:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 16,696
» Son Üye: Klassohbet
» Toplam Konular: 98,543
» Toplam Yorumlar: 1,065,523

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 363 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 359 Ziyaretçi
Baidu, Bing, GoogleBot, Yandex

Son Aktiviteler
Araf Suresi 157. Ayet. On...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
, Saat: 12:06 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 10
İnancını Bu Dünyada Sorgu...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-16-2025, Saat: 03:19 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 20
Bizler İnatla, Atalarımız...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-15-2025, Saat: 05:11 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 21
Atatürk'ün Çocukluk Anıla...
Forum: Hayatı ve Anıları
Son Yorum: Serdar102
11-15-2025, Saat: 02:39 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 25
Ali İmran 78 -79. Ayetler...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-14-2025, Saat: 03:50 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 23
Günün Şiiri
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 10:13 AM
» Yorumlar: 9
» Okunma: 2,322
Adı Bende Saklı Sevgili.
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 09:41 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 27
Enfal Suresi 12. Ayet. ”V...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-12-2025, Saat: 04:03 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 27
Kendi Uydurmalarını Allah...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-09-2025, Saat: 04:22 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 40
Rivayetler Kur’an’ın Önün...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-08-2025, Saat: 11:25 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 33

 
  Çalma
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:55 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

ÇALMA;
BİR UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUÄžU
Okul
öncesi dönemde, genellikle 7-8 yaşlarına kadar görülen izinsiz eşya
alma davranışı, bir uyum ve davranış bozukluğu olan 'çalma davranışı'
olarak kabul edilmez. Bu dönemden önce, özellikle 3-6 yaşları arasında
çocuklar gittikleri evlerde veya kreşte arkadaşlarında gördükleri
objeleri ve oyuncakları almakta sakınca görmezler. Çocuğun bu
davranışının altında yatan neden, beğendiği nesneyi yanında bulundurmaya
çalışmaktan öte birşey değildir. Okul öncesi dönemde mülkiyet duygusu
tam olarak gelişmediği için, çocuklar, başka birine ait bir eşyayı
izinsiz olarak almanın kötü bir davranış olduğunu anlamakta güçlük
çeker. Bu nedenle, çalma davranışının bir uyum ve davranış bozukluğu
olarak ele alınabilmesi için çocuğun ilkokul çağına gelmiş olması
gerekir.
Çocuklarda bir uyum ve davranış bozukluğu olarak görülen çalma davranışının altında yatan sebepler aşağıdaki gibi özetlenebilir;
1. Hatalı anne-baba tutumları
- Aşırı disiplinli tutum
- Kıyaslamacı tutum
- Paraya aşırı düşkünlük veya cimrilik
- Maddi cezalar verme
- Gereksinimlerin giderilmemesi
- Önceki çalma davranışının pekiştirilmesi
Yukarıdaki
başlıklarda görüldüğü gibi, anne-babaların aşırı disiplinli ve katı
tutumları çocuklarda çalma davranışına neden olabilir. Çocuğun
kardeşleriyle veya komşu, arkadaş ve akraba çocuklarıyla sıklıkla
kıyaslandığı aile ortamları çalma davranışına zemin hazırlayabilir.
Ailenin, çocuğun maddi ihtiyaçlarını karşılamayarak onu cezalandırması,
ekonomik güçlükler nedeniyle çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını
giderememesi, anne-babanın paraya aşırı düşkünlüğü veya cimriliği,
parayı çocuğa karşı bir tehdit aracı olarak kullanması gibi hatalı
tutumlar da çalma davranışının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
2. Değersizlik duygusu ve öz-güven eksikliği
Çocuğun
kendini değersiz hissetmesi bu davranışı destekler. Kendini yetersiz
hisseden çocuk değerli gördüğü eşyaları çalarak kendini değerli kılmaya
çalışır. Yetersizlik duyguları taşıyan çocuğun anne-babasının aşırı
koruyucu tutumu ve çocuğu sürekli kontrol etmeye çalışır tavırları
çocuğun bu duygularını pekiştirir. Böylece, kendisine güvenilmediğini
düşünen çocuk giderek öz-güvenini kaybetmeye başlar.
3. Kıskançlık ve rekabet duyguları
Kardeşlerini
veya başka çocukları kıskanan çocuklar yaşadıkları rekabet duygusunu
bastırabilmek için çalma davranışı gösterebilirler. Bu nedenle uyum
bozukluğu geliştiren çocuklarda çalmak, kıskanılan veya rekabet edilen
kişiden öç almak anlamına gelmektedir.
4. Sevgisizlik ve ilgisizlik
Fiziksel
ve maddi ihtiyaçların giderilmemesi gibi, manevi ihtiyaçların
giderilmemeside bu uyum bozukluğuna neden olabilmektedir. Yeterince
sevilmediğini düşünen, duygusal anlamda yeterince ilgi görmeyen çocuk,
başkalarına ait eşyaları çalarak elde edemediği sevgi açığını gidermeye
çalışır. Bu sebeple,kimsesiz çocuklarda, sokak çocuklarında ve aileleri
tarafından dışlanmış çocuklarda çalma davranışının görülme sıklığı
fazladır.
Çocuklarında çalma davranışı görülen anne-babaların, bu
davranışın tedavi edilmesi ve ileride yeniden ortaya çıkmasının veya
yerini başka bir davranış bozukluğuna bırakmasının önlenmesi için zaman
kaybetmeden bir uzmana başvurmalarını öneriyoruz. Bir psikologla
uzmanla
birlikte yapılan çalışmalarda yukarıdaki sebeplerden hangilerinin bu
davranışın gelişmesine yol açtığı tespit edilmeli ve bu nedenler ortadan
kaldırılmalıdır. Davranışa neden olan faktörler kontrol altına
alındığında davranışta hızla ortadan kalkacak ve yeni bağımsız
sorunların oluşumu da engellenmiş olacaktır.
Anne-babalar, bu
sorun nedeniyle baş vurdukları uzman tarafından çocuklarına yaklaşımları
konusunda da bilgilendirilmelidirler. Burada kısaca özetlemek
gerekirse, çalma davranışı gösteren çocukların ailelerinin dikkat
etmeleri gereken şeyler aşağıda sıralanmıştır;

  1. Yargılayıcı ve suçlayıcı tutumdan uzak durmak
  2. Aşağılayıcı, küçük düşürürücü ve ayıplayıcı tavır sergilememek
  3. Çocuğu deşifre etmek
  4. Bu davranışı nedeniyle çocuğa duyulan güvensizliği ifade etmek
  5. Cezalandırıcı ve yasaklayıcı tutumlar sergilemek
  6. Gurur kırıcı davranışlar sergilemek
  7. Şiddete başvurmak

Bu konuyu yazdır

  Televizyon ve Otizm
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:54 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

TELEVİZYON VE OTİZM
Gereğinden fazla
televizyon seyretmenin, çocuklar üzerinde olumsuz etkisinin olduğu,
hatta bazı sorunların ortaya çıkmasına neden olduğu veya sorunları
tetiklediği herkes tarafından kabul edilen bir gerçek. Baş ağrısı, uyku
bozuklukları, içe kapanıklık, sosyal gelişim ve dil gelişiminde gerilik,
saldırganlık, okuma alışkanlığının ve fizik aktivitenin azalması
televizyonun neden olduğu düşünülen sorunlardan, uzmanların en çok
üzerinde durduğu birkaç tanesidir. Görüldüğü gibi, aşırı derecede
televizyon izlemek beden ve ruh sağlığımızı bozduğu gibi, sosyal,
toplumsal ve kültürel hayatımızı da olumsuz yönde etkilemektedir.
Son
yıllarda, ailelerin, televizyonun neden olup olmadığını merak ettikleri
bir başka sağlık sorunu ise çocuklarda otizm sorunudur. Televizyon ile
otizm arasında bir ilişki olmakla birlikte, bu ilişkinin nedensel bir
ilişki olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur. Televizyon ile otizm
arasındaki ilişkiyi anlamak için öncelikle otizmin tanımını ve
belirtilerini incelemek gerekir.
Otizmin tanımı ve belirtileri
Çocuklarda
otizm, beyin sistemindeki fizyolojik fonksiyonların, kimyasal dengenin
bozulmasıyla, 3 yaşından önce ortaya çıkan, yaygın gelişimsel bir
bozukluktur. Otizm genetik nedenlere bağlı olarak da ortaya çıkabilir.
Otizmin
belirtilerini dil gelişimi, iletişim, sosyal beceriler, davranış ve
aktiviteler olmak üzere 4 ana grupta incelemek mümkündür. Otistik bir
çocukta bu belirtilerin hepsi birden olmayabilir. Bu nedenle,
anne-babalara, çocuklarında aşağıdaki belirtilerden bir kısmını tespit
etmeleri halinde, en kısa zamanda bir uzmana başvurmalarını öneriyoruz.
Erken tanı ve disiplinli bir tedaviyle otistik çocukların normal bir
okula devam edebilmeleri mümkün olabilmektedir. Bunun dışında, otizm tanısı konmasa bile,
otizmin belli semptomlarını gösteren çocuklar vardır. Bu çocuklarda
belli gelişim alanlarında problem var demektir. Bu alanların, aileler
tarafından da uygulanabilen eğitim programlarıyla mutlaka desteklenmesi
gerekir. Bu tip sorunu olan çocukların aileleri, belirli aralıklarla
gelişim kontrolleri yaptırarak, sorunlu alanlardaki geriliği ve
gelişmeyi izlemeli ve bu alanları nasıl destekleyebilecekleri konusunda
profesyonel yardım almalıdırlar.
Dil gelişimi

  • Dil gelişimlerinde gerilik olur, konuşmayı geç öğrenirler
  • Konuşulanları ve direktifleri anlamalar güç olur
  • İstekleri için yetişkinlerin elinden tutmayı, işaret etmeyi tercih ederler
  • Kısa konuşurlar
İletişim
  • Göz kontağı kurmaktan kaçınırlar
  • Genellikle duygusal bağ kurmaları güçtür
  • Anneye aşırı bağlıdırlar veya hiç bağ kurmazlar
  • Öpülmeyi ve kucaklanmayı sevmezler
  • İsimleriyle seslenildiğinde tepkisizdirler
Sosyal beceriler
  • Sosyal becerileri zayıftır, sosyal ilişki kurmakta güçlük çekerler
  • İnsanlara karşı ilgisizdirler
  • Yaşıtlarıyla oynamakta ve oyun kurmakta yetersizdirler
  • Taklit becerileri yoktur
  • Sosyal ortamlarda rahatsız olurlar· Büyük mağaza, çarşı vb. kalabalık ortamlardan uzak kalmak isterler
  • Sosyal kurallara uymakta güçlük çekerler
Davranış ve aktivteler
  • Yaşıtlarının oynadığı oyuncaklar ilgilerini çekmez
  • Dönen objelere ilgi duyarlar; araba tekerleği, tencere kapağı, çamaşır makinası,
  • topaç gibi
  • Yumuşak ve tüylü objelere elleyemezler veya bunlardan çekinirler; tüylü oyuncaklar, hamur ve parmak boyası gibi
  • Yinelenen davranışları vardır; kendi etrafında dönme, sallanma, zıplama, kuş gibi kanat çırpma ve aynı sözleri tekrarlarma gibi
  • Tehlikelerin farkına varmakta zorlanırlar
  • Nedensiz ağlar, bağırır veya çığlık atarlar
  • Tuhaf
    davranışlar sergileyebilirler; elleriyle göğsüne vurma, parmağını veya
    elini sallama, oynatma, elini ısırma veya kendine zarar verme gibi
  • El ve parmaklarını çok iyi kullanamazlar
  • Çevrelerindeki değişime fazla tepki gösterirler; eve gelen yabancılar, yeni bir bakıcı, mekan değişimleri gibi
Televizyon ve Otizmin İlişkisi
Görüldüğü
gibi otizmin oldukça geniş bir semptom yelpazesi vardır. Televizyon bu
geniş yelpaze içinde bazı semptomların kuvvetlenmesine veya ortaya
çıkmasına neden olabilir. Özellikle yukarıda sayılan dil, iletişim ve
sosyal beceriler alanlarındaki semptomları nitelik ve nicelik olarak
artırabilir. Örneğin, zaten insanlara karşı ilgisiz olan çocuk,
televizyon nedeniyle insanlardan iyice uzaklaşabilir. Aile üyeleri,
televizyonla ilgilenen çocuğu, televizyondan koparıp, onunla ilişki
kurmakta güçlük çeker. İnsanlarla etkileşimleri azaldığı için göz
kontağı kurma süreleri ve dili kullanma gereksinimleri de azalır. Bu
örneklerden de anlaşılacağı gibi, televizyon, var olan semptomları zaman
içinde giderek artırma ve güçlendirme etkisine sahiptir. Bu nedenle
televizyonun izlenme süresi çocuğun durumuna göre mutlaka uzmanlarla
birlikte tayin edilmelidir.
Televizyonun otizme bir başka olumsuz
etkisi de tedavinin etkinliği azaltması konusundadır. Televizyon,
yukarıdaki örneklerde belirtilen nedenlerle, eğitim programları ile
çocuklara kazandırılmaya çalışılan sosyal ve iletişim becerilerinde
gerilemeye neden olmaktadır.
Özetle, televizyon, otizme neden
olmaz, ancak bazı otizm semptomlarını kuvvetlendirici ve otizm
tedavisinin etkinliğini azaltıcı etkisi nedeniyle, otizm belirtileri
gösteren çocuklarda, tanı konmayan vakalarda bile, televizyonun dikkatle
ve sınırlı sürelerle izlenmesine izin verilmelidir.
Ayrıca otistik
olmayan çocuklarda bile, okul öncesi dönemde, özellikle 3 yaşından önce,
çok uzun süre televizyon izlemek belli alanlarda gelişim geriliklerine
ve başka sorunlara neden olabilmektedir. Çocukların yaş grubuna uygun
olmayan programları izlemeleri de ruh sağlıklarını ciddi biçimde tehdit
edebilmektedir. Bu nedenle hepimizin geçtiğimiz çağın harikası bu
cihazın kullanımı konusunda çocukları sağlıklı ve doğru yöntemlerle
yönlendirmemiz gerekir.

Bu konuyu yazdır

  Uyum ve Davranış Bozuklukları
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:54 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Çocuklar her
yeni gelişim dönemine geçtiklerinde yeni beceriler kazanırlar. Çocuğun
edindiği her yeni beceri beraberinde çözülmesi gereken bir sorunu da
getirir. Gelişim dönemlerinde karşılaşılan sorunlar olağan ve geçicidir,
ancak çocuk bu dönemlerde çevresindeki yetişkinlerin yanlış tutumlarına
maruz kalırsa veya sorunlarını çözerken engellemelerle karşılaşırsa,
dönemsel (olağan) diye nitelenen bu sorunların çözümü yeni gelişim
dönemlerine ve çocuğun ileriki yaşlarına ertelenir. Bu durumlarda ortaya
çıkan sorunlar uyum ve davranış bozuklukları olarak adlandırılır.
Örneğin, çocuk, sosyal-duygusal gelişimi gereği yaşıtlarıyla oyun
oynaması gereken bir yaşta, sürekli yalnız kaldıysa, ileride içine
kapanık bir çocuk ve yetişkin olabilir; veya çocuk gelişimsel olarak
kendi kendine üstünü giyinme ve yemek yeme davranışlarını yapabilecek
becerilere sahipken, aile tarafından sürekli bu becerilerini sergilemesi
engellendiyse, bu alandaki gelişimini farketmesi ileriki yaşlara
kalacağı için yeni gelişim dönemlerinde ortaya çıkacak sorunlarla baş
etmesi güçleşecektir. Baskıcı, aşırı disiplinli, aşırı koruyucu ve
alaycı, aşağılayıcı aile tutumları da uyum ve davranış bozukluklarına
yol açar. Uyum ve davranış bozuklukları yalnızca ailenin yanlış
tutumlarına bağlı olarak gelişmez, çevresel faktörlere bağlı olarak da
gelişebilir. Yangın, deprem, tüp patlaması gibi travmatik olaylar;
evdeki kavga ve huzursuzluklar, aile içi şiddet gibi aile içi sorunlar;
ölüm veya boşanma nedeniyle anne-babadan uzak kalma gibi kayıp ve
ayrılıklar da uyum ve davranış bozukluklarına yol açan çevresel
faktörlere örnek olarak verilebilir.
Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Altını ıslatma ve dışkı kaçırma
- Psikolojik kökenli kekemelik
- Parmak emme
- Tırnak yeme
- Fobiler ve korkular
- Yeme bozuklukları ve iştahsızlık
- Uyku bozuklukları
- Mastürbasyon (kendi kendini tatmin etme)
- İçe kapanıklık
- Çalma
- Yalan söyleme
- Aşırı hareketlilik
- Saldırganlık
- Saç yolma
- Uyur gezerlik
- Bağımlılık
- Aşırı inatçılık

Yukarıda
saydığımız uyum ve davranış bozukluklarını sırasıyla gelecek sayılarda
inceleyeceğiz. Bu sayıda, anne-babaları, bu tip bir sorunla
karşılaştıklarında ilk olarak ne yapmaları gerektiği, ne tip tutumlardan
kaçınmaları gerektiği ve sorunun sağlıklı bir biçimde giderilebilmesi
için nasıl bir yol izlemeleri gerektiği konularında bilgilendirmek
istiyoruz.
Uyum Bozukluğu ile Normal Davranışı Birbirinden Ayırdetmek
Aileler
genellikle, çocuğun gelişim dönemine bağlı olarak yaşadığı olağan
sorunlarla, uyum bozukluğu olarak kabul edilen davranışlar arasında
ayırım yapmanın zor olduğunu ifade eder. Anne-babalar için bu ayrımı
sağlıklı biçimde yapmak çok zordur, ancak belirli kriterleri göz önünde
bulundurarak en azından bir uzmana başvurmaları gerekip gerekmediğini
tespit edebilirler.
Örneğin, alt ıslatma davranışını ele alalım.
Birbuçuk yaşında tuvalet eğitimi almış bir çocuğun, ilk 1-1,5 sene zaman
zaman altına kaçırması normaldir. İlk zamanlar çocuk kaslarını kontrol
etmekte güçlük çekebileceği için tuvalet eğitimini takiben gece ve
gündüz görülebilen alt ıslatma davranışı normal kabul edilmelidir. Çocuk
3,5-4 yaşından sonra da alt ıslatma davranışına devam ediyorsa bu
davranış uyum bozukluğu olarak kabul edilebilir; çünkü artık yeni bir
beceriyi (tuvalet eğitimi) kazanmak için gerekli olan adaptasyon süreci
aşılmıştır. Bunun gibi, bebeklik dönemindeki parmak emme davranışı
normal kabul edilirken, 1 yaşından sonraki parmak emme davranışı uyum ve
davranış bozukluğuna işaret eder.
Anne-babaların çocuğun hangi
yaşta karşılaştığı sorunların normal, kısa süreli ve geçici olduğunu
tespit edebilmesi için bu konularda bilinçli ve bilgili olması
gerekmektedir. Çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda çok okuyan bilinçli
aileler bile bu tip sorunları farketmekte güçlük çekmektedirler. Bu
nedenle tüm anne-babaları insanın kişilik gelişiminde çok önemli olan
0-6 yaş döneminde 6 ayda bir bile olsa, çocuklarının gelişimlerini
kontrol ettirmek, anne-babanın farkına varamadığı bir sorun olup
olmadığını öğrenmek ve ortaya çıkabilecek olası uyum ve davranış
bozukluklarına karşı önlem almak için bir psikoloğa başvurmalarında
yarar vardır.
Hatalı Anne-Baba Tutumları
Uyum ve
davranış bozuklukları, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi hatalı anne-baba
tutumlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bazen de, davranış bozukluğu
başka bir faktöre bağlı olarak ortaya çıkar, ancak hatalı anne-baba
tutumları nedeniyle
- tırmanarak artabilir,
- yeni uyum ve davranış bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir,
-
öz-güven eksikliği, içe kapanıklık, aşırı kaygılı olma gibi sorunların
ortaya çıkmasına katkıda bulunarak kişilik gelişimini olumsuz
etkileyebilir.
Uyum ve davranış bozukluğu geliştiren çocukların anne-babalarının hatalı tutumları aşağıdaki gibi özetlenebilir;

  1. Anne-babalar
    çocuklarının bilinçli olarak bellirli davranışları yaptıklarını
    düşünerek sorunu görmezden gelir veya davranışı ve çocuğu baskı altına
    almaya çalışır. Oysa, çocukların çok büyük bir çoğunluğu, bilinçli
    olarak bu davranışları sergilemez. Çevrelerine bir mesaj vermek için,
    yani rahatsız oldukları durumları ifade etmek için bunu yaparlar.
  2. Anne-babalar
    sorunu gidermek için, davranışı yapan çocuğu küçük düşürücü,
    aşağılayıcı ve suçlayıcı tavırlar sergilerler. Bazı aileler sorunu
    gidermek için çeşitli ceza yöntemlerine, hatta şiddete bile
    başvurmaktadırlar. Mastürbasyon yapan çocuğa ceza vermek, parmağını emen
    çocuğun ağzına biber sürmek ve altını ıslatan çocuğu deşifre etmek bu
    tip tutumlara örnek olarak verilebilir. Ailelerin, cezadan ve suçlayıcı
    tavırlardan uzak durmaları gerekir. Bu tip baskıcı tutumlar sorunu
    artırmaktan başka bir işe yaramaz.
  3. Bazı aileler ise, sorunu
    kendi haline bırakıp, kendiliğinden geçmesini beklerler. Oysa, uyum ve
    davranış bozuklukları kendiliğinden geçmez, mutlaka bu bozukluğun
    altında yatan sebepler ortadan kaldırıldıktan sonra geçer. Zaman içinde
    kendiliğinden geçen inatlaşma, parmak emme, alt ıslatma vb. Sorunlar
    yukarıda sözünü ettiğimiz normal dönemsel sorunlardır. Uyum bozukluğu
    olarak ortaya çıkan davranışlar ise ileriki yaşlarda ortadan kalkmış
    gibi gözükse bile ya yeni bir sorun olarak, ya da tekrarlanarak
    karşımıza çıkar. Örneğin, parmak emme davranışı okul yıllarında tırnak
    yeme veya öz-güven eksikliği olarak yeniden belirebilir. Alt ıslatma
    davranışı olan 3 ve 4 yaşlarında iki çocuğu ele alalım; 3 yaşındaki
    çocuğun sorunu 6 ay içinde kendiliğinden geçebilir, çünkü bu yaşta
    görülen bu davranış normaldir; ancak 4 yaşındaki çocuğun davranışı
    kendilinden geçmez, çünkü bu bir uyum bozukluğudur.
Uyum ve Davranış Bozukluklarının Tedavisi
Ailelerin
uyum ve davranış bozuklukları konusunda çok bilinçli ve dikkatli
olmaları, böyle bir sorundan şüphelendiklerinde bir uzmana başvurmaktan
çekinmemeleri gerekir. Psikologlar, anne-baba ve çocukla yapılan ayrı
ayrı görüşmelerle sorunun sebeplerini tespit ederler. Çocuğun yaş
dönemine, sorunun çeşidine ve şiddetine göre aileye gerekli önerilerde
bulunur ve gerek görürlerse çocukla belirli bir süre düzenli olarak
görüşerek sorunun ortadan kalkmasını sağlarlar. Ailelerin de amacı
uzmanların amacıyla paralel olmalıdır; amaç, davranış bozukluğunu
ortadan kaldırmaya çalışmak değil, bu bozukluğu ortaya çıkaran sebepleri
ortadan kaldırmaya çalışmak olmalıdır.

Bu konuyu yazdır

  Okula Başlarken
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:52 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

1) Anneler okula yeni başlayan çocuklarıyla ilgili nelere dikkat etmeliler?
Çocuğu,
okula başlamadan önce okula gideceği konusunda bilgilendirmek ve
psikolojik olarak okula hazırlamak çok önemlidir. Aileler okullar
açılmadan birkaç ay önce çocuğa okula başlayacağını
söylemelidirler.Çocuk, hangi okula gideceği, çocuğa okula başlamadan
bir kaç ay önce okula başlayacağı konusunda bilgi verme, okulun nasıl
bir yer olduğu, okulda neler yapacağı, arkadaşlar ve öğretmenlerle
birlikte okuma-yazma öğreneceği konularında bilgilendirilmelidir.
Çocuğun
hangi okula gideceği konusunda da fikrinin alınması önemlidir.Çocuk bu
kararın alınmasında katkısının olduğunu düşünürse okulunu daha çok sever
ve okula gitme konusunda motivasyonu daha çok artar. Ayrıca, ailesinin
kendi kararlarına değer verdiğini düşünür ve böylece kendine güvenide
artar.Okul açılmadan bir kaç hafta önce çocuğun okulu ziyaret etmesi,
sınıfları, bahçeyi gezmesi sağlanmalıdır.Çocuk okul konusunda ne kadar
çok bilgi sahibi olursa, okula başladığında yaşayacağı korku ve kaygı da
o kadar az olur.Bu nedenle, yalnız okul konusunda değil, çocuğun maruz
kalacağı olaylar, kişiler ya da durumlar konusunda önceden
bilgilendirilmesi çocuğun ruh sağlığını koruyucu bir etkiye sahiptir.
2) Çocukların okula kolayca adapte olabilmeleri ve okulu sevebilmeleri için ne tip yöntemler izlenmelidir?
İlkokula
başlamadan önce çocuğun ana sınıfına veya kıreşe gitmiş olması okula
adaptasyon sürecini çok kolaylaştırır ve kısaltır. Çocuklar eğitim
hayatına başlarken izlenebilecek en sağlıklı ve doğru yol günün belli
saatlerinden tüm güne haftanın belirli günlerinden tüm haftaya doğru
kademeli bir geçişdir.Örneğin, çocuğun kıreşe haftada iki yarım gün
başlayıp üç-dört aylık bir zaman içerisinde her gün tam gün okula
gitmeye başlaması daha sağlıklıdır. Böylece çocuk okula daha kolay
adapte olur.
Anneler çocuklarını okula hazırlarken, çocukların
okula karşı negatif duygular beslememelerini ve önyargılı olmamalarını
sağlamak için, okulun ve okumanın çocuğa kazandırabileceği şeylerden söz
edebilirler. Örneğin, okulda yaşayacakları arkadaşlıkların ne kadar
güzel olacağını anlatabilirler. Anne-babalar çocuğa kendi okul
yaşamlarıyla ilgili güzel anılarını anlatarak da okulu sevdirebilirler.
Kendi okul yaşamlarında öğretmenleriyle ve arkadaşlarıyla kurdukları iyi
ilişkilerden ve okulda öğrendikleri bilgileri kendi yaşamlarında nasıl
uyguladıklarından söz edebilirler. Bunun dışında okumayı öğrendikleri
zaman ne tip kazançları olacağı konusunda çocukları
bilgilendirebilirler. Tüm bunlar çocuğun okula ısınmasını ve okulun
kaygı verici bir yer olmadığını algılamasını sağlamış olur.
Aileler
çocuğun okula gitmeyi bir zorunluluk gibi algılamasına neden olacak
şekilde konuşmalar yapmamalıdırlar. Anne-babalar çocukları hiç bir zaman
okula göndermekle tehdit etmemeli ve okula gitmeyi bir ceza olarak
sunmamalıdırlar; “Okula başla da senden kurtulayım” ya da “Çok
yaramazlık yapıyorsun, seneye seni okula vereceğim göreceksin gününü”
gibi cümleler çocuğun okula gönderilmeyi bir ceza olarak algılamasına
sebep olur. Bunun dışında, ‘Seni öğretmenine şikayet edeceğim” gibi
ifadeler de, çocuğun öğretmeni korkulacak, sürekli ceza verebilecek bir
figür olarak algılamasına neden olabilir. Bu tarz sözler çocuğun
öğretmenden soğumasına ve gereksiz yere ondan korkmasına neden olabilir.
Bu nedenle, çocuğa okul ve öğretmenle ilgili söylenebilecek sözlere,
verilen mesajlara çok dikkat edilmesi gererekir.
Bütün bunların
dışında bazı çocukların okula başlama dönemleri kardeşlerinin doğduğu
döneme denk gelebilir. Bu konuda da anne-babaların dikkatli olması
gerekmektedir. Çocuk kendini kardeşi doğduğu için okula başlatılıyor,
yani ev ortamından kardeşi nedeniyle uzaklaştırılıyor, aileden
dışlanıyor gibi hissedebilir. Yeni bir kardeşin eve gelmesi çocuğun
okula başlama dönemiyle örtüşüyor ise, anne-babanın çocuğun böyle
düşünebileceğini göz önünde bulundurarak çocuğa verdikleri mesajlara
dikkat etmeleri ve mümkünse çocuğun okula başlama tarihini ileri bir
tarihe atmalıdırlar.
3) Okula adapte olamayan çocuklarda ne tip sorunlar görülebilir?
Okula
adapte olamayan çocukların bazılarında okul korkusu diyebileceğimiz bir
sorun ortaya çıkar. Çocuk okula gitme konusunda isteksizlik
gösterebilir. Hatta kimi çocuklarda çok sık ağlamalar veya sabah okula
giderken huysuzlanmak, inatçılık yapmak gibi şikayetler görülebilir.
Okul korkusu bazı çocuklarda kusma, mide bulantısı, karın ağrısı, baş
ağrısı, diyare ya da uykusuzluk gibi belirtilerle kendini gösterebilir.
Anne-babaların okula yeni başlayan çocuklarında gördükleri bu tip
belirtileri yalnızca fiziksel, organik bir rahatsızlık olarak
değerlendirmemeleri, bunun okula adaptasyon güçlüğü nedeniyle ortaya
çıkabilen psikolojik bir sorun da olabileceğini göz önünde
bulundurmaları gerekir. Bunun dışında, okula gitme konusunda bir sorun
yaşamadığı halde, okuldaki düzene uyum sağlamak konusunda sorun yaşayan
çocuklar da vardır. Bu tip çocuklar okuldaki kurallara uyum sağlamada
sorun yaşarlar. Öğretmenlerine ya da arkadaşlarına karşı saldırganca
eğilimleri olabilir. Bu tip uyum sorunlarının arkasında gelişim
bozuklukları olabileceği gibi uyum, davranış bozuklukları veya duygusal
sorunlar da olabilir. Bazı çocuklar ailesine karşı duyduğu öfkeyi ya da
güvensizliği okuldaki öğretmen ve arkadaşlarına yönlendirerek bu
sıkıntılarını, bu duygularını açığa çıkarma olanağı bulabilirler.Bu
saldırgan ve uyumsuz davranışalarının altında aileye karşı olan öfke ve
güvensizlik duygularını ifade etme isteği yatıyor olabilir. Ancak gerek
okul korkusu gerekse okul uyumsuzluğu konularında ailenin bir uzmandan
yardım almasında yarar vardır. Bu tip bir sorunla karşılaşan ailenin en
kısa zamanda bir psikoloğa başvurmalarını öneriyoruz; çünkü okul
yaşamının başlangıç döneminde bu tip sorunlar yaşayan çocukların bu
sorunlardan bütün öğrenim yaşamları olumsuz etkilenebiliyor. Ayrıca,
tamamen bu soruna bağlı olarak bir takım psikolojik sorunlar da
geliştirebiliyorlar.
4) Çocukların derslerine, ödevlerine ne kadar müdahele etmek yada yardım etmek doğrudur?
Anne-babaların
okul ve ders ile ilgili konularda eleştirel ve baskıcı tutumlardan uzak
durmaları gerekir.Çocuğun ödevlerini zamanında yapmaması, derslerine
çalışmaması durumunda sürekli yargılanması, sorgulanması ve
eleştirilmesi çocuğun hem derslerinden soğumasına, hem okula karşı
negatif duygular beslemesine neden olur. Anne-babanın ders konusundaki
yaklaşımı mümkün olduğunca olumlu olmalıdır. Çocuğa derslerini yapması
konusunda zaman zaman hatırlatmalarda bulunmak doğaldır ancak bunu
yaparken anne-babanın kullandığı uslup önemlidir. Örneğin, okuldan
geldikten sonra direk televizyon karşısına oturan bir çocuğa annenin
‘Ödevin yok mu senin, ödevini yapsana’ ya da ‘Ödevlerini bitirmeden
televizyon seyretmek yok demedim mi ben sana’ gibi ifadeler
kullanmasındansa çocuğa, ‘Sanırım ödevlerini çizgi film izledikten sonra
yapmaya karar verdin, değil mi ?’ gibi bir soru sorarak hatırlatması
çok daha olumlu bir etki yaratır. Bu şekilde çocuğa sorumluluğunu
hatırlatmış oluruz. Ancak bunu çocuğu aşağılamadan, onu küçümsemeden,
eleştirmeden ve baskı yapmadan yapmış oluruz. Anne-babanın çocuğun
dersleriyle ilgili alacağı sorumluluklar konusundaki yaklaşımı daha çok
çocuğu bu konuda yönlendirmek, cesaretlendirmek ve sorumluluklarını
eline almasını sağlamak şeklinde olmalıdır. Sürekli çocuğu aşağılayarak
ya da yargılayarak, suçlayarak sorumluluk sahibi olmadığını dile
getirmek ne çocuğa ne de aileye birşey kazandırmaz. Anne-baba ödevlerin
yapılması konusunda bir sorun ortaya çıktığında çocuğun yerine ödevi
yapmak ya da sorunu çözmek yerine çocukla birlikte ve çocuğu
yönlendirerek o sorunun çözümüne ulaşılmasını sağlamalıdır. Özetle,
anne-babanın dersle ilgili konularda hedefi çocuğun yerine çocuğun
sorunlarına çözüm üretmek değil, bu sorunlara bulunacak çözümler
konusunda çocuğa yol göstermek olmalıdır. Anne-baba çocuğa yardım
edebileceğini çok açık ve net bir biçimde ifade etmeli ama çocuğun
yerine hiç bir şekilde sorumlulluk almayacağını da ifade etmelidir.
Ayrıca, anne-babaların unutmaması gereken başka birşey de ders konusunda
anne-babanın her sorumluluk almasının çocukta şu tip bir düşünceye yol
açacağı olmalıdır; Nasılsa annem-babam sorumluluk alıyor, dolayısıyla
benim sorumluluk almama gerek yok ya da nasılsa ben bu sorumluluğu
alabilecek kadar güvenilir bir kişi değilim, ya da sorumluluğu
üstlenecek kadar büyük değilim, becerikli değilim, annem-babam bu
sorumluluğu verebilecek kadar bana güvenmiyor, demek ki ben güvenilir
bir insan değilim diye düşünebilir. Bu da çocuğun kendine olan güveninin
azalmasına, kendisiyle ilgili kararları kolay verememesine ve yaşamıyla
ilgili görev ve sorumlulukları yerine getirememesine neden olur.

Bu konuyu yazdır

  Alt Islatma
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:51 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

ALTINI ISLATMA;
BİR UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUÄžU
Çocuklar
genellikle 18-24 aylar arası tuvalet eğitimi almaya hazırdır. Gelişimi
normal olan çocukların bir çoğu 2-3 yaş döneminde tuvalet gereksinimini
haber verir, ancak bu yaşlarda organları üzerinde tam kontrol
sağlayamadıkları için zaman zaman altlarını ıslatabilirler. Bu nedenle, 4
yaşına kadar arada sırada görülen altını ıslatma davranışı normal
karşılanabilir. Çocuğun gelişimi normalse, tuvalet eğitimini normal
dönemde aldıysa ve 4 yaşında olmasına rağmen gece veya gündüz altına
kaçırma davranışı zaman zaman da olsa devam ediyorsa, çocuğun duygusal
bir sorunu var demektir. Bu nedenle, anne-babaların kritik yaşlarda
ortaya çıkan bu davranışı çok iyi takip etmeleri gerekir. Aileler
genellikle 'normal kabul edilen alt ıslatma davranışı' ile 'uyum bozukluğu olarak kabul edilen alt ıslatma davranışı'
arasında ayırım yapmanın zor olduğunu ifade eder. Anne-babalar
aşağıdaki kriterleri göz önünde bulundurarak bu ayırımı daha kolay
yapabilirler. Aşağıdaki kriterler karşılanıyorsa, çocuğun, 'alt ıslatma'
davranışı, bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilmeli ve bir
uzmandan yardım alınmalıdır; çocuğun,
- fiziksel, hareket, dil ve zeka gelişimi normalse,
- tuvalet eğitimini aldıysa,
- 4 yaşındaysa,
-
aralıkla da olsa gece ve/veya gündüz altına kaçırma davranışı varsa,
alt ıslatma davranışı psikolojik bir soruna işaret ediyor demektir.
Alt
ıslatma davranışı her zaman psikolojik bir sorundan kaynaklanmayabilir;
organik bir bozukluk olup olmadığı mutlaka saptanmalıdır. Bunun dışında
ateşli hastalıklar ve idrar yolu enfeksiyonları da altını ıslatma
davranışına yol açabilir; bu durumlarda ortaya çıkan altını ıslatma
davranışı kısa süreli ve geçicidir.
Bazı anne-babalar çocuklarının
bilinçli olarak altlarını ıslattıklarını düşünebilir. Bu nedenle
çocuklarını yargılayan, suçlayan, hatta cezalandıran aileler vardır.
Oysa, çocukların büyük bir çoğunluğu, bilinçli olarak altlarını
ıslatmazlar. Bilinçli olarak ıslatsalar bile, çevrelerine bir mesaj
vermek için, yani rahatsız oldukları durumları ifade etmek için bunu
yaparlar. Her iki durumda da ailelerin, cezadan ve suçlayıcı tavırlardan
uzak durmaları gerekir. Bu tip baskıcı tutumlar sorunu artırmaktan
başka bir işe yaramaz. Çoğunluğu bilinçsizce ortaya çıkan bu davranışı
anlamak için alta kaçırma davranışının nasıl oluştuğunu bilmek gerekir;
vücudumuzdaki kasların bir kısmını kendi irademizle denetleyebiliriz,
ancak bir kısmı irademiz dışında hareket eder. Herhangi bir duygusal
sorun yaşadığımızda, kaygı, korku veya gerginlikle idrar torbasını
meydana getiren kaslar da vücudumuzdaki diğer organların kasları gibi
harekete geçebilir. Tuvalet eğitimini yeni almış çocuklar bu organın
kasları üzerinde yeterince kontrol sağlayamadıkları için altlarına
kaçırırlar. Çocuklarda 'alt ıslatma' davranışının geceleri daha çok
görülme sebebi de, çocukların bu kasları gece daha zor kontrol
edebilmeleridir.
Birçok uyum ve davranış bozukluğunda olduğu gibi
'altını ıslatma' davranışı da sorunu gidermeye çalışan anne-babaların
yanlış tutumları nedeniyle,
- tırmanarak artabilir,
- tırnak yeme, dikkat dağınıklığı, kıskançlık gibi yeni uyum ve davranış bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olabilir,
-
öz-güven eksikliği, içe kapanıklık, aşırı kaygılı olma gibi sorunların
ortaya çıkmasına katkıda bulunarak kişilik gelişimini olumsuz
etkileyebilir.
'Alt ıslatma sorunu' olan çocukların anne-babaları
aşağıdaki konularda dikkatli davranarak, sorunun artmasını ve yeni
sorunlara sebebiyet vermesini engelleyebilirler. Sorunun çözümü için;
temelinde neler yattığını bulmak ve sebepleri ortadan kaldırmak için ise
mutlaka profesyonel yardım almaları gerekir. Lütfen, 4 yaşından sonra
devam eden alt ıslatma davranışını önemseyin ve çevrenizden önerilen
yöntemler ve kulaktan dolma bilgilerle hareket etmek yerine bir
psikoloğa başvurun. Her çocuğun altını ıslatma davranışının altında
yatan sebepler farklıdır ve bu sebepler ancak titizlikle çalışılarak
ortaya çıkarılabilir. Alt ıslatma davranışının çok yaygın bir sorun
olması, geçici ve önemsiz olduğu anlamına gelmez, aksine ileriki
yaşlarda okul başarısızlığından, içe kapanıklığa kadar pek çok önemli
soruna neden olabilimektedir.
Ailelerin altını ıslatma davranışı
olan çocuklarla ilgili dikkat etmesi gereken konular ve kaçınmaları
gereken tutumlar aşağıda özetlenmiştir;
- sorunu çözmek için baskıcı ve aşırı disiplinli tutumlardan,
- çocuğun bu durumunu kardeşleri dahil başkalarıyla onun yanında paylaşmaktan,
- alaycı ve küçümseyici tavırlardan,
- altını ıslatma davranışı için çocuğu cezalandırmaktan,
- bu davranışın ortadan kalktığı durumlarda çocuğu ödüllendirmekten*.
- bu davranış nedeniyle ortaya çıkan sorunlardan (çamaşır vb.) şikayet etmekten,
- bu davranışı olmayan çocuklarla çocuğu kıyaslamaktan,
- altını ıslatmasını bahane ederek çocuğun taleplerini reddederek yiyecek ve içeceklerine sürekli kısıtlamalar getirmekten ve*
- tuvalete tutmak için çocuğun gece uykusunu çok sık bölmekten kaçınmaları gerekmektedir*.
*
Ödüllendirme, gece tuvalete tutma ve içecek kısıtlaması, 'alt ıslatma
davranışının' bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilmediği
durumlarda, bazı uzmanlar tarafından belirli bir süre uygulanmak
koşuluyla, önerilebilmektedir. Bu yöntemler, 'alt ıslatma davranışının'
bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edildiği durumlarda, çok
nadiren bazı çocuklarda davranışı unutturmakta işe yarayabilir, ancak
sorunu çözmekten çok baskıladığı (unutturduğu) için sağlıklı ve kalıcı
bir çözüm yaratamamaktadır. Bu durumlarda, sorunun sebebi ortadan
kalkmadığı için, sorun ya bir süre sonra yinelenmekte veya kendini yeni
bir soruna bırakmaktadır.

Bu konuyu yazdır

  N e Zaman Psikoloğa Gitmeli
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:50 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

ÇOCUÄžUMU NE ZAMAN PSİKOLOÄžA GÖTÜRMELİYİM?
Psikoloğa
gitmek bir çok insan için, tabu olma özelliğini halen koruyor.
Anne-babalar çocuklarını psikoloğa götürmek için defalarca düşünüyor,
sorunları çözmek için çeşitli yöntemleri deniyor ve en son çare olarak
bir psikoloğa başvuruyor. Psikoloğa gitmeye karar verene kadar sorun
iyice ilerliyor, bu da çözüme ulaşmayı güçleştiriyor. Pek çok aile,
ilkokuldan itibaren çocuklarının eğitimi için ciddi bir bütçe ayırıyor,
oysa çocuklar için yapılacak yatırımın en büyüğü ilk 6 yılda yapılmalı,
çünkü kişilik gelişiminin yüzde yetmişbeşi okul öncesi dönemde
tamamlanıyor. Bu dönemlerden sonra çocuğunuzu daha iyi koşullarda
yaşatabilirsiniz, ama daha sağlıklı ve mutlu, daha güvenli ve sosyal,
daha zeki ve kendini geliştiren bir insan olmasına katkınız çok azalır.
Hangi durumlarda psikoloğa gidilmeli?
Aileler psikologlara çocuklarıyla ilgili aşağıdaki durumlar için başvurabilir.
· Gelişim kontrolü için
· Davranış ve uyum bozuklukları, hastalıkların tedavisi, sakatlıklar için
· Aile ile ilgili sorunlar ve yaşam değişiklikleri için
· Psikolojiyle ilgili sorulara yanıt için
Gelişim kontrolü
Psikoloğa
gitmek için çocukların herhangi bir sorun yaşamasını veya bir hastalık,
davranış bozukluğu geliştirmesini beklemek yanlıştır. 0-6 yaş döneminde
çocukları, gelişim kontrolü yaptırmak için düzenli aralıklarla bir
uzmana götürmek gerekir. Gelişim kontrolü seanslarına psikoloğun da
onayıyla, anne-babalar, çocuk bakıcıları veya çocukla ilişkide olan
diğer aile büyükleri de katılabilir. Gelişim kontrolleri sayesinde
anne-babaların edinecekleri bilgiler aşağıdaki gibidir;
·
Çocuğunuzun gelişiminin normal olup olmadığını öğrenirsiniz. Gelişim
kontrolü seanslarında çocukların gelişimleri 5 grupta incelenir;
fiziksel, hareket, dil, sosyal-duygusal, zeka gelişimi.
· Geriden
gelen gelişim alanlarını ve bu alanları desteklemek için yapmanız
gerekenleri öğrenmiş olursunuz. Psikoloğunuz size bu alanı
geliştirmenizi sağlayacak egzersizler, oyun ve oyuncaklar önerecektir.
Örneğin, siz çocuğunuzun konuşma problemi olduğunu ancak 18. ayda
farkedebilirsiniz, ancak bir psikolog bunu 8-10 aylar arası farkedip,
dil gelişimini destekleyici egzersizlere ağırlık vermenizi sağlayabilir.
Bu şekilde sorunlar çıkmadan önleyebilirsiniz.
· Çocuğunuzun gelişimini desteklemek için neler yapabileceğinizi öğrenirsiniz.
· Çocuğunuzun zayıf ve güçlü yönlerini, eğilimlerini ve bunları geliştirme yollarını öğrenirsiniz.
· Çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurmayı öğrenirsiniz.
· Farkına varmadan yaptığınız hataları görme ve düzeltme olanağı bulursunuz.
· Çocuğunuzla oyun oynamayı ve ona herhangi bir şeyi doğru yöntemlerle öğretmeyi öğrenirsiniz.
· Spor, sanat veya bilimin herhangi bir dalına çocuğunuzu sağlıklı bir şekilde yönlendirmeyi öğrenirsiniz.
· Yaşına göre hangi oyun ve oyuncakları tercih etmeniz gerektiğini öğrenirsiniz.
·
Çocuğunuzun içinde bulunduğu dönemle ilgili gerekli bilgileri ve bu
dönemlerde dikkat etmeniz gereken konuları öğrenirisiniz. Örneğin; 8 ay
civarı yabancılardan korkma, 12 ay civarı özgürlüğünü ilan etme, 18 ay
civarı tuvalet eğitimine hazırlık vb.
· Ortaya çıkabilecek olası uyum
ve davranış bozuklukları ve hastalıkları hızla teşhis edebilme, önlem
alabilme ve tedaviye başlayabilme olanağı bulursunuz.
Gelişim
kontrollerine başlamak için en ideal dönem 6-8 aylar arasıdır.
Psikologlar gelişim kontrollerini farklı periyotlarla yapabilirler.
Çocuğun gelişimine göre seanslar daha sık yapılabilir. Ancak gelişimi
normal çocuklar için genellikle aşağıdaki program yeterli olmaktadır.
6 - 36 ay arası 2 ayda bir görüşme
3 yaş - 6 yaş arası 4 ayda bir görüşme
Davranış ve uyum bozuklukları, hastalıklar, sakatlıklar
Aileler,
yaygın gelişimsel bozukluklar, cinsiyet anomalileri ve kromozomal
bozukluklar için psikologlara başvurabilir. Örneğin, otizm,
hiperaktivite ve dikkat dağınıklığı, down-sendromu, zeka geriliği,
konuşma bozuklukları, öğrenme güçlükleri gibi hastalıkların tedavisinde
psikologlardan yardım alınabilinir. Bu hastalıklarda tıbbi tedavi
gerekliyse, psikologlar destek tedavi programlarını yürütürler. Bunun
dışında bu hastalıkların tanısının konamadığı durumlar olabilir, ancak
çocuğun hastalığa eğilimi vardır; bu durumlarda tıbbi tedavi uygulanamaz
ama bir psikologla düzenli çalışarak, egzersiz yapılarak sorunu tamamen
çözmek veya sorunun ilerlemesini engellemek mümkün olabilir.
Kaza
sonucu ve doğuştan olan sakatlıklarda da, tıbbi tedavilerin yanı sıra,
psikolojik destek almak hem tedaviye uyumu artırır, hem de çocuğun ve
ailenin sorunla başaçıkmasını kolaylaştırır. Bu tür sakatlıklara örnek
olarak, körlük, sağır ve dilsizlik, ortopedik sakatlıklar, ağır konuşma
bozuklukları vb. Verilebilinir.
Uyum sorunları ve davranış
bozukluklarının tedavisinde çoğunlukla psikolojik yardım tek başına
yeterli olmaktadır. Bu sorunlar çok yaygındır ve bir çok aile bunları
yardım almayı gerektirir bir sorun olarak görmez. Anne-babalar
genellikle, bu tip sorunların kendiliğinden geçmesini bekler veya sorunu
gidermek için o kadar sağlıksız yöntemler dener ki, sorun yer
değiştirerek başka bir forma girer veya büyüyerek çözülemez hale gelir.
Uyum ve davranış bozukluklarına örnek olarak aşağıdaki sorunları
sıralayabiliriz;
- Gece korkuları
- Fobiler
- Kaygı bozukluğu
- Parmak emme (bebeklik dışında)
- Tırnak yeme
- Öfke ve saldırganlık
- Altını ıslatma
- Dışkı kaçırma veya tutma
- Kekemelik
- Tikler
- Yalan söyleme
- Çalma
- Kardeş kıskançlığı
- Cinsel sorunlar ve mastürbasyon
- Yeme bozuklukları
- Uyku bozuklukları
- İçe kapanıklık
- Aşırı inatçılık
Ailelerin
bu sorunları çözmede yaptıkları en büyük yanlışlardan biri sorunu
ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Oysa, soruna yol açan sebebi ortadan
kaldırmak gerekir. Yoksa sorun ya büyüyerek veya yeni bir sorun olarak
bir süre sonra yeniden ortaya çıkar. Örneğin tırnağını yiyen bir çocuğu
baskı yoluyla veya çeşitli cezalarla bu alışkanlığından
vazgeçirebilirsiniz, ancak tırnak yeme alışkanlığına yol açan duygusal
sebepler ortadan kalkmadıkça sorun tekrarlar veya çocuk altına kaçırma
vb. Gibi yeni bir sorun geliştirir.
Aile ile ilgili sorunlar ve yaşam değişiklikleri
Boşanma,
aile bireylerinden birinin ölümü, bakıcının değiştirilmesi, şehir veya
ev değişikliği, okula başlama, kreşe başlama, kardeş doğumu ve annenin
işe başlaması gibi yaşam değişiklikleri çocuklar için önemli duygusal
sorunlara yol açabiliyor. Yetişkinler gibi, çocuklar da bu tip
değişimlerden farklı düzeylerde etkilenebiliyorlar. Bu değişimlerden
önce psikoloğa başvurarak çocukların bu değişime hazır olup
olmadıklarıno öğremekde ve hazır değillerse bu olayların çocuklara nasıl
anlatılabileceği konusunda danışmakta yarar vardır. Özellikle boşanma
ve kardeş doğumu konularında mutlaka birkaç seanslık danışmanlık
alınması gerekir; birçok çocuk bu değişimlerden çok etkilenmektedir.
Psikolojiyle ilgili sorulara yanıt
Aileler
çocuklarının psikolojilerine zarar vermeden bazı basit sorunları
çözebilmek için de psikologlara başvurabilirler. Bu sorunların bir kısmı
basit önerilerle giderilebilir. Sağlıksız yöntemlerle çözüldüğünde ise
yukarıda sayılan uyum bozukluklarına veya duygusal sorunlara yol
açabilir. Sorunların hepsinin çocukluk çağlarında ortaya çıkmadığını,
çocukluk dönemlerinde yaşanan olayların ve sağlıksız eğitim
yöntemlerinin ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkan
sorunlara zemin hazırladığını da unutmamak gerekir. Ailelerin
yanıtlarını merak ettiği sorulara aşağıdaki örnekler verilebilir;
- Çocuğumu kreşe hangi yaşta göndermeliyim?
- Başını duvara vuruyor, nasıl engel olabilirim?
- Yüzümüze vuruyor, bu davranışından nasıl vazgeçirebilirim?
- Çok inatçı, her dediği yapılsın istiyor, ne yapabilirim?
- Yatağını ne zaman ayırmalıyım?
- Bana çok düşkün, onu kendimden nasıl uzak tutabilirim?
- Ders çalışmayı sevmiyor, nasıl ders çalışmasını sağlayabilirim?
- Okula gitmek istemiyor, ne yapmalıyım?
- Kardeşine vurmasını nasıl engellerim?
Psikologlarla ilgili yanlış bilgiler

  • Psikologların herkese uygulanabilen hazır reçeteleri vardır.
  • Psikologların sihirli değnekleri vardır; bir seansta sorunları ortadan kaldırırlar.
  • Psikologlara herşeyi anlatmaya gerkek yoktur, ailelerin sırlarını paylaşmaları gerekmez.
  • Psikolağa gitmek için hastalık geliştirmek gerekir.
  • Psikologlara sadece tedavi amacıyla gidilir, bir sorun yoksa ve herşey yolundaysa gidilmez.
  • Psikologlara danışmanlık ve kontrol amacıyla gidilmez.
  • Psikologlar sizin farkedemediğinizi farkedemez; sizin çocuğunuzu sizden daha iyi tanıyamaz.

Bu konuyu yazdır

  Çocuk Bakıcısı
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:46 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

ÇOCUK BAKICISI ARARKEN
NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?
Çocukları
için doğru çocuk bakıcısını bulmak anne-babalar için en zor
deneyimlerden biridir. Çocuklarını çalışarak büyüten anneler,
çocuklarını bir bakıcıya emanet etmenin yaşamlarındaki en zor
tecrübelerden biri olduğunu söylerler. Aileler, çok zor olan çocuk
bakıcısı arayışı ve doğru bakıcıya karar verme süreçlerinde belli
noktalara dikkat ederlerse kendileri ve çocukları için en sağlıklı
seçimi kolaylıkla yapabilirler.
Öncelikle, aileler, çocuk bakıcısı
aramaya başlamadan önce bakıcıda aradıkları özellikleri ve bu
özelliklerin önem derecelerini belirlemeliler. Bakıcıyı hangi kanaldan
bulmak istediklerine karar verdikten sonra, kendilerine aracılık yapan
kişilerle de aradıkları temel özellikleri paylaşmalılar. Anne-babalar,
çocuk bakıcısı ile görüşmeyi birlikte yapmalı, bakıcının ne zaman
çalışmaya başlayacağına, bakıcının iş tanımına ve bakıcıdan neler
beklediklerine birlikte karar vermelidir. Bakıcı arayışına girmeden
önce, çocuğa akrabalardan birinin bakıp bakmaması konusu konuşulmuş ve
bu konudaki kesin karar da verilmiş olmalıdır. Bazı eşler bu konularda
birbirleriyle yeterince açık konuşamamaktadır. Eşlerden biri çocuğuna
bakıcının bakmasını uygun bulurken, bir diğeri çocuğa annesinin
bakmasını isteyebilir; bu gibi kararlar bakıcı arayışı başlamadan
verilmelidir. Bu konular önceden konuşulmazsa, karar verme sürecinde
veya bakıcıyla görüşme sırasında gönülsüz eş nedeniyle anlaşmazlık
yaşanabilir. Çocuğa bakmasına karar verilen kişi bir akraba olabilir, bu
durumda aşağıdaki koşulların karşılanmasına dikkat edin;

  • Bu kişinin çocuğunuza bakmaya gerçekten gönüllü ve uygun olduğundan emin olun,
  • Bu kişiden çocuğunuza mümkünse kendi evinizde bakmasını isteyin,
  • Çocuğunuzun geceleri ve hafta sonları sizinle kalmasını sağlayın,
  • Bu kişiye çocuğunuzun bakımı ve eğitimi ile ilgili tüm beklentilerinizi açık bir şekilde ve anne-baba biraradayken bildirin.
Çocuğunuza
bakan kişi ister bir akraba veya aile büyüğü olsun, isterse bir çocuk
bakıcısı olsun, çocuğunuzun kendi evinizde bakılmasını sağlmanız daha
uygun olur. Kendi evinizde temizlik, düzen ve hijyen kurallarını daha
kolay koyabilir ve uygulanmasını daha kolay sağlayabilirsiniz. Ayrıca,
çocuğunuzun yaş dönemine ve dönemsel gelişimine göre karşılaşabileceği
tehlikelere karşı önlem alabilmeniz de daha kolaylaşır. Örneğin
emeklemeye başladığında, prizler veya mutfak çekmeceleriyle ilgili önlem
almanız gerektiğinde, bunu kendi evinizde yapmanız daha kolay olur.
Başka bir evde, even giren çıkan kişileri kontrol edemezsiniz, ancak
kendi evinizde bu tip bir kontrolünüz olabilir. Tüm bunların dışında,
çocuğun kendi oyuncaklarından ve evinden ayrı kalmaması, kendini güvende
hissetmesi açısından da önemlidir.
Çocuğunuza bakmasına karar
verdiğiniz kişinin normal koşullarda çocuğunuz 3 yaşına gelene kadar
sizinle çalışmayı düşünüp düşünmediğini öğrenin. Böylece, çocuğunuz kreş
yaşına gelene kadar bakıcı değiştirmek zorunda kalmazsınız. Çocuğunuza
bakacak kişi akrabanız da olsa bunu onunla konuşmalısınız; çünkü
çocukların sık bakıcı değiştirmeleri doğru değildir. Çocuk yetişkine
bağlanır ve onunla duygusal bağ kurar, bebeklik döneminde sık sık
değişen bakıcılar çocuğun psikolojisi açısından sağlıksızdır. Ayrıca,
her defasında yeni birine alışmaya çalışmak çocuk için de, anne-baba
için de yorucudur.
Her ailenin çocuklarına bakıcı ararken
belirledikleri özellikler farklıdır, ancak, ailelere hatırlatma olması
bakımından, çocuk bakıcısı ararken dikkat edilmesi gereken noktalar
aşağıdaki gibi sıralanabilinir;
  • Temiz, düzenli ve dürüst olmasına,
  • Aile yaşantısının düzenli olmasına,
  • Dakik ve elinin çabuk olmasına,
  • Sevecen ve güleryüzlü olmasına,
  • Esnek ve hoşgörülü olmasına, katı-kuralcı olmamasına,
  • Yeniliğe ve değişime açık olmasına, sabit fikirli olmamasına,
  • Sorumluluk ve insiyatif sahibi olmasına,
  • İletişim becerisinin olmasına,
  • Kişilik olarak bakılacak çocuğun annesine benzemesine,
  • Sabırlı olmasına,
  • Eğitimli, kendini yetiştirmiş ve bilinçli olmasına,
  • Çocuğu ya da işe devamını etkileyecek bir rahatsızlığının olmamasına,
  • Sigara içmemesine.
Çalışacağınız
bakıcıya karar vermeden önce mümkünse bakıcıyı evinde ziyaret edin,
kendi çocukları varsa onlarla ilişkisini gözlemleyin. Unutmayın, bir
bakıcı, sizin çocuğunuza en fazla kendi çocuklarına davrandığı kadar iyi
davranabilir. Sizin çocuğunuza, kendi çocuklarına davrandığından daha
vicdanlı ve merhametli davranamaz, sizin çocuğunuzu, kendi çocuklarını
sevdiğinden daha fazla sevemez.
Ayrıca, bakıcının varsa referanslarıyla ve komşularıyla görüşün, nüfus cüzdanı örneği vb. gerekli belgeleri temin edin.
Çocuğunuza
bakmasına karar verdiğiniz kişinin çocuk bakıcılığı için gerçekten
yeterli ve uygun olduğundan emin olun. Bunun için gerekirse, bu konuda
çalışan, kişillik testleri uygulayan veya çocuk bakıcılarıyla görüşmeler
yapan bir psikologdan yardım alabilirsiniz. Koşullarınız
gerektirmiyorsa, bakıcının yatılı kalmasını talep etmeyin. Bakıcının
yatılı çalışması gerekiyorsa, çocuğunuzla akşamları siz ilgilenmeye
çalışın. Çalışan kişinin sosyal ortamından ve ailesinden sürekli ayrı
kalması onun sağlığı açısından çok sağlıklı değildir. Bakıcının çalışma
düzenini ve iş tanımını önceden belirleyin, çocuğunuzun bakımı ve
eğitimi ile ilgili tüm beklentilerinizle birlikte açık bir şekilde ve
anne -baba biraradayken konuşun. Bakıcıdan performansının üzerinde
beklentilerinizin olmamasına dikkat edin, ona kendi evindeki gibi rahat
edebileceği bir ortam yaratmaya çalışın. Ailedeki herkesin
çocuğunuzun bakıcısına sevgi ve saygıyla yaklaşmasını sağlayın. Bu
kişinin en kutsal mesleklerden birini icra ettiğini herkese hatırlatın.

Çalışan
bir anneyseniz, işe başlamadan önce yeterli bir süre çocuğunuza bu
kişiyle birlikte bakın. Çalışmaya başlamadan önce aşamalı olarak günün
belirli saatlerinde evden uzaklaşarak çocuğunuzu bu uzun süreli ayrılığa
yavaş yavaş alıştırın. Birlikte çalıştığınız kişiyi yeterince tanımadan
çocuğunuzu bırakmak zorunda kalırsanız, sık sık evinizi arayarak evde
herşeyin yolunda olduğundan emin olmaya çalışabilirsiniz veya
komşularınızdan, akrabalarınızdan birinden arada bir eve uğramasını rica
ederek çocuğunuzu kontrol etmelerini rica edebilirsiniz.

Bu konuyu yazdır

  Aile Büyükleriyle Anne-Baba Çatışması
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:45 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

AİLE BÜYÜKLERİYLE ANNE-BABA ÇATIŞMASI
Her
anne-baba çocuğunu kendi doğruları çerçevesinde büyütmek ister. Bu
yüzden çocuklarıyla zaman geçiren ve/ya onlara bakan diğer yetişkinlerle
aralarında sorun çıkabilir. Bu yetişkinler eğer anne-babanın kendi anne
ve babasıysa, bu sorunları gidermek bazen çok güçleşir. Bu sorunlar
nedeniyle, anne-babalar hem çocuklarıyla, hem de kendi anne-babalarıyla
çatışma içine girebilirler. Hatta, bazen bu yüzden eşler kendi
aralarında bile çatışma yaşayabilirler.
Aile büyüklerinin
torunlarını, anne-babanın talep ettiğinin dışında, farklı şekilde
büyütmeye çalışmaları sadece kendilerinin çocuklarıyla olan ilişkilerini
olumsuz şekilde etkilemez, aynı zamanda ve en çok da torunlarını
etkiler. Aşağıdaki şemada, çocuğun böyle bir ortamda büyürken, ne kadar
çok mesaja ve farklı tutumlara maruz kaldığını görebiliriz.
Anne
Baba
ok_saga.gif
ok_sola.gif
Dede ok_sag.gifÇOCUK ok_sol.gif Dede(annenin babası)ok_sagy.gif
ok_soly.gif(babanın babası)Anneanne
Babaanne
Anne-babasından
ayrı, diğer aile büyüklerinden ayrı meajlar alan ve farklı muamele
gören çocuk, neyin doğru neyin yanlış olduğunu karıştırmaya
başlayabilir. Hangi yetişkinle, nasıl davranacağını öğrenmeye çalışırken
bocalayabilir. Bu bocalama çocuğun yalnızca yetişkinle kurduğu ilişkide
aksaklık yaratmaz, birçok konuda sorun yaşamasına neden olabilir. Bu
tip çoğul mesajların olduğu ortamlarda büyüyen çocuk, sorunun
büyüklüğüne, şiddetine ve ne kadar zaman sürdüğüne bağlı olarak çok
çeşitli duygusal sorunlar ve davranış bozuklukları geliştirebilir. Bu
sorunlardan bir kaçı aşağıdaki gibidir;

  • sosyal ortamlara uyumda güçlük
  • toplum içinde kurallara uygun davranmakta güçlük
  • arkadaşlarla iletişim sorunu
  • hırçınlık ve söz dinlememe
  • anne-babanın koyduğu kurallara uygun davranmaya direnç gösterme
  • kendine ve başkalarına saldırgan davranma
  • kendine ve diğer insanlara olan güven duygusunu kaybetme
  • kendi kendine karar vermekte güçlük
Çocuğun
üzerindeki bu baskıyı azaltmak ve bu sorunları yaşamamak için,
anne-babaların hem kendi aralarında, hem de aile büyükleriyle konuşarak,
çocuğa karşı tutumlar ve davranışlar konusunda ortak bir yol izlemeleri
gerekir. Çocukla birlikte olan herkes aynı şekilde düşünmek zorunda
değildir kuşkusuz, ancak çocuğun ruh sağlığı açısından herkes birbirine
yakın tutum ve davranışlar sergilemelidir.
Anne-babalar, aile
büyüklerine saygısızlık yapmadan, onları kırmadan, çocuklarını nasıl
büyütmek istediklerini mutlaka söylemeliler. Aile büyüklerinin de
kendilerinin, kendi çocuklarını büyüttüklerini ve sıranın torunlarının
anne-babalarında olduğunu düşünerek, bu konuda anlayışlı davranmaları
gereki

Bu konuyu yazdır

  Tırnak Yeme
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:42 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

TIRNAK YEME
Tırnak yeme davranışında, parmak emme
davranışından farklı olarak, bu davranışın normal olarak kabul
edilebildiği bir dönem yoktur. Tırnak yeme, çocuğun yaşamında hangi
dönemde ortaya çıkmış olursa olsun kesinlikle bir uyum ve davranış
bozukluğu olarak kabul edilmeli ve mutlaka altında yatan sebepler tespit
edilerek ortadan kaldırılmalıdır. Tırnak yeme davranışı incelendiğinde,
daha çok belirli bir grup sebepten kaynaklandığı gözlemlenmektedir. Bu
sebepler aşağıdaki maddelerde gruplandırılmıştır;

  1. Üzüntü ve sıkıntı duyguları
  2. Gerilim ve kaygı duyguları
  3. Öfke ve saldırganlık duyguları
  4. Korku
  5. Değersizlik ve güvensizlik duyguları
  6. Aile-içi iletişim sorunları
Örneğin,
herhangi bir sebepten dolayı anne-babasına kızan, onlara karşı öfke
duyan çocuk tırnak yeme davranışını segileyebilir. Okulda arkadaşlarına
kendini doğru biçimde ifade edemeyen çocuk bu sebeple kaygılanabilir ve
bu sıkıntısını tırnak yiyerek ifade edebilir. Çok sevdiği köpeğini
kaybeden çocuk, üzüntüsü nedeniyle bu davranışa yönelebilir. Bunun
dışında, öğretmeninden veya ailesinden korkan ve cezalandırılma kaygısı
taşıyan çocuk tırnak yiyebilir. Aile içinde yaşanan huzursuzluklar,
boşanma ve ayrılıklar da sorunun ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir.
Ayrıca, kendine güveni olmayan çocuklarda tırnak yeme davranışı daha çok
gözlemlenmektedir.
Tırnak yeme davranışı gerek çocuklukta gerekse
ergenlik döneminde çok sık karşılaşılan bir sorun olduğu için hem
anne-babalar tarafından, hem de tüm toplum tarafından çok kanıksanmış
bir davranış olarak görülür. Yalnızca çocukluk ve ergenlik döneminde
değil, yetişkinlik döneminde de bu davranışı sergileyen, devam ettiren
bir çok insan vardır. Ancak bu davranışın çocukluk ve ergenlik döneminde
yeterince önemsenmeyerek giderilmemesi yetişkinlik dönemi de dahil bir
çok sıkıntıya yol açabilir. Örneğin, okul veya iş hayatında, tırnağını
yediğini gizlemeye çalışan, ancak bu davranışı bırakamadığı için de daha
fazla gerginlik yaşayan çok insan vardır. Sadece bu durum bile, kişide
gerilim, suçluluk ve öfke (engellenmeye bağlı olarak) duygularına yol
açabilir. Bu nedenle, davranış iyice kalıplaşmadan, erken dönemde kalıcı
bir çözüm bulunmalıdır. Parmak emme sorununda ve diğer tüm uyum
bozukluklarında olduğu gibi, sorunun ortaya çıkmasına sebep olan
faktörleri bulup, onları ortadan kaldırmak en kalıcı ve doğru çözümü
sağlar. Anne-babalara, uzun süren tırnak yeme davranışıyla
karşılaştıklarında, bunun altında yatan psikolojik faktörlerin neler
olabileceğini öğrenmek ve gerekli önlemleri alabilmek için bir
psikologtan yardım almalarını öneriyoruz.

Parmak emme
sorununda olduğu gibi, ailelerin bu sorunu ortadan kaldırabilmek için
başvurduğu geçici ve sağlıksız yöntemler davranışın daha fazla
pekişmesine, veya yeni uyum ve davranış sorunlarının ortaya çıkmasına
neden olabilir. Bu hatalı yöntemler, parmak emme sorununda uygulanan
yöntemlerle paralellik göstermektedir; biber, oje vb. maddeler sürme,
çocuğun parmaklarına boya, uhu vb. maddeler sürme; elleri bağlama; ceza
verme; aşağılayıcı, suçlayıcı veya engelleyici ifadeler kullanma. Tüm
uyum ve davranış bozukluklarında olduğu gibi, tırnak yemede de bu tip
yöntemleri sağlıksız, sakıncalı bulduğumuz için önermiyoruz.

Bu konuyu yazdır

  Koruyucu Aile Modeli
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:41 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

KORUYUCU AİLE MODELİ
Çocuklarımız en
değerli varlıklarımız; onları nice emekle, sabırla, sevgiyle
büyütüyoruz. Onları dünyadaki tüm tehlikelerden, kötülüklerden,
çirkinliklerden korumak istiyoruz. Çocuklarımızı olası tehlikelerden
korumaya çalışmamız doğal, ancak bu konuda aşırıya kaçmamız dış
dünyadaki tehlikelerden daha az tehdit edici sonuçlar yaratmıyor.
Ailenin aşırı koruyucu tutumu çocuklarda birçok psikolojik soruna yol
açabiliyor.
Aşırı koruyucu tutumun çocuk üzerindeki etkileri
Anne-babanın
aşırı koruyucu tutumu çocuğun kişilik gelişimini olumsuz yönde
etkileyebilir; çocukta bağımlı kişilik gelişimine yol açabilir, çocuğun
öz-güven kazanmasına engel olur. Çocuğun yapabilme yeteneğinin olduğu
şeyleri, çocuğu korumak adına anne-babasının yapması, çocukta başarısız
olduğu, anne-babasında güven uyandırmadığı duygularının ortaya çıkmasına
neden olur. Öz-güven eksikliği ve başarısızlık kaygısı da hem çocukluk
döneminde, hem de ileriki yaşlarda başka bir çok soruna yol açabilir.
Ailenin aşırı koruyucu tutumunun yol açtığı temel sorunlar aşağıdaki
gibi özetlenebilir;

  • kendine ve insanlara güvensizlik
  • başkalarına bağımlılık ve kendi başına karar verememe
  • iletişim güçlüğü ve sosyal ilişkilerden kaçma
  • sorunlarla yüzleşmekten korkma ve sorunlardan kaçma
  • kendiyle ve yaşamla ilgili olumsuz duygu ve düşünceler
  • kendini sevmeme ve kendiyle barışık olmama
  • başarısızlık kaygısı ve yetersizlik duygusu
  • suçluluk duygusu
  • saplantılı olma
  • aşırı kaygılı olma
Aşırı koruyucu tutumun nedenleri
Aşırı
koruyucu anne-babalar çocuklarına bu kadar zarar verebileceklerini
bilseler bile bazen bu tutumlarından vazgeçemiyorlar. Bunun nedeni de,
bu tutuma belli kişilik özelliklerinin yol açması. Tabii, bu yüzden
umutsuzluğa düşmeye veya 'kişilik özelliklerimi değiştiremem' deyip
mücadeleden çekilmeye gerek yok. Aşırı koruyucu tutumu çok tehlikeli
boyutlara varmış anne-babalar bu konuda hem kendi sağlıkları, hem de
çocuklarının kişilik gelişimi ve ruh sağlığı açısından psikolojik destek
almaktan kaçınmamalılar. Aşırı koruyucu tutum, bazen başka bir
psikolojik sorunun uzantısı olarak ortaya çıkabiliyor. Örneğin,
obsesif-kompulsif bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu veya depresyonu
olan kişiler aşırı koruyucu tutum sergileyebiliyorlar.
Aşırı koruyucu anne-babaları gözlemlediğimizde onların aşağıdaki özelliklere sahip olduklarını görüyoruz;
  • huzursuz ve aşırı kaygılı
  • sürekli kötü bir şey olacağı endişesini taşıyan
  • mükemmelliyetçi
  • sabırsız
  • güvensiz ve korkak
  • aşırı titiz ve saplantılı
  • aşırı özverili ve diğerkam
  • şüpheci ve insanlara güvensiz
  • sağlık konusunda aşırı endişeli
Çevrenize
dikkatlice baktığınızda, aşırı koruyucu anne-babaları davranışlarından
tanıyabilirsiniz. Çocuğunu okul servisine elinde yarım bardak sütle
bindirmeye çalışan bir anne ilk şüphelenilecek aşırı koruyucu anne
örneğidir. İlkokul çağında bile çocuklarını yedirmeye çalışan anneler,
lisedeki çocuğuna her akşam meyve soyup götüren babalar, çocuğunun
korkma ihtimalini düşünerek ileri yaşlarına kadar onunla birlikte uyuyan
anne-babalar, kaydırak merdiveninden düşme tehlikesine karşın, yaşı
uygun olmasına rağmen, çocuğuyla birlikte basamakları çıkan
anne-babalar, iki yaşındaki çocuklarına halen yemekleri püre yapan
anneler ve ilk adımlarını atmaya çalışan bebeği düşünce ondan önce
bağırmaya başlayan anneler de aşırı koruyucu anne-babalara örnek olarak
gösterilebilir.
Aşırı koruyucu tutumu değiştirmek için öneriler
Aşırı
koruyucu tutumu değiştirmek için yapılacak şeyler o kadar zor değil.
Ancak bunları uygularken bu tutumun bulaşıcı (!) olduğunu aklınızdan
çıkarmayın; sizde varsa, eşinizde veya diğer aile bireylerinde olma
olasılığı çok yüksektir. Bu yüzden aşırı koruyucu tutumla ilgili
çalışmalarınıza başladığınızda bunu diğer aile bireyleriyle paylaşın.
Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta ise çocuğa yardım etmekle ve onu
tehlikelerden korumakla, aşırı koruyuculuk arasındaki farktır.
Çocuğunuzun deneyerek bazı şeyleri yapmasına izin vermeden, yaşına ve
gelişimine uygun olduğu halde, onun yapabileceği şeyleri onun yerine
yapmak aşırı koruyuculuktur. Ona zarar gelmesine engel olmanın tek yolu
onun yerine bir şeyleri yapmak değildir, ona hissettirmeden de onu
kontrol edebilirsiniz. Ne yaparsa yapsın, sizden yardım alabileceği
mesajını verin ona, yardıma gereksinim duyduğunda zaten bunu talep
edecektir. Bunun dışında, aşağıdaki maddeleri de uygulayarak aşırı
koruyucu tutumunuzu değiştirebilirsiniz;
  • Yeni şeyler denemesi için çocuğunuzu cesaretlendirin
  • Deneme-yanılma yoluyla yapmaya çalıştıklarını onayladığınızı ve onu desteklediğinizi söyleyin
  • Sizin işlerinizde size yardımcı olması için ona fırsatlar tanıyın
  • Kendi odasıyla ilgili küçük sorumluluklar vermeye çalışın
  • Başarısızlıklarını değil, başarılarını ön plana çıkartın
  • Başarılı olduğunda onu sözlerinizle ödüllendirin; aferin, harikasın vb.
  • Başarısız olduğunda onu küçümsemeyin, aşağılamayın ve alay etmeyin
  • Yapmak istemediği şeyleri yapması için onu zorlamayın, sadece teklif edin, ısrarcı davranmayın
  • Gün içinde onu ne kadar uyardığınıza dikkat edin ve bunları yazın, sonra da bu sayıyı yarıya indirmeyi hedefleyin
Görüldüğü
gibi, aşırı koruyucu tutumu değiştirmek çok zor değil, ancak onun
çocuğunuz üzerinde yarattığı kötü etkilerden kurtulmakta güçlük
çekerseniz veya kendi davranışlarınızı değiştirmek konusunda sorun
yaşıyorsanız lütfen en kısa zamanda bir psikoloğa başvurun.

Bu konuyu yazdır

  Tarih: 11-19-2025, 05:01 PM