:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Ben Ben'im...
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Bir sabah açtım gözlerimi uyandım kendime. Hemen farkettim farklı bir uyanıştı bu, sanki bir başka göz daha vardı göz bildiklerimden başka ve o açmıştı kendini bu güzel dünyaya, doğduğumdan beri ilk defa. “Merhaba” dedim içimden gülümseyerek, “herşeye merhaba”



Gözlerimi gezdirdim etrafta herşey aynı gibi duruyordu, ama aynı değildi sanki. Ellerime baktım uzun uzun, sonra fırladım yataktan koştum aynaya kendime baktım, gözlerimde ne engin bir güzellik varmış, ne çok şey anlatmaya çalışırmış anladım. “Merhaba dedim içimdeki muhteşem varlığa “seni çok seviyorum”

Sonra çıktım sokağa yüzümde kocaman bir gülümseme, atladım arabaya gitmeye başladım her gün geçtiğim yollardan. Herşey konuşuyordu bana. “Nihayet gördün ben’i” diyordu ne kadar muhteşemim değil mi? “Evet” dedim “evet, harikasın, bütünüyle harikasın”. İnsanların yüzlerine baktım hepsi bir’in bir parçası, göz kırpıyorlardı bana. “İşte perde açıldı, hoş geldin yeni dünyaya”.

Sevgi taştı içimden anladım herşeydim ben, herşey de ben. Sevgiyi hissettim her zerremde , sevmeyi ne kadar özlediğimi anladım birden önemli değildi sevilmek, sevmeyi özlemiştim ben, kimbilir kaç zaman önce bırakmıştım bu güzel duyguyu, kaç zaman önce kapatmıştım gözlerimi, saklanmıştım perdenin arkasına , çabalayıp duruyordum, yarattığım dramlarla ağlayıp, içime sinmeyen kahkahalarla yetiniyordum. Hep bir eksiklik vardı. Sevilmeye çalışıyordum önce sevmenin gerekliliğini unutarak. Zannediyordum ki sevilmek di hayatı mutlu kılan. Oysa bu uğurda her çabaydı beni gerçek ben’den uzaklaştıran. Sevebildiğimi de sanırdım üstelik oysa ne kadar uzakmış yaşadıklarım bu tanımdan. Sevmek karşındakinin içteki muhteşemliğini görmekti öncelikle, sonra dış ta oynamayı seçtiği yüzüne kabul vermekti, saygı duymaktı varlığına, olmasına izin vermekti, değiştirmeye çalışmadan. Bütünü görüp severek, her bir parçayı kucaklamaktı yaşadığım. Ne muhteşem bir zeka vardı bu oyunun arkasında, hayran kaldım gördüklerime, o an yaşadıklarıma.

Hissettim kendi gücümü, anladım birden bana anlatılmaya çalışanları. Uzun zamandır zaten olduğum şeyi olmaya çalışıyormuşum ben anladım. Derin derin uğraşlar veriyormuşum, çabalıyormuşum. Oysa zaten ben mişim. Zaten sevgiymişim, zaten ışıkmışım. Bunları gördüğümde sanki bir kalıbın aktive olması gibi başladı sistem çalışmaya,uyandı tüm bilgiler güzel bir ışık yayılmaya başladı etrafa.

O an anladım endişelenecek hiçbir şey yoktu bu oyunda. Herşey olması gerektiği gibi en uygun çözümle yaratılıyordu olması gerektiği anda. Oyunun şifresi çözülmüştü artık. Tüm cevaplara ulaşabiliyordum bir anda. O andan itibaren karşıma çıkan her sorun karşısında bunalmak yerine söylediğim tek şey vardı “ bu sorun çoktan halledildi ve çözüm gelecek bana en uygun anda”. Nerden di bu güven? Ben’den. Bendim yaratıcı, bu oyunu kurgularken ve oynarken her sorunun cevabını da yazıp kaldırmıştım bir rafa. Hepsi ama hepsi duruyordu orada. O kaynağı unutmuştum sadece. Hatırladığımda oyun şekil değiştirdi bir anda. Herşeye gülmek geliyordu içimden , “bakalım bunun cevabı neymiş gelince görelim” diyordum her sorunda. Anladım ki görmemiştim o ana kadar bütünün zekasını oynadığım oyunda, kendi küçük penceremden bakmaya çalışıp çözmeye çalışmıştım, çözümden uzaklaşa uzaklaşa.Oysa yarattığım cevaba güvenmemek, beklememekmiş bütün aldatmaca.

Birde herşey kendisi olmalıymış sadece kendisi için varsa güzelmiş bunu anladım bir anda. An’da yaşamak dedikleri buymuş aslında. O an da yapılan, yaşanan ne ise onu tatmakmış ve farklı sorumluluklar yüklememekmiş hiçbir konuya. Sevmekse birini sadece sevmek olmalıymış ilişkilerde amaç. Oysa ne çok beklenti yıkmışım ilişkilerime yıllarca. Sevmek sevilmek ve sevgiyi hissetmek kenarda köşede kalan bir ayrıntı olmuş hiç farkında olmadan. Sadece “sevgi için olmalı” dediğim an o cevap ta çıktı geldi kısa sürede karşıma. Artık beklentim yoktu ve olmayacaktı bu duygulardan başka.

Anladım ki anda yaşanırmış herşey ya da hiç yaşanmazmış farkında bile olmadan. Geçmiş öldürürmüş bizi gelecek ise boğarmış. Gerçek olmayan bu iki kavrama odaklandığında yaratıcı gücümüz ne yapacağını bilemez susarmış, çünkü bu olmayan zamanlarda yaratım da olamazmış. Bir karmaşa saramış benliğin dört bir yanını, an’a gitmeye özlem duyarmış tüm benlik, çünkü yaratıcılık sadece an da varmış. Oysa ne çok uğraşmıştım geçmiş ve gelecekle, ne çok uzak kalmıştım an’dan. Hiç olmayan kavramlarla uğraşıp kendim de olmamayı seçmiştim uzun zamanlar boyunca. An’da gördüm var olan herşeyi, an da tattım, an da yaşadım. Ben an’da isem varım anladım.

Şimdi ne mi yapıyorum? Her sabah gülümseyerek başlıyorum bu güzel oyuna. Oyunun yaratıcısı olduğumu bilerek güvenle sarılıyorum hayata. Tad alıyorum kendime çektiğim her olaydan, yaratımdan. Karşıma çıkan her sorunda görüyorum bana yola çıkmış gelen cevabı, bekliyorum yüzümde kocaman bir gülümseme.Cevaplar geldikçe kahkahalar atıyorum yaratıcılığımın büyüklüğüne.

Seviyorum her an içimde sevginin muhteşemliğini hissederek ve sevilmeyi çekiyorum içime her anını hakettiğimi bilerek. Bir çocuk gibiyim kendi muhteşemliğinden başka bir şey bilmeyen. Birazda şımarık bir çocuk, aksi söylendiğinde gülüp geçen. Oyunum önemli bir tek, her sabah oynamak için kalkarım. “Ben’im ben” bunu söyler, her an bunu yaşarım.

(Yazar: Piraye Erdoğan)