:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 0/5 - 0 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
H.a.g
Hayat_Bu
#91
ÜÇ HEYKEL


İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta
birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç
armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı.
Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını
huzuruna çağırdı. İstediği; birer karış yüksekliğinde, altından,
birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında
bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.
Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına
gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.
Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: "Doğum gününü
bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin
tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden
çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver."
Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel
gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar
insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle
incelediler ama aralarında bir fark göremediler.
Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu
ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr
olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi.
İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç,
hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.
Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce
heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.

Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.

İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.

Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı.
Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor,
oradan öteye gitmiyordu.
Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı:

"Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.

Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir.

En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.
"

Bu değerli hediyen için çok teşekkür ederim.
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#92
İnandığın şey gerçek değildir;ama neye inanırsan
bir süre sonra o senin gerçeğin olur.
New NLP

O çok başarılı bir öğrenci değildi ama matematiği çok iyiydi.Matematik derslerini çok seviyor hiç bir matematik dersini kaçırmıyordu.Yorgun olduğu bir gün matematik dersinde uyuya kaldı.Zille beraber uyandı ve tahtada 3 tane matematik sorusu gördü.Öğretmeni ödev vermişti ve o ödevleri yapmalıydı.
Hemen soruları defterine yazdı ve eve gider gitmez o soruları çözmeye başladı.Ama sorular ona çok zor geliyordu.Kendi kendine söyleniyordu derste uyuya kalırsan zorlanırsın işte.Yalnızca soruların 2 tanesini çözebildi.
Ertesi gün okula gittiğinde matematik hocasının yanına gitti ve hocam dedi! Sizin verdiğiniz sorulardan yalnız 2 tanesini yapabildim. 1 tanesini yapamadım.
Üzgünüm dersinizde uyuya kalmışım, lütfen yapamadığım soruda bana yardımcı olabilir misiniz dedi. Öğretmen ne ödevi dedi çocuğa ben ödev vermedim ki !
Çocuk dün derste 3 soru yazmışsınız tahtaya o sorular dedi.Öğretmen onlar ödev değildi.
Onlar şimdiye kadar çözülememiş 3 soru dedi.
Çözümü mümkün olmayan kimsenin çözemediği 3 soru...Öğretmen hemen çocuğun defterini aldı ve gerçekten çocuğun o soruları çözdüğünü gördü.Hemen meslektaşlarını topladı
ve hep beraber incelediler çocuğun çözdüğü soruları.. Evet kimsenin çözemediği sorulardan 2 sini çözmüştü çocuk...

Peki, ya uyuya kalmasaydı ? O soruların hiç kimse tarafından çözülemediğini bilseydi; çözebilirmiydi ? Çözmek için uğraşır mıydı?

Çocuğun inandığı şey o soruları çözmesi gerektiğiydi ve bir süre sonra inandığı şey gerçek oldu.
Evet hayatta inandığımız birçok şey var..
Peki bunların gerçek olabilmesi için neler yapıyoruz..Nelere inanıyor kendi gerçeğimize dönüştürüyoruz? Biz aslında yaptıklarımız kadar mıyız yoksa daha fazlasını yapabilir miyiz? Belki biz inandığımızdan çok daha fazlasını yapabiliriz; yaptıklarımızın çok üstünde olanı. Belki biz gerçekte olan biz değilizdir..

Japon balıklarını bilir misiniz? Hani genelde akvaryumlarda gördüğümüz o renkli küçük balıklar. İşte o küçük Japon balıklarını akvaryumdan okyanusa koydunuz zaman boylarının 1-2 metreye kadar uzadığını biliyor muydunuz? Japon balıkların boyları bulundukları alana göre uzar..
İşte bizim düşüncelerimizde fikirlerimizde çevremizin ve kendimizin koyduğu sınırlar kadar gelişir; büyür..
Sınırlarımızı ne kadar geniş tutarsak ve aslında yapabileceğimizden daha fazlasını yapabileceğimize inanırsak işte bu gerçek olur.
Düşünün, inanın ve eyleme geçin.Başaracaksınız...

Ama biz malesef hayatta karşılaştığımız bir çok zorluğu gerçeğimiz yapıyoruz ve bu gerçeklerle yaşamaya devam ediyoruz..Nedense bir çoğumuz karşılaştığımız zorluklar karşısında hemen pes ediyor,kendimize ve etrafımızdaki kişilere olumsuz bir çok gerçek sunuyoruz.Peki niçin bu aralar hep olumsuzu düşünüyoruz.
Evet kabul etmeliyiz ki günümüzde o kadar olumsuz şey oluyor ve bizi o kadar çok etkiliyor ki; pozitif hiçbir şey düşünemez hale geliyoruz.
Sağ olsunlar bunun en büyük sorumluları medya ve dizilerdir..Haberleri açtığımızda bakıyoruz ki hep olumsuz haberler,haber bitince peşine
vurdulu kırdılı diziler, sevip de kavuşamamış sevgililer,çocuğu kanser olan ve onu kurtarmak için yapılan ahlaksız teklifler ve daha bir çoğu...
Bizler de bunlara inanıp kendi gerçeğimiz yapıyoruz sebebini bilmeden.En büyük yanlışımız da bu değil mi?
Bizim çok güzel bir gerçeğimiz var o da yaşadığımız bu ülke ve onun değerli insanları.Bizler bütün olumsuzlukları geride bırakalım. Kendimize gerçekleşmesi mümkün yeni hedefler oluşturalım ve o hedeflere ulaşmak için önce inanalım sonra eyleme geçelim. Asla hedeflerimizden vazgeçmeyelim. Göreceksiniz ki bir süre sonra inandıklarımız gerçek olacak. Ve biz yeni hedefler için yola çıkmış olacağız.

ERDEM ÖZBAY
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#93
ZİHİNSEL GÜÇ




İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler. Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken, çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkar. Uzun bir yürüyüşten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarırcasına bakan gözlerle, 'Babacığım çok yoruldum. Lütfen beni kucağında taşır mısın?' der. Baba; 'Ben de yorgunum oğlum'' der demez çocuk ağlamaya başlar. Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal keser. Dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontar. Sonra dalı oğluna verir. 'Al oğlum, sana güzel bir at' der. Çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biner ve sıçrayarak, ata vurarak annesinin yanına doğru gitmeye başlar. Babasını ve ablasını geride bırakmıştır bile...

Baba gülerek kızına: 'İşte yaşam budur kızım. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. İşte o zaman kendine değnekten bir at bul ve neşe ile yoluna devam et. Bu at, bir arkadaş, bir şarkı, bir çiçek, bir şiir yada bir çocuğun tebessümü olabilir.'

Değnekten atiniz hiç eksik olmasın.
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#94
HAYALLERiNiZi ÇALDIRMAYIN
HIC HAYALLERINIZDEN SIFIR ALDINIZ MI ?

Bu oyku, ciftlikten ciftlige, yaristan yarista kosarak
atlari terbiye etmeye calisan gezgin bir at terbiyecisinin
genc ogluna kadar uzanir. Babasinin isi nedeniyle
cocugun orta ogretimi kesintilere ugramisti.
Orta ikideyken, buyudugu zaman ne olmak ve yapmak
istedigi konusunda bir kompozisyon yazmasini istedi hocasi..
Cocuk butun gece oturup gunun birinde at ciftligine
sahip olmayi hedefledigini anlatan 7 sayfalik bir
kompozisyon yazdi. Hayalini en ince ayrintilariyla anlatti.
Hatta hayalindeki 200 donumluk ciftligin krokisini de cizdi.
Binalarin, ahirlarin ve kosu yollarinin yerlerini gosterdi.
Krokiye, 200 donumluk arazinin uzerine oturacak 1000
metrekarelik evin ayrintili planini da ekledi.
Ertesi gun hocasina sundugu 7 sayfalik odev,
tam kalbinin sesiydi.. Iki gun sonra odevi geri aldi.
Kagidin uzerinde kirmizi kalemle yazilmis kocaman bir
"0" ve "Dersten sonra beni gor" uyarisi vardi.
"Neden "0" aldim?" diye merakla sordu hocasina, cocuk..
"Bu senin yasinda bir cocuk icin gercekci olmayan bir hayal"
dedi, hocasi.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun.
Kaynaginiz yok. At ciftligi kurmak buyuk para gerektirir.
Once araziyi satin alman lazim. Damizlik hayvanlar da
alman gerekiyor. Bunu basarman imkansiz" ve ekledi:
"Eger odevini gercekci hedefler belirledikten sonra yeniden
yazarsan, o zaman notunu yeniden gozden geciririm."
Cocuk evine dondu ve uzun uzun dusundu. Babasina danisti.
"Oglum" dedi babasi "Bu konuda kararini kendin vermelisin.
Bu senin hayatin icin oldukca onemli bir secim!."
Cocuk bir hafta kadar dusundukten sonra odevini hicbir
degisIklik yapmadan geri goturdu hocasina..
"Siz verdiginiz notu degistirmeyin" dedi..
"Ben de hayallerimi..".....



O orta 2 ogrencisi, bugun 200 donumluk arazi uzerindeki
1000 metrekarelik evinde oturuyor.
Yillar once yazdigi odev sominenin uzerinde
cercevelenmis olarak asili.
Oykunun en can alici yani su: Ayni ogretmen,
gecen yaz 30 ogrencisini bu ciftlige kamp kurmaya getirdi.
Ciftlikten ayrilirken eski ogrencisine "Bak" dedi,
"Sana simdi soyleyebilirim. Ben senin ogretmeninken,
hayal hirsiziydim. O yillarda
ogrencilerimden pek cok hayal caldim.
Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgecmeyecek kadar inatciydin."
Ara
Cevapla
K€$K!NßI¢@K
#95
MasaAllah, butun konularinizi fazlasiyla guncellediniz..

Her ne kadar hepsinide okuyamadiysamda okuyabildiklerim icin tesekkurler...

SmileSmileSmile
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#96
Kapıdan içeri girer girmez neseyle bagirdi: `Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
``Görmüyor musun? Telefonla konusuyorum.``
Hiç kimsenin sevdigi sey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.
Hersey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu olduğunda.
Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu. Nerelere gitsindi? Annesi
kapatti telefonu. Mutfaktan tencere kaşık sesleri geliyordu. Kosarak yanina gitti.`Sana yardım edeyim mi? ` dedi en sevimli halini takinarak. Annesi manali manalı baktı.
`Hayirdir. Bir yaramazlik filan. Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten.` Yorgunluk nasil bir seydi. Bazen elinde oyuncagiyla uykuya daldiginda anneannesi oyuncagi yavasça elinden alir `Nasil yorulmus yavrucak. Uykunun gül kokulu kollari sarsin seni` diyerek alnina bir öpücük konduruverirdi. Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eger, ne diye annesi kendisiyle böyle kizgin kizgin konusuyordu. `Annecigim yoruldugun zaman gül kokulu uykulara dalarsin. Anneannem
öyle söylüyor.``Uykuya dalayim da gül kokulari kusur kalsin. Yorgunluktan ölüyorum.`
Bu kelimeden nefret ediyordu. Yorgunum. Yorgun oldugumdan. Böyle yorgun yorgunken...
`Annecigim sen yorulma diye...`
`Yemekte konusuruz çocugum. Bankada isler yetişmedi. Baban gelene kadar bunlari bitirmem lazim. Hadi sen oyna biraz.
``Hani siz yoruluyorsunuz ya...``Eeee....` `Ben de oynamaktan yoruluyorum.`
`Ne yapayim? `
`Bilmem...`
Yapilmamasi gerekenleri biliyordu da büyükler, yapilmasi gerekenleri hiç bilmiyorlardı. Işıklar
söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.`Mum da yok` diye diye karistirdi dolaplari el yordami.
Çocuk sırtüstü yatip, anneannesinin köyünü düsündü.
Gaz lambasinin ışığında deli tavsan masalını anlatisini. Deli tavsanin duvardaki aksini getirdi
gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak
tavsan kafası yapti. `bak deli tavsan` diyerek parmaklarını oynatti. Yoldan gecen arabalarin farları duvardaki tavsana yol açti. Tavsan alabildigine hür dolasti sağda solda. Otlarla kuşlarla konustu. Sonra yorgun düstü.Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavasça kanepeden aşağı sarktı. Neden sonra isiklar geldi.
Kadin çocugun hiçkonuşmadığını akil etti birden.
Kanepeye kostu. Küçücük dizlerinikarnina doğru çekerek uykuya dalmisti. Masanin üstündeki
dosyalara bakti iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandirmaktan korka korka küçük
alnına bir öpücük kondurdu. Çocuk sanki bu Öpücüğü bekliyormuşçasına
`İşin bitince beni sever misin anne?` dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuguna bakarak sabaha kadar agladi...
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#97
Vermek Üzerine

Sonra zengin bir adam dedi ki, bize Vermek'ten Söz Et.Ve o yanıtladı: Malınızdan mülkünüzden verirken pek fazla bir şey
vermiş sayılmazsınız.Gerçekten vermek kendinden vermektir.Çünkü mal mülk, bir gün gerekir endişesiyle alıkoyup sakladığınız
şeylerden başka nedir ki?Ve yarın, yarın ne getirir, kutsal kente giden hacıların peşinedüşmüşken,
iz tutmaz kumlara kemikler gömen aşırı tedbirli köpeğe?Yokluk korkusu yoksunluğun bizzat kendisi değil midir?
Kuyunuz suyla doluyken susuz kalmaktan korkmak, asıl giderilemez susuzluk değil midir?

Çok şeye sahip olup çok azını verenler vardır- bunu şan olsun diye yaparlar ve bu gizli arzu hediyelerini yoz eder (yararsız kılar).
Bir de aza sahip olup hepsini verenler vardır.Bunlar yaşama ve yaşamın cömertçe verilmiş bir ödül olduğuna
inananlardır ve onların sandığı hiç boş kalmaz.Sevinçle verenler vardır ve o sevinç onların ödülüdür.
Ve acıyla verenler vardır ve o acı onları arındırır.Ve veren ve verirken acıyı bilmeyen, sevinç aramayan,
faziletli olmayı düşünmeden verenler vardır;
Şu vadideki mersin ağacının kokusunu havaya saçması gibi verirler.Tanrı böylelerinin elleri aracılığıyla konuşur
ve onların gözlerinden dünyaya gülümser.

İstenince vermek iyidir fakat istenmeden, ihtiyacı anlayıp da vermek daha iyidir;
Ve eli açık olanlar için, alacak olanı aramak vermekten daha büyük bir sevinçtir.
Sanki alıkoyabileceğiniz bir şey var mı? Tüm sahip olduklarınız bir gün verilecek;
Öyleyse şimdiden verin de, size ait olsun verme mevsimi (hazzı), mirasçılarınıza kalmasın.

"Veririm ama sadece hak edenlere" dersiniz sık sık.Ne meyve bahçenizdeki ağaçlar böyle der, ne de çayırlarınızdaki sürüler.
Onlar, saklandığında çürüyecek olanı, yasayabilsin diye verirler.Günler ve geceler bahşedilmeye değer bulunmuş olan, sizin
vereceklerinizi almaya da layıktır kuşkusuz.Ve hayat ummanından içmeyi hak etmiş olan, sizin küçük derenizden
tasını doldurmayı da hak eder. Ve bir şeyleri alma cesaretinden ve güveninden, hatta hayırseverliğinden büyük fazilet var mıdır?
Önünüzde göğüslerini bağırlarını yırtıp itibarlarından soyunmaya,böylece size çırılçıplak değerlerini ve gizlisi saklısı kalmamış
gururlarını sergilemeye kim adına zorlayabilirsiniz insanları?Siz önce bakın, veren olmaya ve vermenin aracı olmaya layık mısınız bakalım.
Çünkü aslında hayata bir şeyler vermek hayata mahsustur- kendini bağışın kaynağı olarak gören sizler sadece birer tanıksınız.
Ve siz alanlar -ve hepiniz alıcısınız- minnetin ağırlığını yüklenmeyin, yoksa kendinize ve verene boyunduruk takmış olursunuz.
Tam tersine verenle birlikte hediyelerinin üzerinde yükselin kanatlanırcasına;Çünkü borcunuz konusunda aşırı titizlik, anası eli açık toprak ve
babası Tanrı olanın cömertliğinden kuşku duymak demektir.

Halil Cibran
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#98
[b]NERDEN BİLSİN

Gonca gülü dermemiş,
Gözü güzel görmemiş,
Görmüş sırra ermemiş,
Sevdâyı nerden bilsin !

Varını sunamayan,
Ayazda yunamayan,
Mecnunu oynamayan,
Leylayı nerden bilsin !

Başın alıp gitmemiş,
Halsiz kalıp bitmemiş,
Bir gün dalıp yitmemiş,
Hülyayı nerden bilsin !

Eder gerçeği talan,
Sonra der düş de yalan,
Niyetsiz yatıp dalan,
Rüyayı nerden bilsin !

Tesbih bozmuş dizmemiş,
Köyden öte gezmemiş,
Gölde bile yüzmemiş,
Deryayı nerden bilsin !

Ateşlerde yanmamış,
Zorlukla sınanmamış,
Cennete inanmamış,
Dünyayı nerden bilsin !

Tek varlığı para pul,
Ara ki insanlık bul,
Kulun kulu olan kul,
Mevlâyı nerden bilsin !

Mümtaz Beğen
[/b]
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
#99
[b][i]DERS ALMAK

ÜÇ HİKÂYE- ÜÇ DERS- BİR SÖZ

1.Hikâye



Kavak Agaci ile Kabak
Ulu bir kavak agacinin yaninda bir kabak filizi boy gostermis. Bahar ilerledikçe bitki kavak agacina sarilarak yukselmeye baslamis. Yagmurlarin ve gunesin etkisiyle muthis bir hizla buyumus ve neredeyse kavak agaci ile ayni boya gelmis. Bir gun dayanamayip sormus kavaga:
-Sen kaç ayda bu hale geldin agaç?
-On yilda, demis kavak.
-On yilda mi? Diye gulmus ve çiçeklerini sallamis kabak.
-Ben neredeyse iki ayda seninle ayni boya geldim bak!
-Dogru, demis kavak.
Gunler gunleri kovalamis ve sonbaharin ilk ruzgârlari basladiginda kabak usumeye sonra yapraklarini dusurmeye, soguklar arttikça da asagiya dogru inmeye baslamis. Sormus endiseyle kavaga:
-Neler oluyor bana agaç?
-Öluyorsun, demis kavak.
-Niçin?
-Benim on yilda geldigim yere, iki ayda gelmeye çalistigin için.
1.Ders: Çalismadan emek harcamadan gelinen nokta basari sayilmaz. Kolay kazanilan, kolay kaybedilir. Her iste alin teri ve emek sarttir.


2. Hikâye



En iyi Bugday
Her yil yapilan 'en iyi bugday' yarismasini yine ayni çiftçi kazanmisti. Çiftçiye bu isin sirri soruldu. Çiftçi:
-Benim sirrimin cevabi, kendi bugday tohumlarimi komsularimla paylasmakta yatiyor, dedi.
-Elinizdeki kaliteli tohumlari rakiplerinizle mi paylasiyorsunuz? Ama neden boyle bir seye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye soruldugunda,
-Neden olmasin, dedi çiftçi.
-Bilmediginiz bir sey var; ruzgâr olgunlasmakta olan bugdaydan poleni alir ve tarladan tarlaya tasir.
Bu nedenle, komsularimin kotu bugday yetistirmesi demek, benim urunumun kalitesinin de dusuk olmasi demektir.
Eger en iyi bugdayi yetistirmek istiyorsam, komsularimin da iyi bugdaylar yetistirmesine yardimci olmam gerekiyor.
2. Ders: Sevgi ve paylasmak en yakininizdan baslar. Sonra yayilarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoslanacagi davranislar degildir.


3. Hikâye



Gelecegini biliyordum…
Savasin en kanli gunlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadasinin az ilerde kanlar içinde yere dustugunu gordu.
İnsanin basini bir saniye bile siperin uzerinde tutamayacagi ates yagmuru altindaydilar.
Tam siperden disari dogru bir hamle yapacagi sirada, baska bir arkadasi onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti,
-Delirdin mi sen? Gitmeye deger mi? Baksana delik desik olmus. Buyuk bir ihtimalle olmustur.
Artik onun için yapabilecegin bir sey yok. Bosuna kendi hayatini tehlikeye atma.
Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden disariya atti. İnanilmasi guç bir mucize gerçeklesti, asker o korkunç ates yagmuru altinda arkadasina ulasti.
Onu sirtina aldi ve kosa kosa geri dondu. Birlikte siperin içine yuvarlandilar. Fakat cesur asker yarali arkadasini kurtaramamisti. Siperdeki diger arkadasi;
-Sana degmez demistim. Hayatini bosu bosuna tehlikeye attin.
-Degdi, dedi, gozleri dolarak, -degdi…
-Nasil degdi? Bu adam olmus gormuyor musun?
-Yine de degdi. Çunku yanina ulastigimda henuz sagdi. Onun son sozlerini duymak, dunyalara bedeldi benim içim.
Ve hiçkirarak arkadasinin son sozlerini tekrarladi:
-Gelecegini biliyordum… Gelecegini biliyordum…
3. Ders: Guven vermek onemlidir. Guven duymak onemlidir. Duyulan guveni bosa çikarmamak daha da onemlidir.
'Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanir. En hizli aslandan daha hizli kosmasi gerektigini bilir, yoksa oldurulecektir.
Her sabah Afrika'da bir aslan uyanir. En hizli ceylandan daha hizli kosmasi gerektigini bilir, yoksa aç kalacaktir.
Aslan veya ceylan olmaniz fark etmez. Gunes dogdugunda kosmaya baslasaniz iyi olur. Afrika Atasozu
Çok çalismak, emek harcamak, guven vermek, sevmek ve paylasmak hayatin anlamli olmasini saglar.
Her sabah uyandigimizda bir de boyle bakalim dunyaya. Unutmayin hayat uzun bir oykuye benzer.
Ancak oykunun uzun olmasi degil, iyi olmasi onemlidir.
[/i][/b]
Ara
Cevapla
Hayat_Bu
Yeterince yaşlanmış olan marangoz artık emekli olmaya hazırdı, artık ayrılmak ve karısıyla birlikte, kendisine daha çok zaman ayıracağı bir hayat sürmek istiyordu, bu düşüncelerini patronunada açtı. Maaşının eksikliğini belki hissedecekti ama emekli olmaya da ihtiyacı vardı. İdare edebilirlerdi.

Müteahhit, böyle iyi bir çalışanının işten ayrılmasına üzülmüştü, ondan işi bırakmadan evvel tek bir ev daha yapmasını rica etti.

Marangoz bunu kabul etti, fakat bir müddet sonra çok ta istekli olmadığı açıkça farkedilmeye başladı. Kalitesiz malzemeler kullanarak gelişigüzel bir iş çıkardı. Böylesi iyi bir kariyerin bu şekilde noktalanması üzüntü vericiydi doğrusu.

Marangoz işini bitirdiğinde, patron geldi, evi gezip gördü, anahtarları marangoza uzattı ve

“Al burası senin evin, bu benim sana hediyem,” dedi.

Marangoz çok şaşırmıştı! Şaşırmak ne kelime şoke olmuştu! Ne yazık! Eğer kendi evi olacağını bilseydi, herşeyi bambaşka yapardı.

Bizim içinde bu böyledir. Bizde günden güne kendi hayatlarımızı inşa ederiz, genellikle en iyi malzemeyi kulanmaz ve en iyi işi çıkarmaya çalışmayız. Sonra da inşa ettiğimiz bu evde yaşamak zorunda olduğumuzu farkederek hayretler içinde kalırız.Eğer geriye dönüp baştan başlayabilseydik herşeyi çok daha farklı yapardık. Fakat ne var ki geriye dönemeyiz.

Siz hayatınızın inşaat ustasısınız. Hergün bir çivi çakar, bir tahta yerleştirirsiniz veya bir duvar örersiniz. Bugün kü davranışlarınız ve yaptığınız seçimler, yarın ki “evinizi” inşa eder…

Akıllıca inşa edin!

Hayatınızı inşa ederken, Allah'tan Usta Başınız olmasını isteyin!

O size hayatınızı sağlam bir temel üzerine inşa etmeniz için yardımcı olacaktır.
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi
  Tarih: 05-15-2024, 11:20 AM