Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 16,693
» Son Üye: mar7w7
» Toplam Konular: 98,525
» Toplam Yorumlar: 1,065,504
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 373 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 370 Ziyaretçi Bing, GoogleBot, Yandex
|
Son Aktiviteler |
Atatürk'ü Sevmek Zorundas...
Forum: Mustafa Kemal Atatürk
Son Yorum: Serdar102
09-09-2025, Saat: 08:31 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 25
|
ÖYLESİ'NE...
Forum: Güzel Sözler
Son Yorum: SunSet
08-28-2025, Saat: 10:17 AM
» Yorumlar: 12
» Okunma: 1,211
|
Tozlu Raflarda Kalmalı H ...
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:31 AM
» Yorumlar: 3
» Okunma: 828
|
Gidene Mi Zor Kalana Mı ?
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:05 AM
» Yorumlar: 2
» Okunma: 569
|
Diş Hekiminin Aşkı - Serd...
Forum: Aşk Hikayeleri
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 07:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 59
|
Serdar - Genç Bir Yazar H...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 02:02 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 79
|
Sevimli Sürüngen Gabon'un...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:48 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 42
|
Gölgesiyle Yarışan Tay - ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:45 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 41
|
Ot Yiyen Kaplan - Serdar ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:39 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 40
|
Atatürk'ün Çocukluk Anıla...
Forum: Hayatı ve Anıları
Son Yorum: Serdar102
07-25-2025, Saat: 12:21 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 111
|
|
|
Nasılda Mutsuzsun Dökülen Yapraklar Arasında. |
Yazar: Orhan-38 - 08-23-2012, Saat: 02:01 PM - Forum: Şiirler
- Yorumlar (1)
|
 |
Görmesinler bilmesinler istersin,
bilmesinler yalnızlığını.
Suskunsundur…
Ne yapsan nafile,
işte; saklayamadın gün gibi aşikarsın orada.
İkimizde biliriz ki
Ahde vefa kalmamıştır dostlarda.
Derin çizgiler doldursa da asırlık gövdeni,
kahredersin bu yalnızlığına..
Sen de ben gibisin
Bir mevsim hayat dolu, şen şakrak,
Bir mevsim hazan çöker üzerine
Sararıp dökülürsün
Tek tek.
Kim bilir?
Ne söylenmemiş sözler ne kahkahalar saklıdır
Kırık tahtaların arasın da,
Ne umutlar sararmıştır
İmkansızlıklar deryasın da,
Düşündükçe
Dalar gider gözlerin
Tanımadığın başka yalnızlıklara.
Kaç delikanlı buluştu sevdalısıyla
Kaç masum göz yaşları döküldü
Kırık tahtalarının arasına.
Elinden bir şey gelmedi
sustun…
İstemesen de şahit oldun ayrılmalarına.
Şimdi de ben geldim sana
Bak! hazan yaprakları döküldü
ayaklarımın yanına
Yürüsem ezilecek,
Kalsam beni kahredecek.
Aldırma sen bana
Alıştım;
Soğuk ve ıssız mevsimlerde,
yalnız yaşamaya...
''Gönderilmemiş aşk mektupları''
|
|
|
Kur'an ı anlayabilmek adına, yaptığımız yanlışlar. |
Yazar: halukgta - 08-19-2012, Saat: 08:54 AM - Forum: İslam
- Yorumlar (1)
|
 |
Günümüzde İslam ı, Kur’an ı anlamaya çalışırken, öyle kaynaklardan, bilgilerden istifade ediyoruz ki, hiç sorgulamadan, düşünmeden Kur’an süzgecinden geçirmeden yaşamımıza geçiriyoruz. Ne yazık ki bu yol ve yöntemi, geçmişte de büyük bir çoğunluk böyle yaşamış, bugünde öyle yaşıyor. Bu konuya örnek olması adına, yazdığım yazıma bir kardeşimizin verdiği cevap üzerinde, sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.
(Sen edille-i şeriyye diye bir şey duydun mu hiç?
Ayrıca hiç kimse Kuran ayetlerini dizip dizip, bak şurada şu yazıyor, o zaman benim aklıma göre şu anlam çıkar, diyemez. Diyen kişi ya din sapığıdır ya ultra mezhepsizdir ya da özel yetiştirilmiş bir siyonisttir.
Sen Kuranın açıklamasının seninin minicik beyninin aldığı kadar olduğunu mu sanıyorsun?
Yürü git, burada çoluk çocuk kandıracağım diye uğraşma.
Her önüne gelen din şarlatanı olmuş.)
Yukarıdaki sözleri değerlendirdiğimizde, bizler şuan ki aklımız ve mantığımızla, Allah ın emrettiği, bizlere rehber olsun diye gönderdiği Kur’an ın muhkem ayetlerini, anlamamızın mümkün olmadığını, Kur’an ı anlayabilmemiz için, başka kaynaklara mutlaka ihtiyacımızın olduğu anlatılmaya çalışılıyor. Düşünün lütfen beşerin dahi yazdığı bir ilmi kitaba, bu sözleri söylesek, sanırım kitabın yazarı çok üzülürdü.
Kur’an ı kendi aklı ve çabasıyla anlamaya çalışanlara da, arkadaşımızın layık gördüğü sözlere üzülmemek elde değil. Bu kardeşimiz Kur’an ı anlayarak okumuş olsaydı, bu yolu ve yöntemi Allah ın önerdiğini bilirdi.
Elbette Kur’an ı anlamak adına, bir cümlenin ya da kelimenin ardına düşüp, kendimizce anlamlar çıkarmamız büyük hata olur. Bugün bu hata ne yazık ki yapılıyor. Kur’an da bir kelimeden yola çıkarak, açıkça belirtilmeyen gizli anlamlar yükleyerek, hurafe inançlarımıza delil arama çabası içinde kanıt aranıyor. Bu yöntemde elbette bizleri, yanlışa götürecektir.
Bizler inandığımız rivayetlere, kelimelerin ardından kanıt aramak yerine, Allah ın bizlere neler anlattığını, bizlerden ne istediğini, nasıl bir yolu izlememiz gerektiğini, bir bütün olarak anlamaya çalışırsak, en doğru yolu izlemiş oluruz. Daha sonra işimiz daha kolay olacaktır.
Kur’an ayetlerini doğru anlamak için, mutlaka Kur’an ın diğer ayetlerinden yararlanmalı ve Kur’an ın bir başka ayetine ters düşecek bir anlamı, manayı çıkarmamalıyız. Allah dinin anası, temeli olan muhkem ayetleri, yine Kur’an içinde verdiği nice örneklerle açıkladığını bizlere anlatır ve yalnız Kur’an ın ipine bizlerin sarılması içinde öğüt verir.
Gelin Kur’an bütünlüğünde, arkadaşımızın yazdığı cevabı birlikte değerlendirelim ve üzerinde düşünelim. Önce günümüzde Kur’an ı anlamanın kesin şartlarından sayılan, EDİLLE-İ ŞER’IYYE NEDİR onu anlamaya çalışalım.
Geleneksel İslam anlayışına göre, Kur’an ı doğru anlayabilmemiz için, bazı ek bilgilere, beşeri kitaplara ihtiyacımız olduğu anlatılır. Bu bilgiler yoksa Kur’an ı doğru anlamakta mümkün değildir denir. Bunun şartları olarak da şunlar sayılır.
1. Kur’an
2. Sünnet
3. İcma
4. Kıyâs
Kur’an ı anlamada en önemli kaynak, bizzat kendisi olduğu anlatılır, bu doğrudur. Fakat Kur’an ı, tek başına ayetleri anlamamızın mümkün olmadığı, doğru anlayabilmemiz içinde, peygamberimizin sünneti yani hadislerine mutlaka ihtiyaç duyulduğu vurgulanır. İcma ise, peygamberimizin ölümünden sonra, herhangi bir konuda bütün müctehidlerinin şer’i bir hüküm üzerinde ittifakıyla alınan kararlar olduğu söylenir. Kıyas ise bir şeyi başka bir şeye benzetmek, karşılaştırmak suretiyle anlamaya çalışmaktır.
Şimdi gelelim bu dört başlığın, Kur’an ı anlamamızdaki doğruluğuna. Allah Kur’an da birçok kez bizleri uyararak, sizlere yemin olsun ki bu Kur’an ı kolaylaştırdım der. Hatta hala öğüt almayacak mısınız diye de dikkatimizi çekerek, ayetler üzerinde bizlerin düşünmesini emreder. Eğer aklı başında bir insan, ayetleri anlayamayacak olsa, Allah bizlerin, neden ayetler üzerinde düşünmesini istesin? Düşünmeyenlere de ikaz edip, uyarıda bulunsun? İşte bunu da dikkatle düşünmeliyiz.
Allah Kur’an ı doğru anlamamız içinde yol gösterir ve Kur’an da, her şeyden nice örnekleri sıraladık ki, anlayasınız diye de açıklama yapar. Bir başka deyişle Kur’an ı, yine Kur’an ayetleriyle anlamamızı öğütler bizlere.
Sünnete ve peygamberimizin hadislerine gelince. Yine bu konuda açıklama yapan Kur’an, peygamberimizin yalnız Kur’an a uyduğunu, ümmetine yalnız Kur’an ı tebliğ edip ve yalnız Kur’an ile hükmetme görevi aldığını da çok açık anlatır birçok ayetinde.
Hatta öyle bir örnek verir ki, eğer elçim sizlere indirdiğime, tek bir söz ilave etmiş olsaydı bizim adımızı kullanarak, onun şah damarını keserdik diye de, çok açık hükmünü vermiştir. Buradan da anlıyoruz ki, peygamberimizin yolundan gitmek isteyen, yalnız Kur’an a sarılmalıdır.
Tüm bu bilgileri, Kur’an bütünlüğünde düşündüğümüzde, peygamberimizin Kur’an dışından ne bir hüküm verebileceğini, nede Kur’an ın dışına asla çıkamayacağını anlıyoruz. Eğer bizler Kur’an ı rivayetlere, ya da yüzlerce yıl önce Kur’an ı anlayanların anladıkları gibi anlamaya çalışırsak, hata yaparız.
Şunu asla unutmamalıyız. Dine hüküm koyan yalnız benimdir diyen, Allah ın hükmünü asla unutmadan, peygamberimizin adını kullanarak, bugün bizlere iletilen rivayetleri, Kur’an süzgecinden geçirerek almalı ve yararlanmalıyız. Hiçbir doğru bilgi dışlanmamalıdır tek bir şartla, imtihan olduğumuz Kur’an ın onayından geçmesi şartıyla.
Diyelim ki bizler Kur’an ayetlerini okuduğumuzda anlamamız mümkün değil, o zaman neden Kur’an ı bizlerin anlayacağı şekliyle peygamberimiz yazdırmadı diye, bir soru gelmez mi akla? Yine düşünmeye devam ettiğimizde, madem bizler Kur’an ın muhkem ayetlerini okuyup düşündüğümüzde anlamamız mümkün değil, bu durumda peygamberimiz Kur’an ile birlikte, ayetlerin açıklanmış halini neden sağlığında yazdırıp bizlere ulaştırmamış? Bakın ne kadar ilginç sorular çıkıyor ortaya.
Hâlbuki Allah hatırlayınız, yalnız Kur’an ın ipine sarılmamızı, onun üzerinde düşünmemizi ve yalnız Kur’an ı koruması altına aldığını, sizlere gönderdiğim elçimin, yalnız sizleri Kur’an ile uyaracağını söylemiyor muydu bizlere Kur’an da? İmtihanda öyle olmaz mı zaten. Herkes kendisi imtihan için düşünüp, aklını kullanıp, çaba göstermesi gerekmez mi? Allah bizlerin anlayamayacağımız bir kitaptan, sizce sorumlu tutarda imtihan eder mi? Allah bakın elçisinin Kur’an dışına çıkamayacağını, topluma yalnız Kur’an ile hükmedeceğini, çok net nasıl açıklıyor hatırlayalım.
Nisa 105: Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma.
Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.
Ahkaf 9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahye dilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.
Ahzap 2: Rabbinden sana vah yedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.
Araf 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
Yukarıdaki ayetlere ve buna benzer onlarca ayetlere gözlerini yumanlara, elbette söyleyecek sözümüz olamaz. Madem okuduğumuzda herkesin anlaması mümkün değil, Allah nasıl olurda sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum der, bunu da mı düşünen yok? Elbette düşünme ve akıl devre dışı kalırsa, neyin doğru neyin yanlış olduğu da anlaşılmayacaktır.
Allah hem din ve iman adına veliniz yalnız benim, sakın velilerin ardına düşmeyin diye ikaz ettikten sonra, acaba bizlerin rehberi, dinin anası olan muhkem ayetleri, bizlere anlaşılması zor gönderir de, birilerinin ardı sıra bizlerin gitmesini sağlar mı? Nasıl olur da Allah a böyle bir adaleti layık görürüz, bunu damı düşünemiyoruz?
Size küçük bir örnek vermek istiyorum. Peygamberimizin yaşadığı dönemde geçen, bir olayı sizlere nakletmek istiyorum. Peygamberimizin anlattığı bir konu, dilden dile nakledilerek, peygamberimizin kulağına kadar gelmiş. Peygamberimiz ben böyle bir şey söylemedim, diyerek söylenen bu sözleri yalanlamış. Çünkü kendi söylediği sözler değiştirilmiş, ilaveler yapılmış ve asıl anlamından saptırılmış. Bakmış ki bu yol çok tehlikeli ve Allah yolundan saptırıcı, hemen kendisinden bundan böyle hadis naklini yasaklamış ve bakın ne söylemiş.
(Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.
Tirmizi, Es Sunan, K. İlm 11
Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?†dedi. “Senden işittiğimiz hadisler†dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.â€
El Hatib, Takyid 33 )
Elbette bunlarda birer rivayettir, peygamberimizin söylediği rivayet edilir, ama önemli olan Kur’an ın onayını almış olmasıdır. Peygamberimizin ilk önce hadis yazımını yasakladığı, fakat daha sonra izin verdiği anlatılır. Hâlbuki dört halife devrine baktığımızda, dört halife döneminde de, peygamberimizden hadis naklinin, yasağının ciddiyetle takip edildiğini görürüz. Bakın sizlere birkaç örnek.
Hz. Ebu Bekir, peygamberin vefatından sonra Müslümanları toplayarak şöyle demişti: “Sizler, Peygamberden hadis rivayet ediyorsunuz ve bu hadislerde ihtilafa düşüyorsunuz. Sizden sonrakiler ise daha fazla ihtilaf edecektir. Peygamberden hiçbir şey tahdis etmeyin. Size bir soru soran olursa, “Bilgimizle sizin aranızda Allah’ın kitabı var†deyin ve onun helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kılınâ€
[Zehebi, “Teskiretu’l Huffaz, I, 2-3]
Hadisler Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli’nin Mişna’sı gibi Müslümanların Mişnası’dır bunlar.
[İbn Sad/Tabakat 5/140]
Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden ötürü Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına göndermekle tehdit etmiştir.
[Tahzırul Havas 10b. ]
Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre o yanında yazılı sahifeler bulunan kimseleri, bunlara müracaat etmekten sakındırmış ve “Sizden önceki insanlar, Rab’lerinin Kitabını terk ederek âlimlerinin sözlerine uydukları için helak olmuşlardır†demiştir.
[İbn Abdilberr, 108]
Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı? †diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı†cevabını verdi.
[Buhari, K. Fezailul Kur-an 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30, 31; Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmızı K. Fiten 43]
Elbette yukarıda yazdıklarımda, daha önce söylediğim gibi rivayettir, önemli olan Kur’an un süzgecinden geçiyor olmalarıdır. Bizim için kriter Kur’an dır. Onun onayladığı her bilgi, bizlerin başının tacıdır.
Şimdide bu konuyu kendi akıl süzgecimizden geçirelim ve diyelim ki, eğer peygamberimizin hadisleri olmasaydı, bizler Kur’an ı doğru anlayamazdık. Bu durumda Allah, kullarının anlayacağı bir rehber göndermemiş diye inandığımızın farkında mıyız?
Bugün mezhepleri düşünün lütfen. Aynı konuda dahi, çok farklı hadis nakledilmiş günümüze ve hepside farklı bilgileri içeriyor. Sizce peygamberimiz aynı konuda farklı farklı sözler söyler mi? Bu yöntemle Kur’an ı anlamaya çalışırsak, hangisini doğru kabul etmeliyiz, bunun garantisini veren var mı aramızda?
Allah Kur’an ı koruması altına aldığını söyler bizlere. Eğer Kur’an anlaşılması zor bir kitap olsaydı, onun açıklanmış bilgilerini de korumasına almaz mıydı? Lütfen dikkatle düşünelim, madem Kur’an ayetlerini peygamberimizin hadisleri olmasaydı anlayamazdık, acaba peygamberimiz neden sağlığında hadislerini toplatıp yazdırmadı?
Hatırlayınız hadis toplama ve kayda geçirme çalışmaları peygamberimiz devrini bırakın, dört halife devrinde de yapılmamıştır. Ancak dört halife devrinden sonra, İslam ın mezheplere bölünmesi ile toplanmaya yazılmaya başlanmıştır. Bu durumda ki düşüncelerinizi lütfen irdeleyiniz. Dikkatle düşündüğünüzde gerçekleri anlayacaksınız. Elbette herkes kendi imtihanını yaşıyorsa, istediğine inanmakta da özgürdür.
Hâlbuki Allah yüzlerce ayetinde, bizlerin yalnız Kur’an ın ardı sıra gitmemizi söylediği gibi, Kur’an ayetleri üzerinde bizlerin bizzat düşünmesini de emreder. Bizler eğer dinin anası olan muhkem ayetleri okuduğumuzda anlayamasaydık, yaradan bu sözleri söyler miydi?
Düşünün lütfen, herkes kendi yaptıklarından sorumlu tutuluyorsa, her beşer kendi imtihanını bizzat Kur’an dan yaşamakla görevliyse, din ve iman adına veliler edinmeyi Rabbim yasakladıysa, nasıl olurda Allah bizlerin anlayamayacağı hükümler koyar, ondan sonrada bizleri sorumlu tutar, bunu da mı düşünemiyoruz?
Böyle bir adaletsizliği, nasıl olurda Rabbimize isnat ederiz, bunu anlamak gerçekten çok zor. Kur’an ı doğru anlamak için, mutlaka peygamberimizin hadisleri lazımdır demek, büyük yanlış olur. Çünkü bizlere rivayet edilen bilgilerin, peygamberimizin sözleri olduğundan emin değiliz. Bunun garantisini de kimse veremez. Ayrıca bunları söylemek ve inanmak, Kur’an a da saygısızlıktır. Allah hadi bir benzerini getirsinler bakalım derken, acaba bizlerin Kur’an ın karşısına getirdiğimiz kitapların farkında mıyız?
Bugün yaptığımız büyük yanlışlardan biriside, mezheplerin, geleneğin dine ilavelerini Kur’an da göremediğimizde, bakın gerçekten Kur’an da her şey yokmuş, deme yanılgısına düşmemizden kaynaklanmaktadır. Şunu lütfen unutmayalım, Allah sizlere her şeyden nice örnekler verdik Kur’an da diyor ve sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum diyorsa, lütfen Kur’an ı yetersiz görme yanılgısından kurtulalım. İlavelerin geleneğin ve mezheplerin ilaveleri olduğunu bilelim, onlar olmazsa eksik iman etmiş oluruz diyerek, Rahmana ve kitabına saygısızlık etmeyelim.
Peygamberimizin ölümünden sonra, yaklaşık beş yüz civarında hadis toplandığından bahsedilir. Peki, günümüzde bu sayının yaklaşık ne kadar olduğunu biliyor musunuz? Ne yazık ki günümüzde milyonlara yaklaşmıştır. Peygamberimizin ölümünden sonra, hadis toplama yarışlarını lütfen araştırınız. Bu yolun nasıl tehlikelerle dolu olduğunu, o zaman daha iyi anlayacaksınız. Bu yolla mı Kur’an ı anlamaya çalışacağız?
Buradan da anlaşılıyor ki, dine nifak sokmaya çalışanlar çok çalışmışlar. Peygamberimizin adını kullanarak, dine nifak sokanların bu acı gerçeğini düşündüğümüzde, Kur’an ı anlamak adına izlediğimiz yolun tehlikelerini artık fark edelim ki, din düşmanlarının oyunları bozulsun.
Kur’an ı anlama yöntemlerinden olan, İcma ve kıyasa gelince. Bizler geçmişte yaşamış âlimlerin anladığı şekliyle, bugün Kur’an ı anlamaya çalışırsak, büyük yanlış yaparız. Kur’an her çağa uyan ve ilmin, bilimin ışığında çok daha doğru anlaşılan bir nurdur. Onun içindir ki Allah, müteşabih ayetlerden bahsederken, âlimlerin bu ayetler hakkında yeni buluşlarıyla, iman edenlerin imanlarının artacağından bahseder.
Bugün geçmiş âlimlerin bilgileri, müctehidlerinin günümüze ulaşan nakillerini, bizlere doğru ulaştığını asla bilemeyiz. Bunun garantisini verebilecek, hiç kimse de yoktur. Hatırlayınız peygamberimizin sağlığında bile, kendi sözünün dönüp dolaşıp yine kendisine büyük yanlışlarla geri dönmesi örneği, dikkatle düşünülmelidir.
Din ve iman şaka götürmez. Allah korusun dönüşü olmayan yola girdiğimizde, pişman olmak istemeyen, Rahmanın koruması altındaki Kur’an ı anlamaya çalışmalıdır. İmtihanımızda yalnız Kur’an dan dır. Bunu söyleyen bizleri yaratan Rabbimizdir.
Kıyas yöntemi aslında, her zaman ve her konuda kullanılan bir yöntemdir. Açıklanan ve hüküm verilen bir konuda, benzeri konularla bağdaştırmaktır ki, bu her zaman uygulanmıştır. Önemli olan kıyas ettiğimiz hüküm, Kur’an ın apaçık hükmü olsun.
İşte dostlar, bizler imanımızı, inancımızı böyle yaşıyoruz ve kendimiz gibi düşünmeyenleri de, şarlatanlıkla, daha da ileri gidip Siyonistlikle suçluyoruz. İçimize giren Yahudi fitnesi, ne yazık ki yüzlerce yıldır bizden birisi gibi içimizde yaşadığı yetmemiş, İslam toplumu içersinde saygın yerlere de gelmiş. Artık bunun farkında olalım. Öyle yanlışlara inandırılmışız ki, doğrular yanlış görünür olmuş. Allah yardımcımız olsun.
Aklımızı devre dışı bırakarak, eğer rivayetler ve sanı ile hala Kur’an ı anlamaya çalışırsak, sanırım Rabbin cezalarından da, kurtulmamız mümkün olmayacaktır.
Aklını kullanmayanı Allah, pislik içinde bırakırım diyorsa, gelin artık aklımızı devreye sokalım ve düşünerek Kur’an ı anlamaya çalışalım ve ona göre iman edelim. Aklımızı kullanalım ki, pislikten kurtulalım, huzura kavuşalım.
Dilerim Rabbimden, aklını kullanarak Kur’an ı anlama çabasıyla İslam ı yaşayan, Rabbin halis kullarından oluruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
Kadir gecesi ve Kur'an...... |
Yazar: halukgta - 08-14-2012, Saat: 10:43 PM - Forum: İslam
- Yorumlar (1)
|
 |
Bu yazımda, Kadir gecesi konusunu konuşmak ve sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce konuyla ilgili ayetlere bakalım, daha sonrada geleneksel İslam ın inandığı bilgilerle, Kur’anı karşılaştıralım. Bakalım gerçekten belli olan bir KADİR gecesi var mı? Yoksa Allah özellikle mi, bu gecenin hangi gece olduğunu söylememiştir? Onun üzerinde düşünerek, daha doğruyu bulmaya çalışalım.
Bakara 185: Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun……….
Kadir 1: Biz onu Kadir Gecesi'nde indirdik.
2: Bilir misin nedir Kadir Gecesi?
3: Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
4: Melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner!
5: Bir esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, tan yeri ağarıncaya kadar!
Allah Kur’anı Ramazan ayında indirilmeye başlandığını söylerken, Kadir suresinde de, ismini verdiği Kadir gecesinde indirilmeye başlandığını açıklıyor. Devamında ise bu gecenin öneminden bahsederek, bin aydan hayırlı olduğu müjdesini veriyor. Hesaplarsak bin ay, neredeyse bir insan ömrü.
Sanırım bizler yine aç gözlülüğümüzü, kolaya kaçma alışkanlığımızı, nefsimizin zayıf yönünü kullanıp, ille de bu gecenin hangi gece olduğunu öğrenmeye çalışmışız. Dikkat ediniz Allah, asla hangi gece olduğunu söylemeden, yalnız Ramazan ayı içinde bir gece olduğu bilgisini verip, adeta bizleri yarışmaya davet etmiştir.
Sizce nasıl bir yarışma olabilir? Elbette Ramazan ayı boyunca durmadan, Allah ın istediği doğru, dürüst, hayırda, barışta yarışan ibadet ederek ruhunu temizleyen bir kul olmanın yarışmasından başka ne olabilir?
Tabi bu yarış sanırım bizlere zor gelmiş. Bunu peygamberimizin devrinde zaten görüyoruz. İlle de peygamberimizden, bu gecenin hangi gece olduğunu öğrenmek için, birçok çaba gösterildiğini bizlere ulaşan rivayet hadislerden anlıyoruz. Bu rivayet hadislerden bazı örnekler vermek istiyorum.
(Ubade b. Sâmit diyor ki:
"Resulullah, kadir gecesinin ne zaman olduğunu bildirmek için dışarı çık¬tı. O sırada Müslim ani ardan iki kişi birbirleriyle tartışıyorlardı. Resulullah buyurdu ki: "Ben, kadir gecesini size bildirmek için dışarı çıkmıştım. Fakat falan ve filan tartıştılar. Gecenin bilgisi benden alındı (unutturuldu). Belki de bu sizin için daha ha¬yırlıdır. Siz onu, dokuzuncu, yedinci ve beşinci günlerde arayın.)
Yine bir başka rivayetlerde şu bilgiler yer alıyor.
(Kadir gecesini Ramazanın son on gününde arayın.) [Müslim](Kadir gecesini, Ramazanın son on gününün 21, 23, 25, 27 ve 29 gibi tek gecelerinde veya Ramazanın son gecesinde arayın. Sevabını umarak Kadir gecesini ibadetle geçirenin günahları affolur.) [İ. Ahmed](Kadir gecesi Ramazanın 27. gecesidir.) [Ebu Davud]İmam-ı a’zam hazretleri, Kadir gecesinin, Ramazanın 27. gecesine çok isabet ettiğini bildirmiştir. (Kadir gecesine rastlamış olan bir geceyi ihya eden, Kadir gecesini ihya etmiş gibi sevap kazanır) hadis-i şerifini düşünerek, sık sık vaki olan 27. gece ihya edilirse, o gece Kadir gecesi olmasa bile, büyük sevaba kavuşulur.)
Şimdi de tüm bilgiler ışığında bir değerlendirme yapalım. Allah Kur’anın indirilmeye başlandığı ayın Ramazan ayı olduğunu söylemiş, fakat asla Ramazanın hangi gecesi olduğu konusunda hiçbir ipucu vermediği gibi, tam tersine peygamberimizi sıkıştırmaya çalışıp, illa o gecenin hangi gece olduğunu öğrenmeye çalışanlara da bir ders verip, elçisine o gecenin hangi gece olduğunu Rabbim unutturmuştur. Peygamberimizin sözleri de aslında düşündürücüdür.
(. Gecenin bilgisi benden alındı (unutturuldu). Belki de bu sizin için daha ha¬yırlıdır.)
Bizler peygamberimizin bu cümlesinden dahi ders almadığımız, hala kendimize bir gece edinmenin çabası içinde, çırpındığımız çok üzücüdür. Bu sözlerden sonra, peygamberimizin kadir gecesi için, belli günleri işaret edip etmediğini, kendi nefsimizde değerlendirelim. Din ve inancımızı rivayetlere göre değil, Allah ın bizleri sorumlu tuttuğu, Kur’an a göre yaşamalıyız. Rivayetlerin dine hüküm koyamayacağını, asla unutmayalım.
İşte bizlerin ders alması gereken en önemli kısım burası. Allah hangi gece olduğunu özellikle belirtmemesinin nedenlerini hiç düşünmek, akıl etmek dahi istememişiz, çünkü o geceyi öğrenmek çok işimize, kolayımıza gelmiş. Allahın elçisinden öğrenememişiz ama biz yinede bir geceyi sanki o geceymiş gibi kutluyoruz.
Şimdi gelin birlikte düşünelim, acaba Allah elçisine hangi gece Kur’anı indirmeye başladığını, unutturmasının asıl nedeni ne olabilir? İslam âlemi ay takvimini kullanır, çünkü Kur’an da bu takvimden bahseder. Ay takvimin özelliği, ayların sabit olmaması ve diğer güneş takvimine göre 10–11 gün erken gelmesidir. Böylece Ramazan tüm mevsimleri dolaşır. Allah hangi yıl ve hangi Ramazan ayında indirildiğini peygamberimize özellikle unutturup, haber vermemekle, bakın bizleri nasıl yaşamaya yönlendiriyor, özendiriyor. Lütfen bu konuda dikkatle düşünelim.
Böylece Allah bizlerin, Ramazanın her gününü, gecesini KADİR gecesi gibi yaşamamızı istemiştir. Bu yetmiyor, çünkü içinde yaşadığımız Ramazan ayının, acaba gerçekten Allahın Kur’anı indirmeye başladığı aynı mevsimde, zamanda olup olmadığını da bilemediğimiz için, Allah bizleri 33 yılda aynı aya gelen tüm Ramazanlarda da aynı huşu ve güzellikte Ramazanı yaşamamızı arzu ediyor. Bu inanılmaz bir fırsattır, hatta belki de ömür boyu, en az iki kez yakalayabileceğimiz çok büyük bir fırsat. Adeta belki de kurtuluş reçetemiz.
Rabbim bu gecenin, çok önemli özelliğinden bahsettiğine göre, demek ki bu geceyi yakalayabildiğimizde ve o geceyi gereği gibi yaşadığımızda, bizlerin dualarının da karşılık bulacağı açıktır. Elbette işin kolayına kaçmadan, hayatımızın her Ramazan gecesini, Kadir gecesi gibi yaşayarak, beklide yaptığımız günahları hafifletebiliriz. Ne yazık ki bizler, bu gerçeğin farkında değiliz. Çünkü kendi nefsimiz ağır basmış ve Allah katındaki övgüye mazhar olmuş O geceyi aramak ve O gece için her Ramazan gecesi çaba harcamak yerine, bir geceye indirerek, büyük kayıplar, ziyanlar içinde olmuşuz.
Allah kullarına bu gecenin hangi gece olduğunu söylememekle, elçisine de unutturarak, aslında çok önemli bir mesaj veriyor bizlere. Ömrünüz yettiğince Ramazan ayını ve gecelerini en güzel şekilde geçirmeye özen gösterin. Belki de ömrünüzün bir Ramazan gecesinde, KADİR gecesine rastlarsınızda, o geceyi de gereği gibi geçirip, bağışlanmanız umulur.
İşte cenneti müjdeleyen, bin aydan hayırlı gece. Düşünebiliyor musunuz 83 yıldan daha hayırlı çok özel bir gece. Elbette Rabbim bu gecenin hangi gece olduğunu söyleyecek değildir. Öyle kolaya kaçmak yok. Zor bir yarışın, çabanın, özverinin elbette ödülü de büyük olacaktır. Bu geceyi yıllarca arayıp, adeta ömrümüzün her Ramazan gecesini, Kadir gecesi gibi yaşamamız gerekmektedir. Allah ta bunun yapılmasını bizlerden istiyor. Ama farkında bile değiliz.
Bizler ne yazık ki çok fazla sıkıya gelememişiz. Ramazan ayının her gününü aynı huşu içinde, ibadette, hayırda, barışta yarışarak geçirmek zor gelmiş bizlere. Allah ın rehberinden de uzak yaşadığımız için İslam ı, Rabbin bizlere sunduğu bu kurtuluş reçetesinden de, böylece istifade edememişiz, değerini anlayamamışız. Rabbim bizleri afetsin.
Dilerim bizler bir gün, Allah ın ayetleriyle verdiği örneklerle, bizlere ne anlatmak istediğinin farkına varırız. Yoksa Kur’anı anlamadan okuyan, onun üzerinde düşünmeyen, ona anlamadan iman edenlerin, geçmiş toplumların düştüğü durumlarına düşerek, şeytanın kucağında buluruz kendimizi. Rabbim yardımcımız olsun.
Yaşantımızda gelecek tüm Ramazan aylarının tüm gecelerini, KADİR gecesi olarak bilip, gereği gibi yaşayan Rabbin HALİS kullarından olmamız dileklerimle.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
İnfertilite Tedavisinde Akupunktur Mucizesi |
Yazar: Sağlı@k ve Yaşam - 08-14-2012, Saat: 03:52 PM - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
Bilimsel çalışmalar stresin infertiliteye neden
olabileceğini; infertilitenin ve bu süreçte yaşananların da depresyona
ve anksiyeteyi tetiklediğini göstermektedir. Bu süreçte uygulanacak
akupunktur, anne adayının kaygılarını, korkularını ve stresini azaltarak
daha huzurlu, rahat ve sakin bir tüp bebek süreci geçirmesine katkı
sağlamaktadır.
Dr. Hasan Ali Nogay
Akupuntur uzmanı
İnfertilite (Kısırlık) tedavisi, aynı anda birçok mesele ile uğraşmayı
gerektiren bir tedavi sürecidir. Bu dönemde yaşanan stresin
infertiliteye neden olabileceği; infertilitenin ve bu süreçte
yaşananların da depresyona ve anksiyeteyi tetiklediği yapılan
araştırmalarla ortaya konuldu. Bu aslında yumurta – tavuk hikayesi gibi…
Stres bir yandan gebe kalma ve sürdürme olasılığını azaltırken, diğer
yandan çocuk sahibi olamamak da stresi artırabilmektedir. Yapılan
çalışmalarda, çocuğu olmayan “çifler†ile kanser ve AIDS hastaları
karşılaştırıldığında benzer oranda kaygı ve depresyon görülmüştür.
İnfertilite Süreci Bağışıklık Sistemini Çökertir…
Uzun bir süredir devam eden tüp bebek süreci ve getirdiklerinin stresi
altında olan zihin, beden ve ruh, normal düzenine geri dönmekte
zorlanmaktadır. Böylece bazı kronik ağrılar (migren, sırt, boyun
ağrıları gibi) oluşabilmektedir. Bağışıklık sistemi zayıflamakta ve anne
adayımız hastalıklara daha açık hale gelmektedir.
Uyku problemleri, kronik yorgunluk, öfke, sinirlilik, özgüven kaybı,
kendini yetersiz görmek- kendini beğenmemek ve cinsel isteksizlik ve
cinsellikten zevk almamak gibi sorunlar da ortaya çıkmaktadır.
Son 20 yıldır, ülkemizde de artan uygulamalar ile sıradan bir yöntem
haline gelen “tüp bebek uygulamaları†sürecinde anne-baba adayları ve
hekimleri arasında uzun ve zorlu bir yol arkadaşlığı da başlamış oluyor.
İnfertilite Tedavisinde Akupunktur
Akupunktur, anne adayının kaygılarını, korkularını ve stresini
azaltarak daha huzurlu, rahat ve sakin bir tüp bebek sürecini
geçirmesine anlamlı katkı sağlamaktadır.
Akupunktur, limbik sistemi düzenleyici etkisi ile anne adayının stresle
başa çıkmasına- zihinsel ve bedensel olarak dengesini sağlamasına
-destek olmakta; ve antidepresan etki göstermektedir. Bu süreçte aslında
çiftler birlikte tedaviye alınmalıdır. Çünkü sadece stresin bile sperm
kalitesi ve hareketliliğini ne kadar olumsuz etkilediğini biliyoruz.
Ayrıca akupunktur, rahme giden kan akımını artırarak rahim kasılmalarını
azaltmakta ve embriyonun rahme tutunması için uygun ortam
oluşturmaktadır.
Bununla beraber kadının sadece kaygıları, korkuları değil hormonal
dengesizlikleri (kistik gelişimler, cerrahi müdahelelerin yan etkileri,
enfeksiyonlar vb.) tamamen düzeltilmeden iyileştirme mümkün
olmamaktadır. Yani aslında, tüp bebek protokolleri öncesinde,
“mental-psikolojik-fiziksel†bozucu alanlarının tedavisi, asli görevimiz
olan “iyileştime†yi mümkün kılmakta ve akupunktur, “başarıyı
artırmaktadırâ€.
Akupunktur Nedir?
Fonksiyon bozukluklarını ya da hastalıkları iyileştirmek ve vücut
dengesinin yeniden oluşturulması için vücutta belirli özel noktalara
iğne batırılarak uygulanan bir tedavidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
tarafından kabul gören ve olumlu sonuçları kanıta dayalı tıpla
ispatlanmış bilimsel bir tedavidir.
Bütün canlılarda, fonksiyonel bozukluklarını onarmaya ve hastalıklarını
kendi kendine yenmeye yönelik bir savunma mekanizmaları vardır. Örneğin
bir kemik kırıldığı zaman kemik uç uca getirilerek sabitlenir yani
atele alınır ve iyileşmesi beklenir. İşte bu canlının kendini
iyileştirme gücüdür. Vücutta varlığı binlerce yıldan beri bilinen bazı
noktaları uyararak sözedilen bu "biyoregüler güç" harekete geçirilir ve
kişi kendisinin bu mükemmel gücü sayesinde iyileşir.
Akupunktur Etkisi Nasıl Gerçekleşir?
Akupunktur noktası uyarılınca buradan başlayan lokal hücresel uyarılar
sinirsel iletişim yoluyla beyine ulaşır, beyinden de ilgili organlara
gönderilir. Böylece vücudumuzda zaten varolan kimyasal maddeler,
hormonlar, enzimler salgılanır ve bazı biyokimyasal-hücresel
değişiklikler olur. Bu değişim süreci, olması gerektiği düzeyde kalır.
Yani hiperfonksiyon veya hipofonksiyon oluşmaz. Çünkü organizmamız
“Dengeye†programlanmıştır. Özellikle limbik sistem üzerindeki etkisi
ile strese karşı dayanıklılığımızı artırmaktadır. Akupunkturun stresi
azaltıcı ve antidepresan etkisi pek çok araştırmada gösterilmiştir.
Vücut akupunkturuna ek olarak anne karnındaki cenini temsil eden
“kulak akupunkturu†ile varlığı binlerce yıldan beri bilinen belirli
noktalar uyarılır. Böylece, vücudumuzun "kendini iyileştirme gücü"
harekete geçirilerek iyileşme sağlanır. Tıpkı bir kemik kırıldığında
kemik parçalarının, uç uca getirilip sabitlenerek 4-6 haftada
kendiliğinden iyileşmesi gibi.
İnfertilite Tedavisinde Farklı Uygulamalar Var mı?
Aslında bu aşamadan önce “çifler†ve/veya anne adayları, genel
sağlıklarının iyileştirilmesi ve hazırlık için tedaviye alınmalıdır.
Özellikle birkaç kez başarısız denemeleri olan adaylarda, “Bozucu alanâ€
tedavi yaklaşımı ile 4 haftalık bir ön hazırlık son derece faydalı
olacaktır. Yine de 3.-4. günlerde başlayan “Tüp Bebek Merkezâ€
ziyaretleri ve tahlil sürecinde ilk seansların başlaması başarı şansını
artıracaktır.
Bununla birlikte, bazı yurtdışı merkezlerde olduğu gibi ilk seans
akupunktur, 3.-7. günlerde, follikül gelişimi ve endometrium
kalınlığını artırmak ve anne adayının stresini azaltmak için de
uygulanabilir.
İkinci seans, yumurta toplanmasından hemen sonra post-op stresin
azaltılması, bulantı-kusma ve nekahat döneminin huzurlu geçmesi, karının
rahatlaması ve yine endometriumun gelişimine destek olmak için
uygulanabilir.
Üçüncü seans, embriyo transferinden önce veya hemen sonra uygulanabilir.
Dördüncü seans, transferden sonra 3.-7. günlerde (embriyonun uterusa
doğal olarak yapışıp tutunması-implantasyon-için) uygulandığında gebelik
oranlarını artırdığını biliyoruz.
Biz transfer sonrasında da (11-15 günlük; STRESiN PİK YAPTIÄžI bekleme döneminde ) anneye, en az 1 ya da 2 defa AKUPUNKTUR ile destek olmanın faydalı olduğunu görüyoruz.
Eğer, anne adayımızın daha önce mesela 8. Haftada ya da 22. Haftada bir
kaybı söz konusu ise, bu süreyi bir “eşik değer†olarak kabul ederek,
akupunktur desteği ile o haftaya beraber ulaşmayı hedefliyoruz
İnfertilite Tedavisinde Akupunktur’un Etkileri:
• Rahim kan akımını artırır, endometriumu (rahim içi dokusu) iyileştirir.
• GnRH, FSH, LH (üreme) hormonlarını düzenler, doğal yumurta gelişimini sağlar.
• Overlerin (yumurtalıklar) dengeli uyarılmasıyle yumurta kalitesini artırır.
• Tedavi sürecinde stresi, kaygı ve endişeyi azaltır.
• Rahim kasılmalarını azaltarak embriyonun tutunmasını sağlar.
• Bağışıklık sistemini dengeleyerek düşük tehlikesini azaltır.
• Hormonal tedavinin yan etkilerini azaltır.
|
|
|
|