:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 16,693
» Son Üye: mar7w7
» Toplam Konular: 98,525
» Toplam Yorumlar: 1,065,504

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 411 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 407 Ziyaretçi
Applebot, Bing, GoogleBot, Yandex

Son Aktiviteler
Atatürk'ü Sevmek Zorundas...
Forum: Mustafa Kemal Atatürk
Son Yorum: Serdar102
2 saat önce
» Yorumlar: 0
» Okunma: 4
ÖYLESİ'NE...
Forum: Güzel Sözler
Son Yorum: SunSet
08-28-2025, Saat: 10:17 AM
» Yorumlar: 12
» Okunma: 1,193
Tozlu Raflarda Kalmalı H ...
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:31 AM
» Yorumlar: 3
» Okunma: 823
Gidene Mi Zor Kalana Mı ?
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:05 AM
» Yorumlar: 2
» Okunma: 562
Diş Hekiminin Aşkı - Serd...
Forum: Aşk Hikayeleri
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 07:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 49
Serdar - Genç Bir Yazar H...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 02:02 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 74
Sevimli Sürüngen Gabon'un...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:48 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 38
Gölgesiyle Yarışan Tay - ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:45 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 37
Ot Yiyen Kaplan - Serdar ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:39 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 36
Atatürk'ün Çocukluk Anıla...
Forum: Hayatı ve Anıları
Son Yorum: Serdar102
07-25-2025, Saat: 12:21 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 106

 
  Yine kimse yok
Yazar: Beyaz - 03-30-2016, Saat: 12:00 PM - Forum: Haykır - Yorumlar (8)

Evet yine kimse yok terkedilmiş buralar.

Bu konuyu yazdır

  Uzaklaşan Kalpler
Yazar: Beyaz - 03-25-2016, Saat: 11:09 AM - Forum: Hikayeler - Yorum Yok

Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine
öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.

Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.

Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.

”“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur.

İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”

Bu konuyu yazdır

  Sizce ŞANS Ne Anlama Geliyor?
Yazar: halukgta - 03-23-2016, Saat: 01:17 PM - Forum: İslam - Yorumlar (1)

Hepimizin çok sık kullandığı bir kelimedir ŞANS. Hiç tahmin etmediğimiz bir şeyin olması, ya da tam tersine olmasını istediğimiz bir şeyin olmaması durumunda da kullanırız. Ya çok şanslıymışım deriz, istediğimiz şey olmadığında da, şansımız yokmuş der geçeriz. Sizce şans ne demek, hiç düşündünüz mü? Türk dil kurumunun sözlüğüne baktığımızda şansı bakın nasıl açıklıyor.

“Mantıkla açıklanamayan, birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek. Doğaüstü güç.“

İşin doğrusu, çok fazla akıl erdiremediğimiz konular başımıza geldiğinde kullanırız bu kelimeyi. Şans kelimesini tarif ederken, mantıkla açıklayamadığımız ve rastlantısal olaylar deyip geçeriz. Sizce bizlerin başına gelen ve şans diyerek geçiştirdiğimiz bazı olaylar, rastlantı mı? Hiçbir gücün etkisi yok mu başımıza gelen olaylarda? O zaman rastlantı ne demek? Bakın bu kelimede açıklanamıyor.

Önce şunu asla unutmamalıyız. Rastlandı diye bir şey asla olamaz. Bunu böyle düşünmek bizlerin işine geliyor. Şansı tarif ederken, dil kurumu mantıkla açıklanamayan ifadesini kullanmış. Eğer bir olay mantıkla açıklanamıyorsa, göremediğimiz ama hissettiğimiz bir sonuç çıkıyorsa ortaya, neden bu olaya şans diyoruz da, ALLAH IN TAKDİRİ DEMİYORUZ. Hani Allah ın izni olmadan, YAPRAK BİLE KIPIRDAMIYORDU.

Kur’an bizleri uyarırken, başınıza gelen her musibet kendi ellerinizin yaptıklarındandır der. Yine bir başka uyarısında, başınıza gelen bir şer, kim bilir belki sizin için hayırdır, yine başınıza gelen bir hayır, belki de sizin için şerdir, Allah bilir siz bilmezsiniz diyerek, başımıza gelecek olayların bizler tarafından dikkatle takip edilip, düşünmemiz gerektiği uyarısını yapar.

Tabi bizler tüm bu uyarılardan habersiz, ya da işimize gelmediğinden olsa gerek, olayların sonuçları hakkında düşünmek yerine, ŞANS deyip geçeriz. ŞANS DİYE BİR ŞEY YOKTUR, LÜTFEN BUNU UNUTMAYALIM. Bir işe gereken çabayı gösterdiğimiz halde iyi bir sonuç alamıyorsak, onun takdirinin Allah katından geldiğini unutmayalım. Yine bir işi çok isteyip, ama çok fazla çaba harcayamadığımız halde, istediğimiz bir sonuca ulaşmış ve mutlu olmuşsak, buna şans demeyelim, bunun takdirinin de yine, yüce Rabbimiz katından olduğunu bilmeliyiz.

BİZLER NE YAZIK Kİ, ALLAH IN TAKDİRİNİ GÖZ ARDI EDİYORUZ. Kim bilir belki de böyle işimize geliyor. Nefsimizin azgın dürtüsü, bencil duygularımızın baskısı ön plana çıkıyor ve her an her dakika hayatımıza, yaşamımıza Allah ın müdahale edebileceği düşüncesini hatırlamak istemiyoruz.

Bu dünyada hiçbir şey, hiçbir olay rastlantısal ve mantıksız oluşmamıştır. Bu durumda başımıza gelen bazı olaylara, anlamını bile açıklayamadığımız ŞANS ismini nasıl veririz.

Çok fazla çalışmayıp başardığımız, ya da çok fazla çalışıp da başaramadığımız işlere ŞANS demeyelim. BUNUN ARDINDAKİ, ALLAH IN TAKDİRİNİ ANLAMAYA ÇALIŞALIM. Çok istediğimiz halde, şanssızmışım dediğimiz işlerin, belki de bizler işin hayrı olacağını, tam tersine çok şanslıymışız dediğimiz bazı şeylerinde, belki de bizlere hayrı dokunamayacağını unutmamalıyız.

Bizler Allah ın katındaki derecemizi bilemeyiz. Onun içinde, elimizden gelen gayreti her konuda göstermeliyiz. GAYRET BİZDEN, TAKDİR ALLAH DAN. Gayretli, çalışkan bir insan olarak, hiç ummadığımız güzel olaylarla karşılaşıyorsak, bu güzelliğe anlamını bile tanımlayamadığımız ŞANS demek yerine, YÜCE RABBİMİZDEN GELEN BİR LÜTUF OLDUÄžUNU BİLEREK, ONA ŞÜKRANLARIMIZI SUNMALIYIZ. Eğer tam tersi bir durumla karşılaşmışsak, yine buna ŞANSIZLIK demek yerine, sebep sonuç ilişkisini, kendi nefsimizde değerlendirmeliyiz. Bazı şeyler bizim elimizden gelmez. Ama HAK tan, hiç ummadığımız bir zaman gelebilir, bunu unutmayalım.

Yaşadığımız bu dünyada, şans eseri meydana gelen bir zerre dahi olmuyorsa, bizlerin başına gelen hiçbir olayı da bizlerin, ŞANSA bağlamamız ancak, bizlerin kendi nefsimizi kandırıp oyalayacaktır, lütfen bunu unutmayalım.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/

Bu konuyu yazdır

  21 mart dünya down sendromu günü bugünnn
Yazar: kı@ymı@k=) - 03-21-2016, Saat: 06:11 PM - Forum: Özel Günler ve Kutlamalar - Yorum Yok

Dümdüz ipek gibi saçlarıyla, tatlı mı tatlı çekik gözleriyle, ufacık pamuk gibi elleriyle, kocaman ve sadece sevgiye açılan kalpleriyle, güldüklerinde sarıldıklarında yaydıkları huzurla, üzüldüğünde senden çok üzülen, güldüğünde kahkahalarını kat kat katlayan o şaşkın halleriyle, yer mekan ayırt etmeksizin bağdaş kurup oturmalarıyla, inatçılığın kitabını yazmış tavırlarıyla, +1 kromozomun onlara bahşettiği kocaman şefkatle ve vicdanla iyi ki varlar.. İnsanlığın en temiz en saf en masum en güzel hali, hala iyi insanların var olduğuna inanma sebebim komşum, arkadaşım,dostum,çocuğum,öğrencim,iş arkadaşım,kardeşim,hayranı olduğum müzisyenim ressamım dansçım sporcum heykeltıraşım oyuncum, yemeklerini bayıla bayıla yediğim aşçım.. Herşeyim.. Yaşadığımız yeri güzelleştiren yüzlerce binlerce on binlerce güzel insan... Her yerde ve hep birlikteyiz.. BANA İNSAN OLMANIN GEREKLİLİKLERİNİ( SEVMEK,MERHAMET ETMEK ,KİN TUTMAMAK, GÜLMEK, SARILMAK, EMPATİ KURMAK,ADALETLİ OLMAK, SADIK OLMAK, DÜRÜST OLMAK,...) ÖÄžRETTİÄžİNİZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM.

Bu konuyu yazdır

  Bir Demet Söz
Yazar: Beyaz - 03-11-2016, Saat: 11:16 AM - Forum: Güzel Sözler - Yorumlar (69)

“Unutma, ben senin kanayan vicdanınım!
Kime sarılsan, biraz daha sızlarım...”



En son ne zaman bir kadını sevdin? Ama öyle öptün, sarıldın, uyudun falan değil; en son ne zaman bir kadını gerçekten sevdin? Kaybetmekten korkarak, yanındayken bile özleyerek, deli gibi kıskanarak, koruyup kollayarak... Delikanlı adam korkmaz diye bir şey yok. Korkacaksın! Sevdiğin kadını kaybetmekten korkacaksın, kıskanacaksın da… Sokakta elinden tutacaksın, tanıdığın herkesle onu tanıştıracaksın. â€œİşte benim hayatım bu!” der gibi tanıştıracaksın. Güzel bir kadın sevmek istiyorsan onu gülümseteceksin. Çünkü dünyanın en güzel kadını mutlu bir kadındır, onu mutlu edeceksin…
Bu yüzden kirpiklerini sev bir kadının…
Avuç içlerini…
Makyajsız yüzünü…
Uyku sersemliğini…
Saçlarını kesen bir kadının çektiği acıyı anlayabilecek kadar sev bir kadını.
Ve asla bir kadının saçlarını kesmesine sebep olma…

Bu konuyu yazdır

  8 Mart Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun
Yazar: Beyaz - 03-08-2016, Saat: 12:29 PM - Forum: Özel Günler ve Kutlamalar - Yorum Yok

Kadınlar İnsanlığın devamı için olmazsa olmazdır. En büyük dertlerin dertlisi, en büyük mutlulukların ardındaki kahramandır. Dünya Kadınlar Günü"nüz kutlu olsun

Bu konuyu yazdır

  Nahl 43 ve Nisa 59. Ayetleri Nasıl Anlamalıyız.
Yazar: halukgta - 03-03-2016, Saat: 09:07 PM - Forum: İslam - Yorumlar (1)

Bu yazımda sizleri, düşünmeye davet etmek istediğim, Nahl suresi 43. ve Nisa 59. ayetler olacaktır. Dini nefislerinde şekillendirenler, batıl inançlarına kanıt arayanlar, bu ayetlerde geçen bir cümleye, kelimeye ayette bahsedilmeyen, Kur’an ın asla onaylamayacağı farklı anlamlar vererek, batıl inançlarına delil yapma çabası içine girmişlerdir. Önce ilk ayeti, farklı meallerden yazalım ki doğru anlayabilelim.

Nahl 43: Senden önce de ancak, kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. EÄžER BİLMİYORSANIZ İLİM SAHİPLERİNE SORUN.( Bilmiyorsanız Kitap ehline sorun.) (Diyanet meali)

Nahl 43: (Ey Peygamber!) Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. EÄžER BUNU BİLMİYORSANIZ(EHLİ ZİKRE) TEVRAT VE İNCİL ÂLİMLERİNE SORUN. ( Elmalı Hamdi meali)

Nahl 43: Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. EÄžER BİLMİYORSANIZ, ZİKİR/KUR'AN EHLİNE SORUN. (Yaşar Nuri Öztürk meali)

BU AYET KUR’AN I ANLAYABİLMEMİZ İÇİN ÂLİM, ULEMA, VELİ KİŞİLERE MUTLAKA SORULMASI, DANIŞILMASININ GEREKTİÄžİNE, DELİL OLARAK GÖSTERMEKTEDİRLER. Tıpkı Kur’an a inandığımız gibi, bu bilgilerinde doğruluğuna inanmamız sizce doğrumu? ALLAH BEN SİZLERE KUR’AN I ANLATAMIYORSAM, BENİM SÖZLERİMDEN ANLAYAMIYORSANIZ, SİZE KUR’AN I ANLATAN İLİM SAHİPLERİNDEN BİLGİ ALIN, ÖÄžRENİN DEMİŞ OLACAÄžINA NASIL İNANIRIZ. Allah anlayamayacağımız hükümler gönderip, daha sonrada bizleri birilerine muhtaç kılar mı sizce?

Hani emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin diyordu Rabbimiz. Yemin ederek anlayabilmemiz için kolaylaştırdığını söylediği kitabı, Rabbimiz bizlere açıklayamadı da HÂŞÃ‚, bunu birilerinin başarabileceğini mi söylüyoruz ve buna inanıyoruz. İşte mezheplerin kavgaları bu düşünceden çıkıyor. Senin mezhep imamın kâfir, benim ki en doğrusu zihniyeti dini bölüyor. Kur’an güvenilecek, yardım istenecek yalnız Allah tır der. Sarılacağımız kitabında, yalnız Kur’an olduğunu apaçık belirtir bizlere.

Kur’an kişi odaklı, din inancını yasaklar. Çünkü imtihan olmanın özüne aykırıdır da ondan. Hatta ne der, sakın din ve inancınız adına VELİLERİN ARDINA DÜŞMEYİN. Bir ayetinde de, güvenilecek yardım istenecek yalnız Allah dır der. Velilere, şeyhlere, efendilere güvenmeden İslam ı Kur’an dan yaşamamızı isteyen Allah, acaba güvenilecek kişiler bulup da, İslam ı yaşamamızı, onlardan öğrenmemizi ister mi bizlerden?

Eğer Kur’an ı anlamadığınızda, bilenlere sorun demiş olsaydı, ya da biz böyle bir anlam çıkartırsak, bu ayet diğer ayetlerle çelişirdi. Çünkü Allah ayetler için kolaylaştırılmış, nice örneklerle açıklanmış izah edilmiştir diyor. Bunun içinde birçok kez yemin ediyor Kur’an da. YANİ KUR'AN, ÖÄžRETİCİ BİR ÖÄžRETMENDİR AYNI ZAMANDA, ONUN İÇİN EŞİ BENZERİ YOKTUR. Allah bizlere meydan okuyor ve diyor ki, HAYDİ BİR BENZERİNİ GETİRİN. Düşündürücü değil mi, eşi benzer olmayan bir kitabı biz okuduğumuzda anlayamıyoruz, ama birileri anlayacağımız hale getirebiliyor.

Sözlerim yanlış anlaşılmasın, elbette dini öğrenmek için birbirimizden yararlanmalıyız, hepimiz aynı kapasitede değiliz. Ama körü körüne birilerine güvenerek değil. Ayetleri anlamak için, araştırmadan Kur’an ı okumadan, eğer birilerine güvenirsek, mutlaka yanlış yaparız. Çünkü beşer her zaman şaşa bilir. Mezheplerde bunun için birbirleriyle kavgalı. Onun içinde bizler ayetleri, yine Kur’an ın verdiği örneklerden yola çıkarak anlamaya çalışmalıyız. Kur’an ın hiçbir yerinde muhkem ayetlerin anlaşılamayabileceğinden bahsetmez. Tam tersine kolaylaştırıldığından ve birçok örneklerle izah edildiğinden bahseder. Bizlerde çalışmalarımızı, araştırmalarımızı bu doğrultuda yapmalıyız. YANİ KUR’AN I ANLAMAK İÇİN, GÜVENECEK BEŞER ARAMAK YERİNE, EN GÜVENLİ KUR’AN DAN BİZLER, BİZZAT ÖÄžRENMEYE ÇALIŞMALIYIZ. Elbette anlayamadıklarımızı da sormalıyız. İmtihan olmanın gereği budur.

Gelelim ayete, lütfen ayette anlatılanın, izah edilenin dışına çıkmadan, ayette anlatılmak istenene odaklanalım ki, en doğruya anlayabilelim. Ayette ne diyordu Allah. Senden öncede senin gibi, er kişilerden elçiler gönderdik. Yani senden farkı yoktu gönderdiğim elçilerin, açıklaması yapılıyor. Şimdide bunu kimlere sorulmasını istediği konusunu düşünelim. Lütfen dikkat, Kur’an yeni indirilmiş ve toplum yeni Müslüman olmuş. HATTA DAHA ÖNCE HİÇ BİR EHLİ KİTABA TABİ OLMAYAN, EHLİ KİTABIN İNANÇLARINI ÇOK FAZLA BİLMEYEN, ÜMMİ BİR ELÇİ, PEYGAMBER VAR. Sizce daha önceki peygamberlerinde, birer beşer olduğunu kimler bilebilir bu durumda. Daha ortada İslam toplumu, İslam âlimleri, yok ki sorulsun, danışılsın. DİNİ KONULARDA DANIŞILACAK OLSAYDI, PEYGAMBERİMİZE DANIŞIRLARDI. Demek ki burada sorulan farklı bir soru var. Sorulan soru daha önce gelmiş peygamberlerin durumu hakkında, bunu da bilecek olanlar ayette geçen ZİKİR EHLİ yani Allah katından gönderilmiş kitaplara iman eden, Ehli kitap olduğu anlaşılıyor. Tabi bugün bizler günümüzde, ayette geçen konuyu hiç kimseye sormak durumunda değiliz. Çünkü ayet bunu açıkça belirtmiş, bizlerde buna şüphe duymadan iman ediyoruz.

Bu sözlerimden sonra, şöyle düşünen kardeşlerimde olabilir. Niye ehli kitaba soruyoruz ki, onlar zaten dinden sapmış insanlardı. Çok doğru aslında, ayette mutlaka onlara sorun demiyor zaten. Bugün bizlerin sormasına da gerek yok. İsterseniz sorun denilen, o günkü toplum. ÇÜNKÜ AYETTE GEREKEN AÇIKLAMA YAPILMIŞ VE TÜM GÖNDERDİÄžİM ELÇİLER BEŞERDİ VE ÖLÜMLÜYDÜ DİYOR. Dikkat ederseniz eğer bunu bilmiyorsanız, yani bu konuda şüpheniz varsa, o günkü ehli kitap toplumlar kast edilerek, onlara sorun diyor. YALNIZ DİKKAT, SORULMASI GEREKEN KONU GÖNDERİLEN ELÇİNİN DURUMUYLA İLGİLİ. Yoksa dini konularda, onlara danışılmalıdır anlamında asla değil. Bahsettiğimiz ayetin devamında ki ayet, bakın konuyu aslında açıklıyor.

Nahl 44: (O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik. (Diyanet meali)

Allah daha önce gönderdiği elçileri apaçık belgeler, kitaplar göndererek her bilgiyi açıkladığını söylüyor. Yani 43. Ayette zikir ehline sorun dediği, daha önceki kitaplarda da aynı bilgilerin olduğu açıklanıyor. Ayetin devamında da peygamberimize, sana zikir yani Kur’an indirdik ki, onlara açıklayasın, tebliğ edesin diyor. Devamında söyledikleri çok önemli. Bize tebliğ edilen Kur’an ı da bizler, ÜZERİNDE DÜŞÜNEREK bizzat bizlerin araştırmamızı, imtihanımızın gereklerini yerine getirmemizi istiyor. Bu uyarıları Kur’an da, ayetlerin sonunda çok duyarız. Allah ayetlerin üzerinde bizlerin düşünmesini özellikle emreder. Çünkü kalıcı ve güçlü imanın yolu düşünerek iman etmekten geçer. KUR’AN I ANLAMAK İÇİN ÂLİMLERE, VELİLERE GİDİN SORUN SİZ ANLAYAMAZSINIZ, ŞEKLİNDE BİR AYET, ASLA YOKTUR KUR’AN DA. OLSAYDI DİÄžER AYETLERLE, TEZAT OLUŞTURURDU.

YAZI DEVAM EDİYOR

Bu konuyu yazdır

  Kur'an da Kadının Şahitliği Konusu.
Yazar: halukgta - 03-02-2016, Saat: 10:23 AM - Forum: İslam - Yorum Yok

Cuma hutbesinde vaiz hocanın anlattıkları, günümüzde bizlere dini anlatanların, nasıl Kur’an dan uzak olduğunu bir kez daha bana hatırlattı. Konu, kadınların şahitlik yapma konusuydu. Vaiz hoca bir eve dini nikâh kıymak için gittiğinde, başına gelenlerden örnekler veriyordu hutbede.

Dini nikâh kıydırmak isteyen gelin, şahit olarak kız arkadaşlarını getirmiş. Tabi vaiz iki bayanın şahitliği yetmeyeceğini, bir erkeğin daha olması gerektiğini söylemiş ve açıklama yapmış. Ya iki erkek olacak, ya da bir erkeğin yerine, iki kadın olması gerekir demiş. Tabi bunu söyleyince, orta yaşlı namazında niyazında olan bir bayan, bunu vaizin sözlerinden anlıyoruz, itiraz etmiş ve demiş ki, Allah kadını ve erkeği eşit yaratmamış mıdır da, iki kadın bir erkeğin yerini tutuyor. Tabi bu sözleri duyan vaiz, bakın neler söylemiş bayana.

(Hanım, sözlerinize dikkat edin, bu Kur’an da Allah ın emridir, bilmeden konuşuyorsun, DİKKATLİ OL KILDIÄžINIZ NAMAZIN, İBADETLERİN HEPSİ BOŞA GİDER. Erkekler kadınlara göre, daha akıllı ve daha güçlü yaratılmıştır. Kadınlar erkelere emanet edilmiş ve onların emrindedir. Kocası eğer karısından razı değilse, ondan memnun değilse, asla cennete dahi gidemez. Medeni kanun belki iki kadını şahit olarak kabul ediyor olabilir, ama dini bir nikâhta Allah kabul etmiyor.)

Tabi bu sözleri duyan kadınlar, dinimiz hakkında kim bilir neler düşündü. Ayrıca vaiz hoca, günümüzde çok nakledilen hurafe bir hadisi naklediyor ve peygamberimizin miraç da cehennemi ziyaret ettiğinde, ÇOÄžUNLUÄžUNUN KADINLAR OLDUÄžUNU GÖRDÜÄžÜ ÖRNEÄžİNİ DE, ORADA BULUNAN HANIMLARA NAKLEDİYOR. Hiç utanmadan da kadınların, ÇOK ÇABUK KAZANIP, ÇOK ÇABUK HARCAYAN, FAZLA DÜŞÜNEMEYEN ÖZELLİKTE OLDUKLARININ DA ÖRNEÄžİNİ, uydurma rivayet hadislerden veriyor. Kadınları korkutarak, Kur’an a ve peygamberimize de iftira atarak, susturmanın yolu ne yazık ki böyle bulunmuş.

Yanlış, hurafe bilgilere inanan bir insanın, bu sözlere de inanması çok normaldir. Miraç asla Kur’an da geçmez. Bu konuda anlatılanların tamamı da Kur’an ın özüne, adalet anlayışına aykırıdır. Hesap günü gelmeden, hiç kimsenin cennete ya da cehenneme gidemeyeceğine göre, peygamberimizin böyle sözleri söylemesi de asla mümkün değildir. Bu sözler peygamberimize iftiradır. Çünkü peygamberimiz in, ben gaybı bilmem dediği, özellikle Kur’an da belirtilmiştir.

Gelelim vaiz hocanın kadına söylediği, iki kadının şahit olamayacağı konusuna. Bakara suresi 282. ayette, TİCARİ HAYATTA bir birinden borç alan kişilerin, bunları kayıt altına almasından ve borcuda şahitler huzurunda kayda geçirilmesinden bahseder. Dikkatinizi özellikle çekmek isterim, bu ayette bahsedilen TİCARETTE, BORÇ ALIP VERME konusu ile ilgilidir. Başka konularla karıştırmayalım.

Bakara 282: ……..Eğer borç altına girenin aklî veya bedenî bir zaafı varsa veya kendisi kaydettirebilecek durumda değilse, onun menfaatini kollamakla görevli olan kimse, onu âdil bir şekilde kaydettirsin. İçinizden iki erkeği şahit tutunuz; iki erkek bulunmazsa, kabul edebileceğiniz kimselerden bir erkek ile iki kadını şahit tutunuz ki ONLARDAN BİRİ HATA YAPARSA DİÄžERİ ONA HATIRLATABİLSİN…….. (Bayraktar Bayraklı meali)

Ayette bahsedildiği gibi, borcun şahitler huzurunda kayıt altına alınmasından bahsedilir. Gelelim Allah, neden iki erkek şahit üzerinde özellikle duruluyor, onu anlamaya çalışalım. Vaiz hocanın dediği gibi, KADIN ERKEKLERE GÖRE DAHA AZ AKILLI, YA DA AHLAKİ BAKIMDAN DAHA EKSİK OLDUÄžUNDAN DEÄžİL elbette. Kadınlar ticaret konusunda daha az deneyimli, konuya daha uzak oluşları nedeniyle, kadını garantiye almak, onu korumak, sözlerinin dinlenmesini sağlamak, DİÄžER KADINA YARDIMCI OLMASI ADINA, İKİNCİ BAYAN ŞAHİT, BİR ÖNLEMDİR. Günümüzde bile kadın ticaret hayatında çok azdır. Genellikle ticarete erkekler hâkimdir. Birde peygamberimiz devrini düşünün. Dikkat ederseniz ayette iki kadın zikrediliyor, ama diğer kadın şaşırır, ya da sözlerinin ciddiye alınmaması durumunda devreye giriyor. YOKSA BİR KADIN, BİR ERKEÄžİN ŞAHİTLİÄžİ YETİYOR. İKİNCİ KADIN ŞAHİT, DİÄžER KADIN ŞAHİDİN ZOR BİR DURUMUNDA DEVREYE SOKULUYOR.

Bu konuda sizleri bir an, düşünmeye davet etmek istiyorum. Kur’an ın indirildiği devri lütfen düşünün. Kadının toplumdaki yeri sizce nasıldı? CİDDİYE ALINMAYAN, HİÇ BİR HAKKI HUKUKU OLMAYAN, HATTA İNSAN YERİNE BİLE KONMAYAN BİR KONUMDAYDI. Böyle bir durumda kadın hiç ciddiye bile alınmazken, Kur’an sayesinde, koruma altına alınarak, onunda söz sahibi yapılması özellikle sağlanmıştır.

Gelelim vaiz hocanın sözlerine. Ayetleri rivayet ve sanı bilgiler ışığında topluma anlatarak, kadını küçümser ve erkeğin insafına bırakılmış bir hale sokan tavrı, Allah ın kitabına ve dinine büyük saygısızlıktır. KADIN VE ERKEK ALLAH KATINDA EŞİTTİR. Yaradılış gereği herkesin bu dünyada bir görevi vardır. FARKLILIÄžI, YARADILIŞ CİNSİYETİ İLE İLGİLİDİR. Erkeğin kadından, bedenen daha güçlü yaratılması, onun kadından üstün yaratıldığından değil, bu dünyada verilen görevi ile ilgilidir. Bizler elimizin altındaki NURU, FURKANI anlayarak, düşünerek okumuyoruz. Okumadığımız içinde her anlatılanı Allah katından zannediyoruz. Böyle olunca da, bizleri Allah ile aldatanların yalanlarına inanıyoruz.

Düşünebiliyor musunuz, imam nikâhı kıydığını söyleyen hoca, ticari konularda Allah ın kadını koruması altına aldığı ayeti nerelere çekerek, yalan ve yanlış bir şekilde yorumluyor. Yetmiyor, günümüzde devletin kıydığı nikâhta, belki iki kadın şahit kabul ediliyor olabilir, ama bunu Allah şahit olarak kabul etmiyor diyerek, ALLAH A İFTİRA ATABİLİYOR. Tüm bu iftiraların hesabını bir gün, Rabbimize vereceklerdir.

İlginçtir Kur’an, ticaret hukukunda çok fazla ilgili olmayan kadını, şahitlik konusunda korumaya aldığı halde, NİKÂHTA ŞAHİTLİK KONUSUNDA BÖYLE BİR AYRIM YAPMAMIŞTIR. Yine çok önemli bir örnek olarak, Maide 106. ayette ölüm gelmeden önce şahitler huzurunda vasiyet yapılmasından bahseder Kur’an. Bu ayette, İÇİNİZDEN İKİ ADİL KİŞİNİN ŞAHİT OLMASI GEREKTİÄžİNDEN BAHSEDER, ama asla kadın ya da erkek ayrımı yapmaz. Yine Nisa suresi 15. ayette zina yapan kadınlar için, ARANIZDAN 4 ŞAHİT GETİRİN DER, ama asla kadın ya da erkek ayrımı yapmaz.

Şimdi vereceğim örnek üzerinde, lütfen çok daha dikkatle düşünelim. Nur suresi 6-7-8. ayetlerde, kendisinden başka şahidi olmayan kocasının, eşinin zina yaptığını söylediği halde, şahit bulamadığı durumda, kadının kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına YEMİN VE ŞAHİTLİK ETMESİ durumunda, Allah ın kadının sözlerini kabul ederek, sözlerine inandığı örnek ayet düşündürücüdür. Lütfen dikkat, Allah eşinin sözlerini değil, KADININ ZİNA YAPMADIÄžINA DAİR, YEMİN VE ŞAHİTLİK ETMESİNİ KABUL EDİYOR.

İmam nikâhı konusuna gelince. Nikâh tektir, evlilik kayıt altına alınır ve şahitler huzurunda yapılır. Şahitlerinde cinsiyetine, Kur’an müdahale etmemiştir, kadında olur erkekte. Onun içinde devletin kıydığı ve kayıt altına alınan nikâh, Kur’an ın emrettiği nikâhtır. Onun dışında kıyılan nikâh ancak gelenekseldir, yaptırımı ve gücü olmayan nikâhın, Kur’an ın emrettiği nikâhla da ilgisi yoktur.

Değerli din kardeşlerim, Allah ın huzurunda yüzlerimizin gülmesini istiyorsak, gelin rivayet ve sanı bilgilere değil, yalnız ve yalnız Kur’an ın ipine sarılalım. Yoksa çok ama çok pişman oluruz. Dini yalan ve yanlış bilgilerle anlatırsak, hem İslam a zarar veririz, hem de toplumu yanlış yola sürükleriz. Bunun hesabı mahşerde çok çetin olur. Şeytanın ve şeytanlaşmış insanların oyuncağı olmak istemiyorsak, elde Kur’an, onu mutlaka anladığımız dilden okuyalım ve üzerinde düşünelim. ÇÜNKÜ RABBİMİZ BÖYLE YAPMAMIZI EMREDİYOR.

Dilerim cümlemiz, bu gerçeklerin farkına varabilen, Allah ın halis kullarından oluruz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://hakyol1.sayfasi.net/

Bu konuyu yazdır

  Dualarımıza Yüklediğimiz Yanlış İnançlarımız.
Yazar: halukgta - 03-02-2016, Saat: 10:22 AM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bizler toplum olarak, başımıza gelen olayların gerçek nedenini araştırmak, ondan kurtulmanın yollarını aramak yerine, çözümü konusunda genelde işin kolayına kaçarız. Toplumda yaygın, anlam veremediğimiz, aklımızın yatmadığı konulara bile başvurmaktan çekinmeyiz.

Örnek vermek gerekirse, isteyip de başaramadığımız işlerin olması için, sevgilimizden, eşimizden ayrıldığımızda, hatta birisini kendimize âşık etmek istediğimizde, aklın ve mantığın kabul edemeyeceği şeyleri yapmaktan çekinmeyiz. Kur’an ın asla onaylamadığı, büyücülere bile gideriz. Hatta nefislerimizin etkisiyle, dualarımıza bile farklı anlamlar yükleriz, muskalar yazıp boynumuza asarız.

Toplum arasında, ismini bir efsane yaratıktan alan bir duadan bahsedilir. Bu duanın adı, ŞAHMERAN DUASI. Bu duayı okuduğumuzda, biraz önce bahsettiğim isteklerimizin hemen gerçekleşeceği anlatılır. Yani bu duayı okuyanın kısmeti açılır, sevgilisine kavuşur, bir mal satmak istiyor da satamıyorsak, okununca satılır, yani hangi niyetle okursan gerçekleşeceği söylenir ve buna inanılır.

HÂLBUKİ BAŞIMIZA GELENLERİN, YA BİZLERİN YAPTIKLARI ŞEYLERİN KARŞILIÄžI OLDUÄžU, YA DA ALLAH IN TAKDİRİ, İMTİHANI OLDUÄžUNU UNUTURUZ. Olayları değerlendirip ders almak yerine, bunlardan bir çırpıda kolayca kurtulmanın yollarını ararız. Tabi bu mümkün değildir, yaptıklarımızda beyhude çabalardan başka bir şey değildir, önce bunu unutmayalım.

İlginçtir, yalnız Şahmeran duası ile ilgili değil, birçok buna benzer örneklerde olduğu gibi, okunacak belirli sayılar verilir. İşte şu kadar okursanız, dileğiniz gerçekleşir denir. Bunların hepsi gelenekseldir, rivayettir. Yoksa sayılarla okumanın hiçbir ilgisi yoktur. Buna Kur’an dan da, bir örnek yoktur.

Gelelim halk arasında bahsedilen, Şahmeran duasına. Allah a dua etmek önemlidir. Daha doğrusu Allah kendisine dua etmemizi ve ondan istekte bulunmamızı bizzat kendisi emretmiştir. Ayrıca birçok dua örnekleri de Kur’an da vardır. Tabi Kur’an ın dışından da her istediğimiz duayı Rabbimize yapabiliriz. Bunda bir sınırlama yoktur. Şahmeran adı verilen dua, Kur’an da ya da hadislerde geçmez. Ama olmaması bizlerin bu duayı yapmayacağımız anlamına da gelmez. Yeter ki Kur’an ın öğretisine ters düşmesin.

Burada yanlış olan, bu duayı okurken, bu duanın kısmet duası, ya da aşk duası gibi isimlerin verilmesidir. Zaten duanın Türkçesini okuduğunuzda, bahsedilen konularla hiçbir ilgisinin olmadığını görürsünüz. Duanın tamamı, yine Kur’an ın birçok yerinde bahsedilen Allah ın yüceliğinden, gücünden, sıfatlarından onun hikmetinden bahsedilen methiye, yani çok güzel sözler olduğunu görürsünüz. Duanın Türkçesine bakalım.

(Her şeye hayat vererek ayakta tutan, gerçek hayat sahibi Rabbim senden başka ilah yoktur. Her şeyden yüce olan Hikmet Sahibi Rabbim sen gizli ve saklı her şey bilir ve işitirsin. Sen her şeye çok merhametlisin. Her şeyin tek, ortaksız ve yalnız yaratıcısı Rabbim senden başka ilah yoktur. Eşi benzeri bulunmayan Rabbim Sen yaratılanlara karşı merhametli ve şefkatli olansın. Azameti Büyük, merhametli ve her şeye galip olan Rabbim senden başka ilah yoktur. Her şeyi hakkı ile bilen ve her şeyi hikmet ile açan Allah’ım, her şeye gücü yeten Kadir Allah'ım, Büyük Arşın ve her şeyin sahibi, tüm gaflet, acizlik ve hatalardan uzak Allah’ım senden başka ilah yoktur. Ölenleri diriltecek olan ve bütün varlıkların gerçek varisi Allah’ım senden başka ilah yoktur ve bütün güzel isimler yalnızca Sana aittir.)

Ne güzel bir dua değil mi? Bizler duanın her türlüsünü yapabiliriz, ama sınırı aşmadan, farklı anlamlar vermeden. Örnek vermek gerekirse, bu duayı okumadan, önce abdest alınması ve daha sonra iki rekât namaz kıldıktan sonra duanın okunması gerektiğinde, daha makbul olacağını söylemek doğru değildir. Çünkü Allah ın böyle bir emri, hükmü yoktur. Tüm bu söylenenler söylentilerdir. Dinin bağlayıcı bir emri değildir. Ne yazık ki birçok konuda, inancımıza sokulan buna benzer batıl, asılsız ilaveler vardır.

Allah a dua etmek için, abdest almak gerekmez. Elbette namazda Allah a dua edebiliriz. Ama duanın şartı değildir namaz. Bizler her anımızda Yüce Rabbimize dua edip, ondan yardım dileyebiliriz. Bu her konuda olabilir. Yeter ki Allah dan ne istediğimizi bilelim ve doğru bir üslupta isteyelim. DAHA ÖNEMLİSİ, BİR ŞEYLER İSTİYORSAK ALLAH DAN, ÖNCE İSTEMEYE YÜZÜMÜZ OLMALI. Bakın bu konuda ne diyor Yaradan.

Bakara 186: Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. BANA DUA ETTİÄžİ VAKİT DUA EDENİN DİLEÄžİNE KARŞILIK VERİRİM. O HALDE (KULLARIM DA) BENİM DAVETİME UYSUNLAR ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. (Diyanet vakfı meali)

Hak etmediğimiz hiçbir şeyi Allah dan istememeliyiz, çünkü Allah ın adaletine ters düşer. İstesek de karşılığını bulamayız. Ayette de çok açıkça, kullarım benim davetime uysunlar, emirlerimi yerine getirsinler ki, bende onların dualarına cevap vereyim diyor. Önce hak etmek için çaba harcamalıyız, Allah ın istediği yolda yürümeliyiz. İstediğimiz, arzu ettiğimiz şeylerin gereklerini yerine getirmeliyiz. Üniversite imtihanına gerektiği gibi çalışmadıysak, nasıl olurda bu duayı bilmem kaç kez okuyunca imtihanı kazanacağımıza inanırız. Yahut bizi sevmeyen bir kızı, bu duayı okumakla nasıl olurda kendimize âşık edeceğimize inanırız. BÖYLE BİR ADALETSİZLİÄžİ, NASIL OLURDA ALLAH DAN İSTERİZ. BU KADAR MI DÜŞÜNCESİZ VE ADALETSİZ OLDUK.

Duada geçen sözleri hatırlayınız, Rabbimizin şanını yüceltiyor ve onu övüyoruz. Onu övmemiz ve yüceltmemizin nedeni, ondan bir şeyler istemek için mi, yoksa onun yüceliği karşısında, acizliğimizi fark ettiğimiz için mi? İnanın menfaatimiz için Allah ı övüyor ve yüceltiyorsak, bunun karşılığında bırakın isteklerimizin olmasını, tam tersi bir cezayla karşılaşmamızı bile beklemeliyiz.

Bazı kişilerden duyarız o kadar dua ediyorum, yalvarıyorum Allah a, dualarım karşılık görmüyor diyenleri duyarız. Bu sözleri söylemek bile bizlerin acizliğini, düşüncesizliğini, hatta bizlerin ne derece aceleci tabiatta yaratıldığımızı gösterir. Allah boş yere azap edici değildir. Bizler neyin ne zaman hayırlı olduğunu, ne zaman bizlere şer getireceğini bilemeyiz. Hatta Kur’an da verdiği örnekte, size gelen şer, belki sizin için hayırlıdır, siz bilmezsiniz Allah bilir der. Yine tam tersi örnekte de, başınıza gelen hayır sandığınızda, belki sizin için şerdir Allah bilir, siz bilemezsiniz diye bizleri uyarır. Lütfen bu dünyadaki imtihanımızı, böyle yanlış inanç ve düşüncelerimizle basitleştirmeyelim, kaybedenlerden oluruz.

Son olarak şunu söylemek isterim. Bizler her zaman, bizleri yaratana şükranlarımızı sunmalı, onun şanını yücelterek ona dua etmeliyiz. Her ne şekilde olursa olsun. Ama dualarımızın karşılık bulmasını istiyorsak, bizlerde gereğini yapmalıyız. İşte o zaman hiç ummadığımız bir zamanda, hiç ummadığımız şeylerle karşılaşabileceğimizi ve Rabbimizin şefkatli kollarında acılarımıza şifa, dertlerimize deva bulduğumuzu göreceğiz.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://hakyol1.sayfasi.net/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/

Bu konuyu yazdır

  Bakara Suresi 196. Ayetin, Hac Konusunda Verdiği Bilgiler.
Yazar: halukgta - 03-02-2016, Saat: 10:20 AM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bu yazımda sizleri, Bakara suresi 196. ayet üzerinde, düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce ayeti yazalım, daha sonrada üzerinde birlikte düşünelim.

Bakara 196: Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir.

(Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır. (Diyanet vakfı meali)

Bu ayeti iki bölümde anlamaya çalışmamız en doğrusu olacaktır. Birinci bölüm, Hac ve umreye gidemeyenlerin engellenenlerin, yapması gerekenleri anlatıyor. İkinci bölümde de, Hac ve Umreye gidebilecek şartların oluştuğu, engel ortadan kalktığı bir ortamdan bahsediliyor. Hac ya da Umreye gidemeyen, tabi bu gidemeyen kelimesinden birçok şey anlayabiliriz. Hastada olabilir, Ya da Hac ve Umreye gidebilecek ortam yoktur, savaş vardır engellenmişlerdir. Çünkü peygamberimiz devrinde iman edenler, savaş nedeniyle engelleniyordu.

İlk bölümde, Hac ve Umreye gitmek isteyip de, önüne bir engel çıkanların yapması gerekenlerden bahsediyor ve bakın ne diyor. Böyle durumda olanlar kolayına gelen Kurban kessin. Kurban yakınlık, yaklaşmak anlamındadır. Allah a sığınılacak, yaklaşılacak, onun rızasını kazanacak davranışlar arasında, Kurban kesmekte var. Daha sonrada kurban, ulaştırılması gereken insanlara ulaşıncaya yani Kurban dağıtılıncaya kadar başlarınızı tıraş etmesin diyor. Dikkat ederseniz, Hacca niyet etmiş ama önünde çok uzun bir engel olmayan kişilerden bahsediyor gibi geldi bana. Devamında tıraş olma konusuna açıklık getiriyor.

Dikkatinizi çekmek istediğim konu, Kurban kesilip dağıtılması ve daha sonra tıraş olunması, Hacca gitmiş olanlar için değil, tam tersine Hacca gitmek istemiş, ama önünde bir sorunla, engelle karşılaşmış kişilerin, en son yapması gerekenler içinde sayılıyor. Tabi tıraş olduktan sonra ne yapılır, bu konuda Kur’an da verilen örneği hatırlayalım.

Şimdide ikinci bölüme bakalım. Hacca ya da Umreye gitme konusunda hiçbir engelimiz yoksa, engel ortadan kalkmışsa, bakın neler yapın diyor bu durumda. Hac yapmak niyetiyle gelenler içinden, her kim önce umre yapmak isterse, yani ziyaret maksadıyla gezerse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir diyor. Tabi kesilen Kurban, oraya gelen ziyaretçilere ikram etmek için. Bunu bulamayanlar içinde üç gün Hac da, yedi günde döndüğünde oruç tutması gerektiğini açıkça bildiriyor. Oruç tutabileceklerin ise, yalnız Mescidi Haram dışından ziyarete gelenler olacağını da belirtiyor.

Şimdi düşünmenizi istediğim bir konu var. Siz ayeti okudunuz ve iki bölümde verilen bilgiler ışığında, Hacca gittiğinizde keseceğiniz kurbandan sonra başınızı tıraş edeceğinizi mi anladınız, yoksa Hacca, Umreye gidemeyenlerin Kurban kestikten ve kesilen kurban yerine ulaştıktan belirli bir zaman sonra, yapacakları bir emir olarak mı anladınız? Ayet çok açık bir şekilde Hac ve Umreden alıkonanların yapacakları içinde sayıyor bu uygulamayı. Peki, bizler ne yapıyoruz? Hacca ve Umreye gittiğimizde yapıyoruz. Hem de ibadetimizi, tavafımızı yapıp ihramdan çıkarken. Yorum ve karar sizlerin.

Şimdide bu konuyla ilgili vereceğim diğer bir ayete göz atalım. Ayette peygamberimizin ve iman edenlerin Mescidi Haram a girmekte zorlandıkları, engel olunduklarından bahsediyor ve bakın ne diyor.

Fetih 27: Andolsun ki Allah, Peygamberine rüyayı doğru çıkardı. Allah dilerse, MESCİD-İ HARÂM'A GÜVEN İÇERİSİNDE, BAŞLARINIZI TIRAŞ EDEREK VE SAÇLARINIZI KISALTMIŞ OLARAK KORKUSUZCA GİRECEKSİNİZ. Allah sizin bilmediğinizi bilir. Bu rüyadan sonra size yakın bir fetih nasip edecektir.( Bayraktar Bayraklı meali)

Buradan da anlaşılıyor ki, Mescidi Harama gitmek için engellenenler, tertemiz tıraş olmuş bir şekilde Kabeyi ziyarete girebileceklerini Allah müjdeliyor. BU AYETTE DE TIRAŞ OLMA KONUSU, MESCİDİ HARAMA GİDERKEN YAPILDIÄžI ANLAŞILIYOR.

Bakara suresi 196. Ayetinde geçen, Hacca ya da Umreye gitmek için engellenen kişilerin, kurban kesmesi ve daha sonra kesilen kurbanın yerine varıncaya kadar başlarının tıraş edilmemesi konusunu, Fetih suresi 27. Ayetle birlikte anlamalıyız. Fetih suresi 27. Ayetinde, Allah resulünün rüyasını gerçekleştiriyor ve başları tıraş edilmiş bir şekilde Mescidi harama girecekleri bilgisi veriliyor.

Demek ki Hac ya da Umreye gitmek isteyen, ama engellenen kişiler, kurban kestikten belirli bir zaman geçtikten sonra, kurbanın yerine varması sözlerinden çok uzun bir zaman değil, sanki engel kalkıncaya kadar geçen bir zamandan bahsediliyor. Yani Hac ve umreye niyet devam ediyor ki, bu arada bir zaman tanınıyor. Hacca ve Umreye gideceklerin engel ortadan kalktıktan sonra, Mescidi Harama gitmeden tıraş olunması isteniyor, diye ayeti anlamamız sanırım yanlış olmaz. Bu konunun, daha farklı anlamları da olabilir, bunları da araştırmalıyız. Çünkü hacca ya da Umreye niyet edilmiş, geçici bir engelle karşılaşılmış, bu engel geçinceye kadar bir zaman tanınmış.

Çünkü Kur’an ayetlerinin mutlaka akıl ve mantıklı bir açıklaması vardır. Allah bir emir veriyorsa, bunun akla ve mantığa uyan bir nedeni vardır. Yoksa Allah emir vermiş biz yapalım, araştırmaya gerek yok mantığıyla iman etmek, sağlam bir iman olmaz. ELBETTE ÖNCE VERİLEN EMRİ YERİNE GETİRMELİYİZ, AMA DAHA SONRA ONUN HİKMETİNİ, NEDENLERİNİ AYETİN NE ANLATMAK İSTEDİÄžİNİ ARAŞTIRMALIYIZ.

Buradan da şunu anlıyoruz. Hacca ya da Umreye niyet ederek, İhrama giren bir insan, tırnaklarını kesecek, dış ve iç temizliğini yapacak, toplumun içine çıkmadan tertemiz tıraşını olarak gidecektir. Yoksa Allah ın huzuruna tıraş olmadan, gereken temizliğini yapmadan çıkıp, tavafını yaptıktan sonra tıraş olunmasının hiçbir mantığı olmadığı gibi, Kur’an a da uymaz. Tavaf ve ibadetten sonra, saçların kesilmesini, Allah a kendi vücudumuzdan saçlarımızı kurban ettiğimizi söylemek, Kur’an öğretisine uymaz. Lütfen rivayetleri değil, Kur’an ın uyarılarını dinleyelim ve dikkate alalım.

Allah emrettiği tüm ibadetleri, bizlere gerektiği kadar Kur’an da açıklamıştır. Bizler ne yazık ki İslam ı Kur’an sınırlarında değil, atalarımızdan intikal eden, rivayet ve sanı bilgilerin ışığında yaşadığımız için, ibadetlerimizi kendi ellerimizle zorlaştırmış ve sonunda işin içinden çıkamaz bir hale sokmuşuz. Kur’an Hac ibadetimizi yapabileceğimiz vakitleri açıklar. Haccın bilinen aylarda, yani haram aylarda, yapılacağını bildirir. İbrahim peygamberimiz döneminde de, bu aylarda yapılmasına rağmen, bugün Hac vakti olarak, yılın birkaç gününe indirgenmesini anlamak, hiç mümkün değildir.

Değerli din kardeşlerim. Kur’an Hac aylarında, yani haram aylarda, savaşı yasaklıyor ve böylece Hac görevinin huzur içinde yapılması için ortamı sağlıyor. Bizler bugün, bu gerçekleri görmemekte ısrar ediyoruz. Haram aylar Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Üçü Ramazan ayından sonra başlayıp, art arda gelir. Recep ise bunlardan üç ay önce gelen aydır. Farklı bir düşünce de bu ayların, hepsinin ard arda gelmesi gerektiğini, günümüzde ise farklı kabul edildiğinden bahsedilir. Doğrusunu Allah bilir. Bu konuda elimizde kesin bir kanıt yok. Onun için bugün kabul edileni, bizlerde kabul etmek durumundayız.

Allah Kur’an da bahsedilen, haram ayların yalnız sayısını belirlemiş, ama hangi aylar olduğunu, İbrahim peygamberimizden bu yana, değiştirmemek şartıyla, o günkü toplumun kararına bırakmıştır. Ama karar verildikten, mutabakat sağlandıktan sonrada, bir daha bu ayların yerlerinin değiştirilmesinin doğru olmadığı konusunda, Kur’an da bizleri uyarmıştır. Çünkü İbrahim Peygamberimiz zamanında belirlenen bu ayların, bazılarını daha sonraları kendi istedikleri gibi, sayısını sabit tutarak, yerlerini değiştirmeye çalışanların olduğunu, Kur’an da verilen örnekten anlıyoruz.

Günümüzde haram ayların, tüm İslam toplumları tarafından kabul gördüğü aylar bellidir. Buna kimsenin de itirazı bugüne kadar olmadığına göre, bizler bu ayları haram aylar kabul edip, Hac görevimizi bu aylarda yerine getirebiliriz. Bakara suresi 197. Ayetinde (Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse…) diye hükmünü veren Allah ın sözlerini, lütfen göz ardı etmeyelim. Ben Kur’an dan bunları anladım. Sizlere de düşen, hiçbir batıl inancın etkisinde kalmadan, Kur’an ı rehber alarak, konuyu Kur’an ışığında anlamaya çalışmak olmalıdır.

Ne diyelim bizler Kur’an ı, öpüp başımıza koyuyoruz ve ona böylece saygı gösterdiğimizi zannediyoruz. AMA KUR’AN I AKLIMIZIN İÇİNE, BİR TÜRLÜ SOKAMIYORUZ. Onun içindir ki Allah, İslam toplumunun gönül gözlerini açmıyor, hatta gözlere perde çekiyor, gönülleri mühürlüyor. Lütfen unutmayalım, Rabbimiz sizleri Kur’an dan sorgu suale çekeceğim diye, apaçık hükmünü vermiştir.

Rabbimiz, biz İslam toplumları olarak, yaptığımız büyük yanlışımızın farkında olmamızı sağla ne olur. Yoksa bataklığın içinde debelenmekten ve daha da kötüsü namerde muhtaç olmaktan, asla kurtulamayacağız.

Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK

http://hakyolkuran.com/
http://kuranyolu.blogcu.com/
http://halukgta.blogcu.com/
http://hakyol1.sayfasi.net/

Bu konuyu yazdır

  Tarih: 09-09-2025, 10:49 PM