:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 16,693
» Son Üye: mar7w7
» Toplam Konular: 98,525
» Toplam Yorumlar: 1,065,504

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 376 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 372 Ziyaretçi
Ask.fm, Bing, GoogleBot, Yandex

Son Aktiviteler
Atatürk'ü Sevmek Zorundas...
Forum: Mustafa Kemal Atatürk
Son Yorum: Serdar102
09-09-2025, Saat: 08:31 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 22
ÖYLESİ'NE...
Forum: Güzel Sözler
Son Yorum: SunSet
08-28-2025, Saat: 10:17 AM
» Yorumlar: 12
» Okunma: 1,211
Tozlu Raflarda Kalmalı H ...
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:31 AM
» Yorumlar: 3
» Okunma: 828
Gidene Mi Zor Kalana Mı ?
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:05 AM
» Yorumlar: 2
» Okunma: 569
Diş Hekiminin Aşkı - Serd...
Forum: Aşk Hikayeleri
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 07:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 59
Serdar - Genç Bir Yazar H...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 02:02 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 79
Sevimli Sürüngen Gabon'un...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:48 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 42
Gölgesiyle Yarışan Tay - ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:45 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 41
Ot Yiyen Kaplan - Serdar ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:39 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 40
Atatürk'ün Çocukluk Anıla...
Forum: Hayatı ve Anıları
Son Yorum: Serdar102
07-25-2025, Saat: 12:21 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 111

 
  Gel..
Yazar: Orhan-38 - 09-17-2012, Saat: 10:08 AM - Forum: Şiirler - Yorumlar (1)

Sen’den arta kalan zamanlar tüketiliyor şimdi
Sözler mânâsız, kimlikler kayıp, düşler korkulu…
Şehirlerin hengâmesinden kaçtım.
İçimde büyüyor yangın,
Gözlerim buğulu…


Zihnimde derin sancılarla,
Düşüncelerimdesin.

Takati yok kelimelerin Sen’i tarif etmeye
Aşk, Sen’sin;
Çöllerin sinesinden doğan umman da Sen…
Toprak, şereflenir ne zaman yürüsen.
Ahh… Sen!
Varlığıyla varlığımı bulduğum,
Yokluğunda kaybolduğum Sevgili!
Konuştun,
Sustu bütün heceler.
Ruhum sözlerinin aleviyle yıkandı.
Aşk dilimde kor iken,
Bir avuç küle döndüm.
Fırtına savurmadan,
Dört bir yana dağılmadan gel!

Vahşi’yi affeden yüreğinle sar
Erit damla damla bakışınla Yâr!
Katran gecelerin kâbusundan
Baykuşlar tünemesin gül dallarına.
Yağmursun, çöllere hayat verirsin,
Gelişinle can yürüsün damarlarıma.
Gel de kurtar.

Sen’inle güldü güneşin yüzü;
“Ay doğdu üzerimize Veda Tepelerinden”
Gel, tükensin içimde çoğalan sızı!
Kapısız hücrelerde bîçare bırakma.
Sana mahkûm et, hürriyetim ol, gel!
Ayrılık kelepçesini çıkar bileklerimden.
Gözyaşıyla kavrulan gözlerim vuslata kansın.
Bir kez göreyim çehreni,
Kalbim varlığına boyansın.

Gel!
Bombaların gölgesinde minareler suskun.
Seccadelere kapanmış yığınla ceset.
Gel de değişsin bu çirkin resim!
Zulmün saltanatı yıkılsın.
Cemre düşsün toprağına
Ölümden buz kesilmiş şehirlerin.
Vicdanlar dirilsin, tahta çıksın adalet.
Saniyeler durmadan,
Bebekler yok olmadan gel!

Sine-çâk, avare, sessiz…
Böyle geçti asırlar Sensiz Sevgili!
Parçalandık, kaybettik özümüzü.
Kin büyüttük kalbimizde,
Unuttuk sözümüzü.
Dualar ve secdeler saf kaldı yalnız,
Bekliyoruz, huzuru için insanlığın,
Yer yeniden sarsılmadan,
Bizim için.
Gel!...




''Gönderilmemiş aşk mektupları''

Bu konuyu yazdır

  Ağlamaktan Korkma..
Yazar: Orhan-38 - 09-15-2012, Saat: 03:54 PM - Forum: Şiirler - Yorum Yok

Yine buğulusun gönül çiçeğim, yine damlıyorsun, yine ağlıyorsun.
Gül kokmayan bir yürek gördün mü, salıverirsin damlalarını hemencecik.
Hep ağlıyorsun,
Riyasız, hesapsız, gönülden damlıyorsun.

Güle ait gönül damlalarında riya olmazmış zaten.
Uzaklardaki gülün kokusunu aldın mı buğulanır çiçeklerin.
Gülden haber etmeyiversin bir söz, gülü anımsatmayıversin bir koku hemencecik aşka gelir ıslatıverirsin dikenlerini.
Döküverirsin içinde ne varsa aşka dair.
Kokuverirsin gül yaprağı yaprağı.
Sevdaysa sevda, hasretse hasret, hüzünse hüzün ne varsa buğulu bulutlarında, yağmur eder sunarsın bahara.
Çiçeklerin umut kokar.
Kar yağmış, don vurmuş ne gam.
Sen çiçeklerini açtın ya.
Bembeyaz ışıttın ya gönül baharlarını.
Karakışa meydan okudun ya narin yapraklarınla.
Ondandır ki bahara yeltenir oldu tüm ağaçlar.
Çiçekler umutlanır oldu tomurcuklar içinde.
Karlar altında kalmış olan bahar, meydan okur oldu karakışın dondurucu beyazlığına.
Baharı bile umutlandırdın ya gönül çiçeğim, gam sana yakışmaz gayrı.
Mahzunluk sana yakışmaz, mahcupluk sana yakışmaz.

Gam bizim işimiz, hüzün bizim işimiz gayrı.
Sen beyaz çiçeklerinle açmasaydın, sen beyazlığını damla damla düşmeseydin karakışın hüküm sürdüğü buzdan yüreklere, hangi ağaç meyveyi umut ederek çiçeklerini salardı karakışın bağrına?
Hangi çiçek güneşli güzel günleri umut ederek tomurcuğunu terk ederdi?
Hangi beyaz kelebek, soğuktan kenetlediği titrek kanatlarını semaya açarak kanatlanırdı.
Çiçeklerini açarken, özünden döktüğün damlaların sahte olduğundan dem vuranlar olduysa da, zamansız ve hesapsın buğulandığını düşünenler olduysa da...
Öze hüzün gerek değil.
Sen damlamasaydın karlara, karların eriyişinden kim söz edebilirdi?

Kardelenler nazlı çiçeklerini açar mıydı beyaz karlara inat?
Kim beyazlığın sadece karda değil, çiçeklerde de olabileceğini düşünebilirdi.
İyi ki döktün beyaz yapraklarını.
Sen de açmasaydın gönül çiçeğim, kara bulutların arkasındaki mavi gökyüzüne olan özlemler yeşermezdi dallarda.
Belki hüzün savrulurdu sadece ağaçların kuru dallarında tipiyle karışık.
Belki yağmur nedir bilinmezdi.
Oysa sen hep gülü savurdun gökyüzüne, hep gülü koklattın rüzgarlara.
Kelimelerin özüne hep gülü fısıldadın.
Şimdi karakışın bağrında fırtına, boran da olsa hep senin dallarında açtığın beyazlığı savurur etrafa.
Sen bilirsin ki bir çiçek ölmeden, meyve dirilmez.
Şimdi bildim, sürgünlüklerin, hasretliklerin, hüzünlerin neden senin dostun olduğunu.

Sen gülü damladın karakışın rüzgarlarına.
Gülü saçlarına takıp giden rüzgarlar, gözyaşlarını da taşıdı yedi iklime.
Gül senin damlalarının özüydü çünkü.
Gül sevginin özüydü.
Hasretlikler, hüzünler, ayrılıklar gülün kokusudur çünkü.
Sen gül kokuyorsun çünkü.
Şimdi senin çiçeklerinle sevgiliyle serenat eden, sevdalıların vardır.
Sonra, takıp rüzgarların terkisine beyaz çiçeklerini, savrulan ve hırpalanan ve dondurucu karlar üzerinde düşüp kalan narin ve fedakar çiçeklerin vardır.
Hasretleri, beyaz gözyaşlarında donup kalanların vardır.
Gül diye karları avuçlayanların vardır.
Biz savrulduk rüzgarlarda, biz donduk senin damlalarınla karlarda.
Dedin ya; “Çiçekler ölmezse meyveler olmaz.’’
Tomurcuklar da yok olmazsa güller açılmaz.
Kar taneleri arasından gül fideleri yeşerdi şimdi.

Ölürsem başucuma bir gül dikilsin,
Ölürsem başucuma bir gülle gelinsin,
Gönül çiçeğim,
Bak yine ağlıyorsun!...
Gayrı ağlamak sana haram daha yalnız değilsin.
Biraz daha tut kendini gözlerim az kaldı çok az...



''Gönderilmemiş aşk mektupları''

Bu konuyu yazdır

  Sen Bende Hiç Bitmedin Ki..
Yazar: Orhan-38 - 09-15-2012, Saat: 12:11 PM - Forum: Şiirler - Yorum Yok

Sen hiç bitmedin ki
Bitmezsin ki, bitemezsinki sen içimde
Bir tomurcuktun goncası tükenmeyen
Doğurganlığınla çoğalan
Yediveren gülü gibi....
Çoğaldıkça çoğaldın
Hiç bitmedinki sen bende.
Pınar oldun çağladın içimde
Tayfun oldun estirdin yelini
Deniz oldun uzandın ömrüme
Sen bende hiç tükenmedin ki.

Kimi karanlıklarda saklandın
Kimi aydınlıklara çıkardın beni
Kimi sislerin içinde kayboldun
Kimi yıldız olup ışıldadın yüreğime
Sen bende hiç bitmedin ki.

Gözüme nur, gönlüme şefkat oldun
Kinime set, sevgime hep oldun
Doldun doldukça doldun taşmayan bir su gibi
Bir nehir bir ırmak gibi
Aktıkça aktın çağladın içimde
Sen bende hiç bitmedin ki.

Bir volkan misali patladın hasretlere
Bir güneş gibi ısıttın ışıttın gönlümdeki sevgimi
Sen bende hiç sönmedin ki...

Alıntıdır.

Bu konuyu yazdır

  Sevdamın Sesi....
Yazar: Orhan-38 - 09-15-2012, Saat: 12:02 PM - Forum: Şiirler - Yorum Yok


Sevdamın sesi sessizliği soluyor şimdilerde,
Sözlerime kilit, ağzıma mühür vurdum da
Yine de susturamadım “sen” diye atan kalbimi.
Kalbime ne diyeyimki
Hiç böyle sevmedi, böyle yanmadı ömründe.
Hergün, her saat, her dakika varlığını hatırlatırken ekmek gibi, su gibi
Seni unutmasını nasıl bekleyebilirim ki.
Her nefeste biraz daha acı çekerken içime
Yüreğim dilinde dilsiz sözcükler biriktirdi, her nefeste haykırıyor sessiz sessiz sanki duyacakmışsın gibi.
Aslında varlığının yokluğu en acı olan

Yanıbaşımdayken yıldızlarla aynı mesafede olman kanatıyor içimi.
Varlığının yokluğunu tüm soğukluğuyla hissederken hergün
Söndüremiyorum bir türlü sol yanımdaki ateşi.
Karanlıksız yapamayan geceler, suya muhtaç denizler gibi seviyorum seni.
Yaşam soluyorum sayende.

Gülüşüne umut dedim ben, ne anlamlar yükledim.
Senden habersiz kalbine gönlümü verdim.
Yüreğimin en kuytularında seni gizli bir ibadet gibi sevdim.
Seni her gördüğümde, gözlerin gözlerime değdiği yerde duruyor zaman.
Koca şehrin tek kalabalığı seninle ben oluyoruz.
Bir saniyeyi bin yıl gibi hissetmek ne demek anlıyorum o an.
Hayatımdaki mutluluk çerçevelerinin içinde hep senin resmin var.
Küçük bir mutluluğuma senden milyon tane sığar.
Senin olduğun her mevsimimin adı bahar.

Küçük bir çocuk bir yetişkinin parmağına nasıl sarılırsa işte öyle sarıldı sevdam yüreğine.
Hiçbir zaman kabuk bağlamayan,
Hep kanayan yaram olacağını göze alarak sevdim seni imkansız olduğunu bile bile.
İç ağrılarım ne kadar çok ise de mutluluk kelimesinin karşılığı sensin lugatımda.
Belki sen hiç bilmeyeceksin ama günden güne büyüyeceksin ruhumda.
Kalbin kalbimin ellerinden hiçbir zaman tutmayacak olsa da,
Zamansız şehire dönene dek susmayacak bu sessiz sevda.......

''Gönderilmemiş aşk mektupları''.

Bu konuyu yazdır

  Yine Yarım Kaldı Düşlerim..
Yazar: Orhan-38 - 09-15-2012, Saat: 11:25 AM - Forum: Seni Seviyorum - Yorum Yok

Gittin sen,tüm gidenler gibi…beni tamamladığını düşünürken,yine yarım kaldım...Tebessümün takılı kaldı yüreğimde…sonu yok,ışığı yok,ıssız bir yolda sessiz kaldı sevdam.Korkup kaçtın beklide bu sevda dan ! Sığdıramadın kalbine,taşıyamadın doğru dürüst…Bu kadar çabuk pes edişinde bundandı belki ? Başka cümlelerin ardına sığınman,yalan sevdalara kapılman bundandı işte...Gözlerine baktığım zaman hayat bulurdum.Öyle güzeldiler ki…sanki hayat saklıydı içlerinde ! Birden kapattın o gözleri…aldın benden hayatımın en beyaz siyahını...İşte ondan sonra başladı her şey;kalp ağrılarım,baş ağrılarım,haykırışlarım,hıçkırıklarım....Benden aldığın en beyaz siyahtı bunlara sebep...Yaşadıklarımın kötü bir kabus olduğunu düşleyip,geçecek diyordum, Olmadı,geçmedi her şey artarak daha da çoğaldı.. ama yinede hep sen vardın düşlerimde,hep sen çoğaldın,hep sen büyüdün içimde…

Bu konuyu yazdır

  Şefaat tümden ALLAH'A aittir.
Yazar: halukgta - 09-14-2012, Saat: 08:50 PM - Forum: İslam - Yorumlar (2)

İslam âleminde, birçok konuda yapılan yanlışların başında, peygamberlerin, velilerin şefaat edeceğine inanılır. Kur’a na göre Şefaat, bağışlanma affedilme isteğidir. Bakın Allah kesin bir dille bu konuda ne söylüyor?

Zümer 44: De ki: "Şefaat tamamen Allah'ındır (yardım ve destek yalnız O'ndandır). Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.

Eğer Allah affedilme, bağışlanma, yardım, destek yetkisinin yalnız kendisinde olduğunu söylüyorsa, bundan sonra aynı konuda Kur’an da, tersini Rabbim asla söylemez. Yukarıdaki ayeti unutmadan, bu konuyla ilgili diğer ayetleri anlamaya çalışalım. Bakalım Allah bu konuda bizleri nasıl yönlendiriyor, bilgilendiriyor.

Fatiha 5: Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

Düşünebiliyor musunuz biz bunu her namazımızda okuduğumuz ayette, Rabbim e söylüyor ve ona söz veriyoruz, yalnız senden yardım dileriz diyoruz.(Elham) Sözümüzde duruyor muyuz peki? Söylediğimiz şu sözü hatırlayınız. ( Şefaat Ya resulallah) Peki bunun anlamı nedir farkında mıyız acaba, hiç sanmıyorum.

Bu sözümüzle Ey Allahın resulü bizlere şefaat et diyoruz. Hani her gün namazlarımızda Rahmana karşı, yalnız senden yardım dileriz diyorduk ne oldu. İşte yaptığımız yanlışın büyüklüğünü bir fark etsek, o zaman yaptığımız yanlışlar çorap söküğü gibi gelecek. Bakın arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederek iman sahipleri için nasıl af diliyorlar, aşağıdaki ayeti çok iyi düşünmeliyiz.

Mümin 7: Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de şöyle af dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehennem azabından koru.


Ayette dikkat ederseniz, İman sahipleri içinde şöyle af dilerler diyerek, kimden şefaat, bağışlanma, af dileniyormuş, sanırım çok açık anlaşılıyor. Şimdide aşağıdaki ayet üzerinde düşünelim.

Enam 51: Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, Kur'an'la uyar. Öyleki, kendileri için O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar.


Ayet o kadar açık ve net olduğu halde, günümüzde Kur’an ayetlerine uymadığı halde, o kadar çok yanlış bilgilere, sözlere inanıp, ayetlerin çoğunu görmezden geliyoruz.

Açıkça Rahman kendileri için, O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır, dedikten sonra, bu sözlerin tam tersini, başka bir ayetinde söyleyip peygamberlere ve velilere şefaat etme yetkisi veriyorum der mi? Bunu düşünmek bile, bizlerin aklını başına getirmesine yetmeli bence.

Bakın peygamberimiz bizlere Kur’an ı tebliğ ettiğini ve bu kitabın bizler için gönül gözü olduğunu, bunu hala görmeyenler için ise, hiçbir şey yapamayacağını, körlük edenlere de bakın ne söylüyor ayette. Ben sizin üzerinize bekçi değilim, yani bundan sonra sizler için hiç bir şey yapamam diyor.

Enam sur. 104. ayet: Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim.


Şimdi hatırlatacağım ayet, günümüzde yapılan yanlışlara güzel cevap veriyor, tabi anlayana anlamak isteyene.

Zümer 19: Üzerine azap sözü hak olanı, ateşe dalmış olanı sen mi kurtaracaksın.

Buradan anlaşılıyor ki, Allah ın karar verdiği bir hükmü kimse değiştiremez. Bunu da bizlerin anlaması için Allah, en sevdiği elçisi üzerinden bizlere örnek veriyor. Ama bizler ne yazık ki bunlardan, ders almadığımız çok açık. Şimdide buna benzer, elçisi kanalıyla verdiği bir başka örnekleri hatırlayalım.


Tevbe 80. : (Ey Muhammed!) Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

Muhammet 19.; Allah'tan başka tanrı olmadığını kuşkusuzca bil! Hem kendi günahın için, hem de mümin erkeklerle mümin kadınlar için af dile. Allah sizin, dönüp dolaşacağınız yeri de, varıp ulaşacağınız yeri de bilir.


Yukarıdaki iki ayet üzerinde düşünelim şimdide. Peygamberimize hitap ederek bakın ne diyor Allah. Onlar için istediğin kadar bağışlanmalarını dile, onları asla affetmem. Çünkü benim gönderdiklerimi, beni ve elçimi kabul etmediler diyor.


Muhammet 19. ayet ise, bana göre çok önemli bir ayet, lütfen bunun üzerinde dikkatle düşünelim. Allah elçisine bakın ne diyor. Hem kendi günahların için, hem de iman edenlerin günahları için af dile diyor.


Düşünebiliyor musunuz, demek ki peygamberlerin bile günahı var ki, kendi günahın için bana dua et, bende af dile diyor.


Peki, bizler bu konuda neler söylüyoruz? Bir kısım din kardeşimiz, peygamberimiz bizler için Allah tan af dilecek, şefaat etmeyecek diyor. Bu sözlerin üzerinde de düşünelim. Peygamberimiz kendi günahı için dahi, Alla ha dua ediyor yalvarıyorsa, bugün hiç tanımadığı, iman edip etmediğini dahi bilmediği bizlerin günahını zaten bağışlamasını bir tarafa bırakın, bizler için nasıl Allah a dua etsin günahlarımız için.

Dikkat edin ayette, mümin yani inanmış erkek ve kadınların günahları için dua et diyor elçisine. Bu demektir ki iman ettiğinden emin oldukların için dua et anlamındadır. Hatırlayınız iman etmeyenler için dua ettiğinde Rabbin peygamberimize ne diyordu? Yetmiş kere dua etsen, ben onları affetmem demiyor muydu? Çünkü imanlarında samimi, içten, gönülden değillerdi de ondan.

Dua kapısını Yüce Rabbim, tüm iman edenler için açık bırakmıştır şükürler olsun. Size İbrahim peygamberden de bir örnek vermek istiyorum. İman etmeyen babası için, bakın Allah ın övgüyle bahsettiği, bizlerin atası diye zikredilen bir elçinin sözlerinden, sanırım çok ders almalıyız.


Mümtehine 4. : Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır.


Bakar mısınız lütfen, Kur’an da övgüyle bahsedilen Allah elçisi, İbrahim peygamberimiz, babası için hesap günü hiç bir şey yapamayacağını, ona yalnız dua edip af dileyebileceğini söylüyor. Birçok ayetinde de iman etmeyenleri asla affetmeyeceğini de belirtmişti Allah. Hatta peygamberimize yetmiş kez af dilesen yine faydası yok demişti hatırlarsanız. Aşağıdaki ayeti lütfen çok ama çok iyi değerlendirelim. Çünkü Allah elçisine DEKİ ONLARA diye başlayarak, bakın bizlere ne söylemesini istiyor.


Araf 188: De ki: "Ben kendi nefsime, Allah'ın dilediğinden başka ne bir yarar sağlayabilirim ne de bir zarar verebilirim. Eğer gaybı biliyor olsaydım iyilik ve güzelliği elbette çoğaltırdım. Bana kötülük dokunmamıştır bile. Ben, inanan bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim.


Yukarıdaki ayette, her şey çok açık değil mi dostlar. Özellikle Allah üzerine basa basa söylenmesini istiyor bizlere, görev verdiğim elçinin benim dilediğim dışında sizlere ne faydası dokunur, nede zarar verebilir. Hala Rabbin bu sözlerini görmezden gelmeye devam edip, beşerin yanlış rivayetlerine mi iman etmeye devam edeceğiz?

Şefaat konusu ile ilgili bazı ayetleri de sizlere hatırlatmak istiyorum. Aklını kullanan anlatılmak isteneni anlayacaktır.

Bakara 123: Ve öyle bir günden korkun ki, kimse başka birinin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, ona şefaat fayda vermez ve hiç bir taraftan yardım da görmezler.

Bakara 48: Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.

Bakara 254: Ey iman edenler, alış verişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden önce, size verdiğimiz mallardan nafaka verin. Kâfirler ise hep o zalimlerdir.

Yunus 18: Allah'ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: 'Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir' derler. De ki: 'Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir.

Zümer 43: Yoksa Allah'tan başka şefaat ediciler mi edindiler? De ki: 'Ya onlar, hiç bir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?


Yukarıdaki ayetlere, daha birçok örnekler verebiliriz, sanırım bu kadar açık ayetlerden sonra, bağışlayacak affedecek tek bir makamın, yani yüce Rabbimin olduğu çok açık anlaşılmaktadır. Tüm bu ayetlerden sonra Yaradan, şefaat yetkisini başka kişilere de verdim der mi? Elçisine dahi bu yetkiyi vermeyen ve kendi günahların için dua et bana diyen Rabbimin sözlerini, çekip çekiştirip kendi amaçlarına alet eden, daha doğrusu aklını kullanmayanlara bakın Rahman ne diyor?


Yunus 100: Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah, pislik içinde bırakır.


Aklını kullanmayanları sonunu, yaşadığımız toplumda çok açık görüyoruz. Peki, bizler aklımızı kullanıp, Kur’an ı rehber alıp damı iman ediyoruz dersiniz? Yorum sizlerin, eğer aklımızı bir kenara bırakıp, biz Kur’an ı anlayamayız diyorsak, onu anlamaya çalışmıyor da velilerin ardı sıra gidiyorsak, sanırım Rabbin pisliği üzerimizden asla kalkmayacaktır. Allah bizleri affetsin ve korusun.


Yüce Yaradan, bakın elçilerin görev tanımını nasıl yapıyor, yani verdiği görevi nasıl özetliyor.

Kehf 56. ; Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise batıla yapışarak, onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.

Enam 48: Biz o gönderilen elçileri, müjdeciler ve uyarıcılar olmaktan öte bir şey için göndermiyoruz. İman edip hayrı ve barışı yerleştirenlere korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.


Yukarıdaki ayetleri örnek gösterdiğimde çok ilginç cevaplar alıyorum, sanki bu sözleri ben söylemişim gibi. (Ne yani peygamberimiz postacımıydı.) Bu sözleri söyleyenler bilmelidir ki, Rabbin hükmüne karşı söylenmiş sözlerdir bunlar. Onun için ben cevap vermem yorum yapmam, üzerime de alınmam.


Bizler tüm bu yetkileri ve sorumlulukları açıkça gördüğümüz halde, peygamberimize Rabbin vermediği birçok yetkileri yükleyerek, ona saygımızı göstermeye çalışıyoruz, fakat şunu unutmuşuz, zaten Hz. Muhammet Allahın elçisi olmakla şereflerin en yücesine erişmiştir. Onun başka payelere, yetkilere ihtiyacı yoktur.


Taha 109; O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna.


Değerli dostlar, sizlere yukarıda birçok ayet örnekleri verdim. Bu ayetlerde Rabbin ŞEFAAT, bağışlama yetkisini, yalnız kendi yetkisinde olduğunu anlamıştık. Allah elçisine bile kendi günahların ve iman edenlerin günahlarının affı için dua et diyordu. İşte Taha 109. ayete baktığımızda hiçbir ayrım yapmadan, kendisinden hoşnut olduğu tüm kullarına bu kapıyı yani DUA KAPISINI AÇIK BIRAKIYOR.


Bakın ne diyor ayette? (sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna.) Müstesna olan nedir? Şefaat etme yetkisi mi veriyor, yoksa elçisine iman edenler için DUA ET dediği, dua ettiklerinde onların dualarını kabul edebileceği, onlara şefaat edileceği açıklamasını mı yapıyor?


Şefaatin yarar sağlayacağı kişilerin, Allah ın kendisinden hoşnut olan kişiler için olacağı anlatılıyor ayette. Bir başka deyişle, duaları kabul edilen, bağışlanan, şefaat edilen kulların, Rabbin halis kulları olacağı müjdesi veriliyor.


İşte bu kısmı çok önemli. Eğer hayır şefaat yetkisi veriyor dersek, Kur’an da geçen onlarca, hatta yüzlerce ayete ters düşer ve Kur’an da çelişki yaratmış oluruz. Kur’an ı kendimize uydurmak yerine, Kur’an a uymayı öğrenmeliyiz.


Buna bir örnek daha vermek istiyorum. Aşağıdaki ayeti dikkatle düşünelim. Rahman kendi emrinde olan meleklere dahi, böyle bir yetkiyi vermediğini söylüyor ve bakın ne diyor?


Necm 26: Göklerde nice melekler var ki, şefaatler hiçbir işe yaramaz. Allah'ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.


Demek ki bizleri izleyen melekler, bu konuda Allah tan insanlar için şefaat etmesini, bağışlamasını istiyorlar ki, bakın bu konuda bile kesin bir tavırla Rabbim ne diyor?

( Allah'ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.)

Demek ki affedilmeye hakkı olmayan hiç kimseyi, bir başkasının isteğiyle asla affetmem diyor Rabbim. Bunlar benim sadık, günahsız meleklerim bile olsa. Peki, bu konuda ne söylüyor? Daha önce açıkladığı, kendisinden hoşnut olduğu, iman eden kullarının günahlarının affı için, dua etmeleri halinde bağışlayabileceğini söylüyordu hatırlarsanız.


Dua kapısını şükürler olsun Rabbim, iman eden ve Rabbimin hoşnut olduğu tüm kullarına açık bırakmıştır. Onların dualarını kabul eder, şefaatimi gösteririm diyor. Peki, bu kadar açık ayetlerden sonra bizler, neler yapıyoruz dersiniz günümüzde? Günahlarımız la boğazımıza kadar batağın içinde olduğumuzdan olsa gerek, kendimizi aldatmak, temize çıkarmak adına, o kadar çok şefaatçiler edindik ki, bunu hatırlamak bile istemiyorum.


Bunların tek BİR sebebi var, ALLAHIN SİZLERE REHBER OLSUN DİYE İNDİRDİM DEDİÄžİ KUR’AN İLE ALAKAMIZ KALMAMIŞTA ONDAN.


Rabbim bizleri affet. Ne olursun gönül gözümüzü aç bizlerin. Rehberinin, güneşinin gönlümüze dolmasını, aydınlatmasını nasip eyle. Senin kelamın yüksek bir yere asılı duruyor, bizler ona saygımızı ne yazık ki böyle gösteriyoruz, bizleri affet.


Beşerin ciltlerce dolusu kitapları, baş tacı yapıldı. Senin nurun, güneşin, rehberin, anlaşılması zor ilan edildi. Bu kitapta her şey yoktur, sizler Kur’an ı anlayamazsınız, âlim insanlar, veli insanlar anlar diyenlere de kandılar ne yazık ki.


Rabbim biz kulların büyük bir hatanın içinde kıvranıp duruyoruz. Büyük çoğunluğumuz Kur’an ı devre dışı bıraktı. Onu yüksek bir yere asarak, saygısını gösteriyor. Elde senin nurun yerine, beşerin kitapları dolaşıyor. Birde yapılan saygısızlığın farkında olmadıklarından, bu kitaplar Kur’an ayetlerinin ayetidir deme gafletine düşüyorlar. Sen bu din kardeşlerimi de affet, bağışla Rabbim. Sen bağışlayıcısın, affedicisin.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Bu konuyu yazdır

  Adın Ne Senin? Umut? Çare? Hasret?
Yazar: Orhan-38 - 09-14-2012, Saat: 03:13 PM - Forum: Şiirler - Yorum Yok

Deli ruhumun prangası,
Gönlümün yaban gülü,
Tüm sebeplerimin,sebebi…
Adını koyamadığım…
Bir kez görseydim yüzünü,
Bir kez kokunu çekseydim içime…
Sen de nankör müsün bilseydim,
Yoksa çınar mısın,çınarım mısın…
Pamuklara sarmaladığım,
Dokunmaya kıyamadığım,
Ben sana dayandım,
Sabır taşım….

Yüzünü görmeden,
Kokunu bilmeden,adını bile,bilemeden,
Sen oldun çarem…
Her gözyaşımın ardından,sen gülümsettin.
Umutlarımı,tamir ettin…
Çiçeklerimi açtırdın..
Sen kimsin;bilemeden,
Bir tek sen oldun çarem..

Adın ne senin?
Umut?
Çare?
Hasret?
Boşver….
Sen ol yanımda,bana yeter
…


''Alıntıdır''

Bu konuyu yazdır

  Yazma artık..
Yazar: Orhan-38 - 09-14-2012, Saat: 12:00 PM - Forum: Kişisel Aşk Yazıları - Yorumlar (3)

Yazma artık dedi içimde ki ses.... Umut yok, mutluluk yok,satırlarında...Saadece Aşk ve Hüzün tamamlıyor her cümle sonunu... Beni en lyi tanıyan, en iyi bilen içimi dinledim. Bıraktım kaleml kağıdı. Diyemedim ki, Aşkın olmazsa olmazdır hüzün... Hüzün yoksa eksiktir aşk...Aşk yoksa eksiktir yaşam... Hüzün benim adım, Hüzün senin yüzün....Adım...Hüzün...Yüzün. Eskidim kaç kere, kaç kere çogaldım yeniden...kaçıncı kucak açışım aynı aşka, kaçıncı wazgeçişim bilemedim.... Susuyorsun deme bana...susuyorum ışte sana susuyorum...Yazmadan dökemiyorum içimdeki zehiri. Beyaz bir sayfayı karalamadan kendime temize çekemiyorum....Sustur içindeki ümitsizliği diyorsun. Yüreğim hepten susuyor... Yüreğim sustukça sana susuyorum... Ve susadıkça gözlerıne, yangınım büyüyor... Yüzüm bahara koşuyor, İçim aşka. Sen, Aşk, Bahar Hüzün. Ne güzelsınız bir arada, bahar sana, sen aşka, aşk hüzüne, ne güzel yakışmakta...Seni bırakmak mı şaka edıyorsun. Deyip üstünde durmuyorum.... Saadece Susuyorum...Sustukça Susuyorum...Susadıkça yüreğine, yüreğimi zapt edemiyorum.....!!!

Bu konuyu yazdır

  Hadis konusuna Kur'an ışığında birlikte bakalım.
Yazar: halukgta - 09-13-2012, Saat: 01:03 PM - Forum: İslam - Yorumlar (1)

İslam toplumunda hadis konusu, ne yazık ki yanlış algılanmış, adeta Kur’an ile eş tutulan kitaplar haline getirilmiştir. Hâlbuki hadis, peygamberimizin söylediği söylenen sözlerdir.


Peygamberimize ait olduğuna dair, kesin bir kanıt yoktur. Bu bilgilere, sözlere peygamberimizin söylediği sözlerinin, bulunma ihtimali olacağı mantığıyla yaklaşarak, araştırmalı Kur’an ın onayını mutlaka almalıyız.


Dikkat ederseniz hadislerin tamamı, bir rivayete göre diye başlar. Yani hadislerin tamamına doğru gözü ile bakamayız. Rivayet, içinde doğru bilgi olma ihtimali olan, fakat hurafe ve yanlış bilgininde karışmış olabileceği sözlerdir.


Bildiğiniz gibi Allah Kur’an ı, bizzat kendi koruması altına aldığını bizlere, Kur’an da bildirmiştir. Hadisler ise hiçbir koruma altında olmayıp, dilden dile ulaştırılan bilgilerdir. Onun içindir ki, bu bilgilere dikkatle yaklaşmalı ve mutlaka Kur’an süzgecinden geçirmeliyiz.


Dine hüküm koyan yalnız Allah tır, onun rehberi Kur’an dır. Kur’an ın bir ayetini bile kabul etmeyen, ya da görmezden gelen, gerçek iman etmiş sayılmayacağını Allah söylüyorsa ayetinde, Kehf suresi 26. ayetinde Yaradan, Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz diyorsa, Enam 57. ayetinde de, HÜKÜM YALNIZ ALLAH IN olduğuna, apaçık hükmediyorsa, başka hüküm koyucular aramakla, dinden uzaklaşacağımızı unutmamalıyız.


Bir sarrafa altın bozdurmaya gittiğinizde, sarraf nasıl aldanmaması, zarara uğramaması için mihenk taşı ile kontrol edip, altının ayarını dahi kontrol edip alıyorsa, bizlerde zarara uğramak istemiyorsak, bunlar Allah katındandır dedikleri bilgileri bizlere ulaştıranlara, aynı dikkati ve itinayı göstermeli, bu sözleri, bilgileri bizlerin mihenk taşı Kur’an a sormalı ve danışmalıyız.


Onun iznini, onayını almayan hiçbir bilgiyi de kabul etmemeliyiz. Tabi daha sonra, pişman olmak istemiyorsak, bu itinayı özeni mutlaka göstermeliyiz. Din ve iman şaka götürmez. Emin olmadığımız bilginin ardına düşerek, ebedi hayatımızı riske atmaya sizce değer mi?


Hadisler konusu, çok dikkat ve itina isteyen bir konudur. Peygamberimiz sağlığında, sözlerinin insanlar arasında yanlış anlatıldığını, nakledildiğini gördüğünde, bu nakli yasaklaması dikkatle düşünülmelidir. Daha sonra peygamberimizin hadis nakline izin verdiğini söyleyenler, dört halife devrinde hadis nakliyle nasıl mücadele edildiği ve naklinin yasaklandığı konusunu da, iyice araştırıp düşünmelidirler.


Peygamberimiz sağlığında, asla hadislerini yazdırmamıştır. Hadis yazımı dört halife devrinin sona ermesi ve dinin mezheplere ayrılması ile toplanmaya başlanmıştır. Bu gerçeklerin göz ardı edilmemesi ve dikkatle üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.


Bakın Peygamberimiz, hadis konusunda neler söylemiş. Bu sözleri söyleyen Allah elçisi, daha sonra bunların tam tersini söyler mi sizce. Yorum sizlerin.

Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”
El Hatib, Takyid 33

Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım.
İbni Hişam Siret 4 sayfa 332

Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6 İbni Mace K. Etime 60/ El-Müracaat sayfa 20

Allah Kur’a na göre amel eden kavimleri yükseltir, onun gösterdiği yoldan gitmeyenleri de alçaltır.
Rivayet Ömer b. Hattab Müslim

Peygamberimizin hadislerini nakleden, rivayet eden kişileri değerlendiren âlimlerinde, hata yapabileceğini göz ardı etmemeliyiz. Hatasız insan olmadığı gerçeğini unutmadan nefsi etkilerin, menfaat ilişkilerinin, hatta dine nifak sokmak isteyen din düşmanlarının, bu nakle dâhil olma ihtimalinin, yüksek olduğu gerçeği de unutulmamalıdır.

Dört halife devrinden sonra toplanan, hadis sayısının yaklaşık 500 kadar olduğu gerçeğinden yola çıkarak, bugün milyonları geçen hadislerin, dikkatli olmadığımız takdirde, bizler için nedenli din ve iman adına tehlikeli olduğu gerçeği ile el birliğiyle elimizde Kur’an, mücadele etmeliyiz.

Birileri içimize girmiş, bizleri Allah ile aldatıyor. Bu gerçeği fark edebilmek için, Allah ın rehberinin çevresinde toplanmalıyız. Onun ipine sıkı sıkı sarılarak, bizi yüzlerce yıldır aldatanların tuzaklarından artık, yine Kur’an ın yardımıyla kurtulmalıyız.

Peygamberimiz Allah ın kontrolünde idi. Yanlış yapma ihtimali yoktu. Ama bizlere hadis nakleden ya da bu bilgiler üzerinde düşüncelerini söyleyen âlimler, Allah kontrolünde olmadığı için, hata yapma riski her zaman vardır.

Lütfen dikkatle düşünelim. Peygamberimizin sağlığında bile, sözlerinin bir diğerine naklinde ihtilafa düşmüşlerse, yüzlerce yıl sonra günümüze kadar gelen bu naklin, ne derece sağlıklı olacağı konusu dikkatle düşünülmelidir.

Hadisleri toptan reddetmek yerine, içinden doğru olan bilgileri mutlaka seçip ayırmalıyız. Tüm hadislerin yanlış olduğunu söyleyerek reddetmek, akılcı olmaz. Bugün bizler, binlerce yıl önce tarihin akışı içinde yaşayan toplumları, araştırmalar ve bulduğumuz kalıntılar yoluyla bilgileniyor ve faydalanıyorsak, peygamberimizin hayatı ve yaşamı hakkında da doğru bilgileri araştırmalı ve ondan faydalanmalıyız.

Peygamberimizin hayatı, Kur’an ın yaşanmış canlı örneğiyse, peygamberimizin Kur’an ın onaylamadığı hiçbir yaşam şeklini hayatına geçirmeyeceğine göre, bizlere bu konuda iletilen her bilgiyi mutlaka Kur’an süzgecinden geçirmeliyiz. Her doğru bilgi, bizlerin İslam ı anlamasında etken olacaktır. Özellikle peygamberimizin hayatı, yaşamı, olaylara bakış açısı bizler için örnek gösterilmiştir Kur’an da.

Rivayet bilgileri eğer, belirli bir tasniften, süzgeçten geçirmeyip, hayatımıza direk geçirirsek, yanlış yolu izlemiş oluruz. Çünkü süzülmeyen, emin olduğumuz doğru bilgiyle kıyas edilmeyen bilginin, mutlaka tortusu olacaktır. Bir kazan suyun içine damlatılan bir damla mikroplu suyun, bizlere neye mal olacağını çok iyi biliyorsak, emin olmadığımız, süzgeçten geçmeyen din adına bilgilerinde, bizlere nasıl zararlar vereceğini unutmamalıyız.

Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum, Kur’an dan hesaba çekeceğim diye hüküm verdiyse, Peygamberimizin de yalnız Kur’an hükümlerine göre yaşadığı açıktır.

Yaptığımız büyük yanlış, bizlere din ve iman adına öğretilenleri Kur’an da bulamadığımızda, bakın demek ki her şey Kur’an da yokmuş, deme yanılgımızdan kaynaklanmaktadır. Allah biz her konudan örnekler verdik, hiçbir şeyi unutmadık, Allah unutucu değildir diyor ve bunları bizlere apaçık iletiyorsa, lütfen geleneksel İslam ın öğretisini, ilavelerini Kur’an da bulamadığımızda, Kur’an a takındığımız yanlış tavrın, artık farkına varalım.

Yine Rabbim ayetinde, elçisinden örnek vererek bakın ne diyor.

Hakka 44; Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, 45: Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46: Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.

Buradan da anlıyoruz ki, Allah ın elçisi, Kur’an ın dışında hiçbir bilgiyi, bunlarda Allah katındandır dememiş ve bizlere iletmemiştir. Bunu lütfen unutmayalım. Allah Enam suresi 19. ayetinde, bu Kur’an bana vah yolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım diyorsa, lütfen peygamberimizin Kur’an dışından, Kur’an da hükmü geçmeyen hükümler de verdiğini, artık söylemeyelim ve söyleyenlere inanmayalım. Peygamberimiz Allah ın verdiği hükümlerle topluma, ümmetine hükmettiğini asla aklımızdan çıkarmayalım. Çünkü ne diyordu Rabbim ayetinde. Sana indirdiğimle onlara hükmet.

Allah Bakara suresinde, bakın bizleri nasıl uyarıyor.

Bakara 42: Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.

Hak olan, Allah ın korumasındaki, sorumlu olduğumuz Kur’an dır. Onun onayından geçmiş her bilgi de, bizlerin faydalanacağı kaynaklardır.

Bizlerin imtihan olduğumuz kitabın, Kur’an olduğuna apaçık hüküm veren Rabbimizin, Kur’an ın dışından, bizlere iletilen rivayetlerden de sorumlu tutacağını söylemek, Rabbin adaletine saygısızlık olduğu gibi, Yaradan a da bir iftira olduğunu bilmeliyiz. Allah a iftira atanların, mahşer günü yüzlerinin simsiyah kesileceğini ve onların cehennemin ebedi kalıcıları olacağını unutmamalıyız.

Dilerim Rabbimden, içimize sokulan hurafe itikatları, Allahın nuru Furkan ile farkında olan, onun ışığıyla aydınlanarak gerçekleri görebilen, o azınlık mutlu kulları arasında oluruz.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Bu konuyu yazdır

  Adı Hüzün..
Yazar: Orhan-38 - 09-11-2012, Saat: 05:29 PM - Forum: Kişisel Aşk Yazıları - Yorum Yok



Yazma artık dedi içimde ki ses.... Umut yok, mutluluk yok,satırlarında...Saadece Aşk ve Hüzün tamamlıyor her cümle sonunu... Beni en lyi tanıyan, en iyi bilen içimi dinledim. Bıraktım kaleml kağıdı. Diyemedim ki, Aşkın olmazsa olmazdır hüzün... Hüzün yoksa eksiktir aşk...Aşk yoksa eksiktir yaşam... Hüzün benim adım, Hüzün senin yüzün....Adım...Hüzün...Yüzün. Eskidim kaç kere, kaç kere çogaldım yeniden...kaçıncı kucak açışım aynı aşka, kaçıncı wazgeçişim bilemedim.... Susuyorsun deme bana...susuyorum ışte sana susuyorum...Yazmadan dökemiyorum içimdeki zehiri. Beyaz bir sayfayı karalamadan kendime temize çekemiyorum....Sustur içindeki ümitsizliği diyorsun. Yüreğim hepten susuyor... Yüreğim sustukça sana susuyorum... Ve susadıkça gözlerıne, yangınım büyüyor... Yüzüm bahara koşuyor, İçim aşka. Sen, Aşk, Bahar Hüzün. Ne güzelsınız bir arada, bahar sana, sen aşka, aşk hüzüne, ne güzel yakışmakta...Seni bırakmak mı şaka edıyorsun. Deyip üstünde durmuyorum.... Saadece Susuyorum...Sustukça Susuyorum...Susadıkça yüreğine, yüreğimi zapt edemiyorum.....!!!

Bu konuyu yazdır

  Tarih: 09-12-2025, 01:56 PM