:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: »»-(¯`·.·´¯)->Her günüm senle,duygularla doğuyor ღღ(melek ile duygu seli)
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18
Çaresizliğim çoğalıyor akıp giden zamanla
Gözyaşlarım doluyor, akamıyor
Boğazımda düğümleniyor her soluk
Bazen yazıyorum,
Bazen de siliyorum yazdıklarımı
Bakıyorum da kelimelerim anlamsızlığa uzanmış,
İstediği hiç bir şeyi anlatamıyor cümlelerim...
Hiç bir duyguyu taşıyamıyor,tanımlayamıyor harflerden kurulu bu olgu.
Zaman akıp gitmiş yine, kaç saat geçtiği umrumda bile olmuyor

Seninle konuşmak istiyorum
Çok istiyorum...
Haykırmak istiyorum aşkımı,sevdamı; sevmesen bile...
Hiç utanmadan, hiç çekinmeden
Gurur kelimesini ayaklar altına alarak
Her şeyi paylaşmak istiyorum
Benim için önemini bilmeni istiyorum
Bunca sessizliğe inat...
İşte çaresizliğimi ortaya çıkartan isteklerim.

İşte ölüm gecelerimden biri daha
Çok oldu, olacak da daha çok
Belki her gün biraz daha zor olacak
Ama içimdeki seni tüm acılardan uzak tutuyorum
Mutluluğum sende gizli, biliyorum
İstersen bir gün verirsin, istersen bir ömür boyu benden uzak tutarsın...

Bir gün daha sabahı buluyor
Ben tüm ruhumla seninleydim sanki
En derinime kadar hissettim seni
Doğrularımın yolundayım, sevdamın yolundayım
Ben burdayım dimdik,
Sevdam yüreğimde ilk günkü heyecanı gibi, öyle de olacak...

__________________
Git Gide alışıyorum Sana.....


Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
Yanımda olduğun zamanlar;
sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
Alışkanlıklar daima korkutur beni...
Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim...
Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır...
Fakat şimdi sana alışıyorum...
Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor.
Yalnız içimde garip bir korku var.
Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum...
Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini
daha değerlisini verememekten korkuyorum...
Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla
yapayalnız bırakmaktan korkuyorum...

Oysaki her zaman ve günün her saatinde
yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan
pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı...
Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp
emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni...
Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz.
Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim...
"Bana alış" demeyeceğim... Nasıl olsa alışacaksın bir gün...
Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin,
o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla,
sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!

İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle
mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum...
Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi.
Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım.
Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum.
Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu
kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.

Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim
senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor...
Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım.
Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa
seni görecekler içimde...
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun?
Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz.
İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan.
Her yerde iki olduğumuz için
bir bütün haline geliyoruz durmadan...

Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni...
Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden...
Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor...
Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri...
Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum...
Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...

Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz....
Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum...
Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun.
Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde...
Uzun süren bir baygınlık sonrasının
o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim...
Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman
seninle vardığım yüksekliğe erişemez...

Açılmış bütün kuyuların derinliği
içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi.
Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz.
Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde.
Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu.
Alev almayan bir yerimiz kalmadı.
Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor.
Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık.
Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum.
Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek.
Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız...
Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde
bizden güçlüsü olmayacak!
En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle...
Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.
Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık
__________________
Kopkoyu bir sis içinde bir akşam

Hatırına düşeceğim belki

Bir an ıslayacak yağmur yüzünü

Birden o tatlı demleri hatırlayacaksın

Sonra sıcak yatağında

Uzun uzun ağllayacaksın.

Ağlayacak!



Boğazında bir şeyler düğümlenecek

Ah yanımda olsaydı diyeceksin

Tüm yıldızlar gülecek haline

Ay da göz kırpacak

İliklerine işleyecek bensizlik.

Kahrolacaksın...!



Bir sigara tüttüreceksin ihtimal

Ufku seyredeceksin saatlerce

Bir rüzgar kopçalayacak yüzünü

Sonra hayalim gelecek karşına

Bir şiirimi mırıldanacaksın

Hıçkıracaksın..!



Gönlünden atamadığın gibi

Kafandan da silemeyeceksin beni

Düşlerine gireceğim her gece

İnce bir hüzün bürüyecek yüzünü

Ve çırılçıplak gerçekleri o zaman

Anlayacaksın..!



Sonra bir şeyler yazmak isteyeceksin

Kafan gibi kalemin de işlemeyecek

Unutmak isteyeceksin her şeyi

Ama unutamayacaksın hiç bir şeyi

Kıvranacaksın!
Ne yana gitsem sensin vardığım . sevmek böyle oluyormuş.
dur durak bilmeksizin bütün gidişlerimde yüreğime koyduğum, göğsümün ince sızılarında adını anımsadığımsın.
varlığında bile özleyip,anlatamamak, lal olmakmış seni sevmek...
ne yana gitsem sensin vardığım. sana kurup bütün saatleri üç vardiya seni sevmek...
kimsenin bilmediği zamanları yaşayarak, yalnızken seninle, seninleyken yine seninle... hastalanmakmış sevmek.
bir delilik durumu. aklın,mantığın coşması, görünce yüreğin dört nala koşmasıymış sevda...
sevda tüm ozanların bin yıllardır yazmaya çalıştığı ortak şiirin adı, kimsenin yazamadığı...
ne yana gitsem sensin vardığım. dünyanın en büyük ve kutsal uğraşlarından biriymiş sevmek...
madencinin güneşe ulaşınca yüzüne vuran gülüş, kömür tozunun gözlerine çektiği kalemmiş sevda.
korkuyu yok eden, gönül köprülerinde Deli Dumrul gibi ak güvercin kılığındaki Azrail’le karşılaşmakmış sevda...
ve ömür bağışlamak , sevgiliyi bir gün daha fazla yaşatmak için...
ey sevgili! yolculuklarımın nedeni; bugüne kadar kaç kişi,kaç kez bağırdı acaba?
EY SEVGİLİ....!! bin yıllardır kaç kişi aradı seni...? sen bütün sevdalıların aradığı güzel,
insanlığın yürekten yüreğe bıraktığı paylaştıkça çoğalan duygunun sahibi, ne yana gitsem sensin vardığım.
seni düşünüyorum...yalnız seni. gece yarılarında. tam anımsayamadığı sınav sorusunu çözmeye çalışan,
öğretmenlerinin gözüne girmeye çalışan öğrencinin telaşı ve heyecanıyla düşünüyorum gözlerini.
tüm utangaçlığımla yürekliliğimi harmanlayarak düşlerimde ...
ne yana gitsem sensin vardığım...
her şeyden, herkesten vazgeçmeyi göze alıp, anlık ayrılıklarına katlanamadığımsın. uğrunda ölümü göze alıp,
hepten uzaklaşmak, hiç görememek korkusuyla direndiğimsin. yazdığım mektupların,şiirlerin özüdür ellerinin sıcaklığı.
sana ulaşmak için en ince ayrıntılarıyla karşılaşma planları kurarak bütün yolları ayak izlerinin bulunduğu yollara çıkarmakmış
sevmek...
karşılaştığımız sokaklara karşılaştığımız günlerin adını vermekmiş sevmek...
ne yana gitsem sensin vardığımsın. eriyip kalıba girmekmiş sevda...
sevda senin ateşinde gönüllü yanmak, yangınları körükleyerek,
dudaklarından dökülen tüm sözcükleri özenle toplayıp dudaklarımda saklayarak, sürgünlere yatıp dolaşmakmış tüm denizleri...
ey sevgili! adındır yolculuklarımdaki rotam...
çoğulluğumsun tüm zamanlarda. bilmediklerimi öğrendiğim ve öğrendiklerimi öğrettiğimsin.
ömrümdeki tüm sevdaların toplamısın yüreğimde. saçlarının dalgasında serinlerken aynalara öykündüm,
çiçeklere,balıklara ve kuşlara öykündüm. öykündüm sevdiğin ne varsa...bakmadan ne olduğuna... bilsen bir bilsen...
tüm dillerde sevda şiirlerini biriktirip sana vermek istedim ayrı kaldıkça. ayrılma korkularına kapıldıkça...
en bilinçli anlarımda duygularımı öne çıkaran yüzün izleğimdir.
insanlığımı bulmamı sağlayan sevdandır.
karşı konulamaz, anlatımsız duygularla seviyorum seni..
yazmaya, çizmeye, söylemeye çalıştıkça karmakarışıklaşıyor belleğim...
tüm bildiklerimin yetersiz kaldığını görüyorum sana sevdiğimi anlatmakta... biliyor musun?
en iyi yazdığım şiirlerimde bile bir eksik kaldı kuşkusuyla, en iyisi sana gelmek,..
bildiğim sevda türkülerini söyleyerek, çocukların, genç kızların, genç erkeklerin, yüreği genç olanların eskimemiş,
kirletilmemiş duygularından derlenmiş sevda şiirlerini yazarak duvarlara, seni sevmenin onuruyla sana gelmek...
sende kendime gelmek...
çünkü ne yana gitsem sensin vardığım...

Eğer ;

O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...

sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,

ve O, her durduğunuz yerde duruyor,

her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,

hüzünlendikçe ağlıyorsa...

dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,

O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...

her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...

bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez

özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,

iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...

iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...

O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,

vuslat sehere denkse...

gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;

bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...

uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...

dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,

bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,

sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

...o halde bu SONSUZ AŞK!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
Günbatımında karşılaştığım açmaya çalışan en yalnız çiçektin sen ...Elimi uzatsam dokunacakmışım gibi yakın , arada miller varmışçasına uzaktın. Bedenin yanımdayken bile , gözlerin , gözbebeğim kadar uzaktaydı. Görebileceğin en uzak nokta gözbebeklerindir çünkü...

Dokunuşların , seni tüketiyordu ; sen her dokunuşunda ölüyordun , gerçeklere dönüştü dokunmak senin için , ve sen her dönüşünde tükeniyordun... Zevkten öteydi , acıydı sevişmeler sende...Sen acıyı her haliyle seviyordun. Dilindeki , bedenindeki , beynindeki tek tat sadece acıydı ve sen bundan zevk almayı seçiyordun.

Gülüşünde hep bir korku , hep bir soru vardı. Gülümsemeye alışkın olmayan dudakların vardı. Sadece küçücük bir kıvrımdı gülümseme dediğin , içinde hüzün ve acı saklı...

Ellerin yorgunluğunu taşıyordu hayatının , senin yaşın ellerinde gizliydi , sen orda gizliydin. Sessiz , ince , narin , yıpranmış...

En çok kalbini görmek isterdim , tam yanındayken kapattığın , ve bir daha asla açmayacağın...Gözlerine baktığımda yokolup gitmekten , sırrına eremeden gizeminde adını unutup , varımı yitirmekten çekinirdim. Lakin ben bilirim ki , gözlerin , en tenhasında , kuytusunda gecenin , bilinmezin. Gözlerin , aysız gecede , şavkını göklere yol diye çizdiren bir avuç zümrüt , yosunların arasında...

Aydınlık bir günde , birden yağan yağmur gibiydi aşkın. Uzay boşluğunda kaybolan sözcükler gibiydi...Nasıl yalnız doğuyorsak , ve nasıl yalnız ölüyorsak , aşkta , aşkımda yalnız yaşanmalıydı belki de...Karakaplı deftere yazılan yeni bir isimdin belki de..Ve her aşk aslında ardından kin ve nefret getirmektedir belki de...

Aslında aşk öylesine kırılgandır ki , en ufak bakış ardından paramparça bir yürek getirir. Ve her parça geceye karışırken , hüzün denizden eser...Hüzünden kaçan aşktan da kaçmalıdır...Aşk , öldürücüdür...İçinin soğumasıdır zamanla...Sonsuz aşk yoktur belki de... Sonsuz kırılganlık vardır...Boşlukta aradığın elleri bulamadığında , aşk , nefreti getirir. Karşılıklı bile olsa tehlikelidir.

Çünkü, uçta bir duygudur aşk ; ve diğer ucunda nefret vardır. İki ucun birleşmesi hiçten bile değildir...
askasebeb1sr9.jpg
ve yine vurdum kendimi dizelere ,paylaşmadan da edemem ya ..hadi o zaman sende başla okurken yaşamaya..

Belki de bir hayalin peşinden yıllarca koşabilmektir, ya da koşmayı
düşünebilmektir aşk.



Üstelik yitip giden, hızla geçen zamanın sonunda o hayali hiç gerçekleştirememe olasılığına rağmen...

Günleri, geceleri bir odaya kapanarak geçirirken, bir telefon çığlığına,
bir kapı ziline ömrün yarısını verebilmeyi düşünmektir... Ya da duyulacak
bir sesle, sevgilinin yüzündeki bir gülüşle, gözlerindeki bir ışıltıyla,
ömrün üzerine bir ömür daha ekleneceğini hissetmektir aşk...

Her şey çok iyi giderken, mutluluk ormanına her gün yeni fidanlar ekerken,
insanların sana ve ona gıpta ile baktığını düşünürken bir anda onsuz,
diğer yarınsız, kalabileceğin fikrinin seni deli etmesidir... Tam da ona
hayatını bağlamışken, onsuz yapamayacağını, onsuz nefes bile
alamayacağını düşünürken, bir gün yapayalnız kalma korkusunun bütün
vücudunu titretmesidir aşk...

Terk edildiğinde hayata küseceğini, suçlayacak yüzlerce insan ya da neden
bulacağını, kin tutacağını, intikam yeminleri edeceğini bilmektir... Bir
özlem şarkısının içini eriten ezgilerinin veya



seni bambaşka mekanlara
sürükleyen mısraların kulağından girip, yüreğine doğru akmasına sonra
gözlerinden damla damla dışarı taşmasına engel olamamak ve zaten engel
olmaya güç bulamamaktır aşk...

Aylarca görmediğin, tenine dokunmadığın, kokusunu doyasıya ciğerlerine
çekemediğin ve hatta sesini bile duymadığın birisine hala tüm hücrelerinle
bağlı kalabilmektir, delicesine özlemektir aşk... Tutkun yüzünden
aptallıkla suçlanmayı göze almaktır... Sana aptal diyenlere söylenecek
söz bulamazken, başın öne eğilip gözlerinden akan gözyaşlarına rağmen,
yüreğinin onu seviyorum diye haykırmasıdır aşk...

Plansız, hesapsız, ölçmeden, biçmeden kaygısızca ama her olumsuzluğu da
göz önüne alarak kendini bırakmaktır... Güçtür aşk ve zordur aşkı
yaşamak. Her pisliğe, vurdumduymazlığa, kalleşliğe, iki yüzlülüğe karşı
kazanılmış bir zaferdir. Yarını hiç düşünmeden sadece içinde bulunduğun
anın hazzını bütün benliğinde hissedebilmektir. Sayılarla harflerle
belirlenmiş her şeye meydan okuyan bir belirsizliktir.. . O belirsizliğin
içinde savrulurken bir sonraki günü dakikası dakikasına planlamanın ne
kadar saçma olduğunu görebilmektir aşk.

Ve aslında hiçbir benzetmenin, hiçbir tarifin aşkı tanımlayamayacağını
bile bile, aşk üzerinde yazma, söz söyleme cesareti gösterebilmek, o
yazılanları, söylenenleri okuyabilmek, dinleyebilmektir aşk...
BEŞİNCİ MEKTUP

Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artik.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoçu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.

İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Gözlerini değil,
Gözlerinin içinde ki kahverengiyi özlemişim,
Kahverenginin içinde ki sevgiyi...

Ellerini değil,
Ellerinin içinde ki sıcaklığı özlemişim,
Sıcaklığın içinde ki duyguyu...

Sarılışını değil,
Sarılışının içinde ki dostluğu özlemişim,
Dostluğun içinde ki aşkı....

Sözlerini değil,
Sözlerinin içinde ki beni özlemişim,
Benim içimde ki seni.....

Mutluluğu değil,
Mutluluğun içinde ki anıları özlemişim,
Anıların içinde kalan aşkımızı...

Seni özlemişim...
Sadece seni....
Bir daha senden ayırma beni....
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18