:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 16,695
» Son Üye: trendblooms
» Toplam Konular: 98,536
» Toplam Yorumlar: 1,065,515

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 297 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 292 Ziyaretçi
Applebot, Baidu, Bing, GoogleBot, Yandex

Son Aktiviteler
Kendi Uydurmalarını Allah...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-09-2025, Saat: 04:22 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 22
Rivayetler Kur’an’ın Önün...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-08-2025, Saat: 11:25 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 20
Günümüzde bizlerin öyle b...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-07-2025, Saat: 04:14 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 23
Maide Suresi 41-42-43-44....
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-06-2025, Saat: 12:42 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 27
Allah’tan Başka VELİLER E...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-05-2025, Saat: 11:29 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 26
Bizlere Öğretilenleri, Ku...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-04-2025, Saat: 05:42 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 25
Nisa Suresi 34. Ayet Ve K...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-03-2025, Saat: 05:00 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 29
Allah Biz Kullarını Resul...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-03-2025, Saat: 11:29 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 23
Kamer Suresi 17-22. Maide...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
11-01-2025, Saat: 01:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 34
Allah Neden Bazı Ayetlerd...
Forum: İslam
Son Yorum: halukgta
10-31-2025, Saat: 10:58 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 35

 
  Bilimsel Karakter Analizi
Yazar: ZencefiL - 02-11-2012, Saat: 10:36 AM - Forum: Genel - Yorumlar (8)

karakter_analiz_testi3.jpg

Tnt’de yayınlanan Ömer Çelakıl’ın sunduğu “hayatın şifreleri” programında verilen psikologların kullandığı bir analiz biçimi olan “Bilimsel karakter analiz testi”ni yapabilirsiniz. Önce aşağıdaki resime bakıp bir şekil seçin numaraya göre aşğıdaki yazıyı takip edin ve testinizi çözün.
“karakter analiz testi”
1.İçedönük-Hassas-Kolay Etkilenen:
Kendinizle ve çevrenizle ilgili düşüncelere etrafınızdaki çoğu kişiden daha sık ve daha derin bir şekilde dalıyorsunuz. Üstün körü hareketler ve konuşmalardan nefret ediyorsunuz. Geyik muhabbeti yapmaktansa, yalnız kalmayı tercih edebiliyorsunuz. Ama yakın arkadaşlarınızla olan ilişkileriniz o kadar kuvvetli ki bu da size ihtiyacınız olan uyumu ve gücü getiriyor. Yine de yalnız başına kalmaktan hiç sıkılmıyorsunuz.
2. Özgür-Geleneklere Karşı-Tutulamayan:
Kendinizi geliştirmenizi sağlayacak özgür ve kimseye bağlı olmayan bir hayat peşindesiniz. Hobilerinizde ya da işinizde sizi başarıya ulaştıracak yeteneklere sahipsiniz. Bağımsızlığa olan düşkünlüğünüz bazen sizden beklenilenin tam tersini yapmanıza neden olabiliyor. Öyle her gördüğünüz şeye üzerinde düşünmeden uyacak tiplerden değilsiniz. Aksine kendi fikirleriniz doğrultusunda gitmeyi yani, akıntıya karşı kürek çekmeyi seviyorsunuz.
3. Dinamik-Aktif-Dışadönük:
İlginç ve çeşitli işlere girebilmek için risk almaktan kaçınmıyorsunuz. Rutin bir hayat sizi etkisiz hale getirebiliyor. En çok sevdiğiniz şey tüm olaylarda başrol oynamak…
4.Ayakları Yere Basan-Dengeli-Uyumlu:
Komplike olmayan ve doğal bir yaşamı, bir aşkı ve işi amaç edinmişsiniz. İnsanlar size saygı duyuyor, çünkü sizin ayaklarınız öyle bir yere basıyor ki, herkes sizden destek alıyor. Siz de bu insanlara güven sağlamayı biliyorsunuz. Çok sıcak ve insancıl olarak tanınıyorsunuz. Basmakalıp ve çok abartılı olan her şeyi reddediyorsunuz. Modanın getirdiği yeniliklere de bağlı değilsiniz. Aksine, sizin için giyim pratik ve rahat olmalı.
5.Profesyonel-Pragmatik-Kendini Tanıyan:
Hayatını eline alıp şansını kadere bırakmak yerine yaratmayı sevenlerdensiniz. Problemlerinizi pratik ve karışık olmayan yöntemlerle çözüyorsunuz. Günlük hayatınızda gerçekçi olmayı tercih ediyorsunuz. İşte ise, herkes sizi sorumluluk sahibi olarak tanıyor. Sizin kendinize olan güveniniz sayesinde etrafınızdakiler de sizden güç alıyor. Fikirlerinizi uygulamaya koyana kadar rahat edemiyorsunuz.
6.Barışçıl-Tedbirli-Agresif Olmayan:
Anlaşması kolay bir insansınız. Kendi özel hayatınıza ve özgürlüğünüze düşkün olduğunuz için de arkadaşlarınızı pek yormuyorsunuz. Bazen hayatın anlamını düşünmek ya da kendi kendinize eğlenmek için her şeyden uzaklaşıp yalnız kalmak istiyorsunuz. Bu yüzden de kaçabileceğiniz güzel mekanlar nerede biliyorsunuz. Ama siz yalnızlık düşkünü bir insan da değilsiniz. Sadece hayatın size vermiş olduklarını takdir eden, dünyayla barışık bir insansınız..
7.Dikkatsiz-Oyun sever-Neşeli:
Spontane ve özgür bir hayatı seviyorsunuz. Hayata bir kere gelinir ilkesinden yola çıkarak dolu dolu yaşamayı istiyorsunuz. Çok meraklı ve her yeni şeye açık bir insansınız. Tüm değişikliklerin sizi büyüttüğüne inanıyorsunuz. Bağlı kalmak kadar sizi sıkan bir şey yok. Sürpriz yapmaktan ve sürprizlerle karşılaşmaktan çok hoşlanıyorsunuz.
8. Romantik-Hayalci-Duygusal:

Çok duygusal bir insansınız. Olayları gerçekçi tarafından görmeyi reddediyorsunuz. Sizin için duygularınızın size söyledikleri önemli. Ayrıca yaşamda hayallere yer olması gerektiğini savunuyorsunuz. Romantizmi reddeden ve her şeyi akılcı bir yolla çözmeye çalışan insanlarla anlaşamıyorsunuz. Hayallerinizi, duygularınızı sınırlayacak her şeyi reddediyorsunuz.
9. Analitik-Güvenilir-Kendinden Emin:
Hayatınızı insanların gözden kaçırdığı küçük değerli taşlarla doldurmayı seviyorsunuz. Bu nedenle kültür sizin hayatınızda önemli bir yer oynuyor. Yine de siz şık ve zarif duygularınızın çevreden etkilenmemesini sağlıyorsunuz. Sizin için zarif ve görgülü bir hayata sahip olmak çok önemli. Ve yine aynı tarzdaki insanlarla birlikte olmayı tercih ediyorsunuz.


ben 8 dedim Big Grin sanırım doooruu

Bu konuyu yazdır

  Tüp Bebek Tedavisinde ’Bilinmesi Gereken 10 Detay’
Yazar: Sağlı@k ve Yaşam - 02-10-2012, Saat: 06:24 PM - Forum: Kadın Özel - Yorum Yok

Gerek yazılı, gerek görsel, gerekse sosyal medyada hemen hemen hergün tüp bebek tedavisiyle ilgili haberler yayınlanıyor. Çocuk sahibi olmak isteyen milyonlarca çift bu haberleri; hayallerini gerçekleştirecek ‘mucize’ gibi takip edip, deniyor. Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi gereken detayları açıklayarak, şu uyarıda bulundu: “Tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’



Ülkemizde tüp bebek uygulamalarının öncülerinden olan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci dünyada ve toplumumuzda artan infertilite (kısırlık) sorununa dikkat çekerek, aileleri tedavi için merkez seçiminde ve medyada yer alan haberler konusunda uyardı. Bahçeci, ‘Medyada yer alan haberlere infertilite sorunu yaşayan ailelerin yaklaşımı bir nevi ‘mucize çözüm’ gibi oluyor. İyice araştırmadan bunları denemeye karar veriyorlar. Çoğu kez de sonuç başarısızlık oluyor. Şu bir gerçek; tüp bebek tedavi yöntem ve uygulamaları baş döndürücü hızla gelişiyor. IMSI, Embriyoscope, dondurma teknikleri bunlardan bazıları. Burada önemli olan yeni tekniklerin hangi çiftlere, ne zaman, nasıl uygulanacağıdır. Ailenin yenilikleri takip ederken tedavide güvenilir kurum, deneyimli ekip, merkeze ait ‘’eve canlı çocuk götürme’’ oranına mutlaka dikkat etmesi gerekir.’’

Tüp Bebek Tedavisinde ’Bilinmesi Gereken 10 Detay’

Prof. Dr. Mustafa Bahçeci tüp bebek tedavisinde ailelerin mutlak ve mutlak bilmesi, bu doğrultuda karar vermesi gereken detayları açıkladı.

1.Çocuğu olmayan bir çift ne zaman doktora gitmelidir?

Kadının yaşı burada çok önemlidir. 35’in altında, çiftin özgeçmişleri ve aile öykülerinde bu konuyla ilgili risk yoksa korunmasız-düzenli bir yıllık cinsel ilişki sonrası gebelik elde edilemiyorsa doktora başvurulmalıdır. Aynı koşullarda kadın 35 yaş üstünde ise 6 ay, 38’in üzerinde ve yumurtalıklarını olumsuz etkileyebilecek kemoterapi veya yumurtalıkla ilgili bir ameliyat geçirmişse, erkek de de sperm değerlerini kötü yönde etkileyecek kemoterapi veya ameliyat öyküsü varsa çiftler derhal doktora gitmelidir.

2-Aşılama denenmeden tüp bebeğe tedavisi doğru mudur?

İnfertilite (kısırlık) nedenine bağlı olarak bazı hastalarda aşılama öncesi yumurtlama uyarısı veya aşılama gibi üremeye yardımcı yöntemler uygulanmalıdır. Bu grup hastalarda ancak bu yöntemlerin başarısızlığı durumunda tüp bebek tedavisine geçilir. Ancak belirli bir grup hastada ise diğer yöntemlerin başarı ihtimali ya hiç yoktur ya da çok düşüktür. Bu hasta gurubunda tüp bebek ilk seçenek olmalıdır.

*Her iki tuba uterinası ( tüpleri) tıkalı olan kadınlar,

*Azospermi olguları (erkekte sperm olmaması)

*İleri kadın yaşı ( örn.: 38 yaş üstü kadınlar) doğrudan tüp bebek uygulanması gereken çiftlerdir.

3.Tüp bebek tedavisinde hangi sırayla hangi testler yapılır?

Kısırlık araştırması çiftlere eş zamanlı olarak yapılmalıdır. Başlangıç aşamasında yapılan temel testler şunlardır:

a. Erkeğe sperm testi,

b.Kadının yumurtlamasının araştırılmasına yönelik kan (hormon) testleri ,

c. Kadının tüplerinin açık ve rahim içerisinin normal olup olmadığının araştırılmasına yönelik testler. Bu amaçla en sık ilaçlı rahim röntgen filmi ( Histero-salpinga-grafi, HSG) çekilmektedir.

4. Tüp bebekte başarı oranı nedir?

Tüp bebekte başarı oranı birden fazla ölçütle değerlendirilmektedir.

1-Fertilizasyon ( Laboratuvarda Döllenme) Oranı: Bu oran iyi laboratuvarı olan merkezlerde %80’ in üzerinde olmalıdır.

2-Biokimyasal Gebelik (Kanda gebelik testinin pozitif çıkması): Bu oran %50 civarındadır.

3-Ultrasonografi İle Görüntülenebilen Ve Takip Edilen Gebelik Oranı: Bu oran %40 civarındadır.

4-‘’Eve Canlı Çocuk Götürme’’ Oranı: Bu oran ise %30 civarındadır. Hastaları ilgilendiren temel değerin de sonuncusu olması gerekir.

Üç başarısız deneme sonrası aileler için gebelik elde etme oranını maalesef çok arttırmamaktadır.Preimplantasyon genetik tanı (embriyo transferi öncesi genetik araştırma), co-culture ( laboratuar ortamında suni ana rahimi oluşturulması) , sperm seçim yöntemlerinin değiştirilmesi gibi ek uygulamalar yapılmaktadır. Ancak bu yöntemlerin de başarıyı anlamlı oranda artırdığına dair yeterli kanıt henüz yoktur. Benim şahsi tecrübelerime göre bu hastalara blastosist transferi önerilmeli ve bu hastalarda eğer embriyoları blastosiste gitmiyorsa transfer yapılmamalıdır. Böylece hastanın, transfer sonrası boşu boşuna büyük ümitlerle beklemesinin önüne geçilmiş olur.

5.Blastosist transferi nedir? Hangi durumlarda bu yönteme başvuruluyor?

Günler boyunca gelişip hücre sayılarını artıran embriyolar beşinci günden itibaren iki ayrı hücre tipine ayrılarak aralarında bir sıvı biriktirir. Bu embriyolara ‘Blastosist’ denir. Ne yazık ki her embriyo bu aşamaya kadar gelişimini devam ettiremez, daha erken bir dönemde gelişimini durdurur. Sadece o embriyoyu oluşturan sperm ve yumurta kaliteleri fazla düşük değilse embriyo gelişimine devam eder, aksi halde vücut savunma mekanizmasının bir sonucu olarak düşük kaliteli hücrelerin birleşmesiyle oluşan embriyoların gelişimlerini daha erken bir dönemde durdurur. Yapılan çalışmalar, blastosist evresine ulaşmış embriyoların dahi bir bölümünün gebelik oluşumuna ya da gebeliğin devamına izin vermeyecek kadar düşük kaliteli hücreler içerdiğini göstermiştir. Ancak bu oran erken dönemde gelişimini durduranlara oranla çok daha düşüktür. Sonuç olarak; hastaya blastosist transfer etmek gebelik şansını artırmak anlamına gelir. Hastaya ne kadar az embriyo transfer edilirse blastosist transfer ederek gebelik şansı o kadar artırılmış olur. Bu nedenle, transfer sayısının kısıtlandığı durumlarda blastosist transferi uygulaması başarıyı artırıcı bir etki yapar. Örnek olarak ülkemizde iki yıl önce uygulamaya giren yönetmelik transfer edilen embriyo sayısına kısıtlama getirmiştir. Bu uygulama sonucu tüp bebek sonucu oluşan çoğul gebelikler ki bunlar çok riskli gebelikler idi, anlamlı olarak azalmıştır. Bu yeni durum bizim merkezlerimiz de dahil olmak üzere bazı kliniklerin daha fazla blastosist transferine yönelmelerine neden olmuştur. Bizim merkezlerimizde artık tüm transferlerin yaklaşık yarısına yakını beşinci günde yapılmaktadır. Hastadan yeterli miktarda ve kalitede blastosist elde edilmesi durumunda, tedavilerin başarısız kalma nedeni olarak embriyo dışı nedenlere yönelmek faydalı olacaktır. Neden tüm embriyolar blastosist aşamasına kadar bekletilip ondan sonra transfer edilmiyor? Bu sorunun yanıtında da blastosist transferlerinin dezavantajlarından söz etmemiz gerekir. Bugün tüp bebek uygulama teknolojileri ne kadar gelişirse gelişsin unutmamalıyız ki insan vücudunun sofistike ve mükemmel mekanizmasını bire bir taklit edebildiğimizi söylemek çok güçtür. Zira insan vücudu ve biyolojisiyle ilgili bilgimiz ne kadar artarsa, bilmediklerimizin ve yeni soruların farkına varmaya devam ediyoruz. Sonuç olarak embriyoları laboratuar şartlarında uzun süre bekleterek blastosist evresine ulaşmalarını beklerken onları daha erken bir dönemde vücudun doğal ortamına bırakarak orada gelişmelerini sağlamalarına göre ne kadar ödün verdiğimizi bilmiyoruz. Özetle kendimize su soruyu soruyoruz: bu embriyo blastosist oluşturmadı, acaba ben bu embriyoyu gelişiminin daha erken bir döneminde rahme vermiş olsaydım acaba orada blastosiste ulaşacak mıydı? İşte blastosist transferinin riski budur, bu nedenle her vakada uygulanmaz. Elimizde bu riski karşılayacak sayıda embriyo olması ya da dediğim gibi, ne olursa olsun embriyoların uzun dönem gelişimlerini izlememizi gerektirecek gerçek sebepler olması lazımdır.

6.Sperm seçiminde yenilikler nelerdir?

Günümüzde sperm kalitesi dendiğinde artık eskiden olduğu gibi sperm sayısı, hareketliliği, şekli gibi parametreleri düşünmüyoruz. Biliyoruz ki, spermin gerçek kalitesi yukarıdaki soruda da anlattığım gibi onun kalıtsal yapısı ve bu yapının çevresel faktörlerden ne kadar etkilendiğidir. Çünkü embriyo gelişimine spermin asil katkısı bunlardır. Geleneksel sperm tetkik parametreleri ile bahsettiğim kalıtsal özelliklerin durumu arasında direk bir ilişki gösterilmemiştir. Artık sperm analizi yaparken embriyo gelişimine etki edecek gerçek kalitelerinin durumunu anlamaya çalışıyoruz. Önemli olan kalıtsal özellikleri en az hasar görmüş, mümkünse hiç görmemiş spermleri seçebilmek ve yumurta hücresi ile bunların birleşmesini sağlayabilmektir. Sperm hücresinin yüksek büyütmede seçilmesi (IMSI), bazı moleküllere bas kısmının bağlanması ya da bağlanmaması yoluyla seçimleri (PICSI ya da MACS benzeri yöntemler) bu amaçla kullanıma girmiştir. Ne yazık ki, bu seçim yöntemlerinin geçerliliği tam anlamıyla ve en doğru bilimsel yöntemlerle henüz kanıtlanmamıştır. Bunun için daha zamana ihtiyaç duyulmaktadır. Gene de bizim laboratuarlarımız da dahil olmak üzere bu tip yenilikleri kullanıp hastaların gebe kalma olasılıklarını artırmaya çalışan çok sayıda merkez bulunmaktadır.

7-Genetik incelemelere ne zaman ihtiyaç duyulur?

Genetik incelemelere kesin ihtiyaç duyulan durumlardan ilki; ailede kalıtsal yolla geçen, doğacak bebeğe intikal edebilecek ve sorumlu kromozom ya da gen bölgesinin bilindiği durumlardır. Bu bölge ya da kromozomlar embriyolar üzerinde incelenip hastalıksız embriyolar transfer edilebilir. Bir diğer durum tekrarlayan gebelik kayıpları, yani ard arda düşük yapma ya da tam tersi tekrarlayan başarısızlıklardır. Her iki durumda da bazen embriyoların genetik olarak problemli olmaları sorunun kaynağı olabilir. Dolayısıyla çiftlere tüp bebek tedavisine başlamadan önce detaylı olarak tetkik yapılmalı ve embriyoların genetik problemi dışında aynı soruna neden olabilecek diğer nedenler ayıklanmalıdır. Bundan birkaç yıl önce bayanın ileri yaşı, ileri sperm problemleri (çok kısıtlı sayıda sperm bulunması ya da hiç olmaması) gibi durumlarda da embriyo üzerinde genetik incelemelere ihtiyaç duyulur denirdi. Günümüzde bu bakış acısı biraz daha gevşemiş gibi duruyor.

8.Tüp bebek tedavi yöntemlerindeki yenilikler nelerdir?

Tüp bebek tedavi yöntemleri ve uygulamaları baş döndürücü bir hızla gelişiyor. En güncel tekniklerden biri embriyoların dinamik takibidir. (Embriyoscope) Bu tekniği Türkiye’ye ilk defa bizim ekibimiz getirdi ve en çok da bizim laboratuarlarımızda uygulanıyor. Artık embriyolar takipleri süresince çok kısıtlı bir zaman dilimindeki görüntüleri ile değil, her 15-20 dakikada bir yedi bölgeden alınan görüntülerinin birleşmeleri ile oluşan videolar ile inceleniyor, kaliteleri bu verilere göre saptanıyor. Bu demektir ki artık embriyoların gelişimleri hakkında çok daha fazla elimizde bilgi birikiyor. Tüp bebek uygulamalarının başladığı yıllardan bu yana ilk kez embriyo gelişimi hakkında bu kadar fazla veri toplayabildik ve elimizdeki bu bilgiler çok değerli. Şu anda Türkiye’den bizim dahil olduğumuz uluslararası bir bilim grubu bu veriler üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Yeniliklerle başarı şansı ne kadar artıyor? Bu sorunun cevabı için biraz daha beklememiz gerekiyor. Ancak embriyo secimi için sunulan dinamik izleme tekniği gerçekten başarı sansını artırıyor. Ancak burada dikkatli olunması gereken nokta; birkaç farklı şekilde dinamik embriyo takibi yapılabiliyor ve bunların hepsi aynı sonucu vermiyor. Bizim kullandığımız sistem şu anda dünyada bulunan en sofistike dinamik takip sistemidir. Biz ve bizim kullandığımız sistemi kullanan diğer merkezler (şu anda dünyada 100 dolayında var) başarı oranlarının arttığını gösterdiler. Umudum, bu sistemin diğerleri ile bilimsel karsılaştırmasını yapan bilimsel çalışmaların bir an önce yayınlanması ve farkın kanıtlanmasıdır.

9.Dondurma tekniğinde son aşama nedir?

Günümüzde iki farklı dondurma tekniği var; yavaş ve hızlı. Beş yıl öncesine kadar yavaş dondurma daha çok uygulanırken günümüzde hızlı dondurma tekniği tercih ediliyor. Çünkü bu teknikle embriyoların tamamının, yani tüm hücrelerinin hiç hasarsız canlıklarını devam ettirmeleri ihtimali daha yüksek. Bu da doğal olarak başarı oranlarına yansıyor. Burada dikkatinizi çekmek isteyeceğim nokta; bize başvuran çiftlerimizden aldığımız izlenim dondurma-çözdürme işlemlerine biraz çekingen yaklaştıklarıdır. Oysa tüp bebeğin geleceği dondurma-çözdürme işlemlerinde. Çünkü; artık uluslararası anlamda başarı bir çifte uygulanan birkaç tedavi sonrası elde edilen gebelik oranı olarak ölçülüyor. Doğal olarak bu birkaç tedavinin içinde dondurma-çözdürme sikluslarının olması istenen bir durum, zira her tedavide kadına yeni baştan hormon vererek yumurtalıkları uyarmak yerine bir seferinde elde edilen birkaç kaliteli embriyonun saklanarak sonraki uygulamalarda bunların çözdürülerek transferi daha çok istenen bir durum. Üstelik dondurma-çözdürme tedavilerinin bir avantajı daha var; bazen yumurtalıkların uyarıldığı tedavilerde kullanılan ilaçlar yumurtaları büyütürken rahim dokusunun embriyoyu kabul etme mekanizmasına zarar verebiliyor. Oysa dondurma-çözdürme tedavilerinde rahim dokusu diğer duruma göre çok daha doğal bir halinde ve embriyoyu kabul etme mekanizması zarar görmemiş. Bugün dünyada birçok merkez (bizim merkezlerimiz de dahil) rahimim bu durumunu transfer öncesinde değerlendirip, çiftin gebelik şansını artırabilmek adına, elde ettiğimiz tüm embriyoları donduruyor ve bir sonraki ay rahimim doğal haline kavuştuğunda çözdürüp transfer ediyoruz. Bu uygulamanın geçerliliği ve çifte faydası artık bilimsel yayınlarla ispat edilmiştir. Kısaca özetlemem gerekirse, dondurma-çözdürme teknikleri merkezlerin toplam başarılarında önemli bir yer tutar. Hastalar bu parametreyi çok iyi incelemelidir diyorum.

10.Tüp bebek denemesi kaç kez tekrarlanmalıdır?

Bu soruyu şöyle yanıtlayacağım; ortalama üç! Ama bunu da açıklamam gerekir. İstatistiksel olarak tüp bebek tedavisine başvuran çiftlerin %95’i üç kez tekrarlamalıdır. Geri kalan %5’i içinse bir sınır yoktur. Bize başvuran bir hasta gebe kaldığında önceden dışarıda on altı deneme yapmıştı. Bu çift yüzde beşâ€™lik dilimde idi. Ama bilimsel yayınlar göstermektedir ki, tüp bebek tedavisine giren çiftlerin yüzde doksan beşi ilk üç denemeden sonra gebelik şanslarını anlamlı olarak artıramamaktadır.

Bu konuyu yazdır

  Kaçan Kovalanır (mı)
Yazar: ZencefiL - 02-10-2012, Saat: 06:22 PM - Forum: Aşk Doktoru - Yorum Yok


images9.jpg



Bir kadını erkeğe bağlayan en güçlü neden umursamazlık. Yapılan araştırmalar bunu gösteriyor. Umursamazlık hali uzadıkça kadın daha çok çaba harcıyor, kendini fark ettirmek için çırpınıp duruyor, işin ilginç yanı asla vazgeçmiyor. Daha da üstüne gidiyor. Bu bazen aylar sürebiliyor. Uzakdoğu felsefesine göre “umursamazlık”, “bağımlı olmamaya bağımlı hale gelmek” demek. “Bağımlılık ve umursamazlık bıçak sırtı gibidir,” diyor filozoflar…

“Biri bir uçsa, diğeri öbür uçtur.” Umursamazlığın anlamı da, insanda yarattığı duygu da pek olumlu değil ama aşkta çok prim yapıyor. Dozunda olduğunda ilişkiye tutku ve heyecan katıyor fakat fazlası bir tarafın bağımlı, diğer tarafın da aşırı bağımsız hale gelmesine neden oluyor. Dengeler bozuluyor, ilişki tökezliyor ve bir süre sonra her şey sona eriyor. Neden erkek kadını umursamadığında kadın çıldırma noktasına geliyor da aynı şeyi kadın yapsa erkekteki etkisi kadındaki kadar büyük olmuyor? Uzmanlara göre bunun sebebi; gündüzle gece, siyahla beyaz arasındaki fark gibi…
Kadınla erkek yapı olarak birbirinden çok ayrı. Kadın ve erkeğin aşık olma biçimi birbirine tamamen zıt. Psikolog ilkim Öz, “Kadın aşık olunca yaşamının odak noktası erkek oluveriyor. Her an onu düşünüyor; onun için nefes alıyor sanki, ilişkide en küçük ters giden bir şey olursa dağılıyor ve çok kolay depresyona giriyor. Ama erkek böyle değil, o aşıkken halı saha maçına da gidiyor, arkadaşıyla barda uzun uzun entelektüel sohbetlere de dalabiliyor. Bu, birinin daha çok aşık, diğerininse daha az olduğu anlamına gelmiyor” diyor. Nedenlerden bir diğerini de psikolog Gülgün Alptekin açıklıyor. Kadındaki en büyük korkunun aşkı kaybetme korkusu olduğuna dikkat çeken Alptekin, kız çocuğunda da erkek çocuğunda olduğu gibi ilk sevgi nesnesinin anne olduğunu söylüyor: “Freud kadınlarda başlıca korkunun nesnenin sevgisini kaybetme olduğunu belirtmiştir. Kız çocuğu için nesne sevgisinin kaybı hayatının tüm dönemlerinde önem taşır.” İstanbul Üniversitesi öğretim görevlilerinden psikolog Tevfika Tunaboylu ikiz ise kadınların en büyük korkusunu, “sevilmemek ve sevgilerine yanıt alamamak” olarak açıklıyor.
Madem en büyük korku sevilmemek, kadın için aşık olduğu erkeğin umursamaz tavırları da bir sevgisizlik göstergesi gibi algılanıyor ve kadın bu sevgiyi yeniden kazanmak için çabalamaya başlıyor. Erkeğin umursamaz tavırlarının altında ise birden fazla neden yatıyor: ince düşünememe, sahiplenmeci davranış (nasıl olsa benim, bir yere kaçmaz), bağlanmaktan korkma, bencillik, yalnızlığından haz alma ve daha pek çok neden.
Bir Aşkın Bitişi
Ancak umursamazlığın aşırıya kaçması bir ilişkinin sonunu hazırlıyor, işte bir bitiş öyküsü:
“Birbirimizi çılgınca seviyorduk ama şimdi sıfır noktasına geldik. Çözümsüzlüğe, dolayısıyla ayrılığa sürüklendik. Nedeni sevdiğim adamın boşvermişliğiydi. Önceleri niçin böyle davrandığını bilmiyordum. Kendimi suçluyordum ve onun dikkatini çekebilmek için çırpmıyordum ama artık halim kalmadı. Çünkü başına buyruk tavırları kronik bir hal almıştı. Önceleri onu kaybetmekten o kadar korkuyordum ki, hiç yokmuşum gibi davranmasına göz yumuyordum. Gıkım çıkmıyordu. Kendim olmaktan çıkmıştım, onun uydusu haline gelmiştim. O ise sanki yanında değilmişim gibi davranıyordu. Kendi kendine programlar yapıyor ve birçoğuna beni dahil etmiyordu. Gönlü isterse çağırıyordu. Ben o ne zaman çağırsa koşa koşa gidiyordum, istemezse yanında durmak mümkün değildi. Sonunda bitti, kuş gibi hafifledim ama yaralı bir kuş gibi.”
Virginia Üniversitesi’nden psikolog Dr. Bella DePaulo’nun ise bu konudaki görüşleri şöyle: “Zaman her acının ilacı ama aynı zamanda da her aşkın birinci dereceden katili… Yeni bir ilişkiye başladığınız anda şunu bilin ki saatli bomba da geri sayıma başladı. Cicim aylarının bitmesinden sonra gelen boşvermişlik, o tuhaf ‘Nasıl olsa benimle’ duygusu, birbirine alışmanın getirdiği umursamazlık ve özensizlik her ilişkiyi sıradanlığa sürüklüyor ve bu sıradanlık, taraflardan biri ‘Beraberliğimizin bir anlamı kalmadı’ diyene kadar sürüyor” diyor.
DePaulo, ilişkiye bir bebek gibi davranmak gerektiğine inanıyor: “Bebeğinize birkaç yıl bakıp sonra ‘Nasıl olsa kendi kendine büyüyor’ deyip bir kenara mı atacaksınız? Aşkınıza sahip çıkın ve her aşamasında ona emek vermeye hazır olun. Birbirinizle ilgilenin, birbirinizi özleyin, konuşun, fikirlerinizi paylaşın ve sorunları, büyüyüp çözümsüz hale gelmeden oturup tartışın. Kısacası, ikiniz de gayret gösterin, yorulun, terleyin.”

Bu konuyu yazdır

  Yaradan ı hissedebilmek.
Yazar: halukgta - 02-10-2012, Saat: 06:22 PM - Forum: İslam - Yorum Yok

Bazı ateist sitelerde okuduklarım, aşağıdaki yazımı yazmama neden oldu. Bu sitede yazılan yazıların genel anlamda konusu, Allah ın varlığını inkâr eden ve Allah ın gönderdiği kitapları da yalanlayan, konuları içeriyordu.


Elbette hiç kimseye, sen neden buna inanıyorsun diyemeyiz. Yani hiç kimsenin imtihanına, direk zorla müdahale etme yetkisini Allah, hiç kimseye vermemiştir. Ama bu düşüncede olanları da, yaşamın gerçeklerine davet etmek, gönül gözlerini açmak adına çaba harcamak, onların bir nebze olsun düşünmelerini sağlamak, elbette biz iman edenlerin görevidir. Çünkü daha sonra iman edip, belki de bizlerden daha çok Allah katında, takvaca üstün olup olmayacağını, bizler bilemeyiz, Allah bilir.


Tabi zorlamadan, kırmadan, saygısızca davranmadan, kendimizi temize çıkarmadan, Kur’an a davet etmeliyiz. Bizler peygamberimizin ümmeti olduğumuzu söylüyorsak, peygamberimizin İslam a davetindeki nazik ve saygılı üslubunu asla unutmamalı, bizler gibi düşünmeyenleri hor görüp, saygısız tavır içine girmemeliyiz. Çünkü herkes, kendi yaptıklarından sorumludur.



Dünyada aklını kullanabilen, özgür yaratılmış tek varlık insan olduğuna göre, söyledikleri ve inandıklarından da özgürdür. Elbette şunu unutmamak şartıyla, söylenen ve yapılan her şeyin bir hesabı, sorumluluğu olduğu gerçeği.


Sitedeki yazılarda da dikkatimi çeken bir konu, insanoğlunun yaratıldığı ilk çağlarından beri, dine ya da bir inanca yöneldiğinden bahsediliyor. Bu çok doğru bir tespittir. Peki neden? İşte bu sorunun doğru cevabını bulabilirsek, dine ya da Yaradan a neden ihtiyaç duyulabileceğini de anlamış oluruz.


Eğer işin kolayına kaçarda, ben görmediğim bir şeye inanmam der geçersek, gerçeklerden kaçmış ve doğruyu bulma korkusuyla hareket etmiş oluruz. Buda bizi yanlışa götürecektir.


Sizlere bu yazımda, Allah ın varlığını kanıtlamaya çalışmayacağım. Çünkü özgürce düşünen, doğruları arama çabasında olan, iyi bir gözlemci nefsini, vicdanını, ruhunu eğitimden geçiren, onun varlığını zaten apaçık görecektir. Tabiatın eşsiz güzelliklerini yaratan Allah, elbette isteyene, niyetinde samimi, ciddi olana kendisini tanıtacaktır.



Peki, yalnız düşünmek yeter mi? Bazen öyle olaylarla karşılaşırız ki, aklımızın daha önce onay verdikleri ile bu karşılaştığımız olayı çözmek bizleri yanıltabilir. Peki, bu durumda karar vermemizde yardımcı etkenler neler olabilir?


Hatırlayınız hâkimlere yargılama yaparken, yürürlükte olan kanunlara göre karar verme yetkisi verilir. Birde çok dikkat çekici bir yetki verilmiştir. VİCDANİ KANAATİ. İşte görünmeyen, elle tutulmayan, hatta hiçbir kanunla sınırlandırılmamış, çok önemli insani bir unsur.



Demek ki nefsimiz, vicdanımızda bizler için çok önemliymiş, ama gözle görülmez hissedilir, duygusaldır. Aklın birlikte hareket ettiği, çok önemli unsurlarıdır bunlar. Akıl gücünü bilimden alır, Kur’an da birçok ayetin sonunda, akla düşünmeye yönlendirir Allah bizleri. Yani ilim tahsil etmemizi Allah özellikle önerir. Ya nefis, vicdanımız, gücünü, eğitimini nereden alır?



İşte bu soruya vereceğimiz cevap çok önemlidir. Bunları eğitecek beşeri bir ilim, tek başına bulamayız. Bu duygu ve düşünceleri eğitmeden serbest bırakırsanız, doğru bir kaynaktan eğitmezseniz, bu insanların da büyük yanlışlar yapması kaçınılmaz olur. İşte din ve Allah inancı burada çok önemli bir etkendir. Hastalara doktorlar psikolojik telkinde bulunur. İşte bu görünmeyen, elle tutulmayan tedavi şeklinin ana kaynağı da din ve Allah sevgisidir. Tabi inanana, kabul edene ancak yardımcı olur.


Bir robotu düşünün, ona gereken program yüklenebilir, bunun sınırlarını hayal bile edemeyiz. Bu program aklın yerini de tutabilir. Bu durumda insan ile aynı seviyede tutabilir miyiz? Asla, çünkü onun ruhu, nefsi, vicdanı yoktur da ondan. İşte gözle görünmeyen ama bir eğitimden geçirilmesi gereken, çok önemli insani unsurlardır bunlar.



İnsanoğlu var oluşundan beri, bir inanma içgüdüsüne sahipse eğer, bu içgüdü yaradılışımızda, benliğimizin bir köşesinde var demektir. Onu inkâr etmekle ancak, kendimizi kandırmış, bu duyguyu ortaya çıkarmak yerine, bastırmış oluruz. Bir başka deyişle, Allah inancı ruhumuza daha doğuşta yerleştirilmiştir. Onu ortaya çıkarmak, insanın kendisine kalmış bir becerisidir, imtihanımızın en önemli dönüm noktasıdır.



Bizleri yaratan öyle bir yapıda yaratmış ki bizleri, aynı insanı isterseniz bir canavara, katile dönüştürebileceğiniz gibi, istediğimizde tam tersine topluma yararlı, çevresine faydalı bir insana da dönüştürebilirsiniz.


Hatırlayınız öyle insanlar duyarız, ilim tahsil etmiş, çok önemli makamlara gelmiş, fakat bir bakarsınız bu kişilerden bazıları, kendisine hâkim olamadıkları ya da nefsinin esiri olmalarından dolayı bir cana kıymakla, normal şartlarda işlenmeyecek suçları işlediklerini görürüz. Demek ki akıl ve beşeri eğitim tek başına bazen yeterli olmuyormuş.


Peki, bu farklılık nereden kaynaklanıyor? Aynı kişiye aynı aklı verdiğimiz halde, birbirinden çok farklı iki yapıya dönüşmesinin nedeni ne olabilir? İşte bu farklılığı yaratan, nefsimizdir, duygularımızdır, vicdanımızdır.


Eğer nefis, vicdan ve akıl birlikte mantık yürütüp, yaptıklarından ve yapacaklarından sorumlu olduğu bilincini almış ise, o insanın asla kötü bir şeyler yapması mümkün olamaz. Çünkü akıl, vicdan ve nefis birlikte çalışarak, gerektiğinde bizlere fren görevi yapar.



Hesap verme düşüncesi, insana sorumluluk bilinci yükler. İşte din ve Allah ın varlığı da, bu görevi üstlenmektedir. Daha açıkçası din ve Allah bilinci, yaşama düzen getirir ve toplumun huzurlu yaşamasına en büyük etkendir. Allah ı unutmuş toplumlar da, hesap verme düşüncesi de olmadığından, düzen bozulur, huzur ve mutluluk asla sağlanamaz.



Bir fabrikayı düşünün. Size deseler ki, çalıştığınız bu fabrikanın sahibi artık yok, kafanıza göre takılın. Hemen ne düşünürüz? Çok iyi, bizi hiç kimse işten atamaz artık deriz. Daha kim bilir, neler neler gelir aklınıza. İşte bu düşünce ile hareket eden fabrikanın işçileri, o fabrikanın sağlıklı çalışmasını, kaliteli malzemeler üretmesini, asla sağlayamaz. Çünkü fabrikada, ne disiplin kalır nede düzen.



Peki, bu durumda bizler, acaba bu evrende hesap vermeden, hiçbir sorumluluğumuz, görevimiz olmadan yaşadığımızı düşünebilir miyiz? Bizler sahipsiz olabilir miyiz? Eğer evet düşünebiliriz, sahibimizde yoktur diyorsanız, sahibi olmayan fabrikanın durumuna düşmüş oluruz.


Dünyanın yaradılışına, tabiata, zamanın akışına baktığınızda, her şey bir düzen ve plan dâhilinde devam etmekte olduğunu görürüz. İnsanlar bu düzene, kurallara dâhil değil midir sizce? Onun bu yaşam, düzen içinde hiçbir kuralı, sorumlulukları yok mudur?


Arı yaratıldığından beri, bal üretmeye devam ediyor. Bir günde kalkıp, yeter artık bu insanlar için çalıştığım dememiş. Hayvanlar sütünü kesmemiş, deniz balıksız kalmamış, güneş bir günde ben dinleneyim diyerek, doğmazlık yapmamış. Ağaçlar çiçek açmış, meyvesini binlerce yıldır devamlı vermiş durmuş, biz insanlar için.


Dikkat ederseniz, hiçbirisinin özgür iradesi yok, Yaradan ın emriyle söyleneni devamlı yapmışlar ve yapmaya devam ediyorlar. Acaba eksiksiz işleyen, tüm bu düzen tesadüf eseri olabilir mi? Bu muazzam düzenin, sahipsiz olabileceğini düşünmemiz ne kadar mantılı olabilir?



Peki, biz insanlara ne oluyor da, bizlere itirazsız durmadan hizmet eden bu kâinata ve yaratıcısına, bizlerin bir sorumluluğu yok, bizler istediğimizi yaparız diyebiliyoruz?


Yaşadığımız hayatta, karşılıksız hiç bir şeyin olmadığı bilincinde olan bizler, acaba bizlerin bir yaratıcısının olmadığını ve ona bizlere sunduğu güzelliklerin karşılığı olarak, hiçbir borcumuzun olamayacağını söylememiz, düşünmemiz aklımıza, vicdanımıza sığıyor mu? Anne ve babanın dahi, evladından bir beklentisi varsa, nasıl olurda onca güzelliği, nimeti bizlere sunan malın, mülkün sahibine, bir sorumluluğumuz olamaz? Onu nasıl görmezden geliriz? Bunu hiç düşünüyor muyuz?



Biz insanların dışında, bu Dünyada canlı cansız her varlığın bir görevi, sorumluluğu olacakta, biz özgür yaratılmışların mı hiçbir sorumluluğu, görevi olmayacak? Bu sizce mantıklımı?


Bize sunulan bir hizmet varsa bu âlemde, bununda bir karşılığı olması gerekir. Tüm canlılar bizler için sorgusuzca üretiyorsa, bu hizmeti bizlere sunan makamında, bir beklentisi elbette olacaktır.



Elbette bir sorumluluğumuz olmalı. Bu sorumluluğu ancak, nefis terbiyesi ile öğrenebiliriz. Bazı şeyleri ilk baktığımız da göremeyebiliriz, göz yanıltıcıdır. Bakmakla görmek arasında ki farkı anlamak isteyen, gözleri ile görmeye çalıştığı arasındaki engeli, önce kaldırmasını öğrenmelidir.


Ben Allah ı göremiyorum, onun için görmediğime inanmam diyen, görmediği halde kabul ettiği bilimsel gerçekleri hatırlamalıdır.


Yaradan ı inkâr edenler, görmediği halde, her an aldığı nefes, (hava) ile yaşayanlar, belki yaşamını idame ettirebilirler. Ruhunu, nefsini, vicdanını eğitemeyen, gönül gözleri ile gerçekleri asla göremezler. Allah ı inkâr ederek ancak ruhlarını, nefislerini öldürmüş olurlar. Nefsi, ruhu ölen bir insan, yaşayan bir ölüden farklı değildir.


Allah bu Dünyada insan dışında, yarattığı hiçbir varlığa özgür irade ve geliştirebileceği bir akıl vermemiştir. Onun içindir ki insan dışında hiçbir varlık, hesapta vermeyecektir.


Biz insanlar sonsuz bir özgürlüğe sahipsek, bununda bir hesabı olacağını unutmamalıyız. Allah sizleri bir imtihan için gönderdim diyor da, tüm nimetleri bizlere sınırsız sunuyorsa, gelin o imtihanın ne olduğunu önce öğrenmeye çalışalım.



Sorumsuzluk, hesapsızlık bizleri doğruya değil, yanlışa götürür. Onun içindir ki gelin ne hurafelere, nede yalan yanlışlara, kulaktan dolma şeylere değil, Allah ın sizlere rehber olsun diye gönderdim dediği KUR’AN ın çevresinde toplanalım. Onu iyi niyetle okuyalım, üzerinde düşünelim, çünkü Allah ta düşünmemizi ve öyle itaat etmemizi istiyor bizlerden.



Bizlere gönderilen rehberde, Rabbin ilk emri OKU emriyse, gelin Kur’an ı anlayarak bilerek, hiçbir etki altında kalmadan okuyalım. Bakın o zaman nasıl güneşin daha parlak doğduğunu, ayın parlaklığıyla gecelerin nasıl daha aydınlık, huzurlu olduğunu göreceksiniz.


Allah ı gözlerimizle görmeye çalışmayalım. Onu hissedelim, duyalım. O her an damarlarımızda, kalbimizde ve ruhumuzdadır. Çünkü insan, Allah tan bir parçadır.


Dilerim Rabbimden tüm insanlığın, gözleri ile görmeye çalıştıkları arasındaki perdenin kalkması adına, çaba göstermesidir. Bunu yapabilmek içinde, vicdanımızı ve nefsimizi Allah ın rehberi ile nurlandırmalıyız. Bu nuru alana, Rahman ı gönülden hissedebilene ne mutlu.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

Bu konuyu yazdır

  Serdar Oğuz-Kimi terkettiysem unutamadı
Yazar: ZencefiL - 02-10-2012, Saat: 12:52 PM - Forum: Kitap - Yorum Yok

0000000360052_5_1.jpg

Aşk, sigara gibiydi… Ama erkeğinin içtiği sigarayı, hiçbir zaman dudaklarında hissedemedi yazık ki! Sadece dumanıyla yetinmiş, izmaritler basılmasına izin vermişti tüm vücuduna. Pasif içtiği aşkla verem olmuştu sonunda, fazladan bir izmarit daha basılacak yer kalmadığında.

Güzeller güzeli Damla… Öylesine özverili, öylesine almadan vermeyi erdem bilip, öylesine karşılıksız sevmişti ki, hep daha fazlasını istemişlerdi. Nasılsa hiç gitmeyeceğini düşünmüşlerdi. Ama sonunda her kadın, "kendinde kalmak" için gitmez miydi?

Ve Mehmet… Son ukdesiydi, yaban aşkların tırnak izleriyle eskiyip yenileyemediği bedeni. Biliyordu, bir gün dualarındaki kadının, el ayasıyla sevip aşındıracağını, zamanla kapatacağını vücudundaki tüm yaban çiziklerini.

Birinin kimsesi yoktu, diğeri kalabalıktı. İkisi de çok yalnız, sayılarsa yalnızlığa faydasızdı.

Erkeğin duaları, kadının masalları vardı. Bir gün dualardaki kadın, masallardaki erkekle karşılaştı. Kadın ne kadar masumsa, erkek o denli günahlıydı, ama ikisi de saf âşıktı. Kaderse dualarda saklıydı! Ve erkek son kez Allah'a sığındı. Âşık olduğu kadının teniyle arlanmış avuçlarını açıp yalvardı, "Ey Tanrım! Bu aşkı da veresiye bahşettiysen, alacak defterinde kapanmayı bekleyen bir hesap daha kalmışsa, bunu o gelmeden tahsil ettirmeliydin şeytanına. Affet! Artık çok geç!

Ona duyduğum aşk, kıyas götürmez hiçbir mukadderatla."



yazar: Serdar Oğuz

sayfa sayısı:256

yayıneviBig Grinestek Yayınları


bunuda almalıyımmm Angel

Bu konuyu yazdır

  Bugün doğanlar 10.02.2012
Yazar: ZencefiL - 02-10-2012, Saat: 11:15 AM - Forum: Astroloji - Yorum Yok

Isildayan güler bir yüz ve mükemmel bir zihin kapasitesine sahiptirler. Etkili dostluklar kurabildikleri için is yasamlarinda basariyi kolay yakalarlar. Sabirli, sevimli ve özgüvenleri gelismis kisilerdir.



Bu konuyu yazdır

  Balık 10.02.2012
Yazar: ZencefiL - 02-10-2012, Saat: 11:14 AM - Forum: Balık - Yorum Yok

Platonik bir ask yasiyorsunuz. Çok hos seyler yasayacaginizi bilmenize ragmen, ilk adimi atacak cesareti bir türlü bulamiyorsunuz. Oysa cesaretinizi güçlendirecek gelismeler oldukça yeterli. Is yerinde size verilen firsatlarin yerine getirilmesini bekliyorsunuz. Her firsatta, her imkan düstükçe, size verilmis olan sözün yerine getirilmesi için tesebbüste bulunun, zaman aleyhinize isliyor. Para islerinde bugün hassas olun. Eski kilonuza ulasmak için artik bir seyler yapmaniz sart gibi görünüyor

Bu konuyu yazdır

  Kova 10.02.2012
Yazar: ZencefiL - 02-10-2012, Saat: 11:14 AM - Forum: Kova - Yorum Yok

Herkes her zaman hata yapabilir. Önemli olan bunlari tekrarlamamaktir. Özel hayatinizda gösterdiginiz inat ve israrla bir sey kazanamazsiniz. Bir kere de karsinizdaki kimsenin sizin lehinize düsündügünü kabullenin. Is hayatinizin yipratici temposu bugünlerde azalabilir. Isinizle ilgili sizi mesleki olarak gelistirecek bir kalabalik içine girmeniz mümkün. Bu topluluktan kazanimlarla çikacaksiniz. Alacak verecek islerinde bugünlerde bazi küçük zararlar olabilir.

Bu konuyu yazdır

  Oğlak 10.02.2012
Yazar: ZencefiL - 02-10-2012, Saat: 11:13 AM - Forum: Oğlak - Yorum Yok

Ask hayatinizla ilgili bir dileginiz var. Dileginizle ilgili zorluklar yasamaniz mümkün. Bencil bir tutum göstermemeli, iddiali olmaktan kaçinmalisiniz. Bu sekilde dilediginize daha çabuk kavusabilirsiniz. Mesleginizde sizi kiskanan ve rekabet halinde olan birçok kisi var, ancak onlarla savasacak gücünüz var. Faturalar ve ortak mallar konusunda daha fazla dikkatli olmali ve harcamalarinizi kontrol etmelisiniz. Su günlerde kendinizi çok bitkin hissetmenizin nedeni kafeinli ve asitli içecekler

Bu konuyu yazdır

  Yay 10.02.2012
Yazar: ZencefiL - 02-10-2012, Saat: 11:13 AM - Forum: Yay - Yorum Yok

Bugün sevgilinizin yapacagi sürpriz sizi çok etkileyecek ve son günlerdeki huzursuz tavrinizdan vazgeçeceksiniz. Daha iyimser duygular içine girerek iliskinizle ilgili duydugunuz gereksiz endiselerden siyrilmayi deneyin. Isinizle ilgili düsünceleriniz oldukça açik ve planlarinizi gerçeklestirmek için gereken gücü kendinizde bulacaksiniz. Tutumlulugunuza nazar degdi. Son zamanlardaki hesapsizliginizin cezasini çekmek istemiyorsaniz, biraz daha kontrollü olmaniz gerekiyor.

Bu konuyu yazdır

  Tarih: 11-12-2025, 06:00 AM