:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 16,696
» Son Üye: Klassohbet
» Toplam Konular: 98,543
» Toplam Yorumlar: 1,065,523

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 408 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 405 Ziyaretçi
Bing, GoogleBot, Yandex

Son Aktiviteler
Araf Suresi 157. Ayet. On...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
, Saat: 12:06 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 10
İnancını Bu Dünyada Sorgu...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-16-2025, Saat: 03:19 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 20
Bizler İnatla, Atalarımız...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-15-2025, Saat: 05:11 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 21
Atatürk'ün Çocukluk Anıla...
Forum: Hayatı ve Anıları
Son Yorum: Serdar102
11-15-2025, Saat: 02:39 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 25
Ali İmran 78 -79. Ayetler...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-14-2025, Saat: 03:50 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 23
Günün Şiiri
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 10:13 AM
» Yorumlar: 9
» Okunma: 2,322
Adı Bende Saklı Sevgili.
Forum: Şiirler
Son Yorum: by-göçmenoğlu
11-14-2025, Saat: 09:41 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 27
Enfal Suresi 12. Ayet. ”V...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-12-2025, Saat: 04:03 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 27
Kendi Uydurmalarını Allah...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-09-2025, Saat: 04:22 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 40
Rivayetler Kur’an’ın Önün...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-08-2025, Saat: 11:25 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 33

 
  Anne Sütü ile Beslenme
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 05:03 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok


Doğada
bulunan tüm memeli hayvanların yavruları için bir mucize olarak
annelerine süt üretebilme yeteneği verilmiştir. Her tür annenin sütü
kendi yavrusuna özgüdür. Her memelinin memelerinden gelen salgıya süt
denilmektedir. İnsan yavrusuna en uygun süt doğal olarak insan sütüdür.
Bir başka memelinin örneğin ineğin yavrusu için salgıladığı süt kendi
yavrusu için çok uygun iken insan yavrusu için o denli yararlı
olmayacağı gibi belki de zararlı olabilir.
Anne sütünün başka hiçbir besin maddesinde bulunmayan üstünlükleri vardır. Kısaca bunlara değinelim.

  1. Bebek için ideal bileşime sahiptir. Bebeğin ilk aylarda tüm ihtiyaçlarını karşılayacak özelliğe sahiptir.
  2. Sterildir yani mikrop içermez.
  3. Sindirimi bebek için en kolay besin maddesidir.
  4. Her zaman en uygun sıcaklık olan beden ısısındadır.
  5. Her zaman taze ve içilmeye hazır haldedir.
  6. Bir bedel karşılığı temin edilmez, bedavadır.
  7. Anne memesini emmek bebeğe anneye temas etmeyi sağlayarak ruhsal iletişimine yarar sağlar.
  8. İçersinde
    ancak insanlarda bulunan bazı özel yapıda immunglobin gibi maddeler
    bulunur. Bunlar bir çok hastalığa karşı koruyucu rol oynar.
  9. Anne sütü ile beslenen bebeklerde pişik ve benzeri cilt sorunları ile bir çok enfeksiyon daha az görülür.
  10. Bebeğin beslenmesi için başka biberon vb. araçlar gerekli değildir. Dolayısıyla bunlardan kaynaklanan sorunlardan yoksundur.
Bilinmelidir
ki teknolojinin bugün ulaştığı yerde bile anne sütüne eşdeğer bir besin
maddesi üretebilmek mümkün değildir. Bu amaçla yapılan besin maddeleri
ancak anne sütü ile beslenmenin imkansız veya yetersiz olduğu durumlarda
gündeme gelebilir. Bunlar teknolojinin olanakları kullanarak inek
sütünün yapısı değiştirilmek ve bazı eklemeler ile anne sütüne
benzetilmeye çalışılmış ürünlerdir. Ayni özellikleri taşımazlar. Fakat
anne sütü yerine kullanılmaya en uygun besin maddeleridir.
Bebeğini
emzirmek annenin sağlığı ve ruhsal gelişimi için son derece yararlıdır.
Meme dokusunun bir çok hastalığı emzirmeyen kadınlarda daha sık olarak
ortaya çıkmaktadır. Doğumu izleyen saatlerde emzirmekle salınan bazı
hormonlar anne rahiminin kasılmasını sağlayarak doğum sonrası iyileşmeyi
hızlandırır.
Sanayileşmeye paralel olarak geçmiş zamanlarda
özellikle gelişmiş ülkelerde anne sütü ile beslenme bir süre gözden
düşmüştü. Fakat bu hatanın farkına varılarak bebek beslenmesinde anne
sütüne eskiden olduğundan daha da fazla önem verilerek geri dönülmüştür.
İnsanları bu hataya iten nedenleri burada kısaca değinmek istiyorum.
Gelişmiş ve sanayileşmiş bir ülke olmak yolunda ilerleyen ülkemizde
insanlar ayni yanılgıya düşmemelidir. Bazen modernleşmek, medenileşmek
yanlış algılanmaktadır. Ayni yanlışları başkalarının da yapmasına izin
vermemeliyiz. Bu yanlış düşünceler ve nedenler;
  1. Yoğun iş hayatı ve annenin çalışmak zorunda olması,
  2. Hazır mamaların kolay elde edilebilir ve herkesin hazırlayarak verebilecek olması,
  3. Formül mamaların besleyici özelliğinin anne sütünden hiçbir eksiğinin olmadığı hatta daha iyi olduğu düşüncesi,
  4. Reklamlar, satış yöntemleri, özendirici resimlerle ve sözlerle yapılan medya yayınları,
  5. Bu işlerden ticari kazancı olan çevrelerin, özellikle sağlık sektöründekilerin yönlendirmeleri,
  6. Emzirmenin bir ilkel, hayvanlara ait davranış olduğu düşüncesi,
  7. Emziren kadının memelerinin estetik olarak çirkinleşeceği kaygısı,
  8. Formül mama kullanan kişilerin, diğer emziren anneleri caydırıcı, hazır mamaları özendirici sözleri ve davranışları,
  9. Anne sütünün bebeğine yaramadığı, iyi kilo alamadığı, gelişemediği, onu sancılandırıp, ağlamasına neden olduğu endişeleri,
  10. Bebeğini en iyi besinlerle besleme arzusu, para ile satın alınan, pahalı olan gıdaların daha yararlı olduğu düşüncesi,
  11. Annede bulunan her türlü rahatsızlık ve hastalığın sütünden bebeğe geçeceği endişesi
Olduğu söylenebilir. Bu nedenlerin hiç birisi endüstriyel formül sütleri anne sütüne üstün kılamaz ve kılmamalıdır.
Anne
sütü yeterli olmadığında yerine alternatif ancak formül sütler
düşünülmelidir. İnek sütü bir alternatif olmamalıdır. İnek sütünün
formül sütlere tercih edilmesinin en büyük nedeni ekonomiktir. Fakat
bugün varılan noktada dikkatli incelendiğinde aralarında anlamlı bir
maddi fark olmadığı görülecektir. Formül sütler inek sütüne göre daha
pahalıdırlar. Ancak yarar / maliyet ilişkisi incelenirse bu durum
sanıldığından farklı olacaktır. İnek sütünün anne sütüne alternatif
olarak önerilmemesinin bir çok nedenleri vardır. Bunlardan kısaca
bahsedelim.
İnek sütünde kazein ve tuz oranı yüksektir. Bu yüksek
oran böbrekler için zararlıdır. Keza 15 kat daha fazla bulunan bu
kazeinin yapısı da insan sütünden farklıdır. Ayrıca inek sütünün esas
fraksiyonu olan beta-laktoglobülin anne sütünde bulunmaz ve insanlarda
alerjik reaksiyona yol açar. İnsan sütünde bulunan alfa-laktoalbumin,
immunglobin, laktoferrin inek sütünde bulunmaz ve bunlar ancak anne
bedeninde üretilebilir. Non-proteinik azot miktarı insan sütünde
yüksektir ve yapıları farklıdır. Beyin gelişimi için gerekli olan taurin
anne sütünde 40 kat daha fazladır. Anne sütünün yağ asitleri de yapısal
olarak farklıdır ve bu da yine ancak insan bedeninde bulunur. Anne
sütündeki enzimler sindirimi kolaylaştırır, bunlar inek sütünde yoktur.
Bebeğin barsaklarında oluşması istenilen yararlı bakterilerin gelişimi
için gerekli olan maddeler anne sütünde bulunurlar. Keza bunlar zararlı
olabilecek bakterilerin de yerleşmesini engelleyici rol oynarlar. Anne
sütünde inek sütüne oranla 3000 kez daha fazla lizozim bulunur. Ayrıca
lökosit ve diğer biyolojik elemanlar bebeğin dış etkenlere karşı
dayanıklı olmalarını sağlar.
Bebeğin anne memesini emmesi, anne
bedeninde bir çok hormonun salınmasına ve bunların etkilerine yol açar.
Bir çok kadının kendisi çocuk doğurmadığı halde bebek bakmak durumunda
kalarak ve bebeğe meme emzirmesi sonucunda süt salgısının başlaması
mümkündür. Emme sonucunda hipofiz ön lobu etkilenerek prolaktin
salgılanması artar ve memedeki süt bezlerinde süt yapılmaya başlanır.
Emme devam ettiğinde hipofiz arka logu
uyarılır ve oksitosin hormonu salınır ve yapılmış olan süt kanallara
geçerek dışarı akmaya başlar. Bu mekanizmaya annenin psikolojik durumu
etki eder. Ruhsal olarak sıkıntılı, kaygılı olmak süt salgılanmasını da
azaltır. Emziren kadınların ruhsal olarak sağlıklı olmaları süt
salgılamaları içim gereklidir. Yeri gelmişken süt salgılanmasına etki eden durumları anlatayım.
  1. Annenin ruhsal durumu yukarıda yazmıştım.
  2. İk beslenmeye başlangıç zamanı. Doğumdan
    sonra en kısa sürede ilk meme emzirme başlanmalıdır. En erken süre
    tercih edilir. Süt gelmese bile emzirilmelidir. Bu refleksin oluşmasını
    ve sütün salgılanmasını başlatacaktır. Diğer bir yandan annenin
    kolostrum denilen ilk ağız sütü bebek için çok önemlidir. Bu renk ve
    kıvam olarak sütten farklıdır. Rengi daha kirli sarı, bulanıktır.
    Bilinmeyerek bebeğe bazı nedenlerle verilmemesi yanlıştır. Bileşimi
    normal sütten farklıdır. Bebek için koruyucu bir çok biyolojik madde
    yanında ilk saatlerde gerekli olan bazı besin öğelerini içerir.
  3. Emzirme süresi ve aralıkları. 15-20 dakikalık bir emzirme süresi ve bunun 1-2 saatlik aralıklarla yapılması süt salgılanmasını arttırır.
  4. Uygun ortam ısısı.
    Soğuk ortamlarda damarlar büzülerek süt salımı azalır. Aşırı sıcakta
    ise anne bedeni ter ve solunum ile sıvı kaybeder. Bu da süt
    salgılanmasını azaltır.
  5. Yeterli beslenme ve sıvı alımı. Yeterli
    beslenme aşırı beslenme demek değildir. Emziren bir anne kendi
    ihtiyaçlarının biraz üzerinde beslenmesi süt salgılanması için
    yeterlidir. Protein, yağ ve karbonhidratların karışık yenilmesi,
    kayıpların göz önüne alınarak uygun miktarda vitamin ve minerallerin
    karşılanması gerekir. Halk arasında süt salgısını arttırdığı savunulan
    bir çok besin maddesinin böyle bir etkisi olduğu bilimsel olarak
    kanıtlanmamıştır. Fakat sıvı alımının etkisi vardır. Anne sütünün % 95
    nin su olduğu düşünülürse bu daha iyi anlaşılır. Anne kendi doğal
    gereksinmesi dışında süt salgısı için yetecek sıvı almak zorundadır.
    Normalde bir insanın mevsimine göre sıvı alımının 1,5 - 2,5 litre olması
    gerektiği, ek olarak da süt salgısı da düşünülerek emziren bir kadının
    3-4 litre sıvı alması uygun olacaktır. Yeterli sıvı alımını
    değerlendirmenin diğer bir yolu da idrarın durumudur. Yeterli sıvı alan
    bir loğusa günde en az 3-4 kez bol ve açık sarı renkte idrar
    yapabilmelidir.
İlk anne memesi emme egzersizlerinin doğumu
izleyen en erken saatlerde başlanması gerektiğini yazmıştım. Normal
doğumda bu süre ilk 1-2 saat gibi çok kısa olmalıdır. Sezaryen gibi bir
doğumdan sonra anne kendini uygun hissettiği en kısa zaman olmalıdır. Bu
süre 4 saati geçtiği takdirde annenin pompa ile sağılmaya başlanmasını
öneririm. Bu arada bebek geçici bir süre için formül süt ile
beslenebilir.

Bu konuyu yazdır

  Düşük riskini artırıyor
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 02:50 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok






Kadınlarda hamileliğin ilk dönemlerinde kullanılan gündelik ağrı kesicilerin düşük riskini artırdığı belirlendi.






Canadian Medical Association Journal tarafından yayımlanan
araştırma, hamileliğin ilk aylarında etken maddesi "ibuprofen" ve
"naproksen" olan ağrı kesicileri kullanan kadınlarda düşük yapma
riskinin, kullanmayanlara oranla iki kattan fazla olduğunu ortaya koydu.

Kanada'nın Quebec eyaletinde yaşayan 52 binden fazla hamile kadın
arasında yapılan araştırmada, hamile kaldıktan sonra steroid olmayan
anti enflamatuvar ilaç (NSAID) kullanan kadınlarda düşük yapma riskinin
yükseldiği belirlendi.

ASPİRİN MASUM ÇIKTI

İçeriğinde "ibuprofen", "naproksen" ya da kemik ve eklem iltihabı
tedavisinde kullanılan "celecoxib" bulunan Aspirin dışındaki steroid
olmayan anti enflamatuvar ilaçları inceleyen araştırmacılar, söz konusu
ilaçların hamilelik sırasında kullanımının düşük yapma riskini 2,4 kat
artırdığını belirledi.

Montreal Üniversitesi CHU Sainte-Justine Araştırma Merkezi'nden Anick
Berard, araştırmayla ilgili yaptığı değerlendirmede, steroid olmayan
anti enflamatuvar ilaç kullanımının düşük riskiyle yüzde 100
ilişkilendirilemeyeceğini, ancak bu tür ilaçların düşükle
sonuçlanabilecek farmakolojik etkiler yaratmasının kuvvetle muhtemel
olduğunu bildirdi.

Berard, hamileliğin ilk dönemlerinde ana rahminde bulunan
prostaglandin hormonuna benzer maddelerin seviyesinde düşüş yaşandığını
ve steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçların prostaglandin oluşumunu
etkilediğinin bilindiğini belirterek, bu ilaçların kullanımının söz
konusu dönemlerdeki normal prostaglandin değişimlerine müdahale ederek
düşük riskine yol açabileceğini kaydetti.

Berard, baş ağrısı ve benzeri kısa süreli rahatsızlıklar yaşayan
hamile kadınların, etken maddesi "parasetamol" olan ilaçları tercih
etmelerinin daha güvenilir bir yöntem olacağını da ifade etti.

Bu konuyu yazdır

  Kadınlar için kötü tablo
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 02:49 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok








Mesane kanseri olanların yarısında, hastalıkta sigaranın etkili olduğu ortaya çıktı.






ABD'de yapılan son araştırmada, sadece erkeklerde değil kadınlarda
da sigaranın, mesane kanseri riskini önemli ölçüde artırdığı görüldü.
Amerikan Tıp Derneğinin dergisi JAMA'da sonuçları yayımlanan,
Kanser Enstitüsü tarafından yapılan araştırmaya göre, kadınlarda mesane
kanseri vakalarının yüzde 20-30'u sigaradan kaynaklanıyordu; ancak bu
oran yüzde 50'ye yükseldi.
450 bin kişinin verilerinin kullanıldığı araştırmayı yürüten, ABD
Kanser Enstitüsünde görevli bilim adamı Neal Freedman, sigara içen
kadınların mesane kanserine yakalanma ihtimalinin, içmeyenlere oranla
dört kat fazla olduğunu belirtti. Bu oran daha önceki araştırmalarda üç
kat olarak saptanmıştı.
Freedman, artışın, sigaraların içeriğindeki
değişiklikten kaynaklanıyor olabileceğini bildirdi. Günümüzde
sigaralarda daha az katran ve nikotin bulunduğunu ifade eden Freedman,
buna karşılık, kansere neden olan Beta Naftilamin oranının da arttığını
kaydetti.

Bu konuyu yazdır

  Tekrarlayan düşükler için çiftlere özel yöntem..
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 02:48 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok


spacer.gif





Kısırlık tedavisinde, son 15 yılda gelişen teşhis ve tedavi
protokolleri ile laboratuvar teknikleri sayesinde gebelik oranları %
20’lerden, % 60’lara çıktı.




spacer.gif


Bazı çiftlerin tekrarlanan tüp bebek denemelerine rağmen gebelik
elde edememesi sonucunda daha ayrıntılı incelemeler gerektiğini söyleyen
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Latif Küpelioğlu, “Rahim
ile ilgili anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi
ile ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de
gebeliği engelliyor. Bunlar için çiftin problemine özel, farklı tedavi
metotları uyguluyoruz” diyor.

Günümüzde doğal yollardan gebelik elde edemeyen çiftler için
uygulanan tüp bebek yöntemleri yüksek başarı oranları ile yüz
güldürüyor. Dünyada tüp bebek teknikleri ile ilk gebelik elde
edildiğinden günümüze, yaklaşık 35 yıl içinde gebelik oranlarının hatırı
sayılır bir şekilde arttığına dikkat çekiliyor. 2000’li yılların
başlarından itibaren tüp bebek yöntemleri ile gebelik oranlarının %
60’lar seviyesine ulaştığını vurgulayan Doç. Dr. Küpelioğlu, fakat bazı
çiftlerin tekrarlayan denemelere rağmen gebelik elde edemediğine dikkat
çekerek, bunun için uyguladıkları alternatif tedavi metotlarını
anlatıyor:

HEM HASTA HEM DOKTOR İÇİN STRES

“Tıbbi olarak 2 ya da daha fazla sayıda tüp bebek denemesine rağmen
gebelik elde edilmemesine ‘tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı’ diyoruz.
Bu durum hem hasta hem de bizim açımızdan stres oluşturuyor. Hasta
kendini suçluyor ve sorular soruyor. ‘Neden gebe kalamıyorum, yanlış bir
şey mi yaptım, yediklerimin ya da yaptığım hareketlerin herhangi bir
zararı olmuş olabilir mi, neden vücudum bebeği reddediyor?’ gibi
sorular onu daha da strese sokuyor. Bu da daha sonraki denemelerde yeni
bir engeli ortaya çıkarıyor. Biz de, tedavide gözden kaçmış herhangi bir
bulguyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz ve çiftimize alternatif tedaviler
öneriyoruz. Bazı ülkelerde transfer edilen embriyo sayılarını artırarak
hastanın şansı artırılmaya çalışılıyor ancak ülkemizde de olduğu gibi
transfer edilen embriyo sayısının kısıtlandığı ülkelerde daha objektif
hedefler ortaya koymak gerekiyor.”

TÜPLERİN KAPALI OLMASI ÖNEMLİ DEÄžİL

“Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığının bilinen nedenleri arasında
rahim ile ilgili problemler en kolay ortaya konanlardır” diyen Doç. Dr.
Küpelioğlu, rahim içinde var olan miyom ve polipler, rahim içi
yapışıklıkları, rahmin doğuştan bozuklukları (rahim ortasında perde,
çift rahim vb.) gibi nedenlerin de gebelik oranlarını azalttığına dikkat
çekiyor. Ultrasonografi ve histeroskopi (rahim içinin kamera ile
gözlenmesi) ile bu problemlerin hem ortaya konduğunu hem de tedavi
edildiğini belirten Doç. Dr. Küpelioğlu, şöyle devam ediyor:
“Tüplerin
açık ya da kapalı olması tüp bebek tedavilerinde önemli değildir. Ancak
tüplerin tıkalı olmasının yanında içinde sıvı toplanması mevcutsa bu
durum gebelik şansını azaltmaktadır. Eğer daha önceki denemelerde bu
durum gözden kaçmışsa tüplerin cerrahi olarak çıkarılması hastanın
gebelik şansını artıracaktır. Kolaylıkla ortaya konabilen bu tür
anatomik problemlerden başka bağışıklık ve pıhtılaşma sistemi ile ilgili
problemler, rahimin iç tabakasının tutunmayı etkileyen özellikleri ile
ilgili problemler, embriyonun kendisi ile ilgili problemler de, hem
tanınmaları hem de tedavi edilmeleri anlamında daha fazla güçlük ortaya
çıkarıyor. Çoğu zaman bu durumlarda tanı net olarak ortaya konmasa da,
ihtimali olarak bu nedenleri düşünüyor ve alternatif tedavi metotları
uyguluyoruz.”

PIHTILAŞMAYA DÜŞÜK DOZ ASPRİN

Pıhtılaşma sistemindeki bazı anormalliklerin embriyoların rahimin iç
tabakası olan endometriuma tutunmayı etkilediğine dikkat çeken Doç. Dr.
Latif Küpelioğlu, “Bu gibi durumlarda tedavilerde düşük doz aspirin ya
da kan sulandırıcı iğneler kullanarak gebelik oranlarını artırmaya
çalışıyoruz” diyor.
Kötü kalitede embriyo gelişiminin tedavilerde
başarıyı en fazla etkileyen faktörlerin başında geldiği belirtiliyor. Bu
durum, kimi zaman embriyolardaki genetik kusurlardan ya da embriyoların
laboratuvar koşullarından etkilenmesi nedeniyle oluşuyor. Ancak iyi
kalitede embriyo görüntüsü olmakla beraber genetik olarak kusurlu da
olabiliyor. İyi kalitede embriyolar transfer edilmesine rağmen gebelik
elde edilemeyen hastalarda, embriyoların transfer edilmesinden önce
genetik inceleme yapılıyor; en doğru, en sağlıklı embriyolar seçiliyor.
Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) adı verilen bu metot sayesinde
tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde daha yüksek gebelik
oranları elde ediliyor.

ANNE RAHMİ GİBİ

Bazı hastalarda ise elde edilen embriyolarda kalite sorunu olduğunu,
bu hastalarda daha düşük gebelik oranları gözlendiğini anlatan Doç. Dr.
Küpelioğlu, “Tüp bebek tedavileri esnasında kadından toplanan
yumurtaları, erkekten alınan spermleri ve bunlardan oluşan embriyoları,
laboratuvar ortamlarında vücut sıvılarını taklit eden sıvılar içinde
barındırıyoruz. Ancak, ‘Endometrial ko-kültür yöntemi’ adı verilen
metotla embriyolar anne adayının rahiminin içinden alınan dokudan
salgılanan sıvılar içinde daha iyi kalitede gelişim gösteriyor. Tedavi
öncesindeki adetin 21. günü anne adayının rahiminin içinden alınan doku
örneği embriyoloji laboratuvarında kültür edilerek çoğaltılıyor ve
buradan salgılanan sıvılarda embriyolar geliştiriliyor, daha kaliteli
embriyolar elde etmek mümkün oluyor. Rahim içi doku kültürü de denen bu
metotla, tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı hastalarında daha iyi
gebelik oranları elde edebiliyoruz” diyor.
Preimplantasyon Genetik
Tanı ve Endometrial Ko-Kültür gibi alternatif yöntemlerin yanında
embriyo tutunmasını artırabilmek için ‘embriyo kabuğuna lazer’ ile delik
açılabiliyor ya da en iyi embriyoyu seçebilmek için ‘Blastokist
Transferi’ gibi metotlar uygulanıyor. Tutunma ihtimali en yüksek
embriyoları tanımaya çalışan tekniklerin üzerinde çalışmalar devam
ediyor.

Bu konuyu yazdır

  Çantayı nasıl taşıdığına dikkat
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 02:46 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok




Sırt çantaları yükün vücudun güçlü kasları üzerinde dağıtılması
için tasarlanmıştır; ancak ailelerin aralıklarla çocuklarının boynunda
ve sırtında ağrı olup olmadığını sormaları gerekir. Ağrının yanı sıra;
elde uyuşma, karıncalanma varsa gözardı etmeyip, kesinlikle uzmana
danışmalıdırlar. Memorial Şişli Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Bölümü’nden Uz. Dr. Rıza Nejat, okul döneminde sırt çantası kullanımı
nedeni ile sık görülen ağrılar ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi
verdi.
Sırt çantalaları uygun kullanılmaz ise çocuklarda çeşitli kas,
eklem ve sinir zedelenmelerine bağlı olarak ağrı ve uyuşmalar
görülebilir.

AÄžIR ÇANTA BEL AÄžRISINA NEDEN OLUR

Özellikle çantanın askılarının uzun ve gevşek oluşu durumunda vücudun
ağırlık merkezinin arkaya kayması sonucu bel kaslarında aşırı zorlanma
ve ağrı meydana gelir, dikkate alınmazsa ileri yaşlarda hiperlordoza
bağlı bel ağrıları oluşur.

ÇANTA TEK TARAFLI TAKILMAMALI

Çanta ağır olacak olursa ve/veya tek taraflı omuz askısı kullanılacak
olursa kas zorlanmalarına neden olur. Özellikle boyun hızlı arttığı
yaşlarda tek el veya omuzla taşınan çantalar omurgada sağ veya sola
eğilmeler (skolyoz ) gibi duruş bozukluklarına neden olabilir.

OMUZ ASKILARI YUMUŞAK OLMALI

Çantadaki omuz askıları geniş ve yumuşak oluşu omuz üzerinde yükün
eşit dağılmasına yardımcı olur, dar ve sert olan omuz askıları kasın
belirli noktalara ağırlığın binmesi sonucu dolaşım bozukluğu ve ağrıya
neden olur.

EL KOL VE BACAKLARDA AÄžRIYA DİKKAT

Çantanın omuz askılarının ince oluşu ve çantanın ağır olması
durumunda sinirlere yapılan baskı ile el ve kola giden sinirlerde
zedelenme sonucu ağrı ve uyuşmalar görülür. Ağır çanta taşıma ya da tek
taraflı taşıma durumunda boyun kaslarında gerginlik, ensede ağrı ve
gerilim baş ağrısı yapabilir. Özellikle ağır ve uygunsuz biçimde sırt
çantası taşıyan ve basamak yada merdiven çıkmaları durumunda bacaktaki
kaslarda zorlanma ve ağrılar görülebilir.
Sırt çantası ile ilişkili zedelenmeleri önlemek için dikkat edilmesi gereken hususlar:

1-Sırt çantası hafif olmalıdır: Sırt çantası çocuğun ağılığının %10-
15 ini geçmemelidir. Bu da ilkokul çocuğu için 3-5 kg ve daha üstü
öğrenimler maksimum 8kg dir. Eğer okul nedeniyle çocuğun taşıdığı yük
ağır ise öğretmen veya okul yönetimi ile konuşup hafifletmenin yolları
aranmalıdır.
2- Sırt çantasında ağır olan eşyalar çantanın sırta
bakan tarafına, hafif olanlar ise sırttan uzak olan kısma, ufak ve hafif
olanlar çantanın ceplerine yerleştirilebilir ,ağırlık çantanın sağ ve
solunda eşit dağıtılmalıdır.
3-Her zaman askıları omuzlar üzerinde
uygun biçimde oturtarak ayarlayınız ve her defa yük ilave edildiğinde
tekrar askı ayarlarını kontrol ediniz ve yükün yeterince destek
gördüğünden emin olunuz.
4- Çocuğunuzu sırt çantasının uygun
kullanması için eğitiniz. Uygunsuz kullanımının boyun ve omurgaya
verdiği zararlar hakkında bilgilendiriniz.
5- Sırt çantası taşırken
düzgün durmaya alışması için çocuğunuzu uyarınız, İlaveten boyun ve sırt
kaslarının gelişip güçlenmesi için aktif olmaları veya egzersiz
yapmalarını sağlayınız.
Sırt çantası alımında ve kullanımında dikkat edilmesi gereken hususlar:


1-Uygun çanta seçme:

  • Geniş askılı ve iyi omuz pedi olan sırt çantası seçin. İnce olanlar
    omuzun belli noktasına aşırı bası sonucu dolaşım bozukluğu ve ağrıya
    neden olur.
  • Çift askılı sırt çantası seçin, tek taraflı olanlar yükü eşit dağıtamazlar.
  • Sırt pedi iyi olmalıdır, ince olanlarda çantadaki sert objeler ya da kitap köşe uçları sırta batarak rahatsız eder.
  • Bel kayış bağlanması ağır yükün daha da eşit dağıtılmasını sağlar.
  • Çantanın kedisinin hafif olması gerekir.
  • Üzerinde tekerlek olanlar yani Roler sırt çantası özellikle çok ağır
    taşıyan öğrenciler için merdiven çıkarken daha rahat olabilir.
2-Uygun çanta kullanımı:
  • Her zaman çift taraflı kullanın. Tek omuza atılan çanta belirli kaslarda zorlanmalara neden olur.
  • Çanta vücuda yaklaşacak şekilde askılarını sıkılaştırın. Askılar çantayı 5 cm bel’in üstünde tutacak şekilde olmalıdır.
  • Sırt çantası hafif olmalı ve kesinlikle öğrencinin kilosunun % 20 sini aşmamalıdır.
  • Sırt çantasının tümünü kullanmayı alışkanlık haline getirin. Ağır olanları sırta yakın ve ortaya yerleştirin.
  • Çanta her gün kontrol edilmeli ve ihtiyaç olmayan ağırlıklar atılmalıdır.
  • Sırt çantası taşırken yerden bir şey aldığınızda dizlerinizi kırarak ve çömelerek alın, öne eğilmekten kaçının.
  • Ağır çanta taşımak zorunda olanlar ise sırt ve bel kasları güçlendirici egzersizler yapmalarında yarar vardır.
3- Ailelerin yapması gerekenler:
  • Çocuğunuza her hangi bir ağrı veya rahatsızlık olduğunda mutlaka
    anlatmarını tavsiye edilmelidir. Bu ağrılar kesinlikle göz ardı
    edilmemelidir.
  • Okul ile aile ilişkisi önemlidir Bu kadar yük taşımalarının gerekip-gerekmediği hakkında bilgi ediniz.

Bu konuyu yazdır

  İyi bir gebelik dönemi geçirmek...
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 02:37 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

genie.gifBir canlıyı içinde büyütmek ve onu dünyaya getirmek bir mucizedir. İnsan ürettiği sürece, dünyaya katkısı olduğunu hissettiği sürece mutludur. Belki de mutlu olmanın sırrı budur:üretmek...
Doğum,
doğanın kadınlara bir hediyesidir. 9 Ay 10 Gün boyunca çeşitli
fedakarlıklara katlandıktan sonra kucağınıza aldığınız minik bebeğiniz
size herşeyi unutturur, varoluşunuza ayrı bir boyut getirir...

Normal seyreden gebelik ve doğum bir doğa
olayıdır. Tıbbi müdahaleler gereksiz yere devreye girdiğinde doğallık
kaybolur. Ancak tam tersi de geçerlidir: Doğallığını yitiren bir gebelik
tıbbi müdahalelere maruz kalır. Doğallığı yitirip yitirmemenin bir kısmı sizin elinizdedir.

Çağımız
her yeni gün bilimsel gelişmelerin kaydedildiği bir dönemdir. Aslında
bu "bilimsel gelişmelerin" çoğu zaten var olan gerçeklerin
keşfedilmesinden ibarettir. İnsan tarihte ilk ortaya çıktığı andan
itibaren gebelik ve doğum vardı. Yüz binlerce yıldır bin milyarlarca
insan doğdu. Siz yazının bu bölümünü okuyana kadar da dünya üzerinde
muhtemelen 10.000 yeni insan yavrusu yaşama ilk çığlığını attı...

Doğum bilimi emekleme devresindeyken doktorlar doğal seyreden bu olguya gereksiz yere müdahale etmeme
eğiliminde oldular. Teknik imkanlar buna izin vermiyordu. Daha sonra
doğum bilimi gelişmeye başladığında doktorlar kendilerine çok güvendiler
ve gebelik ve doğum konusunda
aşırı müdahaleci olarak doğal olan bu olguyu yönlendirmeye çalıştılar.

Doğum biliminin altın çağını yaşadığı günümüzde ise gerçeğe dönüş yapmış durumdayız: Artık biz doğumbilimciler tek görevimizin "kesinlikle normaldışı seyrettiğinden emin olduğumuz" durumlarda devreye girmek, diğer durumlarda ise denetleyici olmak olduğunun bilincine vardık. Bu kural ihlal edildiğinde bilim tüm gelişmişliğine rağmen anne adayının aleyhinde işlemektedir.

Siz
anne adaylarının gereksiz tıbbi manipulasyonlara maruz kalmamak,
doğumbiliminin gelişmişliğinden azami faydalanmak için yapmanız
gerekenler var:
İyi bir gebelik dönemi geçirebilmek için ilk şart elbette sağlıklı olmaktır. Sağlık, beden sağlığıyla birlikte ruh sağlığını da kapsar. Beden sağlığı için her zaman yapabileceğiniz birşeyler olduğu gibi ruh sağlığınız için de birşeyler yapabilirsiniz.
İşte size birkaç öneri;
Gebelik tümüyle fizyolojik bir olaydır...
tkk.jpgGebeliğin
kadın hayatının bir dönemi olduğunu her zaman hatırlayın. Kadın
hayatının bebeklik, çocukluk, ergenlik, doğurganlık, menopoz evreleri ve
bu evrelerin kronolojik bir başlangıcı ve bitişi vardır. Bu evrelerin
her biri hayatınızın fizyolojik bir dilimini temsil eder. Gebelik
doğurganlık evresinin içinde yeralan ve bu evre içinde birden fazla kere
yaşayabileceğiniz bir dönemdir. Gebeliğin fizyolojik bir süreç olduğunu her zaman hatırlamanız, gebelik ve doğum hakkındaki endişelerinizi azaltacaktır.
Resim: Tülin Kocatepe ve rahimiçi yaşamın 30. haftasında Batuhan Kocatepe

Yaşamınızı organize edin...
Gebelik ciddi bir iştir. Her ciddiye aldığınız iş gibi gebeliğiniz hakkında da plan yapın. Evrene yeni bir canlı getirme projesini
baştan sona kadar planlayın. İşin üstesinden gelmek için gerekli
olanlar, yapılan iş hakkında bilgili olunması, işin sevilmesi ve sonucun
başarı olacağından emin olunmasıdır.
Gebe
kaldığınız andan itibaren yeni bir süreç içine girdiğinizi ve kendi
sağlığınız dışında başka bir canlının sağlığından da sorumlu olduğunuzu
unutmayın. Gebe olduğunuz için kendinizle gurur duyun ve bebeğinizi
kucaklayacağınız günlerin hayalini kurun.
Daha önceden sigara içiyorsanız bırakın. Çünkü içeceğiniz tek bir sigara bile bebeği olumsuz etkilemektedir. Daha önceden alkol alma alışkanlığınız varsa bunu da bırakma zamanıdır.
Alkolün miktarı ile bebeğe verdiği zararın miktarı arasındaki ilişki
tam olarak açığa kavuşmamıştır. Daha önce düzensiz yemek yeme
alışkanlığı, az uyuma alışkanlığı gibi alışkanlıklarınızı bırakmanın da
tam zamanıdır. Alelacele birşeyler yemeyi bırakıp
İçeriği daha faydalı bir yemek yeme alışkanlığı edinmenin de zamanı gelmiştir.
Bedeni
aşırı zorlayıcı bir işte çalışmadığınız sürece işinizi bırakmanıza
gerek yoktur. Ancak her fırsatta dinlenmeyi ihmal etmeyin.
Yaşama bakış açınızı tekrar gözden geçirin...
Daha
önce yaşama bakış açınız karamsar ise bunu da değiştirmenin tam
zamanıdır. Gebelik sizin dünyaya yeni bir canlı getirerek katkıda
bulunmanızın hazırlığıdır. Bebeğin rahim içinde ilk aylardan itibaren
sizin temel duygu, düşünce ve olayları yorumlama alışkanlıklarınızı
hissettiğini ve benimsediğini bilin. Yaşamı ve gebeliğinizi bir savaş olarak değil bir oyun olarak görün.Böyle gördüğünüzde dünyada birden fazla gerçek olabildiğini farkedeceksiniz. Eşinizle bu konuda iletişim kurun.
Bir uzmanla işbirliği yapın...
Gebe
kaldığınızı anladığınız zaman en kısa zamanda kendinize bir doktor
seçin ve düzenli olarak kontrollere gidin. İlk seçtiğiniz doktor daha
sonra gideceğiniz doktor olmayabilir. Yalnız doktor konusunda karar
verdikten sonra doktorunuza sadık kalın. Doktorunuzun önerilerine uyun.
Hiçbir şikayetiniz olmasa bile kontrole gidin.Dünya üzerinde doğumların çok büyük kısmının doktorların olmadığı ortamlarda bile problemsiz
gerçekleştiğini unutmayın. Muhtemelen siz de bu çoğunluk içinde yer
alacaksınız. Doktorun varoluş amacı normal doğuma müdahale etmek değil,
normalden sapmaları anlamak ve bunlara müdahale etmektir. Siz yine de
işi şansa bırakmayın ve 2000'li yılların erken tanı ve tedavi
olanaklarından sonuna kadar yararlanın.
Sizi yanlış yönlendireceklere karşı en iyi savunma bilgidir...
Çağımız
bilgi çağıdır. Bilgi ya da "bilgi" çok çeşitli kaynaklardan bize
ulaşmaktadır. Çevreden, özellikle de yakın çevreden ve gazete, dergi,
TV, radyo gibi kaynaklardan ulaşan bilgilere hemen inanmayın.
İnsanlar gebeleri endişelendirmeyi severler, çünkü onları da
endişelendiren biri olmuştur. Yanlış bilgi almak yerine doktorunuza ve
güvenilir bilimsel kaynaklara başvurun ve herzaman vücudunuz hakkında
bilgi sahibi olun.
Tıbbi bilgiler doktorların tekelinde değildir. Bilgi herkese açıktır. Ancak
uygulama ve müdahale etme yetkisi doktorlarındır. Siz bedeniniz,
gebelik, doğum, lohusalık gibi konularda mutlaka bilgilenin. Doktorunuza
bol bol sorun. Doktorlar, kendilerine sorulan mantıklı soruları yanıtlamaktan hoşlanırlar.
17. yüzyıldan kalma, doktor ve hasta iletişimini (?) gösteren bir tablo...Artık biz doktorlar bu durumlarla pek karşılaşmıyoruz (!)
437.jpg"Doktor Bey, bu benim gelin oluyor; kendisi biraz çekiniyormuş da, siz bana sorun, ben soruları cevaplarım."
"___"

Unutmayın:
Gebelik ve doğum bir doğa olayıdır ancak doğa her zaman insanoğlundan
yana olmaz. Doğa insanoğluna karşı işlemeye başladığında bilim bu durumu
tersinde döndürebilir.

Yardım hemen yakınınızda sizi bekliyor...
Yeter ki geç kalmayın;
Dr. Kağan Kocatepe

Bu konuyu yazdır

  Doğumsal boyun eğrilikleri
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 02:31 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

Günümüz
modern obstetrik uygulamalarında travmaya (zedelenmeye) bağlı boyun
eğriliklerine ender rastlıyoruz. Zor doğumlara, bazı durumlarda da uygun
olmayan ve yanlış doğum yardımına bağlı olarak meydana gelen boyun
eğriliklerini erken dönemde farketmek ve hemen tedaviye geçmek çok
önemli. Bu nedenle her anne-baba adayı bu yazıyı okumalı.
Dr. Kağan Kocatepe
Merhaba, İkinci yazımda size doğumdan sonra görülebilen boyun eğriliklerinden bahsedeceğim.

Bebek
doğduğu andan itibaren normalde başını iki tarafa döndürebilir. Boynun
iki tarafında sternocleidomastoid ( SCM ) adlı bir kas bu harekete
yardımcı olur. Bu kasın herhangi bir nedenle uzaması yada kısalması
sonucu kasta kansızlık meydana gelir. Bu nedenle kasta kontraktür
(sertlik ) oluşur. Kasın içinde bu sertlik genelde 8. günden itibaren
oluşur. Bebek başını tek tarafa dönük tutmaya başlar. Zedelenmiş
taraftaki adeleye doğru başını çevirir,yüzü karşı tarafa doğru bakar.
torticollis1.jpg

Bu şekilde başını yan tutmaya başlayan bebeklerde hemen Vojta tedavisine,
eğer vojta yapan uzman yoksa, klasik egzersiz ve pozisyonlamaya
başlanması gerekmektedir. Çocuğun karyolasını, yüzü, döndüremediği
tarafa doğru döndürecek şekilde ayarlanmalıdır.Yine, kulakla omuz
aralığı dar olan tarafa yan yatırıldığında ince bir yastıkla
yatırılmalı, diğer tarafa yatarken ise yastıksız yatırmalıdır.

Çocuk fizyoterapistinin göstereceği şekilde germe ve kuvvetlendirme egzersizleri uygulanır. torticollis3.jpgtorticollis2.jpg

Zamanında egzersiz programı uygulanmazsa şu problemeler görülülür : Sol SCM kası zedelenmişse,
1.Baş kısalmış tarafa yani sola yan yatar,kulak omuza doğru döner, omurga zıt yana doğru bir konveksite yapar.Yüz sağa döner.
2.Çocuk
başını tam çeviremediğinden sırt üstü yatışı tercih eder. Buna bağlı
olarak başın basınç gören tarafı ve yüz üstü yatış pozisyonda basınç
gören alın kısmı yassılaşır. Başta asimetri gelişir.

3.Başın
zoraki duruş nedeniyle, el-el koordinasyonu, el ağız koordinasyonu
sadece yüzün baktığı tarafta yani sağda gelişir. Çocuk sırt üstü yatış
pozisyonunda ağırlık noktası sağa doğrudur. Yüzüstündeyse ağırlık
noktası başın eğik olduğu tarafa doğrudur, çünkü sol dirseğin dayanak
noktası bloke olmuştur.

4.Sol kulak omuz mesafesi kısalır .Boyun omurlarında eğrilik oluşur. 5.Kalça eğriliklerine neden olur.
6.Baş arkasındaki kol ve bacağın gelişmemesine ve incelmesine neden olur.
torticollis5.jpg

7.Yüzde asimetri gelişir.
torticollis4.jpg

Bu konuyu yazdır

  Doğum sırasında oluşan brakial pleksus
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 02:30 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

Gönül ister ki hiçbir çocukta özür
oluşmasın, ama buna rağmen maalesef çocukları etkileyen özürlerin
oldukça fazla olduğunu görmekteyiz.
Çocuk özürlerinde,
erken teşhis ve rehabilitasyon özürlü çocukların bağımsız yaşama
dönmesine olanak vermekte, aileleri psiko-sosyal yönden
desteklemektedir.
Brakial
Pleksus, üç büyük dal halinde seyrederek, tüm kürek kemiği, omuz ve kol
kaslarının innervasyonunu ve duyu integrasyonunu sağlayan büyük bir
sinir topluluğudur. Zedelenmesi durumunda kürek kemiği,omuz, dirsek, el bileği, el ve parmak kasları etkilenecektir.
Zedelenmenin şiddeti farklı olmaktadır. Sinirin zedelenen bölümlerine göre çalışmayan veya etkilenen kaslar değişik olacaktır.

Doğum sırasında zedelenmesi “Obstetrik (Doğumsal) Brakial Pleksus zedelenmeleri" olarak adlandırılır.
Brakial
Pleksus, makat gelişli doğumlarda gövdenin ve boynun yana aşırı
eğilmesi ile sinirlerde oluşan çekilme sonrası, baştan gelen doğumlarda
ise omuzların dışarı çıkışı sırasında başın ve boynun aşırı yana
eğilmesi ile sinirlere uygulanan traksiyon sonrası,
doğum ağırlığı büyük, pelvise göre iri ve kafası büyük bebeklerde oluşabilir.

Obstetrik zedelenmeler 3 gruba ayrılabilir.
-5 ve 6. servikal köklerin etkilendiği Erb Duchenne üst seviye paralizisi,
-Servikal 8 ve Torakal 1 köklerinin etkilendiği Klumpke paralizisi,
-Tüm kolu içine alan paralizi (felç),

Brakial
Pleksus zedelenmesinin erken fark edilmesi ve teşhisi, bebeklerde
hareket azlığının ilk haftalarda çok göze batan bir semptom olmaması
nedeniyle çoğunlukla mümkün olmamaktadır. Doğum sonrası, kadın doğum ve
neonatal pediatrist hekimler tarafından Brakial Pleksus zedelenmesi
olduğu düşünülen bebekler, pediatrik nöroloji uzmanına sevk edilmeli ve
hemen fizyoterapi ve aile eğitimi başlatılmalıdır.

Erken teşhis ve rehabilitasyonun önemi açısından ;

Taburcu olana kadar fark edilemeyen bebeklerde ailelerin bu olayı fark
ederek bebeklerini doktora götürmelerini sağlayacak bazı noktaları
açıklamak istiyorum;

Bebeğin her iki kolunu eşit hareket ettirememesi,
O taraf kolda renk değişikliği ve şişlik,
Kıyafetlerini giydirirken o taraf kolun giydirilmesinde zorluk,
Yıkama sırasında o taraf kol kaslarında hissedilen yumuşaklık,
Kucağa alınırken bebeğin o taraf kolunun kayması, tespit etmede zorluk.

O taraf elin yumruk yapılamaması ( bebeklerde ilk bir aya kadar devam
eden elin sıkıca yumruk yapılmasından ibaret olan yakalama refleksi,
olması gereken bir reflekstir), parmak uzatılınca kavranmaması,
Köprücük kemiği üzerinde tek taraflı şişlik,
Daha büyük bebeklerde (1 ay ve sonrası);
Elin ağza götürülememesi,
Cisim ve oyuncakların hep tek elle kavranması,
Yüzükoyun yatırıldığında o taraf kolunu dışarıya çıkaramaması
Oturma dengesinin geç gelişmesi ve etkilenen kol tarafına bebeğin düşme eğilimi,




Bu gibi durumlarda ailenin bebeği hemen doktoruna ve gerekirse pediatrik nörologa ve ortopediste götürmesi gerekmektedir.

Brakial Pleksus tedavisi cerrahi + fizyoterapi yada yalnızca fizyoterapi olarak ikiye ayrılabilir.
Ameliyat gerekip gerekmediğine ileri tetkiklerle karar verilir. Ama cerrahi girişim yapılsa da yapılmasa da fizyoterapi uygulamaları çok önemlidir. Cerrahi
yapılacak vakalarda ekip çalışması önemlidir ve ameliyat öncesi de
rehabilitasyon programı sonrasında olduğu gibi devam etmelidir.



Ben sizlere mesleğim gereği yalnızca fizyoterapi rehabilitasyon
yaklaşımlarından ve tedavi sırasında ailelerin dikkat etmesi gereken
önemli durumlardan bahsetmeye çalışacağım.

Fizyoterapi-Rehabilitasyon:
Brakial Pleksus zedelenmelerinde iyileşme 1- 18 ay içerisinde en iyi şekilde görülür, bununla birlikte iyileşme;
* Sinir zedelenmesinin şiddetine,
* Tipine,
* Erken ve uygun cerrahi girişime,
* Erken başlanan rehabilitasyona,
* Ekip çalışmasına.,
* Ailenin aktif olarak rehabilitasyona katılmasına bağlıdır.

Doğumdan
hemen sonra tespit edilen vakalarda kolu, sinirde ve çevre dokularda
oluşan ödem ve olası kanama nedeniyle 1-2 hafta dinlendirmek gerekir.
Eğer köprücük kemiğinde bir kırık ve zedelenme söz konusu ise dikkat
edilmelidir. Bu aşamada sinir üzerine gerilimi önlemek amacıyla kol
sarkık vaziyette tutulmamalı, kol hafif yanda ve dirsek hafif bükük
tutulmalıdır. Bu dönemde cihaz önerilmemektedir. Eski yıllarda bu
dönemde kol 90 derece yanda ve dışa dönük tam tespit yapılırdı. Son
literatür çalışmaları, rijit bir tespitin omuz ve kol eklemlerinde
limitlenmelerine ve omuz çıkıklarına yol açabileceğini vurgulamaktadır
Bu nedenle, özellikle bebeğin kucağa alınması, kıyafet değişimi ve
yıkanması sırasında kolun sarkması önlenmeli, sırt üstü yatış bu devrede
tercih edilmeli, yatış sırasında kol yukarda bahsettiğim şekilde hafif
yanda tutulmalıdır.
2 haftadan sonra egzersiz uygulamalarına geniş bir fizyoterapi değerlendirmesinden sonra geçilmelidir. Egzersizlerin amacı,
Kasların zayıflaması ve uzun süreli hareketsizliğe bağlı kaslarda oluşacak bozuklukların önlenmesi,
Eklem açıklığının devamının sağlanması ve limitasyonların önlenmesi,
Bebeğin motor gelişim geriliklerinin önlenmesi,
Kol ve elin fonksiyonel kullanımın sağlanması,
Omuz çıkıkları ve kas yaralanmasını önleyecek pozisyonlarının sağlanmasıdır.



Egzersizler ailelerin düzenli yapmaları amacıyla her alt değişimi
sonrası olarak tavsiye edilir. Sayısını fizyoterapist çocuğun durumuna
göre belirlemelidir.
Rehabilitasyon yaklaşımları her iki kolu da içine alarak yapılmalı ve oturma, emekleme gibi aktiviteler çalıştırılmalıdır.
Egzersizlerin yanı sıra gerekli durumlarda cihaz ve değişik fizyoterapi uygulamaları gerekebilir.
Düzenli kontrollerin ilgili doktor ve pediatrik fizyoterapist tarafından yapılması gerekir.

Özetle,
doğum sırasında oluşan ve kolun fonksiyonlarını etkileyerek çocuğun
ilerde kolunu kullanamaması ve diğer hareketlerde bozukluğu yaratan
Brakial Pleksus zedelenmelerinde erken teşhis, uygun tıbbi müdahale,
erken rehabilitasyon ve aile eğitimi çok önemlidir.

Yard. Doç. Dr. Mintaze Kerem,
Fizyoterapist

Bu konuyu yazdır

  İNFANTİL KOLİK ("GAZ SANCISI")
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 02:29 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorum Yok

Gaz
sancısı olarak bilinen infantil kolik 3 ayın altındaki bebeklerin %
10-30’unda görülmektedir. Genellikle 3-4 haftalıkken başlar ve 3 aya
kadar devam eder. Bazen 5-6 aya kadar sürebilir. Bugün için kesin bir
tedavi yöntemi yoktur. Uygulanan tedaviler bazı çocuklarda yararlı
olabilir.
Gazlı bebeklerin stresli ailelerde daha çok görüldüğüne dair araştırmalar vardır. Bebeği mümkün olduğunca rahat, sakin ve gürültüsüz bir ortamda bulundurmak gereklidir.
Sizin
bebeğiniz anne sütüyle beslendiği için beslenme modelini değiştirmeye
gerek yoktur. Biberonla beslenen bebeklerde gaz sancıları daha sık
görülmektedir.
Ancak beslenme yöntemi de önemlidir.

Hızlı emen iştahlı bebekler daha fazla hava yuttuğundan bunlarda gaz sancısı daha fazla görülmektedir. Bebeği mümkün olduğunca sessiz bir ortamda sakin emzirmek yararlı olabilir.
Annenin beslenmesine dikkat etmesi gereklidir. Süt
ve süt ürünleri ile yumurtayı azaltmak etkli olabilir. Bunun dışında
annede gaz yaptığı bilinen bazı yiyeceklerden (kuru fasulye, barbunya,
bulgur, mercimek vb.) de kaçınılmalıdır.

Bebeği
ağladığı zaman kucağınıza alarak yalnız olmadığını hissettiriniz.
Bebeği daha sık beslemek ve emzik kullanmak da denenebilir . Emme ile
bebeğin gaz çıkarması kolaylaşabilir. Yine bebeğinizin karnına ılık
havlu (yakmayacak sıcaklıkta olmasına dikkat ediniz) koymak ve yüzüstü
yatırarak sırt ve belini okşayarak masaj yapmak yararlı olacaktır.

Bütün bu uygulamaların dışında ilaç tedavisi uygulanabilir.
İki tip ilaç tedavisi vardır:
Birincisi bebeğe zararlı olmayan, yan etkisi pek görülmeyen ilaçlardır. Bu
grupta en sık kullanılanı simetikon’ dur. Piyasa da METSİL veya ithal
formu SUB-SİMPLEX ismiyle bulunmaktadır. Metsil damla günde 4 defa 8
damla ya kadar verilebilmektedir. Etkinliği ancak birkaç günlük düzenli
kullanımdan sonra görülür.
Yine çocuklar için hazırlanmış karbonatlı formüllerde vardır. NURSE HARVEY’s bunlar içinde en sık kullanılanıdır.

Bazı çocuklarda her iki ilacın da hiçbir yararı olmayabilir.
İkinci grup ilaçlar arasında ise barsak hareketlerini azaltan bazı ilaçlar bulunmaktadır. Ancak
bunlar ciddi ilaçlar olup önemli yan etkileri bulunmaktadır. Çok ciddi
vakalar için sadece doktor kontrolünde kullanılabilir.

Bebeğe
bakan kişilerin bu gergin dönemde daha sabırlı olabilmeleri için ruhsal
dengelerini mümkün olduğunca korumaları ve bunun için küçük aralar
vererek kendilerine zaman ayırmaları gereklidir.

Dr. Nurdan Yıldız

Bu konuyu yazdır

  dış gebelik
Yazar: MaSaL - 09-14-2011, Saat: 02:13 PM - Forum: Anne ve Bebek - Yorumlar (1)

dış gebelik, embryonun normalde
yerleşmesi gereken rahim dışında bir yere yerleşerek gelişmesini
sürdürmesidir. Yaklaşık olarak 100 gebelikte 1 oranında görülmekle
birlikte, son yıllarda bu sıklık biraz daha artmıştır.


dış gebelik en sık olarak rahmin iki yanındaki tüplerde görülür. Normalde kadının yumurtası ile erkeğin spermi tüplerde karşılaşıp döllenme burada gerçekleşir. Döllenen yumurta 48-72 Saat sonra rahime ulaşıp, burada yerleşir ve
gelişmesine devam eder. Tüplerin iç tabakasında bir hasar oluştuğunda
döllenmiş yumurtanın bu yolculuğu gerçekleşmez ve tüp içinde gelişmesine
devam ederek dış gebeliğe neden olur.


Tüpler rahim duvarı gibi, kalın ve genişleme yeteneğine sahip
olmadıkları için gebeliğin büyümesi ile gerilip bir süre sonra
yırtılırlar. Bu hastanın yaşamını tehdit edici bir iç kanamaya neden
olabilir. Amaç bu evreye ulaşmadan hasatlığın tanınması ve tedavi
edilmesidir. Bu nedenle gebelik şüphesi olan kişide erken dönemde
yapılan ultrasonografinin amacı, gebeliğin yerleşim yerinin ve gebeliğin
Sağlıklı olup olmadığının belirlenmesidir.


DIş GEBELiK KiMLERDE DAHA SIKTIR?

dış gebelik için en önemli risk faktörü geçirilmiş olan
genital infeksiyonlardır. Tüpün içinde döllenmiş yumurtanın rahim içine
naklini kolaylaştıran tüysü oluşumlardaki kalıcı hasar dış gebelik
oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Bu infeksiyonlar klinik belirti vermeden,
farkına varılmadan da geçirilmiş olabilir.


sigara
ve nikotin de aynı şekilde tüpte hasara neden olarak dış gebelik
olasılığını arttırıcı bir risk faktörüdür. Tüplerle ilgili geçirilmiş Ameliyatlar
da dış gebelik için risk faktörüdür. Tüp bebek uygulamalarından sonra
dış gebelik daha sık görülmektedir. Daha önce dış gebelik nedeniyle Ameliyat geçirmiş olmak da dış gebelik olasılığını yaklaşık 10 kat arttırmaktadır.


NASIL BELiRTi VERiR?

Ağrı, adet gecikmesini izleyen vaginal kanama en önemli
işaretlerdir. Ağrının nedeni tüpün gerilmesidir. Daha sonra tüp
yırtılıp, karın içine kanama olduğunda çok şiddetli ağrı ve bayılma
ortaya çıkar. Amaç olayı bu boyuta gelmeden teşhis ve tedavi
edebilmektir.


Muayene esnasında rahim yanında kitle saptanması da önemli
bir bulgu olabilir. Ancak bu daha ilerlemiş hastalık tablosunda
karşılaşılabilecek bir bulgudur.


NASIL TANI KONULUR?

Bugün dış gebelik tanısında kullanılan en önemli iki araç
ultrasonografi ve kanda yapılan beta hCG düzeyi ölçümüdür. Bu sayede
hastalık çok erken aşamada yakalanabilmektedir. Geçmişte anne açısından
ölümcül bir hastalık olan dış gebelik bu sayede ölümcül bir hastalık
olmaktan çıkmıştır. Tanıda şüphe olduğu durumlarda laparoskopi hem tanı
hem de hastalığı tedavi edici olarak kullanılabilir.


Kanda yapılan gebelik testi, yani beta hCG düzeyi 1500 mIU/ml
nin üzerinde olduğu halde , vaginal ultrasonografide rahim içinde
gebelik kesesi görünmüyorsa dış gebelik olasılığı yüksektir. Ayrıca
ultrasonografide yumurtalık-tüp etrafında kitle saptanması, batın
boşluğunda serbest sıvı-kan görülmesi tanıyı destekleyen bulgulardır.
Normalde bu dönemde günaşırı bakılan beta hCG değerleri sağlıklı bir
gebelikte 2 kat artar. Gebelik sağlıklı bir gebelik değilse veya dış
gebelik söz konusuysa bu artış daha yavaş olur. Burada peş peşe yapılan
beta hCG ölçümleri ile birlikte ultrasonografik değerlendirmelerle tanı
büyük ölçüde doğru olarak konulabilir.


Beta hCG düzeyi yeterince artmıyor ve ultrasonografide rahim
içinde gebelik kesesi saptanmadığı halde tanıda şüphe varsa, kürtajla
rahim içinden alınan parça ile rahim içinde ortaya çıkıp bozulmuş bir
gebelik mi, yoksa gerçekten dış gebelik mi olduğu ayrımı yapılabilir.
Beta hCG düzeyinin günaşırı 2 kat arttığı hastalarda, rahim içinde
sağlıklı bir gebelik gelişebileceğinden bu işlemden kaçınılmalıdır.


Sponsorlu bağlantılar</ins>
Diğer yardımcı bir laboratuar testi de kan progesteron Hormon ölçümüdür. Gebelik Hormonu
olan progesteronun 25 ng/ml altında ölçülmesi sıklıkla gebeliğin
sağlıklı olmadığına işaret eder. Bu ya rahim içindeki bozulmuş bir
gebelik veya dış gebelik olabilir.

Vaginal yoldan yapılan ultrasonografide nadiren tüpteki gebelik kesesi ve hatta bebeğin kalb atışları görülebilir.
DIş GEBELiğiN DiğER YERLEşiM BöLGELERi
dış gebelik çok büyük olasılıkla tüplerde görülür. Diğer
yerleşim bölgeleri yumurtalıklar (ovaryen gebelik), abdominal gebelik ve
servikal gebeliktir.

Yumurtalıkta dış gebelik, tüm dış gebeliklerin %1 inden daha
azdır. Spermin yumurtayı, yumurtalık içinde döllemesi sonucu ortay
çıkar. Abdominal gebelik, gebeliğin karın boşluğunda yerleşmesidir.
Tüpteki gebeliğin karın boşluğuna atılıp burada gelişimini sürdürmesi
veya gebelik ürününün doğrudan karın boşluğunda gelişmesi ile oluşur.
çocuğun eşi -plasenta- barsaklar veya karın iç zarına yapışıp buradan
beslenir. Ancak bu gebelikler nadiren çok ileri gebelik aylarına
ulaşırlar. Ultrasonografide bebeğin etrafında rahim duvarının
görülmemesi ve rahmin ayrıca boş olarak saptanması ile tanı konur.
Tedavisi cerrahi olarak gebeliğin sonlandırılmasıdır.

Servikal gebelik, gebeliğin rahim ağzında €“serviks-
yerleşmesidir. Rahim ağzının, rahim duvarı gibi genişleyemediği için
gebeliğin büyümesi ile yırtılma ve çok şiddetli kanama olur. Tedavisi
ilaçla veya cerrahi olarak yapılabilir.

DIş GEBELiK NASIL TEDAVi EDiLiR?
Bugün dış gebelik tedavisinde en sık kullanılan yöntem
laparoskopidir. Bunun dışında açık ameliyat yani laparotomi, bugün ancak
iç kanaması olan hastalarda tercih edilmektedir. Son yıllarda ilaçla
tedavi de erken dönemde saptanan dış gebeliklerin tedavisinde başarıyla
uygulanmaktadır.

CERRAHi TEDAVi
Cerrahi tedavi laparoskopi veya laparotomi ile yapılabilir.
Her iki işlem de aynı amaçla kullanılabilir. Hastanın daha çabuk
iyileşmesi ve daha kısa süre hastanede kalması açısından laparoskopi
tercih edilmektedir.

Laparotomi, ancak çok acil girişim gerektiren, iç kanamalı
hastalarda uygulanmaktadır. Cerrahi tedavi tüpü koruyucu biçimde, tüpün
açılıp gebelik ürününün boşaltılması ve kanamanın durdurulması şeklinde
konservatif bir ameliyat olarak uygulanabilir. Tüp çok hasar görmüşse
veya hastanın tekrar çocuk isteği yoksa tüp tamamen alınabilir.

Laparoskopi karın açılmadan yapılan ameliyat şeklidir. Göbek Altından
ve karın alt bölgelerinde 3 adet, 5-10 mm.lik kesilerle girilerek,
optik sistemlerle karın içi ve genital organlar görüntülenmektedir.
Genel Anestezi altında yapılan bir işlemdir. sıklıkla hasta hastanede 1 Gün
kalıp taburcu edilebilir. Laparoskopide sıklıkla konservatif girişim
yapılmaktadır. Karın içi kontrol edildikten sonra dış gebelik bulunan
tüp saptanır. Tüpe çizgi şeklinde bir kesi yapılarak gebelik ürünü
boşaltılır ve kanama kontrolü sağlanır. Tüp korunduğu için hastanın aynı
tüpten tekrar gebe kalma şansı devam eder. Bu işlemden sonra tekrar dış
gebelik olma şansı %10 kadardır. Hastanın tekrar gebe kalma şansı, tüp
etrafında yapışıklık olup olmamasına, diğer tüpün durumuna da bağlıdır.

Tüpü çok hasar gören ve dış gebeliğin tekrarlama olasılığının yüksek olduğu hastalarda tüpün çıkartılması tercih edilebilir.
Yukarıda bahsedilen işlemler açık ameliyatla, yani laparotomi ile de gerçekleştirilebilir.
TIBBi TEDAVi
Son yıllarda dış gebelik tedavisinde ilaçla tedavi de
uygulanmaya başlanmış ve iyi sonuçlar alınmıştır. Methotrexate bu amaçla
kullanılan ilaçtır. Beta hCG düzeyinin 10.000 mIU/ml altında olduğu ve
iç kanama olmamış hastalarda uygulanabilir. Methotrexate tümör
tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. Gebelik hücreleri normal
hücrelerden daha hızlı çoğaldıkları için bu ilaca tıpkı tümör hücreleri
gibi yanıt vermekte, dolayısı ile büyümeleri durmaktadır. Bu tedavinin
başarı şansı, uygun vakalarda %90 ın üzerindedir. Tekrar dış gebelik
olma olasılığı da cerrahi tedavi sonrasındaki gibi yuzde 10
civarındadır. Dezavantajı iyileşme sürecinin daha uzun olması (10-15 Güne kadar) ve ilaca bağlı bazı yan etkilerin görülebilmesidir

Bu konuyu yazdır

  Tarih: 11-19-2025, 06:32 PM