:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Kaç Yıl Geçse... * İclal Aydın
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
[INDENT][SIZE="3"]Bazı şeyler değişmiyor. Hızla değişen sokaklara, saçlara, insanlara rağmen...

Siyasi düşüncesi bile eğilip bükülebiliyor da insan, kaderinde ters giden kimi şeyleri değiştiremiyor işte...

Her özel günde aynı yazıyı yazar olduğumu fark ettim... Aynı Anneler Günü, aynı bayramlar, aynı Sevgililer Günü... Aynı şeyi bin kere de söylese değişmiyor ne yazık ki bir şeyler... Neler yazmışım diye baktım arşivime... Sanki dün gece çıkmış o kelimeler kafamdan ya da hiç çıkmamış, hep orada duruyorlarmış... Bir ezber gibi yine aynı yazıyı yazmaya meyilli ellerim... 2009 haziranında “Babalar Günüm kutlu olsun...” demişim ve şöyle devam etmişim:

Bence bugün benim Babalar Günüm kutlu olsun...

Ve benim gibi çocukluğundan bu yana

kendini sürükleyen, sürükleye çekiştire bugüne getirdiği kendinden hem anne hem baba yapmaya çalışan kadınların Babalar Günü kutlu olsun...

Tek başına kadınların Babalar Günü kutlu olsun.

Bekâr annelerin Babalar Günü kutlu olsun...

Dul annelerin Babalar Günü kutlu olsun...

Kocası bir imza yüzünden hapiste olan

ve çocuklarına çaresizlikle sahip çıkmaya

çalışan o genç kadının Babalar Günü kutlu olsun mesela...

“Seni bu hafta sonu kesin alacağım” diyen babasını pijamasının altına botlarını giyip pencerede saatlerce bekleyen, beklediği gelmediğinde boynunu büküp çizgi film seyreden o dört yaşındaki kız çocuğunun mangal yürekli annesinin Babalar Günü kutlu olsun...

Uzatmayacağım...

Ben bugün hem kadın hem erkekmiş gibi yaşamayı başaran kadınların “Babalar Günü”nü kutluyorum hepsi bu...

***


Ben çocukken annem bekâr bir anneydi. Güzel bir kadındı. Başarılıydı.

Kardeşimle bana hem anne hem baba

olmaya çalışırdı. Seksenli yıllarda, güzel,

modern ve boşanmış bir kadına bugünkü

kadar sık rastlanmazdı.

Biraz toplumsal baskılar biraz iki kız çocuğu büyütmeye çalışmanın telaşı onu genç yaşında otoriter bir erkeğe çevirmişti âdeta. Belki de bu yüzden hep sert, hep çatık kaşlıdır hafızamdaki resmi. Benim şımarabileceğim bir alanım hiç olmadı annemle ilişkimde. Yaptığım her işi ona beğendirmeye, onayını almaya çalışırdım ve annem çok zor beğenirdi... Annem sanki benim subay babamdı...

O zamanlar korkuyla karışık ilişkimizden şikâyetçiydim. Her yaşıtım gibi anneme çocuksu eziyetler etmek isterdim ama asla böyle kapı açmadı, hiç izin vermedi...

Yıllar yıllar sonra “Sana biraz sert davrandım ama ben de çocuktum, gençtim. Korkuyordum. Sizi yetiştirirken hata yapmaktan, yeterince iyi olamamaktan korkuyordum. Ama şimdi geçmişe bakınca babanızın yokluğunu belli etmemek için anneliğimi kenara bırakıp size çok otoriter davrandığımı görüyor ve çok üzülüyorum” dedi...

Ben 17 yaşında üniversiteye hazırlanırken annem 37 yaşındaydı...

***


Hayat bana tıpkı annem gibi fazla şımarma şansı tanımadı.

Ama en azından bekâr bir anne olarak annemden daha şanslı olduğumu düşünüyorum.

Yeni yaşam bizi erkeksileştiriyor. Üstelik bunu erkekler kendileri yapıyor. Kendi elleriyle yaratıyorlar rakiplerini. Kadınları, eski eşleri, sevgilileri, bugünküleri fark etmez ilgisizlikle, umursamazlıkla, vurdumduymazlıkla cezalandırabildiklerini düşünüyorlar belki... Belki değil besbelli...

Ve bunu yaptıkça öyle bir ateşte eritip suda çeliğe çeviriyorlar ki o kadın yüreğini...

Bugün kusura bakmayın öyle çok romantik olup bütün babaların babalar Babalar

Günü olsun demeyeceğim... Hak etmeyen kimsenin hiçbir şeyi kutlu olmasın!

Bence bugün...

Çocuğunu bir başına büyüten bütün kadınların Babalar Günü olsun...

Senin de anne... [/SIZE]
[/INDENT]