| Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
| Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 220 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 215 Ziyaretçi Applebot, Baidu, Bing, GoogleBot, Yandex
|
| Son Aktiviteler |
Allah’tan Başka VELİLER E...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
7 saat önce
» Yorumlar: 0
» Okunma: 5
|
Bizlere Öğretilenleri, Ku...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
, Saat: 05:42 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 6
|
Nisa Suresi 34. Ayet Ve K...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-03-2025, Saat: 05:00 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 10
|
Allah Biz Kullarını Resul...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-03-2025, Saat: 11:29 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 11
|
Kamer Suresi 17-22. Maide...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-01-2025, Saat: 01:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 22
|
Allah Neden Bazı Ayetlerd...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
10-31-2025, Saat: 10:58 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 29
|
Nisa Suresi 153. Ayet Üze...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
10-27-2025, Saat: 04:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 36
|
Atatürk'ü Sevmek Zorundas...
Forum: Mustafa Kemal Atatürk
Son Yorum: Serdar102
09-09-2025, Saat: 08:31 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 199
|
ÖYLESİ'NE...
Forum: Güzel Sözler
Son Yorum: SunSet
08-28-2025, Saat: 10:17 AM
» Yorumlar: 12
» Okunma: 1,460
|
Tozlu Raflarda Kalmalı H ...
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:31 AM
» Yorumlar: 3
» Okunma: 1,039
|
|
|
| Sevdamın Sesi.... |
|
Yazar: Orhan-38 - 09-15-2012, Saat: 12:02 PM - Forum: Şiirler
- Yorum Yok
|
 |
Sevdamın sesi sessizliği soluyor şimdilerde,
Sözlerime kilit, ağzıma mühür vurdum da
Yine de susturamadım “sen†diye atan kalbimi.
Kalbime ne diyeyimki
Hiç böyle sevmedi, böyle yanmadı ömründe.
Hergün, her saat, her dakika varlığını hatırlatırken ekmek gibi, su gibi
Seni unutmasını nasıl bekleyebilirim ki.
Her nefeste biraz daha acı çekerken içime
Yüreğim dilinde dilsiz sözcükler biriktirdi, her nefeste haykırıyor sessiz sessiz sanki duyacakmışsın gibi.
Aslında varlığının yokluğu en acı olan
Yanıbaşımdayken yıldızlarla aynı mesafede olman kanatıyor içimi.
Varlığının yokluğunu tüm soğukluğuyla hissederken hergün
Söndüremiyorum bir türlü sol yanımdaki ateşi.
Karanlıksız yapamayan geceler, suya muhtaç denizler gibi seviyorum seni.
Yaşam soluyorum sayende.
Gülüşüne umut dedim ben, ne anlamlar yükledim.
Senden habersiz kalbine gönlümü verdim.
Yüreğimin en kuytularında seni gizli bir ibadet gibi sevdim.
Seni her gördüğümde, gözlerin gözlerime değdiği yerde duruyor zaman.
Koca şehrin tek kalabalığı seninle ben oluyoruz.
Bir saniyeyi bin yıl gibi hissetmek ne demek anlıyorum o an.
Hayatımdaki mutluluk çerçevelerinin içinde hep senin resmin var.
Küçük bir mutluluğuma senden milyon tane sığar.
Senin olduğun her mevsimimin adı bahar.
Küçük bir çocuk bir yetişkinin parmağına nasıl sarılırsa işte öyle sarıldı sevdam yüreğine.
Hiçbir zaman kabuk bağlamayan,
Hep kanayan yaram olacağını göze alarak sevdim seni imkansız olduğunu bile bile.
İç ağrılarım ne kadar çok ise de mutluluk kelimesinin karşılığı sensin lugatımda.
Belki sen hiç bilmeyeceksin ama günden güne büyüyeceksin ruhumda.
Kalbin kalbimin ellerinden hiçbir zaman tutmayacak olsa da,
Zamansız şehire dönene dek susmayacak bu sessiz sevda.......
''Gönderilmemiş aşk mektupları''.
|
|
|
| Yine Yarım Kaldı Düşlerim.. |
|
Yazar: Orhan-38 - 09-15-2012, Saat: 11:25 AM - Forum: Seni Seviyorum
- Yorum Yok
|
 |
Gittin sen,tüm gidenler gibi…beni tamamladığını düşünürken,yine yarım kaldım...Tebessümün takılı kaldı yüreğimde…sonu yok,ışığı yok,ıssız bir yolda sessiz kaldı sevdam.Korkup kaçtın beklide bu sevda dan ! Sığdıramadın kalbine,taşıyamadın doğru dürüst…Bu kadar çabuk pes edişinde bundandı belki ? Başka cümlelerin ardına sığınman,yalan sevdalara kapılman bundandı işte...Gözlerine baktığım zaman hayat bulurdum.Öyle güzeldiler ki…sanki hayat saklıydı içlerinde ! Birden kapattın o gözleri…aldın benden hayatımın en beyaz siyahını...İşte ondan sonra başladı her şey;kalp ağrılarım,baş ağrılarım,haykırışlarım,hıçkırıklarım....Benden aldığın en beyaz siyahtı bunlara sebep...Yaşadıklarımın kötü bir kabus olduğunu düşleyip,geçecek diyordum, Olmadı,geçmedi her şey artarak daha da çoğaldı.. ama yinede hep sen vardın düşlerimde,hep sen çoğaldın,hep sen büyüdün içimde…
|
|
|
| Şefaat tümden ALLAH'A aittir. |
|
Yazar: halukgta - 09-14-2012, Saat: 08:50 PM - Forum: İslam
- Yorumlar (2)
|
 |
İslam âleminde, birçok konuda yapılan yanlışların başında, peygamberlerin, velilerin şefaat edeceğine inanılır. Kur’a na göre Şefaat, bağışlanma affedilme isteğidir. Bakın Allah kesin bir dille bu konuda ne söylüyor?
Zümer 44: De ki: "Şefaat tamamen Allah'ındır (yardım ve destek yalnız O'ndandır). Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.
Eğer Allah affedilme, bağışlanma, yardım, destek yetkisinin yalnız kendisinde olduğunu söylüyorsa, bundan sonra aynı konuda Kur’an da, tersini Rabbim asla söylemez. Yukarıdaki ayeti unutmadan, bu konuyla ilgili diğer ayetleri anlamaya çalışalım. Bakalım Allah bu konuda bizleri nasıl yönlendiriyor, bilgilendiriyor.
Fatiha 5: Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Düşünebiliyor musunuz biz bunu her namazımızda okuduğumuz ayette, Rabbim e söylüyor ve ona söz veriyoruz, yalnız senden yardım dileriz diyoruz.(Elham) Sözümüzde duruyor muyuz peki? Söylediğimiz şu sözü hatırlayınız. ( Şefaat Ya resulallah) Peki bunun anlamı nedir farkında mıyız acaba, hiç sanmıyorum.
Bu sözümüzle Ey Allahın resulü bizlere şefaat et diyoruz. Hani her gün namazlarımızda Rahmana karşı, yalnız senden yardım dileriz diyorduk ne oldu. İşte yaptığımız yanlışın büyüklüğünü bir fark etsek, o zaman yaptığımız yanlışlar çorap söküğü gibi gelecek. Bakın arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederek iman sahipleri için nasıl af diliyorlar, aşağıdaki ayeti çok iyi düşünmeliyiz.
Mümin 7: Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de şöyle af dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehennem azabından koru.
Ayette dikkat ederseniz, İman sahipleri içinde şöyle af dilerler diyerek, kimden şefaat, bağışlanma, af dileniyormuş, sanırım çok açık anlaşılıyor. Şimdide aşağıdaki ayet üzerinde düşünelim.
Enam 51: Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, Kur'an'la uyar. Öyleki, kendileri için O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar.
Ayet o kadar açık ve net olduğu halde, günümüzde Kur’an ayetlerine uymadığı halde, o kadar çok yanlış bilgilere, sözlere inanıp, ayetlerin çoğunu görmezden geliyoruz.
Açıkça Rahman kendileri için, O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır, dedikten sonra, bu sözlerin tam tersini, başka bir ayetinde söyleyip peygamberlere ve velilere şefaat etme yetkisi veriyorum der mi? Bunu düşünmek bile, bizlerin aklını başına getirmesine yetmeli bence.
Bakın peygamberimiz bizlere Kur’an ı tebliğ ettiğini ve bu kitabın bizler için gönül gözü olduğunu, bunu hala görmeyenler için ise, hiçbir şey yapamayacağını, körlük edenlere de bakın ne söylüyor ayette. Ben sizin üzerinize bekçi değilim, yani bundan sonra sizler için hiç bir şey yapamam diyor.
Enam sur. 104. ayet: Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim.
Şimdi hatırlatacağım ayet, günümüzde yapılan yanlışlara güzel cevap veriyor, tabi anlayana anlamak isteyene.
Zümer 19: Üzerine azap sözü hak olanı, ateşe dalmış olanı sen mi kurtaracaksın.
Buradan anlaşılıyor ki, Allah ın karar verdiği bir hükmü kimse değiştiremez. Bunu da bizlerin anlaması için Allah, en sevdiği elçisi üzerinden bizlere örnek veriyor. Ama bizler ne yazık ki bunlardan, ders almadığımız çok açık. Şimdide buna benzer, elçisi kanalıyla verdiği bir başka örnekleri hatırlayalım.
Tevbe 80. : (Ey Muhammed!) Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
Muhammet 19.; Allah'tan başka tanrı olmadığını kuşkusuzca bil! Hem kendi günahın için, hem de mümin erkeklerle mümin kadınlar için af dile. Allah sizin, dönüp dolaşacağınız yeri de, varıp ulaşacağınız yeri de bilir.
Yukarıdaki iki ayet üzerinde düşünelim şimdide. Peygamberimize hitap ederek bakın ne diyor Allah. Onlar için istediğin kadar bağışlanmalarını dile, onları asla affetmem. Çünkü benim gönderdiklerimi, beni ve elçimi kabul etmediler diyor.
Muhammet 19. ayet ise, bana göre çok önemli bir ayet, lütfen bunun üzerinde dikkatle düşünelim. Allah elçisine bakın ne diyor. Hem kendi günahların için, hem de iman edenlerin günahları için af dile diyor.
Düşünebiliyor musunuz, demek ki peygamberlerin bile günahı var ki, kendi günahın için bana dua et, bende af dile diyor.
Peki, bizler bu konuda neler söylüyoruz? Bir kısım din kardeşimiz, peygamberimiz bizler için Allah tan af dilecek, şefaat etmeyecek diyor. Bu sözlerin üzerinde de düşünelim. Peygamberimiz kendi günahı için dahi, Alla ha dua ediyor yalvarıyorsa, bugün hiç tanımadığı, iman edip etmediğini dahi bilmediği bizlerin günahını zaten bağışlamasını bir tarafa bırakın, bizler için nasıl Allah a dua etsin günahlarımız için.
Dikkat edin ayette, mümin yani inanmış erkek ve kadınların günahları için dua et diyor elçisine. Bu demektir ki iman ettiğinden emin oldukların için dua et anlamındadır. Hatırlayınız iman etmeyenler için dua ettiğinde Rabbin peygamberimize ne diyordu? Yetmiş kere dua etsen, ben onları affetmem demiyor muydu? Çünkü imanlarında samimi, içten, gönülden değillerdi de ondan.
Dua kapısını Yüce Rabbim, tüm iman edenler için açık bırakmıştır şükürler olsun. Size İbrahim peygamberden de bir örnek vermek istiyorum. İman etmeyen babası için, bakın Allah ın övgüyle bahsettiği, bizlerin atası diye zikredilen bir elçinin sözlerinden, sanırım çok ders almalıyız.
Mümtehine 4. : Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır.
Bakar mısınız lütfen, Kur’an da övgüyle bahsedilen Allah elçisi, İbrahim peygamberimiz, babası için hesap günü hiç bir şey yapamayacağını, ona yalnız dua edip af dileyebileceğini söylüyor. Birçok ayetinde de iman etmeyenleri asla affetmeyeceğini de belirtmişti Allah. Hatta peygamberimize yetmiş kez af dilesen yine faydası yok demişti hatırlarsanız. Aşağıdaki ayeti lütfen çok ama çok iyi değerlendirelim. Çünkü Allah elçisine DEKİ ONLARA diye başlayarak, bakın bizlere ne söylemesini istiyor.
Araf 188: De ki: "Ben kendi nefsime, Allah'ın dilediğinden başka ne bir yarar sağlayabilirim ne de bir zarar verebilirim. Eğer gaybı biliyor olsaydım iyilik ve güzelliği elbette çoğaltırdım. Bana kötülük dokunmamıştır bile. Ben, inanan bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim.
Yukarıdaki ayette, her şey çok açık değil mi dostlar. Özellikle Allah üzerine basa basa söylenmesini istiyor bizlere, görev verdiğim elçinin benim dilediğim dışında sizlere ne faydası dokunur, nede zarar verebilir. Hala Rabbin bu sözlerini görmezden gelmeye devam edip, beşerin yanlış rivayetlerine mi iman etmeye devam edeceğiz?
Şefaat konusu ile ilgili bazı ayetleri de sizlere hatırlatmak istiyorum. Aklını kullanan anlatılmak isteneni anlayacaktır.
Bakara 123: Ve öyle bir günden korkun ki, kimse başka birinin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, ona şefaat fayda vermez ve hiç bir taraftan yardım da görmezler.
Bakara 48: Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
Bakara 254: Ey iman edenler, alış verişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden önce, size verdiğimiz mallardan nafaka verin. Kâfirler ise hep o zalimlerdir.
Yunus 18: Allah'ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: 'Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir' derler. De ki: 'Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir.
Zümer 43: Yoksa Allah'tan başka şefaat ediciler mi edindiler? De ki: 'Ya onlar, hiç bir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?
Yukarıdaki ayetlere, daha birçok örnekler verebiliriz, sanırım bu kadar açık ayetlerden sonra, bağışlayacak affedecek tek bir makamın, yani yüce Rabbimin olduğu çok açık anlaşılmaktadır. Tüm bu ayetlerden sonra Yaradan, şefaat yetkisini başka kişilere de verdim der mi? Elçisine dahi bu yetkiyi vermeyen ve kendi günahların için dua et bana diyen Rabbimin sözlerini, çekip çekiştirip kendi amaçlarına alet eden, daha doğrusu aklını kullanmayanlara bakın Rahman ne diyor?
Yunus 100: Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah, pislik içinde bırakır.
Aklını kullanmayanları sonunu, yaşadığımız toplumda çok açık görüyoruz. Peki, bizler aklımızı kullanıp, Kur’an ı rehber alıp damı iman ediyoruz dersiniz? Yorum sizlerin, eğer aklımızı bir kenara bırakıp, biz Kur’an ı anlayamayız diyorsak, onu anlamaya çalışmıyor da velilerin ardı sıra gidiyorsak, sanırım Rabbin pisliği üzerimizden asla kalkmayacaktır. Allah bizleri affetsin ve korusun.
Yüce Yaradan, bakın elçilerin görev tanımını nasıl yapıyor, yani verdiği görevi nasıl özetliyor.
Kehf 56. ; Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise batıla yapışarak, onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.
Enam 48: Biz o gönderilen elçileri, müjdeciler ve uyarıcılar olmaktan öte bir şey için göndermiyoruz. İman edip hayrı ve barışı yerleştirenlere korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.
Yukarıdaki ayetleri örnek gösterdiğimde çok ilginç cevaplar alıyorum, sanki bu sözleri ben söylemişim gibi. (Ne yani peygamberimiz postacımıydı.) Bu sözleri söyleyenler bilmelidir ki, Rabbin hükmüne karşı söylenmiş sözlerdir bunlar. Onun için ben cevap vermem yorum yapmam, üzerime de alınmam.
Bizler tüm bu yetkileri ve sorumlulukları açıkça gördüğümüz halde, peygamberimize Rabbin vermediği birçok yetkileri yükleyerek, ona saygımızı göstermeye çalışıyoruz, fakat şunu unutmuşuz, zaten Hz. Muhammet Allahın elçisi olmakla şereflerin en yücesine erişmiştir. Onun başka payelere, yetkilere ihtiyacı yoktur.
Taha 109; O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna.
Değerli dostlar, sizlere yukarıda birçok ayet örnekleri verdim. Bu ayetlerde Rabbin ŞEFAAT, bağışlama yetkisini, yalnız kendi yetkisinde olduğunu anlamıştık. Allah elçisine bile kendi günahların ve iman edenlerin günahlarının affı için dua et diyordu. İşte Taha 109. ayete baktığımızda hiçbir ayrım yapmadan, kendisinden hoşnut olduğu tüm kullarına bu kapıyı yani DUA KAPISINI AÇIK BIRAKIYOR.
Bakın ne diyor ayette? (sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna.) Müstesna olan nedir? Şefaat etme yetkisi mi veriyor, yoksa elçisine iman edenler için DUA ET dediği, dua ettiklerinde onların dualarını kabul edebileceği, onlara şefaat edileceği açıklamasını mı yapıyor?
Şefaatin yarar sağlayacağı kişilerin, Allah ın kendisinden hoşnut olan kişiler için olacağı anlatılıyor ayette. Bir başka deyişle, duaları kabul edilen, bağışlanan, şefaat edilen kulların, Rabbin halis kulları olacağı müjdesi veriliyor.
İşte bu kısmı çok önemli. Eğer hayır şefaat yetkisi veriyor dersek, Kur’an da geçen onlarca, hatta yüzlerce ayete ters düşer ve Kur’an da çelişki yaratmış oluruz. Kur’an ı kendimize uydurmak yerine, Kur’an a uymayı öğrenmeliyiz.
Buna bir örnek daha vermek istiyorum. Aşağıdaki ayeti dikkatle düşünelim. Rahman kendi emrinde olan meleklere dahi, böyle bir yetkiyi vermediğini söylüyor ve bakın ne diyor?
Necm 26: Göklerde nice melekler var ki, şefaatler hiçbir işe yaramaz. Allah'ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.
Demek ki bizleri izleyen melekler, bu konuda Allah tan insanlar için şefaat etmesini, bağışlamasını istiyorlar ki, bakın bu konuda bile kesin bir tavırla Rabbim ne diyor?
( Allah'ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.)
Demek ki affedilmeye hakkı olmayan hiç kimseyi, bir başkasının isteğiyle asla affetmem diyor Rabbim. Bunlar benim sadık, günahsız meleklerim bile olsa. Peki, bu konuda ne söylüyor? Daha önce açıkladığı, kendisinden hoşnut olduğu, iman eden kullarının günahlarının affı için, dua etmeleri halinde bağışlayabileceğini söylüyordu hatırlarsanız.
Dua kapısını şükürler olsun Rabbim, iman eden ve Rabbimin hoşnut olduğu tüm kullarına açık bırakmıştır. Onların dualarını kabul eder, şefaatimi gösteririm diyor. Peki, bu kadar açık ayetlerden sonra bizler, neler yapıyoruz dersiniz günümüzde? Günahlarımız la boğazımıza kadar batağın içinde olduğumuzdan olsa gerek, kendimizi aldatmak, temize çıkarmak adına, o kadar çok şefaatçiler edindik ki, bunu hatırlamak bile istemiyorum.
Bunların tek BİR sebebi var, ALLAHIN SİZLERE REHBER OLSUN DİYE İNDİRDİM DEDİÄžİ KUR’AN İLE ALAKAMIZ KALMAMIŞTA ONDAN.
Rabbim bizleri affet. Ne olursun gönül gözümüzü aç bizlerin. Rehberinin, güneşinin gönlümüze dolmasını, aydınlatmasını nasip eyle. Senin kelamın yüksek bir yere asılı duruyor, bizler ona saygımızı ne yazık ki böyle gösteriyoruz, bizleri affet.
Beşerin ciltlerce dolusu kitapları, baş tacı yapıldı. Senin nurun, güneşin, rehberin, anlaşılması zor ilan edildi. Bu kitapta her şey yoktur, sizler Kur’an ı anlayamazsınız, âlim insanlar, veli insanlar anlar diyenlere de kandılar ne yazık ki.
Rabbim biz kulların büyük bir hatanın içinde kıvranıp duruyoruz. Büyük çoğunluğumuz Kur’an ı devre dışı bıraktı. Onu yüksek bir yere asarak, saygısını gösteriyor. Elde senin nurun yerine, beşerin kitapları dolaşıyor. Birde yapılan saygısızlığın farkında olmadıklarından, bu kitaplar Kur’an ayetlerinin ayetidir deme gafletine düşüyorlar. Sen bu din kardeşlerimi de affet, bağışla Rabbim. Sen bağışlayıcısın, affedicisin.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
| Adın Ne Senin? Umut? Çare? Hasret? |
|
Yazar: Orhan-38 - 09-14-2012, Saat: 03:13 PM - Forum: Şiirler
- Yorum Yok
|
 |
Deli ruhumun prangası,
Gönlümün yaban gülü,
Tüm sebeplerimin,sebebi…
Adını koyamadığım…
Bir kez görseydim yüzünü,
Bir kez kokunu çekseydim içime…
Sen de nankör müsün bilseydim,
Yoksa çınar mısın,çınarım mısın…
Pamuklara sarmaladığım,
Dokunmaya kıyamadığım,
Ben sana dayandım,
Sabır taşım….
Yüzünü görmeden,
Kokunu bilmeden,adını bile,bilemeden,
Sen oldun çarem…
Her gözyaşımın ardından,sen gülümsettin.
Umutlarımı,tamir ettin…
Çiçeklerimi açtırdın..
Sen kimsin;bilemeden,
Bir tek sen oldun çarem..
Adın ne senin?
Umut?
Çare?
Hasret?
Boşver….
Sen ol yanımda,bana yeter…
''Alıntıdır''
|
|
|
| Yazma artık.. |
|
Yazar: Orhan-38 - 09-14-2012, Saat: 12:00 PM - Forum: Kişisel Aşk Yazıları
- Yorumlar (3)
|
 |
Yazma artık dedi içimde ki ses.... Umut yok, mutluluk yok,satırlarında...Saadece Aşk ve Hüzün tamamlıyor her cümle sonunu... Beni en lyi tanıyan, en iyi bilen içimi dinledim. Bıraktım kaleml kağıdı. Diyemedim ki, Aşkın olmazsa olmazdır hüzün... Hüzün yoksa eksiktir aşk...Aşk yoksa eksiktir yaşam... Hüzün benim adım, Hüzün senin yüzün....Adım...Hüzün...Yüzün. Eskidim kaç kere, kaç kere çogaldım yeniden...kaçıncı kucak açışım aynı aşka, kaçıncı wazgeçişim bilemedim.... Susuyorsun deme bana...susuyorum ışte sana susuyorum...Yazmadan dökemiyorum içimdeki zehiri. Beyaz bir sayfayı karalamadan kendime temize çekemiyorum....Sustur içindeki ümitsizliği diyorsun. Yüreğim hepten susuyor... Yüreğim sustukça sana susuyorum... Ve susadıkça gözlerıne, yangınım büyüyor... Yüzüm bahara koşuyor, İçim aşka. Sen, Aşk, Bahar Hüzün. Ne güzelsınız bir arada, bahar sana, sen aşka, aşk hüzüne, ne güzel yakışmakta...Seni bırakmak mı şaka edıyorsun. Deyip üstünde durmuyorum.... Saadece Susuyorum...Sustukça Susuyorum...Susadıkça yüreğine, yüreğimi zapt edemiyorum.....!!!
|
|
|
| Hadis konusuna Kur'an ışığında birlikte bakalım. |
|
Yazar: halukgta - 09-13-2012, Saat: 01:03 PM - Forum: İslam
- Yorumlar (1)
|
 |
İslam toplumunda hadis konusu, ne yazık ki yanlış algılanmış, adeta Kur’an ile eş tutulan kitaplar haline getirilmiştir. Hâlbuki hadis, peygamberimizin söylediği söylenen sözlerdir.
Peygamberimize ait olduğuna dair, kesin bir kanıt yoktur. Bu bilgilere, sözlere peygamberimizin söylediği sözlerinin, bulunma ihtimali olacağı mantığıyla yaklaşarak, araştırmalı Kur’an ın onayını mutlaka almalıyız.
Dikkat ederseniz hadislerin tamamı, bir rivayete göre diye başlar. Yani hadislerin tamamına doğru gözü ile bakamayız. Rivayet, içinde doğru bilgi olma ihtimali olan, fakat hurafe ve yanlış bilgininde karışmış olabileceği sözlerdir.
Bildiğiniz gibi Allah Kur’an ı, bizzat kendi koruması altına aldığını bizlere, Kur’an da bildirmiştir. Hadisler ise hiçbir koruma altında olmayıp, dilden dile ulaştırılan bilgilerdir. Onun içindir ki, bu bilgilere dikkatle yaklaşmalı ve mutlaka Kur’an süzgecinden geçirmeliyiz.
Dine hüküm koyan yalnız Allah tır, onun rehberi Kur’an dır. Kur’an ın bir ayetini bile kabul etmeyen, ya da görmezden gelen, gerçek iman etmiş sayılmayacağını Allah söylüyorsa ayetinde, Kehf suresi 26. ayetinde Yaradan, Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz diyorsa, Enam 57. ayetinde de, HÜKÜM YALNIZ ALLAH IN olduğuna, apaçık hükmediyorsa, başka hüküm koyucular aramakla, dinden uzaklaşacağımızı unutmamalıyız.
Bir sarrafa altın bozdurmaya gittiğinizde, sarraf nasıl aldanmaması, zarara uğramaması için mihenk taşı ile kontrol edip, altının ayarını dahi kontrol edip alıyorsa, bizlerde zarara uğramak istemiyorsak, bunlar Allah katındandır dedikleri bilgileri bizlere ulaştıranlara, aynı dikkati ve itinayı göstermeli, bu sözleri, bilgileri bizlerin mihenk taşı Kur’an a sormalı ve danışmalıyız.
Onun iznini, onayını almayan hiçbir bilgiyi de kabul etmemeliyiz. Tabi daha sonra, pişman olmak istemiyorsak, bu itinayı özeni mutlaka göstermeliyiz. Din ve iman şaka götürmez. Emin olmadığımız bilginin ardına düşerek, ebedi hayatımızı riske atmaya sizce değer mi?
Hadisler konusu, çok dikkat ve itina isteyen bir konudur. Peygamberimiz sağlığında, sözlerinin insanlar arasında yanlış anlatıldığını, nakledildiğini gördüğünde, bu nakli yasaklaması dikkatle düşünülmelidir. Daha sonra peygamberimizin hadis nakline izin verdiğini söyleyenler, dört halife devrinde hadis nakliyle nasıl mücadele edildiği ve naklinin yasaklandığı konusunu da, iyice araştırıp düşünmelidirler.
Peygamberimiz sağlığında, asla hadislerini yazdırmamıştır. Hadis yazımı dört halife devrinin sona ermesi ve dinin mezheplere ayrılması ile toplanmaya başlanmıştır. Bu gerçeklerin göz ardı edilmemesi ve dikkatle üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Bakın Peygamberimiz, hadis konusunda neler söylemiş. Bu sözleri söyleyen Allah elçisi, daha sonra bunların tam tersini söyler mi sizce. Yorum sizlerin.
Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?†dedi. “Senden işittiğimiz hadisler†dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.â€
El Hatib, Takyid 33
Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım.
İbni Hişam Siret 4 sayfa 332
Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/ El-Müracaat sayfa 20
Allah Kur’a na göre amel eden kavimleri yükseltir, onun gösterdiği yoldan gitmeyenleri de alçaltır.
Rivayet Ömer b. Hattab Müslim
Peygamberimizin hadislerini nakleden, rivayet eden kişileri değerlendiren âlimlerinde, hata yapabileceğini göz ardı etmemeliyiz. Hatasız insan olmadığı gerçeğini unutmadan nefsi etkilerin, menfaat ilişkilerinin, hatta dine nifak sokmak isteyen din düşmanlarının, bu nakle dâhil olma ihtimalinin, yüksek olduğu gerçeği de unutulmamalıdır.
Dört halife devrinden sonra toplanan, hadis sayısının yaklaşık 500 kadar olduğu gerçeğinden yola çıkarak, bugün milyonları geçen hadislerin, dikkatli olmadığımız takdirde, bizler için nedenli din ve iman adına tehlikeli olduğu gerçeği ile el birliğiyle elimizde Kur’an, mücadele etmeliyiz.
Birileri içimize girmiş, bizleri Allah ile aldatıyor. Bu gerçeği fark edebilmek için, Allah ın rehberinin çevresinde toplanmalıyız. Onun ipine sıkı sıkı sarılarak, bizi yüzlerce yıldır aldatanların tuzaklarından artık, yine Kur’an ın yardımıyla kurtulmalıyız.
Peygamberimiz Allah ın kontrolünde idi. Yanlış yapma ihtimali yoktu. Ama bizlere hadis nakleden ya da bu bilgiler üzerinde düşüncelerini söyleyen âlimler, Allah kontrolünde olmadığı için, hata yapma riski her zaman vardır.
Lütfen dikkatle düşünelim. Peygamberimizin sağlığında bile, sözlerinin bir diğerine naklinde ihtilafa düşmüşlerse, yüzlerce yıl sonra günümüze kadar gelen bu naklin, ne derece sağlıklı olacağı konusu dikkatle düşünülmelidir.
Hadisleri toptan reddetmek yerine, içinden doğru olan bilgileri mutlaka seçip ayırmalıyız. Tüm hadislerin yanlış olduğunu söyleyerek reddetmek, akılcı olmaz. Bugün bizler, binlerce yıl önce tarihin akışı içinde yaşayan toplumları, araştırmalar ve bulduğumuz kalıntılar yoluyla bilgileniyor ve faydalanıyorsak, peygamberimizin hayatı ve yaşamı hakkında da doğru bilgileri araştırmalı ve ondan faydalanmalıyız.
Peygamberimizin hayatı, Kur’an ın yaşanmış canlı örneğiyse, peygamberimizin Kur’an ın onaylamadığı hiçbir yaşam şeklini hayatına geçirmeyeceğine göre, bizlere bu konuda iletilen her bilgiyi mutlaka Kur’an süzgecinden geçirmeliyiz. Her doğru bilgi, bizlerin İslam ı anlamasında etken olacaktır. Özellikle peygamberimizin hayatı, yaşamı, olaylara bakış açısı bizler için örnek gösterilmiştir Kur’an da.
Rivayet bilgileri eğer, belirli bir tasniften, süzgeçten geçirmeyip, hayatımıza direk geçirirsek, yanlış yolu izlemiş oluruz. Çünkü süzülmeyen, emin olduğumuz doğru bilgiyle kıyas edilmeyen bilginin, mutlaka tortusu olacaktır. Bir kazan suyun içine damlatılan bir damla mikroplu suyun, bizlere neye mal olacağını çok iyi biliyorsak, emin olmadığımız, süzgeçten geçmeyen din adına bilgilerinde, bizlere nasıl zararlar vereceğini unutmamalıyız.
Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, Kur’an dan hesaba çekeceğim diye hüküm verdiyse, Peygamberimizin de yalnız Kur’an hükümlerine göre yaşadığı açıktır.
Yaptığımız büyük yanlış, bizlere din ve iman adına öğretilenleri Kur’an da bulamadığımızda, bakın demek ki her şey Kur’an da yokmuş, deme yanılgımızdan kaynaklanmaktadır. Allah biz her konudan örnekler verdik, hiçbir şeyi unutmadık, Allah unutucu değildir diyor ve bunları bizlere apaçık iletiyorsa, lütfen geleneksel İslam ın öğretisini, ilavelerini Kur’an da bulamadığımızda, Kur’an a takındığımız yanlış tavrın, artık farkına varalım.
Yine Rabbim ayetinde, elçisinden örnek vererek bakın ne diyor.
Hakka 44; Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, 45: Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46: Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.
Buradan da anlıyoruz ki, Allah ın elçisi, Kur’an ın dışında hiçbir bilgiyi, bunlarda Allah katındandır dememiş ve bizlere iletmemiştir. Bunu lütfen unutmayalım. Allah Enam suresi 19. ayetinde, bu Kur’an bana vah yolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım diyorsa, lütfen peygamberimizin Kur’an dışından, Kur’an da hükmü geçmeyen hükümler de verdiğini, artık söylemeyelim ve söyleyenlere inanmayalım. Peygamberimiz Allah ın verdiği hükümlerle topluma, ümmetine hükmettiğini asla aklımızdan çıkarmayalım. Çünkü ne diyordu Rabbim ayetinde. Sana indirdiğimle onlara hükmet.
Allah Bakara suresinde, bakın bizleri nasıl uyarıyor.
Bakara 42: Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
Hak olan, Allah ın korumasındaki, sorumlu olduğumuz Kur’an dır. Onun onayından geçmiş her bilgi de, bizlerin faydalanacağı kaynaklardır.
Bizlerin imtihan olduğumuz kitabın, Kur’an olduğuna apaçık hüküm veren Rabbimizin, Kur’an ın dışından, bizlere iletilen rivayetlerden de sorumlu tutacağını söylemek, Rabbin adaletine saygısızlık olduğu gibi, Yaradan a da bir iftira olduğunu bilmeliyiz. Allah a iftira atanların, mahşer günü yüzlerinin simsiyah kesileceğini ve onların cehennemin ebedi kalıcıları olacağını unutmamalıyız.
Dilerim Rabbimden, içimize sokulan hurafe itikatları, Allahın nuru Furkan ile farkında olan, onun ışığıyla aydınlanarak gerçekleri görebilen, o azınlık mutlu kulları arasında oluruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
| Adı Hüzün.. |
|
Yazar: Orhan-38 - 09-11-2012, Saat: 05:29 PM - Forum: Kişisel Aşk Yazıları
- Yorum Yok
|
 |
Yazma artık dedi içimde ki ses.... Umut yok, mutluluk yok,satırlarında...Saadece Aşk ve Hüzün tamamlıyor her cümle sonunu... Beni en lyi tanıyan, en iyi bilen içimi dinledim. Bıraktım kaleml kağıdı. Diyemedim ki, Aşkın olmazsa olmazdır hüzün... Hüzün yoksa eksiktir aşk...Aşk yoksa eksiktir yaşam... Hüzün benim adım, Hüzün senin yüzün....Adım...Hüzün...Yüzün. Eskidim kaç kere, kaç kere çogaldım yeniden...kaçıncı kucak açışım aynı aşka, kaçıncı wazgeçişim bilemedim.... Susuyorsun deme bana...susuyorum ışte sana susuyorum...Yazmadan dökemiyorum içimdeki zehiri. Beyaz bir sayfayı karalamadan kendime temize çekemiyorum....Sustur içindeki ümitsizliği diyorsun. Yüreğim hepten susuyor... Yüreğim sustukça sana susuyorum... Ve susadıkça gözlerıne, yangınım büyüyor... Yüzüm bahara koşuyor, İçim aşka. Sen, Aşk, Bahar Hüzün. Ne güzelsınız bir arada, bahar sana, sen aşka, aşk hüzüne, ne güzel yakışmakta...Seni bırakmak mı şaka edıyorsun. Deyip üstünde durmuyorum.... Saadece Susuyorum...Sustukça Susuyorum...Susadıkça yüreğine, yüreğimi zapt edemiyorum.....!!!
|
|
|
| ~єу вєкℓєηєη ѕєνgιℓι ѕєη∂є вєкℓєѕєηє вєηι~ |
|
Yazar: eRCi - 09-08-2012, Saat: 07:43 PM - Forum: Aşk (Genel)
- Yorumlar (2)
|
 |
[align=start] Duygularım talan edilmişâ€¦
Hayallerim ise istilaya uğramış benim…
Şimdi Çare / SİZ / liğin kıyısındayım…
Ve çare/SİZ/ce içi umut dolu bir yüreği bekliyorum…
Dalından koparılmış ve son çare olarak su dolu bir kaba konmak için dua eden bir çiçek gibiyim…
Kulak kabartıyorum duymak için benliğimi…
Radyoda bir şarkı, seni tasvir ediyor…
Dinledikçe can buluyorsun rehin alınmış hayallerimde...
Şimdi kim bilir senin gözlerin hangi şarkıda…
Ve hangi gözleri aramakta…
Ey beklenen SEVgili…
Ben sana saklıyorum gözlerimi…
Ve senin en güzel hikayen de baş rol oynamak için hazırlıyorum kendimi…
Dilimin döndüğünce replikler ezberliyorum…
Sana – Hayata ve Yaşanacaklara mühür olsun diye...
Ve şimdi penceremde güneş sayıyorum, aya vuruyorum gölgemi…
Bu yavaş akan zaman inat...
Bekliyorum…
Ve …
Hayat elimde bir tesbih misali…
Sen tesbih başındaki imame gibisin SEVgili...
Ne olursa olsun yine sana varıyor.
Hem elim , hem dilim…
Daha kaç tur atmam gerek.
Sende ömürlük konaklamak için bilmiyorum …
Şimdi ikimizde birer figüranız hayatta.
Sen benim / ben senin yalnızlığını almaya muktedir biri olmaya talibiz aslında…
Bekliyorum…
Çare / SİZ / liğin kıyısında…
Ey beklenen SEVgili...
Sende beklesene beni...
Yüreğin umutla doluysa Mutlu olmam için gelsene SEVgili… [/align]
|
|
|
| Mehdi yi bekleyenlere....... |
|
Yazar: halukgta - 09-06-2012, Saat: 10:24 AM - Forum: İslam
- Yorum Yok
|
 |
İslam toplumunun içine sokulan nifak tohumu, öyle yeşermiş dal budak sarmış ki, artık ondan kurtulmakta neredeyse imkânsız olmuş. Birçok konuda yaptığımız yanlışlar gibi, günümüzde İslam toplumu içine sokulan hurafe ve dinde olmayan MEHDİ konusu da, Rabbin Kur’an da hüküm vermediği bir konudur.
Bizler Kur’an ı, din ve iman adına yeterli görmediğimiz sürece de, yanlış itikatların peşi sıra gitmekten de asla kurtulamayacağız. Allah istediği kadar, sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, Kur’an ın ipine sarılın desin, Rabbin sesini işiten, duyan mı var? Çünkü Kur’an ile aramıza soktuğumuz veliler, şeyhler Kur’an gerçekleri ile buluşmamızı, yüzlerce yıldır engellemiştir.
Kur’an anlaşılması zor bir rehber kitap ilan edilip, onu herkes anlayamaz, veli insanlar anlar, fikrine inandırıldığımızdan beridir ki, İslam dini Rabbin orta yolundan saptırılmış ve nereye gittiği belli olmayan, meçhule doğru hızla gitmektedir.
MEHDİ nin geleceğini söyleyenler, rivayetlerin ardı sıra giderek buna inananlar, bakın neler söylüyor.
( Mehdi İslami inanca göre, kıyametten önce dünyada adaleti, dirlik ve düzenliği sağlamak için gizlendiği yerden çıkıp, dünyayı egemenliği altına alacağına inanılan kişi. Ezilen kitleler, kendilerini karanlıktan aydınlığa çıkaracak, zalimlerden intikamlarını alacak ve bozuk toplumsal yapıyı değiştirecek bir manevi güç olarak Dünyaya hükmedecektir.)
Mehdinin geleceğine inananlar, kıyametin kopmasından önce Dünyaya geleceğini ve İslam toplumlarının içinde bulunduğu zor durumdan kurtarıp, Dünyada adaleti saylayacağından bahsedilir. İşin en ilginç olanı ise, mehdi nin İslam inancının emri gibi gösterilmesidir. Bakın bir kısım Müslüman toplum bu konuda ne diyor ve inanıyor.
(Vaat edilen mehdinin varoluşundan hiçbir kuşku yoktur. Üç yüz hadis ve eserle, hatta daha fazlasıyla bu kanıtlanmıştır.)
Kanıtlara bakar mısınız lütfen. Gerçektende bizler İslam ı bu kanıtlara göre yaşıyoruz. Birçoğumuz bu konu için, Kur’an dan bir kanıt aramak gibi bir düşünceyi, aklımıza bile getirmiyoruz. Bizler için kesin kanıt Kur’an olmaktan çıkmış, artık rivayetler kesin kanıt olmuş. Ne kadar acı. Acınacak halde olduğumuzun farkında bile değiliz. Elbette bunun nedeni çok açıktır. Çünkü bizlere her şey Kur’an da yazmaz denilmiş ve bizlerde buna inanmışız. Bu durumda itiraz etme hakkımızda olamaz.
Mehdinin gelişinin, rivayet hadislerle HAK olduğuna inanan din kardeşlerime, önce şunu hatırlatmak isterim. Hak olanın, sorumlu olduğumuz kitabın, yalnız Kur’an ve onun ayetleri olduğunu Allah apaçık söylüyorsa ve Yaradan Kur’an da mehdi konusunda tek kelime bile açıklama yapmıyorsa, lütfen bu konuyu bir daha düşünün derim.
Allah neye layık isek, bizleri öyle yaşatacağını anlatır. Aklını kullanmayıp, Yoldan sapanları ise, pislik içinde bırakacağı örneğini verir. Bu durumda Rabbin yolundan sapmış, onun kitabını devre dışı bırakmış toplumlara Allah, onları kurtaracak bir kurtarıcı gönderir mi? Hiç beklemeyin, boşuna beklersiniz. Bizler kurtarıcı bekleyeceğimize, bu yanlış yoldan kurtulmanın yolunu aramalıyız. Çalışmayana, çaba göstermeyene Allah ın neler yaptığını görmek isteyen, Kur’an ın kısalarını okumasını öneririm.
İşin ilginci, her Müslüman toplum, mehdinin kendi içinden çıkacağını iddia etmektedir. Sanırım önümüzdeki yıllarda, Müslüman ülkeler arasında, mehdilik savaşı çıkarsa hiç şaşmayınız. Çünkü senin mehdin hak, benim mehdim hak kavgası çıkacağa benziyor. Tabi Kur’an dan sapan toplumların sonunu, tahmin etmek zor olmasa gerek.
Ülkemizde çok önemli görevler almış, tahsil sahibi insanlar bile bu konuya alet edilmiştir. Yakın zamanda Prof Dr. Hüseyin Hatemi, mehdinin 5 yıl içinde İstanbul da çıkacağını dahi söyleyebilmiştir. İlginçtir bu insanlar, Allah ın sizlere rehber olsun diye gönderdim dediği kitabında, tek kelime bile bahsetmediği halde, acaba hangi beşerin rehberinden aldığı bilgilere göre bunu bu kadar açık söyleyebilmektedir? İtiraz eden, nereden çıkardın bu kadar net bilgiyi diyen bile yok. Ama alkışlayan, her ne hikmetse çok. İşte tüm bu acı gerçekler, din ve iman adına İslam toplumlarının, geldiği noktayı çok güzel anlatmaktadır.
Peki diğer İslam toplumları, mehdi konusunda ne diyor? Gerçekten Türk toplumu içinden bir kurtarıcı, mehdi bekliyorlar mı? Tabiî ki hayır, her toplum bu çok özel gelecek kişinin, kendi toplumları içinden çıkacağına inanıyor. Örneğin İran bizimkiler gibi, bu konuda çok iddialı ve bakın ne diyorlar.
(Mehdi, İran’ın Kum kentinde ortaya çıkacak. İnanışa göre, Mehdi Kıyamet Günü’nden önce ortaya çıkıp dünyadaki bütün haksızlıkları yok edecek.
Kum kentinde konuyla ilgili çalışmalar yapan Ayetullah İbrahim El Âmini, Mehdi’nin, Hıristiyanlar ve Yahudilerden İslam dinine geçmelerini isteyeceğini, bunu kabul etmezlerse öldürüleceklerini söylüyor.)
Yukarıdaki düşünce ve fikir, elbette Rabbin rehberinden olmadığı için, bu denli Kur’an a da taban tabana zıt olacaktır. Düşünebiliyor musunuz, Mehdi Hıristiyan ve Yahudileri İslam a davet edecek, Müslüman olmayanları da öldürecekmiş. Rabbim sen bizlere akıl fikir ver. Bu düşünce ve fikir sizce Kur’an dan zerre kadar onay alıyor mu?
Peygamberimiz kendisine iman etmeyenlere, böylemi yapmıştır? Allah ın kitabını tebliğ ettikten sonra, senin dinin sana, benim dinim bana diyerek, kendisine savaş açmayanlara, asla savaş bile açmamıştır. Peygamberimizin savaşlarının tamamı, savunma amaçlıdır. Bunun birçok örneğini, zaten Kur’an dan görüyoruz.
Sizlere bazı ayetler hatırlatmak istiyorum. Bu ayetlerle mehdinin geleceği konusunu lütfen karşılaştırınız, değerlendiriniz. Eğer Allah Kur’an da, anlatıldığı gibi, ahir zamanda bir mehdi gönderecek olsaydı açıkça söylemeyip, bizlere Kur’an dışından rivayetler yoluyla bilgilendirmiş olabilir mi? Allah aklınızı kullanın, aklını kullanmayanı pislik içinde bırakırım diyorsa, gelin Allah ın sizlere rehber olsun diye indirdik, dediği kitaba bakalım ve onun rehberliğiyle doğruları bulalım.
Enam 38: Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.
Araf 174: Biz, ayetleri işte bu şekilde ayrıntılı kılıyoruz ki, hakka dönebilsinler.
Maide 45; …. Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir.
Yukarıdaki ayetlere baktığımızda, Yaradan Kur’an da hiçbir eksik bırakmadığını, ayrıntılı bir şekilde açıkladığını söylüyor. Toplumlara, Allah ın Kur’an da indirmediği, açıklamadığı şeylerle hükmedip, onları Kur’an dan uzaklaştıranlar, zalimlerin ta kendisidir diyor. Yüce Rabbim daha ne söylesin aklı olana. Kur’an a bakmaya, ibret almaya devam edelim.
Araf 33; De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi HARAM kılmıştır.
Nahl 89: (Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.
İsra 89: Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali, değişik şekillerde açıkladık. Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler.
Kehf 54: Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
Çok ilginçtir Allah, çok açık ve net bazı hükümler vermiş ve düşünen kullarına doğru yolu apaçık göstermiştir. Allah hakkında, Kur’an da hiçbir delil indirmediğim bir konuda, konuşmanızı dahi HARAM kılıyorum diyerek hükmünü vermiş. Sana Kur’an ı her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber ve müjde olsun diye indirdiğini apaçık söylüyor. Her türlü misali değişik şekillerde açıkladık ki, doğruyu bulasınız diyor. Peki, bizler bunca açık ayetleri gördüğümüz halde, neler söylüyoruz ve nasıl delillerin peşi sıra gidiyoruz, zerre kadar düşünen yok mu?
Tüm bu ayetleri gördüğümüz halde, görmemezlikten gelerek, Allah ın hiçbir örnek dahi vermediği, bizlere anlatılan mehdinin geleceğine inanırsak, Rabbin gazabından kurtulacağımızı mı zannediyoruz. Ya aşağıdaki ayetlere ne diyeceğiz, hala MEHDİ nin geleceğine inanmaya devam mı?
Nisa 174: Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.
175: Allah'a iman edip O'na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf (deryası) içine daldıracak ve onları kendine doğru (giden) bir yola götürecektir.
Araf 3: (Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun ve O'ndan başka velilere uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Bizler eğer, hesabın görüleceği O çetin gün, üzülmek istemiyorsak, yukarıdaki Rabbin uyarılarını sakın unutmayalım. Allah Rabbinizden size, kesin bir delil, açık bir nur indirdik diyor, ama bizler Allah ın nurunda hiç bahsetmediği MEHDİ nin geleceğine hala inanabiliyorsak, bu işte bir yanlışlık var demektir.
Allah Kur’an a sımsıkı sarılmamızı, çünkü sarılanların doğru yola iletileceğini söylüyor ayetinde. Peki, bizler ne yapıyoruz? Kur’an da her şey yazmaz diyerek, beşerin hurafelerine sıkı sıkı sarılıyoruz. Ne diyebilirim ki.
Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum diye, apaçık hükmünü verdikten sonra, sizce Kur’an da hiç bahsedilmeyen, açıklık getirilmeyen MEHDİ konusunda sorumlu tutup, hesaba çeker mi? Hani Kur’an da açıklamadığım konularda konuşmanızı HARAM kılıyorum diyordu Rabbim, ne oldu bu ayetin hükmü, düşünen yok mu? Başımızı toprağa gömmeye devam mı?
Her zaman yapıldığı gibi, dine nifak sokanlar, peygamberimizin adını kullanmışlardır. Kur’an da hükmü olmadığı halde, peygamberimizin Kur’an dışından da birçok hükümler koyduğunu söylerler. Peki, aşağıdaki ayetlere gözlerini yuman Müslümanlar, neden tüm bunlara inanırlar dersiniz?
Ahkaf 9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahye dilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.
Enam 19: Sor: "Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kuran bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım…….
Enam 50: Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vah yedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
Yaradan bizlere elçisinin, bakın ne söylemesini birçok kez istiyor, çok dikkatle bunun üzerinde düşünmeliyiz. Bana Kur’an da vah yedilenden başkasına uymam ben. Sizi yalnız Kur’an ile uyarma görevi aldım. Onun içindir ki yalnız bana vah yedilen ile sizleri uyarırım. Daha öncede ne diyordu Allah, sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum. Her şey çok açık ama Allah ın ayetlerini görmezden gelip, atalarının itikatlarına uyanlara da Allah, bakın ne diyor.
Zühruf 36: Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur.
Bakara 5. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
Allah ın zikrini, beşerin öğretisine inanmak adına görmezden gelip, aklını kullanmayanlara Allah ın verdiği cezayı, lütfen çok dikkatle birçok kez okuyalım ki, aklımızı başımıza getirelim. Yoksa yanımızda can yoldaşı olarak, şeytan eksik olmayacaktır, Allah korusun.
Allah Kur’an da, benim ayetlerimin bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmıyor musun der bizlere. Bir kısmını görmezden gelenlere de, Rabbin verdiği cezadan tüyleri diken diken olmayanlara, sözüm meclisten dışarı. Çünkü onlara hiçbir söz kâfi gelmeyecektir.
Allah kurtuluşa erenlerin, yalnız Rablerinden gelen hidayet, yani Kur’an üzerinde olanların, yalnız kurtuluşa ereceğini apaçık söylediği halde, hala bizlerin Kur’an dışından bizlere öğretilen, mehdinin geleceğine inanmamızın, bizlere nelere mal olacağını anlayamadıysak, sanırım bundan sonrada anlayamayacağımız açıktır. Çünkü gözler perdeli, gönüller taş kesilmiş.
Sizlere son olarak hatırlatacağım, Rabbin uyarılarında bakın neler söylüyor rehberimiz.
Bakara 79: Vay o kimselere ki, elleriyle Kitabı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır†derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline!
İsra 36: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.
Allah bizlere, o kadar güzel örneklerle anlatıyor ki her şeyi, doğrusu anlamamakta inat edenlere, üzülmekten başka yapacak hiçbir şey gelmiyor elden. Birileri size, bunlarda Allah katındandır diyerek, Kur’an da olmayan bilgileri, hükümleri sanki Allah katından gibi gösterenler çıkacaktır diyor ve uyarıyor.
İşte bu insanların vay haline diyerek, bu yanlışı yapanların, asla ardına düşmemizi Yaradan istemiyor. Yine açıkça Kur’an da hüküm vermediğim, emin olmadığınız şeylerin peşine sakın düşmeyin, sizleri sorumlu tutarım diye de, son noktayı koyuyor Rabbim.
Allah her şeyi o kadar güzel anlatmış ki, gönül gözleri açık olan, Rabbin gerçeklerini görecektir.
İslam toplumu olarak, içinde yaşadığımız acı gerçeklerin, eğer farkına Kur’an ile varamıyorsak, Allahtan boşuna kurtarıcı MEHDİ beklemeyelim. Bugün ülkemizde açıkça söylemekten çekinip, mehdi olduğunu söylemeye, anlatmaya çalışanlar var. Hatta birileri tarafından da işaret edilerek, toplum yavaş yavaş alıştırılmaya çalışılıyor. Lütfen tüm bunları, iyi araştıralım ve aldanmayalım.
O işaret edilenlerin, Yahudi tuzakları olduğunu da bilelim. Kur’an, sizleri Allah ile aldatacaklar çıkacaktır, dikkatli olun diyorsa, ileride bizleri MEHDİ yalanlarıyla da aldatmaya çalışacaklarını ve bizleri kirli, kanlı elleriyle, gizlice yönetmenin emellerini şimdiden taşıdıklarını lütfen unutmayalım.
İsrail den ülkemize gelen, üst düzey Haham misafirlerin ülkemizde kimi ziyaret ederek, ne konuştuklarını lütten internetten videosunu izleyiniz. İzleyiniz ki, bizlere neler yapılmak istenildiğinin farkında olalım.
Yahudiler Hıristiyanların ve Müslümanların içine öyle bir çöreklenmiştir ki, onları kendi düşünceleri yönünde kullanmayı başarmışlardır. Yahudiler Hz. İsa peygamberimize iman etmedikleri halde, Hıristiyanların içine öyle bir inanç yerleştirmişlerdir ki, onlara istediklerini bu gün yaptırabilmektedirler.
Yahudiler vaat edilmiş topraklara yerleştirilmediği takdirde, İsa Mesih gelemeyecektir inancı, bugün Amerika da Hıristiyanlar içinde, Evangelistler tarafından kabul gören bir inançtır. Onun içindir ki Amerika, İsrail devletini kurdurmuş ve ne pahasına olursa olsun yaşamasını sağlamak için, çaba harcamaktadırlar.
İşte yine Yahudiler bizlerin içine de aynı inancı sokarak, Mesih ve mehdinin geleceğini bizzat onlarda söylemektedirler. İsrail den gelen üst düzey haham misafirlerinin kimleri ziyaret ettiğini ve neler konuştuklarını lütfen araştırıp izleyiniz.
Rabbim cümlemizi, Kur’an ı rehber alıp, onun ardı sıra giden kullarından eylesin. Yoksa işimiz çok zor.
Yüzlerce yıldır, Müslüman toplumu olarak, birilerini beklemekle boşa geçirdik vaktimizi. Doğru yolu bulmak huzura, mutluluğa erişmek için, FURKAN dan başka ne arıyoruz, neyi bekliyoruz?
Huzura kavuşacak rehber elimizde, ama farkında bile değiliz. Onun kıymetini bilemeyen bizlere, Allah ın yardım edeceğini, Müslüman toplumlarının içinde bulunduğu yokluk, kin, nefret, düşmanlık ve acı gerçeklerden kurtaracak birisini, Allah ın göndereceğini hala düşünüyorsak, şunu üzülerek söylemeliyim ki, DAHA ÇOKKKKKK BEKLERİZ.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
|