ya dünümü ver, yada hakkımı! çok mu arzu ettiklerim?
Hayatının kısa film akropollerinde hiç mi karem yok? Senaryoda figüran olarak ölmek istemiyorum.. al beni de gözlerine…

Gözünle gördüğün her seksiyonda bir sahtekârlık, her parselinde acı ve göz yaşı… Güzel kelimelerinden duymak istiyordum bir ikindi çayı ertesinde.. Dudaklarından dökülmedikten sonra, adıma yazılan mektupların ne albenisi var ki?


Kulağımın arkasına fısıldanmış güzel kelimeler biriktirmiştim ben sana oysa… terk edip gitmeseydin ansızın; duyacaktın … Ben çırpınırken bir kaşık suyun derinliğinde boğulmamak için, sen görünce beni böyle çaresiz, beni böyle çırılçıplak; tutup çıkarırsın diye uzatmıştım ellerimi..Sen, biraz yukardan ifrit dolu yüreğinle bakıp gülmüştün hâlime.Oysa ben susmanı bekliyordum.. birde ıslak bedenimi sarmanı… bir “neyin var senin” e öyle ihtiyaç duymuştum ki o an; anlatmak istedim, ama sen … yoktun..!
Bütün çocukluğum ağaç tepelerinde geçti.
Çıkardım bilir misin en yükseğine gövdelerin
Ve dalların en ulaşılmazına.
İnmesi başka bir hikaye. Kolay olmadı hiç
İtfaiye merdivenlerini işe karıştırma.
Ben eğilmeyi de bilirim ... diz çökmeyi de.
Kirli sokaklarında İstanbul' un çok misket oynadım.
Hollyhop'larımda oldu, topaçlarım da.
Gazoz kapaklarını ipe dizerdim desem inanır mısın.?
Kiralık çizgi romanlarım var okumak istersen.
Ama parası peşin.
İşte bu benim kör kuyum.. benimle iner misin
İğrenç masallarım var kendim uydurdum
Anlatsam dinler misin?
Ha...güzel ıslık çalarım bak. Ya Sen.... ıslık çalar mısın ?
Çalamam deme ne olur. Yıkma hayallerimi.
Tamam, tamam
Gel hadi....... küsme ............asma suratını.
Bak .... sana ıslık çalmayı öğreteceğim
Kıvır yüreğini.
Ha... ben im adım sokak kızı... Ya seninki?

---------------------------------------------------------

[SIZE=2][b]DaLdaki ÇocukLuk Gibi Masum Bir MeLodi

Saçıma bakıyorum da aynada ....sanki kış ortası.
Geç kalmış tanrı misafiri gibi bir sevda kapımızda.
Eh ne yapalım .... misafir umduğunu değil bulduğunu yermiş
İşte sofra ...saklımız yok ..... ortada.
Yaprağın sarısı yağmura kokar hep.
Ve yolun yarısından sonra hava soğur giderek.
Baharı hatırlatan yabancı
Gidecek elbet geldiği gibi.
Bir aynadaki gerçek kalacak bana,
Bir de, daldaki tomurcuk gibi ...... masum bir melodi.


-------------------------------------------------------------------


Kıskandıracak Kemanın TeLLerini

Saz çalmayı öğreneceğim sonunda .....gör bak
Zemheri bakışlım'ı sen söyleyeceksin.
Saz çalma kokusu sinmiş geceler'den çı kıp giden ben olmayacağım.
Saz çalacağım güzelim .... seyrettim ellerini.
Benim sazım var ya benim sazım,
Kıskandıracak kemanın tellerini.
Başımı eğdiğimde sazıma.....mızrabım olacaksın
Seni türkülerin terkisine atacağım
Tozu dumana katarak.
Sonunda sazını ben çalacağım ... gör bak.


------------------------------------------------------

Sana Sevmeyi Veriyorum Uzat Ellerini

De hadi
Söz verdim de gelmedim mi senin kentine.?
Akşam oldu işte...ve yalnızlık yine benimle.
Yine morundayım renklerin ... yine ıslak yemeni

Al hadi
Sana sevmeyi veriyorum...uzat ellerini.
Sabaha çok var. Ve .... üstüme geliyor duvarlar
Senin olsun İstanbul.....azat et beni.




Kahrolsun kavuşamadım!!! O gitti bense ayakta gezen bir sokak ......[i]

Azad Et beni İstanbul!!!

[/i][/b][/SIZE]
Yaprağım Şimdi

Çok susadım dostlar kalmadı suyum
Bağrı yanmış kara toprağım şimdi
Yolunu şaşırmış garip yolcuyum
Rüzgarın önünde yaprağım şimdi

Çok yoruldum dostlar yüreğim hasta
Arzuhalim kaldı gidemem dosta
Güller boyun eğmiş sümbüller yasta
Hazana uğramış bir bağım şimdi

Çok ağladım dostlar gözyaşım duman
Ah felek vermiyor ömrüme aman
Çağlayıp dursamda ben zaman zaman
Bentleri yıkılmış ırmağım şimdi

Çok üşüdüm dostlar nasıl ısınsam
Anamda yok kanadına sığınsam
Kime içim döksem, derdimi yansam
Başı karlı ıssız bir dağım şimdi

Çok kanadım dostlar yaram derindir
İncinip sızlayan gönül yerimdir
Kederler çileler dertler benimdir
Acılar toplayan bir ağım şimdi

Çok üzgünüm dostlar sevinçler nerde
Göğsüme gam indi, gözüme perde
Ecel dedikleri her dem siperde
Zulümle inleyen bir çağım şimdi

Çok yalvardım dostlar geçmedi sözüm
Anasız babasız garip öksüzüm
Dünyaya geleli yaş döker gözüm
Sellere kapılan çardağım şimdi

Çok kırıldım dostlar gönül telimden
Sevda türküleri düşmez dilimden
Can Nuri’yim kimse tutmaz elimden
Kırılıp atılan bardağım şimdi
alıntı
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37