:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
EfsaneLer
_AL0n3_
#11
[b]Kleopatra


Kleopatra.gif

[/url][/b][url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.selket.de/images/kleopatra.jpg]kleopatra.jpg


M.Ö 69`da iskenderiyede dogdu.Aslen yunanlı olan 3.Kleopatra babası 11.Ptolemaios`un vasiyeti üzerine kardesi ile evlendi. (O zamanlar mısırda egemen olan yunanlılar mısır toplumuna karısmamak için kendi soylarrından olan kişilerle evlenıyolardı bu da akraba evlılıklerı sonucu özürlü insanların dugumuna yol acıyordu.....) Babası öldügünde 18 yasında olan Kleopatra tahta cıktı. Halkın içine girebilmek ve halkın kendisini benımsemesi için kendini mısır dinine verdi.Kardesi tarafından iktidardan uzaklaştırılıp sürgüne yollandı .Kleopatra iktidara yanında büyük Roma imparatoru SeZaR ile geri döndü. (Kleopatra bir halı içinde Sezar`ın sarayına girmiş ve bu büyük kralı kendine aşık etmişti....) Bu olaydan sunra kimsenin bilmedigi bir sebeple kardesi Nil sularında boguldu ....!

Kardeşinin aradan cekilmesi ile kleo tek basına iktidar koltuguna oturmustu.O sırada SeZaRdan bir cocugu oldu ve minik Sezarius`u alıp Romaya gitti. Kleo`nun en büyük hayali iki imparatorlugu birleştirip büyük İskenderin hayali olan bilinen tüm dünyaya sahip olmaktdı.M.Ö 44`de Sezar ölünce bu hayallerini ertelemek zorunda kaldı. (ama yanlızca kısa bir süre için.. ) SeZaR ölünce roma imp. 2 `ye ayrıldı ve tahta cıkan Octavio (Sezarın yegeni) ve MarcuS Antonius arasında. Doğu artık MarcuS tarafından yönetilmekteydi ve ilk işide Mısırı ziyaret oldu.



Kleopatraya delice aşık oldu ve Kleo tekrar yarıda bıraktı planlarını hayata gecımekde gec kalmadı.Octavius`a savas actılar.Actiumda yapılan savaşta kleo ve Marcus kacmak zurunda kaldı .İskenderiydeki sarayına dönen Kleopatra elbet Octavius `un MıSıRı ele geçirecegini biliyodu. MarcuS`da onu peşi sıra mısıra dündü ama korkunc bir haberle sarsıldı Kleopatrası ölmüştü intihar ertmişti.Bunu duyunca o da kendini öülümün kollarına bıraktı ama ölümüne sebep olan bu haber bir dedikodudan ibaret idi.Bunu haber alan Kleo artık tek basına kalmıstı mısır elinden ucup gitmek üzereydi ,tek yapıcagı hayatına son vermek olmuştu artık.Mısır dininde İsİs`in simgesi olan kobra yılanı ile intihar etti.Öldüğünde sadece daha 39 yaşındaydı. Plutark`a göre 9 dil bilen Kleo aşırı zeki bir kadındı ama herkesin bildigi gibi cok güzel de degildi.O salona girdigi zaman kimse bakmazdı bile derdi.Mısır Tanrısı İsİs ile kendini özdeştirmişti.SeZaR da Osiris dogan cocuklarıda Horus`u simgeliyordu.Ensest ilişki cocuğu,hafif meşrep ,sımarık ama işini ciddiye alan -bir kadın idi.

Isis :

10.000 adı olan bereket tanrıcası Reankarnasyonla mısır halkı tarafından Kleopatranın içinde yaşadına inanılıyordu.

Kleopatra`nın Sarayı M.Ö 300 yılında kurulan iskenderiye şehrinde bulunan Kleo`nun sarayı kleopatranın ölümünden 400 yıl sonra meydana gelen büyük depremlerle sular altına gömülmüştü.Tarihe damgasını vuran bu saray yaklaşık 2 sene evvel iskenderiye körfezinde tekrar büyük araştırmalar sonucu yer yüzüne cıkarıldı.Bulunan ilk parcalar sarayın girişinde bulunan büyük surlar oldu.Daha sonra sudan cıkan 2 sfenx burdaki kalıntıların Kleo`nun sarayı oldugunu kanıtladı bu gercekten büyük bir arkeolojik buluştu.

Sudan cıkan büyük yunan tanrısı Hermes`in heykeli ve kenti simgesi olan kıvrık yılan heykeli ilk bulunan bir kaç parcadan biriydi.Hiç bir zaman Kleonun tam bir resmı veya heykeli bulunamadı. Bulunan resim ve heykellerde hep baska türlü resmedilmişti.Ama bu kalıntılar içinden cıkan bir parada ilk defa Kleo`nun yüzü cok temiz ve güzel bir şekilde yapılmıştı. Sarayın yeri Strabon un çizdigi haritalrdan yola cıkılarak aramalara başlandı.
Kleopatra MıSıR`ın son hükümdari oldu ve yaşamını Tarihte büyük izler bırakarak sona erdirdi.

Ara
Cevapla
_AL0n3_
#12
ZEUS'UN DOÄžUŞU

Kronos ile Rhea'nın evliliklerinden Hestia, Demeter, Hera adlarında üç kızla, Hades, Poseidon, Zeus adlı üç erkek çocuk dünyaya geldi. Babasına yaptıklarını unutmayan Kronos kendisinin de oğullarından aynı karşılığı göreceğinden korkuyordu bu yüzden Karısının her yeni doğurduğu çocuğu yutup, karnında saklıyordu.

Rhea yalnız "Zeus"u onun elinden kurtarabildi. Tanrıça gecenin karanlığından faydalanarak çabucak koşup Girit adasında "İda" dağının tepesine çıktı. Çocuğunu da beraber götürmüştü. Gaia çocuğu aldı ve onu bir mağaranın dibine sakladı. Rhea bir kocaman taşı kundak bezlerine sarıp Kronos'a verdi. Kronos bu taşıda hemen yuttu, oğlunun dünyada yaşadığını bilmiyordu. Ve ilerleyen zaman içinde oğlu büyüyüp yenilmek nedir bilmeyecek, sıkıntı nedir duymayacak, gücü ve kuvveti ile babasını kendisine boyun eğdirecek, onun bütün imtiyazlarını, şan ve şerefini elinden alacak, onun yerine bütün ölmezlerin başı olacaktı. Gerçekten Zeus, ormanların sık dalları arasında büyüdü; keçi sütünü emdi; bağırmalarını babası duymasın diye Kuretoslar da onun başında kalkanlarını çarparak gürültüler çıkardılar. Olgunluk çağına gelince Zeus saklandığı mağaradan çıktı. Kronos'u yuttuğu tanrıları ve taşı çıkarmaya zorladı. Sonra onu gökten kovup dünyanın ta dibine, yerin ve denizin alt tabakasının daha da altına attı.

Zeus karısı Hera, çocukları, kardeşleri ve öbür tanrılarla birlikte Olympos dağına yerleşip saltanat sürmeye başladı. Fakat bu sefer de karşısına; Gaia ile Uranos'un Othrys dağına yerleşmiş oğulları Titan'lar çıktı. Her iki taraf ellerine kocaman kayalar alıp savaşmaya başladılar. Pelion dağlarını Ossa dağının üzerine yığarak Titan'lar Olympos'a tırmanmaya çalıştılar. Savaşın gürültüsünden gökler, yerler, denizler sarsıldı, Tartaros yani cehennem bile o yaygara ile çalkalandı. Fakat Zeus'un Tanrısal silahına, yıldırımına hiç bir şey dayanamadı. Bereketli toprak titreyerek yanıyor, her şey kaynıyordu. Yerler parçalandı, dağlar eridi ve Titan'lar yenilerek Tartoros'a atıldılar. Hepsi de zincirlere vuruldu ve üzerlerine üçyüz kaya yuvarlandı. Helland, Yunanistan toprağı, yüksek dağları, derin uçurumları ile karmakarışık bir manzaraya sahipti. Eski Yunanlılar bunu Zeus'un Titan'larla olan savaşına bağlar.

Bundan sonra ilk zamanlarda ki karışıklık sona erdi. Kainat düzen buldu. Tabiatın kaba, vahşi ve kör kuvvetleri; Tanrısal zeka tarafından yenilmiş ve emir altına alınmış oldu.
Ara
Cevapla
_AL0n3_
#13
Kaybolan tanrı efsanesi ...

Hititler bir çok doğa olayını tanrılara bağlamakta, ancak onları, insan şekilli (antropomorfik) olarak düşünmekteydiler.

Buna göre bir tanrı canı isterse çekip gidebiliyordu. Ancak tanrının gitmesiyle ona bağlı olan doğa olayları da etkileniyordu.


Ele geçen metinlerden biri de Fırtına tanrısının oğlu Telipinu'nun kaybolması ile ilgili olandır. Hatti kökenli bu efsanenin kahramanı Telipinu aslında bir tarım tanrısıdır. Tohum ekmek, tarla sürmek, sulamak, ürünü yetiştirmek ve toplamak gibi tarım işleri ile ilgilidir. Doğal olarak bu tanrının kaybolması bütün hayatı etkilemiştir. Farklı versiyonlardan derlenen efsanenin ilginç bir konusu vardır.


Tanrı o kadar sinirlidir ki elbisesini ve ayakkabılarını ters giyecek kadar sinirlenmiştir ve fırlar gider. Tanrının gitmesiyle beraber ülkede her şey değişir. Sıkıntılar başlar :


" Pencereleri sis doldurdu, evi duman doldurdu. Ocakta odunlar boğuldu, ağılda koyunlar boğuldu. Koyun kuzusunu istemedi, inek buzağısını istemedi.[…] Arpa ve buğday yetişmez oldu, sığırlar koyunlar ve insanlar gebe kalmadılar, gebe kalanlar ise doğurmadılar. Dağlar kurudu, ağaçlar kurudu ve çiçek açmaz oldu; otlaklar kurudu, kaynaklar kurudu."



Tanrının gidişi o kadar etkili olmuştu ki diğer tanrılar da bundan etkilenmişti, hatta bütün tanrıların katıldıkları bir ziyafette yiyip içmelerine rağmen açlık ve susuzlukları geçmemişti. Bu pasajın açıklaması şu şekilde olabilir , burada tanrıların yemesi ve içmesi kendilerine sunulan sunular olabilir, ancak bu sunuların fayda etmedikleri görülmektedir.



En sonunda Fırtına tanrısının aklına oğlu Telipinu gelir ve iyi olan her şeyi alıp götürdüğünü söyler, ve yüksek dağlarda Telipinu'yu araması için kartalı gönderir. Ancak kartal Telipinu'yu bulamaz. O zaman bütün tanrıların annesi tanrıça Hannahanna Fırtına tanrısı'na bizzat aramasını söyler. Ancak fırtına tanrısı da başarılı olamaz. Hannahanna en sonunda bir arı gönderir. Arı sonunda tanrıyı bulur ve onu sokarak uyandırır (bu bölüm değişik versiyonlarda farklıdır). Telipinu daha da öfkelenir . En sonunda bir ayin yaparak öfkesini dindirmeye karar verilir. Bu işi büyü tanrıçası Kamrušepa yapar:



" Ey tanrılar gidin! Şimdi tanrı Hapantali için Güneş Tanrısı'nın koyunlarını güdün. Telipinu'nun Karaš-hububatlarını [1] iyileştirebilmem için on iki koç seçin. Bin küçük deliği olan bir sepeti kendim için aldım. Ve onun üstüne ben karaš-hububatı ve Kamrušepa'nın koçlarını döktüm. Ve ben Telipinu'nun üzerinde, şurasında burasında ateş yaktım. Ve onun kötülüğünü Telipinu'nun vücudundan aldım. Onun günahını aldım. Onun kızgınlığını aldım. Onun hiddetini aldım. Onun dargınlığını aldım. Onun küskünlüğünü aldım. […] Telipinu hiddeti bırak. Öfkeyi bırak. Küskünlüğü bırak. Ve kanaldaki su nasıl geriye akmazsa, Telipinu'nun hiddeti, öfkesi ve küskünlüğü aynı şekilde geri gelmesin. […] Telipinu'nun hiddeti, öfkesi, günahı ve küskülüğü gitsin. Ev onu bıraksın. İçindeki...ondan kurtulsun. Pencere ondan kurtulsun. Menteşe[ondan kurtul]sun. İç avlu ondan kurtulsun. Şehir kapısı ondan kurtulsun. Kapı ondan kurtulsun. Kral yolu ondan kurtulsun. Meyve bahçesine, tarlaya ya da ormana o girmesin. (Karanlık) toprağın Güneş tanrısının yoluna o gitsin. Kapıcı yedi kapıyı açtı. Yedi (kapı) sürgüsünü çekti. Karanlık toprağın altında bronzdan palhi kapları durur. Kapakları kurşundandır. Tutamakları ise demirdendir. İçlerine giren bir şey, bir daha geri çıkamaz. İçlerinde mahvolur. Bundan dolayı onlar Telipinu'nun hiddeti, öfkesi, günahı ve küskünlüğünü yakılsın ve onlar (buraya) geri dönmesin."



Sonuçta bu büyü etkili olur . (Başka versiyonda bu büyüyü bir insan yapmıştır.) Telipinu'nun öfkesi diner ve evine döner. Böylece ortaklık yatışır ve eski haline döner.

Ara
Cevapla
_AL0n3_
#14
Leyla ile Mecnun

Leyla ile Mecnun'un aşkları bir Arap efsanesine dayanmaktadır . Bu efsanede Mecnun mahlasıyla şiirler söyleyen Kays ibni Mülevvah adlı bir Arap şairiyle Leyli ( Leyla ) adlı bir Arap kızın arasında geçen ve ayrılıkla sona eren bir aşk serüveni anlatılmaktadır .

Söylentiye göre Kays ile Leyla kardeş çocuklarıdır .Küçük yaşta birbirlerini severler . Kays'ın Leyla için söylediği şiirler dillerde dolaşır .Leyla'nın babası ,adını dillere düşürdüğü için kızının Kays'la evlenmesini önler .Leyla başka biriyle evlendirilir .Kays çöllere düşer .Mecnun (deli ) diye anılmaya başlar .Ayrılık acısına dayanamayan Leyla kederinden ölür . Mecnun bunu duyunca onun mezarının başına koşar ve o da orada can verir .

Bu efsane Arap edebiyatında X. yüzyılda çok yaygın bir hale gelmiş ,Mecnun'a ait olduğu söylenen şiirlerin arasına nesirler de eklenerek hikaye haline getirilmiştir .Bu konu daha sonra Fars ve Türk edebiyatlarında da işlenmiştir . Bunların arasında en ünlüsü Fuzuli'nin yapıtıdır ( 1535)

Aşağıda okuyacağınız küçük hikaye Fuzuli`nin Leyla vü Mecnun adlı mesnevisinden alınmıştır.

Kays, bilinen adıyla Mecnun, Leyla`nın aşkından kendisinden geçip yarı meczup bir halde çölde giderken, namaz kılmakta olan bir dervişin önünden geçer. Derviş hemen namazını selamlayıp, Mecnun'a "Namaz kılan birinin önünden geçilmez, bunu bilmiyor musun?" diye çıkışır. Mecnun cevap verir "Ben Leyla'nın aşkından öyle bir hale geldim ki, senin burada namaz kıldığını görmedim bile, sen nasıl bir aşkla namaz kılıyorsun da benim senin önünden geçtiğimi görüyorsun?"

Leyla ve Mecnun'un hikayesi Türk Halk edebiyatının da etkilemiş ve Leyla ile Mecnun adıyla bir Karagöz oyunu haline getirilmiştir .

Karagöz oyunlarında işlenen Leyla ile Mecnun hikayesi ise şöyle :

Oyunun başında Leyla ile Mecnun birbirlerine olan sevgilerini şiirlerle dile getirirler. Aralarında bir gül ağacı vardır. Zebani gelerek gül ağacını alır ve yerine karaçalı koyar. Karagöz bu karaçalıyı almak isterken zebani Karagöz’ü kaldırıp baş aşağı kara çalının üzerine atar. Hacıvat gelerek Karagöz’e Leyla ile Mecnun’un hikayesini anlatarak, Zebani’nin kara çalıyı onları ayırmak için koyduğunu söyler.

Perdeye içinde Leyla’nın babası ve annesinin olduğu bir kervan gelir. Hacıvat onlara bir ev bulur. Daha sonra Mecnun’un babası olan Halepli Haşim gelir. Hacıvat Leyla’nın anne ve babasının olduğu yere ergeç Mecnun’un da geleceğini söyler. Mecnun gelip Leyla’ya olan aşkını Hacıvat’a anlatır ve ondan yardım ister. Bu esnada bir aslan gelip Karagöz’ün köpeğini yutar. Leyla’nın babası kızını Mecnun’a istemeye gelen Hacıvat’ı kovar. Hacıvat, Karagöz’ün ninesi olan Cazu’dan yardım ister. Cazu nine Leyla’nın babasına giderek eğer kızlarını Mecnun’a vermezlerse Leyla’nın öleceğini söyler.

Bunun üzerine Leyla’nın babası kızını Mecnun’a vermek için üç şart koşar. Birincisi Mecnun çok sevdiği dişi ahuyu öldürecektir. İkincisi aslan ile boğuşup onu da öldürmesi. Üçüncüsü ise yedi başlı ejderhayı öldürmesi. Karagöz Mecnun’a bir bıçak verir. Mecnun kendi isteğiyle ahuyu öldürür. Daha sonra aslan ile ejderhayı da öldürür ve koşulları yerine getirmiş olur. Zebani iki sevgilinin kavuşmasını engellemek amacıyla araya yine kara çalı koyarsa da Mecnun bıçağı ile karaçalıyı kesip atar.
Sevgililer birbirlerine kavuşurlar ve kervanla memleketlerine dönerler ...
Ara
Cevapla
_AL0n3_
#15
FERHAT İLE ŞİRİN

Efsaneye göre Ferhat, Persler döneminde yaşamış ünlü bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu'nun yeğeni Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini yaparken Şirin'i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat, Sultan'a haber salarak Şirin'i istetir. Sultan,yeğenini vermek istemez. Ferhat'ı oyalamak için dağı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat, zekası, teknik bilgisi, bilek gücü, aşktan aldığı kuvvetle dağı deler.

Mehmene Banu, dağı delip suyun akacağı kanalı tamamlamak üzere olan Ferhat'ın yanına yaşlı dadısını göndererek, Şirin'in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat, bu acı haber üzerine, elinde tuttuğu külüngü havaya atar, düşen külünk Ferhat'ın başına isabet eder ve Ferhat orada ölür. Ferhat'ın acı haberini alan Şirin korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir.Ferhat'ın öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan aşağı yuvarlanarak, orada can verir. Her iki sevgiliyi, can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.

Bu aşk öyküsünün Karagöz oyunlarındaki işlenişi ise şöyle :

Hacıvat tarafına Şirin’in köşkü, Karagöz tarafına ise dağ kurulur. Hacıvat’ın tegannîsinden sonra perdeye gelen Karagöz Hacıvat’a “Kendi tarafına köşk benim tarafa ise moloz yığını koymuşsun” diye sitem eder. Bunun üzerine Hacıvat Ferhat ile Şirin öyküsünü anlatmaya başlar. Bu sırada Karagöz ile Hacıvat çekilirler ve olay canlanır.

Ferhat ile Şirin birbirlerini çok severler. Fakat Şirin’in annesi Şirin’i Ferhat’a vermek istemez. Hacıvat’ın araya girmesi sonucu Şirin’in annesi bir şart koşar. Amasya şehrinde su yoktur, eğer Ferhat Elmadağı'nı kazması ile yarıp şehre su getirirse Şirin’i vermeye razı olacaktır.

Ferhat Hacıvat’tan bir külünk bulmasını ister. Hacıvat Karagöz’e giderek bir külünk ısmarlar. Külüngü zamanında yetiştiremeyen Karagöz evden kendi kazmasını getirir. Ferhat dağı kazma ile yararak şehre su getirmesine rağmen Şirin’in annesi Şirin’i vermeye razı olmaz, büyücü bir kadın bularak onları ayırmak ister. Büyücü kadın Ferhat’a gelerek Şirin’in öldüğünü söyler. Ferhat büyücü kadını öldürür, tam kendi canına da kıymak üzeredir ki Karagöz gelerek Şirin’in ölmediğini söyler ve iki sevgiliyi birbirine kavuşturur

Ara
Cevapla
_AL0n3_
#16
KEREM [b]İLE ASLI

Bu aşk hikayesinin Aşık Kerem ya da Kerem Dede diye anılan Azerbaycan yöresi halk şairinin aşk serüvenini konu eden şiirleri halk arasında yayıldıktan sonra adı bilinmeyen halk hikayecileri tarafından bu şiirler çerçevesinde oluşturulduğu ileri sürülür .( XVII. yy. )

İsfahan Padişahı'nın oğlu Kerem keşiş kızı Aslı'ya gönül verir .Ancak din ayrılığı yüzünden onunla evlenmesi mümkün olmaz . İlden ile göçen keşişle kızı Aslı'nın ardından uzun yolculuklar yapan delikanlı Halep Paşası'nın emri üzerine Aslı'yla evlendirilir .Ancak düğün gecesi keşişin kızına giydirdiği gömleğin düğmeleri bir türlü çözülmeyince Kerem ah edip yanarak ölür . Onun külleri arasında kalmış kıvılcımla Aslı'da saçlarından tutuşup can verir .

Hikaye boyunca Kerem arkadaşı Sofu'yla birlikte uzun yollar aşar . Anadolu'nun birçok yerini gezer ,Hanlarda kahvelerde şiirler söyler ,yollara , dağlara , akarsulara, hayvanlara Aslı'ya benzettiği güzellere şiirler söyleyerek derdini anlatır .Aslı'yı yakından görebilmek için kızın annesine bütün dişlerini çektirir .

Hikayeye olağanüstü ögeler de karışmıştır .İki sevgilinin doğumları bir dervişin verdiği sihirli elmayla olmuştur .Zorda kalan Kerem'i Hızır kurtarır .Dağlar ırmaklar o şiir söyleyince geçit verir .

Sevgilisine kavuşma yolunda çileler çeken ve onun uğrunda yanan Kerem , modern edebiyatta bir ülküye bağlanıp can verebilen kahramanın simgesi sayılmıştır .








Ala gözlerine kurban olduğum
Hep senin derdinden yanar ağlarım
Kime arzedeyim garip halimi
Ellerin yanında görür ağlarım ..

Benden kaçar sevdiğim, gayrden kaçmaz
Dahi pek küçüktür, aşıkın bilmez
Yalvarsam Mevla'ya dileğim geçmez
Yüzümü yerlere sürer ağlarım ..

Yine düşt'ayrılık vücut şehrine
Yürek mi dayanır dilber cevrine
Sürülünce insan mahşer yerine
Hak'kın divanına durur ağlarım ..

Kerem der bu firkatla yanarsam
Tükenir ömrümüz bir gün ölürsem
Bu hasretle kıyamete kalırsam
Kefenim boynuma sarar ağlarım ...

Aşık Kerem
[/b]
Ara
Cevapla
_AL0n3_
#17
BOŞKA İLE ADMİRA

Boşka ve Admira Yugoslavya parçalanmadan önce Saraybosna'
da yaşayan iki genç. Admira Müslüman, Boşka ise Sırp bir aileden. Ama ikisi de Saraybosnalı. Çocuklukları aynı mahallede geçer. Lise yıllarında bu iki genç birbirlerine aşık olup nişanlanırlar. 1992 yılının ilkbaharında Boşka ve Admira evlilik planları yaparken Bosna'da savaş başlar.

Bu tarihten itibaren bu iki insanın hayatlarına anlam kazandıran birçok şey savaşın acımasız ellerinde bir bir yok olup gider. Önce Sırp ordusunun Bosna'yı talan edip masum ve savunmasız insanları toplama kamplarında katletmelerini seyrederler. Sonra birlikte büyüdükleri insanların birbirlerine düşman oluşuna, oynadıkları sokakların, yaşadıkları evlerin yıkılışına şahit olurlar. Bütün bu karmaşanın içinde Boşka ve Admira'nın sarılıp tutundukları iki şey vardır: birbirlerine olan sevgileri, ve Saraybosna'ya tutkunlukları.

Birçok Saraybosnalı gibi Boşka ve Admira da hazırlıksız ve savunmasız yakalanırlar Sırp kuşatmasına. Yine de şehri terketmezler. Bu arada Boşka'nın birçok arkadaşı Saraybosna'yı çevreleyen Sırp çetelerine katılırlar ve Boşka'nın da katılması için baskıda bulunurlar. Boşka her seferinde reddeder.

Admira ile birlikte Saraybosna'da kalıp şehirdeki yaşlı ve düşkünlere yardım ederler. Onlar için yiyecek kuyruklarında beklerler. Kışın evlerine odun taşırlar. Kuşatma çemberi gün geçtikçe daha da daralır. Yaşam daha da zorlaşır. Bunun üzerine yaşadıkları yeri terkedip, şehrin merkezine yerleşirler. Bu arada Boşka'nin ailesi Sırbistan'a göçer.

Boşka ve Admira'nın Saraybosna'da verdikleri yaşam mücadelesi iki yıl sürer. Bu arada evlenirler de. 1994 ilkbaharında Sırbistan'a, Boşka'nin ailesinin yanına gitmeye karar verirler. Saraybosna'nın giriş-çıkışlarını tutan Sırp askerlerinden ve şehri savunan direniş gruplarından izin alırlar.

Geçiş günü gelir. Boşka ve Admira, önce Admira'nın ailesini ziyaret edip onlarla vedalaşırlar. Sonra askerlerin onlara söylediği geçis noktasına doğru yürürler. İkisi elele kilit noktasındaki köprüyü geçerler. Köprüden sonra bir iki adım attıkları sırada birkaç el silah sesi duyulur. Boşka ve Admira yere düşerler.

O anda mı ölürler, yoksa daha sonra mı bilinmez. Fakat, ölümde bile rahat bırakmaz savaş Boşka ile Admira'yı. Kimse yanaşamaz yanlarına on gün boyunca. Ailelerin girişimleri sonuçsuz kalır. Ne şehri savunan direniş grupları ne de Sırp askerleri kimseyi yaklaştırmazlar yanlarına. Boşka ve Admira kurtlara, köpeklere yem olurlar. Olay büyür, televizyona, gazetelere yansır. On gün sonra Boşka ve Admira'dan geriye kalanlar, aileler tarafından alınıp gömülür. Kurşunlari hangi tarafın ateşlediği bulunamaz. İki taraf da birbirlerini suçlarlar ..
Ara
Cevapla
_AL0n3_
#18
YUSUF İLE ZÜLEYHA

Divan edebiyatında birçok şairin mesnevilerine de konu olan bu aşk öyküsü Kur'an-ı Kerim'de "öykülerin en güzeli "diye isim bulmuştur . Yusuf sûresinde 98 âyet (4-101), Yusuf Peygamber'in ibretli hayat hikâyesinden söz eder.

Buna göre Yusuf Peygamber'in on bir erkek kardeşi vardır. Olağanüstü bir güzelliğe sahip olan Hz.Yusuf babası tarafından çok sevilmektedir. Onu kıskanan kardeşleri gezinti için kıra gotürürler ve kuyuya atarlar. Babalarına ise kanlı elbiselerini gösterip, onu kurdun yediğini söylerler. Yoldan geçen bir kervan, su çekerken Yusuf'u bulur ve Mısır'da Hazine Bakanı olan Azîz'e köle olarak satarlar.

Sarayda ihtimamla yetişen Hz.Yusuf 'a Azîz'in karısı Züleyha aşık olur ve onu yasak ilişkiye çağırır.Hz.Yusuf ona şöyle cevap verir: "Allah'a sığınırım. Efendim bana iyi baktı. Doğrusu zulüm yapanlar kurtuluşa eremez." Yüce Allah, o arada Hz.Yusuf'un da Züleyha'yı arzuladığını, ancak ihlâslı bir kul olması yüzünden Yusuf'un bu kötülük ve fuhuştan korunduğunu belirtir.

Eşinin haksız olduğunu tespit eden Azîz, olayın hiç bir şey olmamış gibi kapanmasını istemişse de, dedikodunun önü alınamamıştır. Bunun üzerine Züleyha dedikodu yapan hanımları yemeğe davet etmiş ve Yûsuf'u onların yanına çağırarak, şaşkınlık içinde meyve bıçakları ile ellerini kestiklerini görmüştür. Bununla, âşık olmakta haklı olduğunu göstermeye çalışan Züleyha, Yusuf'un kendisine ilgi göstermemesi üzerine onun hapse atılmasını istemiştir.

Güzel bir kadının cinsel isteklerine uymak yerine yıllarca hapiste kalmayı tercih eden Hz.Yusuf bu konuda şöyle dua etti: "Rabbim, bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir. Eğer onların düzenini benden savmazsan onlara kayarım ve câhillerden olurum." Rabbi onun duasını kabul etti ve onların düzenlerini ondan savdı.

Mısır hükümdarı bir gece rüyasında yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak gördü. Yorumcular bu rüyaya anlam veremediler. Bu arada zindanda bulunan Hz.Yusuf isabetli rüya yorumları ile ün yapmıştı. Kral onu yorum için saraya çağırdı. Ancak Yusuf, Züleyha konusunda iftiraya uğradığını, bu eski davanın görülerek sonuca bağlanmasını istedi. Böylece temize çıktıktan sonra rüyanın yorumunu yapabileceğini söyledi. Gerçekten sorguya çekilen Züleyha ve dedikoducu kadınlar doğruyu söylediler. Hz.Yusuf belge ve delillerle temize çıkınca rüyayı şöyle yorumladı:

Yedi yıl çok bolluk, ondan sonra da yedi yıl kıtlık yılları gelecek. Kral, tedbir olarak ne yapmak gerektiğini sorunca Hz.Yûsuf, ekonomik ve mali işlerin başına kendisi getirildiği takdirde bu kıtlık ve darlık yıllarına çare bulabileceğini söyledi.Bu göreve getirilen Hz.Yusuf , ilk bolluk yıllarında halkı tasarrufa teşvik etti, tüm fazla hububatı depolara yerleştirdi. Bu arada, halk ellerindeki altın, gümüş gibi değerli eşyasını da Hz.Yusuf 'un emanet depolarına teslim etmişti. Bunların eline emanet bıraktıkları şeylerin miktar ve niteliklerini belirten makbuzlar veriliyordu. İşte bu makbuzlar J. Dobretberger gibi iktisatçıların belirttiği gibi M. Ö. 1600 yıllarında Ortadoğu' da elden ele kâğıt para gibi dolaşmaya başlar.

Rivayete göre Mısır Melik'i Hz. Yusuf'a taç giydirmiş, kılıç kuşatmış ve inci ile yakut işlemeli bir taht yaptırmıştır. Ancak Hz.Yusuf son ikisini kabul etmekle birlikte, taç giymeyi kendisinin ve atalarının giydiklerinden olmadığını söyleyerek reddetmiştir. Ülke kısa sürede Hz.Yusuf 'un adaletli yönetimi ile onun nüfuz ve iktidar alanına girmiştir. Bu arada Hazine Bakanı Aziz vefat etmiş, eşi Rail, diğer adı ile Züleyha, Melik tarafından Yusuf'la evlendirilmiştir. Bir mucize olarak gençleşen Züleyha, kocası iktidarsız olduğu için kız olarak Yusuf'la gerdeğe girmiştir. Bunun üzerine Yusuf Züleyha'ya "Bu şekilde meşru olarak evlenmemiz senin haram olarak istediğinden daha iyi değil mi?" diyerek helal ile haram arasındaki farka dikkat çekmiştir. Züleyha'nın Yusuf'tan Efrâim ve Menşa adlarında iki oğlunun dünyaya geldiği nakledilir...
Ara
Cevapla
_AL0n3_
#19
Yavuz İle Eylem

vaktiyle büyük kentin birinde varoş bir mahalede yaşayan geçimini marangozlukla yapan bir delikanlı varmış... ekmegini ahşaptan çıkarmayı severmiş , bu onun için hem iş hemde zevkmiş.. tabi delikanlı dedikya ilaki varmış bir sevdalısı onunda her delikanlı gibi ... ama onun için sevda başka telden çalarmış .. onun aşkı kendisini bile aşmış ... sevmiş ,ölümüne sevmiş hemde ... sevdigininde ondan eksik yanı yokmuş hani, inanılması güç ama üç kelimesinden biri sürekli yavuz ' muş .. bu aşk çocuklukta başlamış daha yaşları yedi .. buna yüce yaradanın yazgısımı diyelim yoksa , Allahın onlara o yaşta bıraktıgı bir lu tufmu... evet onlar yedi lerinde tanıştılar aşkla , sevdayla ... o yaşlarda aşk acısı çekmek zor olmasa gerek malum daha yaş yedi ama" aşk her yaşta aşktır" deyimi olmassa daha bir gözel olurduya ....

artık yavuz 'la eylem büyümüş olgunluk çaglarına erişmişlerdi , hayatı tos pembe görmedikleri gibi dahada bir sevdalarına sarılmışlardı ... onlar için aşk , aşk degildi , hayattı , nefesti , benlikti ..uzun lafın kısası aşk aşktan çıkmıştı artık ....

yavuz için sadece gözleri vardı eylemin bu hayatta yalan söylemeyen , derdini gizlemeyen ... ama bir gün eylemin gözleri bir başka türlü gülümsüyordu .. yavuz bunu anlamıştı ama anlamamazlıktan geliyordu ... çünkü gözleri başka ,dili başka şeyler söylüyordu .. belkide eylem gızana gelmiş unutmuştu sevdalarının çocukluktan beri başladıgını .. evet eylem yalan söylüyordu "kaç gündür teyzemlerdeyim gelemedim yanına "diyordu o yalancı diller ...ama gözlere laf yok ,gözler benligini koruyordu herzamanki gibi...

megerse mahalleye artık sık sık ugrayan zengin züppeler eyleme sarkıntılık yapıyorlarmış .. laflar gaflar arda geliyormuş... işte bu şereften paylarını almayan insan müspetteleri bir gün sıkıştırmışlar eylemi bir kapı eşiginde agzını baglayıp götürmüşler tenha yere .. ve eylemin ırzını namusunu kirletmekle kalmamışlar yavuza tehdit savurmuşlar eylem aracılıgla ..
işte o dil böyle yalan söylüyordu ..yavuza başından geçen hiç bir şeyi paylaşmamış ..çünkü onun için namus , şeref , haysiyet kavramı vardı.. başından geçen bu igrençlikleri aşkına ihanet sayan eylem intihara kakışmak ister ama her defasında yüce yardanın engeline takılır ...

artık bu yaşadıgı olay eylem için bir kırılma noktasıdır hayatında . degil yavuzla konuşmak yüzüne bakmaya utanır olmuş artık .. yavuz bu halinden çok rahatsız olmaya başlamış ..bu hayattan güçüp gitmek isteyen eylemi kaç kere ölümün eşiginden kurtarmış ... eylem başından geçen olayları deli aşıgına anlatmak istemiş çogu zaman ama az çok şeyi tahmin edebilen yavuz dinlemek istememiş.. kütü bir şey oldugunu biliyormuş , ama öyle bir sevdaymışki bunu bile sineye çekmeye hazırmış eylemle mesut olmak için ...

yavuz un baskılarına dayanamayan eylem evlenmeye karar vermiş .. başka şansı yokmuş çünkü , yavuzn çaresizligi gözlerinden okunuyormuş kimsenin anlatmamasına ragmen her şeyi anlamış gözlerinden eylemin .. o kadarsevmiş eylemi.. dügün günü herkesin keyfi yerinde misafirler bir o yana bvir bu yana kendilerini savururken eylemden çıt çıkmıyordu .. ama sineci yavuz yine sineye çekmişti olanları ve kalkıp oynamaya başladı .. yavuzn zeybegide bir başka türlü çalıyordu hani ... yavuzn gözel oyununa dayanamayan eylemde kalkıp yavula karşılıklı oynamaya başladı koskocaman alanda ikisi tek başınaydı .. her kes onları seyrediyordu biliyorlardı aşklarını misafirler çıktılarmı meydana aşka hürmette bırakırlardı oyunu ..

ama ölüm denilen o kaypak türkü onları dügünde yakaladı .. onların sevdasını hazmedemeyen o zengin züppeler dügünü basmaktan utanmamışlardı .. çapraz ateşe tuttular hiç bir şey demeden iki aşıgı .. kurşunlar havada uçuşuyor iki sevdalı kan revan içinde birbirine sarılıyorlardı..
eylem o gün hayata gözlerini yumdu .. yavuz dört kurşun bedenine almasına rahmen hayatta kaldı ölmedi.. onun şimdi yaşaması için tek bir neden vardı artık...
Ara
Cevapla
_AL0n3_
#20
Efsane Aşklar


Aşk, delicesine bir duygu. Sevene her türlü çılgınlığı yaptırırcasına güçlü, yakarcasına da kızgın. Tutkunun zirvesine uçururcasına fırtınalı. Bittiğinde de öldürürcesine acı.
Aşk, insanları sadece sevgiyle değil bazen de nefretle birbirine bağlayan bir duygu. İnsanlık tarihi ise aşk için ızdırap çeken, herşeyini feda eden, kendini öldüren, yataklara düşüren isimlerle dolu.

Asuman ile Zeycan

Ayni elmadan yiyerek çocuk sahibi olan iki ana babanin biri kiz, biri erkek çocuklari arasindaki aski anlatan Türk halk öyküsü. Erzincan beyi Kaleli Bey ile kahyasi Dervis Ahmet"in çocuklari olmamaktadir. Bey ve kahyasi, kilik degistirerek geziye çikarlar. Bir yaylada karsilastiklari bir dervisin verdigi elmayi esleriyle birlikte yiyen babalar, çocuk sahibi olurlar. Beyin kizi, kahyanin oglu olmustur. Dervis, kizin adini Zeycan, oglanin adini da Asuman koyar, onlarin birbirleriyle besik kertmesi nisanli olduklarini, büyüdükleri zaman evlendirilmelerini söyler. Çocuklar büyüyünce birbirlerini severler, ancak Zeycan"in annesi, Kaleleli Bey"i etkileyerek iki gencin evlenmesini engeller. Asuman ve Zeycan, düslerinde bade içerek asiklik gücü kazanmislar, saz çalarak deyisler söylemeye baslamislardir. Asuman kilik degistirerek beyin huzuruna çikar ve ondan atismak için asik ister. Kaleli Bey, Asuman"in karsisina, asik olarak kendi kizini çikartir. Bu atismada kaybeden, kazananin kölesi olacaktir. Iki sevgili arasindaki sazli sözlü mücadeleyi Asuman kazanir. Ama Kaleli Bey, sözünde durmadigi gibi, Asuman"i da öldürtmek ister. Sevgilisinin yardimiyla kaçip kurtulan Asuman, Basra"ya gider, bir kahvede asiklik yapmaya baslar. Asiklikta gösterdigi basari, Basrali asiklarca kiskanildigi için bir kuyuya atilan Asuman"i, dügünde elinden bade içerek asik oldugu dervis kurtarir, Erzincan"a getirir.

Arzu ile Kamber

Birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki gencin asklarini anlatan ve 17. yüzyilda ortaya çiktigi sanilan Türk halk öyküsü. Konusu söyledir: Bir kervan, yolda eskiya baskinina ugrar. Baskindan yalniz küçük bir erkek çocugu sag olarak kurtulur. Bir aile tarafindan evlatlik olarak alinan çocuga Kanber adi verilir. Bir süre sonra bu ailenin bir kiz çocugu olur, adini Arzu koyarlar. Iki çocuk birbirlerini kardeş sanarak büyürler. Bir süre sonra aralarında ilgi veyakınlık başlar. Kardeş olmadiklarını ögrenince de evlenmek isterler. Arzu"nun annesi bu evlilige karsi çıkar ve kızını zengin bir tüccarla evlendirir. Ama adam kisa bir süre sonra ölür.Arzu ile kanber evlenmek için yeniden uığrasırlarsa da, anne engel olur. Asıklar bir rastlantı sonucu birbirlerini bulurlar. Kavusmanin heyecaniyla ikisi de bayilir. Sürekli olarak kızını izleyen kötü yürekli anne onlari gene ayırmak ister, ama gençlerin çevresi su ile kaplandigindan yanlarina ulasamaz. Az sonra iki sevgilinin gögüslerinden birer güvercin çikarak uçar ve böylece ikisi de orada can verirler

Afrodit ile (Venüs) çoban Anahis

Mitolojiye uzanırsak önce aşk ve güzellik ilahı Afrodit ile (Venüs) çoban Anahis'in aşkı akla geliyor. Efsaneye göre de Truvalı çobanın ve ondan sonra gelen bütün çobanların yanık kavalları, hep bu aşkı fısıldamış.

Heloise ile Abelard

Paris'te 1101 de doğan Heloise ile ondan 22 yıl önce Nantes'te dünyaya gelen Abelard'ın ilişkisi sonucunda, edebiyat tarihi en ünlü aşk mektuplarını kazandı.

Dante Alighieri ile Beatrice

1200'lü yılların başında ünlü İtalyan şairi Dante Alighieri henüz 9 yaşındayken ilk kez gördüğü Beatrice'yi ömrü boyunca sevdi. Dante onu üne kavuşturan en büyük eseri 'Commedia Divina'yı büyük aşkı için yazdı.

Napolyon ile Josephine

Fransa İmparatoru Napolyon, henüz 27 yaşındayken kendinden beş yaş büyük olan dul Josephine'i görür görmez aşık oldu. Josephine ise eğlenceyi seven bir kadın olduğu için ülkeleri dize getiren Napolyon'u hep küçümsedi. Napolyon'un Josephine karşı duyduğu bitip tükenmeyen sevgi, karısının kusurlarını görmesine de engel oldu. Ondan boşandıktan sonra bu sevgiyi söküp atmak pek kolay olmadı ama karşısına Emilie çıkınca kalbi yine çarpmaya başladı. Üstelik bu aşk Josephine ile olduğu gibi tek değil, çift taraflıydı.

Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan

Ülkeler fatihi Kanuni Sultan Süleyman'ın gönlünü de Rus asıllı Hürrem Sultan fethetti. Hürrem Sultan'ın, Muhteşem Süleyman'a hakimiyeti, sevgili kocasının kolları ve gözyaşları arasında ölmesine kadar devam etti. Aşk mı? Onu da bir tek Kanuni hissetti.

Beatles John Lennon ile Yoko Ona

Efsanevi Beatles grubunun solisti John Lennon, Japon sanatçı Yoko Ona'ya aşık olup, evlenince grup dağıldı. Milyonlarca Beatles hayranı Yoko'yu "Japon Cadısı" olark lanetledi. Bu delicesine tutku 1980'de bir fanatiğin namlusundan çıkan kurşunlara hedef olan Lennon'un ölümüyle noktalandı.

Salvador Dali ile Gala

Salvador Dali ile tanışıp sınırsız bir aşka sürüklenen Rus ressam Gala, severek evlendiği eşiyle çocuğunu bırakıp çılgın ressama koştu. Dali ile çılgınlıklarla dolu 50 yıl geçiren Gala, bu aşktan da hiçbir zaman pişmanlık duymadı.

Nazım Hikmet ile piraye

Nazım Hikmet ile Piraye'nin aşkı dillere destan oldu. Nazım hapse girince bu aşk daha da güçlendi. Büyük şair, 13 yıl süren mahpusluğun son demlerine yaklaştığı zaman bu kez Münevver Andaç'a aşık oldu. Piraye ise Nazım'a duyduğu büyük aşka rağmen aradan çekilmek zorunda kaldıı
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
  Tarih: 05-06-2024, 09:57 AM