:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Dünya Tarihinde Açıklanamamış 10 Olay
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
BABİLİN ŞASIRTICI PİLİ ve GÜMÜŞ KAPLAMA ÇÖMLEKLERİ



1938 Yılında Avusturyalı Arkeolog Dr. Wilhelm Konig bir müze
oluşturmaya çalışıyor ve durmaksızın kazı yapıyordu . Kazı sırasında ,
15 cm yüksekliğinde parlak sarı renkte kilden yapılmış ikibin yıllık
bir çömlek buldu ; çömleğin içinde bakır levhadan yapılmış 3.81 cm.
çapında 5 cm. yüksekliğinde bir silindir vardı .

Silindirin kenarları 60/40 oranında kurşun/kalay alaşımıyla
kaplanmıştı ve bu oran günümüzde kullanılan en iyi orandı . Tepesinde
şapka gibi duran katlanmış ve bakırın içine gömülmüş mühre benzer zift
ya da asfalt bir parça veya katman görülüyordu . Bu katmanın içinden
çıkan bir demir çubuk , bakır silindirin içine doğru asılı duruyordu ,
bakar bakmaz demir çubuğun paslanmış olduğu yani asitlendiği
anlaşılıyordu . Bir mekanik uzmanı olmayan Dr. Konig bu garip cisme
önce uzun uzun baktı ama fazla düşünmesine ve uzman olmasına hiç gerek
yoktu çünkü kil çömlek antik pilden başka birşey olamazdı .

Bu pil şu anda Bağdat Müzesindedir ve resmi tarihlemesi ise m.ö. 248
ile m.s. 226 arasındaki Part/Pers işgalidir yani o dönemden kaldığı
bilimsel olarak kabul edilmiştir . Dr. Konig bu garip çömleğin dışında
yine şu anda aynı müzede bulunan gümüş kaplı başka bakır çömlekler de
bulmuştu ; tüm çömleklerin bulunduğu yer Güney Irak'taki Sümer
kazılarıydı ve bu alanın arkeolojik tarihi m.ö. 2500 olarak
belirlenmişti ama tutucu müzeciler inatla kendi bildikleri tarihi
çömleklerin yanına yazmaktan geri kalmadılar .

Bugün özellikle gümüş kaplı çömleklere baktığınızda , yüzeydeki parlak
mavimsi rengi görebilirsiniz ; bu renk gümüşün elektro kaplama
yöntemiyle bakıra kaplanması halinde ortaya çıkan karakteristik
renktir . Bir an için müzecilerin haklı olduklarını kabul edelim ;
öyleyse Persler , bildiğimiz en eski uygarlık olan Ortadoğu
uygarlığının dışında ve ötesindeydiler çünkü pil kullanıyorlar ve
elektro kaplama yapabiliyorlardı . Ya da Sümerler bunu yapıyordu ;
yapan veya sahibi kim olursa olsun ; sormamız gerekmiyormu?

Biz neden pil yapmayı ve elektrolizi 4000 yıl sonra hatırladık? Ya
diğer unuttuklarımız?


DENDERA'DAKİ ELEKTRON TÜPLERİ


Mısır'da Dendera'da bulunan geç ptolemik dönemden kalma Hathor
tapınağı'nın farklı yerlerinde Eski Mısır uzmanlarının bir türlü
geleneksel dinsel-mit terimiyle açıklayamadıkları garip duvar
resimleri vardır ama elektrik mühendisleri için bu resimleri hemen
tanımlamak çok kolaydır .

17 no'lu geçitteki üst panelde , Mısırlı rahiplerin ellerinde boyu
eninden fazla olan tüpler görülmektedir , rahipler ne olduğu
anlaşılamayan bir uğraş içindedirler ve her tüpün içinde , tüp
uzunluğunda bir yılan bulunmaktadır .

İsvaçli mühendis Henry Kjellson , " Forvunen Teknik/Kayıp Teknoloji "
adlı kitabında hiyerogliflerin bu yılanları parlayan ve ışık saçan
olarak tanımladıklarını yazarken , tanımın bir tür elektrik akınını
kasdettiğine inanmaktadır .

Yine aynı sahnede , sağda üst köşede bir Mısır Tanrısı olan Atum-Ra
oturmaktadır ve ellerinde enerji kaynağına benzer bir kutu tutmaktadır
. Kutunun saç örgüsüne benzer bir uzantıya veya kabloya bağlı olmasını
elektromanyetik mühendisi Alfred D. Bielek , bir mühendislik çiziminin
kopya edilmesi olarak yorumlanmakta ve bugünün elektrik kablolarının
yönlendirilmesi bu şekilde gösterildiğini söylemektedir . Kablo
kutudan çıkıp , resmin tabanına kadar uzanmakta ve uçları tüp cismin
dibinde kaybolmaktadır .

Resimlerdeki cisimlerin herbiri bir sütun üzerinde durmaktadır ve
Biielek'e göre bu sütunlar birer yüksek voltaj kaynağıdır . Tüp
cisimler TV resim tüplerine de benziyorlar , elektronik teknisyeni N.
Zecharius , cisimleri Crookes veya elektron tüplerine benzetmiştir ama
bunlar modern TV tüplerinin çok ötesindedirler .

Ne yazıkki , daha üst geçit'te bulunan resimler harap olmuştur ama
içerde Kutsal Bölmede bulunan bir papirüs çok iyi durumda bulunmuştur
ama buna bakıldığında garip tüplerin gizemi daha da artmaktadır .
Yazmada sadece çalışır durumda olan tüpler değil , amaçlarıda
görülmektedir . Birçok örnekte , kadınların ve adamların tüplerin
yanına oturmuş oldukları ve uzatmış oldukları ellerini veya avuçlarını
doldurdukları resmedilmiştir yani bir şey almamaktadırlar .

Nedir o bir şey ve o insanlar ne tür bir enerjiden
yararlanmaktadırlar? Dendera resimleri eşsizdir ve kesin olarak
geçerli bilimsel mantıkla açıklanamaktadır . Ve eğer bu bir teknoloji
ise , bizim teknolojimizin çok ötesindedir.


ASHOKA SÜTUNU BİLMECESİ

Antik bir metalürji harikası arıyorsak , Hindistan'a Delhi'ye gitmemiz
yeterlidir . Çünkü Ashoka Sütunu oradadır ; boyu 23 m. çapı 40 cm. ,
ağırlığı 6 tondur . İşlenmiş demir şaft olan sütunun , kaynakla
birleştirilmiş disklerden yapıldığı belirlenmiştir .

Bir iddiaya göre , m.s. 413'te ölen Kral II. Chandra Grupta'nın mezar
taşıdır . Böyle olsa dahi , sütunun 1500 yıldan beri aynen kaldığı ve
hiç bozulmadığı gerçeği değişmeyecektir . Sütunun yüzeyi yumuşak ve
prinçle kaplı izlenimini vermektedir , hava koşullarından
etkilendiğini gösteren birkaç iz bu kaplama yüzeyde görülebilir .
1600yıllık süreç içerisinde , Hint yağmur ormanlarına , muson
ikliminde , sert rüzgarların ve yüksek nemli ısının altında eşdeğer
bir demir kütlesinin paslanıp , çürümemesini düşünmek ancak bir
hayaldir .

Demir yapımı ve paslanmauya karşı korunma teknikleri bilindiği
kadarıyla ancak 5. yüzyıldan sonra geliştirilmeye başlanmıştır ama bu
bilgi Ashoka Sütunun'da geçerli değildir . Bu garip sütunu yapan
gizemli metalürjistler kimlerdir ve onların uygarlıklarına ne oldu ?
Ve neden onlardan kalan başka bir ize ulaşamıyoruz ? Yoksa , geçmişin
tarihini yazarken , atalarımızı ilkel insanlar sanıyor ve
saçmalıyormuyuz.


ANTİKYTHERA'da BULUNAN YILDIZ HESAP MAKİNESİ



1900 Yılında Paskalya'dan birkaç gün önce , Yunanlı bir grup sünger
avcısı , Antikyhera adlı küçük bir adanın yakınında su altına dalış
yaparken , antik bir geminin kalıntılarına rastladılar .

Kalıntıların arasında m.ö. 50 yılından kalma bronz ve mermer heykeller
vardı , dalgıçlar bunları çıkarmaya çalışırken şekilsiz garip bir
cisme rastladılar , bu cisim sonradan incelenmek üzere Atina Müzesine
yollandı . Sonrası malum , cisim temizlendi ve çürümüş bronz ve tahta
kalıntılarının arasında modern bir saatin dişli çarklarına benzeyen
dişliler bulundu .

1958'de Dr. Derek J. de Solla Price , uzun bir çelışma sonucunda
cismin bir taslağını yaptı , bu bir makinaydı . Dişlilerin çalışması
sonucunda Ay'ın ve Güneş'in hareketleri hesaplanabiliyordu .

Bir saat değildi ama bir tür hesap makinesiydi ama en önemlisi
yıldızların geçmişteki ve gelecekteki konumlarını gösteriyordu . Büyük
olasılıkla Antikyhera aygıtı , Eski Yuna'ın çok öncesinde yapılmıştı ;
gizem hala çözülmüş değil ; aygıt müzede duruyor ve bir benzerine hala
rastlanmadı . Göksel Hesap Makinesini yapanların kimliğini şu ana
kadar öğrenmiş değiliz. Kimdi onlar?


ESKİ MISIR'da HAVACILIK



1898 Yılında , Mısır'da Kuzey Sakkara'da , m.ö. 200'den kalan Pa-
di-Imen'in mezar kazılarında garip kanatları olan bir cisim bulundu .
O yıllarda , daha henüz uçak ve uçuculuk kavramı gelişmemişti , olsa
olsa bir kuş olabilirdi .

Cisim , Kahire Müzesine yollandı ve katologlara alındıktan sonra diğer
açıklanamayan eşyaların arasında yerini alarak tozlanmaya terk edildi
. 70 yıl sonra Mısırılog ve arkeolog Dr. Halil Messiha , müzedeki kuş
figürleri üzerinde çalışırken , Sakkara cismi ile karşılaştı , daha
ilk bakışta cismin kuş olmadığına karar verdi , önünde modern bir uçak
dizaynı duruyordu .

İşin ilginç yanı Dr. Messiha'nın , bir model uçak meraklısı olmasıydı
, kısa bir çabadan sonra Mısır Kültür Bakanlığını bir araştırma
yapılması için ikna etmeyi başardı . Cismin son derece hafif bir
maddeden yapılmıştı , ağırlığı 14 gr.'dı ,kanat açıklığı 17.78 cm.'di
ve aerodinamiği mükemmeldi . Kanatlar modern bir makette olduğu gibi ,
özel olarak açılmış bir deliğe monte edilmişti ve arka kuyruğu tam
anlamıyla modern bir uçağa benziyordu .

Yapılan tasarım sonucunda ortaya çıkan uçak modeli düşük hızlı bir yük
uçağına benziyordu , hızı ancak saatte 45-65 mil olabilirdi ama tabiki
güç kaynağının ne olduğu bilinmiyordu .

Mükemmel bir planör olarakda düşünülebilirdi ama bu cisim 2000
yıllıktı ve planör olarak uçabilmesi için , bir jet uçağının çekişine
ihtiyacı vardı . Messiha , Eski Mısırlılar'ın günlük yaşamlarında her
şeyin modelini yapmaya bayıldıklarını biliyordu ; mezarların
tapınakların gemilerin arbaların hizmetçilerin hayvanların ve hemen
her şeyin küçük modellerini yapmışlardı .

Sonuç olarak bir uçak modeli bulunmuştu ; Dr. Messiha şimdi çok daha
öte bir hayal kuruyor ; acaba çöllerin kumlarının altında daha neler
gizli? Ve Eski Mısırlılar uçuyor muydular?


İNKALARIN JET UÇAÄžI

1954 Yılında , Colombia Hükümeti , antik altın eserlerden oluşan bir
koleksiyonu , ABD'ye sergilemeye gönderdi . Amerika'nın önde gelen
mücevher uzmanlarından Emmanuel Staubs , siperiş üzerine cisimlerin
altı tanesinin röprodüksüyonlarını yapacaktı .

15 yıl sonra bunların bir tanesi analiz için biyolog-zoolog Ivan T.
Sanderson'a verildi . Sanderson kısa bir çalışmadan sonra , bir grup
danışmanı toplayarak vardığı sonucu açıkladı ; bu model en azından bin
yıllıktı ve yüksek hızda uçabilen bir uçak modelinden hatta bir jet
başka birşey değildi . Modelin uzunluğu 5cm.'di ve bir zincirin ucuna
takılıp , kolye olarak kullanılmıştı .

Tahminen m.s 500-800 arasında , Sinu Bölgesi'ndeki İnka öncesi
dönemden kalmaydı . Sanderson ve New York Aeronotik Enstitüsü'nden Dr.
Arthur Poyslee , bu tür bir kanatlı hayvanın olmadığı sonucunda
birleştiler , cisim biyolojik olmaktan öte mekanikti .

Örneğin ön kanatları delta şeklindeydi , kenarları çok belirgindi ve
bir hayvana hiç benzemiyordu arama daha da ilginci bir dümen vardı .
Bütün bunların ötesinde , cismin üzerinde Aramaik yani eski İbrani
alfebesindeki " B " harfinin bulunması inanılmazdı yani cismin kökeni
Colombia değil , Ortadoğu olmalıydı ama orada ne arıyordu? Gerçekten
bu bir uçak modeli mi ? Harfin şekli bir rastlantımı? Yoksa eski
Ortadoğulular uçmanın sırrına sahipmiydiler?


ATLANTİS'TEN GELEN KRİSTAL KAFATASI


Kuşkusuz ki , en ünlü en gizemli kristal parçası 1927 yılında F.A.
Mitchell Hedges tarafından eski İngiliz Honduras'ı şimdiki Belize'deki
antik Maya kenti Lubaantum'da bulunan kafatasıdır . Kafatası tek parça
berrak kuartzdır ; yüksekliği 12.7 cm. , eni 32 cm. , genişliği 12.7
cm.'dir yani küçük bir insan kafatası büyüklüğündedir ve ayrıntıları
mükemmeldir .

1970 yılında Frank Dorland tarafından Hewlett-Packard
Laboratuvarlarında yapılan testlerde kafatasının normalötesi bircisim
olduğu sonucuna varılmıştır . Kafatasının normal ya da doğal kristal
olduğu ve karakteristik olarak moleküler yapısına dokunulmadığı
anlaşılmıştır ve bu oluşum modern kristalografide henüz denenmemiş ve
bilinmemektedir .

Hiç bir meetal kullanılmamıştır , Dorland herhangi bir ize
rastlayamamıştır , üzerinde görülen bazı çizgiler kazı sırasında ve
sonrasında oluşmuştur ve yine Dorland'a göre büyük olasılıkla kafatası
elmas kesici kullanılarak şekillendirilmiş ve mükemmel bir perdahlama
ve parlatma işlemi yapılmıştır .

Bir diğer ilginç saptama kafatasındaki su ve silikon - kristal kum
izlerinin bulunmuş olmasıdır ve bu oluşum için gereken süre 300 yıldır
. Sonuç olarak bütün bunlar bize inanılmaz bir başarıyı veya
bilinmeyen bir tür kayıp teknolojinin kullanıldığını göstermektedir .

Modern bilim , kristal kafatasına uygun bir açıklama getiremiyor ,
insanoğlu Ay'daki dağlara tırmanabiliyor ama bu cisimi açıklayamıyor .
Hewlet - Packard'dan bir kristalografın dediği gibi , bu kristal
varolmamalıdır . Yüzlerce yıl öncesinin kuartz kristal ustaları acaba
kimdi? Yoksa kafatasını , başka birilerimi düşürdü?


2000 YIL ÖNCEKİ KALP VE BEYİN NAKLİ

Yine Peru'dayız ; Ica'da ; burada 20.000 taş tablet ve bezbol topuna
benzer kaya parçası bulunmuştur , hepsi resimlerle süsülenmiştir tüm
kayaların sahibi amatör bir arkeolog ve jeolog olan Dr. Javier Cabrera
Darquea'dır .

Kayalar gri andesit ve yarı kristalize sert granit'tir yani
kazılmaları çok güçtür ama Dr. Cabrera'nın belirlediğine göre bu
kayalar oyulmuş olarak çok uzun zamandan beri buradadırlar . İlk kez ,
1525'te kaşif ve katil Pizarro'nun yanında bulunan Rahip Simon adlı
Jesuit misyoner tarafından görülmüş ve katdedilmişlerdi .

1562'de bazı örnekler Avrupa'ya taşınmıştı . Taş portreleri yapanlar
anatomiyi iyi biliyorlardı , hatta günümüzdeki anlayışın daha
ötesindeydiler .

Bazı yerlerde , böbrekler ve akciğerlerdeki kan akışkanlığı ve
akapunktur iğnelerinin anestezik olarak kullanaılacağı noktalar
gösterilmiştir , bu teknik Avrupa'da ancak 1970'ten sonra kullanılmaya
başlanmış ve kanserojen tümörler üzerinde denenmiştir .

Daha ayrıntılı resimlerde açık kalp ve açık beyin ameliyatları
görülmektedir , hatta bir yerde adım adım bir kalp nakli
resmedilmiştir . Bu huzur kaçırıcı keşif , sanki günümüzün teknolojisi
ile rekabet etmektedir . Dr. Cabrera resimlerde bir beyin naklinin
dahi görüldüğü düşüncesindedir . Tarih , öncesi cerrahi düşüncesinin ,
modern cerrahinin daha ötesinde olması çok etkileyici ve çarpıcı bir
kuramdır . Kısacası , tarih öncesi cerrahlar kimlerdir? Ve bu denli
bilgiye nasıl ulaşmışlardır?


MİLYARLARCA YIL ÖNCE ÜRETİLEN DEMİR KÜRELER


30 Yıl önce güney Afrike'da Batı Transvaal'da bulunan Wonderstone
Gümüş Madeninde çalışan madenciler , kuyu açma çalışmaları sırasında
metal kürelere rastladılar .

Kürelerin sayısı 200'ü aşıyordu , 1979'da kürelerin birkaçı
Johannesburg , Witwaterstand Üniversitesi'nden Jeoloji uzmanı Prof.
J.R. Mclver ve Potsshefstroom Üniversitesi'den Prof. Andries Bisschoff
tarafından incelendi , metalik küreler biraz basıktılar ve çapları 1
ile 10 cm. arasındaydı .

Dış yüzeyleri genelde çelik mavisiydi , dışarıya vuran kızıl
yansımalar görülüyordu ve metale gömülü minik benekler vardı ,
benekler beyaz fiberden yapılmış izlenimini veriyorlardı . Alaşımın
nikel/çelik olması doğal değildi çünkü bu kompozisyon kurallarının
dışındaydı , ancak metorik bir köken böyle olabilirdi .

Bazılarında bir veya iki cm.lik ince bir kabuk belirlendi ve küreler
kırılarak açıldığında içlerinin garip süngerimsi bir madde ile dolu
olduğu anlaşıldı ama kısa bir zaman sonra hava ile temas eden bu
maddenin küle dönüştüğü gözlemlendi .

Kürelerin analitik yapısı , kayaların özgün yapısı ile hiç ilgili
değildi , radyo-izotop teknikleriyle yapılan tarih belirlemelerinde
kürelerin en azından 2.8 veya 3 milyar yıllık oldukları belirlenince
herkes şok oldu . Güney Afrika Klerksdrop Müzesin'den Roel Marx , bu
garip ve gizemli olaya bir gizem daha kattı ; küreler kendi eksekleri
etrafında döndürüldüklerinde dışarıya serbest bir tür enerji
yayıyorlar ve durdurulduktan sonra çok uzun bir süre aynı enerjiyi
yaymaya devam ediyorlardı .

Kürelerin yaydığı enejinin türü belirlenemedi , neden yapıldıkları
anlaşılamadı , amaçları bilinmiyor ve de kimlerin yaptığı tahmin dahi
edilemiyor .

Kimibilir belki de Transvaal Küreleri'ni de , model uçakları , kristal
kafatasını , çömlekteki pili ve yıldız hesap makinesini kullananlar
düşürmüşlerdi; kimbilir belkide bütün bunlar akıl ötesi bir zekanın
çocuklarının oyuncaklarıydılar; belki de Neandertal insan avına bi
laser silahıyla çıkan , beyin naklini başarabilen babaları , odalarını
(dünyayı) kirlettikleri için onlara kızıyorlardı...


NEANDERTAL ADAMI KİM TÜFEKLE VURDU?

Eğer yolunuz Londradaki Doğal tarih Müzesi'ne düşecek olursa , arada
Paleolitik Dönemden kalma 38.000 yıllık bir kafatası daha göreceksiniz
"Kristal kafatası da oradadır" Bu kafatası 1921 yılında , şimdiki
Zambia'da bulunmuştur ve sol tarafında yaklaşık iki santimlik bir
delik bulunmaktadır .

Yapılan inceleme sonucunda , deliğin bir ok veya mızrak tarafından
açılmadığı anlaşılmıştır çünkü deliğin kenarlarında mikroskobik
düzeyde dahi en küçük bir çatlak yoktur yani delik sesten daha hızlı
bir cisim tarafından açılmıştır .

Deliğin karşı yanı yani çıkış noktası parçalanmış veya kırıktır , buda
kafatasının içerden dışarıya doğru patladığını göstermektedir yani
özetle bu tür bir delik izi ancak bir tüfek atışı sonucunda açılabilir
.

Ateşli silah uzmanlarına göre , bu tarih öncesi kurban , kasıtlı bir
atışla yani çok yüksek hızlı bir silahın kurşunuyla öldürülmüştür ama
bu silahı onbinlerce yıl öncesinde kullanan kimdi ? İki varsayım var ;
kafatası sanıldığı kadar eski değildir yani ortada ciddi bir bilimsel
yanılgı vardır ya da deliğin nedeni başkadır .

Ama bu Paleotik kafatası 1.820 m. derinlikte kaya blokları içinde
bulunmuştur yani çok eskidir . Peki ama 38.000 yıl önce kim barut
kullanıyordu ? Elbetteki Taş Devri insanı değildi , öyleyse bir başka
ırk vardı . Ya da başka bir dünydan gelen birileri vardı ama uzayı
aşan bir zeka , barutlu tüfekmi kullanıyordu ? Acaba deliğin bir lazer
ışını olabilirmi * yoksa aramızda veya geleceğimizde , Neadertal insan
avcılığına meraklı zaman yolcularımı var? Sonuçta soru şudur ; o
tüfeği kim taşıyordu ?

ALINTIDIR.
Teşekkürler

xxxGLsMxxx

ilginç..
teşekkrler..