Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 16,693
» Son Üye: mar7w7
» Toplam Konular: 98,525
» Toplam Yorumlar: 1,065,504
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 398 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 394 Ziyaretçi Applebot, Bing, GoogleBot, Yandex
|
Son Aktiviteler |
Atatürk'ü Sevmek Zorundas...
Forum: Mustafa Kemal Atatürk
Son Yorum: Serdar102
09-09-2025, Saat: 08:31 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 30
|
ÖYLESİ'NE...
Forum: Güzel Sözler
Son Yorum: SunSet
08-28-2025, Saat: 10:17 AM
» Yorumlar: 12
» Okunma: 1,214
|
Tozlu Raflarda Kalmalı H ...
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:31 AM
» Yorumlar: 3
» Okunma: 832
|
Gidene Mi Zor Kalana Mı ?
Forum: Kişisel Aşk Yazıları
Son Yorum: SunSet
08-27-2025, Saat: 11:05 AM
» Yorumlar: 2
» Okunma: 572
|
Diş Hekiminin Aşkı - Serd...
Forum: Aşk Hikayeleri
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 07:21 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 70
|
Serdar - Genç Bir Yazar H...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 02:02 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 88
|
Sevimli Sürüngen Gabon'un...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:48 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 44
|
Gölgesiyle Yarışan Tay - ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:45 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 44
|
Ot Yiyen Kaplan - Serdar ...
Forum: Hikaye Uydurma Bölümü
Son Yorum: Serdar102
08-26-2025, Saat: 01:39 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 44
|
Atatürk'ün Çocukluk Anıla...
Forum: Hayatı ve Anıları
Son Yorum: Serdar102
07-25-2025, Saat: 12:21 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 115
|
|
|
Uludere olayı ve Amerika nın kirli oyunu. |
Yazar: halukgta - 05-23-2012, Saat: 11:43 AM - Forum: Kişisel Makaleler
- Yorumlar (2)
|
 |
Bizler ne yazık ki, bakmak ile görmek arasındaki farkı hala anlayamadığımız için, gözümüzün önünde yaşananları, kavrayamaz, irdeleyemez ve anlayamaz olduk. Yaşananları, söylenenleri film izler gibi izliyoruz. Bu sözleri neden mi söyledim, anlatayım.
Ülkemizde meydana gelen, toplumca üzüldüğümüz 34 vatandaşımızın öldüğü, Uludere olayları ile ilgili, Amerikan basınında geçenlerde bir gazetede, bu konu ile ilgili, bakın nasıl bir haber çıktı.
(Wall Street Journal gazetesi, Uludere'de meydana gelen ve 34 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan hava operasyonunun, ABD'nin verdiği istihbarat üzerine gerçekleştirildiğini bildirdi.
Şırnak’ın Uludere ilçesinde yaşanan ve 34 sivilin öldüğü bombardımanla ilgili bugüne dek hiç bilinmeyen yeni bir ayrıntı daha ortaya çıktı. Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, sınırdan kaçak mazot taşıyan sivillerin uçaklarla vurulmasında, ABD kuvvetlerince verilen istihbaratın etkili olduğunu yazdı. Gazeteye konuşan ve adı açıklanmayan bir ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi, sınırı geçen sivilleri, bir Amerikan insansız hava aracının (Predator) tespit ettiğini, bunun üzerine Türk yetkililere konu hakkında bilgi verildiğini söyledi. Yetkili “Sonuçta bu Türklerin kararıydı. ABD’nin kararı değildi†dedi.)
Gazetenin verdiği bu haberden sonra, ülkemizde bir telaş başladı. Gazeteciler yakaladığı hükümet yetkililerine, bakanlara bu konuda soru sordukları halde hiçbir cevap alamadılar. Başbakanımız ilk birkaç gün, tek bir açıklama dahi yapmadı. Hâlbuki Sayın Başbakanımız, kendisini ve hükümetini ilgilendiren konularda, yapılan tenkitlere nasıl sert üslup takınarak, hemen cevap verdiğini hepimiz biliriz.
Toplumdan gizlenen bilgilerin, düşman elinde toplumumuza karşı, ne denli etkili kullanıldığına, güzel bir örnek bu gazete haberi. Dostu düşmanı bilmek, bu olsa gerek.
Peki, neden hükümet kanadından sert bir çıkışla, hemen bu haber yalanlanmadı? Daha da ilginci Başbakan yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ, gerekli açıklamayı Genelkurmay'ın yapacağını söyledi.
Bu cevap sizleri hiç düşündürmedi mi? Neden Genelkurmay yapıyor açıklamayı? Hani asker her konuda konuşmaz, kararları sivil otorite alır ve hükümet konuşurdu? Ne oldu eski düşünceler, sözler. Doğrusuda buydu. Ama bu konuda suskun kalanlar, bir gün halktan gizledikleri apaçık ortaya çıkacaktır.
Sayın Bozdağ ın söylediği gibi, Genelkurmay açıklama yaptı ve bakın ne söyledi.
(Genelkurmay Başkanlığı'ndan Yapılan Açıklama Şöyle;
1. Bazı basın yayın organlarında, bir yabancı gazeteye dayanarak verilen haberlerde, 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere güneyinde sınır ötesinde meydana gelen olayda, ilk görüntünün ABD İnsansız Hava Aracından (Predatör) verildiği iddia edilmektedir.
2. Haber gerçeği yansıtmamaktadır. Olayda grubun ilk görüntü tespiti Türk Silahlı Kuvvetlerine ait İnsansız Hava Aracı tarafından yapılmıştır. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgiler olayı inceleyen makamlara gönderilmiştir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.)
Amerikan gazetesi, Uludere olayının istihbaratını ABD verdiğini, vurma kararını ABD nin değil Türk makamlarının kararı olduğunu yazıyordu. Silahlı kuvvetlerimizin açıklamaları, tüm sorularımıza cevap veriyor mu? Olayda gurubun ilk görüntüsünün, bizim İnsansız hava araçlarından öğrenildiği söyleniyor. Ya detaylı bilgi alışverişi ne oldu? ABD ile hiç bu konuda bilgi aktarımı olmadı mı? Hangi bilgiler ve görüntüler temel alınarak, bombardıman başladı?
Daha da önemlisi, BU EMRİ KİM VERDİ? Siz emrin kimin tarafından verildiğini hiç duydunuz mu? Neden tam olarak açıklanamıyor? Benim sonradan haberim oldu demekle, bu olayın aydınlandığını mı zannediyorlar. ABD den bu konuyla ilgili istihbarat alışverişi olmadığını, söyleyebildi mi Genelkurmay? İlk gören bizdik demekle, Amerikan gazetesinin söyledikleri yalanlanmış mı oluyor?
Tüm bu açıklamalar yapılırken, Sayın Başbakanımız kesin ve net bir açıklama yapmadı ve suskunluğunu uzun süre korudu. Ya Amerikan yetkileri, nasıl bir açıklama yaptı dersiniz? Bakın Pentagon bu konuda nasıl bir açıklama yaptı. Sizce gazetenin haberini yalanlamış mıdır yetkililer? Gelin söylediklerine bakalım ve üzerinde düşünelim.
(Pentagon Sözcüsü, George Little, "Bu sadece bir gazete haberi. Çok güçlü bir ilişkiye zarar verme yeteneğine sahip değil" dedi.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) sözcüsü George Little, Uludere olayıyla ilgili Wall Street Journal gazetesinde yer alan habere ilişkin, "Bu haberin nereden geldiğini bilmiyorum. İstihbarat konusunda yorum yapmayacağım. Sızdırmalar olur mu? Ne yazık ki olur. Terör örgütü PKK ile mücadele kritik önem taşıyor. Hem PKK ile mücadele çabalarında hem de diğer zorluklarda Türkiye ile çalışmaya devam edeceğiz" dedi.
Little, olağan basın brifinginde konuya ilişkin soru üzerine, ABD'nin, müttefiki olan Türkiye ile istihbarat paylaşımına ilişkin yorum yapmayacağını söyledi.
Little, haberin Türkiye ile ilişkileri nasıl etkileyeceğine dair bir soru üzerine, "Kalıcı, sağlam ve güçlü bir ittifakımız var. Türkiye, NATO'nun önemli bir parçası. Türkiye ile önemli ikili güvenlik ilişkilerimiz bulunmakta ve her iki ülke açısından önem taşıyan bir dizi konuda Türkiye ile yakından çalışmaya devam edeceğiz†diye konuştu.)
Lütfen açıklamayı birkaç kez okuyunuz. Acaba gazetenin açıklamalarını yalanlıyor mu? Elbette hayır, bu haberin basına sızdırılmasından, kısmi üzüntü duyduğunu söyleyip, Türkiye ile ilişkilerinde bir sorun yaşanmayacağını, çünkü kalıcı ve sağlam güçlü bir ittifaklarının olduğunu utanmadan söyleyebiliyorlar. Tıpkı WikiLeaks olaylarında olduğu gibi, medyaya sızdır, kargaşayı seyret. Birde NATO yu gösterip, Türkiye nin önemli bir parçasını teşkil ettiğini söyleyerek, suçlarını yumuşatmaya çalışıyorlar.
İşte Amerika böyle bir ülke. Yapılmak istenen, olayın tazeliğinin korunması, gündemden düşmemesi ve toplum içinde infial yaratmaya devam etmesi için, Amerikan gazetesinin açıklaması ve Pentagonun adeta bu açıklamayı onaylarcasına sözleri, düşündürücü ve manidardır.
Amerika işine gelmediğinde hemen farklı kişilere roller verir. Toplumun basın yoluyla gözleri karartılır. Gönülleri aldatılır. Ülkemizdeki Amerikan kanallarının sayısını bilen var mı? Bizleri çok sevdikleri için mi geldiler ülkemize?
Tüm olaylar ve karşılıklı açıklamalar yaşandıktan birkaç gün sonra, bir gazetecinin ısrarlı sorusu sonucu, bu konuda Sayın Başbakanımız açıklama yapmak zorunda kaldı ve bakın neler söyledi.
(Olayla ilgili talimat verme konusunda mevcut sistem nasıl çalışıyorsa öyle çalıştığını söyleyen Erdoğan, güvenlik güçlerine verilen iznin, güvenlik güçleri tarafından kendi mücadele ve tasarruf alanlarında kullanıldığını anlattı. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Bu da en doğal, en tabii bir haldir. Nitekim orası da bir terör bölgesidir ve olay bir terör bölgesinde cereyan etmiştir. Bunu farklı yerlere çekmek isteyenler varsın çeksinler ve maalesef bu neticede arzu etmediğimiz, arzu edilmeyen bir şekilde cereyan etmiştir. Görüntülerle ilgili söylenenler 'Yok Amerika böyle dedi, yok Amerika şöyle bir açıklama yaptı'. Bunların hepsi uydurma haberlerdir. Bir defa Amerika'nın kendi prodetörleri ile ilgili görüntülerden hareketle değil, bizim gözcülerimizden hareketle burada böyle bir uygulama yapılmıştır.)
Sayın Başbakanımızın açıklamalarından siz, tatmin oldunuz mu? Bu olayda emrin hangi makamın verdiğini, detaylı bilgi alışverişinin kimlerle yapıldığını, ya da yalnız kendi verilerimize göre mi yapıldığını anlayabildiniz mi? Talimat verme konusunda ki, mevcut sistem nasıl çalışıyor?
Bana göre işin çok daha ilginç olanı, Amerika açıkça hatalı bir bilgi verdiğini itiraf etmesine rağmen, Sayın Başbakanımızın Amerika yı temize çıkartması ve bizim gözcülerimizden hareketle bu harekâtın yapıldığını söylemesi, nasıl bir politika izlediğimizin göstergesidir.
Sayın Başbakanımızın açıklamalarındaki, en düşündürücü olan kısmına gelince. Bakın Amerikan gazetesinin bu tür bir açıklama yapmasını Başbakanımız kime karşı yapıldığını söylüyor.
(Bu konuyla ilgili verilen bu haberlerin özellikle Wall Street Journal'da yayınlananların ise, şu anda ABD'de yaklaşan seçimlerle ilgili olduğunu da geçen gün açıkladım. Bunlar mevcut yönetime karşı bu gazetenin atmış olduğu bir uydurma haberdir. Hilafı hakikattir. Bunu da bilmenizi özellikle istiyorum.'')
Doğrusu bu sözlere inanamıyorum. Ne yazık ki Başbakanımız, bizzat kendisine hükümetine atılan taşı, çamuru ya da ne derseniz deyin anlayamamıştır, ya da anlamak istememiş. İnsanlar bazen olaylara duygusal bakınca, yanlışları böyle göremiyor. Hâlbuki pentagon yani devletin çok önemli bir bölümü, bu gazetenin haberini yalanlamamış, hatta yorum bile yapmamıştı. Bu haber Amerikan hükümetini hiç zora sokmadığı gibi, tam tersine Türk düşmanı lobilerin hoşuna bile gider. Seçimde bugünkü Amerikan hükümetinin işine bile yarar. Peki, bu gazetenin haberi, kimi ya da kimleri zor duruma soktu dersiniz? Elbette hükümetimizi. Kuruyan yarayı kaşıyarak, kanatmak ve acının devamının sağlanması, Amerika nın politikasıdır.
Sayın Başbakanımıza, ısrarla gazetecilerin sorduğu, harekâta kim karar verdi, yani emri kim verdi sorusuna cevap vermeyen, açıklık getirmeyen Başbakanımız, yine açıklama yaptığının ertesi günü, Pakistan da bir açıklama daha yaptı ve bakın neler söyledi.
(Uludere olayıyla ilgili konuşan Erdoğan, "Operasyonunu kararını kendisinin verdiği" iddialarını, olayı operasyondan hemen sonra öğrendiğini söyleyerek yalanladı.)
Bu açıklamayı yapan, bu üzücü olayın yaşandığı ülkenin Başbakanı, lütfen bunu unutmayınız. Nasıl olurda, benim sonradan haberim oldu diye açıklama yapar? Daha da üzücü açıklama ise devamında geliyor. Bakın Başbakanımız neler söylüyor.
("Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık" diyen Erdoğan, "Tazminatı da açıkladık. Ama birileri istismar ediyor. Allah aşkına tazminatsa tazminat... Bizim resmi tazminatımız ötesinde yaptık.)
Doğrusu bu açıklamalardan ben, şahsım adıma üzüntü duyuyorum. Hata olabilir dedikten sonra, hatanın ne olduğunu, yanlışı yapanların, emri verenlerin ortaya çıkartılması gerekirken, savunulana bakar mısınız lütfen. Hata olduğunu açıkladık dedikten sonra, ama tazminatını da verdik diyor. Hem de bu vatan için canını veren, şehitlerimizden fazlasını verdiğini de söylemekten çekinmiyor. Doğrusu bu açıklamalara ne söyleyebilirim ki. Giden 32 can, ama bunun karşılığı tazminat yani para öylemi.
Sayın Başbakanımız, acaba kendilerine karşı tavır alanlara, neden bu kadar cömert, yumuşak davranmıyor da, hata ve yanlışlıkla canlarına mal olan vatandaşlarımıza karşı tazminattan bahsedebiliyor? Yorum sizlerin.
Amerika kuyuya bir taş attı, bizler de onun peşine düştük kaç gündür çırpınıp duruyoruz. Bakın Amerikan gazetesinin açıklaması, kimlere zarar verdi ve ülkemizde neler konuşuluyor? Lütfen bu olaylardan ders alalım. Uludere olaylarında yapılan bir hata varsa onu saklamak yerine, toplumla paylaşalım, olaydan dersler çıkartalım ki, bir daha yaşanmasın. Hükümet birilerine karşı şahin oluyor da, hata sonucu ölümlere tazminattan bahsediyorsa, bu olayın perde arkasında başka şeylerin olduğu açıktır.
Ben her yazımda, Sayın Başbakanımızı ve bizleri yönetenlere şunu hatırlatmaya çalıştım. Amerika nın dostluğuna asla güvenmeyiniz. Çünkü Amerika nın ruhunda, emperyalizm ve sömürü vardır. Onun için özgürlük, demokrasi bir araçtır amaç değil. Çünkü onlar sözde adaletten, demokrasiden yana dırlar. Demokrasiden bahsedip, Krallarla can dost olurlar. Özgürlükten bahsedip, toplumu köleleştirirler. Adaletten sözde bahsedip, karşısındaki toplumlara adaletsiz davranırlar. Çünkü onlar adaleti, özgürlüğü, demokrasiyi yalnız kendilerine layık görürler. Gerçi bu sözleri yazarken, Sayın Başbakanımızın, demokrasi bizler için amaç değil, bir araçtır dediği sözleri geldi aklıma.
Amerika gibi bir ülkeden, güvenilir bir dost olmayacağını eğer hala öğrenemediysek, yaptığımız ve yapacağımız işlerde, Amerikan ın desteğine güveniyorsak, lütfen şunu unutmayınız, bu dost güvenilir dost asla olamaz. Yaradan ın ikazlarını dikkate almadan hareket edip, yanlış gönül dostları edinenler, yapmayı planladıkları işte de başarılı olmaları, asla mümkün olmayacaktır.
Bu son olaydan dikkatle düşünüp dersler almalıyız. Amerika bizi, bizden olan din kardeşlerimizle vurmak, birbirimize düşürmek istiyor. Artık bunu anlayalım. Amerika özellikle Uludere olaylarını canlı tutmak isteyerek, ülkemizi kargaşa ya sürüklemeye çalışıyor. Onların oyununa, tek bir yumruk olarak karşı duralım. Ama bunu yaparken, birbirimizi ötekileştirmeden, düşman olmadan yapmalıyız ki, Amerika gibi emperyalist ülkelerin oyununa gelmeyelim.
Bizim, bizden başka dostumuz olmadığı bilinciyle hareket ederek, önce içimizde bir bütün olmanın yolunu bulalım. Yoksa Amerika nın ve İsrail in oyuncağı olmaktan asla kurtulamayız.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
Yaz, Kış veya Mucize Diyet Yoktur! |
Yazar: Sağlı@k ve Yaşam - 05-20-2012, Saat: 11:19 PM - Forum: Sağlık
- Yorum Yok
|
 |
[video=youtube]
Normal
0
21
http://www.youtube.com/watch?v=zfbVt5srS...e=youtu.be[/video]
Dünyada yaklaşık 22 bin çeşit şok diyet olduğunu biliyor
musunuz? Yaz aylarının gelmesiyle birlikte kısa zamanda kilo vermek
isteyen kişiler medyada yer alan şok diyetleri ard arda denerler.
Dyt. Müge Aksu
Yaz, kış veya mucize diyet’ yoktur. Kişiyi kısa zamanda istenmeyen
kilolarından kurtaracak mucize ürün de yoktur. Zayıflamak için
uygulanacak 1. ve temel kural; düzenli, dengeli ve zamanında
beslenmektir.
Yaz ayları yaklaştıkça özellikle bayanlarda kilo verme telaşı başlar.
Aynaya bakınca kendini beğenmek psikolojisiyle harekete geçen kişi önce
öğün sayısını düşürür ki; bu yapılan en büyük hatadır… Çünkü vücudun
çalışması için gerekli olan besin aynı zamanda yakıt kaynağıdır.
Zayıflamak isteyen kişi önce kendini açlığa mahkûm eder. Zanneder ki aç
kalırsam ya da öğün atlarsam daha çabuk zayıflarım. Oysa öğün
atlandığında metabolizma yavaşlar. Uzun süre aç kalmış hücreler, açlık
sinyallerini vererek koruma kalkanlarını oluşturur ve yenilenler yağ
olarak depolamaya başlar. Vücudun çalışması yavaşladığı için kilo verme
hızı düşer. Bir süre sonra tamamen durur. Uzun aralıklarla beslenme kan
şekerinde dengesizlikler oluşturup iniş –çıkışlara sebep olur. Özellikle
tek öğün akşam yemeği ise, sıkıntı biraz daha artar. Akşam metabolizma
hızı ve aktivitesi azalacağı için sindirme oranı da azalır. Uzun vadede
kas kayıpları görülür. Bilinçli kilo vermek için güne mutlaka güzel bir
kahvaltı ile başlanmalıdır. Çok eskilerden bilinen ‘Kahvaltıyı kral
gibi, öğle yemeğini prens gibi ve akşam yemeğini fakir gibi yiyin’ sözü
modern çağda da geçerliliğini koruyor.
Bilinçli Kilo Vermenin Sırrı: Az, Sık, Kararınca Her Şeyden Yemek…
Yiyeceklerin vücutta depolanma süresi 4-5 saat kadardır. Kişi
ne kadar yemiş olursa olsun en fazla 5 saat sonra depoları boşalır ve
acıkır. Kilo vermenin sırrı az, sık ve her şeyden kararınca yemektir.
Vücut ihtiyacı olan enerjiyi kas hücrelerinden karşılamaya çalışır.
Diyetisyenler tarafından günde 4-6 öğün yenmesi önerilir. Son ara öğün
yatmadan 2 saat önce tüketilmelidir. Ara öğünler, tokluk hissini
uzatarak metabolizmayı hızlandırır. Böylece sonraki öğünde porsiyon
kontrolü sağlanır. Aç kalmak demek; yağ hücrelerinin artması ve kilo
vermenin yavaşlamasıdır. Uygun besini, gerekli miktar ve doğru zamanda
yemek esas alınmalıdır. Dengeli beslenmenin temel kuralı, gün içinde her
besin grubundan tüketmeye çalışmaktır. Et, süt, ekmek, sebze ve meyve
gruplarını porsiyon miktarlarına dikkat ederek yemelidir. Doğru kilo
kaybı için ihtiyaç altında beslenmemek şart olmalıdır.Azı karar, çoğu
zarar mantığı ile hiçbir besini sınırsız yemek doğru olmadığı gibi
tamamen günlük beslenmemizden çıkarmak da doğru olmayacaktır.
Sağlıklı Zayıflamanın Göstergesi Yağ Kaybıdır!
Kilo azalması, gerçek zayıflamanın göstergesi değildir. Gerçek
zayıflama vücuttaki yağ oranının azalması olarak kabul edilir. Kilo
sudan ya da kaslardan verilmiş olabilir; örneğin bel çevresi aynı
ölçülerde ise bu gerçek anlamda kilo vermenin göstergesi değildir. Hızlı
verilen kilolar genelde kas ve su kayıplarına neden olduğu için
kesinlikle önerilmez. Normal yaşantıya dönüldüğünde de verilen kilolar
fazlası ile geri gelir. Bu nedenle mutlaka yavaş yavaş ve kişiye özgü
bir programla kilo verilmelidir.
İsveç, Dukan, Kan Grubu, Karpuz Diyeti veya ‘5 günde 5 kg’ Mümkün mü?
Yaza girerken aynalarla barışmak için kilolar acele verilmek istenir.
Dünyada yaklaşık 22bin çeşit diyet var, İsveç, Dukan, Kan Grubu, Karpuz
Diyeti veya ‘5 günde 5 kg’ gibi şok diyetlerle kilo vermek mümkün
değildir. Şok Diyetler adı üstünde şok etki yapabilir. Çok düşük
kalorili diyetler; metabolizma hızınızın altında kalacak ve kilo vermeye
çalışırken vücut çalışma hızınızın azalmasına neden olacaktır. Yağı
kesilmiş bir diyet de uzun vadede kötü sonuçlar doğurur. Yağda eriyen
vitaminlerin ‘A-D-E-K’ emilimi azalır. Doku hasarları, gözde gece
körlüğü – körlüğe kadar giden kusurlar, kemiklerde yumuşama … gibi
hastalıklara sebep olabilir. Yüksek protein içeren diyetlerde; gut, kan
yağlarında artış, böbrek fonksiyonlarında bozulma, kabızlık gibi
sorunlarla karşılaşılabilir.
Kilo Verirken Ne Zaman Destek Ürün Alınmalıdır?
Diyet tedavisinde esas amaç yaşam tarzı değişikliği
yaratmaktır. Egzersiz, tedavinin diğer ayağıdır. Dünya Sağlık Örgütü
sağlıklı bir bireyin günde 10 bin adım atmasını ön görüyor. Zor kilo
veren kişiler de var. Yeşil çay, kırmızı biber, yaban mersini, brüksel
lahanası, çilek, kiraz, mısır püskülü, defne veya avakoda yaprağının
kilo vermeye yardımcı besinlerdir. Son yapılan klinik çalışmalarda
kaktüs ve yosunun da bu özelliği açıklandı. Klinik çalışmalarla
desteklenmiş ürünler doktor ve/veya diyetisyen kontrolünde tedaviye
destek olarak kullanılabilir. İçeriği bilinmeyen ürünleri kullanmak
vücut için zararlı olabilir. Sonuçlar maalesef ölüme yol açabilir.
Hiçbir beslenme desteğinin mucizevi etki yapmayacağı ve tek başına
zayıflatma etkisinin olmadığı bilinmelidir.
Kaktüs ve Yosunun kilo vermede rolü nedir ?
ABD ve Avrupa ülkelerinde yapılan klinik çalışmalarda yosun ve
kaktüs ikilisinin özellikle göbek, basen ve kalçadaki yağ dokusunun
erimesinde aktif rolü tespit edildi. Kaktüsün yağ tutucu özelliği ile
yosunun metabolizma hızını artırması kilo vermede yardımcı olabilir.
Kaktüs, lif özelliği ile yağın vücuttan atılmasını sağlayarak kilo
yönetimine yardımcı olur. Yapılan klinik çalışmalarda kaktüsün alerjiye
yol açmadığı, GDO içermediği ve zayıflamada etkin olduğu belirlendi.
Yenilebilir kahverengi deniz yosunu ise yağ yakma potansiyeliyle bilinen
doğal bir moleküldür. Metabolizma hızını arttırarak vücutta birikmiş
yağların yakılmasını sağladığı özellikle bel, kalça ve basenlerdeki
bölgesel fazla kilolardan kurtulmaya yardımcı olduğu klinik çalışmalarla
desteklenmiştir. Kişiler zayıflama programları süresince hatta koruma
dönemi boyunca kaktüs ve yosun kompleksini kullanabilir.
|
|
|
Nisa suresi 125. ayeti nasıl anlamalıyız? |
Yazar: halukgta - 05-18-2012, Saat: 11:55 AM - Forum: İslam
- Yorumlar (3)
|
 |
Kur’an ayetlerinin bizlere neler anlattığını, doğru anlamak istiyorsak, Kur’an ın diğer ayetlerinden mutlaka faydalanmalıyız, istifade etmeliyiz. Çünkü Kur’an kendisini anlatan, açıklayan, eşi benzeri olmayan, bir rehberdir. Ayetleri gereği gibi anlamak için, yine Kur’an a danışmalıyız. Bunu bizlere hatırlatmak içinde Allah, biz her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız der bizlere.
Bugün sizleri, Nisa suresi 125. ayet üzerinde düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce ayeti yazalım.
Nisa 125: İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost(HALİL) edinmişti.
Yukarıdaki ayette Rabbim bizlere, iyilik yaparak kendisini Allah a teslim eden ve İbrahim dinine tabi olanların, kurtuluşa ereceğinden bahsediliyor. Ayetin en son kısmında ise, Allah İbrahim peygamberimize layık gördüğü, HALİL sıfatıyla bizlere ne anlatmak istiyor, burası çok önemli. Ayetin orijinal Arapçasında, dost diye çevrilmiş kelime HALİL olarak geçer.
Şimdide aşağıdaki ayete bakalım.
Ali imran 68: Doğrusu onların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur(Velisidir).
Yukarıdaki ayetin son cümlesinde de, Allah müminlerin dostudur diye çevrilmiş. Fakat orijinaline baktığımızda Veli olarak geçer. Yani bu durumda Nisa suresi 125. ayette geçen Allah İbrahim i dost edinmişti cümlesindeki HALİL kelimesi ile Ali imran 68. ayette geçen VELİ sözcüğü aynı anlamda çevrilmiş. Bu durumda aynı anlamı verdiğini söylememiz doğru olmaz. Burada geçen Halil sözcüğünün, bir farklı anlamı olmalı değil mi sizce de?
Allah müminlerin dostudur yani velisidir, bunda hiç şüphe yok. Bakın Allah Maide suresi 55. ayetinde ne diyordu.
(Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.)
Demek ki İbrahim peygamberimize uyanlar, ona yakın olanlar Allah dostu olarak kabul ediliyor. Bakın anlamı çok daha farklı, ama burada kullanılan orijinal kelime VELİ.
Nisa 125. ayette de aslında, Ali imran 68. ayette olduğu gibi, kendisini Allah a teslim eden, İbrahim dinine teslim olanlardan bahsediyor. Buradan da anlaşılıyor ki, İbrahim in dinine tabi olanların, hepsini Allah dostu yani onların velisi Allah olduğu anlatılıyor.
Peki, Nisa 125. ayetin en son cümlesinde geçen ve orijinalinde HALİL olarak belirtilen kelime ne anlama geliyor. Eğer buradaki kelimede, daha önce belirttiğimiz DOST anlamındaysa, diğer ayetlerde geçen VELİ kelimesini de neden dost anlamında kullanıyorlar, çeviriyorlar? Burada farklı bir anlamda olduğu çok açık.
Halil kelimesinin sözlük anlamına önce bakalım ki, bu kelimeyle ne anlatılmak istendiğini, Kur’an dan daha iyi kavrayabilelim.
Sadık, samimi, dost.
Yukarıda yazdığım anlamlara geldiğini görüyoruz. Demek ki Nisa 125. ayette kullanılan manasıyla, Ali İmran 68. ayette kullanılan dost, çok farklı anlamlara geldiği anlaşılıyor.
Nisa suresi 125. ayette, Allah İbrahim peygamberimize çok özel bir lütufta bulunarak, onu onurlandırmak adına, onun kendisine SADIK, imanında SAMİMİ bir kul olduğu, böylece gerçek bir Allah dostu olduğu anlatılıyor. Allah Onu sevgisiyle yüceltiyor. Zaten Allah iman edenlerin, ben dostuyum velisiyim demiyor muydu?
Bu konuyu Kur’an ayetlerinden anlamaya devam edelim. Bakın aşağıdaki ayetler, Nisa suresi 125. ayette geçen, İbrahim peygamberimize atfen söylenen, Halil kelimesinin anlamını nasıl açıklıyor ve bu kelimenin anlamının tam karşılığı, neler olduğu tek tek nasıl anlatılıyor. Böylece İbrahim peygamberimizin, çok özel vasıflarını tek bir kelimede nasıl toplanıyor, onu daha açık anlayacağız.
Nahl 120: İbrahim, gerçekten Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önder idi; Allah'a ortak koşanlardan değildi.
Hud 75: Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi.
Meryem 41: Kur'ân'da İbrahim'i an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir peygamberdi.
Yukarıdaki ayetler, sanırım İbrahim peygamberimizin özelliklerini açıklıyor ve Allah’ta özellikle Halil sözcüğüyle, onun özelliğini, niteliklerini, vasıflarını anlatıyor bizlere. Allah a itaat eden yani sadık, yumuşak huylu, duygulu, gönülden yani samimi, özü sözü doğru bir insan olduğunu, bunun içinde Allah dostlarının başında geldiği anlatılıyor. Aşağıdaki ayette bu fikri bakın nasıl destekliyor.
Bakara 130: İbrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahrette de iyilerden biridir.
Allah elçisine, Halil sözcüğüyle lütufta bulunarak, bu Dünyada iyilerden, seçkin insanlardan yaptığı gibi, ahrette de iyilerden, seçkin insanlardan olacağını söylüyor. Kur’an ı bilerek, anlayarak, düşünerek okuyan, Allah ın ahi rette kimlerin yüzlerinin gülen, Rabbin halis, seçkin ve iyi kullarından olacağını anlayacaktır.
Örneğin Bakara suresi 257. ayette, Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır der. Bu anlamı Veli sözcüğünden, dost olarak çevirirler. Yine Ankebut 22. ayette, sizin Allah’tan başka ne bir dostunuz, ne de bir yardımcınız vardır diye geçer, ama yine Veli sözcüğü kullanılır. Enam suresi 14. ayette de, yine Veli sözcüğü kullanılarak, Allah'tan başka dost mu tutayım diye zikredilir. Yine Tevbe suresi 116. ayetinde VELİ sözcüğünü kullanarak, Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır diye ayetinde bizleri uyarır. Tüm bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Veli ve Halil kelimelerine verilen anlam ve mana birbirinden çok daha farklı olduğu anlaşılıyor.
Tüm bu ayetlerden sonra, Nisa suresi 125. ayette, Allah İbrahim i dost edinmişti şekliyle çevrilen ayetten ne anlamamız gerektiği, sanırım daha iyi anlaşılmıştır. İbrahim peygamberimiz, Allah ın sadık, samimi, içten, vicdanlı, özü sözü bir kuluydu. Onun yeri Rahman katında çok özel ve müstesnaydı.
Tüm bu bilgilerden sonra, İbrahim peygamberimizi Yaratanla, onun yüceliği ile bağdaşmayan beşeri anlamda dost, arkadaş yakıştırması yapmak büyük yanlış olur düşüncesindeyim. Hz. İbrahim Allah ın sevgili, sadık, seçkin bir kuluydu. Allah dostuydu, dikkat ediniz bu tabir Kur’an da, gerçek anlamda tüm iman edenler için geçer. Allah ben Müminlerin dostuyum diyorsa, İbrahim peygamberimizin de bu dostlar içinde, çok özel müstesna bir yeri olduğu açıktır.
Allah tek bir ilahtır, onun ne eşi vardır nede evlat edinmiştir. O yalnızlık çekmez, uyumaz, uyuklamaz, yalnız ondan yardım istenir, yalnız ona ibadet edilir. Rabbin bu vasıflarını göz önünde bulundurduğumuzda, elbette yarattığı kullarından bizim beşeri anlayışımızda dost, arkadaşta edinmez. Bu bilinçle Nisa suresi 125. ayeti anlamaya çalışırsak, sanırım ayeti daha doğru anlamış oluruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK
|
|
|
Saçla İlgili Yanlış Bildiklerimiz… |
Yazar: Sağlı@k ve Yaşam - 05-14-2012, Saat: 01:52 PM - Forum: Güzellik
- Yorum Yok
|
 |
Son yıllarda kadın-erkek herkesin ortak sorunu: saç
kayıpları. Durum böyle olunca saç ile ilgili doğru bilinen yanlışlarda
gün geçtikçe artıyor…
Burcu Çayözü
Akademi Saç Terapi Merkezi
Saç Sağlığı Uzm. (Trikolojist)
Saçı sık yıkamak dökülmesine sebep olmaz, saçı kazıtmak saçı daha kalın
çıkarmaz, dökülmesini önlemez, şapka takmak, başörtü kullanmak
dökülmeyi artırmaz, baba kel ise oğlu da kesin kel kalmaz, sık cinsel
ilişki saç kaybını artırmaz ve yağlı saçlar daha çok dökülmez… İşte
detaylar…
1. Saçı sık yıkamak saçların daha fazla dökülmesine sebep olmaz.
Aksine günlük yıkanan saç derisinde, fazla oranda biriken ölü deri, yağ
ve kir temizlenir. Böylece saç deri sağlığını tehdit eden unsurlar
kontrol edilebilir. Sağlıklı bir saç derisi canlı ve parlak saçların
temelidir. Günlük yıkamada elimize gelen saçlar saçın doğal yaşam
döngüsü içinde atılması gereken saçlardır. Her dökülen saçın yerine
mutlaka yeni bir saç üretilmektedir. Saçlar döküldüğü için saç kaybı
oluşmamaktadır. Dökülen saçların yerine kalite olarak daha zayıf saçlar
çıkıyorsa önce saçta hacim kaybı ve zayıflama olmaktadır. Zayıf çıkan
saçlar incelmeyi ve küçülmeyi sürdürerek bir süre sonra tüy formunu
almaktadır. En son aşamada saç kılıfları üretimi sonlandırmakta ve
inaktif hale geçmektedirler. Saçı çok yıkamanın saçı dökmesi mantığı
doğru olsa yüzümüzü her yıkadığımızda kaşımızın kirpiğimizin de
dökülmesi gerekir ki bu mümkün değildir.
2. Saçı kazıtmak saç dökülmesine engel olmaz.
Saç ilk çıkarken saçın ucu daha incedir, saç uzadıkta mevcut
kalınlığını almaya başlar. Kazınan saçın daha kalın olduğu izlenimini
yaratan, saçı kazıma işlemi sırasında saçın nispeten ince olan veya
zamanla yıpranmış ve incelmiş uç kısmının kesilip atılması ile saçın
daha muntazam görünmesidir. Ayrıca saç kazındığında, saçın uç kısmının
ele daha keskin gelmesi itibariyle daha kalınmış hissi uyandırabilir.
Saç kalınlığını derinin 2 cm altında yer alan hücre bölünmesi
sağlamaktadır. Kazınan saçın daha az döküldüğü hissi ise saçın çok kısa
olması itibariyle dökülen saçların dikkat çekmemesi olarak
açıklanabilir. Ayrıca uzun süre saçını kazıtan kişiler, bu saçsız
görüntü sonrası saçın uzaması ile elde ettiği saçlı görüntüyü eski
saçından daha çok gibi algılayabilir.
3. Saçı örtmek ve kapalı tutmak kesinlikle saç kaybı yaratmaz.
Sanılanın aksine saçımız oksijeni havadan değil bağlı bulunduğu damar
ağından gelen kandan almaktadır. Bazı kişiler saçı çok sıkı şekilde
bağlamanın ve örtmenin kan dolaşımını olumsuz etkileyip saçta zayıflama
yaratacağını düşünebilir. Bu kısmen doğru olmakla beraber saça besin ve
oksijeni sağlayan tek bir damar sistemi yoktur. Saçlı deriyi kaplayan
çok sayıda ince damar ağı bulunmaktadır. Bu damar ağı dışarıdan bağlanan
örtü ve şapkadan etkilenmemektedir. Saç kaybının temel sebebinin
genetik yatkınlık ve DHT hormonu bazlı bir gerileme olduğu
unutulmamalıdır.
4. Baba kel ise oğlu da kesin kel kalır.
Bu bilgi kısmen doğruluk payı taşır. Erkeklerdeki saç dökülmesinin
%90'ı genetik sebeplerden kaynaklanmaktadır. Saçı dökülen kişilerde
genetik olarak saç kaybına yatkınlık varsa - anne ve baba tarafında saç
kaybı olan akrabalar varsa - önlem almak konusunda erken davranmak
gerekir. Belirli dönemlerde ürün kullanarak saç kaybı yavaşlatılıp
geciktirebilir. Böylelikle kişi babası ile aynı yaşa geldiğinde daha
fazla saça sahip olabilir. Bununla beraber baba kel ise kişi fiziksel
ve genetik özellikleri saçları iyi olan taraftan aldıysa saç kaybı da
yaşamayabilir. Genel olarak belirtmek gerekirse; her erkeğin bir miktar
saç kaybetmesi son derece normaldir. Erkeklerin saç kaybı yaşamasında 2
temel sebep vardır: 1. Genetik yatkınlık 2. Saç kılıfındaki
reseptörlerin "Erkeklik Hormonu Testosteron"a olan duyarlılığı. Her
ikisi de yok edilebilir değildir. Ancak belirli dönemlerde önlem
alınarak saç kaybı kontrol edilebilir ve kellik süreci ertelenebilir.
5. Bazı saç kaybı yaşayan kişiler kel kalmayı testosteron hormonunun yüksekliği ile ilişkilendirmektedir.
Saç kaybetmenin getirdiği olumsuz durumu, daha çok erkeklik hormonuna
sahip olmakla ve “daha fazla cinsel güce sahip olma “ yönünde
yorumlarlar. Üzgünüz ki bu doğru değildir. Saç kaybını oluşturan temel
sebep testosteronun çokluğu değil saç kılıfındaki alıcıların
testosteronun bir takım kimyasal reaksiyonlar sonucu dönüştüğü (daha yıkıcı formdaki erkeklik hormonu olan ) dihiydrotestosterona
(DHT) duyarlılığıdır. Bu duyarlılık genetik yatkınlık olarak
açıklanmaktadır. Yani saç derisinde bulunan saç üreten tüplerde DHT’ye
bir duyarlılık yoksa saç kaybı yaşanmamaktadır. Saç kaybı yaşayan
kişilerin saçlarının arka tarafını ve yan tarafını kaybetmemeleri bu
bölgelerdeki alıcıların duyarlılık göstermemesinden kaynaklanmaktadır.
6. Sık cinsel ilişki saç kaybını artırır.
Bu söylem de maalesef doğru değildir. Daha önce açıklandığı gibi yüksek
testosteron seviyesi ve aktivitesinin saç kaybını yaratma etkisi
yoktur. Aksine sağlıklı bir cinsel yaşam stresi ve gerilimi azaltması,
kalp atışını ve kan dolaşımını hızlandırması sebebiyle hem kadın hem
erkeğin genel sağlığı ve saçı için faydalıdır.
7. Kişilerin saçlarının yağlı, normal ve kuru olması aynen cilt yapıları gibi tamamen yapısal ve genetik bir durumdur.
Ancak stres, beslenme şekli ve bir takım hormonsal sorunlar saç
derisindeki yağ bezlerini aktif hale getirebilmekte ve saçı daha yağlı
yapabilmektedir. Özellikle erkeklerin saç derisi kadınlara oranla daha
yağlıdır. Bu durum erkeklerde yüksek oranda bulunan testosteron hormonu
sebebiyle olmaktadır. Hormonların saç kaybında yüksek bir etkisi olduğu
bilinmektedir. Bu nedenle saç derisinde biriken fazla yağ salgısının
ciltten arındırılması ve saçın düzenli olarak yıkanması saç derisinin
sağlıklı kalması için önemlidir.
|
|
|
Anneler günü |
Yazar: history - 05-13-2012, Saat: 12:12 AM - Forum: Özel Günler ve Kutlamalar
- Yorumlar (1)
|
 |
ŞEFKATİ, SABIRI VE SONSUZ SEVGİYİ BİZE VEREN; O GÜZEL YÜREKLİ ANNELERİMİZİN ELLERİNDEN ÖPERİM. TEK GÜN DEÄžİL HER GÜN BİZİMLESİNİZ..
Tüm annelerimizin bu özel günü kutlu olsun.....
|
|
|
|