:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Psikiatri
PesmisT GirL
#41
Otizm - her yönüyle -

OTİZM

Kendi dünyalarında yalıtılmış (izole) otizmli bireyler farklı ve uzak gözükürler ve başkaları ile duygusal bağlar oluşturmazlar. Bu şaşırtıcı beyin bozukluğu olan bireyler çeşitli belirtiler ve engeller göstermesine karşın çoğu diğer insanların düşüncelerini duygularını ve gereksinimlerini anlama yetisine sahip değildir. Sıklıkla dil ve zeka tamamen gelişmemiştir iletişim ve sosyal ilişkilerde güçlük yaşamalarına neden olur. Otizmli çoğu birey sallanma veya başını vurma gibi tekrarlayıcı aktivitelerle uğraşır veya her gün ki alışmış oldukları rutinleri alışık tarzda tekrar ederler. Bazıları ses dokunma görüntü ve kokuya acı verecek derecede duyarlıdır.

Otizmli bireyler çocuk gelişiminin tipik aşamalarını takip etmezler. Bazılarında gelecekteki soruna ait ip uçları doğumdan itibaren gözlenebilir. Çoğu olguda problemler yaşıtı çocuklarla karşılaştırıldığında daha fark edilir hale gelir. Diğer çocuklar gelişimlerini devam ettirirken bu çocuklar 18-36 ncı aylar arasında aniden insanları reddetmeye başlarlar yabancı gibi davranmaya başlarlar kazanmış oldukları dil ve sosyal becerileri kaybederler.

Anne-baba gibi öğretmen ve bakım verici de otizmli çocuk veya yetişkinle iletişim ve bağlantı kurma çabalarında hayal kırıklığı yaşayabilir. Sürekli tekrarlayıcı davranışları ile uğraşırken size aldırmıyormuş gibi hissedebilirsiniz. İç gereksinimlerini tuhaf yollarla ifade etmesi sizde hayal kırıklığı yaratabilir. Çocuğunuz hakkında hayalleriniz ve ümitlerinizin gerçekleşmemesi sizi üzebilir.

Günümüzde bu çocukların sosyal dil ve akademik becerilerini iyileştirmek için yardım eden metotlar vardır. Erişkin otizmli bireylerin %60 dan fazlası yaşamları boyunca bakıma gereksinin duymalarına karşın günümüzde bu kişiler için uygun destek yanında bu bireylerde belli alanlarda meslek edindirme ve topluma katma yönünde girişimler vardır.

Otizme dünyanın her yerinde her bölgesinde gözlenir. Bütün ırk din ve ekonomik düzeylerde gözlenir. Çocuklukta başlar her 1000 kişiden 1-2 sini etkiler erkeklerde kızlara oranla 3-4 kez daha sık gözlenir. Bozukluk gözlenen kızlar daha ağır belirtiler göstermeye ve daha düşük zeka düzeyine sahip olmaya eğilimlidir. Otizm aileyi ve toplumu değişik alanlarda bir yönüyle etkilemektedir.

Problemi Anlama

Otizm Nedir?
Otizm bireyin iletişim başka insanlarla iletişim ve çevreye uygun tepkisini engelleyen bir beyin bozukluğudur. Bazı otizmli bireyler nispeten yüksek işlevlidir konuşma ve zekaları sağlamdır. Diğerleri mental retarde sessiz ve ciddi dil gelişim gecikmeleri gösterirler. Bir kısmının tekrarlayıcı ve basmakalıp düşünce tarzları vardır.

Otizmli bireylerin hepsi tamamen aynı belirti ve eksiklikler göstermemesine karşın yordanabilecek tarzda davranışı etkileyen sosyal iletişim motor ve duyusal problemler sergilerler.

Otizmli Olan ve Olmayan Bebeklerin Davranışlarındaki Farklılıklar
Otizmli Bebekler
Normal Bebekler

İletişim

Göz temasından kaçınırlar

İşitmiyormuş gibi gözükürler

Dil gelişimi başlar aniden konuşma duraklar



Annenin yüzünü araştırılar

Seslerle kolayca uyarılabilirler.

Kelime sayısı gittikçe artar ve gramere uygun kullanma başlar


Sosyal İlişkiler

Başkalarının farkında değillermiş gibi davranırlar

Kışkırtılmaksızın başkalarına karşı fiziksel saldırır

Kabuğunda yaşıyordur girmek zordur

Annesi odadan ayrıldığında ağlar yabancıların yanında kaygı duyarlar

Acıktığında ya da hayal kırıklığı durumlarında keyifsiz olur

Aşina yüzleri tanır ve gülümser




Çevrenin Araştırılması

· Tek bir şey veya etkinlik üzerinde takılıp kalırlar

· Sallanma veya el çırpma gibi tuhaf eylemler yaparlar

· Oyuncakları koklar veya yalarlar

· Yanık ve sıyrıklarda duyarsız olabilir elini gözüne sokma gibi kendini yaralayıcı davranışları olabilir
Bir ilgi çekici nesne veya etkinlikten diğerine geçiş yaparlar

Nesnelere ulaşmak için vücudunu amaçlı kullanırlar

Oyuncakları inceler ve oyun oynarlar

Doyum ararlar acıdan kaçınırlar.



Not: Yukarıdakiler gözlenebilecek belirtileri göstermektedir. Uzman değerlendirmesi olmadan tanı koymak için yeterli değildir.

Sosyal Belirtiler
Başlangıçtan beri çoğu bebek sosyal varlıklardır. Yaşamın ilk dönemlerinde bebek insanlara gözlerini diker bakar sese yönelir kendini sevdirmek için bir parmağı yakalar ve hatta gülümser.

Bunların tersine çoğu otizmli çocuk hergün ki insan iletişimindeki alış verişi öğrenmede büyük güçlük yaşarlar. Bebekliğin ilk birkaç ayında bile çoğu otizmli iletişime girmez ve göz temasından kaçınırlar. Yalnız olmayı tercih ediyorlarmış gibi gözükürler. Kişilerin sevgi ve sıcaklık gösterisine direnç gösterebilir veya kucaklama ve sarılmaya pasif katılım gösterirler. Daha sonraları sevgi ve kızgınlığa nadiren tepki gösterirler. Diğer çocuklardan farklı olarak anne babalarından ayrıldığında sıkıntı duymaz veya anne baba geri döndüğünde rahatlamazlar. Çocuklarının kendilerine sarılması oyun oynama ve öğrenme gibi etkinliklerini bekleyen anne baba yanıt alamayınca hayal kırıklığına uğrarlar.

Otizmli bireyler başkalarının hislerini ve düşüncelerini anlama ve yorumlamada da güçlük çekerler. Gülümseme göz kırpma ve yüz buruşturma gibi örtülü sosyal ipuçlarını çok az anlarlar. Oturup kucağınızı açar ve “buraya gel” jestleri yapıldığında anlamakta zorluk çeker. Jestler ve yüz ifadelerini yorumlayamaz ve sosyal kelimelerde şaşkınlık gösterebilirler.

Bu problemlere ilaveten otizmli bireyler başkalarının bakış açısından birşeye bakmada güçlük çekerler. Bu nedenle başka kişilerin eylemlerini anlayamaz ve yorumlayamazlar.

Bazı otizmli bireyler zaman zaman fiziksel olarak saldırgan olmaya eğilimlidir sosyal ilişkileri kurmaları bunların daha zordur. Bazıları özellikle alışık olmadığı uyarıldığı ortamlarda veya sinirlenip hayal kırıklığına uğradığında kontrolü kaybederler. Eşyaları kırar başkalarına saldırır ve kendilerine zarar verebilirler. Örneğin Alan kızdığında veya reddedildiğinde ısırıyor ve tekme atıyordu. Paul pencereleri kırıyor eşyaları fırlatıyordu. Bu çocuklar ayrıca kendine zarar verici davranışlar başlarını vurma saçlarını çekme ve kollarını ısırma davranışları gösterebilirler.

Dil Güçlükleri

Üç yaşına kadar birçok çocuk dili öğrenmede beklenen önemli bir kaç aşamayı geçerler. En erken olanlardan biri badıldamadır. Birinci doğum gününe doğru bebek tipik olarak ilk kelimeleri söyler ismi söylendiğinde döner bakar isteyeceği bir oyuncağı işaret eder hoşlanmadığı bir şey önerildiğinde hayır anlamında tepkide bulunur. İki yaşına kadar çocuk “köpeğe bak” veya “daha fazla kurabiye” gibi cümlecikleri konuşur ve basit yönergeleri takip edebilir.

Araştırmalar göstermiştir ki otistik tanısı konmuş çocukların yaklaşık yarısı yaşamları boyunca sessiz kalırlar. Bazı otizmli bebeklerde yaşamların ilk 6 ayında badıldama olur fakat sonra kesilir. İşaret dili ile veya özgün elektronik aletlerle iletişim kurabilirler fakat asla konuşamaya bilirler. Diğerlerinin dil gelişimi 5-8 yaşına kadar gecikebilir.

Konuşan otizmli bireyler dili olağan dışı tarzlarda kullanırlar. Bazıları anlamlı cümleler oluşturacak tarzda kelimeleri birleştiremezler. Bazıları yalnızca tek kelime olarak konuşurlar. Bazıları duruma uygun olmayacak tarzda cümlecikleri tekrarlar.

Bazı otizmli bireyler işittiklerini papağan gibi tekrar ederler bu durum ekolali (yansımalı konuşma) diye adlandırılır. Israrlı eğitim olmaksızın başka insanların cümleciklerini yankılı tarzda tekrar otizmli bireylerin devam eden tek dili olabilir. Tekrarladığı sorduğu bir soru soru gibi tekrar olabilir veya televizyondaki bir reklam olabilir. Bazıları haftalar önce söylenen bir cümleyi tekrarlayabilir. Otizmi olmayan bir birey söylenenleri tekrar etme aşamasını üç yaşına kadar geçer.

Otizmli bireyler zamirleri karıştırmaya da eğilimlidir. “benim” “ben” ve “sen” gibi kelimeleri konuştuğu kişiye bağlı olarak anlamlarını değiştirerek kullanmakta sorun yaşarlar. Alan’ın öğretmeni “benim ismim ne?” diye sorduğunda “benim ismim Alan” diye zamirleri karıştırarak yanıt verir.

Bazı çocuklar çeşitli farklı durumlarda aynı cümlecikleri söylerler. Bir çocuk örneğin zaman zaman “arabaya bin” cümleciğini gün boyunca söyler. Bu farlı durumlarda tuhaf karşılanabilir. Fakat bunun bir anlamı olabilir. Çocuk her dışarıya çıkmak istediğinde “arabaya bin” cümleciğini kullanıyor olabilir. Onun zihnine göre “arabaya bin” cümleciği dışarıya çıkmakla eş olabilir. Başka bir çocuk her mutlu olduğunda “süt ve kurabiye” diyebilir. Bu cümleciği her zevk aldığı eylem için kullanabilir.

Aynı şekilde otizmli birey vücut dilini anlamakta da güçlük çeker. Çoğumuz hoşlandığımız birşey hakkında konuşurken gülümseriz veya bir soruyu cevaplayamadığımızda omuz silkeriz. Fakat otizmli çocukların yüz ifadeleri hareketleri ve jestleri nadiren söylediği şeyle eştir veya tamamlıyordur. Seslerini tonu duygularını yansıtmaz. Yüksek perdeli ses tonu melodik veya düz veya robot benzeri konuşma yaygındır.

Otizmli bireyler gereksinim duydukları şeyleri başkalarına bildirmekte jest ve dili kullanmakta yetersizlerdir. Yani istedikleri şeyleri çığlık atarak veya kişiyi oraya götürerek isterler. Temple Grandin kendinin de sahip olduğu otistik bozukluk hakkında iki kitap yazmış istisnai bir otizmli kadındır. Yazar konuşmamayı son derece kişi için hayal kırıcı olduğunu belirtir. Tek iletişim yolunun çığlık atma olduğuymuş. Sıklıkla kendi kendine mantıksal olarak düşüncesi “şimdi çığlık atacağım çünkü bunu yapmak istemediğimi bu tarzda anlatabilirim” tarzındaydı. Gereksinimlerini anlatmak için daha iyi yollar buluncaya kadar otizmli bireyler başkalarıyla iletişim kurmayı bu yollarla yaparlar.

Tekrarlayıcı Davranışlar ve Obsesyonlar



Otizmi olan çocukların genellikle fiziksel olarak normal gözükmesine ve iyi kas kontrolü olmasına rağmen tuhaf tekrarlayıcı hareketleri onları diğer çocuklardan ayırt ettirir. Parmaklarını devamlı tarzda fiske vurma ellerini kant gibi çırpma veya ileri geri sallanma bir çocuğun saatlerini alabilir. Çoğu kollarını sağa sola sallar veya parmakları üzerinde yürür. Bazıları belirli pozisyonlarda aniden donakalır. Uzmanlar bu davranışları stereotipi veya self-stimulasyon (kendini uyarıcı davranışlar) olarak adlandırır.

Otizmli bazı bireyler belirli eylemleri defalarca tekrarlamaya eğilimlidir. Otizmli çocuk saatlerce çubuk krakerleri bir çizgi üzerine sıralamayla uğraşabilir. Veya Alan gibi odadan odaya koşarak ışıkları açıp kapamayla uzun süre vakit geçirir.

Bazı otizmli çocuklar kendileri için tehlikeli veya sağlıksız objelere saplantı gösterebilirler. Örneğin bir çocuk tuvaletten sınıfa dışkı taşımada ısrar edebilir. Onun başka şaşırtıcı komik veya can sıkıcı davranışları olabilir. Örneğin bir kız digital saatlere takıntısı olabilir ve yabancıların kollarında digital saat gördüğünde onların kollarına sarılabilir.

Bilinmeyen nedenlerle otizmli çocuklar belirli çevrelerde uyumlu davranırlar. Çoğu aynı gıdaları yemek ister aynı yerde oturmak isteyebilirler. Odadaki bir resmin yeri değiştirildiğinde veya diş fırçasının yeri hafifçe değiştirildiğinde kızgın olabilirler. Alışılmış olduklarının (rutin) dışında küçük değişiklikler örneğin okula farklı bir yoldan gitmek gibi büyük huzursuzluk yaratabilir.

Bilim adamları bu çocukların tekrarlayıcı ve obsesif davranışlarına olası bir kaç açıklama getirmişlerdir. Belki de sıralama ve aynılık ısrarı onların duyusal karmaşa olan dünyalarında kısmen stabilite sağlamaktadır. Belki de böylece bazı acı veren uyaranlara blok koymaktadırlar. Diğer bir kuramda ise bu davranışların iyi veya kötü çalışmasıyla ilişkili olabileceği ileri sürülmektedir. Çevredeki herşeyi koklayan bir çocuk çevreyi araştırmak için stabil olan koku duyusunu kullanarak yapmaktadır. Belki de tersi doğrudur sönük olan bu duyusunu uyarmaya çabalıyor olabilir.

Tekrarlayıcı davranışlar ve obsesyonlar çocuğun hayali oyun (imaginative play) kurmasını da kısıtlar. İki yaşına kadar çoğu çocuk taklide dayalı yaratıcılık yapar. Kafasına şapkayı ifade edecek tarzda yuvarlak kase takarak canlandırır. Veya annesinin yaptıklarını taklit eder annesinin mutfakta yemek yapma eylemini oyuncaklarla kendisi canlandırır. Oysa otizmli çocuklarda bu durumun aksine taklit nadirdir. Oyuncakla amacına uygun oynama yerine oyuncağı saatlerce sallar veya çevirirler veya koklayıp durular.


Duyusal Belirtiler

Eğer çocukların algılamaları tam ve sağlıklı olursa işitme görme veya hissetme yoluyla öğrenebilirler. Ancak duyusal bilgi hatalı ise veya çeşitli duyulardan gelen girdileri uygun bir resim halinde birleştirmekte sorun yaşıyorsa çocuğun algılaması karışabilir. Otizmli bireylerde bunlardan biri veya ikisi görülebilir. Yani beyine ne gelen sinyalleri almada veya bütünleştirme de sorun olabilir.

Açıkçası beyinin kötü işlevi sonucu otizmli çoğu çocuk belirli seslere dokunuşa tatlara ve kokulara ya aşırı alışıktır veya bu duyular onlar için aşırı acı verici ve rahatsız edicidir. Bazı çocuklar elbiselerinin ciltlerine dokunmasında çok rahatsız olurlar ve başka birşeylere odaklanamazlar. Başka bir otizmli çocuk sıcak bir kucaklamayla (dokunuş ile) rahatsız olabilir. Bazı otizmli çocuklar elektrik süpürgesinin sesinde uçak sesi veya rüzgar sesi vb. seslerde kulaklarını kapar veya çığlık atarlar. Temple Grandin’de yüksek ses tonlarında huzursuz olduğunu ve kulağını kapatmak zorunda kaldığını belirtmektedir.

Otizmde beyin gelen duyu uyaranlarını uygun olarak ayarlayamıyor gibi gözükmektedir. Bazı otizmli çocuklar aşırı sıcak veya soğuğun farkında olamaya biliyor veya diğer çocuklara oranla abartılı tepkiler verebiliyor. Otizmli bir çocuk düşme sonucu kolu kırılabiliyor fakat asla ağlamaya biliyor. Veya başka bir otizmli çocuk irkilmeden aşını şiddetli bir tarzda duvara vurabiliyor. Aksi olarak otizmli çocuğa hafif dokunduğunda çığlıklar atabiliyor.

Olağandışı Beceriler

Bazı otistik bireyler olağanüstü beceriler gösterirler. Birkaç becerisi olağandışı olabilir. Küçük yaşlarda düz çizgiler ve karalama yaparken bazı otizmli çocuklar ayrıntılı çizimler üç boyutlu gerçekçi resimler çizebilirler. Bazı otistiklerin görme becerileri o kadar iyi olabilir ki karmaşık yap-boz oyunlarını yapabilirler. Bazıları konuşmaya başlamadan önce bile olağandışı okumalar gösterebilirler. Gelişmiş işitme yetenekleri olanlar önceden öğrenmedikleri müzik aletlerini çalabilirler bir şarkıyı bir kere dinlemekle çalabilir veya işittikleri müziğin notalarını çıkarabilirler. Dustin Hoffman’ın oynadığı “yağmur adam” filmindeki gibi bazı otistik bireyler tüm TV şovlarını akıllarında tutabilir telefon rehberi sayfalarını ezberleyebilir veya son 20 yıldır büyük ligdeki basketbol oyunlarının sonuçlarını akılda tutabilir. Buna karşın zeka adacıkları veya bilgin becerileri nadir gözlenen durumlardır.

Otizm Tanısı nasıl Konur?

Anne babaların ilk dikkatlerini çeken diğer çocuklara oranla olağandışı davranışlar göstermeleridir. Çoğu olguda bebekliklerinde insanlara ve oyuncaklara tepkisiz veya bir madde üzerine uzun süreli bakıp durma söz konusudur. Normal olarak gösteren bebeklerde de bu belirti başlayabilir. Sevecen badıldaması olan bir todler aniden sessizleşebilir çekilebilir veya kendine zarar verici davranışları başlayabilir.

Bunlar olsa bile ailenin tanı arayışı yıllar sürebilir. Akraba ve tanıdıklar “her çocuğun gelişimi farklıdır” veya “istemediğinden yapmıyor” gibi ifadelerle ailenin ihmal etmesine yardımcı olabilirler. Ancak bunların hepsi için uygun değerlendirmeler yapılması gerekir.

Tanı Prosedürleri

Otizmde tanı koydurucu görüntüleme veya kan tetkiki gibi herhangi bir tıbbi tetkik yoktur. Ancak birkaç tıbbi rahatsızlık otizme benzeyen belirtilere yol açabilmektedir. Bu nedenle otistik belirtiler gösteren çocuğun pediatristi; işitme kaybı konuşma problemleri mental retardasyon ve nörolojik problemleri ekarte (dışlaması) etmesi gerekir. Bu hastalıklar dışlanır dışlanmaz hekim çocuğu otizm üzerine uzmanlaşmış profesyonellere yönlendirilmesi gerekir. Bu profesyoneller: çocuk psikiyatristi çocuk psikologu gelişim pediatristleri ve pediatrist nörologlardır.

Otizm uzmanları tanı koymada çeşitli metotlar kullanırlar. Standartize edilmiş puanlama ölçekleri kullanarak uzmanlar çocuğun dil ve sosyal davranışını yakından gözler ve değerlendirirler. Çocuğun davranışı ve gelişim durumunu açığa çıkarmak için anne babayla bir yapılandırılmış görüşme formu çerçevesinde görüşülür. Ailenin elindeki video görüntüleri fotoğraflar ve bebeklik albümlerinin gözden geçirilmesi gelişim basamaklarını yoklarken herbir davranışının ne zaman gerçekleştiğinin hatırlamalarına yardımcı olabilir. Uzmanlar bazı genetik ve nörolojik hastalıkları araştırmak için testler isteyebilir.

Uzmanlar otizmle aynı davranış ve belirtilerin çoğunun gözlenebildiği Rett bozukluğu ve Asperger bozukluğu gibi diğer durumları da düşünebilirler. Rett bozukluğu progresif (ilerleyici) bir beyin hastalığı olup yalnızca kızlarda gözlenir otizmdeki gibi tekrarlayıcı el hareketleri dil ve sosyal beceri kaybı vardır. Asperger bozukluklu çocuklar çok büyük olasılıkla yüksek işlevli otistiklerdir. Tekrarlayıcı davranışlar ciddi sosyal ilişki sorunları ve sakarca hareketleri olmasına karşın dil ve zekaları genellikle normaldir. Otizmden farklı olarak asperger bozukluğu çocukluğun daha geç dönemlerinde fark edilir.

Tanı Kriterleri

Gözlemler ve test sonuçları değerlendirildikten sonra aşağıdakiler bulunduğu taktirde otizm tanısı konur:

· Sosyal ilişkilerin olmaması veya kısıtlı olması

· Gelişmemiş iletişim becerileri

· Tekrarlayıcı davranışlar basmakalıp ilgi ve aktiviteler.

Otizmli bireyler her alanda bozukluklar gösteririler ancak her bir semptomun şiddeti bireyden bireye değişiklik gösterebilir. Ancak tanı için bu belirtilerin 3 yaşından önce gözükmesi gerekir.

Bazı uzmanlar ailenin umutsuzluğa kapılacağından korktuklarından otizm tanısını koymaktan kaçınırlar. Bu nedenle otizm yerine geçecek genel terimler kullanabilirler. Bu çocukların davranış ve duygusal durumlarını basitçe tanımlamakta; “otizm benzeri davranışlı ciddi iletişim bozukluğu” “çoklu duyusal sistem bozukluğu” “duyusal bütünleştirme işlev bozukluğu” gibi terimleri kullanabilirler. Daha hafif veya daha az belirti gösterenlere sıklıkla “yaygın gelişim bozukluk (YGB)” tanısını koyarlar.

Otizm veya Asperger bozukluğu gibi tanılar tedavi yaklaşımları bakımından anlamlı farklılıklar göstermesine rağmen özel eğitimde yol belirlemede açısından önemli olabilir. Ancak hekimler bu bozukluğun geçici olduğunu belirtecek tarzda yanlış umutlar vermiş olabilir.

Otizm’in Nedenleri Nelerdir?

Genellikle otizmin beyin yapısındaki veya işlevlerindeki anormalliklerden kaynaklanıldığına inanılmaktadır. İnsan ve hayvan beyin gelişimi çeşitli yeni araştırma araçları kullanılarak değerlendirerek bilim adamları normal beyin gelişim ve bozuklukların nasıl oluştuğu hakkında daha çok şeyler keşfetmektedirler.

Fetusun beyini gebelik boyunca gelişir. Birkaç hücre ile başlayarak bu hücreler büyüyüp gelişerek nöron adı verilen milyarlarca beyin hücresine dönüşürler. Bir süre sonra beynin belirli alanları belirli işlevler için anahtar rol alırlar. Nöronlar göç sonrası yerlerine yerleşir yerleşmez çevresindeki nöronlara bağlanmak için uzun fiberler gönderirler. Bu yolla beyinin diğer alanları ve vücut bölgeleri arasında iletişim sağlanır. Her bir nöron nörotransmitter adı verilen kimyasallar yoluyla aldığı sinyali bir sonraki nörona aktarırlar. Doğuma kadar beyin işlevleri farklı olan alanlara ayrılır bu alanların herbirinin işlevleri ve sorumlulukları çok önemlidir.



Beyinin farklı bölümleri farklı işlevlere sahiptir:

· Hipokampus: son yaşantıları ve yeni bilgiyi hatırlama imkanı sağlar (bellek işlevi)

· Amigadala: duygusal tepkilerimi yönlendirir.

· Beyinin frontal lobları: problem çözme ileriye dönük plan yapma başkalarının davranışlarını anlama dürtülerimizi kontrol etme işlevleri vardır.

· Parietal loblar: işitme konuşma ve dili kontrol eder.

· Beyincik: denge vücut hareketleri koordinasyon ve konuşma sırasında kasların hareketlerini düzenler.

· Korpus kallozum: bilginin beyinin bir tarafından diğer tarafına geçişini sağlar.






Beyinin gelişimi doğumla durmaz. Beyin yaşamın ilk bir kaç yılında değişmeye devam eder. Yeni nörotransmitterler etkin hale gelir ve iletişim için yeni yolaklar oluşur. Dil duygu ve düşünce süreçlerinin temelinin oluşturan nöral ağlar için temel oluşur ve şekillenir.

Buna karşın bilim adamları normal beyin gelişimine birçok sorunun engelleyici etkisi olabileceğini bildirmektedir. Hücreler beyinde yanlış bir yere göçebilir. Veya nöral yolaklardaki veya nörotransmitterlerdeki sorunlardan dolayı iletişim ağının bazı kısımlarının işlemesinde sorunlar olabilir. İletişim ağındaki bir problem nedeniyle duyusal bilgi düşünceler duygular ve eylemleri koordine etmekte başarısızlık olabilir.

Araştırmacıların bir kısmı gelişen beyinde ne gibi anormallikler oluştuğunu incelerken diğerleri otizmli beyinde şu anda saptanan anormallikler üzerinde durmaktadır. Bilim adamları limbik sistemi de araştırmaktadırlar. Limbik sistemin yapılarından biri olan amigdala sosyal ve duygusal davranışı düzenlemekte yardımcı olmaktadır. Yüksek işlevli otizmli çocuklarla yapılan bir çalışmada bunlarda amigdala’da anormallik olduğu fakat hipokapmusun sağlam kaldığı gözlenmiştir. Başka bir çalışmada amigdala’sı doğumda hasara uğratılmış maymunlar izlemeye alınmış bunlarda otizmli çocuklar benzer şekilde fiziksel olarak büyümüşler fakat artan tarzda çekilme ve sosyal ilişkiden kaçma görülmüştür.

Sinir sisteminin kimyasal ulakları olan nörotrnsmitterlerindeki farklılıklar da araştırılmıştır. Bir çok sayıdaki otizmli bireyde nörotransmitter olan serotonin düzeyinde yükseklikler bulunmuştur. Nörotransmitterlerin beyin ve sinir sisteminde impulsların iletiminden sorumlu olduğunun saptanmasından sonra bu çocuklarda duyusal distorsiyonun olabileceği düşünülmektedir.

Manyetik Rezonans görüntüleme ile yapılan çalışmalarda özgün mental görevler sırasında beyindeki belirli bölgelerdeki enerji değişimi incelenmiş. Problem çözme ve dil görevleri sırasında ergen otistiklerde otizmi olmayanlara oranla daha az beyin aktivitesi olduğu gözlenmiştir. Küçük çocuklarla yapılan bir çalışmada pariyetal bölgelerde ve korpus kallozumda düşük aktivite düzeyleri saptanmıştır. Bunun beyinin belirli bölgelerinin bir sorun olduğunu veya impulsların beyinin bir bölgesinden diğer bir bölgesine geçişinde sorunlar olduğunu düşündürtmektedir.

Yukarıda sayılan problemlerin herbiri bütün otizmli bireylerde gözlenmez. Bu otizmin herbireyde beynin farklı bölgelerden kaynaklanan sorunlardan kaynaklandığını düşündürebilir. İleride otizmin biyolojik temellerinin kesin olarak saptanması tedavi ve korunma yöntemlerini daha iyi belirleyecektir.

Beyin Gelişimini Etkileyen Faktörler

Bazı araştırıcılar bir hastalığın bir nesilden diğer nesile geçişinde sorumlu genetik mekanizmaları araştırırken diğerleri gebelik ve diğer faktörleri araştırmışlardır.

Genetik : yapılan birkaç ikiz çalışmasında bazı beyin işlev bozukluklarının genetik geçişinin yüksek olasılıklı olduğunu düşündürmektedir. Örneğin aynı yumurta ikizlerinde çift yumurta ikizlerine oranla otizmin aynı anda bulunma olasılığı daha fazladır.

Bir otizmli çocuğa sahip bir anne babanın diğer bir otizmli çocuğa sahip olma riski hafif derecede artar. Bu durum genetik bir ilişkiyi düşündürür. Buna karşın otizme özgün tek bir gen saptanamamıştır. Göz rengi gibi tek bir gen ile geçiş olsa idi daha çok aile bireyinde görülmesi beklenirdi. State-of-the-art gene splicing yöntemi ile genetik kodun irreguler segmentlerinin araştırılmasında genetik olabileceğinin düşündürmektedir.

Bazı bilim adamları genetik geçiş olan şeyin genetik kodun irreguler segmentleri veya 3-6 unstable genin bazı kümelerinin olduğuna inanmaktadırlar. Çoğu insanda yanlış kod yalnızca minör problemlere yol açabilir. Fakat belirli şartlar altında unstable genler doğmamış bebeğin beyin gelişimini ciddi şekilde etkileyebilir.

Gebelik ve Diğer Problemler: Gebelik boyunca fetusun beyni gittikçe büyür ve daha karmaşık hale gelir yeni hücreler oluşur belirli bölgeler özgünleşir ve iletişim ağları oluşur. Bu dönemde normal beyin gelişimini bozan herhangi birşeye maruz kalma durumunda çocuğun duyusal dil sosyal ve bilişsel işlevlerini yaşam boyu etkileyecek etkiler oluşabilir.

Bu nedenle araştırıcılar gebelik sırasında annenin sağlık durumu doğumda yaşanan sorunlar veya belirli çevresel etmenler gibi beyinin gelişimini olumsuz etkileyebilecek belirli durumların olup olmadığını sorgulamaktadırlar. Kızamıkçık gibi viral enfeksiyonlar özellikle gebeliğin ilk üç aylık döneminde otizm ve retardasyon dahil çeşitli problemlere yol açabilmektedir. Doğumda bebeğin oksijensiz kalması veya diğer doğum komplikasyonları otizm riskini artırabilir. Buna karşın kesin bir ilişki yoktur. Otistik olmayan birçok çocukta doğum sırasında belirli sorunlar yaşamaktadırlar tersi olarak doğumda herhangi bir sorun yaşamamış birçok otizmli çocuk mevcuttur.

Eşlik Eden Bozukluklar Var mıdır?

Birkaç bozukluk yaygın olarak otizme eşlik etmektedir. Bunlardan bazıları bu tablonun sorumlusu olarak kabul edilmektedir.
Ara
Cevapla
PesmisT GirL
#42
Mental Retardasyon

Otizmde mental retardasyon sık gözlenir. 0tizmli bireylerin %75-80’i çeşitli derecelerde mental olarak retardedir. %15-20’si aşırı derecede mental retardasyona sahiptir (IQ 35 altında). Otizm mental retardasyon anlamına gelmez. %10’nundan fazlasında ortalama zeka veya üstüne sahiptir. Çok az kısmı olağandışı yetenekleri olabilir.

Zekalarını testler ile değerlendirmek güçtür çünkü çoğu zeka testi otistik olmayan bireylere göre düzenlenmiştir. Otistik bireyler alışılmış yollarla çevreyi algılayamaz veya ilişki kurmazlar. Test edildiklerinde bazı alanlarda yeteneklerinin normal veya hatta daha üstün fakat bazı alanlarda özellikle çok zayıftır. Örneğin görme becerisine dayalı test kısımlarında oldukça iyi iken dil becerilerine dayalı test kısımlarında çok düşük puanlar alırlar.

Konvulziyonlar

Yaklaşık otizmli bireylerin 1/3 ünde erken çocuklukta veya ergenlikte konvulziyon gelişir. Belirli nörotransmitterlerin aktive olmasıyla nöbetlerin başlamasının ilgisi olup olmadığını araştırılmaktadır. Çoğu nöbetler ilaçla kontrol edilebilmektedir.

Frajil X

Otizmli bireylerin 1/10 unda çoğunlukla erkeklerde Frajil X saptanır. Mental retardasyonun da sıklıkla birlikte olduğu genetik bir hastalıktır. Otizme özgü olmayan birçok fiziksel özellikler taşır.

Tubero Skleroz

10000 doğumda bir gözlenen nadir bir bozukluktur. Otizm ile arasında bazı ilişkiler vardır. Tubero skleroz olan bireylerin ¼ ünde otistik belirtiler taşırlar.

Umutlanmak İçin Neden Var mı?

Anne babalar çocuklarının otistik olduklarını öğrendikleri zaman çoğu çocuklarını bir dokunuşla iyileştirebilecek sihirli bir değneğin olmasını arzularlar. Çocuklarının öğrenmesini ve büyümesini dört gözle beklerler. Ancak bunun yerine anne babaların böyle bir sihirli değneğin olmadığını ve onları sorunlar yaşayacaklarını öğrenmeleri gerekir. Bazıları problem olduğunu inkar eder veya hemen iyileştirebilen tedavi düşleri kurarlar. Farklı tanı konulması umuduyla bir uzmandan diğerine giderler. Bazıları yoğun sevgi ile bunu aşacaklarını zannederler. Aileler bu acının üstesinden gelmeyi ve yoğun uğraşmayı öğrenmesi önemlidir.

Bugün eskiye oranla otizmli bireyler daha çok yardım bulabilmektedir. Erken müdahale özel eğitim aile desteği ve bazı olgularda ilaç tedavisi daha normale yakın yaşam süren otizmli çocuk sayısını artırmaktadır. Özel girişimler ve eğitim programları öğrenme iletişim ve başkaları ile ilişki kapasitelerini genişletebilirken yıkıcı davranışlarının şiddetini ve sıklığını azaltabilmektedir. İlaçlar belirli belirtilerin iyileşmesinde etkili olabilmektedir. Kesin tedavi olmamasına rağmen kısmen iyileşmeler görebilmekteyiz.

Bugün etkin terapi ve eğitim olan bu çocuklar çeşitli şeyler öğrenmektedir. Ciddi mental retarde çocuklar bile yemek pişirme giyinme çamaşır yıkama parayı kullanma gibi kendi kendine yetme becerileri kazanabilmektedir. Böyle çocuklar için daha çok bağımsızlaşma ve kendine yetme terapinin birincil amacı olabilir. Çocuklara okuma yazma ve basit matematik gibi temel beceriler öğretilebilir. Küçük çocuklarda beyin hala gelişmeye devam ettiği için bilim adamları erken girişimin faydalı etkileri olabileceğini düşünmektedir.

Sosyal Beceriler ve Davranışlar İyileştirilebilir mi?



Bazı eğitim yaklaşımları beceri geliştirme ve işlevsel olmayan davranışın yerine daha uygun davranışın konulmasını amaçlar. Bazı eğiticiler de uyarılmış öğretici bir ortam sağlayarak yeni bir şekillenme yapılmasını amaçlar. Her ikisinde de anne babanın katılımı önemlidir. Bu yapılandırılmış programlarla davranış şekillendirilmeye çalışılır.

Gelişimsel Yaklaşımlar

Uzmanlar otizmli çocukların becerilerine ve ilgilerine en iyi hitap eden öğrenme ortamının oluşturulmasını önermektedir. Gelişimsel yaklaşıma göre düzenlenen programlar uyaranın uygun düzeyi ile uygunluk ve yapı sağlar. Örneğin hergün yordanabilen bir etkinlik şemasının olması otizmli çocuğun plan yapması ve deneyimlerini organize etmesine yardımcı olur. Her etkinliğin sınıfın belirli yerinde (alanında) yapılması yapması beklenen şeyin ne olduğunu bilmesine yardımcı olur. Sınıfın o köşesine geldiğinde belirlenen etkinliğin yapılması gerektiğini zamanla öğrenmiş olacaktır. Duyusal sorunları olan çocuklar için belirli uyaranlara karşı çocuğun sensitize veya desensitize edilmesi çocuğa yardımcı olabilir.

Gelişimsel okul öncesi bir sınıfta tipik bir ders; denge koordinasyon ve vücut farkındalığının gelişimine yardımcı olacak fiziksel etkinliklerle başlar. Çocuklar boncuk dizer bulmaca legolarını biraraya getirir boyama yapar ve yapılandırılmış diğer etkinliklere katılır. Yemek zamanında öğretmen sosyal etkileşim için yüreklendirir biraz daha meyve suyu istemek için dili nasıl kullanması gerektiği yönünde model olur. Daha sonra öğretmen tren olmayı taklit ederek çocuklara suflörlük yaprak yaratıcı oyun için uyarır. Sınıf olarak çocuklar yaparak öğrenirler.

Yüksek işlevli otizmli çocuklara akademik işlerle başa çıkabilirken verilen görevleri organize etmelerine ve dikkatlerinin dağılmaması için yardımcı olmak gerekir. Otizmli öğrenciye sınıf arkadaşı ile aynı ödev verilmelidir birkaç sayfa yerine belirli zaman için bir sayfa verilmeli ve görevler listelenmelidir.

Davranışçı Yaklaşımlar

İnsanlar belirli davranışları için ödüllendirildikleri zaman o davranışı tekrarlama veya devam ettirme olasılıkları daha fazladır. Davranışçı eğitimcilerin yaklaşımı bu prensibe dayanır. Otizmli bir çocuk yeni bir beceri için çabaladığı veya yaptığı herbir zamanda ödüllendirildikleri zaman o davranışı daha sık yapma olasılıkları artar. Yeterince alıştırma yapıldığında sonuçta bu beceri kazanılır. Örneğin otizmli bir çocuk terapisti ile her göz teması kurduğunda ödüllendirildiğinde zamanla kendi başına göz teması kurmayı öğrenebilir.

Dr. O. Ivor Lovaas 25 yıl önce davranışçı yaklaşımlara başlayarak bu işin öncüsü olmuştur. Onun metodunda verilen komut zaman içinde yoğun şekilde tekrarlanır ve tekrarlatılır ve çocuk her yaptığında ödüllendirilir. Örneğin terapist bir çocuğa oturmasını öğretirken terapist sandalyenin önüne çocuğu getirir ve ona oturmasını söyler çocuk oturmaz ise onu sandalyeye doğru hafif itekler oturur oturmaz çocuğu hemen ödüllendirir. Ödüllendirme tarzı; bir parça çikolata bir bardak meyve suyu kucaklama alkış veya çocuğun hoşlandığı bir şey olur. Bu komut iki saate yakın zaman içinde defalarca tekrarlanır. Sonuçta çocuk ittirme olmadan komutu yapar ve zamanla oturma süresi uzar. Oturmayı öğrenip ve yönergeleri takip etmeyi öğrenmesi daha karmaşık davranışları öğrenmesi için temel oluşturur. Bir haftada 40 saate yakın bir süre bu yaklaşım kullanılarak bazı çocuklar normale yakın davranışlar kazanabilmektedirler. Bazıları ise bu tedavi yöntemine yanıtsız kalmaktadır.

Zaman içinde birçok davranışçı metotlar geliştirilmiştir. Bugün bazı davranışçı tedavi metotları çocuğun ilgi ve yetilerine göre kişiye özgü uyarlanmakta ve şekillendirilmektedir. Birçok program otistik çocuğa öğretimde anne-babayı ve diğer otistik olamayan çocukları işin içine katmaktadır. Eğitim alanı sadece sınıfla sınırlı olmakta çocuk doğal ortam ve sosyal ortamlarda da eğitim almakta ve öğrendiklerini deneyebilmektedir. Süpermarkete yapılacak ziyaretler çocuğa boyut ve şekiller için kelimeleri kullanma fırsatı sağlayabilecektir. Ödüllendirme hala anahtar öğe olarak yer almasına karşın çocuğun ödüllendirilmeli çeşitlendirilmiş ve duruma uygun hale gelmiştir. Göz teması kuran bir çocuk bir şeker vermek yerine gülerek ödüllendirile bilinir.

Standart Olmayan Yaklaşımlar

Bu çocuklara yardımcı olmak için olası birçok denemeler yapılmaktadır. Çoğu anne baba yeni tedavi yaklaşımlarını denemek için aceleci davranmaktadırlar. Bazı tedaviler ünlü uzmanlar tarafından veya otizmli çocuğu olan aileler tarafından geliştirilmiş henüz bilimsel olarak test edilmemiş kesin faydası kanıtlanamamıştır. Etkin olduğu gösterilememiş bazı tedavi yaklaşımları aşağıdadır:

¨ Kolaylaştırılmış (artırılmış) İletişim (Facilitated Communication): konuşmayan çocuğun kollarını ve parmaklarını destekleyici olarak kullanarak iç düşüncelerini yazabilsin diye klavye kullanılır.

¨ Kucak Terapisi (Holding Therapy): çocuk direnç gösterse bile anne-baba çocuğunu uzun süreli kucaklar. Bu tekniği savunanlar; bunun ebeveyn-çocuk arasındaki bağı güçlendirdiğini ileri sürmektedirler. Bazıları ise bunun çocuğun kendi vücut sınırları hakkındaki duyuyu alan beyin bölgelerini uyardığını ileri sürmektedirler. Bunları destekleyecek bilimsel kanıt yoktur.

¨ İşitsel Bütünleştirme Eğitimi (Auditory Integration Training): çocuğun dili anlamasını iyileştirmek amacıyla çeşitli sesler dinletilir. Bunu savunanlar böylece çocuğun çevreden daha dengeli (balanslı) duyusal girdiler almasına yardımcı olduğunu ileri sürerler. Bilimsel olarak test edildiğinde bu metodun müzik dinlemekten daha etkin olmadığı gösterilmiştir.

¨ Dolman/Delcato Method: bu yöntemde çocuğun yaşamın erken gelişim dönemlerinde yapamadığı işlemler (sürünme vs.) yapılmaya çalışılır. Bu metodu destekleyen bilimsel çalışma yoktur.

Elverişli İlaç Tedavileri Nelerdir?

Otizmin altta yatan nedenleri olarak düşünülen beyin yapılarını veya bozulmuş sinir bağlantılarını düzeltecek herhangi bir ilaç tedavisi yoktur. Bilim adamları başka hastalıklarda benzer belirtileri tedavi için geliştirdikleri ilaçların otizmli çocuklarda çeşitli ortamlarda güçlüklere neden olan belirti ve davranışları tedavide bazen kullanmaktadırlar. Aslında bu ilaçların hiçbiri otizm tedavisi için ana ilaçlar değildir.

Anksiyete ve depresyonda kullanılan ilaçların otizmin belirli belirtilerini nasıl iyileştirildiği araştırılmaktadır. Bu ilaçlar fluoksetin fluvoksamin sertralin ve klomipramin’dir. Bu bozukluklar ve otizm bir nörotransmitter olan serotonin üzerinden belirli yolları etkiliyor olabilir.

Bir çalışmada fluoksetin kullanan otizmli hastaların %60’ında amaçsız davranış ve saldırganlıkta azalma olduğunu bulmuşlardır. Daha sakin olmakta alışılmıştaki (rutin) veya çevredeki değişikliklerle daha kolay başa çıkabilmektedirler. Buna karşın serotonin düzeyini etkileyen fenfluramin ve diğer ilaçların faydalı olduğu kanıtlanamamıştır.

Otizmde obsesif kompulsif bozukluğundakine benzer tarzda usandırıcı kontrol edilemeyen tekrarlayıcı davranışlar olmaktadır. Buna dayanarak bu iki bozukluğun ilişkili olabileceği düşünülmüş obsesif kompulsif bozuklukta kullanılan ilaçların bazı otistiklerde obsesyonları ve tekrarlayıcı davranışları azalttığı gösterilmiştir. Fakat bu konuda daha çok çalışma yapılması gerekmektedir.

Bazı otizmli çocuklar aşırı hareketlidir bu taşkın hareketleri DEHB’ndakine benzer. DEHB tedavisinde kullanılan metilfenidat gibi stimulan ilaçların bazı otizmli çocuklarda aşırı hareketliliği tedavi ettiği görülmüştür. Bu ilaçlar konvulziyonları ve nörolojik problemi olmayan yüksek işlevli otistiklerde en etkili olduğu gözlenmiştir.

Otizmli çoğu çocuk duyusal sorunlar yaşamakta ve sıklıkla acıya duyarsızdırlar. Bilim adamları fiziksel duyumların geçişini azaltacak veya artıracak ilaçları araştırmaktadırlar. Endorfinler vücut tarafından üretilen doğal ağrı önleyicilerdir. Fakat belirli otistiklerde endorfinler duyuları baskılamaktan çok uzaktır. Bilim adamları endorfinlerin bu etkisini bloke eden maddeleri araştırmaktadırlar böylece dokunma duyusunun daha normal düzeye getirilmek amaçlanmaktadır. Az duyu olması bu çocukların bazı davranışlarını artırmaktadır. Eğer acı duyusunu hissedebilselerdi bu çocuklar daha az olasılıkla kendilerini ısıracak başını etrafa vuracak veya kendilerine zarar vereceklerdi.

Klorpromazin tiyoridazin haloperidol önceleri sık kullanılmasına rağmen yan etkiler nedeniyle son dönemlerde tercih edilmemektedir.

Magnezyum ile birlikte alınan Vitamin B6’nin beyin aktivitesini nasıl uyardığını araştırmışlardır. Vitamin B6’nın beyin için gerekli olan enzimlerin sentezinde önemli bir role sahip olması nedeniyle bazı uzmanlar yüksek dozda verilmesinin otistiklerde beyinin aktivitesini teşvik edeceğini ileri sürmektedirler. Buna karşın vitamin çalışmaları sonuçsuz kalmıştır daha ileri çalışmalar gerekmektedir.

Ergenlik

Bütün çocuklar için ergenlik ve kafa karışıklığı dönemidir. Otizmli çocuklarda bu dönemde sorunlar yaşamaktadır. Bütün çocuklardaki gibi gelişmekte olan cinsellikle uğraşılarında yardımcı olmak gerekir. Bazı davranışlar ergenlik yıllarında iyileşirken bazı davranışlar kötüleşir. Artmış otistik veya agresif davranış bazı ergenlerde yeni olan kafa karışıklığı ve gerginlik bir tür ifade tarzı olabilir.

Ergenlik bireyin sosyal olarak daha duyarlı ve farkında olduğu bir zamandır. Ergenlerin çoğu bu yaşlarda; akne popularite notlar konusunda endişelidir. Otizmli gencin kendini arkadaşlarından farklı olarak hissetmesi ona acı verici olabilir. Arkadaşlarına oranla olan eksikliklerini his edebilirler. Okul arkadaşlarından farklı olarak flört etmez ve geleceği planlamazlar. Bazıları yeni davranışlar öğrenmeleri için zorlandıklarında üzüntülü olurlar.

Otizmliler Gelişebilir mi?

Şimdilik otizmin tedavisi yoktur. Zaman içinde otizmli çocuklar olgunlaşır ve yeni güçlükler ortaya çıkar. Otizmli birçok çocuk gelişimsel sıçramalarını 5-13 yaşları arasında yaptığı gözlenmektedir. Bazıları 5 ve yaş üzerinde olsalar bile kendiliğinden konuşmaya başlayabilirler. Bazıları Paul gibi daha sosyal olabilir veya Alan gibi öğrenmeye daha hazırdırlar. Zaman içinde yardımla çocuklar oyuncakla uygun biçimde oynamayı öğrenebilir sosyal olarak işlev görebilir ve alışılmıştaki (rutin) küçük değişiklikleri tolere edebilirler. Tedavi süreci içinde bazı çocukların çoğu engelleri aşılıp normal eğitim programı içine alınabilirler. Normal veya normale yakın zekaları olan ve dil işlevleri olan otistikler en iyi gidiş gösterenlerdir.

Otizmli Yetişkinler Bağımsız Yaşayabilir mi?

Çoğu yetişkin otizmli yaşam boyu eğitime gözetime ve becerilerinin pekiştirilmesine gereksinim duyar.

Araştırmalar Umut Vaat Ediyor mu?

Düşünce dil duygu ve davranış işlevleri için merkez olan beyinin bu işlevleri nasıl yaptığına dair araştırmalar devam etmektedir. Hergün araştırıcılar normal beyin gelişimi hakkında yeni daha çok şeyler öğreniyor ve bu süreçte neyin yanlış gittiğini anlamaya çalışıyorlar. Örneğin şimdiden otizmde gebeliğin 30 uncu haftasından önceki bazı noktalarda beyin gelişiminin yavaşladığını düşündüren bazı kanıtlar elde etmişlerdir. Ayrıca beyinin incelenmesi için birçok görüntüleme yöntemleri ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında hayvan çalışmaları yapılmaktadır.




Yaygın gelişimsel bozukluklar; erken çocukluk döneminde başlayan sosyal beceri dil gelişimi ve davranış alanında uygun gelişmeme veya kaybın olduğu bir grup psikiyatrik bozukluktur. Genel olarak bu bozukluklar gelişimin bir çok alanını etkilerler ve süreğen işlev bozukluklarına yol açarlar.

Bu bozuklukların en iyi bilineni otistik bozukluk (infantil otizm olarak da bilinir) olup; karşılıklı sosyal etkileşimde sözel iletişimde bozukluklar ve basmakalıp stereotipik davranış örüntüsü ile karakterizedir. İnfantil otizm kavramını ilk kez Leo Kanner tarafından 1943 yılında tıp literatürüne kazandırılmış ve 1980'e kadar bu terim kullanılmıştır. 1980 öncesinde Amerikan Psikiyatri Birliğinin sınıflandırmasında yaygın gelişimsel bozukluklar çocukluk şizofrenisinin bir alt tipi olarak sınıflandırılmaktaydı. Amerikan Psikiyatri Birliği 1994 yılında yaygın gelişimsel bozuklukları 5 bozukluktan oluşan bir grup olarak sınıflandırmıştır. Bunlar:

1. Otistik Bozukluk

2. Rett Bozukluğu

3. Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu

4. Asperger Bozukluğu

5. Başka türlü adlandırılmayan yaygın gelişimsel bozukluk’dur
Ara
Cevapla
PesmisT GirL
#43
OTİSTİK BOZUKLUK
EPİDEMİYOLOJİ
Yaygınlık: 12 yaşın altındaki çocuklarda görülme oranı 10.000'de 2-5'dir.

Cinsiyet dağılımı: Erkeklerde kızlardan daha sık olarak gözlenir. Erkek çocuklarda kız çocuklarına oranla 3-5 kez daha fazladır.

Sosyoekonomik durum: İlk çalışmalarda yüksek sosyoekonomik ailelerde daha sık olduğu söylenmekteydi. Ancak son çalışmalarda bir farkın olmadığı bunun düşük sosyoekonomik ailelerin çocuklarına tanı koymakta gecikildiği belirtilmektedir.

TANI VE KLİNİK ÖZELLİKLERİ
Günümüzde otizmin prenatal başlangıçlı olduğu kabul edilse de tanı konabilmesi ancak 30-36.’ncı aylarda olabilmektedir. Erken tanı koymakla ilgili güçlüklerin ilk sağlık hizmeti verenlerin sık rastlanmayan bu bozukluk hakkında yeterince bilgilendirilmemesinden kaynaklanabileceği bildirilmektedir. Araştırmacı ve klinisyenler otizme özgü anormal gelişimin bazı göstergelerinin 30 ay öncesi başladığı görüşünde uzlaşmaktadır. Bir çok otistik çocuğun anne ve babası gelişim basamakları açısından çocuklarında iki yaş hatta daha öncesinde anormallikler veya gecikmeler tanımlamaktadır. 0-2 yaşı kapsayan bebeklik dönemi ve daha sonra otizmin en belirginleştiği 2-5 yaş dönemine ait otizmin klinik özellikleri ayrı ayrı aşağıda ele alınmıştır. Ancak anlatılacak olan klinik özelliklerin otizmin yaygın özellikleri olduğu her çocuğun kendine özsü özellikleri olabileceği unutulmamalıdır.

BEBEKLİK DÖNEMİ
Otistik özellikler gösteren bebeklerin iki tip davranış biçimi gösterdiği gözlenmiştir. Bunlardan birincisi; sürekli ağlayan huysuz olarak adlandırılan bebeklerdir. İkincisi ise sakin uslu bütün gününü yatakta geçiren bebeklerdir. Acıktıklarında bile ağlamamaları nedeniyle bakımlarının kolay olmasına rağmen anneden hiçbir ilgi beklememeleri çevrelerine karşı ilgisizlikleri anne babaları endişelendiren özellikleridir.

1. Fiziksel özellikler: Bu dönemlerde otistik çocukların fiziksel gelişimleri yaşıtlarından farklı değildir. Yaygın uyku ve beslenme problemlerine rağmen hemen hepsi sağlıklı bebeklerdir. Fiziksel olarak bir çok beceriyi olağan yaşlarında kazanmaya hazırdırlar; ancak bazı otistik bebeklerin çevrelerine karşı ilgisizlikleri nedeniyle daha geç yaşlarda oturdukları ve yürüdükleri gözlenmektedir.

2. Sosyal duygusal özellikleri: Normal bir bebek yaşamın ilk 3 ayında annesine bakar; annesi onunla konuşurken gülümser agular. Daha ileri aylarda ise her fırsatta kucağa alınmak için kollarını kaldırır hazırlanır. Tanıdığı kişileri görünce heyecanlanır. İnsanlarla ilişki kurmaktan hoşlanır. Yalnız bırakılınca ağlar sinirlenir. Oysa otistik bebeklerde bunların tam aksine kucağa alınmaya karşı isteksizlik gösterme kucağa alınınca huzursuzluk gösterme veya uygun beden duruşu göstermeme en belirgin özelliklerdir. Otistik bebekler genellikle çevreleri ile ilişki kurmaz. İnsanların konuşmalarına tepki vermezler. İnsanlar ile göz kontağı kurmaz çok uzun süre boş bakışlarla oturabilirler.

3. Zihinsel Özellikler: Otistik bebek etrafındaki insanlara olduğu gibi cisimlere karşı da ilgisizdir; uzanıp onları almak ya da yakalamak istemez. Çevresindeki seslere cisimlere hayvanlara ilgi göstermez. Otistik bebeklerdeki bu ilgisizlik ve meraksızlık karşısında anne babalar zaman zaman çocukta zihinsel bir problem olduğunu düşünürler.

4. Konuşma özellikleri: Normal bebekler genellikle 1 yaş civarında ilk kelimelerini söylerler. Yaşamın birinci yılında sesler çıkarır çıkardıkları sesleri farklılaştırır bu şekilde duygularını isteklerini ifade ederler. Normal bebeklerde görülen badıldamaların (Ba-ba ba sesleri ….) otistik bebeklerde görülmediği belirlenmiştir. Ayrıca diğer kişilerin kendileriyle konuşmasına ya da seslenmesine karşı tepkisiz kaldıkları gözlenmiştir. Bazı otistik çocuklar 0-2 yaş döneminde tamamen sessiz kalabilir; bazıları ise yaşıtları gibi birkaç kelime öğrenebilir.

Otistik çocuklarda beslenme problemleri yaygın olarak gözlenir. Bunlardan çoğunun ilk aylarda emmesi zayıftır altıncı aydan sonra beslenme problemleri artar. Birçok bebek süt dışında tüm yiyecekleri veya katı gıdaları reddeder; bazıları ise normalin üstünde ve hemen her şeyi yiyebilir.

2-5 YAŞ DÖNEMİ

Bebeklik döneminde anlatılan birçok özellikler 2-5 yaş döneminde devam etmektedir. Ancak bu özellikler çocukların gelişimlerine bağlı olarak çeşitlenmiş farklılıklar ortaya çıkmıştır. 2-5 yaş dönemi otistik özelliklerin en belirginleştiği tanı için oldukça önemli bir dönemdir.

1. Fiziksel özellikler: Fiziksel gelişimleri oldukça normal güzel ve çekici çocuklardır. Motor becerileri genellikle iyidir. Kağıt kesme boncukları kutuya tek tek koyma veya ipe düzme gibi küçük kas becerilerinin oldukça zayıf olduğu gözlenir. Ancak birçok otistik çocuk mekanik takmalı-sökmeli oyuncakları kolaylıkla takıp sökebilir.

2. Sosyal-Duygusal Özellikleri: Bebeklik döneminde gözlenen çevreye ilgisizlik daha belirgin hale gelmiştir. Çevresindeki kişilerin ve anne-babanın yüzüne bakmama hemen hemen her otistik çocuğun özelliğidir. İnsanların gözlerine bakmamaları veya anlık denebilecek kadar kısa bakışlardan sonra hemen gözlerini kaçırmaları dikkati çeker. Tamamen kendilerine ait bir dünyada yaşıyor gibi görünen bu çocuklar çevrelerinde olup bitenlere karşı çok kayıtsızdırlar. Çağrıldıklarında tepki vermez konuşurken dinlemez gibi görünürler. Bebekliklerindeki gibi fiziksel temastan kaçınırlar.

3. Zihinsel Özellikleri: Otizmin ilk tanımlandığı yıllarda otistik özellikteki çocukların çok zeki olduklarına ancak bu zekanın problem davranışlarla maskelendiğine inanılıyordu. Otistik çocukların zihinsel gelişmeleri üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalar en az iki grup otistik çocuk olduğu düşündürmektedir. Birinci grubu normal ya da zihinsel becerileri olanlar diğer grubu ise zihinsel yönden yetersiz olanlar oluşturmaktadır. Otistik çocukların yaklaşık %40'ı 40-55 %30'u 50-70 ve %30'u 70 ve daha fazla IQ skoruna sahiptir. Otistik çocukların yaklaşık 1/5'inin zekası normaldir.

4. Duyusal Uyarılara Tepkileri:

a. İşitsel Uyarılara (seslere) Tepkileri: Bu dönemde seslere karşı çok değişik tepkiler görülmektedir. Çocukların seslere hiç bir tepki vermemesi bir çok anne-babayı işitme problemi endişesi ile doktorlara gitmeye yöneltmektedir. Yapılan testler çocukların işitmelerinde organik olarak bir sorunun olmadığını göstermektedir. Gerçekten de bazen seslere hiç tepki vermedikleri bazen en ufak seslere aşırı tepki gösterdikleri bazı seslere de çok duyarlı oldukları gözlenmektedir.

b. Görsel Uyarılara Tepkileri: Bu dönemde görsel uyarıcılara karşı normal dışı tepkiler yaygın olarak görülebilir. İnsan yüzlerine ve çevrelerindeki birçok nesneye bakmamalarına karşın hareket eden dönen ya da parlak olan bazı cisimlere çok uzun süre bakabilirler.

c. Acı Sıcak Soğuğa Karşı Tepkiler: Bu tepkiler bazı çocuklarda acıyı sıcağı ve soğuğu fark etmeme şeklinde ortaya çıkarken bazılarında ise soğuk suyla ellerini yıkarken ağlama eline bir toplu iğne battığı zaman çığlıklar atma şeklinde görülebilir.

d. Dokunulmaya Karşı Tepkileri: Herhangi bir kimse tarafından dokunulmak kucağa alınmak istendiği zaman o kimseyi itmek ondan kaçmak yaygın olarak gözlenen tepkilerdir.

Bu dönemde de beslenme ve uyku problemleri yoğun bir şekilde gözlenmektedir. Beslenme ile ilgili olarak katı yiyecekleri reddettikleri bazılarını sürekli püre edilmiş yiyecekler yedikleri bu yüzden de çiğneme kaslarını kontrol etmekte güçlük çektikleri görülür. Aileler çocuklarının garip yemek yeme alışkanlıkları olduğunu yiyecek seçimi yaptıklarını sıklıkla anlatırlar. Belli bir süre hep aynı yiyeceği isteme diğer yiyecekleri reddetme sık sık tercih edilen yiyeceğin değişmesi de gözlenen özelliklerdendir.


5. Konuşma Özellikleri: Otistik çocukların konuşma özellikleri dil gelişimleri yaşıtları olan normal çocuklardan farklı tablo çizmektedir. Konuşmaya başlama çok farklı yaşlarda gerçekleşir; ancak genellikle ilk kelimeleri 5 yaş civarında söylerler. Bazı otistik çocukların konuşmaya normal yaşıtlarıyla aynı zamanda başladıkları ancak daha sonraları bildikleri kelimeleri kullanmadıkları gözlenmiştir.

Beş yaş sonrasında otistik çocuk yeni kelimeler öğrenir isteklerini kelimelerle ifade etmeye başlarlar hatta bir iki kelimelik cümleler kurabilir. Bununla birlikte konuşmayı bir iletişim aracı olarak kullanmadıkları gözlenmektedir.

Otistik Çocukların Konuşma Problemleri:

a. Konuşulanları Anlamada Güçlük: Otistik çocuklarla yapılan çalışmalar konuşulanı anlama kapasitesinin oldukça sınırlı olduğunu göstermiştir. Anlama yaşla birlikte artar; kendilerinden istenilenleri anlayabilir ancak istekleri yerine getiremezler. Tek kelimeleri anlayabilirken kelimeler soyutlaştıkça cümleler karmaşıklaştıkça anlamaları da güçleşir.

b. Ekolali: Ekolali çocuğun duyduğu kelimeleri cümleleri konuşmacının hemen arkasından veya daha sonra taklit etmesidir. Normalde çocuklar konuşmaya duydukları kelimeleri taklit etmeyle başlarlar. Ancak bu taklit dönemi 25 yaş civarında sona erer. Otistik çocukla da ilk kelimelerini anlamlarına dikkat etmeden papağan gibi taklit ederek öğrenirler. Bazen kelimeleri bazen de cümleleri olduğu gibi tekrar ederler. Kelimeleri taklit ettikleri konuşmacının aksanı ve vurgulamalarıyla söylerler. Normal çocuklar bu dönemden sonra taklit ettikleri kelimeleri uygun yerlerde kullanmaya başladıkları halde otistik çocuklar bu dönemde oldukça uzun zaman kalır öğrendikleri kelimeleri gerektiği zaman kullanmazlar.

c. Gramer Bozuklukları: Konuşabilen otistik çocuklarda gramer bozuklukları da yaygın olarak görülür. Cümlelerdeki fiil eklerini söylememek yaygındır. “Okula gidelim” yerine “okul git” demek ya da “yemekten sonra şeker ver” yerine “şeker yemek yer” demek gibi gramer yanlışlıkları yaparlar. Çocuğun ilerleyen yaşıyla birlikte konuşma becerisi de arttıkça gramer bozukluklarında bazı düzelmeler görülebilir.

d. Zamirlerin Yer Değiştirmesi: Konuşmadaki en belirgin özelliklerden birisi de şahıs zamirlerinin yerlerinin değiştirilmesidir. Birinci tekil şahıs “ben” yerine “sen” veya “o” kullanırlar. Özellikle “ben” zamirini kullanma çok az görülür. (“Giderim” yerine “gider gidersin” kelimelerini kullanmak gibi).

e. “Evet-Hayır” Kelimelerini Kullanmada Güçlük: Otistik çocuklar yaşıtları gibi “hayır” kelimesini “evet” kelimesinden önce öğrenirler. Otistik çocukların “evet” kelimesini öğrenmeleri genellikle 8-9 bazen de daha ileri yaşlarda olabilir.

Konuşma becerileri ne kadar gelişmiş olursa olsun konuşmayı iletişim aracı olarak kullanmak istemezler yalnızca zorda kaldıkları zaman bir isteklerini belirtmek için konuşurlar.

6. Davranış Problemleri: Otistik çocuklarda görülen problem davranışlar çocuğun bebeklik döneminden çıkmasıyla belirginleşir.

Öfke Nöbetleri ve Bağırmalar: Bir çok otistik çocukta öfke nöbetleri olarak adlandırılan öfke nöbetleri olarak adlandırılan kendini yere atma tekmeleme tepinme ısırma ve şiddetli ağlama gibi davranışlar sıklıkla görülür. Öfke nöbetleri 2-5 yaşları arasında belirginleşir.

Çevresine Zarar Veren Davranışlar: Evdeki duvar kağıtlarının koltukların yırtılması her tarafa su dökme gibi davranışlar olabilir.

Kendine Zarar Veren Davranışlar: Kendi saçlarını çekme ellerini ısırma yüzünü tırmalama kanatma gibi davranışlar bu gruba girmektedir.

Tek Tip Vücut Hareketleri: Kendi etrafında dönme öne arkaya sallanma parmaklarıyla havada bir takım şekiller çizme gibi.

7. Duygusal Tepkiler:.

Özel Korkular: Elini küvetteki sıcak suya sokarak yaktığı için küvette yıkanmadan korkan küçük kız bir ayakkabı ayağını sıktığı için ayakkabı giymeyi reddeden çocuk özel korkuları olan çocuklara örnektir.

Tehlikelerin Farkında Olma: Otistik çocukların genellikle çevrelerindeki tehlikelerin farkında olmamaları anne babalarını en çok endişelendiren özelliklerdendir.

Nedensiz Gülme ve Ağlamalar: Duruma uygun olmayan duygusal tepkiler nedensiz olarak ortaya çıkabilir. Çocuğun kendisi veya bir başkası cezalandırıldığı zaman gösterdiği gülme aniden bağırma ağlama gibi davranışların bulundukları ortamı ve durumu değerlendirememelerine bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir.

Değişikliklere Tepki Gösterme: Eve bir misafirin gelmesi odasının farklı bir düzene sokulması sürekli kullandığı çarşafın değiştirilmesi gibi durumlar otistik özellikteki çocuğun huzursuz olmasına saatlerce ağlamasına öfke nöbetleri geçirmesine neden olabilir. Bu konuda çalışan uzmanlar çocuğun yapılan her değişiklikten ötürü kendisini güvensiz hissettiği ancak çevresindeki aynılığı koruyarak rahatladığı görüşünü paylaşmaktadırlar.

8. Hayal Gücünün Eksikliği:

Oyun Oynama Becerisinin Olmaması: Otistik özellikteki çocuklarda hayal gücünün yetersizliğine bağlı olarak yaratıcı oyun oynama becerisinin bulunmaması yaygın olarak gözlenir. Bir oyuncakla amacına uygun olarak oynamaz oyuncak bir arabayla oynarken onun gerçek bir arabanın modeli olduğunu kendilerinin de arabanın şoförü rolünü oynayabileceklerini fark etmezler. Bazen yalnız arabanın tekerlekleri bazen de çıkardığı ses ile ilgilenirler; dakikalarca arabayı ileri geri sürerler. Bu alanda genellikle çeşitli nesnelerin oyuncakların elle tutulduğu oyuncağın gerçek amacına uygun olarak oynanmadığı gibi bebeklik dönemi özellikleri gözlenir.

Ayrıntılara Dikkat Etme: Çevrelerindeki nesnelerin kişilerin tamamı yerine ayrıntılarına küçük parçalarına dikkat ederler. Annelerinin yalnızca küpesi oyuncak arabanın yalnızca tekerlekleri çocuğun dikkatini çekebilir. Anneyi ya da oyuncağı o anda bulundukları çevre içinde tümüyle algılamalarının hayal gücünün eksikliği nedeniyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir.

9. Özel Beceriler: Otistik çocukların en şaşırtıcı özellikleri bir çok alanda sınırlı becerileri olmasına karşın bazı alanlarda sahip oldukları özel becerilerdir. Bir çok otistik çocuğun konuşmadan önce şarkı söylediği görülür; bazıları ise bir enstrümanı iyi çalabilirler. Bazı anne babalar da çocuklarında müzik becerisinin yanı sıra kuvvetli bir hafıza olduğunu belirtmektedirler. Çocuğun yıllarca önce gittiği bir yeri o yerdeki özel bir eşyayı unutmadığını çok uzun şiirleri ezberleyebildiğini televizyonda dinlediği çok uzun bir konuşmayı olduğu gibi tekrar edebildiğini sıklıkla anlatmaktadırlar.

Otistik çocukların diğer bir özel becerisi de sayılar ve sayısal ilişkiler üzerinedir. Bazıları sayıları çok çabuk öğrenirler ve çok güç işlemleri akıldan yapabilirler. Ayrıca gördüğü resimleri çok iyi kopya eden güzel boyayan mekanik oyuncakları söküp takabilen karmaşık bul-yapları kolayca tamamlayabilen çocuklara da rastlanmaktadır.

DSM-IV'de otistik bozukluğun tanı ölçütleri şunlardır:

A. En az birisi (1)'inci maddeden ve birer tanesi (2) ve (3)’üncü maddelerden olmak üzere (1) (2) ve (3)'üncü maddelerden toplam 6 (ya da daha fazla) maddenin bulunması:

(1) Aşağıdakilerden en az ikisinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal (sosyal) etkileşimde niteliksel bozulma:

(a) Toplumsal etkileşim sağlamak için yapılan el-kol hareketleri alınan vücut konumu takınılan yüz ifadesi göz göze gelme gibi bir çok sözel olmayan davranışta belirgin bir bozulmanın olması.

(b) Yaşıtlarıyla gelişimsel düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe.

© Diğer insanlarla eğlenme ilgilerini ya da başarılarını kendiliğinden paylaşma arayışı içinde olmama (örneğin ilgilendiği nesneleri göstermeme getirmeme ya da belirtmeme).

(d) Toplumsal ya da duygusal karşılıklar vermeme.

(2) Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde niteliksel bozulma:

(a) Konuşulan dilin gelişiminde gecikme olması ya da hiç gelişmemiş olması (el kol ya da yüz hareketleri gibi iletişim yolları ile bunun yerini tutma girişimi eşlik etmemektedir).

(b) Konuşması yeterli olan kişilerde başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması.

© Basmakalıp ya da yineleyici ya da özel bir dil kullanma.

(d) Gelişim düzeyine uygun çeşitli imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden oynamama.

(3) Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış ilgi ve etkinliklerde sınırlı basmakalıp ve yineleyici örüntülerin olması:

(a) İlgilenme düzeyi ya da üzerinde odaklanma açısından olağan dışı bir ya da birden fazla basmakalıp ya da sınırlı ilgi örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma.

(b) Özgül işlevsel olmayan alışageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya uyma.

© Basmakalıp ve yineleyici motor mannerizmler (örneğin parmak şaklatma el çırpma ya da burma ya da karmaşık tüm vücut hareketleri).

(d) Eşyaların parçaları ile sürekli uğraşıp durma.

(B) Aşağıdaki alanların en az birinde 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağan dışı bir işlevselliğin olması:

(1) Toplumsal etkileşim.

(2) Toplumsal iletişimde kullanılan dil.

(3) Sembolik ya da imgesel oyun.

© Bu bozukluk Rett bozukluğu ya da çocukluğun dezintegratif bozukluğu ile daha iyi açıklanamaz.

Fiziksel Özellikler:

Görünüş: 2-7 yaş arasında otistik çocuklar normal populasyona oranla daha kısa boylu olmaya meyillidir.

Taraf tercihi: normal çocuklarda serebral dominans oluştuğunda otistiklerde ambidekstroz olarak kalır. Otistik çocuklarda anormal dermatoglifiks (örneğin parmak izi) yüksek insidansdadır. Bu durum nöroektodermal gelişimsel anomaliye işaret edebilir.

Diğer fiziksel hastalıklar: otistik çocuklarda normal kontrollere oranla daha yüksek insidansda ÜSYE geğirme febril konvulziyon konstipasyona rastlanmaktadır. Otistik çocuklarda enfeksiyonda ateş yükselmesinin olmayabileceği veya ağrılarını gösteremedikleri belirtilmektedir.

Etyoloji ve Patogenez:

Psikodinamik ve ailesel faktörler: Kanner'in otistik çocukların anne ve babalarının çocuklarına karşı yeterince ilgili olmadığı ve çocuğun bu nedenle kendi dünyasında yaşadığı varsayımı yapılan çalışmalarda gösterilememiştir. Son çalışmalarda otistik çocuğa ve normal çocuğa sahip anneler karşılaştırılmış; çocuklarını yetiştirme becerileri yönünden anlamlı fark bulunmamıştır.

Organik-nörolojik-biyolojik anormallikler: Nörolojik lezyonları olanlarda özellikle Konjenital Rubella fenilketonuri tuberosklerozis ve Rett bozukluğunda otistik bozukluk ve otistik semptomlar gözlenebilmektedir.

Otistik çocuklar normal çocuklarla karşılaştırıldıklarında daha fazla perinatal komplikasyonlar yaşadıkları gösterilmiştir. Otistik çocuklar kardeşlerine ve normal çocuklara oranla anlamlı derecede daha fazla minör doğumsal fiziksel anormallik göstermektedir. Bu bize ilk trimesterde oluşan gebelik komplikasyonlarını düşündürmektedir.

Özgün bir EEG anormalliği olmamasına rağmen otistik çocukların %10-83'ü çeşitli EEG anormallikleri gösterirler. Otistik çocukların %4-32'si yaşamlarının bir döneminde grand mal konvulziyonlar geçirmektedir. Otistik kişilerin yaklaşık %20-25'inde BBT'de ventrikül genişlemesi olduğu gösterilmektedir. Son yıllarda yapılan bir beyin MRI çalışmasında bazı otistik hastalarda serebellar vermal lobul VI ve VII'de hipoplazi olduğu gösterilmiştir. Yapılan başka bir beyin MRI çalışmasında kortikal anormalliklerin özellikle polimikrogria şeklinde olduğu gösterilmiştir. Bu anormalliklerin gebeliğin ilk 6 ayında anormal hücre göçüyle ilgili olabileceği düşünülmektedir. Bir otopsi çalışmasında azalmış Purkinje hücre sayısı gösterilmiş ve başka bir çalışmada da PET'de artmış diffüz kortikal metabolizma olduğu belirtilmektedir.

Genetik Faktörler: Bir kaç araştırmada otistik çocukların kardeşlerinin %2-4'ü otistik bozukluk göstermiştir otistik çocukların kardeşlerinin otizm olma olasılığı normal populasyona göre 50 kat daha yüksektir. İkizlerle yapılan bir çalışmada otistik bozukluğun konkordans (birlikte görülme) oranı monozigot ikizlerde %92 buna karşın dizigot ikizlerde %10 olarak bulunmuştur. Bir genetik hastalık olan Frajil-X sendromunda otistik bozukluk gözlenebilmektedir.

İmmunolojik Faktörler: Anne ile embriyo veya fetus arasında immunolojik uyuşmazlığın otizme sebep olabileceği ileri sürülmüştür. Bazı otistik çocukların lenfositleri anne antikorları ile reaksiyon vermekte ve bunun sonucunda gebelikte embriyonik nöral veya ekstra embriyonik dokularda hasar oluşabileceği ileri sürülmektedir.

Perinatal faktörler: Otistik çocuklarda perinatal komplikasyonlar yüksek olarak bildirilmesine karşın direkt olarak sebep olduğu gösterilememektedir. Gebelikte ilk trimesterde kanama olması ve amniyonda mekonyum bulunması otistik çocuklarda normal populasyona göre çok daha sıktır. Neonatal periyotda otistik çocuklar yüksek insidansta respiratuvar distress sendromu ve neonatal anemi göstermektedir. Otistik çocukların annelerinin gebelik sırasında ilaç kullanımının yüksek insidansda olduğuna dair bazı kanıtlar vardır.

Nöroanatomik bulgular: Otistik bozuklukta anormallik için kritik beyin bölümünün temporal lob olabileceği ileri sürülmektedir. Bu varsayım temporal lob hasarı olan bazı kişilerde otizm benzeri bir sendrom gözlendiğine dayanmaktadır. Hayvanlarda temporal bölgede hasar oluşturulduğunda beklenen sosyal davranışlarda kayıp huzursuzluk tekrarlanan motor davranışlar ve basmakalıp davranış örnekleri gözlenmektedir. Otistik bozukluk diğer bulgu; serebellumda Purkinje hücrelerindeki azalmadır. Bu durum potansiyel olarak dikkat uyanıklık ve duyusal defektlere yol açmaktadır.

Biyokimyasal Bulgular: Otistik bozukluğu olan hastaların en az 1/3'ü plazma yüksek serotonin seviyesine sahiptir. Bu durum otistik bozukluk için spesifik değildir çünkü otizmi olmayan mental retardasyonlu kişilerde de aynı bulguya rastlanmaktadır. Mental retardasyonu olmayan otistik bozuklukta hiperserotonemia insidansı yüksektir.

Bir kısım otistik çocuklarda artmış BOS homovalinik seviyesi (major dopamin metaboliti) artmış çekilme davranışları ve stereotipilerle ilişkili bulunmuştur. Eğer BOS 5-HIAA / BOS HVA oranı artarsa semptom şiddetinin azaldığına dair bazı kanıtlar vardır.

Ayırıcı tanı:

Major ayırıcı tanıda:

Ø Çocukluk başlangıçlı şizofreni

Ø Davranış semptomları ile mental retardasyon

Ø Mikst alıcı/ifade edici dil bozuklukları

Ø Konjenital sağırlık veya ciddi işitme bozuklukları

Ø Seçici Konuşmazlık

Ø Psikosoyal deprivasyon (yoksunluk)

Ø Dezintegratif (regresif) psikoz

Gidiş ve prognoz

Otistik bozukluk süregen bir bozukluktur. Bazı otistik çocuklar var olan dilin tümünü veya bir kısmını kaybedebilir. Bu sıklıkla 12-24 aylar arasında olur. Kural olarak IQ’su 70’in üzerinde olanlar ve 5-7 yaşlarında iletişim dilini kullananlarda prognoz iyidir.

TEDAVİ YAKLAŞIMLARI

Bugün yaygın gelişimsel bozuklukların tedavisinde en önemli yaklaşım özel eği
Ara
Cevapla
PesmisT GirL
#44
Otizm ve otistik çocuk

Otistik bozukluk:

Sosyal ilişkivirgs.gif iletişim kurma ve davranış tarzı anormalliklerinin 3 yaş öncesinde başlamış olması gerekmektedir.

Toplumdaki yaygınlığı :

On bin kişide 4 oranında görülmektedir. Erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha çok rastlanmaktadır.Rahatsızlık kızlarda erkeklere göre daha ağır seyretmektevirgs.gif zeka testleri daha düşük bir değeri göstermektedir.

Otistik bozukluk ölçütleri:

A-Aşağıdaki dört belirtiden en az ikisinin varolması gerekmektedir.

1- Konuşma dışı iletişim (göz göze gelmevirgs.gif yüz ifadesi ile anlatımvirgs.gif mimikler ve vücut dili ile kendini ifade gibi ) ile karşılıklı ilişkiyi sağlamada belirgin bozukluğun olması.

2- Kendi yaş dönemi ile uyumlu olacak şekildevirgs.gif yaşıtları ile arkadaşlık ilişkisi kuramamak.

3- Diğer insanlarla birlikte kendiliğinden virgs.gif doğal bir şekilde hoşlanılabilecekvirgs.gif ilgi alanları ya da beceri ve başarıları paylaşamama durumu ( ilgisini çeken nesneleri başkalarına gösterememevirgs.gif onları işaret edememe virgs.gif onları çevresindekilere verememe gibi davranışlar) .

4- Toplumsal ya da duygusal yanıt vermede eksiklik.

B-Aşağıdakilerden en az birinin varolması gerekmektedir:

1- Konuşulan anadilin ya hiç becerilememesi ya da bunun gecikmesi durumu.

2- Yeterli konuşmanın varolduğu durumlardavirgs.gif başkaları ile konuşmayı başlatmak ya da sürdürmekte belirgin bozukluk.

3- Sözcük ya da cümleleri arka arkaya tekrarlayarak ya da anlamsız şekilde kullanarak konuşma durumu.

4- Doğaçlama bir şekilde virgs.gif yaş ve gelişim düzeyine uyan evcilikvirgs.gif hırsız-polisvirgs.gif doktor-hasta vb. oyunları oynayamama durumu.

C- Aşağıdaki tekrarlayıcı ilgivirgs.gif aktivite ve davranışlardan en az birinin varolması durumu:

1- Hem miktar olarak sıklıkvirgs.gif hem de yoğunluk açısından belli bir nesne ya da konu ile tekrarlayıcı bir şekilde uğraşarakvirgs.gif kısıtlı kalmış ilgi odaklarının bulunması.

2- İşlevsel olmayıpvirgs.gif belli bir amaca hizmet etmeyen birbirini izleyen virgs.gif sıradan belli bir aktiviteyle durdurulamaz derecede uğraşı durumu.

3- Herhangi bir hareketi tekrarlayıcı ya da başkasının yaptığı bir hareketin aynısını yapar bir şekilde vücut hareketleri ( parmak şıklatma virgs.gif parmakları açıp-kapamavirgs.gif omuz oynatma ya da tüm gövdeyi bükmevirgs.gif yumak gibi olma seklinde davranışlar).

4- Tekrarlayıcı bir şekilde bazı nesnelerin belirli parçaları ile aşırı uğraşı durumu.

Bu yukarıdaki yazılmış olan tüm maddelerden toplam olarak en az altı adedinin varolması gerekmektedir.

Sosyal ilişki ya da dil becerisi konularından en az birisininvirgs.gif çocuk 3 yaş başlangıcına dek gecikmesi veya normal dışı bir şekilde olması durumu.

Rahatsızlığın başka bir hastalığa bağlı olmaması gerekmektedir.

Otistik Çocukların Özellikleri:

Görünümleri yaşıtlarından daha ve kardeşlerinden daha kısa boylu olupvirgs.gif çok sevimli bir görünümleri vardır.

Bu çocukların bebekliklerinde bakımı kolay virgs.gif bırakıldıklarında yerinde duranvirgs.gif çok fazla ağlamayan çocuklar oldukları gözlenmiştir. Bazı hallerde çocukların konuşma ve davranışları normalkenvirgs.gif bunların birden bire sonradan sosyal ilişkiden kopupvirgs.gif dil becerilerini kaybettikleri gözlenmiştir. Aileler çocuklarının seslenince yanıt vermemeleri nedeniylevirgs.gif sağır olduklarını düşünebilmektedirler. Çocuklar gelişimleri esnasında belirli davranış ya da sesleri taklit edemezvirgs.gif nesneleri başkalarına gösteremezvirgs.gif kucaklanmak istendiklerinde kollarını kucaklamayı karşılamak için kaldıramazlar. Tek başlarına oynamayı yeğlerler.

Bu çocuklar insanlara cansız varlıklar gibi tepki verirler. Toplumsal durumlarda garip yüz ifadeleri ve uygun olmayan hareketlerle karşılık verebilirler. Sosyal ilişkilerden çok memnun olmazlar. Arkadaş edinemezler.dil gelişimlerinde gecikme olabilir. Konuşabiliyorlarsa konuşmaları tekrarlamalar ya da ses melodisindeki bozukluklar ( tekdüze virgs.gif mekanik tonlama bozuklukları şeklinde) ile birliktedir. Uygunsuz fiil ya da sözcük kullanımları olabilir. Olmayan sözcükleri uydurabilirlervirgs.gif kendi kendilerine konuşabilirvirgs.gif kendilerinden kendi isimlerini söyleyerek ya da başkası gibi bahsedebilirler. Belirli davranış ( el çırpmavirgs.gif dönen nesneler gibi)ya da bilgilere (çok gerekli olmasa da) eğilimleri vardır ( hava durumuvirgs.gif tv. Program zamanları ve reklamlar gibi). Yeni oyuncakları kolay kabul edipvirgs.gif oynayamazlarvirgs.gif ortam değişikliklerine aşırı duyarlıdırlarvirgs.gif değişikliklerde aşırı tepkisel olabilirler. Bazı nesnelere aşırı bağımlı olupvirgs.gif onları kullanmasalar da onlar olmadan dışarı çıkamayabilirler. Sese aşırı tepki vererekvirgs.gif kulaklarını kaparlar. Ağrıya karşı duyarsız olabilirlerken dokunmaya karşı aşırı tepki gösterebilirler. Zaman zaman aşırı hareketli zaman zaman da aşırı hareketsiz olabilirler. Sebepsiz gülme ve ağlamaları olabilmektedir. Ailelerinin yanlarından uzaklaşmalarına aşırı tepki gösterebilmektedirler. Sadece belirli besinleri yemeye eğilimlidirler. Kendi ellerini ısırabilirvirgs.gif başlarını duvara vurabilirvirgs.gif saçlarını çekebilir ve kendilerine zarar verebilirler.

Oluş Sebepleri:

Otistik çocukların % 75’inde zekada gerilik gözlenmektedir. % 25 kadar bir kısmında ileri dönemlerde havaleler görülmektedir. Otizm ile birlikte görülebilen nörolojik bozukluklar arasında tuberoz sklerozvirgs.gif frajil X sendromuvirgs.gif doğumsal kızamıktır.

-Duygusal açıdan çocuğa uzak duran ya da obsesif kişilik yapıları nedeniyle aşırı titiz ve kısıtlayıcı bir şekilde eğitim veren ailelerin çocuklarında bu durumun varolduğu ileri sürülmektedir.

- Rahatsızlığın genetik temeline yönelik çalışmalar devam etmektedir.Bazı kişilerde bu rahatsızlıkla birlikte epileptik bozukluklarvirgs.gif doğumsal rubella ve fenilketonüri gibi rahatsızlıkların bulunması bu olasılığı düşündürmektedir. Rahatsızlığın X kromozomuna bağlı olarak ya da otozomal resesif geçiş ile aktarıldığı düşünülmektedir. Etkilenen çocuğun kardeşlerinde de rahatsızlığın görülme riski toplum ortalamasına göre çok daha yüksek olupvirgs.gif % 3 e dek çıkabilmektedir. Bu kişilerin ailelerinde duygu durum ve kaygı bozuklukları daha yüksek oranda saptanmış olupvirgs.gif toplumsal ilişki sorunlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir.

Doğum öncesi ya da doğum sırasında yaşanan tıbbi sorunlar olası nedenler arasındadır. Özellikle annenin hamileliğinin ilk üç ayında genital kanama yaşamasıvirgs.gif bebeğin içinde bulunduğu amnios sıvısının çocuk dışkısı ile boyanmasıvirgs.gif annenin hamileliğinde bazı ilaçları kullanımı önemli sebepler arasında sayılmaktadır.

Beyin yapısında çeşitli bozukluklar bulunmaktadır. Serotonin düzeyleri hastaların 1/3 ünde gözlenmektedir. Otistik çocukların çoğunda gözlenen bahar aylarındaki doğum oranlarıvirgs.gif annenin kış aylarında doğum öncesi kızamık geçirmesi ile bağlantılı bulunmuştur.

Tedavi:

Tedavide ailenin eğitimi önemlidir. Saldırgan ve kendine zarar verme davranışlarına karşı ilaç tedavisi kullanılabilir. Davranış tedavisi kullanılmaktadır.
Ara
Cevapla
PesmisT GirL
#45
Panik Atak

Başta "Panik Bozukluk" olmak üzere bir çok psikiyatrik bozuklukta görülebilen; aniden beklenmedik bir anda herhangi bir yerde ortaya çıkan yoğun kaygı-bunaltı korku karışımı bir nöbettir.
Bu nöbet kişiye öylesine yoğun bir korku ve rahatsızlık duygusu yaşatırki; kötü bir şey olacağı veya sonunun geldiğini öleceğini hisseder. Bu korku fırtınasını yaşayan insan doğal olarak o ortamdan ve durumdan kaçma uzaklaşma davranışı gösterir bir an önce yardım alınabilecek bir sağlık kuruluşuna müracat edilir.....çoğu kerede hastane doktor gördüğünde kişide rahatlama olur ve nöbet geçebilir...
Panik atağı yaşayanların bazıları o esnada; kalp krizi geçirdiklerini aklını kaçıracağını felç geçireceğini kontrolünü yitireceğini düşüp bayılacağını hissederler.

PANİK ATAK TÜRLERİ
1-Beklenmedik Ataklar: Nedensiz birden ortaya çıkan nöbetler Panik Bozuklukta bu tür ataklar vardır.
2-Duruma bağlı olanlar: Korkulan bir kedi köpek veya başka bir nesneyle yada bir durum karşılığında ortaya çıkar.
3-Durumsal yatkınlık gösterilen panik ataklar: Genellikle destekleyici bir etken vardır ama her zaman panik oluşmaz örneğin araba kullanırken panik atak oluşmaktadır bazen araba kullandıktan sonra atak geçirmektedir...

Panik Atağın 13 bedensel bilişsel belirtisi vardır. Bunlardan 4 tanesinin olması nöbet için yeterlidir çoğunlukla 7-10 arası belirti yaşanmaktadır. Nöbet hızlı başlangıçlıdır 10 dakikada zirveye çıkar. Bazen yarım-veya bir saat sürebilir.

PANİK ATAKTA GÖRÜLEN BELİRTİLER:
1-Çarpıntı kalp atışlarını duyumsama kalbin yerinden fırlayacakmış gibi olması göğüste basınç bazen sol kola yayılan ağrı ve uyuşmalar...
2-Terleme (Sıcak -Soğuk boşalımlar bazen üşüme bazen alevlerin basması hissi)
3-Titreme-sarsılma-itilme hissi
4-Boğulma ve nefes alamama hali (Boğazda düğümlenme veya bir yumru tıkanma hissi)
5-Soluğun kesilmesi (Derin nefes alma ihtiyacı havanın yetmemesi gibi hisler)
6-Göğüste daralma sıkışma ağrı duyumsama
7-Bunaltı karında ağrı şişkinlik ve gaz oluşması
(Bazen mideden başlayıp boğaza doğru yayılan kalkışma rahatsızlık hali)
8-Baş dönmesi sersemlik hissi düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma hali
9-Derealizasyon (Gerçek dışılık duyguları panik yaşandığında olaylar bir sis perdesinin gerisinde algılanır cisimler küçülür her şey bulanıklaşır...yada depersonalizasyon (Benliğinden ayrılmış olma hali: sanki bedenle ruh birbirinden ayrılıyor ve kişinin kendisini hissedememe algılayamama kendisine yabancılaşma durumu oluşur....)
10-Panik anında kontrolünü kaybedeceği yada çıldıracağı korkusu (Kendisine çocuklara çevreye zarar verme korkusu)
11-O esnada "yaşamım buraya kadarmış" duygususu-ölüm korkusu
12-Ellerde kollarda bacaklarda başta ve birçok yerde uyuşmalar yanmalar karıncalanmalar diken diken olma halleri
13-Üşüme ürperme ya da ateş basmaları

PANİK BOZUKLUK TOPLUMDA NE ORANDA YAYGINDIR?

Panik bozukluk-kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat daha sık görülür.
Panik bozuklu tanılı hastaların %75-80'i kadındır. Aile çalışmalarında; eğitim etnik yapı sosyal durumla bağlantı bulunmamıştır.
Yaşam boyu yaygınlığı değişik çatışmalarda %15-35 arasında saptanmıştır. Bu oran gittikçe artmaktadır.
Değişik hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkan panik ataklar ve "sınırlı belirtili atakların" ise %15-20 arasında olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla gerek panik bozukluğuna bağlı gerekse diğer pisikolojik biyolojik nedenlere bağlı panik atakların her yüz kişiden 20-25 inde görüldüğü anlaşılmaktadır. Bu oran her 4 kişiden 1'inin panik ataklı olduğu anlamına gelmektedir. Paniğin bu kadar popüler olması bu yaygınlığı ve korkutucu belirtileri olsa gerek...
Panik hastalarının çoğunluğu psikiyatri dışı hekimlere başvurmaktadır. Görülen belirtiler otonomik ve fiziksel belirtiler olduğunda kalp hastalığı görünümü verebilmektedir. İlk başvurular bu yüzden dahili branşlar olmaktadır.
Stein 1994 Chignon 1993'de yaptıkları bir araştırmada panik bozukluklu hastaların % 35'nin sık sık nefes alma % 20-30'unda kalp damarlarının normal çıktığı anjiosu normal bulunan hastaların % 35-45'inin ayrıntılı muayenesinde panik bozukluğu olduğu saptanmıştır. (Mukerji katun) bu yanlış anlayış ve yöntemin ABD'ye yıllık maliyetinin 33 milyon dolar olduğu iddia edilmektedir.


PANİK BOZUKLUKTA SOSYAL-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER:

-Panik Bozukluğu her yaşta başlayabilir.
-En sık 20-30 yaş arasında başlar yaş ilerledikçe başlama oranı düşer.
-Etnik kültürel farklılıklar çok önemli bulunmamıştır.
-Şehir yaşamında kırsal bölgelere göre daha sık görülmektedir.
-Ekonomik durumla bağlantısı bulunamamıştır.
-Eğitim düzeyiyle panik bozukluğu arasında direkt bir ilişki saptanmamıştır.
-Evli insanlarda dul yada boşanmış insanlara göre daha az görülmektedir (bir çalışmada boşanmış yada dullarda 5 kat daha fazladır.)


PANİK ATAK VE PANİK BOZUKLUÄžUNUN TESHİŞ KRİTERLERİ NELERDİR?

PANİK ATAK TEŞHİS ÖLÇÜTLERİ
(DSM_IV'e göre panik atağı tanı ölçütleri)
Not: Panik atağı kodlanabilir bir bozukluk değildir. Aşağıdaki semptomlardan dördünün (ya da daha fazlasının) birden başladığı ve on dakika içinde en yüksek düzeyine ulaştığı ayrı bir yoğun korku ya da rahatsızlık duyma döneminin olması:
1-Çarpıntı kalp atımlarının duyumsama ya da kalp hızında artma olması
2-Terleme
3-Titreme ya da sarsılma
4-Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumları
5-Soluğun kesilmesi
6-Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi
7-Bulantı ya da karın ağrısı
8-Baş dönmesi sersemlik hissi düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9-Derealizasyon (gerçekdışılık duyguları) ya da depersonalizasyon (benliğinden ayrılmış olma)
10-Kontrolunu kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11-Ölüm korkusu
12-Paresteziler (uyuşma ya da karıncalanma duyumları)
13-Üşüme; ürperme; ya da ateş basmaları.

DSM-IV (Psikiyatrik hastalıkları sınıflandırma kitabı)'e göre
"AGORAFOBİ OLMADAN PANİK BOZUKLUÄžU" TANI ÖLÇÜTLERİ
A-Aşağıdakilerden hem(1) hem de (2) vardır:
1-Yineleyen beklenmedik Panik Atakları
2-Atakların en az birinin 1 ay süreyle (ya da daha uzun bir süre) aşağıdakilerden biri (ya da daha fazlası) izler:
(a)başka atakların da olacağına ilişkin sürekli bir kaygı
(b)atağın yolaçabilecekleri ya da sonuçlarıyla (örn. kontrollunu kaybetme kalp krizi geçirme "çıldırma") ilgili olarak üzüntü duyma
©ataklarla ilişkili olarak belirgin bir davranış değişikliği gösterme
B-Agorafobinin olması
C-Panik atakları bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun (örn. hipertiroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
D-Panik Atakları Sosyal Fobi (örn.korkulan toplumsal durumlarla karşılaşma üzerine ortaya çıkan). Özgül Fobi (örn. özgül bir fobik durumla karşılaşma) Obsesif-Kompulsif Bozukluk (örn.buluşma üzerine obsesyonu olan birinin kir ve pslikle karşılaşması) Posttravmatik Stres bozukluğu (örn. ağır bir stres etkenine eşlik eden uyaranlara tepki tepki olarak) ya da ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu (örn. evden ya da yakın akrabalardan uzak kalmaya tepki olarak) gibi başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanamaz.



AGORAFOBİ NEDİR?

Agorafobinin belirgin özeliği; yalnız kalmaktan yada kaçmanın zor olabileceği ve ani bir sorun yaşanacağından yardım alınamayacağı korkusu ile kalabalık topluma açık yerlerde bulunmaktan duyulan korkudur. İşlek bir cadde sinema tiyatro cami tünel asansör toplu taşıma vasıtaları büyük kapalı alış veriş merkezleri en sık kaçınılan yerler ve durumlardır. Agorafobikler çoğu kez evden çıktıklarında mutlaka güvendikleri birinin kendilerine eşlik etmelerini ısrarla isterler.
Agorafobi panikle birlikte veya tek başına da olabilir. Gözlemlerimize göre çoğunlukla birlikte olmalarıdır. Çünkü panik atağı yaşayacağı korkusu kişinin düşünce ve davranışlarında ciddi kaçınma davranışlarına yol açar.

AGORAFOBİ TEŞHİS ÖLÇÜTLERİ

A. Beklenmedik bir biçimde ortaya çıkabilecek ya da durumsal olarak yatkınlık gösterilen bir Panik atağın ya da panik benzeri semptomların çıkması durumunda yardım sağlanamayabileceği ya da kaçmanın zor olabileceği (ya da sıkıntı doğurabileceği) yerlerde ya da durumlarda bulunmaktan anksiyete duyma. Agorafobik korkular arasında özel birtakım belirli durumlar vardır ki bunlar arasında tek başına evin dışında olma kalabalık bir ortamda bulunma ya da sırada bekleme köprü üzerinde olma ve otobüs tren ya da otomobile geziye çıkma sayılabilir.
Not: Kaçınma bir ya da sadece birkaç özgül durumla sınırlı ise Özgül Fobi tanısını toplumsal durumlarla sınırlı ise Sosyal Fobinin tanısını düşününüz.

B. Bu durumlardan kaçınılır (örn. geziler kısıtlanır) ya da Panik Atağı ya da panik benzeri semptomlar olacak anksiyetesiyle ya da yoğun bir sıkıntıyla bu durumlara katlanır ya da eşlik eden birinin varlığına gereksinilir.

C. Bu anksiyete ya da fobik kaçınma Sosyal Fobi (örn. utanacak olma korkusuyla giden toplumsal durumlarla sınırlı kaçınma) Özgül Fobi (örn. asansör gibi tek bir durumla sınırlı kaçınma) Obsesif Kompulsif Bozukluk (örn. buluşma ile ilgili obsesyonu olan birinin kir ve fislikten kaçınması) Posttravmatik Stres Bozukluğu (örn. ağır bir stres etkenine eşlik eden uyaranlardan kaçınma) ya da Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu (örn. evden ya da akrabalardan ayrılmaktan kaçınma) gibi başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanamaz.

PANİÄžİN ALT TİPLERİ

Panik atak yaşayanların hepsi aynı biçimde belirti ve korku yaşamayabilirler. Araştırmalara göre paniğin alttipleri şunlardır;

-KLASİK PANİK (solunum ve kalp sistemi belirtileriyle giden...)
-KOGNİTİF PANİK (bilişsel belirtilerin önde olduğu) panik
-NONKOGNİTİF PANİK (bilişsel belirtilerin olmadığı panik)
-NOKTURNAL PANİK (uykuda gelen ve kişiyi uyandıran panikler)
-ALEKSİTİMİK PANİK
-GASTRO İNTESTİNAL PANİKLER (mide barsak sistemi belirtileriyle seyreden panik)
-KORKUSUZ (nonfearful) PANİK


Klasik panik: kişide önce çarpıntı heyecan başlar göğüste sıkışma sol kola vuran ağrı ve uyuşma görülür. Bununla birlikte hızlı soluk alıp verme ve boğazda düğümlenme başlar. O anda kalbin solunumunun duracağı; kalp krizi geçirileceği hissi oluşur. Yakınlarından kalp krizi geçirenlerde daha sık görüldüğü gözlenmektedir.


Kognitif panik: Bilinç sistemini etkiler. Kendisini tam algılayamamaruhun bedenden ayrılması hissi.Etrafı sislicisimleri uzak farklı algılama baş dönmesiboşlukta olma hissi görülür.
Ayrıca kontrolün yitirileceği elde olmadan kötü şeylerin olabileceği aklın kaçırılabileceği bazen ölüneceğinden korkulur.

Nonkognitif panik: Kognitif panikteki belirtiler görülmez .Daha çok bir fenalık göğüste baskı çarpıntı hissi olur.

Nokturnal panik: Uykudan ani bir çarpıntı ve korku ile uyanıldığı paniklerdir. Hemen pencere açılır ve hava alınmaya çalışılır uykuda "panikle ölürüm" diye kişinin uykusu kaçar bilinçli olarak uyumamaya çalışır. Zamanla uykusuzluğun getirdiği diğer sorunlarda ortaya çıkar.

Aleksitimik panik: Nöbet nöbet bedensel belirtilerin olduğu bir türdür.

Gastro intestinal panikler: Midede karında başlayıp göğüse doğru dalga dalga yayılan fenalık hissidir. Boğazda düğümlenme yumru hissi oluşturur. Beraberinde bulantı şişkinlik gaz ishal olabilir. Bu türünün "abdominal epilepsiyle" ayırd edilmesi önemlidir.

Korkusuz (nonfearful) panik: Panik bozukluğun teşhis kriterlerini karşılayan bir durumdur. Buradaki panik ataklarda korku anksiyete görülmez. Bu gruptakiler nöroloji kardioloji uzmanlarına daha çok müracat ederler.Tahlillerde ve muayanede hiç bir şey saptanmaz.

PANİK ATAÄžIN GELMEMESİ İÇİN GELİŞTİRİLEN DAVRANIŞLAR

PANİK BOZUKLUKLU HASTALARIN DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ:
Panik Bozukluğu olan hastalar yaşadıkları panik ataklar nedeniyle zamanla yaşamlarında bazı değişiklikler yaparlar. Çok şiddetli ölüm korkusu veya kontrolünü yitirme duygusu yaşadıklarından düşünce davranışların da aşırılıklar abartılar korkular dikkati çeker fakat bütün bunlar hastanın elinde ve iradesinde değildir. Yapılan panik tedavisiyle bütün belirtiler ortadan kalkar...
Örnekler: "Her an bana bir şey olabilir düşüp bayılırım" korkusuyla aşağıdaki davranışlar geliştirilir:
Yanında su taşıma
Sürekli kalbini ve nabzını dinleme ve tutma
Tansiyon aletiyle dolaşma sürekli tansiyonunu ölçme ve ölçtürme
Yakınlarının adreslerini telefonlarını özel bir şekilde yanında taşıma
Panik krizi yaşanır endişesiyle cinsel ilişkiden kaçma sportif aktiviteleri bırakma
Sürekli yanında birilerinin bulunmasını isteme yalnız kalamama sokağa çıkamama kalabalık kapalı yerlere girememe toplu taşıma vasıtalarına binememe...
Bulunduğu muhitten uzağı gidememe
Tatile seyahate çıkamama
Birçok sağlık sigortasına üye olup kartları yanında taşıma
Bir yere gideceği zaman sağlık kuruluşlarının olduğu güzargahlar dan gitme
Sık sık acil ünitelerine başvurup kalp grafikleri (EKG) çektirme Check-Uplar Yaptırma
Berbere diş hekimine gidememe
Boğazını sıkan bir şey giyememe
Sütyen takmaktan sıkıntı duyma
Camiye gidememe veya en arka safta namaz kılma
Cenaze arabası ambulans itfaiye aracı görünce hastanelere gidince fenalaşma hissi
Uykuda panikle ölürüm diye uyumama ve uykusunu kaçırma
Tansiyon yükselecek kalp krizi geçirilecek veya felç kalınacak korkusu ile aşırı rejim-diyet uygulaması (bazı panik krizlerinde tansiyon ciddi bir şekilde yükselmekte ve yapılan kan tahlillerinde kolesterolda yüksek çıkmaktadır.)
Tv'lerdeki basındaki intihar cinayet felaket haberlerinden aşırı etkilenme onlar gibi olma korkusu
Otomobilde panik yaşarım korkusu ile otomobiline binememe otomobilini satma
Uçağa vapura binememe
Tek başına banyo yapamama tuvalete gidememe kapıda birisini bekletme
Bayılırım ölürüm diye aylarca banyo yapamama
Panik krizi geçtikten sonra aşırı yorgunluk keyifsizlik halinin ortaya çıkması.
Tünellerden köprülerden geçememe yüksek yerlere çıkamama. Kendisini aşağı atma korkusu
Panik anında bayılırım korkusuyla organlarını ve cildini belli etmeyecek giysi giymek.
Değerli takı takmamak
Panik sürecinde tuvalete gitme isteği
Daha fazla güvenebileceği birilerinin yanına taşınma (aileden biri doktoru ya da hastanelere yakın...)
Kriz süresince bildiği bütün duaları okumak
Uyumadan önce dua etmek. Birgün panikle ölebilirim diye yakınlarına ve sevdiklerine servetini dağıtma ve vasiyet yazma.
Her gömleğinin ceketinin cebine kriz anında kullanılmak üzere ilaç koyma
Issız ve şehirden uzak yerlere gidememe

PANİK BOZUKLUK NEDENLERİ

1- Genetik ve ailesel nedenler.
2- Biyolojik teoriler
3- Psikodinamik teoriler
4- Gelişimsel teoriler
5- Öğrenme kuramları
6- Bilişsel modeller

1- GENETİK VE AİLESEL ÇALIŞMALAR:
Panik bozukluğu olan hastaların birinci derecede yakınlarında panik bozukluğu ve panik atak görülme oranı %15-30 arası bulunmuştur.
Aynı yumurta ikizlerinde aynı anda panik bozukluk görülmesi %30-40 arası saptanmıştır.
Panikte klinik belirtilerin hastaların çoğunda benzerlik göstermesi genetik nedenleri düşündürmektedir.
Yapılan genetik çalışmalarda; 16g 22 kromozomunda bir genin bu konumdaki rolünden bahsedilmektedir. Fakat kesinlik için yeni araştırmalara ihtiyaç vardır.

2-BİYOLOJİK TEORİLER:
Panik atağı esnasında oluşan biyokimyasal ve fizyolojik değişikliklerden yola çıkarak; beynin hangi bölgelerinde ne türlü reaksiyonlar ortaya çıktığı araştırılmıştır.
Panik atağı olan ve olmayanlara "sodyum-laktat" enjeksiyonu yapılmıştır. Panikli insanlarda "panik atağı" ortaya çıkarken kontrol gruplarında çıkmamıştır.
Diğer yandan aşırı egzersizle artan laktat panikte artmış oksijen tüketimi metabolik hızı artıran kafein yohimbin ve karbondioksitinde panik atağı ortaya çıkardığı bilinmektedir.
Karbondioksit beyinde katekolamin ve noradrenerjik siklusu artırarak paniğe neden olur. Panik esnasında aşırı noradrenalin salgısı olmakta ve otonomik belirtileri ortaya çıkarmaktadır. (Çarpıntı ağız kuruluğu vs..)
-SEROTONİN VE PANİK İLİŞKİSİ:
Sinir hücreleri arasında iletişim görevi olan önemli bir "norotransmitter" dir. Serotonin seviyesindeki değişiklikler serotonin işlev bozukluklarında paniğe yol açtığı söylenmektedir.
Beyin görüntüleme çalışmaları ve panik:
Panik oluşturan kafein yohimbin laktat gibi ajanlarla PET ve SPECT çalışmaları yapılmıştır. Beyin kan akımında düzensizlikler saptanmıştır
MRI da hipotalamus ve temporal bölgelerde bozukluklar saptanabilmiştir.


PANİK BOZUKLUKTA RİSK FAKTÖRLERİ (Kimler paniğe daha yatkın?)

-Birinci derece akrabalarında panik ya da başka anksiyete bozukluğu olanlar.
-Sıkıntılı telaşlı aceleci mükemmeliyetçi insanlar.
-Düşünce ve duyguların yeterince dışarıya yansıtamayan "içsel insanlar."
-Alkol yada başka bağımlılık yapabilen maddelere yatkınlık ve bağımlılık
-Geçmişinde panik atak diğer anksiyete bozukluklarından bir rahatsızlık ya da depresyon geçirmiş olmak.
-Sürekli baskı altında olmak engellenmek yada kendi kendini baskılamak.
-Sosyal fobik kaçıngan kişilik yapıları
-Sürekli "verici" davranma "iyilik meleği"gibi davranma "hayır" diyememe.
-Öfkesini kızgınlığı dışarıya yansıtamayan insanlar
-Dürtülerini sürekli bastıran insanlar -Cinselliği baskılamak cinsel tatminsizlik ve yoğun bilinç dışı aldatma dürtüleri ve gizli homo¤¤¤¤üel eğilimleri olanlar.
-Aşırı hırslı sürekli başarı ile beslenen başarısızlıklarda kendisini suçlayan yapı..


NEREYE KADAR PANİK? (Paniğin seyri gidişatı)

Panik bozukluk en çok 30'lu yaşlarda ortaya çıkar. Az sayıda çocuklukta başlar. 45 yaşında başlaması olağan değildir... Gidişatı kişiden kişiye değiştiği gibi aynı kişide bile belirtiler değişebilir. Uzun süreli izleme çalışmalarında % 40'nın belirtilerden arındığı yaklaşık % 50'sinin belirtilerinin çok hafiflediği ve yaşamlarını engellemediği saptanmıştır. % 10-20 arası belirtilerin iniş-çıkışlarla devam ettiği görülmüştür.


PANİK BOZUKLUKTA TEDAVİ

Panik atak kesinlikle kontrol altına alınabilir.
Tedavide Temel ilkeler şunlardır:
1-Panik atakları ortadan kaldırmak
2-Sürekli atak yaşayacağım diye bunaltı kaygı yaşamayı önlemek.
3-Panik atak korkusuyla yapılmayan davranışların yapılır hale gelmesi (tek başına yola çıkabilmek kapalı mekanlara girebilmek yalnız kalabilmek gibi... )
4-Panikle birlikte görülebilen diğer bedensel ve psikolojik sorunları gidermek
5-Zamanla paniği önemsemeyecek ve unutacak seviyeye gelmek
6-Panikten dolayı bozulan aile iş-sosyal yaşamın eskisi gibi normalleşmesi.
7-Hiçbir panik belirtisi ve davranışı olmadığı halde tedaviye bir süre daha devam ettirmek.

Hasta-hekim arasında çok iyi bir iletişim olmalıdır. Hasta hekimine her an ulaşmalıdır.
Tedavide kullanılan ana ilaçlar antidepresanlardır. Yardımcı olarak; sakinleştiriciler yatıştırıcılar bedensel belirtileri önleyen ilaçlar kullanılır.
Antidepresanların bir kısmı eski kuşak ilaçlardır. (Anafranil tofranil ludiomil insidon laroxyl tolvon... gibi )
Yeni kuşak ilaçlar (efexör seroxat cipram remeron prozac lustral serzone faverin gibi.. )
Bu ilaçların bir kısmı paniği tedavi eder. Hekimin yaptığı muayene ve tecrübesi sonuca en uygun ilaç seçilir. Bir ilaç her hasta da aynı sonucu vermeyebilir.
İlaçların bir kısmı (eski kuşak) başlangıçta belirtileri arttırabilir ağız kuruluğu sıcaklık hissi terleme kiloartışı kabızlık cinsel problemler yapabilir. Yeni kuşakta bulantı titreme cinsel problemler kilo artışı gibi yan etkileri olabilir. Bunlar kalıcı değildir. Bir süre sonra azalabilirler.
Panik bozuklukta ilaç tedavisinin en aşağı bir buçuk yıl olması gerekir.
-Hekim önerisi dışında kesinlikle ilaç almamak gerekir.
-Panik belirtileri düzelir düzelmez ilaçları ne azaltmak nede kesmek gerekir. Yoksa kısa sürede tekrarlar.
-Yardımcı ilaçlar yeşil reçeteye tabi olanlar (Xanax diazem nervium benzeri ilaçlar.)
Ve bazı kalp-tansiyon ve mide ilaçlarıdır. Bunların kısa süreli kullanılması gerekir.
-Başka hastalıklarınız nedeniyle ilaç alacaksanız doktorunuza danışın.
-ilaçlar zamanla iştahınızı arttırır. Özellikle -tatlıya- karşı dayanılmaz istek olur. Bunun için tedbir alın bol su için meyve ağırlıklı beslenin.
İlaç tedavisi dışında -bilişsel davranışsal terapi'nin panikte iyi sonuç verdiği bilinmektedir.
Burada kişinin bedensel belirtileri algılama ve onlara "kötü anlamlar yükleme" olayı anlatılır.
Düşünce beden ve belirtilerin ilişkisi; belirtilerini-düşünceyi nasıl etkilediği konuşulur. Yani önce hastalığın nasıl oluştuğu belirtilerinin anlamını ne olduğu ve nelere yol açamayacağı anlatılır. Daha sonra kaçınma davranışlarının nasıl yok edileceğini geçilir. Bunları mutlaka bir terapistle birlikte yürütmek gerekir.
Terapiye istekli ve azimli olduktan sonra bir ayla üç ay arasında epey yol alınır.
-Panikli olmak bir "kader" olmamalı.
-Paniğin süresi ne kadar olursa olsun tedavi edilebilir. Yirmi otuz yıllık panikleri Depam'da çok tedavi ettiğimizi belirtmek isterim.


PANİK ATAKTA EN ÇOK SORULAN SORULAR ve CEVAPLARI:

-Panik atak kalp krizine yol açar mı?
HAYIR
-Panik felce yol açar mı?
HAYIR
-Panik anında ölebilir miyim?
HAYIR
-Panik anında kendimi kontrolümü yitirir kendime ve çevreme zarar verebilir miyim?
HAYIR
-Panik atak bayılmaya sebep olur mu?
HAYIR
-Deliliğe yol açar mı?
HAYIR
-Uçakta panik atak gelirse ölür müyüm?
HAYIR
-Tedavisi var mıdır?
EVET
- İlaç beyni nasıl etkiler düşünceyi ve davranışı nasıl değiştirir...?
Beyindeki "alarm" sistemindeki hassasiyeti giderir. Bozulan dengeleri düzenleyerek aşırı bedensel duyum ve belirtileri yok eder. Aklımız beynimizden uzaklaşmaya başlar ve yaşamın diğer yanlarını tekrar görmeye algılamaya başlarız. Zamanla paniği unutur hale geliriz.
-Panik Tekrarlar mı?
Biyolojik Sosyo-kültürel-ekonomik ve psikolojik şartlar müsaitse her hastalık gibi panikte tekrarlayabilir. Fakat ciddi uzun süreli bir tedavi ile tekrar riski azalır. Ayrıca tekrarlayacaksa çok hafif tekrarlar. Kontrol edilebilir seviyede olur. Bazen doktora bile ihtiyaç duyulmaz. Tedavide paniği kontrol altına almak ve onu tanımak ne yapıp-yapamayacağını bilmek önemlidir.
-Panik şizofreniye çevirir mi?
HAYIR
-Alkol alarak paniği yenebilir miyim?
HAYIR (zamanla artar ve bağımlılık gelişir)
-Kendimi dine inanca versem geçer mi ?
Paniğin inançsızlık ve ibadetsizlikle ilgisi yoktur. "İnançlı" insanlarda da panik yaşanır.
-Yanımda ilaç adres ve telefonlar su bisküvi tansiyon aleti vs.. taşıyorum. Olmayınca yola çıkamıyorum bir şey olur mu?
Bağlanma garantiye alma ihtiyacından yola çıkıyorsunuz. Tedavi ile yavaş yavaş bu bağlanma nesnelerinden kurtulmak özgür ve özgüvene dayalı "sahaya" çıkmanız mümkündür.
-Spor paniği arttırır mı?
HAYIR (faydası vardır)
-¤¤¤ yapabilir miyim ?
EVET
-Panik geldiğinde acile gideyim mi?
HAYIR (Daha önceki nöbetler nasıl geçtiyse bu nöbette geçecek)
-Panik depresyonla beraber olur mu?
EVET
-Panik anında boğazım düğümleniyor tıkanıyorum. Nefessiz kalıp ölebilirmiyim.
HAYIR
-İlaçla beraber alkol alınır mı?
Çoğunlukla HAYIR fakat doktorunuza danışmakta yarar var...
-İlaçlar bağımlılık yapar mı? Hayat boyu kullanmam gerekir mi?
HAYIR
-Panikten dolayı işimi değiştirip veya bırakayım mı?
HAYIR Kesinlikle işinizi bırakmayın ve değiştirmeyin.
-İlaçlar yiyecekler içecekler boğazımı tıkar mı? Boğulur muyum?
HAYIR
-Bana büyü yapılmış veya 'cin' çarpmış olabilir mi?
Paniğin bunlarla hiçbir ilişkisi yoktur kesinlikle hocalara büyücülere medyumlara biyoenerjiyle uğraşanlara gitmeyin.


ÖNERİLER

1-Hastalık hakkında doktorunuzdan ve yayınlardan çok iyi bilgi alın.
Temel Kural: "Düşmanını Tanı"
Sana ne yapıp ne yapamayacağını bil!
2-Dahili fiziksel muayeneler ve tahlillerde hiçbir şey yoksa; bir daha tahlil yaptırmayın ve dahili muayeneye gitmeyin.
3-Her hastanın tedavi süresi onun kişiliğine durumuna bağlı olduğundan tedavi süresini bilin ve bu süreyi en verimli bir şekilde kullanın.
4-Yakınlarınızıda doktorla görüştürün. Hastalığın sizin elinizde ve iradenizde olmadığını öğrensinler ve size "yüklenmesinler"
5-Umudunuzu ve kendinize olan güveninizi hiçbir zaman yitirmeyin. "Başaracağım bu hastalığı yeneceğim ve yaşama sımsıkı sarılacağım. Kendime inanıyorum ve güveniyorum!"
Telkinini sık sık yenileyin.
6-Mümkünse her gün yarım saat yürüyüş yapın.
7-Her gün duş alın.
8-Yüzme imkanınız varsa yüzün.
9-Yılda iki kez tatil yapın.
10-Çözemediğiniz ve sizinle direkt ilişkisi olmayan sorunlarda üzülmeyin. "Kulak arkası edin."
11-Kahve koyu çay kolalı içeceklerden uzak durun.
12-Midenizi tıka basa doldurmayın uzun süre aç kalmayın.
13-Sizin gibi panik yaşayan insanlarla bir araya gelin. Sosyal-kültürel faaliyetlerde bulunun.
14-Panik krizini hissettiğiniz an dikkatinizi başka yere vermeye çalışın.
15-Nefes egzersizleri yapın (Derin nefes alıp içinizde tutun ona kadar sayın ve ağzınızdan üfler gibi yavaş yavaş verin)
16-Her gün gevşeme (relaksasyon) egzersizleri yapın. Bütün vücut kaslarınızı kasıp sonra gevşetin.
17-¤¤¤ yaşamınızı canlandırın fanteziler üretin.

HASTA YAKINLARI NE YAPMALI? HASTAYA NASIL DAVRANMALI?

-“Bir şeyin yok evham yapıyorsun her şey senin elinde” lafını etmemek.
-Paniğin kişinin kontrolünün dışında olduğunu bilmek ve onu anlamak.
-Fiziksel muayene ve tetiklerde bir şey saptanmayınca hemen psikiyatrist’ e başvuruyu sağlamak.
-Onu eleştirmeyin küçük düşürücü yada zorlayıcı davranışlarda bulunmayın.
-Hastalık kontrol altında olana kadar ona destek olan ve psikiyatrist direktiflerini uygulamada ona yardımcı olun.
-Hastayı zorlayarak korktuğu durumlarla yüz yüze getirmeyin.Örneğinseyahate yollamak asansöre bindirmekkalabalık alışveriş merkezine sokmak gibi...
-Kendi kaygı ve korkularınızı iyileşene kadar ona yansıtmayın.Çünkü panikli insan hastalıkacıkederfelaket haberlerinden olumsuz etkilenir.
-Hastanız evhamlı yapıdaysa bir sefer iyi bir fiziksel muayeneden geçirtin. Ayrıntılı Çek-Ap yaptırın .Paniği açıklayan fiziksel bir neden yoksa bir daha fiziksel işlemlere baş vurmayın.Hastanızın psikolojisini bilmeyen bazı hekimler muğlak konuşarak hastanın paniğini artırabilir.
-Hastanın yanında sağlık haberlerini okumayınfalan kalpten gitmişfilan aklını oynatmış şeklinde kesinlikle konuşmayın.
-"Yeter artık bir an önce iyileş bizde bıktık usandık" demeyin!
-Hastanızın rol yaptığını naza çektiğini sakın düşünmeyin ve telaffuz etmeyin.
-“ Ne var canım bir gün ölmeyecekmiyiz ölümden bu kadar korkulur mu “ demeyin bu korku klasik ölüm korkusundan farklı ve şiddetlidir. Büyük konuşmayın ve hastanızın “İnşallah başına gelirde beni anlarsın” beduuasın almayın.
-Hastanıza “Senin için ne yapayım nasıl yardımcı olayım “ diye sorun. Onu mutlaka can kulağıyla dinleyin ve anlamaya çalışın.
-Şunu unutmayınki panikli insanlar yaşama çok bağlıdırlar. Kendi kendilerine acı çektirmek isterlermi?
-Paniğin dini inanç eksikliği iman zaafı olmadığını bilin.Dindar insanda ülser olduğu gibi panik atak da yaşayabilir.
-Hastanızın doktorundan aldığınız bilgi ve direktiflerle hareket edin.
-Sabırlı olun panik atak mutlaka kontrol altına alınanbir durumdur.

Ara
Cevapla
PesmisT GirL
#46
Paranoid kişilik



Aşağıdakilerden en az dördünün olduğu virgs.gifgenç erişkinlik döneminde başlayan virgs.gifbaşkalarının davranışlarını kotu niyetli şeklinde yorumlayıpvirgs.gif devamlı olarak güvensizlik ve kuşku duyma halidir.

1-Yeterli bir temele dayanmaksızın başkalarının kendisini sömürdüğünden virgs.gif aldattığından ya da kendisine zarar verdiğinden kuşkulanır.
2-Dostlarının ya da is arkadaşlarının kendisine olan bağlılığı ya da güvenilirliği üzerine yersiz kuşkuları vardır.
3-Söylediklerinin kendisine karsı kotu niyetle kullanılacağından yersiz yere korktuğundan dolayı sır vermek istemez.
4-Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılandığı ya da gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkartır.
5-Devamlı kin tutarvirgs.gif haksızlıklarıvirgs.gif görmezden gelinmeyi ya da onur kırıcı davranışları affetmez.
6-Başkalarınca hissedilmeyen ama kendisince algılanan virgs.gif karakterine ya da saygınlığına saldırıldığı seklinde bir yargıya vararakvirgs.gif öfke ya da karşı saldırı ile birden tepki gösterir.
7-Haksiz yerevirgs.gif esinin ya da arkadaşının sadakatsizliğiyle ilgili kuşkulara kapılır.

Bu kişiler is arkadaşları veya dostlarının güvenilirliği ya da kendilerine bağlılıkları konusunda yersiz kuşkulara sahiptirler.Başkaları ile paylaştıkları konuların kendilerine karsı kullanılacağından korktuklarından dolayı çevrelerindekilere güvenmeye ya da yakınlaşmaya isteksizdirler. Kendilerine yöneltilen kişisel soruları bu nedenle yanıtlamayı reddedebilirler. Kendilerine yapılan iltifatları bile yanlış yorumlayıpvirgs.gif zıt anlamda kabul edebilirler. Kendilerine yapılan yardim önerilerini “yetersiz görülme”olarak algılayıpvirgs.gifgeri çevirirler. Kıskançlık düşüncelerini destekleyen önemsiz kanıtlar toplayabilirler.İhanete uğramamak için yakın ilişkilerinde kontrolü ellerinde bulundurmak isterler. Sürekli esinin yada arkadaşının nerede olupvirgs.gifne yaptığını izlemeye çalışır.

Bu kişilerin davranış tarzları:

Genelde geçinmesi zor kişilerdir. Birebir ilişkilerinde çoğunlukla sorunlar yasarlarvirgs.gif kuşkuları nedeniyle uzak dururlarvirgs.gifsoğuk görünebilirlervirgs.gifsevgi göstermeyebilirler. Kavgacı ve kuşkucu nitelikleri karsısındakilerde de sert tepkiler doğurabilirvirgs.gif bu da onların beklentilerini gerçekleştirir. Güvensizlikleri nedeniyle kendi baslarına yeterlilik gereksinimleri yüksektir. İlişkide olduklarını sürekli kontrollerinde tutma ihtiyacındadırlar. Eleştiriye aşırı duyarlı olupvirgs.gifcephe alabilirvirgs.gif işbirliğine girmezlerken kendileri diğerlerini eleştirmeyevirgs.gifyakınmaya eğilimlidirler.

Kendi yaptıkları yanlışlıklarda bile kendilerini suçsuz görüpvirgs.gif başkalarını suçlarlar. Farz ettikleri tehditlere karsı yasal yollara başvurabilirler. Başkalarına da bazı kişi ve durumların bu ur algılanan özelliklerini onaylatma ihtiyacı içindedirler. Kişilik yapılarının altında gerçeklere uymayanvirgs.gifhayali aşırı büyüklükvirgs.gif güçlülük düşünceleri vardır. Kendilerine yakıştıramadıkları eksiklik ve yanlışlıkları yansıtma ( projeksiyon) denen bir savunma mekanizmasıyla karsılarındakilere yansıtırlar.

Toplumda farklı sosyokültürel gruplarvirgs.gif değişik etnik gruplar ya da başka sosyoekonomik düzeydeki kişilere yönelik olumsuz önyargılı düşüncelerle hareket edebilirler. Benzer paranoid düşünceleri olan ya da kolay ikna olan kişilerle bir araya gelipvirgs.gifgruplar ya da inanç sistemleri oluşturabilirler.

Bu kişiler başkaları tarafından plancıvirgs.gif içlerini açmayanvirgs.gif kapalı kutuvirgs.gif pireyi deve yapanvirgs.gif kıskançvirgs.giftartışmacı kişiler olarak görülebilirler. Sürekli gergin olupvirgs.gif kendilerini rahat ve gevsek bırakamazlar.Çevrelerinde huzursuzluk yaratırlar.Aşırı temkinli davrandıklarından girişkenlikleri kısıtlıdır.

Birlikte görülebilen psikiyatrik bozukluklar:

-Majör depresyon
-Saplantı-zorlantı boz. (obsesif- kompulsif boz.)
-Alkol-madde bağımlılığı.
-Diğer kişilik bozuklukları ( en çok sizotipal k.b.olmak üzere ayrıca narsisistikvirgs.gifkaçıngan ve borderline k.b.)

Çocukluk veya gençlik döneminde görünümü:

Tek basına kalmavirgs.gif benzer yastakilerle arkadaşlıklarının iyi olmamasıvirgs.gif kalabalık ortamlarda kaygı duymavirgs.gif ders notlarının düşüklüğüvirgs.gif aşırı duyarlılıkvirgs.gif tedirginlikvirgs.gif giyimvirgs.gifkonuşmavirgs.gif düşünce itibari ile kendini kısıtlamavirgs.gif farklı hayaller ile kendini gösterebilir.

Toplumda görülme derecesi:

Genel toplumda % 0.5-2.5 arasında virgs.gif ayaktan tedavi ile psikiyatri yataklı kurumlarında yatanlarda % 1 oranında görülmektedir.

Kalıtımsal özellikler:

Daha çok erkeklerde görülmektedir.Bu kişilik bozukluğunun ailesinde kronik şizofreni olanlarda daha çok görüldüğü gözlenmiştir. ayrıca ailede sanrısal (deluzyonel boz.) paranoid tipin varlığı ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Paranoid düşüncelerin varlığı:

Mahkumlardavirgs.gif mültecilerdevirgs.gif yaslılardavirgs.gif işitme kaybı olanlarda da paranoid fikirler zaman zaman artış gösterir.

Paranoid K.B.nin olası sebepleri:

Ailenin mantıkdışı ve aşırı baskıcı ezici nitelikteki öfkesinden etkilenen çocuğun bu duygularla özdeşipvirgs.gif sonrasında bu saldırgan dürtülerin farkında lığından kaçınmak için bu dürtülerin kendinde değilvirgs.gif karsısındakilerde olupvirgs.gifkendine yöneldiği seklinde bir yansıtma mekanizması ile gerçekleştiği düşünülmektedir. ayrıca bu kişilerin yetersizvirgs.gif aşağılanmış ve kendilerine yardim edilemez hissettiklerivirgs.gif bu duyguların etkisini hissetmemek için çevreyi suçladıkları düşünülmektedir

Tedavi:

Kişilerde güven ilişkisi kurmaya yönelik başlayan terapiler uzun sure ile sürdürülebildiği takdirde basarili sonuçlar vermektedir. Psikotik bozulma dönemlerinde küçük dozlarda antipsikotik grup ilaç tedavisi geçici olarak kullanılabilmektedir
Ara
Cevapla
PesmisT GirL
#47
Psikolog ile psikiatrist arasında ne fark var?

Psikiyatrist ve Psikolog Arasındaki Farklar

Ülkemizde insanlar genelde ruhsal sorunlarla uğraşan insanların tanımlamasını yaparken psikolog yada psikiyatristi aynı anlamda kullanmaktalar. Bu kullanım aslında aldıkları eğitim olarak çok farklı olan iki grubu birbirine karıştırmaktır.

Psikiyatrist tıp fakültesinden mezun olmuş ve ondan sonra 4 yıl psikiyatri ihtisası yapmış hekimlere denir. Böylece aldığı eğitimle insanın hem genel hastalıkları hakkında bilgi sahibi olan hem de ruhsal yapısını tanımlama ve gerektiğinde tedavi etme yetki ve bilgisine sahip bir insan ortaya çıkmaktadır. Hem hekim hem de üstüne ruh sağlığı uzmanı.

Oysa psikologlar edebiyat fakültesinin psikoloji bölümünden mezun insanlardır. Normalde psikiyatristler ile birlikte çalışırlar gerekli testleri hastalara uygularlar ve sonuçta psikiyatristin tanı koymasına ve tedavi etmesine yardımcı olurlar. Bazı özel eğitimlerden sonra psikoterapi yapmaya hak kazanırlar Bu işlev küçümsenemez. Hatta çok faydalı olduğunu da inkar edemeyiz. Ancak psikologların tek başlarına tanı koyma ve tedavi etme yetkisi yoktur. Hele ilaç yazma yetkileri hiç yoktur. Bu yapılmaya başladığı andan itibaren hastaya zarar verme başlamış olur. Bu yüzden müracaat ettiğiniz insan bir psikiyatrist mi yoksa bir psikolog mu iyi ayırım yapın. Hatta mümkünse diplomasını görün. Ve bir sorununuz varsa güvendiğiniz başka bir hekimden referansla gidin.
Ara
Cevapla
PesmisT GirL
#48
Psikolojik cilt hastalıkları

Dermatolojik yani başka bir deyişle cilt hastalıklarının bir çoğunda psikolojik faktörler rol oynamaktadır. Psikokütan dermatozlardaysa psikolojik rahatsızlık ön plandadır ve bu hastalığın bir göstergesi olarak ciltte lezyonlar oluşmaktadır. Gerçekte psikokütan dermatozların kesin bir sınıflaması yoksada burda

1.Artefakt dermatiti

2.Nörotik ekskoriasyonlardan bahsetmek istiyorum:

Artefakt dermatiti

Esasında primer olarak bir psikiyatrik rahatsızlık olmakla beraber kişinin derisindeki problemler sebebiyle dermatologların teşhis koyduğu bir hastalıktır. Tanı koymak bazen zor olmakla beraber lezyonlar çoğu hastada tipik tanı koydurucuda olabilir.

Hipokrat zamanından beri rastlanılmaktadır. Hastanın kendi derisinde kesmedelmeyolmasıkıştırmaçimdiklemevurmaenje ksiyon ve benzeri eylemlerle bilinçli veya bilinçsiz olarak yaptığı yıkımlar sonucu aniden ortaya çıkan lezyonlar vardır. Dediğim gibi bir psikiyatrik problem olan hastalıkta bu lezyonların oluşturulması sırasında acıya nasıl dayandıkları bazen hayret uyandırır.

Artefakt dermatitinde ciltteki bulguları yani lezyonlar düzensiz ve dağınık olup ellerin özellikle de sağ elin uzanabileceği alanlardadır. Bayanlarda genellikle yüzel ve kollarda yerleşir.

Artefakt dermatitinde belirtiler yıkım için kullanılan malzemelerin niteliğine bağlı olarak değişmektedir: Hasta lezyonları oluşturmak için jiletbıçakcam parçaları yada kendi tırnaklarını kullanarak kesikleryarıklar oluşturabilir.Lezyon şekilleri hiç bir deri rahatsızlığına benzemeyen türden köşelidüzensiz yada geometrik biçimli olabilir. Çoğunluklada lezyon boyutları 1 cm den büyüktür bazen tüm karın yada kolun tamamında olabilir. Bunlardan başka hasta lezyonları oluşturmak için asit yada alkali ajanlarfenolgümüş nitrat gibi maddelerde kullanabilir yada vücudunda sigara söndürerek lezyon oluşturabilir.Bu durumlarda yerçekimine bağlı olarak sıvı maddelerin akması yada etraftaki deriye bulaşmasıyla çizgisel yada yılanvari lezyonlar göze çarpabilir. Buraya kadar yazdığım durumlarda tanı koymak genellikle zor değildir iyi bir muayeneyle tanı konulabilmektedir.

Bunun dışında deri altına alkalinişastasilikonyağgaitatükürükidrarmür ekkep enjekte edenlergöz kapaklarına hava enjekte edip ödem oluşturanlar allerjik hastalığı olup özellikle bu allerjenlere kendini maruz bırakıp hastalığının alevlenmesine sebep olanlarda vardır.Bu hasta grubunda lezyonlar başka deri hastalıklarını taklit edeceğinden tanılarıda zordur.

Artefakt dermatiti kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür. Her yaşta görülebilmekle birlikte ergenlik ve genç erişkinlikte daha sıktır. Hastalar çoğunlukla içe dönükemosyonel yönden olgunlaşmamış ve bencil yapılı kişilerdir bazen anoreksi ve de alkol bağımlılık problemleri de olabilir. Hastalık ergenlik döneminde ebeveynlerle iletişim bozukluğu kıskançlık fiziksel yada cinsel travmalar sonrası yada ani gelişen strese karşı geçici bir uyum bozukluğu sonucu başlayabilir.

Hastaların genellikle yüzeyselde olsa tıbbi bilgileri vardır.Kendisi veya çok yakın bir aile üyesi sağlık sektöründe çalışan hasta sayısı oldukça fazladır.Tüm bunlar hastaların lezyonları daha profesyonelce taklit ederek gerçek deri hastalıklarına benzetmelerini sağlamaktadır.

Bu gruptaki hastalar lezyonlarının aniden çıktığını söyler ve çok ayrıntılı hastalık öyküsü verirler.Bazende lezyonların gelişiminden hiç haberdar olmadıklarını belirtebilirler.

Tanıyı koymada bazen çok zorluk çekilebilinir.Hastalar lezyonları kendilerinin yaptığını inkar ederler hatta bazı olgularda tanı konulup bunun psikiyatrik bir problemden kaynaklandığı ve de psikiyatri konsültasyonu istendiğinde hastada dermatoloğa karşı düşmanca tavırlar gelişebilir. Bu hastalar oldukça zeki olabilirler ve bazen bu tür lezyonları kendi ailesinden intikam almaküzerlerine ilgi çekmek içinde yapabilmektedirler.Dikkatli hareket edilmesi gereken bir hasta grubudur.Hatta kendisinin hastalığını ortaya çıkaran bir hocamıza silahlı saldırıda bulunan bir hastamız bu hastalıkta ne kadar dikkatli davranılması gerektiğine çok güzel bir örnektir.

Bu grup hastaların askerlikten kaçmaksigortadan para almakişten kaçmak gibi kendilerine çıkar sağlama amacıyla (malingering) vücutlarında yaralar oluşturan kişilerden ayırdedilmesi gerekir. Çünkü bu gruptakiler gerçekten hastadırlar bazen küçük kazançları olsada bunlar ilgisevgi..gibi kazançlardır...
Ara
Cevapla
PesmisT GirL
#49
Psikosomatik bozukluk

Sindirim sistemini ilgilendiren hastalıkların stres ve psikiyatrik durum ile bağlantısı:

a- Irritabl bağırsak sendromu ( spastik kolitvirgs.gif membranoz kolit):

Yurtdışında yapılan çalışmalara göre nüfusun ortalama olarak % 15 inde görülmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla üç kat daha fazla görülmektedir. Daha çok 45-64 yasları arasında görülmekteyse de yakınmalar erişkinliğe geçiş ya da erken erişkinlik döneminde başlamaktadır.

Belirtiler:

1-Disk ilama ile rahatlayan karın ağrıları ya da dışkının kıvam ve miktarında değişiklikler.

2- Aşağıdakilerden en az 2 sinin varlığı ile birlikte olan dışkıda bozulma

a- Dışkılama aralıklarında değişme ( haftada üçten az ya da günde üçten çok)

b- Dışkı seklinde değişme ( gecen zamanın % 25 inden fazlasında ya çok sulu ya da çok katı yoğunlukta diski olması)

c- Dışkının bağırsaktan geçişinde değişiklik (Gecen surenin % 25 inde varolan acele disk ilama isteği ya da tam olarak dışkılama ihtiyacını giderememe hissi.)

d- Dışkı ile birlikte mukus ( sümüksü sıvı) gelmesi.

3- Aşırı bir gaz hissi ya da karında gerginlik hissinin olması.

Rahatsızlık fazla miktarda işgünü kayıplarına yol açmaktadır.Hastalarda ayrıca başvirgs.gif sırtvirgs.gif kasvirgs.gif alt karın ağrıları ve boğazda yanmavirgs.gif cilt döküntülerivirgs.gif aşırı adet sancılarıvirgs.gif çarpıntılarvirgs.gifderin nefes alıp vermevirgs.gif kaygılarvirgs.gif sersemlik hissivirgs.gif idrar yaparken sancıvirgs.gif halsizlikvirgs.gif terlemevirgs.gif yineleyen idrar yapma ihtiyacı virgs.gifavuç terlemeleri hissedebilmektedirler.

Rahatsızlıkta bağırsağın hareket sistemine ait işlev bozukluğu on planda düşünülmektedir. Bu durumda normalde dakikada 6 olan bağırsak ritmi 3 e inmiştir.

Vakaların yarısından çoğunda çevresel stres etkenlerinin mide- bağırsak belirtilerini tetiklediği bildirilmiştir.

Bu stres etkenlerinin de erkeklerde mesleki ; kadınlarda ailesel kökenli olduğu belirlenmiştir. Bu kişilerde küçük yasta anne-baba kaybıvirgs.gif cinsel-fiziksel taciz gibi travma tik olaylara daha çok rastlanmıştır. Bu kişilere verilen değerlendirme ölçeklerine göre depresyonvirgs.gif kaygıvirgs.gif kisilerarasi duyarlılıkvirgs.gif somatizasyon ve düşmanlık puanları yüksek çıkmışvirgs.gif başka bir ölçekte de histerivirgs.gif hipokondriazis ve depresyon puanları yüksek çıkmıştır.

Araştırma sonuçlarına göre rahatsızlıktan etkilenen bireylerin % 22 sinde hayatları boyunca bir duygu-durum bozukluğuna (depresif bozukluklar virgs.gif mani gibi) rastlanmıştır. Hastalığın aktif döneminde % 15 oranında majör depresyon saptanmıştır.

Rahatsızlığın seyri:

5-8 yıl sure aralığı ile yapılan bir değerlendirmede hastaların % 85 inin kısa surede belirgin olarak daha iyileştiğivirgs.gif % 67 sinin ise uzun bir sure şikayetsiz kaldığı gösterilmiştir. Tedavide iyi gidisi gösteren işaretler arasında erkek cinsiyetvirgs.gif hastalığın başlangıç suresinin çok uzun olmamasıvirgs.gif kabızlığın önde gelen yakınma olmasıvirgs.gif şikayetlerin ani bir mide-bağırsak düzensizliği ile başlaması sayılabilir.

Tedavi:

Bu rahatsızlıkta psikiyatrik sorunların da ( depresif bozukluklar gibi) daha fazla görülmesi nedeniyle uygulanan tedaviler sadece duygusal duruma değilvirgs.gif sindirim yakınmalarına da olumlu etki yapmaktadır. Gevşeme eğitiminin verilmesi ve bilişsel tedaviler ile genel gerilim düzeyinin azaltılması da sindirim sistemine ait yakınmaların tedavisine yardımcı olmaktadır. Stresle uygun bahsetme yollarının sağlanması ana hedeflerdendir.

b- Pektik ülser:

Mide ve on iki parmak bağırsağının besinlerle temas edenvirgs.gif iç yüzlerinde meydana gelen harabiyetlerdir. Bu zedelenmelerin boyutları genellikle 1 cm.den ufaktır.

Rahatsızlığın sosyoekonomik düzeyin düşük olduğu kesimlerde daha çok gözlendiği saptanmıştır. Erkeklerde kadınlara göre 3 kat daha fazla ve kentsel yerleşim alanlarında daha çok görüldüğü gözlenmiştir. Orta yas üzerinde (45 yas sonrası) daha çok görülmektedir.

Oluş sebepleri:

Mide asidi ve sindirim enzimlerinin zararlı etkilerindenvirgs.gif mide duvarının korunmasını sağlayan sistemin bozulmasıvirgs.gif bikarbonat ve mu kus denen koruyucu sıvıların azalması veya ölen mide iç yüzeyi hücrelerinin sürekli yenilenmesine dayanan sistemin yetersiz çalışması gibi vücudun kendine ait sebepler rahatsızlığa yol açan etkenlerdir. Olaydan sorumlu diş etkenler arasında ise Helicobacter pylori denen bir mikroorganizmavirgs.gif ayrıca çeşitli ağrı kesici-romatizma ilaçları gibi mideye zararlı ilaçlarvirgs.gif büyük yanıklar ve stres on planda gelmektedir.

Mide ülserinde midenin salgıladığı asit miktarı normalden az iken; on iki parmak bağırsağı ülserlerinde asit üretimi artmıştır.

Stresli hayat koşulları ile peptik ülser arasında yakın ilişki saptanmıştır. Bu durum hem hastalığın erken virgs.gif hem tekrarlayarak uzamış evrelerinde ve karin boşluğuna yırtılıp açılma hallerinde görülmektedir. Savaşlar ve çatışmalar esnasında askerlerde yoğunluk kazanmaktadır.

Yapılan araştırmalara göre stresler ile mide asit salgılanması ve mide hareketleri artmaktavirgs.gifbikarbonat salgısı ise azalmaktavirgs.gif hastalığa zemin hazırlamaktadır. Kişinin hedeflerini gerçekleştirmek konusunda uzun sureli olarak yasadığı hayal kırıklıkları yine de ülser başlangıcı ve tekrarlamasında etkili olduğu görülmüştür.

Peptik ülser yakınmaları:

Karin bölgesinde yanma seklinde keskin ağrı, genellikle yemeklerden 1-3 saat sonra başlamaktadır. Ağrı besin ya da antiasit denilen ilaçlarla azalmaktadır. Bu yakınmalar nedeniyle uykusuzluk , zayıflamavirgs.gif bulantı, hazımsızlık, şişkinlik görülebilmektedir. Bazen kanama görülebilmekte, bu dışkıda belirlenebilmekte, ileri dönemlerde kansızlığa yol açabilmektedir. Teşhis endoskopi ve rontgen tahlilleri ile konabilmektedir. Tedavi edilmeyen vakalarda mide- oniki parmak bağırsağı delinmeleri oluşup, acil cerrahi girişim gerekmekte, bu evrede de ameliyat edilmezse peritonit (karin zari iltihabi) ile olum görülebilmektedir.

Tedavi:

Mide ic yuzune zararli etkenlerin kesilmesi ( ağrı kesici-romatizma ilaçları,sigara gibi) ,psikososyal sorunlarin giderilmesi, varsa baska vucutsal hastaliklarin tedavisi ve H. pylori adli mikroorganizmaya karsı tedavi uygulanmaktadır.Psikoterapi ile hastanın kendini, çevresini ve hayatı algılayışı olumlu bir yöne çevrilmekte, streslere karsı savunmaları güçlendirilmekte ve dengeli ortamı oluşturulması hedeflenmektedir.

c- İltihabı bağırsak hastalıkları:

Bu gruba Crohn hastalığı ve ulseratif kolit girmektedir. Amerika'da yapılan araştırmalara göre Crohn hastalığı yüz bin kişide 3-7; ulseratif kolit ise yüz bin kişide 3-15 arasında görülmektedir. Rahatsızlıklar kadınlarda ve genç erişkinlerde daha çok görülmektedir.

Crohn hastalığı ağızdan anüse dek sindirim sisteminin herhangi bir bölümünü tutabilmekte virgs.gif iç yüzeyde ülserlervirgs.gif diş yüzeyden Apseler virgs.gif delinmelervirgs.gif diğer organlara yapışmalar yapabilmektedir. Ulserztif kolit ise başlıca bağırsağın iç yüzeyinde görülmektedir. Her iki rahatsızlık ta da ishalvirgs.gif karnin sağ alt kısmında kramp seklinde ağrıvirgs.gif kilo kaybı ile seyretmektedir. Ulseratif kolitte makattan kanama görülebilmektedir.

Hastaların % 10 kadarında ayrıca bağırsak dişi organlarda da belirtiler ( ateşvirgs.gif kansızlıkvirgs.gif eklem sertlikleri- arteritvirgs.gifkaraciğer hastalıklarıvirgs.gif deride iltihabı döküntüler) gelişebilmektedir.Ulseratif kolitlilerde ileri donemde bağırsak kanseri gelişebilmektedir.

Hastaların daha çok obsesif- kompulsif virgs.gif bağımlıvirgs.gif narsistik tipte kişilik yapıları vardır. Kişiler duygusal acıdan olgun olmayıp.ayrılmalara çok duyarlı ve belirgin bağımlılık gereksinimleri olan virgs.gif sürekli çevreden istekleri olanvirgs.gifçevrelerinden gelen mesajları reddedilme olarak algılayıpvirgs.gif duyarlılık gösteren kişilerdir. Bu kişilerdeki önemli ayrılıklar hastalığın şiddetini arttırabilir.

Hastalıkta depresyon ve kaygı artmıştır.Bu artış hastalığın şiddeti ile doğru orantılı olarak artmaktadır.

Hastaların 2/3 ünde en az bir kez operasyon gerekmektedir.Ulseratif kolitlilerin 1/5 inde tüm kalın bağırsağın çıkarılması ameliyatına gidildiği gözlenmiştir.

Tedavi:

Hastada gerekli cerrahi girişimlerin yapılmasıvirgs.gif damardan beslenmevirgs.gif iltihabı durumla mücadele için uygun ilaç tedavileri yanında psikiyatrik tedavi ( gelişebilecek depresyon virgs.gif psikoz ve su-yüz denge bozuklukları nedeniyle delirium denen durum nedeniyle) uygulamak gerekmektedir.
Ara
Cevapla
PesmisT GirL
#50
Ruhsal travma

Bilindiği gibi travma canlı üzerinde beden ve ruh acısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı olarak tanımlanmaktadır. Ruhsal travma kapsamına fiziksel ve duygusal tacizler (dövülmevirgs.gifgasp olaylarıvirgs.gifçocukluk cağından beri süregelen sevgisiz ortamvirgs.gif sağlıkvirgs.gifeğitim virgs.gifbarınma ve beslenme gereksinmelerinin karşılanamaması gibi)virgs.gif cinsel tacizlervirgs.gif doğal afetler (depremvirgs.gif selvirgs.gif fırtına virgs.gif gibi)virgs.gifyangınlar virgs.gif trafik kazalarıvirgs.gif savaşlar virgs.gifçatışmalardan etkilenmek girmektedir.

Ruhsal bir travmayı izleyerek bazı kişilerde önce akut stres bozukluğu bazı kişilerde de bunun sonrasında travma sonrası stres bozukluğu ya da diğer adi ile post travma tik stres bozukluğu dediğimiz bir durum gelişebilmektedir.

Akut stres bozukluğu nedir?

Travma oluşumundan sonraki ilk 1 aylık sure içinde gözlenir. Kişi aşağıdaki iki belirtinin olduğu travma tik bir yaşantıdan geçmiştir:

A-
1) Gerçek bir hayat kaybıvirgs.gifolum ya da olum tehdidivirgs.gif ağır bir yaralanma ya da kendisinin ya da başkasının fizik bütünlüğüne yönelik bir tehdit olayını yasamışvirgs.gif tanık olmuştur.
2) Kişi aşırı korkuvirgs.gifçaresizlik ya da dehşete düşme seklinde tepkiler göstermiştir.

B-Kişi bu olayı yasarken ya da yasadıktan sonra dissosiyatif belirtiler dediğimiz aşağıdaki belirtilerden en az ucunu yasamıştır.

1)Uyuşuklukvirgs.gif dalgınlıkvirgs.gifduygusal tepkisizlikvirgs.gifdonukluk hiç birsek hissetmiyorumvirgs.gif ne ağlamak ne gülmek geliyor içimden sadece bir noktaya bakıpvirgs.gifdalıyorum
2)Çevrede olupvirgs.gifbitenlerin farkına varma halinde azalma etrafımdan habersizimvirgs.gifkim geldivirgs.gifkim gittivirgs.gifkim ne dedi bilmiyorum
3)Çevreyi olduğundan farklıvirgs.gifyabancıvirgs.gifdeğişik algılama (derealizasyon) burası sanki benim odamvirgs.gifyatağım değilvirgs.gifsanki boşluktayımvirgs.gifyasadıklarım gerçek değil
4)Kendini olduğundan farklı virgs.gifyabancı algılama (depersonalizasyon) “sanki kendimi dışarıdan izliyorumvirgs.gifellerim sanki benim ellerim değilvirgs.gif
5) Dissosiyatif amnezi dediğimiz virgs.giftravma öncesivirgs.gifesnası veya sonrasına ait olayları hatırlayamama ne olduğunuvirgs.gifne yaptığımı bilmiyorumvirgs.gifkimlerle konuşmuşumvirgs.gifnerelerden geçmişim bilmiyorumvirgs.gif bir de baktım buradayım hatta simdi neredeyim bilmiyorum
C- Travma tik olayın kişinin gözünün önüne tekrar gelmesivirgs.gif ister istemez düşünmesivirgs.gifrüyalarda görülmesivirgs.gif kabuslarvirgs.gifillüzyonlar (nesneleri korkutucu bir şekilde travmayla ilgili nesnelere benzetmevirgs.gifkalemleri bıçak gibi algılama seklinde)virgs.gif flashback dediğimiz sanki o olayı tekrar ayni şekilde yasıyor gibi hissetme halivirgs.gifolayı hatırlatan şeylerle karsılaşınca kaygı duyma (TV.de seyredilen deprem görüntülerindevirgs.gif çatışma ve savaş sahnelerinde fenalık hissetmevirgs.giftravma tik olayın yıl dönümlerinde huzursuzluk hisleri)

D- Travma ile ilgili hatıraları akla getiren uyaranlardan kaçınma (onları düşünmekvirgs.gifkonuşmakvirgs.gifo duyguları hissetmekvirgs.gifo olayın benzeri etkinliklervirgs.gif yerler ve kişilerden uzak durma)

E- Aşırı uyarılmışlık hali (uykuya dalmakta ve sürdürmekte zorluk çekmevirgs.gif huzursuz bir şekilde dolaşmavirgs.gif bir noktaya,konuya dikkatini verememe, en ufak bir sesten irkilmevirgs.gifyerinde duramama gibi)

Bu belirtiler kişide belirgin bir kaygıya yol açıpvirgs.giftoplum içinde, is yaşantısıvirgs.gif genel uğraşlarında belirgin bir bozulmaya yol açmaktadır.
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
  Tarih: 06-18-2024, 05:37 PM