:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Trabzon
MaSaL
#1
TRABZON

Karadeniz Bölgesi'in Doğu Karadeniz bölümünde yeralan Trabzon ili Karadeniz sahili ile Zigana dağları arasında yeralmakta olup en büyük şehri yüzüölçümü açısından az bir alan kaplamasına karşın nüfus ve ekonomi açısından Samsun'dan sonra Karadeniz'in 2. büyük şehridir. Batısında Giresun'a bağlı Eynesil ilçesi, güneyinde Gümüşhaneye bağlı Torul ilçesi, doğusunda da Rize'ye bağlı İkizdere ve Kalkandere ilçeleri, kuzeyi Karadeniz ile çevrili antik çağdan beri varlığı bilinen il ve il merkezinin adıdır.

300px-Trabzon_satellite.jpg

Etimoloji

Yunan mitolojisinde Lycaon’un oğlu Trapezeus'un Arkadya'daki adaşına ismini verdiği bilindiğinden, Karadenizdeki Trabzon'un da bu mitolojik kahramandan adını aldığı düşünülebilir
Evliya Çelebi'nin 2500 yıllık bir Yunan kentinin adını 17. yüzyılda Türkçe halk etimolojisine dayandırarak verdiği Tuğra-bozan adı da kimi çevrelerce ciddiye alınmıştır.[1]
Hamilton, şehrin güney doğusunda dik yamaçlarla yükselen, fakat üstü düz olan Boztepe’nin görünüşüne bağlamış, antik Trabzon sikkelerindeki "masa" çiziminden de aldığı destekle, kente görümünden dolayı Yunanca Trapezus "masa" adının verildiğini iddia etmiştir [2]
Özhan Öztürk, Kolhis ve Kafkasya'dan getirilen kölelerin Yunanistan anakarasına taşındığı liman kenti olan Trabzon'un adının Trapezus'un eski Yunanca metinlerde geçen mecaz kullanımı "köle satılan düz platform” (Aristo. Fr. 874)olabileceğini ileri sürmüştür


300px-Trabzon_districts.png

Coğrafya
Uydudan TrabzonDar bir sahil şeridinin ardında denize dikey uzanan dağlık bir araziye sahip olan ilin merkezi Boztepe (antik Minthrion tepesi) üzerine kurulmuştur. İl topraklarının 22,4 % yayla, 77,6 % si ise tepelerden oluşmaktadır.


İklim

Karadeniz'e özgü ılıman iklime sahip kentte hava sıcaklığı yıl boyunca 10° - 20°C arasında değişirken yaz ortalaması 27°C, kışın en soğuk zamanı (Kalandar zamanı)ise 5°C civarındadır.


Dereler

The Değirmendere (Piksidis), Yanbolu, Fol, Karadere, Koha, Sürmene (Manahos), Solaklı, Baltacı deresi,kalaputama deresi,Macka Deresi,Galyan Deresi


Göller
Çakırgöl, Uzungöl, Serra Gölü, Haldizen gölü


Nüfus
Trabzon ilinin ilçeleri
Cumhuriyet dönemi 2000 979.081
1997 858.687
1990 795.849
1985 786.194
1980 731.045
1975 719.008
1970 659.120
1965 595.782
1960 532.999
1955 462.249
1950 420.279
1945 395.733
1940 390.733
1935 360.679
1927 290.303

Osmanlı dönemi

1903 Trabzon Vilayet Salnamesi’nde, Trabzon Vilayeti’ndeki kadın erkek ve etnik, dinsel nüfus dağılımı şöyledir[4].

Müslüman 112.981 (59.890 erkek, 53.091 kadın)
Rum Ortodoks 85.784 (43.871 erkek, 41.913 kadın)
Ermeni Gregoryen 50.233 (25.444 erkek, 24.789 kadın)
Ermeni Katolik 10.506 (5255 erkek, 5251 kadın)
Ermeni Protestan 10.140 (5075 erkek, 5065 kadın)
Toplam 269644 (139.535 erkek, 130.109 kadın)

Tarih
Tarih Öncesi [değiştir]Bölgede çeşitli dönemlerde yapılan arkeolojik kazı ve yüzey taramalarında Yontma Taş (Alt Paleolitik dönem) Çağı’na ait Achelleen ve Mousterien tipi (el baltaları, kazıyıcılar, yonga aletler), Mezolitik Orta Çağ'a ait mağaralar Kalkolitik Çağ’a ait yerleşim izlerine rastlanmıştır. Bronz Çağı’nda Karadeniz kıyısında Kaşkalar adlı domuz besleyen ve kendir eken savaşçı bir halkın varlığı Hitit kaynaklarında bildirilmektedir [5].


Antik çağ

Eusebius'a göre şehrin kuruluş tarihini MÖ 756 olmakla birlikte bu iddia Trabzon'u İstanbul, Roma hatta, genel kanıya göre Trabzon ve diğer Doğu Karadeniz kolonizasyonunu geçekleştiren Sinop'tan daha eski bir kent yapmaktadır. Bu durum gerçekse Sinoplular varolan bir kenti MÖ 630 tarihinden sonra yeniden kolonize etmiş olmalıdırlar.[6] Anabasis'te geçen "Pontos Euksenios kıyısındaki bu şehir Sinope’nin Kolkh ülkesindeki kolonisidir"ifadesi daha sonra Arrian ve Peripleus tarafından da onaylanmıştır.[7] Merkezinde Yunanlıların çevre köylerinde bugünkü Lazların atası olduğu sanılan Kolkhların yaşadığı Trabzon, Antik çağ ve sonrasında Zigana geçidi üzerinden Ermenistan ve Euphrates civarında üretilen ticari malların takas edildiği ticaret merkezi ve dış ülkelere satıldığı bir ihraç limanı özelliğindeydi. Pontus İmparatoru Mithridates'in Roma İmparatorluğu ile giriştiği bir dizi savaşı kaybetmesinin ardından Anadolu topraklarının yanısıra Trabzon'da Roma hakimiyetine girmiştir.


Roma ve Bizans

Pompey'e karşı mücadelesinde Mithridates'e destek vermeyen Trabzon Roma döneminde ödüllendirilmiş serbest şehir statüsü kazandırılmıştır. [8] Bizzat kente gelen Arrian, Trapezus’un Roma döneminde güney Karadenizdeki en önemli liman kenti olduğunu belirtmiştir. Roma İmparatoru Hadrian döneminde restore edilen kente, Trajan döneminde Karadeniz Kapadokyası eyaletinin başkenti olmuş ve yeni bir liman inşa edilmiştir.[9] Gallianus döneminde bir Germen kabilesi olan Gotlar tarafından yağmalanmış [10], Justinian döneminde tekarar onarılarak eski konumunu kaznamıştır. İstanbul’un Latinler tarafından işgali üzerine Komnenos hanedanı, Trabzon'a sığınarak 1461 tarihine Osmanlı fethine dek sürecek olan Trabzon Krallığı devletini kuracaklar ve kendilerini Roma İmparatoru ilan edeceklerdi. [11]

300px-Sumela.jpg

trabzon3.jpg

trabzon.jpg

trabzon.jpg

0211trabzon1.jpg

trabzon_02.jpg

normal_moloz-trabzon.jpg

96.jpg

normal_trabzon-ortahisar_.jpg
Cevapla
MaSaL
#2
Şalpazarı



alpazarjh6.jpg


Kuruluşu
Şalpazarı ilçesinde yerleşimin çok eski tarihlere dayandığı bilinmektedir. Yörede yaşayan insanlar Oğuzların Üçoklar boyundan olan Çepnilerdir. Çepnilerin bu bölgeye Trabzonun fethinden önce Uzun Hasan zamanında kafileler halinde geldikleri bilinmektedir. Çepni kelimesinin anlamı; Düşmana karşı gözü pek, mazlumlara karşı merhametli, sınır bekçiliği yapan manasına gelmekte olup, yöre insanı bu özelliklerin tümünü taşımaktadır. İlçede yaşayan çepniler; Orta Asyadan göç ettikten sonra Doğu Anadolunun Doğu kesimleri ile İrana yerleşmiş oldukları,buralarda yaşadıkları sırada yönetime karşı ayaklanma faaliyetlerine karıştıkları bilahare yönetim tarafından çıkarılan bir fermanla Anadoluya sürgün edildikleri tarihçilerin yapıtlarından anlaşılmaktadır.Buradan sürgün edilen Çepni Türklerinden 100.000 kadarı Doğu Karadenizde Görele, Tirebolu, Şebinkarahisar, Torul, Kürtün ve Ağasar (Şalpazarı) yörelerine yerleşmişlerdir. İlçe Osmanlı döneminde Trabzon Sancağı Görele kazasına bağlı iken 1798 tarihinde çıkarılan bir fermanla Trabzon sancağına bağlı Vakfıhatuniye (Vakfıkebir) kazasına bağlandığı yöre halkının elinde bulunan belgelerden anlaşılmıştır. Şalpazarı İlçesi, 1914 yılında Vakfıkebir kazasına bağlı nahiye haline getirilmiş, 1987 yılında çıkarılan bir kanunla ilçe olmuş ve 02.08.1988 tarihinde teşkilatlanıp fiilen faaliyete geçmiştir.


İlçenin nüfus durumu
İlçenin genel nüfusu 2000 nüfus sayımına göre 23.390 dır. Bu nüfusun 7.591i İlçe Merkezinde, 5.134ü Geyikli beldesinde, geriye kalan 10.665i ise köylerde yaşamaktadır.


Ekonomi
İlçede yaşayan insanların % 45i aile işletmeciliği şeklinde ziraat ve hayvancılık, % 35i gurbet işçiliği, % 20si de diğer mesleklerde iştigal etmektedir.


Kültür
Okuma-yazma oranı % 95 civarında olup, okuma yazma bilmeyenler genelde 60 yaş ve üzeri insanlardır.


Mülki idare
Şalpazarı ilçe merkezi ile Geyikli beldesinde Belediye teşkilatı mevcuttur. Merkez belediyesine bağlı (6) mahalle, Geyikli Belediyesine bağlı (3) mahalle olmak üzere (9) mahalle ile ilçenin (23) köyü vardır. Ayrıca yaz aylarında mezra hüviyeti kazanan (10) kadar yaylak vardır.Arazi yapısı nedeniyle köylerin yerleşim durumu dağınıktır. Köylerde mevcut evler birbirinden uzak olup, kamu hizmetlerinin götürülmesini zorlaştırmaktadır. İlçe merkezine en uzak köy 26 km., en yakın köy ise 4 km. mesafededir.


Sosyal durum
İlçe merkezindeki konutlar genellikle sağlığa elverişli olup, betonarme binalardan oluşmaktadır. İlçede Resmi kurum ve okulların artmasıyla azda olsa konut sıkıntısı ortaya çıkmıştır. İlçenin engebeli bir arazi yapısına sahip olması yerleşimi olumsuz etkilemektedir.

Köylerdeki konutlar ise geleneksel ahşap mimari şeklindedir. Son yıllarda köylerde de betonarme konutlar inşa edilmektedir.İlçede sosyal yaşamı geliştirecek sinema, tiyatro gibi kültürel faaliyetler olmadığından halkın tek eğlence kaynağı televizyon ve yaz aylarında düzenlenen geleneksel şenliklerdir. İlçemiz merkezinde ve yaylalarında çok sayıda şenlik organize edilmektedir.İlçe insanlarına istihdam sağlayıcı yatırım ve işletme olmadığından halkın büyük bir kısmı mevsimlik ve daimi gurbet işçiliği, üretim düzeyi ve karlılık oranı düşük aile işletmeciliğine dayanan hayvancılık ve ziraat ile geçimlerini temin etmektedir.



Tarihçe
İlçenin eğitim ve kültür durumuna bakıldığında; Cumhuriyetin ilanından sonra ilk eğitim kurumunun 1923 yılında Geyikli beldesinde eğitim ve öğretime açıldığını görmekteyiz. Bunu takiben 1928 yılında Şalpazarı İlçe merkezi ile Simenli köyünde ilkokul açılmıştır. Günümüzde her köyde ilköğretim okulu mevcuttur. Bu okulların pek çoğu taşımalı hale getirilmiştir. Orta öğretime gelince; 1965 yılında Şalpazarı lisesinin orta kısmı eğitim-öğretime açılmıştır.Bugün ise bu okullara ilaveten Geyikli beldesi,Kasımağzı,Doğancı,Sayvança-tak ve Gökçeköy köylerinde ikinci kademesi bulunan ilköğretim okulları mevcuttur.İlk lise olan Şalpazarı lisesi 1975-1976 yılında eğitim-öğretime açılmıştır.İlçede okuma yazma oranı % 95 civarındadır. Okur-yazar olmayanlar 60 yaş ve üzeri insanlardan oluşmaktadır. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yeni Hükümet konağında hizmet vermekte olup, bu kurumda (1) müdür, (2) şube müdürü, (1) şef, (1) memur ve (3) hizmetli görev yapmaktadır. İlçemizde toplam 113 öğretmen ve 2019 öğrenci bulunmaktadır.


İlköğretim
İlçe merkezinde (1),mahalle ve köylerde (10) olmak üzere toplam (11) ilköğretim okulu bulunmaktadır. İlçemizde 2004-2005 Eğitim-öğretim yılında 1.ve 2. Kademede (99) öğretmenle (1626) öğrenci bulunmaktadır. Ayrıca merkez ilköğretim okulu, Sayvançatak, Doğancı ve Geyikli ilköğretim okullarında (1er) adet ana sınıfı mevcuttur. İlköğretim okullarında; 1.Kademede (49 ) erkek,(429) kız, II.Kademede (309) erkek, (327) kız öğrenci olmak üzere toplam (1556) öğrenci mevcuttur. İlköğretim okullarımızda (-) adet sınıf öğretmeni, (-) adet branş öğretmenine ihtiyacımız vardır.


Ortaöğretim
2004-2005 Eğitim-öğretim yılı itibariyle ilçemizde (-) lise, (2) Çok Programlı lise, (1) İmam-Hatip lisesi ve (1) Sağlık meslek lisesi vardır. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı liselerde (39) öğretmen, (463) öğrenci ile Sağlık Bakanlığına bağlı Sağlık Meslek Lisesinde (8) öğretmen ve (41) öğrenci bulunmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı liselerde (-) adet çeşitli branşlarda öğretmene ihtiyaç vardır. Sağlık meslek lisesi hariç diğer liseler kendi binalarında eğitim ve öğretimlerini devam ettirmektedirler.Simenli ilköğretim okulu öne çıkan oklulardandır.


Halk Eğitim Merkezi
İlçenin Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü 2 Ağustos 1988 tarihinde kurulmuş olup, İlçe Merkezinde bulunan Çok Programlı Lisede iskan edilmektedir. Bu merkezde (1) müdür,(1) müdür yardımcısı, (-) memur ve (-) hizmetli ile görev yapmaktadır. Halk eğitimi merkezince; Bir önceki eğitim ve öğretim yılında (8) dalda (17) kurs açılmış olup, (163) kursiyer öğrenciye kurs tamamlama belgesi verilmiştir.


Diğer
İlçede özel şahıslara ait 2 kitabevi ve aylık yayınlanmakta olan Yeni ŞALPAZARI adlı mahalli gazete bulunmaktadır. İlçe merkezi ile Geyikli beldesinde Kültür Bakanlığınca açılmış halk kütüphanesi mevcuttur. İlçede sinema,tiyatro ve benzeri faaliyetler olmadığından bu eksiklik TV kanallarından istifade ile giderilmeye çalışılmaktadır. Folklorik etkinlik olarak yaz aylarında Acısu, Kadırga, Alaca, Sisdağı ve Ağakonağı ile İzmiş şenlikleri geleneksel olarak her yıl yapılmaktadır. Yapılan bu şenliklerde yörenin folklorik özellikleri, yöresel el sanatları ve geleneksel kültür birikimleri ile ilçenin örf, adet, gelenek ve göreneklerini görmek mümkündür.


Sağlık hizmetleri
İlçe Merkezinde (1), Geyikli Beldesinde (2), Sütpınar köyünde (1), Gökçeköy köyünde (1) olmak üzere İlçemizde toplam (5) sağlık ocağı vardır. Merkez Sağlık Ocağında ; (3) doktor, (-) diştabibi, (3) sağlık memuru, (1) Çevre sağlık teknisyeni, (1) Röntgen teknisyeni(Vakfıkebir geçici görev), (1) Laborant, (4) hemşire, (2) memur, (1) şoför, (1) hizmetli ile merkez Sağlık ocağında görevli (2) ebe mevcut olup,ocağa bağlı köylerde bulunan sağlık evlerinde (-) adet ebe vardır. Ocakta (2 ) adet ambulans bulunmaktadır. Geyikli Sağlık Ocağında (1) doktor, (2) sağlık memuru, (1) hemşire(2) ebe (-) şoför ve (-) hizmetli ile ocağa bağlı (-) köyde bulunan sağlık evlerinde (-) ebe bulunmaktadır.Sağlık Ocağın (4) adet lojmanı vardır. Geyikli Şehit Er Halil Karagöz Sağlık Ocağında; (1) Doktor(Asker),(1) Sağlık memuru(Askerde)ve (1) ebe vardır.Ocağa bağlı (1) sağlık evinde ebe yoktur. Sütpınar Sağlık ocağında (1) Doktor(merkez sağlık ocağında), (-) sağlık memuru, (-) hemşire (1) ebe mevcut olup,Ocağa bağlı (1) adet sağlık evinin ebesi yoktur. Gökçeköy Sağlık Ocağında (-) doktor, (-) Sağlık memuru,(1) hemşire, (2) Ebe,(-) hizmetli görev yapmaktadır. Toplam itibariyle Ocaklarda ve sağlık evlerinde (5) Doktor,(-) Diş hekimi (2) Memur,(6)hemşire,(9) ebe,(1) şoför ve (1) hizmetliye ihtiyaç vardır. İlçemizde Sağlık Bakanlığına bağlı (1) sağlık meslek lisesi bulunmaktadır.


Spor
İlçede sportif amaçlı tesisler olmadığından yeterince spor faaliyetleri gösterilememektedir. Buna rağmen ilçede Geyiklispor kulübü mevcut olup, Düzköyde yapımı tamamlanan semt sahası 2002 yılında hizmete girmiştir. Kabasakal, Ağakonağı, Geyikli beldesi, Simenli köyü ve Gökçeköyde yapımına teşebbüs edilen spor Sahası çalışmaları sonuçlandırılamamıştır. Kapalı salon ve semt spor sahaları yapımı bu sahadaki boşluğun giderilmesi için öncelikli ihtiyaçtır.


İlçenin ekonomik durumu
İlçe insanları ekonomik ihtiyaçlarını geçmişten bu güne gurbet işçiliği, çiftçilik ve Hayvancılıkla temin etmişlerdir. İlçede istihdam sağlayıcı herhangi bir yatırım yoktur. Tarıma elverişli toprakların az oluşu halkın başka geçim kaynakları aramasına neden olmaktadır. Bunların içersinde gurbet işçiliği ve memuriyet başta gelmektedir. İlçede ( 571 ) adet vergi mükellefi olup, 2004 yılı aralık ayı itibarıyla tahakkuk eden vergi 1.022.846.350.000.-TLolup, tahsilat toplamı ise 950.472.350.000. TLdır. Bütçe giderleri toplamı ise 4.057.126.650. .-TLdır.

a)Tarımsal faaliyetler Mısır, fındık, patates, tereyağı ve diğer sebze çeşitleri tarımsal ürünleri teşkil eder, ancak bu mahsuller 3.000 civarındaki çiftçi ailesine ticari bir gelir getirmekten çok aile içerisinde tüketilmektedir. Genel olarak 18.000 dekar alanda (-) ton fındık, 6.900 dekar alanda 1.890 ton mısır, 3.200 dekar alanda 5.600 ton patates üretilmekte olup, geriye kalan arazi çayır ve orman vasıflıdır. Sadece fındık ürünü Beşikdüzü Fındık Tarım Satış Kooperatifi ve tüccar tarafından satın alınarak pazarlanır.

b)Hayvancılık İlçede süt ve et bazında hayvancılık üretimi % 40 yerli ve % 60 jersey melezi unsurlardan ibarettir. İlçede (7.000) adet büyükbaş, (4.000) adet küçükbaş hayvan ile az miktarda taşımacılıkta kullanılan katır, at ve eşek bulunmaktadır. Ayrıca ilçe genelinde (1.000) adet tavuk mevcuttur. İlçe Sosyal yardımlaşma ve Dayanışma Vakfınca geçen yıllarda Süt sığırcılığı ve arıcılık Projeleri uygulamaya konulmuş ve projeler gelecek yıllara sari olarak devam etmektedir. Son yıllarda arıcılık büyük gelişme kat etmiş olup, (5.850) adet fenni ve ilkel arı kovanı mevcuttur. Bu kovanlardan elde edilen bal ilçe ekonomisine (1.170.000.000.000)TL. yıllık katkı sağlamaktadır. İlçede yerli hayvan ırkının ıslahı için damızlık jersey boğa ve yeteri kadar saf kan holştain ırkı düve getirilmiş olup, İlçe Tarım Müdürlüğünce kurulan suni tohumlama istasyonunda çalışmaları sürdürülmektedir. Genel olarak tarım ve hayvancılık alanlarında yapılan üretim çalışmalarının ilçe ekonomisine katkısı toplam olarak (8.712.500.000.000.-)TL civarındadır. S.S.Sütpınar köyü kalkındırma kooperatifince hazırlanan 100x2 süt sığırcılığı projesi gerçekleştirilerek getirilen süt inekleri hak sahiplerine dağıtılmıştır.

c)Diğer İlçe halkı kooperatifleşme konusunda bilgi sahibi olmadığından uzun yıllar bu alanda herhangi bir gelişme olamamıştır. Buna mukabil (2) adet Tarım Kredi Kooperatifi, (1) adet Esnaf Odaları Birliği ve (3) adet Köy Kalkınma Kooperatifi mevcuttur.İlçede T.C. Ziraat Bankası şubesi mevcuttur. T.C.Ziraat Bankasında (8) adet personel bulunmaktadır.Banka çiftçilerimize yönelik kredilendirme çalışmalarını sürdürmekte ve yılda (690) çiftçiye kooperatifler aracılığı ve doğrudan hayvancılık,çevirme,gübre ve donatım kredisi olarak toplam (1.745..643.150.400.- TL kredi sağlamakta, bu kredinin % 50lik kısmı süre sonunda tahsil edilebilmektedir. Ekonomiyi canlandırıcı mahdut sayıda sergi açılmakta olup, panayır olarak Acısu, Alaca, Kadırga, Sisdağı, Ağakonağı ve İzmiş şenliklerini sayabiliriz.


İlçenin altyapı ve ulaştırma durumu
İlçemizde mevcut Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) işletme Başmühendisliği (6) adet personel ile hizmet vermekte olup, ilçe merkezi ve köylerin tamamında, yayla ve mezraların % 99unde elektrik vardır. İlçenin elektrik ihtiyacı ulusal enerji hattından sağlanmaktadır. İlçeye bağlı köylerin su sorunu halledilmiş olup, Şalpazarı ilçe merkezinde Belediyeye ait su arıtma tesisi vardır. İlçenin Kanalizasyonu yapılmış olmakla birlikte ihtiyaca cevap vermemektedir. Bu nedenle ilçede mevcut yapılaşma sonucu konutların kanalizasyonu açıktan dereye verildiğinden halk sağlığını tehdit eder durumdadır. Bu derenin ıslahı ve kanalizasyon çalışmaları merkez Belediye Başkanlığınca projesi dahilinde sürdürülmektedir. İlçenin Karadeniz sahiline (Beşikdüzü) bağlayan 15 km. uzunluğundaki yol karayolları 10.Bölge Müdürlüğünce yapılıp asfaltlanmıştır. İlçede toplam olarak yaklaşık (270) km köy yolu ağı vardır. Bu yol ağının 10 km asfalt, 6.2 kmlik bölümü betonlanmıştır. Yolsuz köy bulunmamakla birlikte köy yollarının stabilize hale getirilmesi için proğram dahilinde altyapı çalışmaları sürdürülmektedir.

Şalpazarı-Gökçeköy-Sinlice grup yolunun Şalpazarı-Acısu arası 9 kmlik bölümünün asfalt işlemleri bitirilerek hizmete açılmış olup, Acısu-Sinlice arası 12 kmlik bölümü komple yol olarak ihale edilmiş ve asfaltlama çalışmalarına müteahhidince başlanmıştır. Yayla ve mezraların ulaşım sorunu özellikle yaz ayları için çözümlenmiş durumdadır.İlçe PTT Müdürlüğünde (8) personel mevcut olup, Türk Telekom A.Ş. Şefliğinden (13) personel ile (6) otomatik santral ve (4652) aboneye hizmet vermektedir. Telefonsuz köy yoktur. Hatta 2005 itibarı ile Geyikli, Gökçeköy, Sayvançatak, Üzümözü köylerinde ve Kadırga Yaylası'nda otomatik santral mevcuttur.

TRT Televizyonunun 1. kanalı net, 2, 3, 4 ve TRT Gap kanalları kısmen izlenebilmektedir. Ayrıca halk katkısı ile ilçe merkezine kurulan aktarıcılar ile özel televizyonların yayınları izlenebilmektedir
Cevapla
MaSaL
#3
Sürmene

Sürmenenin tarihini Doğu Karadeniz Bölgesinin genel tarihi içinde ve onunla bir bütün olarak ele almalıyız. Karadeniz kıyısı boyunca sahile paralel olarak uzanan dağlar doğuya doğru gidildikçe sahile daha dik olarak iner.Sahilde yerleşimi mümkün kılacak düz alanlar yok denecek kadar az, bol yağmur nedeniyle dağlar orman ve sık bitki örtüsü ile kaplıdır.Vadilerde oluşan dereler sahilden iç kesime ulaşım için doğal bir geçiş yolları oluşturmaktadır.

Bölge kültürünün, batı dünyası ile ilk tanışmasına dair efsaneler,genç bronz çağı dönemine atfedilen ve mitolojik Yunan kahramanlarının yolculuklarını anlatan öykülerdir.Eski Yunan mitolojisinde önemli bir yer tutan bu öykülerde Doğu Karadeniz sahilleri KOLCHİS,burada yaşayan insanlarda KOLCHİ adıyla anılır.Eski Yunan denizcilerinin bu yolculukları zamanla ticari faaliyetlere dönüşerek bölge sahillerinde Pazar yerlerinin kurulmasına yol açtı.

MÖ.500 yıllarında bu Pazar yerleri kolonici tüccarlara ait iskelelere dönüşmesi ile Xenophon tarafından yazılan Anabasis adlı eserde Doğu Karadeniz bölgesinde TRAPEZOS isimli ilk yunan kolonisinden bahsedilmektedir.

Daha sonraki çağlara ait tarihsel kayıtlarda Tzani adıyla anılan Doğu Karadeniz dağlı yerlileri ile karşılaşan Yunanlılar bunlarla dost olarak sahillere ulaşmayı başarmalarına rağmen daha sahilde yaşayan Kolşilerle pek dost olamamışlardır. MÖ. 335 yılında kendi parasını basan yunan kolonisi Trapezos uzunca bir süre serbest bir ticaret bölgesi olarak bölgenin yerli halkıyla batı dünyası arasındaki köprü olmuştur.

MÖ. 114 yılında Anadoluda Romalılarla egemenlik mücadelesine giren İran menşeli Mithridat VI Trapezos ve çevresini hakimiyeti altına alır.Fakat bir sonraki yüzyılda egemenlik tekrar Romalılara geçer. Fakat bu egemenlik değişmelerinden bölgenin yerli halkı etkilenmediği sonraki asırlardaki kayıtlardan anlaşılmaktadır.

MS.I yüzyıla ait bir haritadan geliştirildiği düşünülen Tabula Peutingeriana isimli bir Roma yol kılavuzu,muhtemelen günümüzdeki ile ilişkili gibi görünen yerleşime dair en eski bilgiyi içermektedir. Bu belgede geçen HYSSİLİME adının bugünkü Sürmene olduğu söylenebilir. Bu belgeye göre Trapezunteden sonra Hyssilime daha sonra da Opiunte gelmektedir ve Hyssilime; sahilde Trapezunte ile Opiunte arasında bir Roma askeri istasyonu olarak görülmektedir.


Kastelli.jpg


MS.550 yıllarının başında gemiyle Traapezusdan doğuya seyahat eden Prokopius, Trapezunt bölgesinden SUSURMENA köyüne ve Rize denilen yere varılır&..bilgisini seyahatnamesine ekler.Prokopius, TZANİKA memleketi olarak adlandırdığı bölgenin yüksek kesimlerine yaptığı gezilerde seyahat namesinde anlatmıştır. Trabzon çevresinin dağlık kesimine ve yerli halkına dair oldukça sağlam bilgiler içeren bu notlara göre asırlar önce Xenophonnun izlediği güzergahi kullanarak Bayburt tarafından bugünkü Soğanlı dağlarını aşan Prokopius Sürmene ve Of yaylalarının bulunduğu yerleri gecerek Trapezusa ulaşmıştır.Bu yolculuğu sırasında bugünkü Sürmene, Of yaylaları ile ilgili gözlemleri ve orada karşılaştığı dağlı yerlilerin yaşam biçimleri ile ilgili aktardığı bilgiler bölgenin bugünkü kültürel dokusunun kökleri ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. Bu tarihlerden sonra Doğu Karadeniz bölgesi genellikle Bizanslıların hakimiyeti altında olmasına rağmen zaman zaman İranlılar, Avarlar arasında hakimiyetler değişmiştir. İslamiyetin ortaya çıkması ile güçlenen Araplarla Bizanslılar arasında savaşlar devam etmiş ve 715 yılında Müslüman Arapların Anadoluya yaptıkları seferde Trbzonuda kısa bir süre hakimiyetleri altına almışlardır. Araplarla Bizanslıların mücadelesi X. Yüzyıl sonuna kadar devam etmektedir. Bu tarihten sonra Anadoluya Türk akınları başlamıştır. Malazgirt savaşı ile Anadoluya giren Türkler Anadoluda bazı bölgelerde hakimiyet alanları oluşturmaya başladı. Malazgirt savaşı ile Bizans içinde başlayan karışıklıklar sonucu Gürcistan kraliçesi Thamarın yardımıyla Trabzonda Trabzon Rum İmparatorluğu Kommenos hanedanı tarafından kurulur (1204 1222).Bu tarihten sonra Trabzon yöresi ve Karadeniz bölgesi bir çok Türk boylarının akınına uğramış bazen hakimiyet sağlanmış bazen savaşlar kaybedilmiştir.

Trabzonun Türkler tarafından kesin alınışı 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından gerçekleştirilir.

Sürmene kelimesine Sürmene olarak ulaşılabilen en eski kaynak 1461 yılında Fatih Sultan Mehmetin Trabzonu fethinden sonra idari bölümde bir nahiye ismi olarak gösterilmiştir. Humurgan ismi ise 1583 yılında Trabzon Sancağı Mufassal Tapu Tahrir defterinde Zaruha (Soğuksu,Orta, Çamlıca,Çarşı mahalleleri) köyünün bir mahallesi olarak gösterilmektedir.1832-1834 yıllarında yaşanan Tuzcuoğlu isyanlarından sonra yanarak tahrip edilen Sürmene çarşısı (Halanik şimdiki Zeytinli mahallesi) dağıtılarak Manahos deresi vadisindeki köyler için bu vadinin ağzındaki Humurgan köyünde haftanın bir günü pazar kurulmaya başlandı.

Tuzcuoğlu isyanından sonra 1854 yılında yayınlanan vilayet nizamnamesine göre;Sürmene bir nahiye ve bu nahiyeye bağlı 69 köy olarak yeniden teşkilatlandırılmış 1870-1871 tarihine kadar nahiye olarak Of kazasına bağlı olan Sürmene 1871-1872 den itibaren merkez kaza olan Trabzona bağlanmış 1873 yılında ise kaza olmuştur. 1876 yılında belediye açılarak faaliyete geçmiştir.1903-04-05 tarihlerinde yayınlanan Trabzon salnamelerinde bütün kazada 26.930 ev,29 han,390 dükkan 340 mağaza, 163 değirmen ve büyük küçük 318 fırının bulunduğu yazılmaktadır.

Hükümet konağı Trabzon salnamelerine göre Araklı konak önünde bulunuyordu ve yaz mevsiminde Sürmeneye (Gölansaya;şimdiki devlet hastanesi civarına) taşınırdı.Bu taşınma işlemi kaymakamlık, nüfus,ve tapu daireleri için söz konusu idi. Daha sonra kurulan Askerlik şubesi, telgrafhane, ve belediye çarşi kebirde kurulduğu için bunların taşıması söz konusu değildi.Bu durum 1914 yılına kadar devam etti.1915 yılında I.dünya savaşı nedeniyle ilan edilen seferberlik esnasında resmi dairelerin dağınıklığı sorun yarattığı için bugünkü hükümet konağının bulunduğu arsada kırmızı tuğlalarla tek katlı bir bina yapılarak buraya taşınmıştır. Bu bina 1916daki Rus işgalinden önce evrakları Orduya nakledilerek askeriye için fasulye deposu yapılmış daha sonrada yakılarak Rusların binayı kullanması engellenmiştir.

Cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında yine aynı yerde Arap kaymakam diye tanınan kaymakam Saadettin Goloğlu tarafından hükümet binası inşa edilmiştir.

Sürmene ilçesi; 40 derece 55 dakika enlem, 40 derece 05 dakika boylam koordinatlarında ,Trabzon ilinin 36 km. doğusunda Trabzon_Rize karayolu üzerinde ve doğusunda Of, batısında Araklı, ilçeleri,kuzeyinde Karadeniz ve güneyinde Köprübaşı ilçesi ve Gümüşhane ili ile komşudur.ilçenin yüzölçümü 473 kilometrekare iken Köprübaşı beldesinin ilçe olarak Sürmeneden ayrılması üzerine yüzölçümü yaklaşık olarak 312 kilometrekare kalmıştır.

İlçe nüfusu 2000 yılında yapılan sayımda 37.044 olarak tesbit edilmiş olup belediye dahilinde yaşayan nüfus ise 17.029 olarak belirtilmiştir. Bu nüfus sayıları yaz ve kış aylarında oldukca fazla miktarda değişkenlik göstermekte olup yazın bu nüfusun 60-70.000 civarına çıktığı tahmin edilmektedir.

İlçemiz gerek konumu gerekse sosyal yapısının diğer ilçelerden farklı olması dolayısı ile bir cazibe merkezi durumundadır. Belediyemizin yapmış olduğu alt yapı çalışmaları %95 bitmiş durumdadır ve buna bağlı olarak gerçekleştirilen üst yapı çalışmaları (cadde, tretuar düzenlemeleri, sanat yapılar) çevre belediyeler ve gezmeye gelen misafirlerimizden büyük takdir almaktadır.

1935 NÜFUS SAYIMINDA SURMENE'YE BAÄžLI KÖYLER VE NÜFUSLARI :

surmene_1935.jpg

Ağnos (1397)
Aho (1679)
Anaraş (608)
Araklı (2019)
Arhancilo B. (1172)
Arhancilo K. (510)
Arpalı (328)
Aso (789)
Aşa (870)
Avanos (407)
Aymam (108)
Ayven B. (630)
Ayven K. (601)
Baştimar (1022)
Bifera (2070)
Busnak (705)
Canayer (178)
Cimilit (681)
Civra (1490)
Çida (499)
Çiftesu (210)
Evikli maasalarot (422)
Foşa (917)
Gorgor B. (2518)
Gorgor K. (1143)
Halanik (421)
Halilli (610) Hamandoz (818)
Haruksa (633)
Holamezara (1265)
Horyan (1059)
Huvra (406)
Kadavul (450)
Kahora (813)
Kalis (372)
Karakanzi (288)
Kemerli (817)
Kilima (955)
Kizirnos (900)
Kolaşa (1121)
Köprübaşı (4210)
Kucera (789)
Kukuda (824)
Kuleli (308)
Kuşluca (618)
Kumanit A. (332)
Kumanit Y. (715)
Lazanat (449)
Linosdaş (246)
Mahora (597)
Mahtala (294)
Makavla (985)
Makrandon (494)
Marcuba (369)
Mazuka (431)
Okşoho (1328)
Ortaköy (336)
Os (1119)
Ovya (629)
Pervana (1485)
Pirki (444)
Sargona (325)
Seveho (1244)
Şamayer (598)
Toroslu (707)
Tul (565)
Vadon (575)
Vizera A. (772)
Vizera Y. (560)
Vunit (1633)
Yorakar (1025)
Zaniki (674)
Zavli (823)
Zavzoka (598)
Zifona (918)
Zimla B. (1163)
Zimla K. (1132)
Zimla Kova (1188)
Zikoli (439)
Zol (332)

SÜRMENE ESKİ HALK DİLİNDE YERLİ KALINTILAR

Ö. Fahri Özden

Sürmene; tarihi ve coğrafi konumu itibarıyla Doğu Karadenizin farklı kültürel bileşenlerinin kesişme odağında ve oldukça eski bir yerleşim alanında yer alır. Tarih boyunca bu bölgede etkin olmuş olan diller ; yerli dillerin egemenlik dönemi ve resmi dillerin egemenlik dönemi olmak üzere iki farklı dönemde ele alınabilir.

Yerli dillerin egemenlik döneminde, yani antik çağın sonuna kadar geçen zamanda, bölgenin iç kesimlerinde yaşayan yerli Tzani halkının dili, günümüze kadar ulaşamamış ölü dillerden birisidir ve bu dilin yerli Güneybatı Kafkas dil grubunun arkaik bir kolu olduğu düşünülmektedir. Yine antik çağ kaynaklarında, sahil şeridinde Kolkhi adıyla tanımlanan topluluklar da yerli Doğu Karadeniz ( Güneybatı Kafkas ) kültürünün bilinen en eski unsurlarıdır. Sürmene ve çevresinde günümüze ulaşabilen bazı sözcük kalıntıları ve yer isimleri bu yerli kültürlerin izlerini günümüze kadar taşımıştır.

Çağlar boyunca, egemen devletlerin bölge valilikleri için bölgesel bir merkez konumunda olan Trabzon kentine yakınlığı; Sürmeneyi, Roma / Bizans ve Osmanlı dönemlerinde resmi devlet dillerinin etkinlik alanına sokmuştur. Bölgede büyük ölçüde etkin olan ilk resmi devlet dili, 6. yüzyıldan sonra, Roma / Bizans resmi dili olarak Sürmene çevresinde, özellikle Hristiyanlık vasıtasıyla etkin olmaya başladığı bilinen Rumcadır. Geç Doğu Roma İmparatorluğu döneminin resmi devlet dili olduğu için, yerli halk tarafından da bu nedenle, "Romalıların dili" anlamında "Romeika" olarak adlandırılan ve özellikle kelime dağarcığıyla eski yerli dillerin mirasını da zaman içinde kısmen bünyesine alan bu dil, bölgede Osmanlı dönemine kadar etkin olmuş, hatta daha sonra da Hristiyanlığı ve buna paralel olarak "Rum" kimliğini benimseyen toplulukların ortak dili olarak, konumunu kısmen korumaya devam etmiştir. Osmanlı dönemi ile birlikte resmi dil Osmanlıca'nın yaygınlaşması, İslam dinine geçişlerle birlikte hız kazanmış, ancak yaklaşık bin küsur yıl süren Romeika dili egemenliğinin etkisi, dörtyüz yıllık Osmanlıca egemenliği döneminde de devam etmiştir. Romeika dili, Trabzon çevresinde, iç kesimlerdeki ücra vadilerde ana dil olarak varlığını günümüze kadar taşımıştır ve bugün hala bu bölgelerde özellikle yaşlılar tarafından bilinmekte ve konuşulmaktadır.

Resmi dillerin egemenlik dönemlerden süzülüp, çağımıza ulaşabilen az sayıda asıl eski yerli sözcük kalıntıları ise, özellikle gelişen iletişim teknolojileri ve medya etkisi ile birlikte son yıllarda kullanımdan kalkmıştır. Bu yerli dil kalıntıları, daha çok Rumca ve Osmanlıca dillerinde karşılıkları olmadığı için günümüze ulaşabilmiş olan terimlerdir. Yörede, resmi dillerin yaklaşık binbeşyüz yıllık toplam egemenlik süresi boyunca, eski yerli dillere özgü fonetik yapının izleri ise tamamen silinememiştir. Örneğin, Sürmene ağzının orjinal formunda; I, Ö, Ü ünlü sesleri yoktur. Yakın zamanlara kadar, özellikle Sürmenenin yerlisi olan yaşlı insanların, konuştukları dil ne olursa olsun bu sesleri telaffuz edemeyişleri ve ayrıca, bitki ve yer isimlerinde sıkça görülen Diş+Dil ağırlıklı fonemlerin zenginliği (ts, tz, dz, c, ç, z, s, ş, t, th, d) Rumca ya da Türkçe kaynaklı olmayıp, Güneybatı Kafkas dil ailesine bağlı, eski Doğu Karadeniz yerli dillerinden günümüze ulaşan fonetik izlerdir.

Yöreye farklı çağlarda ve dönemlerde yerleşen Rum, Ermeni ve Türkmen göçmen gruplarının da, eski yerli unsurlarla farklı köylerde farklı oranlarda bir araya gelmeleri ve bu nedenle her köyün dil özellikleri açısından farklı tonlar sergilemesi, eski yerli dil kalıntılarının izlerinin sürülmesini zorlaştırmaktadır. Bu yönde yapılacak bir araştırma çalışmasını zorlaştıran önemli etkenlerden biri de, yöre insanının bu tür incelemelere gösterdiği aşırı dirençtir. Bölgede yaşayan insanların resmî kimlikleri ile ilgili hassasiyetleri, şüpheleri ve kaygıları, onların, yerel terimlerini ve doğal aksanlarını yabancılardan gizlemek için büyük çaba sarfetmelerine neden olur. Hatta yine aynı nedenlerle, bölgede hemen her ailenin, köklerini doğrudan ya da dolaylı olarak, Orta Asyaya veya Arabistana bağlayan birer soy hikayesi mevcuttur.

( Asırlar önce, Bizans döneminde yaşanan Rumlaşma ve Hristiyanlaşma sürecinde de, bölgenin yerli halkı arasında muhtemelen aynı türden soy ağacı hikayelerinin farklı versiyonları revaçta idi ve yine aynı ailelerin eski dedeleri de, o dönemde de Rumca isimler kullanarak ve Rumca konuşarak, ne kadar hakikî "Rum" olduklarını ve ne kadar eski Hristiyan olduklarını ispatlama çabası içindeydiler. Zira, bugün olduğu gibi, Bizans döneminde de, egemen devletle aynı dinsel kimliği ve aynı etnik kimliği benimsemek, aynı dili konuşmak ve bu sayede "1. sınıf vatandaş" muamelesi görmek; "yerli /barbar" olarak kalmakta ısrar edip, horlanmaktan ve aşağılanmaktan daha cazip bir tercihti.)

Yöredeki bu tür yerleşik kimlik kaygılarından kısmen uzak kalan ve yaşamlarını büyük kentlerde sürdürmekte olan birkaç yaşlı kadından, 1980li yıllarda elde edilebilen sınırlı veriler, bir sözcük listesi olarak ilişikte sunulmaktadır. Bu liste, herhangi bir alan çalışmasının ürünü olmayıp, büyük ölçüde bu yaşlıların kendi aralarındaki konuşmalarından rastgele tespit edilebilmiş sözcüklerden oluşmaktadır. Bu yaşlılar, Sürmene sahil kesiminde Romeika dili konuşulmayan köylere mensupturlar. Elde edilen bu sözcük örneklerinin bir kısmı Yunanca, Ermenice, Farsça ve Türkmence orjinli gibi görünmektedir. Kökeni kesin olarak belirlenemeyen diğer kısmı ise, muhtemelen yerli Tzani, Kolkhi kökenli arkaik sözcüklerden oluşmaktadır.



Sürmene Eski Halk Dilinden Sözcük Örnekleri

Abat : İhya.
Abufay : Yemek artığı.
Ağam : Yeni, gıcır gıcır.
Ahbin : Hayvan dışkısı, gübre
Ander : Lanetli, uğursuz.
Angona : Kör yılan.
Arakhana : Örümcek
Arkuri : Dik açı ile dönüş
Azdeha : Canavar.
Badis : Fasulye
Badila : Küçük el sepeti.
Badul : Topak
Banti : Hayvan yemleme yeri.
Bardi : Çakal
Bet : Çirkin
Bolaki : Keşke olsa.
Bubuk :Tomurcuk
Cago : Çakı
Cağ : Şiş, tel çubuk
Cakhana : Yengeç
Cakhavel : Çalı süpürgesi.
Caleps : Fındık ayıklama.
Carcel : İnce dallarla örülmüş erzak rafı.
Celahanet :Yonga parçası.
Ciba : Göbek
Cidos : Ateşi canlandırmak
Ciniya : Kıvılcım.
Corma : Bataklık
Cubuş : Meyvenin çöpü
Cuhnis : Yanık
Çapula : Çarık
Çeli : Mısır bitkisinin gövde kısmı.
Çino : Martı
Çor : Zıkkım
Çuraneya : Akasya ağacı.
Deşurmek : Meyve toplamak
Direni : Tavan arası
Dirgen : Tırmık
Dzia : Kıvılcım
Dzidzil : Solucan
Dzirambola : Ateş böceği
Egeme : Çile, zorluk
Evza : Kibrit
Feli : Bir kabak yemeği.
Fidruga : Fındığın en körpe filizi.
Funç : Çimenli toprak parçası
Fuska : Böğürtlen
Fuşki : Dışkı
Gaban : Yamaç, eğimli arazi.
Gambat : Karın boşluğu
Gandzi : Kabuklu yemiş içi / İnce dilim.
Ganzilis : Fındık hasadından sonra, kalan taneleri arama.
Gaybana : Lanet olası
Gayde : Ezgi, nağme.
Gendume : Buğday
Godila : Ense açıklığı
Goği : Sapa, kenar
Gokle : Salyangoz
Golişefra : Kertenkele
Gorç : Tahta oturak.
Gorgom : Toplanmış, kümelenmiş.
Gorop : Avcı kulübesi, gözetleme yeri
Gorbagor : Kötü ruhlu ihtiyar
Gordil : Düğüm
Gorgot : Ögütülmüş mısır.
Gubaleç : Kara kabak.
Gufica : El sepeti
Gugu : Baykuş
Gugul : Tepe
Gugulli : Tepeleme, silme dolu.
Gugula : Başlık
Guguva/ga : Mantar
Gurgandzel : Fesatlık, içten pazarlık.
Guvitça : El sepeti.
Haçan : Madem
Haçapur : Bir ekmek türü
Halapot : Kargaşa
Hapsikol : Hamsili ekmek
Hartama : Ahşap kiremit
He : Evet
Herek : Sırık
Hinik : Sümük.
Hocer : Lazımlık
Hohol : Toz parçası
Hoholli : Hamsili bir yemek.
Homi : Çıngırak
Horhon : Birbirine sarılmış, birbirine dolanmış.
Horom : Toplu dans.
Holiya : Karalahana yemeği
Hov : Ateş, hararet.
Hunç : Ezilmiş, un ufak olmuş.
Hutuş : Mısır koçanının kabuğu
İfteri : Eğrelti otu.
İpta : İlk önce, öncelikle.
İsparla : Önlük
İstemli : Büyük güğüm
İzlam : Mahçubiyet
Kafeka : Küçük güğüm
Kaful : Ocak, küçük ağaç grubu
Kalamit : Ayıklama (fındık için)
Kamaris : Gelinin özel merasim duruşu.
Katma : İp, bağ.
Kavara : Osuruk
Kavi : Sıkı, sağlam.
Kavli : Bahse girmek.
Kavran : Ahşap fıçı
Kerenti : Tırpan
Kertel : İneklerin yal kabı.
Khacaban : Gereksiz döküntüler.
Khalaz : Dolu yağışı
Khalt : Bayburtlular ve Erzurumlular.
Khamuhta : Çilek.
Khapsi : Hamsi
Khayat : Kiler
Khohor : Baykuş
Khon : Kül.
Khondoroça : Kirpi.
Khonobir : Sıcak kül.
Khovit : Bir cins kaya balığı.
Kiulur : Bezelye
Kogizo : Boğmaca hastalığı.
Kopça : Düğme
Koti : Lahananın sap kısmı.
Kovor : Dışkı
Kudal : Ahşap el mikseri
Kugar : Ucu eğri çubuk / Meyve toplama çubuğu.
Kumuş : Kestanenin kabuk kısmı.
Kundzi : Kendir sapının iç kısmı.
Kutun : Mısır koçanı
Kutça : Organik çıkıntı.
Kuyuks : Nara, çığlık
Labar : Çamur
Lalak : Sersem, aptal.
Laus : Mısır bitkisi.
Lazut : Mısır bitkisi.
Lengur : Uzun boylu, yüksek.
Leuse : Faydasız pişmanlık
Liksia : Sümük, sümüksü.
Lilak : Bir çeşit kuş tuzağı
Limas : Kar erimesi, kar suyu.
Lobia : Fasulye
Luura : Koku
Malağma : Su ile sürüklenen döküntüler.
Malaks : Bulaşmak, bulaştırmak.
Malez : Bir Kabak yemeği
Maniman : Hemen gel!
Marak : Ilık
Mares : Solmak, pörsümek
Merek : Otluk.
Mindzi : Peynir türü
Moçot : Beceriksiz, sakar.
Momol : Böcek / Kurtçuk.
Mor : Yayla böğürtleni.
Mucurum : Sakat.
Mukh : Çivi
Mundzur : Ağız, surat.
Nene : Anne
Oflan : Mutfak dolabı.
Oğuz : Gün görmemiş, görgüsüz/ Güneş görmeyen yer.
Otiş : Ses, gürültü.
Ovarmak : Tamir etmek
Paçariş : Engel, zorluk
Parkhar : Rüzgar
Paska : Serander
Pekke : Misafir sediri.
Peşko : Soba mir
Pendici : Fare
Pisik : Kedi
Roge : Mısır Koçanı
Sebi : Çocuk
Seme : Sersem
Seysana : Çeyiz sandığı.
Soğun : Bari, hiç olmazsa
Şafles : Salya
Şaftanis : Yüzüne gözüne bulaştırmak.
Şalak : Hıyarın olgulaşmış hali.
Şoromil : Küçük el değirmeni.
Şula : Pasaklı.
Termaş : Lanet olası
Tike : Bir parça.
Trangela : Hırsız.
Vol : Toprak parçası
Yamsi : Taklit.
Yangaz : Haylaz, yaramaz.
Yenlik : Hafif
Vigaye : Muhafaza
Zağar : Köpek
Zanga : Kapı kiliti.
Zati : Zaten
Zaytoz : Örümcek
Zipka : Şalvar
Zirza : Kapı menteşesi.
Zuzula : Lahana filizi.

Doğu Karadeniz Yemek Kültürü ve
SÜRMENE MUTFAÄžI

Kurtuluş Çehreli
kurtulus@surmene.net

Dünyanın farklı coğrafyalarına ait diğer yemek kültürlerinde olduğu gibi, Doğu Karadeniz yemek kültürü de, farklı etkileşimlerle gelişerek şekillenmiş ve zaman içinde de kendi koşullarına özgü bir beslenme alışkanlıkları geleneğini temsil eder hale gelmiştir. Bölge insanının yaşam biçimiyle de doğrudan ilişkili olarak, genelde olabildiğince pratik, sade bir hazırlama ve tüketme tarzını yansıtan bu geleneğin en temel ayırdedici elementleri; hamsi, lahana ve tereyağı olarak ön plana çıkar. Hatta, bir kaç yüzyıl öncesinde bölgeye getirildiği bilinen mısır bitkisi de, coğrafi şartlar nedeniyle tahıl yetiştirilemeyen topraklara bire bir uyum sağlamış ve bu niteliğiyle kısa sürede yaygınlaşarak, bölgenin tahıl ve un ihtiyacı açısından, yemek kültürünün temel elementleri arasına katılmıştır. Dışarıdan geldiği halde kısa sürede Doğu Karadeniz mutfağının simgeleri arasına giren mısır, bölge açısından farklı coğrafi etkileşimlerin en temel örneklerinden birisidir. Deniz ulaşımı ve ticari ilişkiler sayesinde özellikle Ege ve Akdeniz mutfaklarıyla kurulan ilişkinin daha eski ürünleri ise muhtemelen baharatlar olmuştur ve yine bu etkileşimin karşılıklı sonuçlarından biri gibi görünen, "Pide ve Pizza" gibi bazı benzer yemeklerin asıl kökeninin ya da asıl esin kaynağının neresi olduğu ise hala tartışmalıdır. Yine, coğrafi engellere rağmen, Doğu Anadolu mutfağı da bu etkileşimlerin bir başka önemli boyutunu oluşturmuştur. Özellikle yemeklerde kırmızı et ve peynir kullanımının yaygınlaşması da, bu etkileşimin sonuçları olarak değerlendirilebilir. Çünkü, Doğu Karadeniz'de evcil otçul hayvanlar esas olarak, etleri için değil, süt ve yağ kaynağı olarak yetiştirilirler ve beslenirlerdi. Bu nedenle bölgede kırmızı ete dayanan zengin ve köklü bir et yemekleri geleneğinden bahsetmek mümkün değildir. Yine aynı şekilde, peynir ve peynir üretim teknikleri de genelde yine Doğu Anadolu kaynaklıdır. Tarihin doğal akışı içinde gelişen tüm bu etkiler ve etkileşimler, bölge toplumunun yaşam koşullarına, tüketim alışkanlıklarına ve üretim imkanlarına göre şekillenmiştir.

Günümüzde, geleneksel Doğu Karadeniz mutfağı için en önemli dejenerasyon tehdidi, mutfağımızın tarihsel süreç içinde şekillenmiş olan kendine has otantik sadeliğinin ve çizgisinin, medyatik kaygılarla dejenere edilip, bir takım uydurma yemeklerin, uydurma isimlerle, Doğu Karadeniz mutfağının geleneksel ürünleriymiş gibi sunulmasıdır. Otantik değerler ile popüler değerleri birbirinden ayıramayan bazı dostlarımız, geleneksel mutfağımızı zenginleştirmek ya da daha ilginç kılmak gibi iyi niyetli çabalar içinde olduklarını düşünebilirler. Fakat unutulmamalıdır ki, otantik olan değerler, ancak oldukları gibi korundukları sürece otantik olarak kalabilirler.

Doğu Karadeniz yemek kültürü içinde Sürmene mutfağı da, bu geniş coğrafyanın farklı stillerini ve geleneklerini bünyesinde toplayan bir odak olma özelliğiyle dikkat çeker. Bu durum da şüphesiz Sürmene'nin coğrafi konumunda kaynaklanmaktadır. Çok lokal nitelikli bazı yemekler dışında, Doğu Karadeniz yemek kültürünün genel özelliklerini Sürmene mutfağında görebilmek ve örnekleyebilmek mümkündür.


Sürmene Mutfağından Örnekler :

100-mutfak-surmene_peynirlisi.gif
Sürmene Peynirlisi : Özel bir peynir kokteyli ile birlikte bol tereyağı içeren ve sıcak olarak servise sunulan, Surmene çevresine özgü bir pide türü.

100-mutfak-hamsi-bugulama.gif
Hamsi Buğulama : Ayıklanarak tuzlanan hamsiler, domates, biber, maydonoz ve limon ile birlikte,
bir miktar su ilave edilen kapalı bir kapta, buhar ile pişirilir ve sıcak olarak servise sunulur.

100-mutfak-misir-ekmegi.gif
Mısır Ekmeği : Tamamen mısır unu kullanılarak yapılan bir ekmek

100-mutfak-holiya.gif
Holiya : Karalahana, et, pirinç, kabaca öğütülmüş mısır, barbunya ve doğal hayvansal yağ kullanılarak hazırlanan ve sıcak olarak tüketilen, yarı sulu bir yemek.

100-mutfak-otli-ekmek.gif
Otli Ekmek : Pırasa, pazı yaprağı, nane, maydanoz, yeşil soğan gibi çeşitli yeşilliklerin, mısır unuyla birlikte yoğrulmasıyla elde edilen özel bir hamurdan yapılan ekmek.

100-mutfak-sarma.gif
Karalahana Sarması : Kabaca öğütülmüş mısır taneleri, kıyılmış et, soğan ve çeşitli baharatlardan oluşan özel bir harç, haşlanmış karalahana yaprakları ile sarılarak pişirilir ve sıcak olarak servise sunulur.

100-mutfak-kuymak.gif
Kuymak / Muhlama : Mısır unu, tereyağı ve peynirle yapılır ve sıcak olarak tüketilir. Genelde Sürmene'nin batısında "Kuymak", doğusunda "Muhlama" olarak adlandırılırken, Sürmene çevresinde her iki adlandırma da geçerlidir. Dönme kuymak, yayla kuymağı, yağ kuymağı gibi farklı pişirme stilleri vardır.

100-mutfak-tursu-kavurma.gif
Turşu Kavurması : Yeşil fasulye turşusunun, yağ ve soğan ile birlikte kavrulmasıyla elde edilen ve sıcak ya da soğuk olarak tüketilebilen bir yemek. (İşte bu bittiğim bi yemektir smile.gif

Karayolu:

Sürmene yaklaşık olarak Trabzon ve Rize illerinin tam ortasında bulunur.Yani iki ile de yaklaşık olarak 35 km mesafededir.Türkiye'nin neredeyse her yerinden Sürmene'ye otobüs firmaları seyehat etmektedir.Sürmene Trabzon ilinden sonra yer aldığı için; şehirlerarası otobüslerle Sürmene'ye gelmek için son durağı Trabzon değilde daha doğudaki bir il olan otobüse binilmesi aktarma yapmamak açısından daha uygun olur.Böyle bir otobüse bindiğinizde Trabzon Otogarından yaklaşık 30 dk (30km) sonra Sürmene'de istediğiniz yerde inebilirsiniz.Eğer son durağı Trabzon olan bir otobüs ile seyehat ettiyseniz.Son durak olan Trabzon Şehirlerarası Terminalinden indikten sonra 5 dk. mesafedeki şehirlerarası yola çıkarak Sürmene Dolmuşlarına (yaklaşık 20 dk. da bir geçer) veya Trabzon Belediyesi Özel Otobüslerine (yaklaşık 40 dk. da bir geçer) binerek 30 dk. da Sürmene'ye ulaşabilirsiniz.Veya otogarda yer alan Otogar Taksi'de bulunan bir özel taksiyle 30 dk. da Sürmene'ye gelebilirsiniz. Tren: Trabzon ilinde ve Sürmene'de raylı taşımacılık yoktur...

Havayolu:

Türkiye'nin büyük kent merkezlerinden Trabzon'a hergün uçak seferleri yapılmaktadır.Hele yeni firmaların hava piyasasına girmesiyle (Ankara/İstanbul-Trabzon) uçuş fiyatları oldukça düşmüştür.Hava yolu ile Trabzon Havalimanına indikten sonra.Havalimanında bulunan taksilerle veya 5 dk. mesafedeki şehirlerarası yola çıkarak Sürmene Dolmuşlarına (yaklaşık 20 dk. da bir geçer) veya Trabzon Belediyesi Özel Otobüslerine (yaklaşık 40 dk. da bir geçer) binerek 30 dk. da Sürmene'ye ulaşabilirsiniz.

Denizyolu:

Sürmene'ye direkt olarak Gemi veya herhangi bir insan deniz taşımacılığı bulunmamaktadır. Sürmene merkezinden kalkan minübüsler ile küçükdere ,oylum,ormanseven beldelerine ulaşılır
Cevapla
MaSaL
#4
Yomra

mackaa.jpg


Yomra, 19 Haziran 1957 yılında 7033 Sayılı Kanunla İlçe haline dönüştürülmüş ve 04 Nisan 1959 tarihinde fiilen İlçe Teşkilatı kurulmuştur. Yomra İlçesinin ilk adı DURANA dır. İlçede yetişen YOMUR Elmasının adından ötürü İlçeye Yomra adı verilmiştir.

Yomra , Trabzondan 15 kilometre doğuda olup 207 kilometre karelik bir alanı kaplar. Kuzeyde Karadeniz olmak üzere batıda Yalıncak sırtları, Zil deresinin aşağı çığırını kapsayacak biçimde doğuda Harmanlı deresinin 250 metre doğusuna kadar uzanır. Sahildeki 7.5 kilometrelik doğu batı genişliği kuzey güney doğrultusunda devam ederek kuşuçuşu Yomra ya 23.5 kilometre uzaklıkta olan Çamlıyurt-İşhan yol kavşağından sonra daralmaya başlar. Daralma komşu ilimiz Gümüşhanenin Seydiyurdu yayla yaylasından batıya bakan bir bıçak ucu gibi olur. Güney uç noktasında ise komşu Arsin ve 2213 metre yükseklikte Kilise tepesi bulunur. Güneyi ise komşu ilçe Maçka ile sınırlıdır. Tipik Doğu Karadeniz ikliminin özelliğini gösterir. Arazi yüksekliğinin kıyıdan bölüme doğru düzenlilik göstermesi, deniz ikliminin iç bölümleri etkilemesine sebep olmaktadır. Ancak yükselti faktörü nedeniyle sahilde iç ve yüksek bölümlerde farklı iklim özellikleri görülmektedir.

Yomra İlçesinin 4 Belediyesi mevcut olup, Merkez Belediyeye bağlı 4, Özdil Belediyesine bağlı 6, Kaşüstü Belediyesine bağlı 3 ve Oymalıtepe Belediyesine bağlı 5 Mahalle olmak üzere toplam 18 Mahalle ve 17 Köyü vardır.

tarihi ve coğrafyası


Çok eski bir şehir olan Trabzon M.Ö. 2000 yıllarında kurulduğu Romanın Bizansın kuruluşundan daha eski olduğunu yapılan araştırmalar ortaya çıkarmış bulunmaktadır.

Hitit, Asur, İskit, Makron, Kimri, Amazon, Kloh gibi Türk topluluklarının bölgede yaşadıklarını düşünecek olursak Trabzon un kuruluşunda Rum Pontus ya da Bizansçılıktan öte Türklük vardır.Orta Asya dan gelen bu Türk kavimlerinden sonra Milletlilerin,Romalıların,Bizanslıların, Kommenlerin idaresine girmiştir. Falmerayer isimli bir Alman tarihçisi bile bu hususta Trabzonu ilk kuranlar buralara ilk yerleşen Kafkas taraflarından gelen turani bir ırktır. diyerek bu görüşlere katılmaktadırlar.Fatih Sultan Mehmet Han ın 1461 deki Trabzon u fethiyle tekrar Türk hakimiyetine geçmiştir. Trabzon u ilk kuranlar buraları ilk iskan edenler ve bu şehirde yerleşenler Orta Asyalı Türklerdir.

Şu halde Yomra Trabzon un yaşadığı bütün işgalleri görmüş, imar faaliyetlerini beraberce sürdürmüş, saldırılara beraberce göğüs germiş yerleşen kavimleri bağrında barındırmış öz bir Türk yurdudur. Miletlilerin, Bizanslıların, Kommenlerin, Romalıların istilâsına uğramış, Kommenler devrinde toprak gelirlerinin bir kısmı Anadolu Selçuklu devletine ödendiği görülmüştür

Yine Anadolu Selçuklu devletinin parlak devrini yaşatan Alaaddin Keykubat zamanında komutanlarından Ertoguş Bey mahiyetindeki orduyla buraların kesin olan Türk hakimiyetine girmesi için Trabzon muhasara edilmiş, ancak bu toprakların Türkleşmesi 133 yıl daha gecikmiştir. (1228)

Nihayet Fatih Sultan Mehmet Han'ın 26 Ekim 1461 yılında Trabzonu fethetmesiyle Anadoluda son toprak parçası da Türk birliğine katılmıştır.Bundan sonra Trabzonun doğu taraflarının işgaliyle Şehzade Beyazid in lalası Hızır Bey memur edilmiştir. Yomrada onun vasıtasıyla Osmanlı imparatorluğunun içine girmiştir.Hızır Bey aynı zamanda Trabzonun ilk valisi olmuştur.Yomra topraklarının geliri ve iskan işiyle kale muhafızlarını görevlendirmiş, ilk yerleşme de Hızır Bey zamanında başlamıştır.
Tarih boyunca birçok kavimlere yurt olmuş olan Yomra, uzun zaman Trabzonun bünyesinde kalmıştır. Trabzonun ekili biçili arazileri ve meyve bahçeleri Yomra ve çevresi olup 20. yüzyılın başına kadar Trabzonun meyve ihtiyacını karşılamaktaydı. O yıllarda Yomrada armudun, elmanın, fındığın, kirazın, karayemişin, üzümün ,incirin en alâsı yetiştirilmekteydi.

17. yüzyılda Yomradan geçen Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde çevrede gördüğü meyveleri şöyle anlatmaktadır: Yiyeceklerinden meyvaları, bilhassa kiraz, lahican armudu, Gülabi armudu, Sinop elması, Namık üzümü, Meleki üzümü ve Frenk üzümü gayet nefis olur. Badılcan (Patlıcan) inciri derler bir inciri olur. Bu incir o kadar lezzetli olur ki benzerine Nazilli de bile rastlanmaz.Evliya Çelebi ünlü Seyahatnamesinde Levrek balığı, kefal balığı gayet lezzetlidir. Bir karıştan uzun kırmızı başlı tekir balığı, uskumru balığı ve bin çeşit balıkları vardır. Fakat bunlardan en önemlisi ticaretinin yapıldığı hamsi balığı vardır. Bu balık Hamsinde çıktığı için bu adı almıştır. demektedir.

1228 yılında Trabzon Seferi ile yine Oğuz Türklerinin çevreye indiklerini görmekteyiz. Faruk Sümerin  Oğuzlar  adlı eserinde 1358 yılında Kalabalık bir asker ile Çepnilerin Maçkaya geldiklerini burada düşmanla çarpıştıklarını yazar. Aynı yılda Trabzon İmparator Türk akınlarını durdurmak için her zaman yaptığı gibi kızını Çepni Beyi Hacı Emire verir. Osmanlı coğrafyacılarından Mehmet Aşıkinin 16. yüzyıl sonlarında yazdığı Menazür-Ül Evalim adlı eserinde Trabzon yöresinde yaşayan Türk halkından ehemniyetli bir kısmının Çepnilerden meydana geldiğini belirtir.

Fatih Sultan Mehmet, 26 Ekim 1461 tarihinde Trabzonu Türk hakimiyetine sokarak bir an önce bütün Karadeniz havalisinin Türkleşmesini istemiş, bunun için de Hızır Beyi görevlendirmiştir.Yomranın fethini gerçekleştiren Hızır Bey dir.Fatih, Trabzonun fethinden sonra ahalisine aman tanıdı.Eski hayatlarında serbest bırakarak onları haraç ve cizyeye bağladı.Sipahilere ise tımarlar verildi. Bu tımarların büyük bir kısmı Yomra ve çevresi idi.

4 Nisan 1916 yılı Yomranın en karanlık ve acı başlangıcıdır. Birinci Dünya Savaşında dört büyük cephede savaşmak mecburiyetinde kalmamız daha sonra birçok musibetlerin doğmasına sebep oldu. Bu tarihte Rus donanmasının denizden karayı top atışına tutması, karayı yakıp yıkması halkın iç kesimlere doğru kaçmasına sebep olmuştur. Bu defa da Rus ordusu içinde işgal hareketine katılan Ermeni ve yerli Rumların misilleme hareketine maruz kalındı.

Bütün bu olaylar halkın buralardan muhacir gitmesine sebep oldu. Muhacirliğe gidemeyen yaşlılar ise Allaha emanet edildi. O hicran dolu günler halen Yomra ağzında bitmeyen bir türkü gibi hafızalarda canlılığını korumaktadır.1917 yılında Rusyada Bolşevik ihtilalinin çıkmasıyla işgalci Rus kuvvetleri yavaş yavaş memleketimizi terketmeye başladılar. 24 Şubat 1918 de Yomra işgalci Rus kuvvetlerinin elinden kurtuldu. Fakat yapılan tahribatlar kolay kolay tamir edilecek gibi değildi.

Bugün bahsettiğimiz yaylalara gidilecek olursa isimsiz, sayısız mezarlar, boş kovanlar, tüfek parçaları, insan kemikleri görülür. Ruslarla yaptığımız cephe harbinin en büyüğü Sulaklı Yaylasının güneyinde bulunan Çataltepe mevkiinde yapılmıştır ki burada binlerce Türk askerlerinin mezarı vardır.

Yomra'nın kuruluş tarihini, Trabzon 'un kuruluş tarihiyle birlikte değerlendirilmelidir. Orta Asya dört koldan yapılan göçlerin bir kolunu da Kafkas Yaylaları ve İran Platosu üzerinden gelen Turanî bir kavmin oluşturduğu, bu kavmin Karadeniz sahillerine inerek buraları yurt edindikleri ve Trabzon şehrini kurdukları bilinmektedir.
Çok eski bir şehir olan Trabzonun M.Ö. 2000 li yıllarda kurulduğu, Roma 'nın ve Bizans 'ın kuruluşundan daha eski olduğu yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Hitit, Asur, İskit, Halib, Makron, Kimri, Amazon, Kloh gibi Türk topluluklarının bölgede yaşadıkları göz önüne alındığında, Trabzon 'un kuruluşunda Rum, Pontus ya da Bizansçılıktan daha çok Türklük olduğu ortaya çıkmaktadır.
Orta Asya 'dan gelen Türk kavimlerinden sonra M.Ö. 756-750 yılları arasında Miletlilerin, M.Ö. 50 - M.S. 395 yılları arasında Romalıların, 395 - 1204 yılları arasında Bizanslıların, 1204 - 1461 yılları arasında Kommenlerin idaresine, 1461 de Fatih Sultan Mehmet Han'ın Trabzon 'u fethiyle tekrar Türk hâkimiyetine girmiştir1.Trabzon ve çevresini Grek Kolonisi gösterme çabaları Yuannidis 'in Rumca yazdığı "Trabzon Tarihi" adlı esere dayanmaktadır. Oysa, buraların yerli halkının Turanî ırktan sayılması gerçeklere daha uygundur. Nitekim birçok batılı tarihçi de bu konuda fikir birliğine varmışlardır. Bunlardan, Doğu Ülkeleri hakkında geniş bilgiye sahip Charles Texier 'in Küçük Asya isimli eserinde "Karadeniz Bölgesi milattan önce Orta Asya 'dan gelen bazı ırkların işgaline uğramıştır." ifadesi yer almaktadır. Prof. Dr. Şemseddin GÜNALTAY ve Prof. Dr. Zeki Velidi TOGAN da aynı görüşleri ileri sürmektedirler. Charles Texier aynı eserinde "Trabzon, Yunanistan' ın en eski kenti olan Argos şehrinden daha eskidir. Aşağı yukarı M.Ö. 2000li yıllarda kurulmuştur." demekle buraları Yunanlılık ve Rumlukla bağdaştırmaya çalışanların da tezlerini çürütmektedir. Trabzonlu Mehmet Aşıki "Menazür ül Avalim" adlı eserinde Trabzon un otokton (yerli) halkı Orta Asya menşelidir." demektedir. "Amasya Tarihi" adlı eserinde Hüseyin Hüsamettin Efendi, Trabzon havalisinin Turan-üI Asl kavimlerince iskân edildiğini ileri sürer. Şemseddin Sami, "Kamusul Alam" adlı eserinde şöyle demektedir;
"Trabzon şehri pek eski olup Turova Muharebe-i Meşhuresi zamanında dahi mevcut bulunduğu meznundur."
Bu tarihi vesikalara göre Trabzon 'u ilk kuranlar, ilk iskân edenler ve bu şehirde ilk yerleşenler Orta Asyalı Türklerdir. Falmerayer isimli bir Alman tarihçisi bile bu hususta "Trabzon'u ilk kuranlar buralara ilk yerleşen Kafkas taraflarından gelen Turanî bir ırktır." ifadesiyle bu görüşlere katılmaktadır.
Yukarıdaki bilgilerin ışığında Yomra nın, Trabzon un yaşadığı bütün işgalleri görmüş, imar faaliyetlerini beraberce sürdürmüş, saldırılara beraberce göğüs germiş, yerleşen kavimleri bağrında barındırmış, öz bir Türk yurdu oldu söylenebilir. Şehrin Miletlilerin, Bizanslıların, Kommenlerin, Romalıların istilâsına uğradığı, Kommenler devrinde toprak gelirlerinin bir kısmının Anadolu Selçuklu Devletine verildiği bilinmektedir. Yine Anadolu Selçuklu Devletinin parlak devrini yaşatan Alâaddin Keykubat zamanında komutanlarından Ertoguş Bey mahiyetindeki orduyla buraların kesin olarak Türk hâkimiyetine girmesi için, Trabzon muhasara edilmiş (1228), ancak bu toprakların Türkleşmesi 233 yıl sonra gerçekleşmiştir. Nihayet Fatih Sultan Mehmet Han'ın 26 Ekim 1461 yılında Trabzon'u fethetmesiyle Anadolu 'da Türk egemenliğinde olmayan son toprak parçası da Türk birliğine katılmıştır. Bundan sonra Trabzon 'un doğu taraflarının işgaliyle Şehzade Bayezid 'in lalası Hızır Bey memur edilmiştir. Yomra 'da onun vasıtasıyla Osmanlı İmparatorluğunun içine girmiştir. Hızır Bey aynı zamanda Trabzon 'un ilk valisi olmuştur. Yomrada ilk yerleşme Hızır Bey zamanında başlamış, topraklarının geliri ve iskân işiyle kale muhafızlarını görevlendirmiştir1.


YERLEŞEN TÜRK KAVİMLERİNDEN ARDA KALANLAR

Tarih boyunca birçok kavimlere yurt olmuş, gelen geçen kavimlerden birçok şeyler almış ve vermiş olan Yomra, uzun zaman Trabzon 'un bünyesinde köy olarak kalmış ve ismini duyuramamıştır. Trabzon kadar eski bir maziye sahiptir. Fakat sahip olduğu tarihi eserler Trabzon unkiler kadar zengin değildir. Daha çok Trabzon 'un yerli halkının zeametleri olarak tahsis edilmiş olduğundan, buralara yerleşme erken olmamıştır1.
Trabzon 'un ekili biçili arazileri ile meyve bahçeleri Yomra ve çevresinde olup, 20. yüzyılın başına kadar Trabzon 'un meyve ihtiyacı buradan karşılanmaktaydı. O yıllarda Yomra 'da armudun, elmanın, fındığın, kirazın, karayemişin, üzümün incirin en alâsı yetiştirilmekteydi. Doğu Karadeniz Bölgesi elmanın gerçek vatanı olarak gösterilmektedir ki ilk yetiştiricileri Etilerdir. Hititlerden kalma, ağaçlara sarılarak yetişen üzümler ve (mahles üzümü, kış üzümü, kokulu üzüm) elma çeşitleri (çekirdeksiz elma, laz elması Sinop elması) bugün bile en çok yetiştirilen meyveler arasındadır. Şakir Şevket 'in "Trabzon Tarihi" adlı eserinde Yomra için şöyle demektedir "İşbu Yomra nahiyesinde ala üzüm ve armut ve bir nevi çekirdeksiz elma hâsıl olur ve Trabzon 'un meyvesi ekseriyet üzere buradan gelür.2 Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi Yomra, ismini burada yetişen Yomra Elması ndan almıştır. Kemal Karadenizli de "Trabzon Tarihi" adlı eserinde aynı hususlara temas ederek O nahiye, üzüm, armut ve bir nevi çekirdeksiz elma yetiştirmekte ve Trabzon 'un meyve ihtiyacını karşılamaktadır." ifadesini kullanmıştır1.
17. yüzyılda Yomra 'dan geçen Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde çevrede gördüğü meyveleri şöyle anlatmaktadır:
"Yiyeceklerinden meyveleri, bilhassa kiraz, Lahican armudu, Gülabi armudu, Sinop elması, Namık üzümü, Meleki üzümü ve Frenk üzümü gayet nefis olur. Badılcan (Patlıcan) inciri derler bir inciri olur. Bu incir o kadar lezzetli olur ki benzerine Nazillide bile rastlanmaz."
Milattan önceki yıllarda burada oturan Hitit ve Haliblerin balıkçılıkta çok ileri gittikleri hatta Haliblerin balığı tuzladıkları ve salamura yaptıkları bilinmektedir. Evliya Çelebi yine ünlü Seyahatnamesinde hamsinin buralarda en çok yenen balık olduğuna temas etmiş ve"Levrek balığı, kefal balığı gayet lezzetlidir. Bir karıştan uzun kırmızı başlı tekir balığı, uskumru balığı ve bin çeşit balıkları vardır. Fakat bunlardan en önemlisi, ticaretinin yapıldığı hamsi balığı vardır. Bu balık Hamsin de çıktığı için bu adı almıştı demekte, hamsi motorları kıyıya yanaşınca tellallar, Yomra 'nın güney doğusundaki yüksek tepeye çıkarak, halka balığın geldiğini, teneke ve boru çalarak duyururlardı cümlesini ilave etmektedir. Halen bu dağ Boru Dağı olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca bölgenin demircilikte de çok gelişmiş olduğu, Orta Asya göçleriyle gelen Türklerin mukaddes saydıkları demircilik sanatını buraya kadar taşıdıkları bilinmektedir.


OÄžUZLARIN YÖREYE YERLEŞMESİ

Orta Avrupa Koyunlu İmparatoru Balamir, 372 yılında komutanları Karsık ve Basık Beyler Trabzon üzerinden Hazar Bölgesine gitmişlerdir. Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul ve Çağrı Bey, Kafkaslardan aşıp 1025 yılında Anadolunun keşfini yaptılar ve ordularıyla Trabzona kadar gelerek Yomranın Uz (Oğuz) Köyü nde konakladılar. Türklerin sel gibi Anadoluya akmaları 18 Eylül 1048 *****artesi günü İbrahim Yinal komutasındaki Selçuklu ordusunun Pasin Ovası nda Bizans ordusunu yenilgiye uğratmasıyla başlar. Prof. Dr. Osman TURAN, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti" isimli eserinde;
Türk Milletinin korkunç dalgaları Erzurum ve Pasin ovalarına döküldü. İnsan dalgaları sel gibi memleketin her köşesine yayıldı. Garpta Gümüşhane - Trabzon Havalisi, şimalde İspir, cenupta Muş bölgesine Sısak (Ağrı) taraflarına ulaştı."derken Türklerin Trabzon'a kadar geldiklerini, İbrahim Yinal zamanında bir Türk ordusunun Mehmet Bey komutasında İstanbul 'a kadar gittiğini ifade etmektedir1.1228 yılında Trabzon Seferi ile yine Oğuz Türklerinin çevreye indikleri bilinmektedir. Faruk Sümer 'in "Oğuzlar" adlı eserinde 1358 yılında bir ordu ile Çepnilerin Maçka'ya geldiklerini, burada düşmanla çarpıştıklarını yazar. Aynı yıl, Trabzon İmparatoru Türk akınlarını durdurmak için kızını Çepni Beyi Hacı Emir e verir1.Osmanlı coğrafyacılarından Mehmet Aşıki 16. yüzyıl sonlarında yazdığı "Menazür-Ül Evalim" adlı eserde Trabzon yöresinde yaşayan Türk halkının ehemmiyetli bir kısmının Çepnilerden meydana geldiğini belirtmektedir. Faruk Sümer, "Oğuzlar" adlı eserinde Çepnilerin tamamıyla toprağa bağlı olduğunu, tımar sistemine bağlı olup dirliklerin genellikle Çepnilere verildiğini Yomra ve dolaylarının Çepnilerin elinde olduğunu yazmaktadır. Türklerin kültür ve geleneklerini zamanımıza kadar sürdürdükleri, bunların ilçe hudutları içerisinde Uz Mesohor (Özdil) Köyü nde yerleştikleri bilinmektedir1.


FETİH GÜNÜNDEN SONRA

Fatih Sultan Mehmet, 26 Ekim 1461 de Trabzon 'u Türk hâkimiyetine sokarak, bir an önce bütün Karadeniz havalisinin Türkleşmesini istemiştir. Fatih, Trabzon'un fethinden sonra ahalisine aman vermiştir. Vergilerini ödedikleri, devlete isyan etmedikleri sürece dini inançlarını yaşamalarına müsaade ederek, onları haraç ve cizyeye bağlamıştır. Sipahilere ise, büyük bir kısmı Yomra ve çevresinde olan tımarlar verilmiştir.
Trabzon'a valilik yapan Yavuz Sultan Selim 'in oğlu Süleyman ın bu şehirde doğması Trabzon un önemini arttırmıştır. Yomra, ismini ancak Yavuz Sultan Selim 'in padişahlığı döneminde (15121520) duyurabilmiş ve nahiye olmuştur. Tayyip GÖKBiLGiN 'in yazdığı 15. Yüzyıl Başlarındaki Trabzon Livası" adlı eserde Yomra'yı Akçaabat, Sürmene, Maçka ile birlikte Trabzon 'un dört nahiyesinden biri olarak göstermektedir. Trabzon kalesi muhafızlarının Yavuz Sultan Selim zamanında Maçka ve Yomra nahiyelerinde tımarları olduğunu kaydeden Tayyib GÖKBiLGiN, bunların sayısının 132 olduğunu yazar. Ayrıca Yomra nahiyesinde şahin ve doğan yuvaları gelirleri Sancak beyi haslarından olarak gösterilmektedir ki Akçaabat ve Yomra'daki bu kabil yuvaların geliri ile birlikte 130 akçeyi bulmaktaydı. Bu gelirle Akçaabat Yomra nahiyeleriyle birlikte bütün Trabzon dâhilindeki mirliva hasları yekünü dört köy, iki değirmen ve 280 haneden 326 nefer ve 56450 akçeyi buluyordu.
Elimizde tek güvenilir kaynak Tayyib GÖKBiLGiN 'in yaptığı araştırmadır. Bu araştırmaya göre Trabzon kadılığına bir nahiye olarak bağlı bulunan Yomra, bu tarihte bir zeametti ve Sinan Çavuş tasarrufunda serbest bir şekilde bulunmaktaydı. Yomra Seraskeri ise Tacettin Divane adında bir kimseydi. Serbest tımara sahipti. Sakinleri tamamen Hıristiyan olan ve hariçten geldikleri belirtilen Komera köyü geliri Yomra' ya tahsis edilmişti. Yomra'ya bağlı Hara, Varvara, Dirona, Kohali ve Uz köylerinde de bir hisse bulunmaktaydı.Bu tarihten sonra tarihi kayıtlarda Yomra 'nın ismine şu olaylarda rastlanmaktadır. Trabzon 'a Fatih zamanında gelip yerleşen ve Trabzon 'un en eski Türk ailelerinden biri Şatıroğulları dır. Paşalığa kadar yükselen Şatıroğlu Osman, hükümetin yakın adamı olmayı başarmış ve 1815 yılında asilerin isyanını bastırmak için kurulan ordunun başına getirilmiştir. Şatıroğlu Osman daha sonra ordusuyla doğuya doğru kayarak Yomra sınırları içerisine yerleşmiştir. Bunun üzerine Trabzon Valisi Hasan Paşa İstanbul'a gönderdiği bir yazı ile Şatıroğlu Osman 'ın Rize'deki Tuzcuoğlu sülalesi ile ayaklanma hazırladığını, bazı eşkıyaları ordusuna dâhil ettiğini, emir dinlemeyerek hükümetin nüfuzunu kırdığını, halkı devlete karşı kışkırttığını ve nihayetinde Trabzon'u kuşatarak, şehri ele geçirip, vali olmak istediğini belirtmiş ve Şatıroğlu Osman ın Trabzon 'dan uzaklaştırılmasını istemiştir. Ancak hükümet yaptığı soruşturma sonunda, olayın aslında böyle olmadığını öğrenmiş, 1825 yılında Şatıroğlu Osman Erzurum 'da mübayancılık görevine gönderilerek olay kapatılmıştır. 26 Temmuz 1816 'daki Tuzcuoğulları Ayaklanması nda Rize ayanı Tuzcuoğlu Memiş Ağa ile Yomra ayanı Kasapoğlu İbrahim, Tonya ayanı Hacısalihoğlu Ali, Tirebolulu Kelalioğlu Ali Ağa Trabzon 'un kuşatılarak Tuzcuoğlu Memiş Ağa 'nın bir bakıma devlet başkanı yapılmasında büyük rol oynadılar.1 Mahmut GOLOÄžLU nun Trabzon Tarihi isimli eserinde, 1878 yılında görevden alınan Trabzon Valisi Divrikli Mustafa Paşa nın, Anapa Kuşatması nda Trabzon ve çevre köylerden topladığı askerlerle büyük başarılar elde ettiği, aynı yıl Trabzon Valiliğine ikinci defa tayin edilen Canikli Battal Hüseyin Paşa zamanında da Ruslarca kuşatılan Anapa Kalesi müdafaasında Yomra ayanlığından Gümrükçüoğlu Mehmet 'ten yardım beklendiği ifade edilmektedir. Gümrükçüoğlu Mehmet in, mahiyetindeki 150 askerle kuşatmaya bizzat katıldığı bilinmektedir.


İŞGALLE GELEN VAHŞET YILLARI

4 Nisan 1916 Yomra 'nın en karanlık ve acı günlerinin başlangıç tarihidir. Birinci Dünya Savaşı nda dört büyük cephede savaşmak mecburiyetinde kalmamız daha sonra birçok sıkıntıların doğmasına sebep olmuştur. Bu tarihte Rus donanmasının denizden karayı top atışına tutması, karayı yakıp yıkması, halkın iç kesimlere doğru kaçmasına sebep olmuştur. Bu defa da Rus ordusu içinde işgal hareketine katılan Ermeni ve yerli Rumların misilleme hareketine maruz kalınmıştır. Her tarafta kadın, çocuk, genç, yaşlı denmeyip ele geçirilen Türkler katlediyor, köylere baskınlar düzenlenerek ırz ve namusa tecavüz ediliyordu. Bin bir güçlükle bakılan hayvanları Rum çeteleri alıyor, istedikleri gibi kesip yiyorlardı. Türk evlerini yakıyorlar, Türkleri süngü uçlarıyla öldürüyorlardı. Atalarımıza büyük ızdıraplar çektiren, işkenceler yapan yerli Rumlar denizde Rus donanmasını gördüklerinde tenekeler çalıp, şenlikler yapmaya başlamışlardı. Camilerimizden, mescitlerimizden aldıkları halı ve kıymetli eşyaları Trabzon 'da Pontus merkezi idarecisi, Hrisantos 'a gönderiyorlardı. Trabzon Metropoliti Hrisantos, Türkleri bir an önce yok etmek için öyle bir kampanya başlatmıştı ki bütün Karadeniz Bölgesi nde yaydığı bildirilerle diğer çetelerin de bu mücadelede yanlarında olmalarını istiyor, Türkleri acımasızca öldürmekten çekinmiyorlardı. 1 Asırlarca gölgesinde yaşadıkları Türk Bayrağını Ruslardan cesaret alarak yırtıp, yakan Rumların yaptığı bu zulümler unutulacak gibi değildir. Bugün Yomra 'nın köylerinde, vahşet yıllarında kahpece öldürülen Türklere ait toplu mezarlara ve mezar taşlarına rastlamak mümkündür. Bu hususta Rusların da Rumlardan geri kalmadığını yeminli belge açıkça göstermektedir. Yomra Nahiyesi nden Kalafka Köyü nden Osman Kızı Fatma 'nın ve Selimoğlu Mehmet 'in yeminli şahadeti aşağıdaki gibidir: "Nisanın birinci günüydü. Rusların köyümüze yaklaştığını gören herkes muhacerete hazırlanıyordu. Ne yapacağımızı öğrenmek için Durana Köyü muhtarı olan kayınbiraderim Kafanoğlu Mehmet Ağa 'nın evine gittik. Hemşerimle birlikte harekete hazır olmamı bildirdi. Kız kardeşim Hatice yle birlikte köydeki düşman ateşi kesilir kesilmez, harekete hazır olacaktık. Kayınbiraderimin evinde misafir olarak kalmak zorunda kaldım. Evde bulunanlar, Durana Köyünden Kolan Ağa ve karısı, gelini Ulviye, kardeşi Kolanoğlu Ali ve karısı, akrabalarından Mehmet ve karısı Gülten, 17 yaşındaki kızı Güllü, validesi Fatma ve Zakire ve bir kaç kişi... Ertesi sabah saat üçte düşman köyü işgal etti. 150 askerden müteşekkil bir kazak müfrezesi geldi ve evde bulunan erkek ve kadınları köyden bir saat uzakta bir meydana götürdüler. Kazak askerleriyle bulunan üç Rum kadını onlara tercümanlık yapıyordu. Bütün gün burada kaldık. Akşama doğru Rumlar kadınları bir tarafa çekerek bütün erkekleri meçhul bir istikamete doğru götürdüler. Bizi de aynı istikamete götürdüler. Duranalı Paslıoğlu 'nun kızı 18 yaşındaki Emine'ye kötü muamelede bulundular. Kardeşim Hatice 'nin yeni doğmuş çocuğu Ruslar tarafından havaya atıldı. Yere düştüğü zaman kılıçla ikiye bölünmüştü. Diğer bütün çocukları hep öldürdüler. Hasan 'ın karısı Mevlüde, Kolanoğlu Hasan 'ın 8 yaşındaki kızı ve adlarını bilmediğim daha nice kızlar aynı şekilde kötü muameleye uğradılar. Bu çirkin manzarayı görmek istemeyen bir Rum kadını ve bir Türk kadını askerler tarafından dipçiklerle öldürüldüler. Rusların bu işlerle meşgul olması ve kendi zevklerine dalmasını fırsat bilerek vadiye kaçtım. Geceye kadar saklandığım yerde kaldım ve Osmanlı askerlerinin bulunduğu Ömer köyüne vardım. Bu köyde Hurşit Paslıoğlu 'nun torunu Zehra ' nın, Osman İskenderoğlu 'nun karısı Hatun 'un baldızı Naciye ve kızları Binnaz ve Meryem 'in de kötü muameleye uğradıklarını öğrendim." Bulunan bu yeminli belge Ruslar ve Ruslardan destek gören Rum ve Ermeni çetelerinin, bölgede nasıl vahşet sergilediklerini açıkça anlamamızı sağlamaktadır. Bu durum devam ederken, Ermenilerle Pontusçular, Türkler üzerine beraberce saldırarak Venizelos un Megalo idea sının gerçekleşmesi için eylem birliği yapmışlardır. İki tarafın birleştirilmesi için Paris Konferansında Trabzon ve havalisinin Ermenilere bırakılabileceği gündeme gelmiştir. Pontus 'u feda etmektense, hudutlar üzerinde anlaşarak Ermeni hareketinin başına Patrik Zevan 'ın getirilmesi, Rumların Pontus kuvvetleriyle takviye edilmesi gerçekleştirilmiştir.1 Atatürk, Nutukun üçüncü sahifesinde bu konuya temas ederek; "Ermeni Patriği Zevan Efendi ve Mavri Mira heyetiyle hemfikir çalışıyor. Ermeni hazırlığı tamamen Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Bu hareket Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahilinde teşekkül etmiş ve İstanbul 'daki merkez Pontus cemiyetiyle muvaffakiyetle çalışıyor." demiştir.5 Yine Nutuk un Vesikalar kısmında bir numaralı vesika olarak verilen bilgi o yıllarda olan biteni ortaya koyması bakımından çok önemlidir. Vesika aynen şöyledir: "Tamim (Gayet mahrem, tutulacaktır) Pek mevsuk elde edilen malumata göre İstanbul Rum Patrikhanesinde Mavri Mira isminde bir heyet teşekkül etmişti. Bunun reisi Patrik vekili Dreteos, azaları, Athenagoras İnon metropoliti Yunan Kaymakamı Giritli Katehakis, Kathelepoolos, Diyasilmas, Aynia, Pilitini Siyari isimli kimselerden ibarettir. Vazifesi Osmanlı Vilayetleri dâhilinde çeteler teşkil ve idare eylemek, mitingler ve propagandalar yapmaktır. Yunan Salib-i Ahmer (Kızılhaç) 'i de bu Mavri Mira Heyetine merbuttur. Vazifesi sureta (sözde) muhacirlere bakmak gibi insani bir perde altında çete teşkilatı yapmak, tertibat-i ihtilaliyeyi ihzar etmektir. Bu surette eczayı tıbbiye, levazım-ı sıhhiye namı altında silah, cephane ve teçhizat-ı memalik-i Osmaniyeye ithaldir. Resmi muhacirin komisyonu da Mavri Mira Heyetine tabiidir. İstanbul Patrikhanesi ve Yunan konsoloshanesi silah ve cephane deposu olmuştur. Hatta kiliseler ibadet yerleri yerine askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır. Rum mekteplerinin evvelce bizim yapıp da tam şimdi maalesef terk ettiğimiz teşkilatlar tamamen Mavri Mira Heyeti tarafından idare olunmaktadır. İstanbul, Bandırma, Kırk Kilise, Tekfur Dağı ve mülhakatında izci teşkilatı itham olunmuştur. İzciler yalnız çocuklar değildir. Yirmi yaşını mütecaviz gençler dâhildir. Anadolu, Samsun, Trabzon cephane tevzii mahallidir. Müsait bir halde bir yelkenli Yunan sefiresi bir istasyon halinde cephane eslihayı bu mahallelerde bulunduracaktır. Ermeni hazırlığı da tamamen Rum hazırlığı gibidir. Mustafa KEMAL Rusların denizden başlattıkları yıpratma ateşi yanında kara yoluyla doğudan ilerleyen Rus askerlerinin de önüne geçilemiyordu. Yomra'dan gönüllü olarak meydana getirilen bir müfreze Of ta düşmanla mücadele için harekete geçti. Düşmanın ilerlemesi durdurulamadı. Fakat Yomra delikanlılarının gösterdiği kahramanlık dillere destan oldu. Rum ve Ermeni saldırılarına karşı kurulan bir müfreze de Santa ve dolaylarına gitti. Bu müfreze düşmanı yıldırmada büyük başarı sağladı. Kuştil 'in düşmanlardan temizlenmesine, Santa 'nın boşaltılmasına Meryemana 'nın Rumlar tarafından terk edilmesine bu müfrezenin kahramanca savaşması sebep olmuştur.1 Bütün bu olaylar halkın buralardan muhacir gitmesine sebep oldu. Muhacirliğe gidemeyen yaşlılar ise Allah 'a emanet edildi. O hicran dolu günler halen Yomra ağzında bitmeyen bir türkü gibi hafızalarda canlılığını korumaktadır. Trabzon'dan çıktım başım selamet Çavuşluya geldim koptu kıyamet Anam ile yârim Hakka emanet Ah bu muhacirlik şimdi büküyor belimi Kâfir Urus yaktı yıktı evimi (Anonim) Yomra 'nın yetiştirdiği âlim ve şairlerden İbrahim Cudi Efendi (18761926) muhacirlik yıllarını gayet sanatkârane ve acılı, biçimde dile getirmiştir Nihayet can alıcı hicrete mecbur kılındı Millet yer yer memleketlerini terke başladı Muhacirlerin her geçtiği yerde bir felaket yüz gösterdi Bu hali gören mahvoldu işte milletin derdi Ey Kâinatın Efendisi Kalk çünkü kıyamet kopmuştur Bir yanda soğuyan şiddeti, bir yanda gecenin karanlığı Bir yanda feryat eden ana bir yanda can çeken baba Bir, yanda sıtma felaketi bir tarafta humma afeti Bir yanda çocuklarım başları sel gibi akmakta Ey Kâinatın Efendisi Kalk çünkü kıyamet kopmuştur 1917 yılında Rusya 'da Bolşevik İhtilali nin çıkmasıyla işgalci Rus kuvvetleri yavaş yavaş memleketimizi terk etmeye başladılar. 24 Şubat 1918 de Yomra işgalci Rus kuvvetlerinin elinden kurtuldu. Fakat yapılan tahribatlar kolay kolay tamir edilecek gibi değildi. 17 Nisan - 20 Mayıs tarihleri arasında tarafsız bir heyet yapılan mezalimi yerinde tespit için Trabzon, Erzincan, Kars, Batum illerinde incelemelere başladı. Bu heyet Alman yazar Vays, Avusturyalı yazar Dr. Ischtayn ve Türk tarihçisi Ahmet Refik Bey 'den müteşekkildi. Ahmet Refik Bey, bu tarafsız heyetin bir azası sıfatıyla dolaştığı yerlerde gördüklerini Kafkas Yollarında Hatıralar ve Tahassürler" isimli kitabında topladı. Ahmet Refik Bey kitabının bir bölümünde yapılan zalimliklerle ilgili şu cümleleri yazmıştır: "Perişan kıyafetli halk, büyük ve feci yangından sonra sönen ocaklarını, yanan evlerini görmeye gelen, çocukluk hatıralarının mahvolduğunu seyreden insanlar. Ötede fakir bir ihtiyar düşünüyor. Ufak, yalınayak çocuklar, kirli yüzleriyle sokağın çamurları arasında koşuşuyor. Trabzon 'dan Batuma gitmek için hareket ettiğinde, yol boyunca ve Yomra çevresinde gördüklerini ise şöyle dile getirir: "Bu dayanılmaz, unutulmaz bir yara! Trabzondan çıktığım halde müthiş bir istilanın enkazı devam ediyor. Yol kenarlarında kamışlar, araba parçaları, boş top ve fişek kovanları, at kafaları, müthiş bir fil gibi yolun kenarına devrilmiş makine parçaları kalbe elem veriyor."


MONDROS MÜTERAKESİYLE TEKRAR AZGINLAŞAN ERMENİLER VE RUMLAR

1918 yılında Rusların çekilmelerinden sonra Rum ve Ermeniler olanca hızlarıyla Türkler üzerine saldırılarına devam ettiler. 30 Ekim 1918 Mondros Mütareke şartları uyarınca ordumuzun elinden silahları alınıp terhis edilince, bu durum Rum ve Ermeni çeteleri için bulunmaz bir fırsat oldu. Çevrede silahlı baskınların başlamasının yanında, Rusya'dan ve değişik bölgelerden Rum muhacirleri getirilerek bu bölgelere yerleştirilmeye başlandı. Her gün Yomra sahillerine motorlarla Rumlar ve silahlar çıkartılıyordu. Çevre kiliseleri başta Kuşdil Manastırı olmak üzere silah deposu haline getiriliyordu. Trabzon ve çevresini Rumlaştırma faaliyetlerine karşı kurulan Trabzon Havalisi Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti pasif sayılabilecek mitingler tertip etmek, protestolarda bulunmak gibi küçük hareketlere başladı. Bu durumu Kazım Karabekir Paşa 19 Nisan 1918 tarihinde Trabzon'a çıktığında şu cümlelerle ifade ediyordu "Arkadaşlar, vatanımızı ancak silah yoluyla kurtarabileceğiz. Bunun için de evveli silahlarımızı vermeyeceğiz. Her gün buraya vapur dolusu Rum muhacirleri nereden geliyor? Kimler gönderiyor? Ne yapmaya geliyorlar? Burada kendilerini barındıracak teşkilatları var mı? Bu gelenlerin içinde ne kadar Yunan zabit ve neferi var biliyor musunuz? Yunan Salib-i Ahmer (Kızılhaç) muhacirleri için gönderdiği battaniyelerin içinde ne kadar mitralyöz vardır? Efendiler ilk yapacağımız silahlarımızı terk etmememizdir. Sahillerimize kaçak girenlerin sayısını ben karargâhımda tespit ettim. Sizler hadiselerin içindesiniz. Milletlerin istiklallerini mitinglerle, beyannamelerle kurtaracakları fikrini aklınızdan çıkarınız. Eğer Rum ve Ermenilerin hazırlığı bu şekilde devam edecek olursa ve bizlerde bunlara lafla mukabele etmeye kalkarsak hiçbir itilaf devletinin işgaline lüzum kalmadan, memleket elden gider ve burada Türkün namı kalmaz. Ne yapılabilecekse milletimizin kararıyla milletin azmiyle yapılacaktır. Trabzon Muhafaza-i Hukuk Cemiyeti Erkânı beni dikkatle dinlediler ve sözlerimi tasdik ettiler. Yomra ve çevresinde yapılan araştırmalar Rumların ve Ermenilerin topluca katliam yaptıklarını göstermektedir.1 Karargâh kurdukları yerlerden olan Firincit, Demirciler, Özdil köylerinde Rum ve Ermeni barbarlığından kalma toplu Türk mezarları bulunmaktadır.1 . Üçbahar, Sulaklı, Gümüşki, Sırhanlı, Lenda Yaylalarında oturan Rumlar, Santa Rumları ile irtibat halinde idiler. Talimat zaman zaman Santadan alınıyor, yapılacak saldırılar ona göre düzenleniyordu. Bu yaylalardan Santa ya gidiş geliş eskiden zor olduğundan Rum ve Ermeniler sisten kaybolmamak için yol boyunca 30 m. mesafelerle yüksek taşlar da diktirmişlerdir. Halen Kazıklı Yaylası olarak bilinen yer ismini buradan almaktadır. Bu arada Govlagoz Yaylası nda ulaşımı sağlamak için yapılan taş köprü, halen sapasağlam durmakta hatta yöre halkına da hizmet vermektedir. Meryemanadaki Rumlar gıda ihtiyacını Yomra'nın yüksek yaylalarından alıyor ticaretlerini de kendi aralarında yapıyorlardı. Yomra sahillerine Evliya Çelebi 'nin "Rovşe limanı derler ki çok iyi bir yataktır" dediği Şana limanına ilaç ve yiyecek diye indirilen silahlar bu kilise ve yaylalarda depolanıyordu. Kuşdil 'de tepe üzerinde yükselen manastır önemli bir silah deposu idi. Trabzon Metropolü en çok Kuşdil, Demirciler, Santa-Meryemana üzerinde durmaktaydı. Çünkü kontrolden uzak savunulması kolay yerlerdi. Yomra halkının eskiden beri gelenek halinde yaşattığı yayla yaşantısı o yıllarda yapılmaktaydı. Göçler halinde yapılan gidişler sırasında kafileler Rum ve Ermeni çetelerinin saldırısına uğruyor, çok insan öldürülüyordu. 1 Yaylaya giderken Rumların Ermenilerin pusularına düşerek öldürülenlerden bazıları hakkında Kayabaşı Köyü nün 18 No lu hanesinde oturan Hasanoğlu Havva 'dan doğma Kadir YILDIRIM şu yeminli ifadeyi vermiştir: "Babam, Yusuf Amcam, aynı hanede oturan Mehmet oğlu Noktadan doğma Ahmet (Dulgarıoğlu) Yıldırım, Sifter Köyünden Osmanoğullarından Abdullahoğlu Ayşe'den doğma Kadir, yine aynı köyden Mollamehmetoğullarından Emine'den doğma Alioğlu Ahmet ve Halil İbrahim (ŞAHiN) den oluşan Yomralı vatandaşlar yaylaya giderlerken Gümüşkinin güneyinde Kocacık mevkiinde Ermeni ve Rum çetelerinin pususuna düşürülerek öldürüldüler1. (22 Mayıs1922)1 Buralarda köyleri basan Ermeni çeteleri Santa dolaylarında bulunan Ermenilerin bir kolu idi. Bu çetenin başında İfkili adlı biri bulunmaktaydı. Ermeniler talimatı Anton Paşa adındaki Ermeni den alıyorlardı. Türklerin Yunan 'ı denize dökmesinden sonra İfkili komutasındaki Ermeni çetesi bir süre Trabzon 'un Çömlekçi Mahallesi nde kaldı daha sonra Türkiye 'yi terk ettiler. 1 Bugün bahsettiğimiz yaylalara gidilecek olursa isimsiz, sayısız mezarlar; boş kovanlar, tüfek parçaları, insan kemikleri görülür. Ruslarla yaptığımız cephe harbinin en büyüğü Sulaklı Yaylası nın güneyinde bulunan Çataltepe mevkiinde yapılmıştır ki burada yüzlerce Türk askerinin mezarı vardır. Bu bitmeyen işkence ve zulümler devam ederken baba ocağından vatan müdafaası için İstiklal Harbine katılan Yomraların sayısı da az değildir.


HÜRRİYETTEN SONRA YOMRA

Şakir Şevket 'in "Trabzon Tarihi" adlı eserine göre Yomra 'nın ilk merkezinin Kovata, sınırlarının ise Trabzon ile Sürmene arasında bulunduğu bilinmektedir. Yazar, Yomra hakkında şu bilgileri vermektedir: "İşbu Yomra nahiyesi Trabzon'un cihet-i şarkiyesinde ve merkezi hükümeti olan Kovata nam mahallin Trabzon'a berren (karayolu üç saat mesafesi olan Trabzon'la Sürmene arasında vaki ve 4605 hane ve 51 kurai (Köy) ve 157 bin dönüm araziyi camidir. Buranın kasabası birkaç dükkândan ibarettir. Bundan iki sene evvel zaptiye Alay Beyi Sabık İzzetli Ali Bey ile sair Hamiyyetkarani ahalisinin eseri himmet ve delaletiyle mezkûr kasabada bir tek camii şerif tesis henüz na-tamam ise de derununda edayı salât edilmektedir. Burada öyle yazılacak bir eseri atik(tarihi eser) olmayıp ancak Şana nam karyede bir taştan acı su akarak şişelere alınır, istimal eylerler (kullanırlar). İnsan için pek nafi olduğunu tecrübe edenlerden işittim. Hatta bundan Avrupa'ya dahi gönderiliyor. Nahiyeyi merkumeye tabi Hos karyesinde kain Ganboz Çayırı nam araziyi pederlerinden yedi erkek biradere intikal eylemiş ise de bunlar heyni takimde uyuşamadıklarından cümlesi birlikte merkez*i hükümete gelerek mezkur araziyi canib-i miriye terk eylemeleriyle hıyn-i tanzimata kadar oradan hasıl olan çayır miri hayvanlarına yedirilir ve baded tanzimat araziyi merkümenin çayırı bundan beş sene evveline gelinceye kadar canib-i miriden beher sene mültezime ihale olunur idi. Muharren araziyi merküme bilmüzayyede sabık belediye reisi Rıfatlu Hacı Derviş Ağa ya ihale olunmuştur. 2 Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı gibi; Yomra ilk önce merkeze bağlı olup merkezi Kovata 'ydı. Yukarıdaki ifade şu şekilde özetlenebilir; Birkaç dükkândan ibaret, meyvesi bol, çekirdeksiz elması ünlüdür. Yomra'ya bağlı Has köyündeki çayırlık, kardeşler arasında anlaşmazlık çıkınca belediye başkanı Hacı Derviş Ağa 'ya satılmıştır.
Cevapla
MaSaL
#5
Vakfıkebir

vak1.jpg



Vakfıkebir uydu görüntüsüVakfıkebir, [Trabzon]'un 40 km batısında olup, ilçe toprakları Doğuda Çarşıbaşı, Batıda Beşikdüzü, Güneyde Tonya ilçeleri ve Kuzeyde Karadeniz ile çevrilidir. İlçe merkezi; Doğuda Işıklı (Yeros), Batıda Zeytin (Yobol) burunları arasında meydana gelmiş genişçe bir merkezin en uç noktasında kuruludur. Bu nedenle ilçe adı, Coğrafi kitaplarında Büyükliman olarak da gösterilir. Işıklı fenerinden itibaren kıyı, Güney Batıya ve daha sonra Kuzey Batıya yönelerek Büyükliman adıyla anılan geniş koyu meydana geldikten sonra Zeytinburnuna ulaşır. Büyükliman koyu, karayele kısmen kapalı olup, denizciler için iyi sayılan bir demir atma yeridir.

Vakfıkebir, Karadeniz Bölgesi Doğu bölümünün iklim şartlarının etkisi altında olup burada iklim, ılıman iklimin denizsel karakterini taşır. Yazlar orta sıcaklıkta, kışlar ılık ve her mevsim yağışlı geçer. Yağmurun en yoğun olduğu mevsim sonbahar, ilkvahar ve kıştır. Biten bakımından deniz iklimi özelliğini taşıyan kıyı kesimine kimi yıllar kar düşmediği olur.





Tarih
Vakfıkebir tarihi bir ilçe olup, yörede yerleşim Fatih'in Trabzonu Fethinden önceye dayanır. Bu konuda İlçeye bağlı Çamlık Mahallesindei tarihi kilise kalıt olarak gösterilebilir. İlçe bugünkü adını, Yavuz Sultan Selim Trabzon'da bulunduğu bir tarih de annesi Gülbahar Hatun'un onu görmek için İstanbul'dan deniz yoluyla seyahat ederken yakalandığı amansız fırtınada karaya ayak basacağı toprakları Allah'a vakfedeceği adağından kaynaklanır. Vakfıkebir sahilinde fırtınayı atlatan ve bilhare Trabzona salimen ulaşan Gülbahar Hatun Trabzonda kurmuş olduğu Hatuniye Vakfına Vakfıkebir topraklarının gelirlerini de dahil ettiğinden dolayı o zamanki adıyla Büyükliman olarak anılan kasaba bu tarihten sonra Vakfıkebir olarak (Büyük Vakıf ) olarak anılmaya başlanmış. Doğal liman olması nedeniyle ve tarih de ulaşımın çoğunlukla denizyoluyla yapıldığı dikkate alındığında büyüklimanın önemi kendiliğinden ortaya çıkmakta ve buranın çok eski bir yerleşim merkezi olduğu anlaşılmaktadır.

Osmanlı döneminde bir ulaşım noktası olmasına karşı yeterli gelişme ve kalkınmayı göstermeyen Vakfıkebir Maa Tonya Vakf-ı Kebir Nahiyesi olarak salnamelerde yer almakta bu ifadeden de Vakfıkebirin Tonyanın kendisine bağlı olan bir Nahiye olduğunu anlamaktayız. Vakfıkebir Osmanlı Teşkilat Nizamesi ile 1874 yılında kaza olmuştur. Bu tarihte Akçaabat, Maçka, Yomra Nahiye olarak Trabzona bağlıdır. Vakfıkebirin ilk Kaymakamı Memiş Efendidir. 1874 yılında kaza olmasına rağmen Belediye Teşkilatı 1877 yılında kurulmuştur. Kazanın ilk Belediye Başkanı Bahadırzade Yusuf Ağa'dır. 1888 yılında Rüştiye Mektebinin açıldığı Vakfıkebirde 1892 yılında Ziraat Bankası kurulmuştur. Rüştiye Mektebinin ilk muallimi evveli (Müdürü) Mehmet İhsan Efendidir.

20 Temmuz 1916da Rus işgaline uğradı. Ancak bu işgal uzun sürmedi ve 14 Şubat 1918 tarihinde düşman işgalinden kurtarıldı.

Cumhuriyetin kuruluş dönemi öncesi çalışmalarına yürekten katılmış olan ilçe halkı aldıkları bir kararla Kellecioğlu Abdullah ATAMAN Beyi Erzurum Kongresine Büyükliman Delegesi olarak göndermişlerdir. Abdullah Hasip Bey , Erzurum Kongresinin yazmanlığını yaparak imza altına alan iki kişiden biridir.

Kurulduğunda Trabzona bağlı ilçeler içinde en geniş alana yayılı olan Vakfıkebir İlçesinden 1954 yılında Tonya Bucağı daha sonra 80 ve 90lı yıllarda sırası ile Beşikdüzü, Şalpazarı ve Çarşıbaşı Bucakları Vakfıkebirden ayrılarak bağımsız ilçe olmuşlardır.

İlçenin başlıca gelir kaynağı fındık ve hayvancılık olup, Vakfıkebirde işleyen iki fabrikanın bulunuşu ekonomi açısından büyük önem taşımaktadır. İlçe, Vakfıkebir Tereyağı ve Taş Fırın Ekmeği ile ünlenmiş bulunuyor.


Coğrafi Yapı
Vakfıkebir, Trabzonun 40 km . batısında olup, ilçe toprakları Doğuda Çarşıbaşı, Batıda Beşikdüzü, Güneyde Tonya ilçeleri ve Kuzeyde Karadeniz ile çevrilidir. İlçe merkezi; Doğuda Işıklı (Yeros), Batıda Zeytin (Yobol) burunları arasında meydana gelmiş genişçe bir merkezin en uç noktasında kuruludur. Bu nedenle ilçe adı, Coğrafi kitaplarında Büyükliman olarak da gösterilir. Işıklı fenerinden itibaren kıyı, Güney Batıya ve daha sonra Kuzey Batıya yönelerek Büyükliman adıyla anılan geniş koyu meydana geldikten sonra Zeytinburnuna ulaşır. Büyükliman koyu, karayele kısmen kapalı olup, denizciler için iyi sayılan bir demir atma yeridir.

Vakfıkebir, Karadeniz Bölgesi Doğu bölümünün iklim şartlarının etkisi altında olup burada iklim, ılıman iklimin denizsel karakterini taşır. Yazlar orta sıcaklıkta, kışlar ılık ve her mevsim yağışlı geçer. Yağmurun en yoğun olduğu mevsim sonbahar, ilkvahar ve kıştır. Biten bakımından deniz iklimi özelliğini taşıyan kıyı kesimine kimi yıllar kar düşmediği olur.


Vakfıkebir Ekmeği
Vakfıkebir ekmeğinin temel özelliği, özel yapılmış bir tür taş fırında pişirilmesi. Fırınların tabanı Bayburt'ta bulunan bir taştan yapılır. Ayrıca alttaki katmanlarda kalın ve ince çakıltaşı, kum, cam kırığı ve kaba tuz kullanılır.Vakfıkebir ekmeğini lezzetli kılan, özel taş fırını dışındaki asıl ikinci öğe, üretimde kesinlikle fenni maya kullanılmaması, bunun yerine ekşi maya geleneğinin sürdürülmesi. Nihayet fırınlarda yakılan kızılağaç, meşe ve gürgen odunlarının Vakfıkebir ekmeğine ayrıca tat kattığı söylenir. Vakfıkebir'de Ekmek adına Vakfıkebir Kaymakamlığı ve Belediyesi tarafından geleneksel olarak her yıl Ağustos ayında 3 günlük "Ekmek festivali" düzenlenmektedir. Çeşitli etkinlikler ve her akşam ilçe festival alanındaki konserlerle en önemli besin kaynağı olan ekmek, eğlenceyle bütünleşir. Ayrıca Ekmek adına şiirler bile yazılmıştır.
Cevapla
MaSaL
#6
Tonya

tonyaharita.gif

Tonya, Trabzon iline bağlı bir ilçedir.




Tonya adı
Tonya adını bir Rum kızından almıştır. Yörede yerleşen Rumlardan Toniro adındaki Rum beyi, kızma düğün hediyesi olarak Tonya ve çevresini vermiş. Kızın adından do*layı yöreye Tonya denmiş.

Tonar sözcüğünden: Yörede şimdi bile yaygın olarak kullanılan bu sözcük Rum*ca olup Türkçe karşılığı "a ç m a" dır. Rumların çevreye ilk yerleştikleri yıllarda her ta*raf ormanlarla kaplı olduğundan, tarıma elverişli topraklar, ormanların açılması ile elde edilmiştir. "AÇMA" anlamındaki "TONAR" sözcüğü ağızdan ağıza değişerek Tonya ha*line gelmiştir

__________________
Cevapla
MaSaL
#7
OF


KONUM :

Of, Trabzon ilinin doğusunda yer alan ve tarihi çok eskilere dayanan köklü bir ilçedir. Arazisini Of'tan Karadeniz'e dökülen Solaklı, Baltacı ve İyidere derelerinin aşağı havzaları oluşturur. İlçenin güneyinde Hayrat ve Dernekpazarı İlçeleri, doğusunda Rize İli, batısında Sürmene İlçesi ve kuzeyinde Karadeniz bulunur. İlçemiz Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında daha büyük yüzölçüme sahipti. Fakat; 1948 yılında Çaykara'nın, 1990 yılında da Hayrat'ın ilçe olmasıyla ilçemizin yüzölçümü küçülmüştür. İlçemiz, Ülkemizin yönetiminde söz sahibi olan bir çok siyasetçi ve bürokrat yetiştirmiştir. İlçemiz tarih, kültür, siyasi ve ekonomik olarak Ülkemizin sayılı zengin ilçelerindendir.


OF ADININ MENŞEİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER :

Of isminin nereden geldiğini savunan üç görüş vardır.

Birinci görüş; Yunanca Ofis (yılan) kelimesinin türeğidir. Bölgenin parçalı bir arazi yapısına sahip olması nedeniyle yollarının tıpkı bir yılan kıvrımı gibi şekil almasından dolayı bu ismin verildiği söylenmektedir.

İkinci görüş; Eski çağlarda yörenin Turani kökenli ve silah yapımında oldukça usta olan boylarla meskun olması dolayısıyla, isminin de Güney Sibirya Türklerinde silah anlamına gelen "Op" kelimesinin halk arasında "Of" şeklini aldığı rivayet edilmektedir.

Üçüncü görüş; Kuman menşeli "Ofşin" ya da "Afşin" ( anlamı, hiddetli bir tavırla vatanını korumak ) kelimesinin giderek halk arasında Of şekliyle anılmasıyla türemiştir.

Doğu Karadeniz Bölgesinin yerli halkının Milattan binlerce yıl önce Orta Asya'dan göç etmiş Turani Irkına mensup insanlar olması ve bu insanların bulundukları şehirlere Türkçe ad vermeleri, bu adların bu şekilde günümüze kadar gelmeleri ( Kondu ) dikkate alınarak bir değerlendirme yapılırsa, ikinci görüşün gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmektedir. (Trabzon= Tibaren)


TARİHÇE :

Doğu Karadeniz Bölgesinin tarihi ve özellikle bölgenin en önemli şehri olan Trabzon'un tarihi ele alındığında, batılı tarihçilerin büyük bir çoğunluğu bölge tarihinin Yunan kolonileriyle başladığını vurgulamaktadırlar. Halbuki bölgeye Yunan kolonileri gelmeden önce bir çok tarihçinin de belirttiği gibi bölgede Turani ırkına mensup kavimler bulunmakta idi. Turani ırkına mensup insanlar Milattan binlerce yıl önce Orta Asya'dan göç ederek Doğu Karadeniz Bölgesine yerleşmişlerdir. Bölge muhtelif zamanlarda Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve kısa süreli koloniler kurulmuştur. Bu koloni idareleri, yerli Turani halkı kapsamıyordu. Bu koloni devletlerinin en güçlü oldukları zamanlarda bile hükümranlıkları ancak bulundukları surlar içinde sınırlı kalmıştır. Sur dışında yaşayan Turani kavimler ise Oğuz-Türkmen ve Çepni Türklerinin hakimiyeti altında yaşamışlardır.

Bölge, Roma İmparatorluğunun parçalanmasıyla Doğu Roma olarak bilinen Bizans'ın payına düşer. Bu hakimiyet, 1204 yılında Latinlerin İstanbul'u işgal etmesine kadar devam eder. Bu tarihten sonra 1461 yılına kadar (Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethi), yine Bizans İmparatorluğunun uzantısı olan, Bizans hanedanı Komnenosların kurmuş olduğu Trabzon Rum Devleti'nin egemenliğinde kalır. 4. yy. başlarında Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilmesiyle, bu din halk arasında hızla ve serbestçe yayılmaya başladı. Daha önce Doğu Karadeniz'de yaşayan kavimler de Hıristiyanlığa geçmeye başladılar. Hiristiyanlaşan bu kavimler tedrici bir şekilde Doğu Kilisesi'nin resmi dili olan Yunanca'yı öğrenmek zorunda kaldılar. Özellikle 10. yy. dan sonra Papazların telkinleriyle bu dili konuşmak daha da yaygınlaştı. Zira Papazlar "İncil'in dili dışında bir dilde konuşulan her kelime cehenneme gitmek için işlenen bir günah olarak hesaplanacaktır" şeklinde telkinlerde bulunmakta idi. Bu durum, yerel halkın kendi dilleriyle karışık bir Yunanca ya da halk arasında bilinen adıyla Rumca konuşulmasına neden olmuştur. İzlenen bu Bizans siyaseti, yerel dillerin, inançların ve geleneklerin büyük bir çoğunluğunun belleklerden silinmesine, kısaca yerli unsurların asimile olmasına neden olmuştur.

12. asırda 40 bin Kuman ailesi Gürcistan üzerinden göç ederek Doğu Karadeniz'e yerleşmiştir. Trabzon yöresine yerleşen Kumanlar hıristiyanlığı kabul etmelerine rağmen, Türk kimliklerini asla unutmamışlardır. Hatta Öz Türkçe isimler kullandıkları Trabzon Rum devletine ait belgelerden ve Osmanlı arşivlerinden anlaşılmaktadır.


İŞGAL VE DİRENİŞLER :

Ruslar, 24 Şubat 1916'da Rize'yi, 15 Mart 1916'da Of'u, 18 Nisan 1916'da Trabzon'u işgal ettiler. Ruslara karşı ilk önemli direniş Of ile Rize arasındaki Baltacı Deresinde olmuştur. Bu direniş yaklaşık bir ay sürmüştür. Of'un işgaliyle Solaklı Vadisinde bir direniş meydana geldi. Ruslar bu direnişi kırarak Soğanlı ve Demirkapı geçitlerinden Bayburt'a inmeyi düşünüyordu. Rusların bu tasarısı ilk aşamada pek faydalı olmadı. Zira bölgenin gerçek sahipleri olan Türkler, Rus kuvvetlerine büyük kayıplar verdirdiler. Fakat sayıca üstün olan Ruslar bir süre sonra Çaykara'nın aşağı köylerini işgal etmeye başladılar. Yöre halkı kıyıdan uzakta olduğu için daha çok dağlık kesime, iç kesimlere doğru çekilmek zorunda kaldı. Bu çekilme sırasında direnişlerine devam etmişlerdir. Geri çekilen askerler Of'un bütün köyleri ve yakın kazalardan toplanan gönüllüler ile Trabzon Hapishanesindeki mahkumların da izin alarak, müfreze halinde gönüllü olarak katılmalarıyla Baltacı Deresinin batı yanında Ruslara karşı savunma hattı oluşturuldu.

Savaşın en şiddetli günleri:

07 Mart 1916 : Düşman ilk saldırıya başladı. Düşman Baltacı Deresinden geri atıldı. 26 şehit verdik.

08 Mart 1916 : İki gün sürdü. Düşman geri püskürtüldü.

10-11 Mart 1916 : Düşman karadan ve denizden saldırdı, her tarafı yaktı. 200 kumandan 380 şehit verdik.

12 Mart 1916 : 11. Alay Sürmene'ye nakledildi. Kelali tepelerinde verilen mücadelede başarısız olundu. Göç başladı.

13 Mart 1916 : Rus donanması savaşa girdi.

14 Mart 1916 : Düşman 600 ölü, 800 yaralı verdi. Baltacı deresi kana bulandı.

15 Mart 1916 : Ruslar donanma sayesinde karaya asker çıkarmaya devam etti.

Rus ordusu sivil halkın üzerine yüklenmiş ve 15 Mart 1916'da Of'a girmiştir. Ruslar Solaklı vadisinden yukarıya doğru giderken Oflu halk mücadele ettiyse de; İspir'e asker çıkarılmasıyla Of işgal edilmiş oldu. 20 Nisan 1916'da Ruslar Madur Dağı'nın güneyinde Leman Suyu ve Öküzlü Yaylası'na kadar ilerledi. Bayburt'taki 3. Ordumuz, karşı taarruza geçerek Sürmene-Of istikametinde denize ulaşmayı, Rus ordusunu imha etmeyi ve Trabzon'u kurtarmayı planlıyordu. Hazırlıklarını tamamlayarak 1916 yılının Haziranında harekete geçti. 22 Haziran'da Sultan Murat-Pistoklu Hanları arasındaki 60 km'lik mesafede gece baskınları düzenlendi. 23 Haziran 1916'da çoğu Çanakkale'den dönen Miralay Kazım komutasındaki birliğimiz Rusların keşif kolunu Yurt Yaylası'nda süngüden geçirmiştir. İkinci büyük taarruz Sultan Murat Tepesinde başladı. Topçu ateşi desteğiyle Rusların bütün siperleri ele geçirildi. Burada Ruslara büyük zayiat verdirildi. Rusların kayıpları 1000'den fazla ölü ve çok sayıda esirdi. Daha önce birliği ile birlikte burada şehit olacağını rüyasında gören Seyfeddin Bey ve kahraman Mehmetçiklerimiz Şüheda tepesini Ruslardan almıştır. Fakat bir subay, bir astsubay ve 70 er şehit verdik. Haziran ayının 27'sinde Harmantepe-Kabanbaşı hattında 36 saat devam eden mücadelede 60. Alayımız 7 zabıt ve 150 er şehit vererek Rusları geri püskürtmüştür. 12 Şubat 1918'de, Vehip Paşa komutasındaki 3. Kafkas Ordusu ileri harekata girişti. Trabzonlu Albay Hacı Hamdi Bey komutasındaki 37. Tümen, Giresun'daki 123. Alay ile takviye edilerek Trabzon üzerine yola çıktı. Bölgedeki çeteleri temizleyerek ilerleyen birlikler, 15 Şubat 1918'de Vakfıkebir'i, 17 Şubat 1918'de Akçaabat'ı geri aldılar. Birkaç gün içinde çevreyi temizleyerek Trabzon'a girdiler. 24 Şubat 1918'de Trabzon Ruslardan geri alındı. Doğuya doğru ilerleyen Türk birlikleri 28 Şubat 1918'de Of'u düşmandan geri aldı.


SONUÇ OLARAK :

M.Ö. binlerce yıl Orta Asya'dan göç eden kavimler Doğu Karadeniz kıyılarına yerleşmiştir. Hatta M.S. 500'de Bulgar Türklerinin bir bölümü Trabzon ve çevresine yerleşmişlerdir. 1057 yılında da Türkmenlerin öncüleri Doğu Karadeniz'e ulaşmışlar ve akınlarını kıyılara yoğunlaştırmışlardır. Sonuçta da 1072 yılında Trabzon Türkler tarafından fethedilmiştir. 3 yıl süren bu yerleşimden sonra Trabzon, yeniden Theodor Gavras tarafından geri alınır. 12. asırda 40 bin Kuman ailesi, Gürcistan üzerinden göç ederek Doğu Karadeniz'e yerleşmişlerdir. Bu Kuman aileleri daha sonra Hıristiyanlaşmışlardır ama Türklüklerini asla unutmamışlardır. 1280'li yıllarda Çepni Türkleri büyük bir kitle olarak Doğu Karadeniz Bölgesi'ne yerleştiler. Türklerin bu yoğun akınları Rumları kalelere çekilip sığınma zorunda bıraktı. Zaten buralarda yoğun Rum kitleleri yoktu. Bölge Hıristiyan Türklerden oluşmakta idi. Milattan binlerce yıl öncesinde Turani ırkına mensup Orta Asya'dan Doğu Karadeniz'e göç eden insanlar Trabzon ve çevresinin yerlilerini oluşturmaktadır. Bunu Trabzon Rum Devletinin resmi Kilise kayıtlarındaki Türkçe kişi isimleri ve bölgede yer alan bazı Türkçe yer adları kanıtlar niteliktedir.

Günden güne büyüyen ve gelişen şehrimiz, tarih boyunca Trabzon'a bir geçit ve Trabzon'un en önemli ilçelerinden biri olmuştur


İsminin kaynağı nedir
Of isminin nereden geldiğini savunan üç görüş vardır.

Birinci görüş: Yunanca Ofis (yılan) kelimesinin türeğidir. Bölgenin parçalı bir arazi yapısına sahip olması nedeniyle yollarının tıpkı bir yılan kıvrımı gibi şekil almasından dolayı bu ismin verildiği söylenmektedir.
İkinci görüş: Eski çağlarda yörenin Turani kökenli ve silah yapımında oldukça usta olan boylarla meskun olması dolayısıyla, isminin de Güney Sibirya Türklerinde silah anlamına gelen "Op" kelimesinin halk arasında "Of" şeklini aldığı rivayet edilmektedir.
Üçüncü görüş: Kuman menşeli "Ofşin" ya da "Afşin" ( anlamı, hiddetli bir tavırla vatanını korumak ) kelimesinin giderek halk arasında Of şekliyle anılmasıyla türemiştir.
Doğu Karadeniz Bölgesinin yerli halkının Milattan binlerce yıl önce Orta Asya'dan göç etmiş Turani Irkına mensup insanlar olması ve bu insanların bulundukları şehirlere Türkçe ad vermeleri, bu adların bu şekilde günümüze kadar gelmeleri ( Kondu ) dikkate alınarak bir değerlendirme yapılırsa, ikinci görüşün gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmektedir. (Trabzon= Tibaren)Of, Trabzon ilinin doğusunda yer alan ve tarihi çok eskilere dayanan bir ilçedir. Arazisini Of'tan Karadeniz'e dökülen Solaklı, Baltacı ve İyidere derelerinin aşağı havzaları oluşturur. İlçenin güneyinde Hayrat ve Dernekpazarı ilçeleri, doğusunda Rize ili, batısında Sürmene ilçesi ve kuzeyinde Karadeniz bulunur. İlçe Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında daha büyük yüzölçüme sahipti, fakat 1948 yılında Çaykara'nın, 1990 yılında da Hayrat'ın ilçe olmasıyla ilçenin yüzölçümü küçülmüştür.

Of, ülkenin yönetiminde söz sahibi olan birçok siyasetçi ve bürokrat yetiştirmiştir. Tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik olarak zengin bir ilçedir
Cevapla
MaSaL
#8
Maçka


Maçka'nın tarihini yazmaya yardım edecek kazı çalışmaları ne yazık ki yapılmamıştır. İlçenin, en azından, belgelere geçmiş 2400 yıllık bir geçmişi vardır. Bu geçmiş, onun ilçe olarak değil, yerleşme yeri olarak varlığı ile ilgilidir.

Maçka sözcüğünün Kafkas dillerinden geldiği, sonradan yerli Hıristiyanların ağzında değişik biçimde söylendiği biliniyor. M.Ö. 1040 yıllarında bile önemli bir yerleşme merkezi olan Trabzon'u Erzurum ve Erzincan'da yaşayan insanlara bağlayan bir yayla-köprüsü konumunda olduğu açıktır. Maçka yörelerinde, ilk yerleşme yerlerinin, savunma amacıyla, sürekli tarıma geçilmediğinden beslenme etkisiyle yüksek yerlerde, yaylalarda oluştuğu bellidir.

Trabzon dolaylarında ilk düzenli, yerleşik devlet M.Ö. 298 dolaylarında kurulmuştu. Pontus Devleti 225 yıl bağımsız yaşadıktan sonra bir Roma ülkesi durumuna geldi. Trabzon-Maçka ilçesinin de bulunduğu bütün bölge Bizans adını alan Doğu Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altında kaldı. (M.S. 395) 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı egemenliğine geçmiştir. 1916 yılında Ruslar tarafından işgal edilen ilçe 1918 yılında Rusların çekilmesiyle tekrar geri alınmıştır.


Maçka'nın Coğrafi Özellikleri


Maçka, Trabzon-Gümüşhane karayolu üzerinde ve Trabzon'a 26 km. uzaklıktadır. Denizden yüksekliği 365 m, yüzölçümü 1000 km²'dir. 1995 nüfus sayımına göre ilçe merkezinin nüfusu 11.700, köyleriyle birlikte 41.000'dir.

İlçenin iki beldesi vardır. Bunlar Esiroğlu beldesi ile Galyan-Konaklar beldeleridir. Maçka ilçesinde 75 yerleşim birimi bulunmaktadır. Bunların 57'si köydür.

Çam ormanlarının süslediği vadilerin ortasındaki Değirmendere adı verilen bir dere yatağında kurulmuş olan ilçe merkezi doğal güzellikler bakımından Trabzon'un en şirin yöresidir. 2000 metre yüksekliğe kadar zengin orman örtüsü, daha yükseklerde ise otlaklar (yaylalar) ve dağ bitkileriyle kaplıdır. Yayla denilen bu yüksek yerler, doğal güzellikleri, temiz havası ve kaynak suları yönünden eşizdir. Ayrıca Karadeniz Bölgesi'ni Doğu Anadolu'ya bağlayan ünlü Zigana geçidi Maçka ilçesinin sınırları içinden başlamaktadır. Türkiye'nin en uzun tünellerinden bir olan Zigana Tüneli (1875 m) bu geçitte bulunmaktadır. İklim olarak nemli, ılık ve her mevsim yağışlıdır.


11648288813cz4.jpg

macka_1.jpg
Cevapla
MaSaL
#9
Köprübaşı

Köprübaşı, Trabzon ilinin bir ilçesidir.

Sürmene, Araklı ve Çaykara ilçeleri arasında kalır. Bir müddet önce köprübaşının Beşköy beldesinde elim bir sel felaketi olmuş ve 40 küsür vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.Merhum Adnan Kahveci,merhum Recep Yazıcıoğlu ve Mustafa Sait Yazıcıoğlu bu ilçeye bağlı Beşköy beldesinin yetiştirdiği devlet adamlarıdır

KÖPRÜBAŞI İLÇESİ TARİHİ VE COÄžRAFİ YAPISI


Tarihi Yapısı

Köprübaşı İlçesinin tarihçesi ve ilk yerleşmeler hakkında ilmi bilgi yok denecek kadar azdır. Eldeki tarihi bilgilere göre Trabzon ve havalisinin Orta Asya'dan gelen kavimlerce iskan edilmesi ile, önce sahil şeridi, daha sonra da Köprübaşı iskan edilmiştir.

ilkokul-1.gif

Köprübaşı İlkokulu öğrencileri(25.01.1938)


okul-1.gif

Atatürk anıtının yerleştirilme töreni(26.03.1936)


kopru-1.gif

Şohon deresi üzerine yapılan ahşat köprü(27.03.1936)


Köprübaşı'na ilk iskan eden kavimler gür ormanlar arasında Güneş'ten ara bir yer bularak buraya yerleşmişlerdir. İlk iskan edilen bu yer ilk önce Güneş'ten ar, daha sonra Güneşara adını almıştır. Bügünkü Fidanlı, Gündoğan ve Akpınar Mahalleleri ile Çifteköprü, Güneşli (Güneşera) Köyü adı altında tek muhtarlık olarak 1929 yılına kadar idari yapıları devam etmiş. 1929 yılında bugünkü Kahraman, Yağmurlu, Koyuncular, Konuklu, Dağardı, Büyükdoğanlı, Yılmazlar ve Arpalı köylerinin iştirakiyle Köprübaşı(İki dere ve birbirine çok yakın iki köprü arasında kaldığından bu ismi almıştır) adı altında Köprübaşı bucağı teşekkül ettrilmiştir.

Fidanlı, Akpınar ve Gündoğan Mahallelerinin birleştirilmesi ile 1965 yılında KÖPRÜBAŞI BELDESİ kurulmuştur.

05 Mayıs 1990 tarihinde 3644 sayılı kanunla Sürmene İlçesinden ayrılarak yeni bir İlçe olarak kurulmuş olup, 12 Ağustos 1991 tarihinde ilk kaymakamı göreve başlamıştır.



Coğrafi Yapısı


Köprübaşı, kuzeyde Sürmene ilçesi, güneyinde Bayburt ili, doğusunda Çaykara, Of ve Dernekpazarı İlçeleri, batısında Sürmene İlçesine bağlı Oylum Beldesi vardır.


9 mahalle, 4 köyü vardır. İlçe merkezinde rakım 200 metre ve merkezin yüzölçümü ise 132 km2 dir. Köprübaşı İlçesi Trabzon ilini Bayburt iline bağlayan en yakın yola sahiptir.

İklim genellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde hakim iklimdir. Yazlar serin kışları ılık ve her mevsim ağışlıdır. Yağışlar ençok ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde yağar.

Bölgede güneyden kuzeye doğru akan Manahoz deresi bulunur. İlçenin e önemli akarsuyu Manahoz deresidir. Yeni yayladan doğar ve Sürmene İlçe Mekezinde denize dökülür.

İlçenin güneyinde 1750-2200 metre yüksekliklerinde yaylalar vardır. Bu yaylaların denize doğru alçalan kesimleri, özellikle vadi yamaçlar ormanlarla kaplıdır.

Yaylalar geniş otlaklar, temiz havası ve soğuk suları ile yaz aylarında hayvancılıkla geçinen halkın uğrak yerleridir. Mayıs ayından eylül ayının sonuna kadar bu yaylalar canlılığını korur.

Köprübaşı İlçesine bağlı yaylalar ; Soğuksu, Ebeler, Küçük Kangal, Harman, Ağaçbaşı, Yangın, Vizera, Mincena, Sulak, Köşki, Taşlı ve İsmail Ağa Yaylalarıdır.

İlçenin en yüksek yeri ve simgesi Madur Dağıdır.Rakım(2.742 Metredir)
Cevapla
MaSaL
#10
DernekPazarı

Karadeniz Bölgesi'nde, Trabzon İline bağlı bir ilçe olan Dernekpazarı, doğuda Hayrat, güneyde Çaykara, batıda Köprübaşı, kuzeyde de Of ilçeleri ile çevrilidir.

Dernekpazarı (Kondu), 1925 yılında Of ilçesine bağlı bucak merkezi iken 1948'de Çaykara İlçe olunca, Of'tan ayrılıp köy konumuna dönüştürülmüştür.Ancak, 1949 yılında yeniden bucak, yakın tarihlerde de ilçe olmuştur.

Dernekpazarı (Kondu)'nın kesin olarak hangi tarihte kurulduğu bilinmemekle birlikte, Kondu isminin zengin bir Rum'un isminden kaynaklandığı sanılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon ve yöresini 1461'de ele geçirmesiyle, Osmanlı Topraklarına katılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Maraş'tan gelenlerin buraya yerleştiği söylenirse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır. Bir söylentiye göre; Of İlçesi ve çevresindeki bataklık nedeniyle bölgelerde üreyen sivri sineklerin yaydığı sıtma hastalığından korunmak için; orada yaşayanlar, Dernekpazarı'na gelip yerleştirilmiştir. ilçenin 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 8.127'dir.

I.Dünya Savaşı sırasında Trabzon ile birlikte burası da Rus işgaline uğramış, burada yaşayanların bir kısmı batıya göç etmiş, yörenin kurtuluşundan sonra da geri dönmüşlerdir. Bu bakımdan her yıl 27 Şubat günü Mahalli Kurtuluş Günü olarak kutlanmaktadır.





GEZGİN GÖZÜYLE DERNEK PAZARI [değiştir]Köprüler: Yöremizde, özellikle köy kesimlerinde belli bir mimari özelliği ve estetik bütünlüğü artık bozulmaya yüz tutmuştur. M.Ö. 2000 yıllarına değin ulaşan yöre tarihimizde Eski Yunan, Roma Bizans, Pontus, Osmanlı Mimarileri belli bir sırayı izleyerek birbirlerinden etkilenmişlerdir.Bunlara bağlı doğa şartlarıda eklenince yöremize özgü bir mimari tarz ortaya çıkmıştır. Engebeli doğal yapı yerleşme şekli, iklim, bitki örtüsü ve yapı malzemeleri yöre mimari tarzını etkileyen etkenlerdir. Ancak geleneksel mimari örneklerin çoğu artık günümüzde yıkılmaya yüz tutmuştur. Modern mimarinin araç ve gereçleri ile birlikte kendine has görüntüsü de yöresel mimariyi tarihin sayfalarına itmişti. Bu yozlaşmadan nasibini alanlardan biri de Ahşap Köprülerdir.
TARİHÇE

Cenevizliler tarafından şenlendiği rivayet edilmekle beraber hangi tarihte kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Kondu adının zenginliği ile ün salmış "Kondi" adındaki bir Rum tarafından verildiği söylenmektedir.

En son 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u Rum Pontus İmparatorluğu'ndan alınmasıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun eline geçmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yöremiz halkının İslamlaşması için Maraş ilinden gelen şeyhlerin bu yörede geniş çaplı çalıştıkları rivayet edilmektedir. Başka bir rivayete göre de Of ilçesi ve çevresindeki bataklık bölgelerde üreyen sivri sineklerin yaydığı sıtma hastalığından korunmak için daha sağlıklı olan buralara gelip yerleşilmiştir.

1915 yılında yöremiz Rus'ların işgaline uğradı. Of Baltacı Deresi'nde Rus Ordularının durdurulmasında mahallenin halkının da katkısı olduğu o günleri yaşayanlar tarafından anlatılmaktadır. İşgalde mahalle halkının büyük kısmı daha batıya göç etmişler ve kurtuluştan sonar geri dönmüşlerdir. 28 Şubat 1918 yılında düşman işgalinden kurtulan ilçemizde her yıl 27 Şubat günü Mahalli Kurtuluş Günü olarak kutlanır. Mahallemizde Cumhuriyetten önce de belediye teşkilatı vardı. O dönemde belediye başkanı Sürmene ilçesi Asu Köyü'ne yerleşen Hüseyin Yıldız adli bir hemşerimizdi.

Kondu Mahallesi 1925 yılında Of ilçesi'ne bağlı bucağın merkezi oldu. 01.01.1948 tarih ve 5071 sayılı yasa ile Çaykara ilçe olunca Dernekpazarı (Kondu) bucağı Of'tan ayrılıp köy durumuna dönüştürüldü. Yeniden duyulan ihtiyaç üzerine Dernekpazarı adi ile ikinci kez 27.02.1949 yılında bucak haline getirilmiştir. 05.06.1956 gün ve 47387 sayılı kanunla teşkilatlanan 50 bucak arasında yer alarak teşkilatı kurulmuştur. Hakim yetersizliğinden ve Çaykara'ya yakınlığından 1958 yılında adli teşkilat ve de daha sonra tapu, nüfus gibi hizmet birimleri kaldırılıp teşkilatlı bucak durumuna son verilmiştir. 1953 yılında Güney, Merkez, Kondu ve Yenicemi semtlerini içine alan bir belediye teşkilatı kurulmuştur.

Yaşanan Felaketler
29 Temmuz 1929 yılında yağan şiddetli yağmurlar neticesinde Ulu cami Köyü'nde toprak kayması olmuştur. Bu heyelanla Solaklı Deresi'nin önü tıkanarak suni bir baraj haline gelmiştir. Daha sonra biriken suyun kuvveti önündeki toprak yığınının patlamasına neden olmuş, akan su merkezdeki bir çok dükkan içerisindeki mallarla birlikte tahrip olmuşlardır. O zamanki su yüksekliği 10-12 metreyi bulmuştu. Bu olay akıllarda öyle yer etmiştir ki artik tarih anılmaz olmuştur. Tarih yerine Sellerden şu kadar yıl önce-Sellerden şu kadar yıl sonra denir olmuştur.

19 Mayıs 1959 yılında benzer bir sel olmuş ancak hasar 1929 yılındaki kadar olmamıştır. 1958 yılında Merkezde çıkan bir yangında dört dükkan yanmıştır. 1965 yılında Yenicemi semtinde çıkan bir yangında 7 ev yanmıştır. Yörenin bilinen en büyük yangın afeti bu olmuştur. 1968 yılında çarsının en kalabalık olduğu bir Cumartesi günü çarsı merkezindeki petrol dükkanında çıkan yangın büyük bir panik oluşturmuştur. yangın petrol tanklarının patlama olasılığıyla çok ciddi bir tehlike arz etmekteydi. Ancak kısa zamanda söndürülerek tehlike önlendi.

10 Mayıs 1990 sarihli TBMM toplantısında alınan kararla Dernekpazarı ilçe oldu ve Kondu Mahallesi Dernekpazarı ilçesi'nin Merkez Mahallesidir kararı 20 Mayıs 1990 tarih ve 3644 şayili resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.

01.08.1991 tarihinde göreve başlayan ilk kaymaca Efkan ALA ile birlikte diğer daireler de yavaş yavaş oluşmaya başladı. Belediye eski binasını yıktırarak yerine 5 katli büyük bir bina inşa ettirdi. Bu binanın zemin ve birinci katini resmi dairelere Verdi. Adli ve askeri şubeler dışında diğer daireler oraya yerleşti.
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Üff Trabzon Gelde Gitme Şimdi 22*kaka 4 572 11-27-2007, Saat: 05:04 PM
Son Yorum: SheKeR_06

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
  Tarih: 05-02-2024, 12:17 PM