:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 16,695
» Son Üye: trendblooms
» Toplam Konular: 98,530
» Toplam Yorumlar: 1,065,509

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 307 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 304 Ziyaretçi
Baidu, Bing, Yandex

Son Aktiviteler
Nisa Suresi 34. Ayet Ve K...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11 saat önce
» Yorumlar: 0
» Okunma: 4
Allah Biz Kullarını Resul...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
, Saat: 11:29 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 5
Kamer Suresi 17-22. Maide...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-01-2025, Saat: 01:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 19
Allah Neden Bazı Ayetlerd...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
10-31-2025, Saat: 10:58 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 26
Nisa Suresi 153. Ayet Üze...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
10-27-2025, Saat: 04:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 33
Atatürk'ü Sevmek Zorundas...
Forum: Mustafa Kemal Atatürk
Son Yorum: Serdar102
09-09-2025, Saat: 08:31 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 197
ÖYLESİ'NE...
Forum: Güzel Sözler
Son Yorum: SunSet
08-28-2025, Saat: 10:17 AM
» Yorumlar: 12
» Okunma: 1,449
Tozlu Raflarda Kalmalı H ...
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:31 AM
» Yorumlar: 3
» Okunma: 1,016
Gidene Mi Zor Kalana Mı ?
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:05 AM
» Yorumlar: 2
» Okunma: 691
Diş Hekiminin Aşkı - Serd...
Forum: Aşk Hikayeleri
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 07:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 211

 
  Ezber Bozan Kadın Başkan
Yazar: Xesar - 04-06-2014, Saat: 04:14 PM - Forum: Güncel Haberler - Yorum Yok

"Ezber bozan" kadın başkan
[img]P33OBd.jpg[/img]

Seçimlerde Belediye Başkanlığını kazanarak yaşmak ve şalvardan oluşan ilçeye özgü kıyafetiyle koltuğa oturan Zeynep Akgün, azmiyle tüm kadınlara örnek oluyor.

Eskişehir - Eskişehir'in Mihalgazi ilçesinde 2004 yılında kadın çiftçilerin ürünlerini değerlendirebilmesi için Sınırlı Sorumlu Mihalgazi Kadınlar Kooperatifi'ni kuran ve 30 Mart'taki yerel seçimlerde Belediye Başkanlığını kazanarak yaşmak ve şalvardan oluşan ilçeye özgü kıyafetiyle koltuğa oturan Zeynep Akgün, azmiyle tüm kadınlara örnek oluyor.

Akgün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Sakarya Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden mezunu olduğunu ve 2004 yılından beri ilçede kooperatif başkanlığı yaptığını söyledi.

Kooperatifi 116 üyeyle kurduklarını, şu an yaklaşık 400 üyeye sahip olduklarını belirten Akgün, kooperatif üzerinden 4-5 bin kasa çeşitli sera ürününün piyasaya sürüldüğünü kaydetti.

Akgün, önce Belediye Meclis üyeliğine talebinin olduğunu ancak AK Parti Genel Merkezi'nin yaptığı anketlerde kendi isminin ön plana çıkması dolasıyla başkanlığa aday olduğunu anlattı.

Ailesinin kendisine bu konuda sürekli destek verdiğini ifade eden Akgün, şöyle devam etti:

"Eşim zaten hiçbir zaman yanımdan ayrılmadı. Halkımızda ise bir şaşkınlık oldu. Çünkü alışagelmiş ataerkil bir toplumuz. 'Kadından belediye başkanı mı olur?' gibi söylentilerle yıpratılmaya çalışıldık. Böyle olduklarından dolayı değil, siyasi bir çekişmeden dolayı. Yoksa ilçemizin eğitim durumu, çalışma durumu kadın ve erkekte çok iyi ama yıpratma mahiyetinde bunu öne sürdüler. Mührün kimde olduğu önemlidir, kadında veya erkekte olduğu değildir. Bunu biraz gözardı ederek kadınlığımızdan dolayı biraz yıpratılmaya çalışıldık."

-"Bu kıyafeti Osmanlı'nın bir mirası olarak görüyorum"

Akgün, muhafazakar bir insan olduğunu için başörtüsü kullandığını belirterek, şunları bildirdi:

"Resmi giyindiğim zaman başörtü kullanırım ama genelde İstanbul'a da Ankara'ya da nereye gidersem gideyim bu kıyafetimi hiç çıkarmadım. Kıyafetim hep aynıdır, hiçbir yerde değiştirmedim. Bu kıyafeti seviyorum, gurur duyuyorum. Bu kıyafeti Osmanlı'nın bir mirası olarak görüyorum. 'Yaşmak' adı verilen beyaz örtüyü kullanıyorum."

-"İlçeye kadın eli değdiğini herkes anlayacak"

Akgün, ilçenin eski belediye başkanlarından rahmetli Necdet Ünal'ı kendisine örnek aldığını vurguladı.

Göreve başladıktan sonra ilçedeki kurumları gezip eksiklikleri not aldığını kişilerden gelen talepleri de anında değerlendirdiklerini belirten Akgün, şöyle konuştu:

"Hizmetleri o şekilde yerine getiriyoruz. Çöplerimiz daha düzenli toplanmaya başladı. İlçemize ayrı bir görünüm gelecek

kadın eli değdiğini herkes anlayacak. Evde anneyim, eşime iyi bir hanım olmaya çalışıyorum. Evde otorite hala eşimdedir. Burada da adaletli bir şekilde başkanlık yapmaya çalışıyorum. Rolleri birbirine karıştırmadan, düzgün ve adaletli bir şekilde yönetim anlayışı benimsiyoruz. Bundan 15 yıl önce ben üniversitede okurken başörtülü bir kadının bu ülkede belediye başkanı olacağını söyleselerdi asla inanmazdım. Asla kimse mücadelesinden vazgeçmesin. Ne olursa olsun başarı cinsiyette değil, çalışmakta ve zekadadır. Mihalgazi'de pozitif ayrımcılık yapılacak, hanımların yaşantıları daha da kolaylaşacak. Yerinde hizmet en önemli politikamız. Hanımlara yönelik bütün sosyal faaliyetler, geziler bundan önce yoktu. Hanımların hayatını kolaylaştıran her türlü hizmeti vereceğiz. Bunun yanında Mihalgazi üreten bir toplum, kendine fazla zaman ayıran bir toplum değil, devlete yıllık 12 milyon lira vergi ödüyoruz. Ondan dolayı daha ziyade hizmete yönelik politikalar güdeceğiz."

Eskişehir-Mihalgazi karayolunun ilçenin en büyük sorunları arasında yer aldığını anlatan Akgün, "Yol sorunumuz var. Başbakanımız bize bu konuda söz verdi. Bu sürecin hızlanmasını istiyoruz. Ekonomik zarar görüyoruz. Başbakanımızın bu sözü tutacağına inanıyoruz. En büyük amacımız bu, halkımızın da beklentisi bu yolda" diye konuştu.

Mynet Haber

Bu konuyu yazdır

  Çok Eşlilik ve Kur'an ın Tavsiyesi.
Yazar: halukgta - 04-05-2014, Saat: 10:52 AM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bizler Kur’an ı anlamaya çalışırken, eğer nefsimizin esiri olarak, beşeri itikatlarımıza delil aramak adına Kur’an a bakıyorsak, ondan doğru bilgiyi almamızda asla mümkün olmayacaktır. Çünkü Allah bizlere, niyetlerimize göre cevap verecektir.


Kur’an da Nisa suresi 3. ayette geçen, bazı kelimeler öne sürülerek, Allah bir erkeğin dört eşe kadar evlenmesine izin veriyor denmektedir. Gerçekten Allah, birden fazla eşle evlenmemizi öneriyor mu, yoksa zaten Kur’an ın indirildiği dönemde yaygın olan çok eşliliği, Allah indirdiği ayetleriyle, düzene mi sokmaya çalışıyor?


Gelin bu konuyu Kur’an bütünlüğünde, ayetler üzerinde düşünerek anlamaya çalışalım. Nisa suresi 3. ayeti daha iyi anlayabilmemiz için, bir önceki ayeti de yazalım ki, ayetler özellikle kimlerden ve ne maksatla bahsedildiği daha iyi anlaşılsın.


Nisa 2. Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.


Nisa 3. Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.



Nisa 2 ve 3. ayete baktığınızda, ilk önce bahsedilen konu yetimler ve bu yetimlerin ailelerinden kalan malları ile ilgili açıklamalar yapılıyor. Dikkat ederseniz, belki savaşlardan belki de başka nedenlerden dolayı, anne ve babalarını kaybetmiş ve onları koruma altına alan kişilerin durumlarından bahsediliyor, ayetlerin ilk bölümü.


Sakın yetimlerin mallarını, kendi mallarınıza katmayın diyor Allah. Onların malları için onlarla evlenmeye kalkarda, adaletsiz bir durum yaratırsanız, bu yanlış bir yol olur diyor bizlere. Adaleti koruyamama şüphesi varsa eğer, yetimlerle değil, size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Bu sözleri söyledikten sonrada bakın ne diyor ayette.


(Eğer adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın.)


Şimdi bu durumda, siz nasıl bir mantık yürütürsünüz ve bu ayetten ne anlarsınız? Allah birden fazla evliliği yasaklamıyor bu açık. Eğer birden bire yasaklamış olsa, toplumun neredeyse tamamının böyle bir evlilik yaptığı ortamda, sizce bu yasak nasıl karşılanırdı toplum tarafından? İşte Kur’an ın güzelliği ve toplumu ikna ile eğitim şekli.


Şunu da belirtmeliyim ki, ayette 4 eşe kadar evlenin demiyor. İkişer, üçer,dörder tabiri, net bir sayıyı belirten cümle değildir. Daha açıkçası açıkça bir sınırlama yoktur. Peygamberimizi düşünün lütfen, eş sayısı dörtten fazlaydı. O devrin toplumunun genel çoğunluğu böyleydi. Peygamberimizin çoklu evliliği, çeşitli nedenlerden dolayı, hayatının son on yılında olduğu rivayet edilir. Kur’an da bir ayette peygamberimize hitaben, çok istesen de bundan sonra evlenmen, sana haram kılınmıştır der. Ama asla Kur’an, evlenmeye belirli sınır koymamıştır. Ama tek eşle evlenmenin, en adaletli yol olduğunu bizlere açıkça belirtmiştir. İsteyen nefsine uyar, isteyen Allah ın uyarısına uyarak, adaletli ve huzurlu bir yuva kurar.


Eğer Nisa 3. ayetinde, evlenmeyi en fazla dört ile sınırlamış olsaydı, elçisine de aynı hükmü uygulamasını emrederdi Allah. Peygamberimizin eş sayısı, bir rivayete göre 9, bazılarına göre daha fazladır. Osmanlı padişahlarını düşünün, hareminde sizce 4 ile sınırlımı eşleri vardı?


Ayette özellikle yetimlerin mallarının korunmasından bahsediyor ve üzerinde dikkatle duruyor. Toplumun geleneklerinden olan, birden fazla evlilik konusunu düzene sokmak için, birden fazla evliliği yasaklamadan, fakat topluma en doğru evliliğin önerisini yaparak, en adaletli evlilik yoluna doğru yönlendiriyor. Evlilikte adaleti ön planda tutmamızı söylüyor. Allah ın Önerisi de çok açık, adaletin olduğu tek eşli evlilik.


Allah Nisa suresi 129. ayetinde bizleri birden fazla evlilik için, bakın nasıl uyarıyordu ayeti hatırlayalım.



(Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz.)



Allah bunu söylerken, acaba bizlere ne anlatmak istiyor, işte burası önemli. Bizler eğer nefsimizin etkisiyle, Kur’an dan delil arıyorsak, buluruz ve deriz ki, bakın Allah çok eşliliği yasaklamamış. Doğrudur yasaklamamıştır, ama Allah bu konuda bizlere en güzel yolu göstermiş ve önerisini de yapmıştır.


Allah ın önerisi adaletin sağlanabildiği, tek eşliliktir. Sizce bizler adaletin asla sağlanamayacağı, bir evlilik yaparak mı mutluluğu huzuru buluruz, yoksa adaletin sağlanabileceği tek eşliliği seçerek mi huzurlu ve mutlu bir yuva kurarız? Elbette Allah seçimi bizlere bırakmıştır, ama doğru yolu göstererek.


Örneğin nisa suresi 3. ayetin sonunda, tek eşle evlenin dedikten sonra, o devrin bir gerçeği olan, bir öneride daha bulunuyor Allah, şimdide ona bakalım.


(veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. )


Dikkat ederseniz Allah ayette, adaletin sağlanması için tek eşliliği önerdikten sonra, sahip olduğumuz cariyelerden bahsediyor. Peki, şimdi cariye diye bir şey var mı? Madem Allah birden fazla evliği yasaklamamış ve Kur’an da var, ben de diyorum ki cariyede geçiyor, bende cariye almak istiyorum. Diyebilir miyiz? Daha da dikkat çekici olanı, ayetin sonunda Allah ın önerdiği güzelliğe bakar mısınız ne diyor Rahman bizlere. Tabi gören gözler, duyan kulaklar için.


(Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. )


Bakar mısınız lütfen Allah ın önerisine. Neymiş daha uygun olanı? Tek eşle evlenmek sizler için daha uygundur dediği halde bizler, hala nefsimizin etkisiyle nelerin peşinde gidiyoruz ve neler söylüyoruz.


Allah çok eşliliği yasaklamamıştır, çünkü çok eşlilik gerektiğinde lüzumu olduğunda, kullanılması gereken bir ruhsattır, izindir. Dünya ülkelerinde savaşlar ve hastalıklar sonucunda, kadın erkek dengesinin bozulması durumlarında, kadının korunması adına, zaten ülkeleri yönetenler tarafından, birden fazla evlilik bazen özendirilmiş ve uygulanmıştır.


Allah Kur’an ın indirildiği devirde yanlış olan, toplumun alışık olduğu birçok konuyu birden yasaklamamış, indirdiği ayetlerle, öneriler ve tavsiyelerle, zamana yayarak kalkmasını sağlamıştır. Örneğin kölelik, cariyelik gibi. Bugün diyebilir miyiz Kur’an da kölelik, cariyelik geçiyor, Allah yasaklamamış, hatta onlarla ilgili birçok hüküm de var Kur’an da. Kölelik, cariyelik geri gelmelidir, diyen var mı aramızda?


Çok eşliliğin Kur’an da yeri var, onun için serbesttir diyenlere sormak istediğim bir soru var. Kölelik ve cariyelikte Kur’an da geçiyor ve yasaklanmıyor. Hatta kanunlarla düzene sokuluyor. Acaba çok eşliliği savunanlar, geri gelmesini isteyenler, kölelik ve cariyeliğinde serbest bırakılmasını isteyebiliyorlar mı?


Eğer bunu söyleyemiyorlarsa, şunu dikkatle tekrar düşünmelidirler. Allah Kur’an ın indiği devrin gerçekleri olan, çok eşlilik, kölelik ve cariyelik konusunu, zamana yayarak indirdiği ayetleriyle, en güzel yaşamın tavsiyelerini yaparak, bizleri Kur’an ile imtihanımızla baş başa bırakmıştır.


Allah ın rehberine, onun tavsiyelerine uyan toplumlar mutluluğu bulmuşlardır. Kur’an ı yeterli görmeyen, orada her şeyin olmadığını söyleyerek, beşerin rehberliğiyle, hakkı batılla karıştıranların ne halde olduğunun örneklerini, ne yazık ki üzülerek izlemekteyiz.



Kur’an bizlere en güzel yol ve yöntemleri, önümüze sunmuştur ve imtihanda olduğumuzu hatırlatarak, doğru yaşamanın şifrelerini vermiştir. Bizlere düşen o basit şifreleri, nefsimizin ve beşeri ihtiraslarımızın etkisi altında kalmadan, Allah ın rehberinden bulup çıkarmak olmalıdır.


Elbette buda imtihanımızın en önemli bölümü olsa gerek. Tekrar hatırlatmak istiyorum, Rabbin önerisini. Allah tek eşlilik konusunda şu cümleyi bizlere söylediyse, sizce bu konuda ki son nokta ne olmalıdır? Karar ve seçim sizlerin.


(Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. )


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Bu konuyu yazdır

  Enam Suresi 116. Ayetin Uyarıları.
Yazar: halukgta - 03-31-2014, Saat: 01:19 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Değerli din kardeşlerim. Bugün sizlere öyle bir ayet hatırlatmak istiyorum ki, biraz düşündüğümüzde, günümüzde yapılan yanlışları adeta Rabbimiz yüzümüze vuruyor ve bizleri ikaz ediyor. Önce ayeti yazalım, daha sonrada üzerinde birlikte düşünelim.


Enam 116: Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.


Ayetteki uyarıyı görüyor musunuz? Bu sözleri duyunca aklıma bir kardeşimizin benim yazıma verdiği cevap geldi. Kendini akıllımı zannediyorsun, bu söylediklerini İslam toplumunun genel çoğunluğu kabul etmiyor. ÇOÄžUNLUÄžA MI UYALIM, SİZİN GİBİ AZINLIÄžA MI demişti.


Gerçektende bu sözler çok söyleniyor, toplum arasında. Bir başka deyişle inancımız Kur’an a göre değil, genel çoğunluğun kabul gördüğü, kabul ettikleri, inandıkları din adına kıstas alınıyor. Bu ne büyük yanılgı. Eğer Kur’an ı bir kez anlayarak, düşünerek okumuş olsaydık, bu sözleri söyleyenlerin aldatmacalarına asla inanmazdık.


Din çoğunluğa göre değil, yalnız ve yalnız Kur’an ın apaçık hükümlerine göre yaşanır, lütfen bu gerçeği unutmayalım. Eğer unutursak, yukarıdaki ayetin sonunda Allah ın söylediği gibi, dinimizi, imanımızı ZANNA yani şüphelere göre, emin olmadığımız bilgiler, rivayetlere göre yaşarız. BUNU YAPANLARIN ALLAH, SADECE YALAN SÖYLEDİKLERİNİ, KENDİLERİNİ KANDIRDIKLARINI SÖYLÜYOR. Bu duruma düşmek istemiyorsak, lütfen emin olmadığımız bilgilere göre değil, Kur’an a göre yaşayalım.


Bu ayetten bir ayet öncesine bakalım şimdide, konuyu daha iyi anlayabilmek için.


Enam 115: RABBİNİN SÖZÜ, DOÄžRULUK VE ADÂLET BAKIMINDAN TAMAMLANMIŞTIR. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.


Bakın ne diyor Yaradan. Allah ın sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır diyor. Yani sizlere gerekli her konu Kur’an ın içinde tastamam vardır diyor. Ama bizler ne diyoruz bunca açık ayetleri gördüğümüz halde, Kur’an da her bilgi yoktur, özet bilgiler vardır. İslam tam ve eksiksiz öğrenmek istiyorsak, fıkıh kitaplarına bakmalıyız.


Düşünebiliyor musunuz Allah bizleri Kur’an ile sınırlıyor, ama birileri Kur’an ın dışına çıkmamız için zorluyor. Sizce hangisini yapmamız en doğrusudur? Ayetin sonunda, Allah ın sözlerini değiştirecek kimse yoktur diyor. Ama bizler Kur’an ı anlayarak okumadığımız için, farkında olmadan Allah ın hüküm vermediği şeylere inanıyor, daha da kötüsü hüküm verdiği konuların tam tersini, bunlarda dinin emri diyenlere inanmakta bir sakınca görmüyoruz.


Konuyu daha da iyi anlayabilmek için, yine bir ayet geriye daha gidelim.


Enam 114: ALLAH'TAN BAŞKA BİR HAKEM Mİ ARAYACAÄžIM? Halbuki size kitabı açık olarak indiren O'dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'ân'ın gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden olma!


Yaradan Allah dan başka, bir hakem mi arıyorsunuz diyor. Yani Allah ın Kur’an da verdiği hükümlerin dışına çıkmayın, onun hüküm vermediği bir şeyi de sakın din adına inanmayın diye açıkça söylüyor. Ama bizler Allah ın kitabını rehber almaktan çok uzak inancımızı yaşadığımız için, genel çoğunluğumuz Kur’an ı hakem tutmak yerine, beşeri odakları rehber edinmekten hiç şüphe duymuyoruz. İşte çoğunluğa hiç düşünmeden, araştırmadan uymak, bu kadar tehlikeli.


Ayetin devamında da bahsettiğimiz konuya açıklama getiriyor ve diyor ki, hâlbuki kitapta açıkça her konudan bilgiler veren Allah tır. Gerçek iman edenler bunu bilir ve asla Kur’an ın sınırlarını zorlamaz, onu rehber edinir. Ama çoğunluğa düşünmeden uyanlar, söylenen zan ve rivayetleri, Kur’an a danışmadan inananlardan sakın olmayın diyerek, çok net bir mesaj veriyor Yaradan.


Allah Kur’an ı rehber almayıp, beşeri bilgileri, düşünceleri, inançları, atalarının itikatlarını rehber alanların, gerçekleri asla görmeyeceğini söyler. Bu toplumların, şeytanın oyuncağı olacağını anlatır bizlere. Kur’an Yunus suresi 100. ayetinde, aklını kullanmayanlara, düşünmeden nefsinin dürtüleri ile yaşayanlara, azabı, pisliği vereceğini söyler.


Toplum olarak gönül gözümüzün açık, Allah ile aldatanların yalanlarını fark etmek istiyorsak, hurafeye, sanıya, rivayetlere değil, Kur’an ın ipine sarılmalıyız. Bunu yapamayan toplumları, birileri her zaman çıkarak Allah ile inancı ile mutlaka aldatacaktır. İŞİN KÖTÜSÜ BÖYLE TOPLUMLARIN, ALDATILDIÄžININ, KANDIRILDIÄžININ FARKINDA OLAMAMASIDIR. Sanırım buda Rabbimizin verdiği bir ceza olsa gerek. Neye layıksak onu yaşayacağız.


Bizler günümüzde öyle bir din yarattık ki nefsimizde, Allah ın kitabından çok uzak. Allah Kur’an ın ipine sarılın dedikçe, bizler sanki Yaradan la inatlaşırcasına, edindiğimiz velilerin, şeyhlerin kitaplarına sarıldık. Böyle yapınca da sonuç ortada. GÖZLER PERDELİ, KULAKLAR VE GÖNÜL MÜHÜRLENMİŞ.


Dilerim Allah dan, Kur’an ın sınırlarını bilen, hurafe ve zanna değil, Kur’an ın ipine sıkı sıkı sarılan, çoğunluğa değil, hakkın ardından giden, gözlerinde perde, gönüllerinde mühür olmayan, Allah ın halis kullarından oluruz.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Bu konuyu yazdır

  Namaz Kılmayana, Kur'an ın Öngördüğü Bir Ceza Var Mıdır
Yazar: halukgta - 03-31-2014, Saat: 01:17 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

İnternette gezinirken, bir yazı dikkatimi çekti. Yazının konusu, namazı terkin dini cezası konusu ile ilgiliydi. Merak ettim ve okudum. Doğrusu okuduklarıma hiç şaşırmadım, çünkü bizler İslam ı Kur’an dan o kadar uzak yaşıyoruz ki, bu konuda da Kur’an ın onay vereceği bir bilgiyle karşılaşmayı, zaten beklemiyordum. Konuyla ilgili yazıdan alıntılar yapalım önce, daha sonra üzerinde Kur’an ışığında birlikte düşünelim.


Namazı terkin dini cezası:


Namazı inkâr eden kâfir olur. Çünkü kat'i delille sabittir. Umursamayarak yani tembelliğinden dolayı kasten namazı terk eden fasık olur. (İbni Abidin, Reddü'l Muhtar, c. 2, s.7).


Farz olduğunu inkâr etmemekle birlikte beraber tembellikle namazı kılmaya uygulanacak dünyevi cezanın ne olacağı mezhepler arasında itilaflıdır.


Hanefîlere Göre; namazı kılmayan fasıktır. Namaz kılıncaya veya ölünceye kadar hapsedilir ve dövülür.


Mâlikîlere Göre; vaktin sonuna kadar beklenir, bu müddet zarfında kılarsa serbest bırakılır, kılmazsa ceza olarak (kâfir sayarak) öldürülür.


ŞÃ¢fiîlere Göre; vaktin sonuna kadar beklenir, sonra tövbeye davet edilir. Tövbe edip namazını kılarsa, serbest bırakılır. Aksi halde ceza olarak öldürülür. Öğleyi ve ikindiyi terkten dolayı güneş batıncaya kadar, akşam ve yatsıyı terkten fecir, sabahı terkten dolayı da güneş doğuncaya kadar ceza tatbik edilmez. Ancak kendisinden namazı vaktinde eda etmesini istemek şarttır.


Hanbelîler Göre; namazı tembellik göstererek terk eden kimseyi devlet başkanı veya naibi namazı kılmaya davet eder. Eğer sonra ki namazın vakti daralıncaya kadar kılmazsa katli vaciptir. Fakat üç gün kendisi tövbeye davet edilmedikçe ceza infaz edilmez. Mezheplerin her birinin görüşlerini dayandırdıkları akli nakli deliller vardır. Ancak sözü uzatmamak için bu kadarıyla yetindik. (Necati Yeni el, Hüseyin Kaya pınar, Sünen-i Ebû Davud Terceme ve Şerhi c. 2, s. 112)


Değerli din kardeşlerim. Yazılanları okudunuz, siz böyle bir hükmün, Kur’an da Allah tarafından bahsedildiğini hiç okudunuz mu? Çok ilginçtir Allah asla böyle bir hüküm vermediği için, mezheplerde kendi arasında anlaşamadıkları, ihtilafa düştükleri anlaşılıyor, ama yinede kendi nefisleri doğrultusunda karar vermeden de yapamıyorlar.


Mezheplerin namazını kılmayanlara takdir ettikleri cezalar ise, çok düşündürücüdür. Namaz kılmayanlar kılana kadar hapsedilir ve dövülür denebiliyor. Daha da düşündürücü olanı, namaz kılmayanların bu konuda ısrar etmeleri durumunda, öldürüleceği hükmünün verilmesidir.


Allah boşuna Kur’an ın ipine sarılın demiyor. Hüküm Allah ın dır, ondan başka din ve iman adına hüküm verecek kimsenin olmadığını, Allah hükmüne hiç kimseyi ortak etmediğini açıkça söylüyor bizlere. Ama Kur’an İslam toplumunun genelinde, din ve iman adına rehber olmaktan çıkartılmış, beşerin rivayet ve sanı bilgileri ile iman edince sonuç ortada.


Bu konuyu gelin şimdi de, Kur’an öğretisi doğrultusunda düşünelim. Allah Kur’an da inancımızı yaşarken, çok kesin kurallar koymuştur. Toplumun huzuru ve adaletli bir düzenin kurulması için, halkın uyması gereken kanunlarını, çok açık bir şekilde belirtmiştir ve uymayanlarında nasıl cezalandırılacağı konusunda örneklerini de vermiştir. Tekrar hatırlatmak istiyorum bu hükümler, toplumun düzenini kurmak adına verilmiş hükümlerdir.


Kur’an ın genel çoğunluğunu kapsayan konular ise, bizlerin bizzat kişisel olarak sorumlu olduğumuz ibadetler ve bizlere yaşantımızda rehberlik eden bilgilerdir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek hacca gitmek, adaletli olmak, yardım sever olmak. Bu ve buna benzer birçok konular ise, bir Müslüman ın kendi imtihanı ile ilgilidir. Hiç kimse bunlara müdahale edemez, zorlayamaz.


Allah zaten Kur’an da bizleri imtihan ettiğini söylemiyor muydu? Nasıl olurda bir insanın imtihanına müdahale ederiz de sen namaz kılmıyorsun, oruç tutmuyorsun diye ceza veririz. Birde namaz kılmayan öldürülür diyenler bile çıkıyorsa, bizler hala namazın özünde yatan gerçeği anlayamamışız demektir.


İbadetler Allah ile kul arasındadır, hiç kimse müdahale edemez. Yalnız namaz değil, diğer konularda da aynıdır. Allah SALÂT yani dilimize çevirdiğimiz ismiyle, namaz konusunu anlatırken, namazın Allah ile irtibat kapısı olduğunu söyler. Çünkü Rabbimizden namazla istekte bulunacağımızı, ondan yardım isteyeceğimizi, ona dualarımızla namazla, niyazda bulanacağımızı anlatır bizlere.


Namaz kılmıyor mu bir din kardeşimiz. Onun sorunudur bu, onun kaybıdır. Allah tan yardım istemek niyetinde, zikrinde yoksa bize ne. Zora düştüğümüzde Allah a açılacak ellerin cevap bulmasını istiyorsak eğer, gerektiği zaman onun huzuruna durup, ona şükretmeli onu tespih etmeliyiz ki, dualarımız karşılık bulsun. Yardım istemeyene, zorla yardım edilmez.


Kur’an a bu konu hakkında baktığımızda, bırakın namazını kılmayanı eziyet edip, öldürmeyi, kılınmayan namazların daha sonra kılınmasından dahi bahsetmez. Ama oruç konusunda tutamadığımız orucu daha sonra tutmamızı öğütler. Peki neden?


ÇÜNKÜ NAMAZ, YAŞADIÄžIMIZ O ANIN SİGORTASIDIR, YAŞANTIMIZIN KONTROL DÜMENİDİR. Geçmişte yaşadıklarımız, yaptıklarımız kayda alınmıştır. Değiştirmekte mümkün değildir. Bizlere düşen şuandan sonra ki hayatımızda yapacaklarımızı en güzel, en doğru bir şekilde yapmak olmalıdır. Doğruyu yaşayabilmek içinde, Kur’an ın gösterdiği yolu hayatımıza geçirmeliyiz. Namaz la bizler Yaradan a bir söz veriyoruz ve diyoruz ki, yalnız senden yardım dileriz, yalnız sana kulluk ederiz. Bizi doğru yola ilet.


Oruç konusunda Allah, tutamadıklarımızı tutmamızı istemesinin nedeni, bir yıl içinde hiç durmadan çalışan organlarımızın ve ruhumuzun adeta bu zaman zarfında bakıma, dinlenmeye, adeta terapiye alınmaya ihtiyacı olduğu içindir.


Eğer bizler bu yakarışlarımızda-dualarımızda samimi ve içten isek, bu sözlerimizde duruyorsak, Allah da bizlerin gönül gözlerini açarak, toplumda doğru bir insan olmamızın yolunu açacaktır. Ama öyle namaz kılanlar var ki, tüm bu gerçeklerden uzak, gösteriş ve menfaatleri adına namaz kılarak, toplumda bozgunculuk yaparlar. İşte Allah bu türlü namaz kılanlara da, MAUN suresinde ne diyordu hatırlayalım.


—YAZIKLAR OLSUN O NAMAZ KILANLARA Kİ, onlar namazlarını ciddiye almazlar.


Sizce böyle namaz kılanlara bile Allah, bizlerin bir ceza vermesinden bahsetmeyip, gerekeni kendisi yapacağını söylüyorsa, hiç namaz kılmayanlar hakkında verdikleri beşeri hükümler, ne kadar Kur’an dan onay alır?


Salâtın bir anlamı da duadır. Allah a dua etmeyen, onun huzurunda rükû edip secde ederek onu yüceltmeyen, gereken saygıyı Rahmana göstermeyen, elbette ihtiyacı olduğunda da Yüce Mevla mızı yanında bulamayacaktır.


Rabbin huzuruna durmak istemiyorsa bir insan, kendi sorunudur zorla saygı olmaz. Dinde zorlama yoktur diyen Yaradan ı, lütfen anlamaya çalışalım. Bir anne baba, evlatlarından nasıl saygı, hürmet bekliyor da, saygısız, hayırsız evlada karşı tavır sergiliyorsa, bizleri Yaradan Allah a karşıda gereken saygıyı, hürmeti göstermeliyiz ki karşılık bulalım.


Tüm bu düşünceler ışığında size bir soru sorsam ve desem ki, İslam dininde asıl olan, öncelik, amaç İBADET midir, iyi AHLAK mıdır? Ne dersiniz? Belki ilk baktığınızda, bu sorduğum tuzak bir soru gibi gelebilir. Bunu özellikle sordum ki, konu daha iyi anlaşılabilsin. Kur’an ın bizlere rehber olarak indirilmesinin amacı, bizleri iyi ahlaklı bir insan olarak yetiştirebilmek adınadır.


Demek ki asıl amaç iyi ahlaklı olmakmış. Peki, ibadetlerin amacı nedir dersek, elbette onlarında amacı, bizleri iyi ahlaklı olmaya yönlendiren ARAÇLARDIR. Eğer yapılan ibadetler bir insanı iyi ahlaklı yapmıyorsa, yapılan ibadetlerin, Allah ın istediği kıstasta yapılmadığı içindir. Namazı kılmak elbette çok önemlidir, ama namazı gösteriş ve çıkarlarımıza alet etmemek şartıyla. Böyle yapanlar namazın gerçekleri ile asla yüzleşemez ve ondan gereken faydayı sağlayamazlar. İBADETLER NİYETLERE, AMELLERE GÖRE DEÄžER KAZANIR VE BİZLERE FAYDA SAÄžLAR.


Namaz kılmayarak, Yaradan ı her an nefsinde hissetmeyen bir insan, bakın neler kaybediyor.


Ankebut 45: Sana kitaptan vahyedileni oku, namazı dosdoğru kıl! ÇÜNKÜ NAMAZ, YÜZ KIZARTICI ŞEYLERDEN VE KÖTÜLÜKLERDEN ALIKOYAR. Allah'ı anmak en büyük ibadettir. Allah ne yaptığınızı bilir.



Buradan da anlaşılıyor ki, namaz kılmayarak Allah ı zikretmeyen, anmayan, onu yüceltmeyen, onun huzur ve mutluluğundan uzak kalan, namazın getirisinden onun faydalarından da yararlanamayacaktır.


Bunu istemeyene, zorla yaptıramazsınız. İbadetleri yapmayana, Allah ın hükmetmediği bir cezayı vermek, Allah ın bizleri yaratma amacına ters düşer. Çünkü Allah özgür iradesiyle yarattığı insana, din ve iman konusunda, hiç kimsenin müdahale etmesine izin vermez. Hatta elçisine, TEBLİÄž ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER diyerek, konuya da açıklık getirir. Allah kullarını bakın neden yarattığını söylüyor.


Mülk 2: O ki, HANGİNİZİN DAHA GÜZEL DAVRANACAÄžINI SINAMAK İÇİN ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır


Bakın ayet ne kadar açık söylüyor. Kimin daha güzel amel sahibi olacağını, kimlerin güzel şeyler yapıp yapmayacağını görmek için, sizleri imtihan ediyorum diyor bu dünyada. Yine bir başka ayetinde kendisine kulluk edilmesi yani kendisine karşı ibadet edilmesi konusunda ne söylüyor.


Mümin 60: Rabbiniz şöyle dedi: “BANA DUA EDİN, DUANIZA CEVAP VEREYİM. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.”


Aslında yukarıdaki ayet konumuza çok güzel açıklık getiriyor ve diyor ki, bana dua edin. Biliyorsunuz bir başka ayetinde de, benden salâtla/namazla yardım isteyin diyordu. Böyle yapanların yardımlarına koşar, dualarına cevap veririm açıklamasını yapıyor. Ayetin devamında da, bana kulluk etme konusunda özençsiz, isteksiz olanlar kaybedeceklerdir diyor.


Şimdi sizlere hatırlatacağım ayet ise, aslında namazın asıl ne maksatla kılınması gerektiğini ve önemini çok güzel anlatıyor.


Taha 14: Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et; BENİ ANMAK İÇİN NAMAZ KIL.


Bu ayetten de açıkça anlaşılıyor ki NAMAZ, Allah ı anmak, onu zikretmek, ondan yardım istemekten başka bir şey değil. Bu durumda Allah ı anmak, ondan yardım almak istemeyene, nasıl olurda müdahale ederde, Allah ın hüküm vermediği bir cezayı bizler vermeye çalışırız. ÇÜNKÜ MUHATAP BİZLER DEÄžİLİZ. İbadet/kulluk yalnız Allah a yapılır ve muhatabı da yalnız Allah tır.


Zorla kılınan bir namazdan, hiçbir fayda sağlanamaz. Ne söylediğimizi bilmeden, ayetleri bilinçsizce tekrar ederek, kıldığımız namazdan da gereken faydayı sağlayamayız. Bizler önce namazın özünü doğru anlamalıyız ki, gereken faydayı sağlayabilelim.


Onun için namaz kılmayanı, namaz kılmak için zorlamak, namazın ne olduğunu hiç anlamamak demektir. Ne yazık ki bu acı gerçek, İslam toplumları tarafından anlaşılamadığı için, MAUN suresinde Allah ın şiddetle eleştirdiği namaz kılanlar, genel çoğunluğumuzu oluşturuyor.


Allah yarattığı kullarının kendisine karşı, çok önemli bir görevi olduğunu hatırlatıyor bizlere ve bakın ne diyor.


Hicr 99: Ve sana ölüm gelinceye kadar, RABBİNE İBADET ET.


Bunca güzellikleri bizlere bahşeden, önümüze seren Rabbimiz in bizlerden istediği, kendisine gereken saygıyı, hürmeti yine onun istediği yöntemle yerine getirmemizdir. Kural Allah tarafından konmuştur. İsteyen uyar karşılığını görür, isteyen uymaz sonucuna katlanır. Ama asla hiç kimse, bir diğerinin din ve iman adına imtihanına karışamaz.


Bu durumda kimin haddine, bilmem kim namaz kılmıyor, oruç tutmuyor diye kendi nefsimizce cezalar vermek. Kimin haddine, Allah ın imtihan ettiği kulunun imtihanına karışmak, müdahale etmek. Elbette kimsenin haddine değil, ama bizler Kur’an ı rehber almadığımız sürece, böyle konularla kendimizi avutup, Allah ın yetkisine karıştığımızın farkında bile olamıyoruz.

Allah ı anarak, onu zikrederek bakın neler kazanıyoruz.

Rad 28: Onlar inanan ve Allah'ı anmakla gönülleri huzur bulan kimselerdir. İyi bilin ki gönüller, ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.

Bizler toplum olarak önce Kur’an ın ipine sarılmalıyız, emin olmadığımız bilgilere değil. Daha sonrada topluma namazın ne olduğunu doğru anlatmalıyız ki dualarımız karşılık bulsun. Bunu yapmadığımız sürece, MAUN suresinde bahsedilen, bazı Müslümanların kıldığı namazın durumuna düşeriz. Allah bizleri böyle olmaktan korusun.


Dilerim Yüce Rabbimden, Allah ın huzuruna huşu ile duran, ona kıyam, rükû, secde eden, onu gereği gibi zikreden, ondan yardım isteyen, batılın ve hurafenin değil, Kur’an ın ipine sıkı sıkıya sarılan, doğrunun ve güzelliğin arayışında olan, Allah ın halis kullarından oluruz.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Bu konuyu yazdır

  Hafife almalıyız..
Yazar: tugfan - 03-27-2014, Saat: 09:46 PM - Forum: Kişisel Aşk Yazıları - Yorum Yok

Hafif bir rüzgar sanki rahatlatır ruhumuzu..
Hafif bir gülümseme dünyaları getirir bize.
Hafif bir yemek hafif bir uyku rahatlatır bizi..
belki de hayatıta hafife almalıyız...


tugfan

Bu konuyu yazdır

  seni seviyorum.. hep sevdim hep seveceğim...
Yazar: tugfan - 03-25-2014, Saat: 01:41 AM - Forum: Kişisel Aşk Yazıları - Yorumlar (1)

severken ağlar aslında insan
sevidğini yanında olsun istesede
bakakalsada ardından
belki rüzgar kadar gelip gecsede gözleri önünden
yağmur tanesi kadar küçük olsada umudu
yinede sevmek için yeter bazen insana

hep ayrı kalsada gönlü
yatarken her gözlerini kapattığında gelsede aklına
her dalıp gittiğinde yanına gelsede gözleri
her kalp atışında seni yanında hissetsede
küçük bir umuttur ya küçücük ama masum ...

bazen gülüşünde arar
bazen gözlerinde gelen o yaşta
kim bilir bazen gülüyorcasına olur ama ağlıyotdur için için
umut hasret beklemek kim bilir belki her şey bunun için
her şey beklemek kadar kolay gözüksede
çok zor sensizlik...

biliyorum ne benim oldun ne de olacaksın
ama yapamıyorum sensiz bir hayat
sanki bendenimle ruhumu ayırıyorlar delicesine
o önemli değil yeşiller diyarından gelen gözlüm
o değil de kalbimde saklı olan senide alacaklar diye korkuyorum...

keşke der insan bazen
keşkeler de kayboslada bilemez insan neler yaşayacağını
olsun ister hep yanında olsun hep seninle
birlikte çok mutlu olacağına inanırsın
ya sonra seversin ağlarsın gülersin
onun için her şeyi yaparsın aslında ama tabiki onun farkında değildir
sevmez seni anlamaz değer vermez yapamaz
çünkü gönlü kalbi aklı bir başkasında dır aslında
sen ne kadar söylesende ona sıradan basit biri gelir gözlerine
ama bir bilsen o görmediğin gözlerinde neler kaçırdığını
adını bile koyamadığın anısını bile yaşayamadığım bir göre bilsen..

görmek dedim de aklıam rüyamda gördüm seni
hani bir rüya görürsünde korkarsın uyanmak istersin
her şeyi yaparsın ve onun rüya olduğunu anlarsın ve uyanmak istersen
ama uyanamazssın
işte öyle bir rüyaydı ki uyanmak istemedim..
oyle bir rüyaydı ki belki 3 belki haftalarca belki son nefesime kadar uyumak istedim
uyanmak istemedim çünkü çünkü sen o kadar masumdun ki
bana bakışın gülüşün gözlerindeki o parlak o tatlı bakışların
nasıl uyansın bu gönül rüyadan
biliyordum rüyaydı ama istedim hep öyle kal dedim ama olmadı
o kadar mutlu oldum ki inanırmısın kalbim öyle delicesine sanki dünya benim olurcasına
her şey bir kenera sen sen sen sen ...

bu gece benim gecem dercesine düşlerim hayallerim sen olurcasına
yalnızlığım gülüşüm efkarım gözlerimden akan o yaşlar her şey
her şeyde sen varsın be gülüm
bir bilsen ne kadar özel biri olduğunu
anltala bilsem sana o gamzelerinde kayboluşmu
yeşiller içinde kaşarken gözlerini bulduğumu ...

sen oldun hayat be
yaşamak için bir dal istersin
sanki boğulacaksın hemen tutunursun o dala sımsıkı karacasına
hayatta kalabilmek için her şeyi yaparsın ya
işte bende hayattta kalabilmek için
çok küçük belki görülmeyecek kadar küçük bir umut olsada
o umut peşinden koşuyorum
belki şimdi herkez olur mu öyle şey diyeek
ama bilmiyorlar ki yaşamak için tutunduğum dalımsın
her gün bir kez daha yaşamak için sebebim olduğumu bilmiyorlar ki
seviyorum imkansız aşklarda koşuıyorum
ağlıyorum kırılıyor üzülüyor ama sensiz yapamıyorum
sen olmadan o küçük minicik minnacık umut olmadan yaşayamam...
sebebim tutunacak dalım sen hayatım olsun benim..
belki nefret ile dolusun bana belki sıradan biri ...

sen benim kalbimde dolaşan kansın sanki hissettikce hayat buluyorum
gözlerimi kapattıkca sana tutunuyorum..
affet beni belki hak etmiyorum senin sevgini
ama biliyorum bir gün geleceksin belkiyorum o günü
son günüm olsada bekliyorum..

ne kadar ilginç değil mi sen seversin eller alır..
sen kıyamassın sen dokunamassın sen bakamassın ama eller alır götürür gözünün önünde
bir şey demek istesin dilin tuutnur ufkun daralır kalbin ağrır düşer kalkamazsın
ama yinede sen mutlu ol diye bir şey yapmadan çeker gidersin..
yinede mutlu ol bir ömür boyu hep gül.. yüzün gönlün hep gülsün..

ben her ne kadar içimde yaşadığım o sen ve ben olan hayatımda devam etsemde
seni tanımak seni görmek sana bakmak acıyan yara kadar zor olsada
yinede bekleyeceğim hep sevdim hep seveceğim..
ama biliyorum ki bir gün geleceksin iş işten geçsede geleceksin
yine sana hayır demeyeceğim biliyorum çünkü yine seveceğim ama umutma sadece seveceğim
artık bir şey beklerken benden aslında sevmek için bir bahanem olsada iş işten geçti...

ağlayacaksın belki yada gülecek hatta kahrolacak sımsıkı kıraracasına sarılacaksın
bıramak istemeyeceksin bileceksin aslında ne kadar zor olduğunu
sensizlğin ne kadar acı verdiğini anlayacaksın
dokununca dünya senin sen benim oldığunu anlayacaksın
daha çok ağlarken daha çok sarılacaksın
ya öldürürcesine sıkacaksın yada çekip gitmeme izin vereceksin..

gözlerinde kaybolan kır bahçelerinde kaybolurken
gözlerinden akan yaş gibi akarken gamzelerinde kaybolacağım
bir bakmışsın güzelliğinde bulacaksın
ve bir bakacaksın toprak atıyor olacaksın....

Ne kadar zor aslında sevmek ne kadar zor aslında beklemek
sabrederken ölüme yaklaşmak ölürken seninle olmak
ne kadar zor değilmi ya senle yaşarken öleceğim yada seni beklerken
garip olan her ikisinde de sen varsın çünkü sen dedim ya
hayat yaşam kalp atışı her şey sen oldun sen sen sen ...

seni seviyorum.. hep sevdim hep seveceğim...


tugfan

Bu konuyu yazdır

  Her haliyle güzel kadınlar
Yazar: nihan - 03-21-2014, Saat: 03:42 PM - Forum: Kadın Özel Diğer - Yorum Yok

EverydayMe'den her haliyle güzel kadınlar için pratik püf noktalar mutfakta saatlerce uğraşmak zorunda değiliz.

http://www.youtube.com/watch?v=Ag1bY7hEgtM

Bu konuyu yazdır

  Eskilerden Mevlüt Duası
Yazar: Xesar - 03-15-2014, Saat: 12:28 PM - Forum: Komik Video - Yorum Yok

Bu konuyu yazdır

  Nefsini Terbiye Eden, Dertleri İle Yüzleşmesini......
Yazar: halukgta - 03-14-2014, Saat: 08:35 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bizler yaşantımıza, Kur’an ın eğitiminden, rehberliğinden uzak, beşeri inançlarla yön verdiğimiz için, elbette karşımıza çıkan zorluklarla da, mücadele etmesini ne yazık ki beceremiyoruz. Kur’an biz insanların kullanma kılavuzudur. Eğer bizler bu kılavuzdan uzak yaşayarak anlayamıyorsak, olaylar karşısında da, doğru tepkiler vermemiz, çözümler bulmamız mümkün olmayacaktır.


Bir aracı kullanırken, onun kullanma kılavuzunda yazdığı şekliyle kullanmadığımız takdir de, araç zamanından önce bozulacağı gibi, bizleri ekonomik olarak ta zora sokacak, çok sorunlar yaratacaktır. İşte hayatımız yani bedenimizde aynen böyledir. Onu nasıl kullanacağımız, içimizdeki ruhu nasıl terbiye edeceğimiz çok önemlidir. Terbiye edilmemiş bir ruh, nefis ne yapacağını bilmeden uçan kuşa benzer. Bir o yana, bir bu yana anlamsız uçar durur.


Bizler yaşantımızda karşılaştığımız zorlukları, doğru analiz edip üzerinde hiç düşünmeden, kötümser anlık düşünüp, ruhumuza/nefsimize oradan da bedenimize büyük zararlar vermekteyiz. Hâlbuki Allah bizleri zorluklarla imtihan ettiğinin örneklerini rehberinde açıklayarak vermiştir. Her zorluğun sonunda bir güzellik vereceğini de müjdeler bizlere.


Karşımıza çıkan zorlukların, adeta bizleri olgunlaştırdığını, doğruya yöneltmenin, doğruları anlayabilmenin, bir yöntemi olduğunu anlatır. Daha açıkçası Kur’an bizler için doğruyu bulmanın ana kaynağı, psikolojik terapinin merkezidir. Allah Kur’an dan bahsederken, ona FURKAN ismini vermiştir. Furkan eğriyi doğrudan ayıran demektir. Ondan yararlanmasını doğru öğrenemediğimiz için, olaylar karşısında adeta yaşam şevkimizi kaybedip, hem ruhumuza/nefsimize hem de bedenimize büyük zararlar vermekteyiz.


Anlatmaya çalıştığım konunun, daha güzel anlaşılması için, kıssadan hisse olur düşüncesiyle, bir olayı nakletmek istiyorum. Lütfen üzerinde dikkatle düşünelim.


(Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikâyet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı, ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye cevap verdi.


Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: "Tadı nasıl?"


"Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak. "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam. " Hayır" diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:


"YAŞAMDAKİ ISTIRAPLAR TUZ GİBİDİR, NE AZDIR, NE DE ÇOK. ISTIRABIN MİKTARI HEP AYNIDIR. ANCAK BU ISTIRABIN ACILIÄžI, NEYİN İÇİNE KONULDUÄžUNA BAÄžLIDIR.


Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. ONUN İÇİN SEN DE ARTIK BARDAK OLMAYI BIRAK, GÖL OLMAYA ÇALIŞ." )


Gerçekten bizlerin yaptığı en büyük yanlış, karşılaştığımız zorlukları, kendi kafamızda bir noktaya toplayıp, büyütmekle yapıyoruz. Hâlbuki Allah, ben sizlere çekemeyeceğiniz hiç bir şey yüklemem demiyor muydu? Elimizde olmayan zorluklarla karşılaştığımızda, bu zorlukları kendi içimizde büyütmek yerine, bunların bir imtihan olduğunu, bu zorluklarla mücadele ederek, nefsimizi güçlendirmenin yolunu aramalıyız.


Güçlü bir nefis sahibi olan insanın, bedenide güçlü olacaktır. Karşılaşacağımız zorluklara odaklanmak onu içimizde büyütmek yerine, onu yaşamımızın bir parçası olarak görüp, onunla mücadele ederek, onunla yaşamasını öğrenip, sorunlarımızı içimizde küçültmesini öğrenmeliyiz.


Karşılaşacağımız zorlukları, ilk bakışta farklı büyüklükte görebiliriz, ama şunu asla unutmayalım, imtihanda sorulan her sorunun zorluğuna göre, değeri de farklıdır. Bizlere zor gibi görülen sorunların üstesinden gelme çabamızın sonunda, unutmayalım ki en az onun değerinde bir güzellikle, mutlulukla karşılaşacağımızı bilmeliyiz.


Verdiğim örnek, aslında çok şeyler anlatıyor bizlere. Dertlerimizi kişiselleştirmeyelim, bu dert yalnız bizlere özel değildir, bunu unutmayalım. Allah elçilerini dahi büyük acılarla, zor imtihanlardan geçiriyorsa, aynı imtihanla bizler karşılaştığımızda isyan etmek yerine, Kur’an nuruyla güçlendirdiğimiz nefsimizle, dimdik ayakta kalmasını öğrenelim.


Acılarımızı tek noktada toplayıp, yalnız onu düşünür onunla yatıp kalkarsak, ızdırabımız çekilmez olacaktır. Bunu yaparsak kaybeden bizler oluruz. Yapmamız gereken, karşılaştığımız zorluklar karşısında, bilincimizi yitirmeden, imtihan olduğumuzun sorumluluğuyla, ONU NEFSİMİZDE KÜÇÜLTEREK ADETA UNUTURCASINA, ONUNLA MÜCADELE ETMESİNİ ÖÄžRENMELİYİZ.


Dilerim cümlemiz nefsini Kur’an ile eğiten, içinde mücadele ateşi hiç sönmeyen, Rabbin halis kullarından oluruz.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Bu konuyu yazdır

  Bir Kadinla Sadece Sevisilmez !
Yazar: acemhe - 03-14-2014, Saat: 01:49 PM - Forum: Makale - Yorumlar (63)

Bak güzel kardeşim,
Bir kadınla sadece sevişilmez!
Yani kadın sadece sevişmek için yaratılmamıştır!
Bir kadın arkadaşın oldu mu bilmiyorum, olmadıysa hemen edin!
Çünkü bir erkeğin en yakın dostu bir kadın da olabilir!
Belki daha da iyi olabilir!
Onyargılarından arınırsın, kadınla sadece sevişilmediğini anlarsın!
Bir kadınla dertleşebilirsin!
Kadınla tavla oynayabilirsin!
Kadınla alışverişe gidebilirsin!
Kadınla sinemaya gidebilirsin!
Tüm bunları yaptın diye sonrasında sevişmek zorunda falan değilsin!
Bir kadın senin en yakın arkadaşın, moda tabirle, kankan olabilir!
Ve hatta kadın-erkek arkadaşlığı hemcins arkadaşlığından çok daha düzeyli olabilir bazen!
Sana öğretilen o ateşle-barut saçmalığından sıyrıl artık!
Kadınlarla sadece sevişilmez!Bir kadın arkadaşla her şey yapılabilir!
Yürüyüşe çıkılabilir!
Bir köy kahvesinde sohbet edilebilir!
Evine davet edersin, birlikte yemek yapılabilir!
Tiyatroya gidilebilir!
Yani anlayacağın bir kadınla sevişmenin dışında da birçok şey yapılabilir!
Gelelim öteki yüzüne madalyonun...
Bir erkek de sadece sevişmek için yaratılmamıştır!
Bir erkek seni evine arkadaşça davet edebilir!
Bir erkekle kız arkadaşınla yaptığın sohbetin aynısını yapabilirsin!
Bir erkek seni sadece sevişmek için istemez!
Morali bozuk olabilir, bir arkadaşa ihtiyacı vardır, bir dost sesine muhtaçtır...
Seni, kardeşi gibi sevebilir...
Seninle zaman geçirmek istemesi senin bedenine sahip olmak istediği anlamına gelmez!
Eğer, bir kadın ve bir erkek arkadaşlığın ötesinde bir birlikteliğe sahipse onlara evde ne yaptığını sormamız sanırım bir muhabbetteki üçüncü kişinin durumuna düşmek demektir!
Sahi, senin hiç sevgilinde mi olmadı?
Olmadıysa, müsaitsen onu da edin!
Birlikte sinemaya gidin...
Sohbet edin...
Başını dizlerine daya sevgilinin...
Birlikte film izleyin...
Birlikte bir çay demleyin...
Sevişin...
Ha, bütün bunlar sana ters mi?
O zaman sen yapma güzel kardeşim!
Ama...
Karışma da!




Alıntı

Bu konuyu yazdır

  Tarih: 11-04-2025, 04:35 AM