:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Ve Sen Gidiyorsun ...
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Ve Sen Gidiyorsun…

Elimde değil sana mani olabilmek. Ama gücüm olsaydı eğer, ben hep sende kalırdım. Müebbet yediğimi sanarak mutluluğun ilk deneylerini yaparken gözlerinde, gözbebeklerinden yansıyan huzuru yaşarken; Engizisyonist davrandın, bak gidiyorsun işte…

Ne senli olabilirdim, ne de sensiz. Senli hayat bana ilk saklambaç oynadığım gün gibi geliyordu. O mutsuz ve karamsar adamın içi içine sığmıyordu hani, sanki pamuk bira-midye yapmışım Kordon’da ya da sen bana candan kere Canım demişsin. Hepsi aynı…
Sen bilemezsin sensizken dizlerimi karnıma çekip oturakaldığımı, odanın en sessiz yerinde sessizliği bozmadan ağladığımı. Çünkü sen bilemezsin benim hep sessizlikten ve sensizlikten korktuğumu. Ama nerden bileceksin sessizliğin bana ölümü hatırlattığını ve sensizliğin ölümün daniskası olduğunu; Doğru bilemezsin!…
Hatalıyım biliyorum. Bazen benim bile kendime tahammülüm kalmadığında seni hatırlıyorum. Çünkü seni gerçekten hakketmişmiydim, sen gerçekten sevmişmiydin, şimdi gecenin bir yarısında uykumu bölmüş neden bunları düşünüyorum? Hiç bir fikrim yok. Benden daha iyilerine layıksın yalanını boşverirsek senin de söyleyecek sözün yok!
Öyleyse uğurlar ola…

Araf’tayım sevgili, hangi taraftayım bilemezsin
Kapılar açılır eğer sen açmasını bilirsen ya da sen ne kadarını görüyorsan dünya o kadarcıktır. Kurrduğun hayaller genişletir sana ait dünyanın dikenli sınırlarını. Ben o tellerin dışındayım sevgili, sana diktatoryanda mutluluklar!…
Valizin elinde, son vedanı yapıyorsun. Bütün dünya aynı anda başımın üzerinde zıplıyor ve sen gidiyorsun…
Şimdi dinle sevgili;
Sana and olsun bu kalem bir daha adının harflerini bir araya getirirse; O kalemi doldurdukları mürekkep balığının ………
Kaybolmak…

Bilmediğim sokaklarda yürümek ve kaybolmak hep ilgimi çekmiştir. Dünya üzerinde bilmeden yaşıyorum. Öyleyse kaybolmak için GPRS cihazına ihtiyacım yok. Benim hiç bir şeye ve hiç kimseye ihtiyacım yok. Kendime bile. Okula başladığım ilk yıllarda hayal ettim kaybolmayı. Beni hiç kimsenin bilmediği bir yerde yaşayıp, yaşlanmayı ve coşkunca akan alkol nehrinde boğulma umuduyla uyudum. O zamanlar uyuyordum galiba ya da gözlerimi kapatıp uyuyormuş gibi yapıyordum. Başucumda asılı duran siyahî futbolcunun Beşiktaş formalı posterini hiç indirmemiştim. Uyumayı hiç öğrenemediğim gecelerde ki tek konuştuğum şey oydu. Karman çorman bir odam olduğu aklımdan hiç çıkmadı. Ders kitabıyla çorabı aynı yere fırlatıp atan başka bir tür gelmemiştir herhalde. O zamanlar yağmur yağdığında şemsiyemle dışarı çıkar ve ayaklarımın üzerinde olduğumu hatırlayana kadar yürürdüm. İzmir’in girmediğim sokağı kalmamış gibiydi. Romalıların uydurduğu her yol Roma’ya çıkar sözü yanlıştı. Her yol bana geliyordu. Sanırım caddeleri kız, kızı da deniz kokan şehri bu yüzden terk etmiştim. Kaybolamıyordum…
Kar ve soğuk tüm sokakları işgal etmiş. Paçamdan giren rüzgâr beni bile havalandırıp bir yerlere fırlatabilirdi. Ben kaba saba Rusça konuşan bu kadar insanın arasında akıp giderken tanıdık bir yüzün midye satmasını isterdim. Yanına da soğuk bira açtığım zaman isterse lll. Dünya Savaşı çıksın. Oysa tüm dükkânlar kapalı. Yerde ki göğüs hizasına ulaşan karı ve meydanda ki donmuş termometrede görülen -28 C sıcaklığı hesaba katmazsak sıradan bir gün burası için. Belki akşama yetecek kadar votka bulabilirim. Slav ırkının en güzel örnekleri ile geçireceğim bir gece daha olduğunu düşünmek adrenalin seviyemi arttırıyor. Atkımdan sızıp burun deliklerimden içeri giren saf oksijenin çorbaya çevirdiği ciğerlerime, doğru nefes alması için talimat verirken acıktığımı fark ettim. Buralarda ülkelerinin mutfak kültürünü ihraç etmeye yeminli, kültür misyoneri bir hamburgerci olacaktı. Kim demiş 20 yıl önce John amcanın Ivan’ı sevmediğini? İngilizce konuşabiliyorsan, Benjamin’i çok sevip yanından resmini ayırmıyorsan sana her yer Amerika’dır. İsimlerin nereden geldiğine kendimce sebepler uydurma hastalığımı terk etmeden önce hamburgeri Almanların bulduğunu sanıyordum. Hatta Hamburg’un isminin hamburgerden geldiğine tüm Almanları inandıracak kadar inanmıştım.
İştahlı ama zayıf insanların bünyeleri gariptir. Normal bir insanın yürürken yaktığı 100 kaloriyi onlar nefes alıp verirken yakarlar. Tartıyla başı belada olan her dolgunun da düşmanıdırlar. Bende onlardanım. Giriştiğim kavgalardan birinde, başıma inen demir çubuğun beynimde ki doyma merkezine zarar verdiğini düşündüm ya da önce ki hayatımda basit bir balıktım. Kim bilir? Tek başıma 3 kişilik fakir bir orta Avrupalı ailenin tek öğünde yiyebileceğini yediğimi gören gurbetçi Amerikalı garson başka bir isteğimin olup olmadığını sorduğunda; cebimde ki paranın pantolonumdan bile belli olduğundan eğer isteseydim oracıkta müşterilerin arasında sevişmeyi kabul edebilirdi. Bunu bildiğimden yüzümde beliren tebessümle hamburgerciden çıktığımda önceden bastığım yerlerde açılan ayak izlerimi takip ederek eve dönmeye ve uyuyabilme deneylerime devam etmeye karar vermiştim. Burada ki gibi güneşin 4-5 günde bir doğup battığı yerlerde yapılacak tek şey benim yapamadığımı yapmaktır. Uyumak. Eğer annem beni dizlerinde sallayıp uykudan tiksinmemi sağlamasaydı şuan İzmir’de hiç bana ait olmamış evimin bana ait yerinde kadavralar gibi uyuyor olabilirdim. Belki sıradanlaşırdı gözümü kapattığımda bile gördüğüm kâbuslar. Belki de hiç olmazdılar. Bata çıka geri dönüyordum kaldığım mezarlığa ama aklımda hala kardan adam ve uykularımı benden çalan mısralar vardı. Eğer o ninniler anonim olmasaydı tazminat davası açmak isterdim.
Müzikle aram hiç iyi olmadı. Hala ıslığın bile nasıl çalındığını bilmiyorum. Güftesiyle bestesi pek oturmasa da tanıdığım nağmeler dökülüyor dilimden. Beyaz giyme toz olur…
Ben yalnızlığı seçtim. Hiç evlenmedim. Beni sevecek bir kadının var olduğunu düşünmek bile midemi bulandırıyor. Bir keresinde bana âşık olduğunu söyleyen bir hayat kadınının yüzüne jiletle ‘never to be love’ yazdım. Eğer gerçekten sevgi denilen şey olsaydı annem sevebilirdi beni. Oysa ben ilk onu terk ettim. Dayak yemedim kimseden ya da tecavüze uğramadım. Acı duyuyorum nefes alırken bile. Onlar hep ordaydı, biliyorum. İçinde başka bir insanın olduğunu bilerek yaşamak kadar iğrenç hiç bir şey olamaz. Bedenimde ki yaraların sebebi de bu zaten. Kaçınılmaz sona yaklaştığımı hissediyorum, haybeye yaşamış her insan gibi. Yerdeki ayak izleri beni tekrar eve getirdiğinde perdenin arasında bir yüz gördüm. Genelde yüzleri ve isimleri hatırlama özürlüsüyüm ama bu yüz hatları bir yerden tanıdık geliyordu. Beni kaldığım mezardan çıkarmaya, elinde kazma küreği ile O gelmişti…
Yitenin Hikayesi…

Bu Gidenin Değil, Yitenin Hikayesidir
Sadece hayaller kurdum, biraz sen ekledim üstüne. Fırından yeni çıkmış kek kadar güzel koktu aşk. Umutlarla süsledim hayatı. Biraz huzur ve eskiciden alınmış mutluluk temennileri kadar masalımsı beklentiler. Bu bizim hayallerimizdi, bu bizdik. Güneşin yeryüzü ile seviştiği dakikalarda göz göze uyanma fantezileri kurduk. Sen uyandın ama bilmiyordun bütün gece seni seyrettiğimi. Sırf o huşu bozulmasın diye tebessümlerimi bile sakladığımı. Ayın ışıkları vurdu yüzüne ve utandı ay, saklandığı perdenin arkasından süzülen kırıntılar saçlarına düştüğünde kollarımda beliren melek olduğun o kadar belli oluyordu ki.

Bunları neden mi anlatıyorum. Çünkü özlüyorum.
İnsanlar geceleri özler. Çünkü yalnızlık karanlıkla beraber çöker insana. Önce hava sonra içi kararır insanın. Geceyi mumla aydınlatan Âdem içini yarla söndürür sevgili, unutma! Ve sen yokken ben Ay’ın görünmeyen yüzü kadar bilinmezim. Her şey sevdalıdır. Dünya güneşe, su ateşe, Ay’da suya. Kovuşamamak ne demektir en iyi Ay bilir, yaklaştığında yarine; kabarır su, öfkelenir ve anlar sevgisinin karşılıksız olduğunu Ay. Suratı dökülür ve orta yerinden bölünür. En ulaşılmaz olanıdır onun aşkı.
Artık ne olduğumuzu bilmiyorum, sevdik mi, seviyor muyuz, ayrıldık mı? Hiç bir fikrim yok. Sadece düşünüyorum, anımsıyorum. Senli hayatın ne kadar unutulmaz olduğunu hatırlatıyorum kendime ve üzüldüğün her an için bir kez daha sövüyorum. Sahi böyle olmasaydı, yarım kalmasaydık ve cennetten kovulmasaydım eğer; Ay suya dokunabilir miydi?
Vebali Boynuma Yalan Söyle !




2012 yılında aşık olduğum biri için yazdığım şiir. Aslında şiirleri sevmem ama o zaman kelimeler kalemimden dökülmüştü kağıda.. unuttum sayılır ama yinede paylaşmak istedim.
İçimdeki öfke nehri bulup akamıyor bir denize ki,
Taşmasın yatağından, sınırlarını aşmasın kalbimin..
Bir ayrılık en çok ne zaman yakardı canı, var mıdır ki bir tarihi?..
Yanlış tarihler atıp ne kadar yoksayılır ki bir aşkın ötenazi isteği?..
Ayrılıklar ab-ı hayatmış ömre..
Acı çektikçe taze gözyaşlarıyla beslenirmiş yürek..
Ağlamak bile anlamlı, kaybediyor olsakta çoğunu,
%72 ‘ sinden ne kadar azalır ki bir bedenin gözyaşı..
Şimdi yoklukla başbaşa çıldırmanın elinden tutuyorum..
En yağmurlu günde gezmelere götürüyorum..
Kaldırımlarda sekerken ben gülümsüyorum..
O mutlu oldukça ben çıldırıyorum..
Düşündükçe saçmalıyor şimdi beyin..
Beyin şimdidelerde yoklukla birlikte bir intiharın eşiğinde..
Sakın gelme !
Beklemiyorum çünkü..
Şefkatine ihtiyacım yok, uzatma ellerini..
Dilimde kezzap her cümle..
Taşmasın, bırak öfkem aksın nehrimde..
Kendine iyi bir yer seç, kurul; bak güneş doğuyor !..
Her yeni gün bir öncekiyle aynı olsa da..
Kendini inandıracak yalanlar bul!..
Bir gözünü ötekinden çok sev..
” Aşk güzel midir? ” sorusuna ” Güzeldir! ” de..
Cazibeli yalanlar bul kendine, söyle..
Vebali boynuma, en yaşanacak dünyada bile…
Yalnızlığın vacip olduğu bir gecede git ve gelme..
Ya da şımarık yalanlar söyle..
” Seni seviyorum! ” de..
Acıtmaz canımı söyle..
Vebali boynuma en yanılacak cehennemde bile..