:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: 'Bir gün 1 Öykü Yazılacak ..
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Bir gün” dedi… Islak gülüşlü kız…
“Bir gün… Bir öykü başlayacak...
Bir öykü yazılacak bir gün...
Harfler aklını kaçıracak...
Bir gün bir öykü yazılacak, ve sessizliği arşı kaplayacak...
İşte o gün...
O gün, sesim duyulacak...”


“O güne kadar…” dedi… Siyah adam…

“O güne kadar, veremediğim nefes sus’ların!”








Dudağında iki büklüm susuşuyla, yakışmıyordu zamana…

İğreti bir hüzünle, yer tutmaya çalışıyordu masalda…
Fazlaydı bu sessizlik, bu tabloya!





"Konuş!" dedi adam… Fısıltıyla…



“Yaz” dedi kız… Biraz ürkek…



"Nefes" dedi adam…



“Ben boğulurum… Sen yeter ki yaz...” dedi kız… Biraz yenik…



"Keşke” dedi adam…

“Keşke yine bekleyebilseydim orada seni..."





“Keşke yine gelebilseydim...” dedi kız… Biraz mahcup…



Sahi… Keşkeler umudu çoğaltır mıydı?








"Çok kaldın giderken…” dedi adam…

“Ardına bakışın canıma değdi…"





Bakışlarını yere eğdi kız… Avuçları üşüyordu…

“Ardıma bakmaya cesaret edemedim...”dedi…
“Baksaydım; gözüme batardı, içimi yakardı kalanlığın...”





“Ama gittin…” dedi adam… Sitemli… Sesi biraz siyah…



Kirpikleri ıslandı kızın… Titredi sesi…

“Gitmek” dedi…
“Gitmek beni çoğaltır, kalmak seni tenhalaştırır…
Ben gitmiyorum, içimde yaşattıklarımla kalmayı ezberliyorum...”





“Neden gidişlere dönük yüzün?” dedi adam… Ümitsiz…



“Gidişlerim ters yönedir hep... Bir vapurun güvertesinde gidenlerin türküsünü söylerken, kalanlara dönerim hiçliğimi... Geride bıraktıklarım içimi daha uzun yaksın diye... Geride içimi bırakırım ben... Geride kalanlığı... Kalanı yoktur gidişimin... Ben gerimde yokluğu bırakırım... İçli bir elveda türküsü söylemez ardımdan hiç bir el... Ben ardımda beni bırakırım...”



Sustu adam…



Sonrası uzun bir suskunluk… Sonrası solgun bir soluk…







Uzun uzun izledi boğazı… Uzun uzun izledi acıyı…

Kıyıya vuran her dalgada, irkilerek uyanıyordu sanki rüyasından…
Bakışı martılara uzandı bir ara…
Bir martının kanadında geçmişi izler gibiydi…
Sahi bir kitap olsaydı yaşananlar…
Açsaydı son sayfayı, hani hep yaptığı gibi…
Okusaydı sonu… Sussaydı sonra…
Olmadı…





Bir kez daha çekti ciğerlerine şehri…

Ve yeni bir şeyi fark etmenin heyecanıyla baktı kıza…





"Anladım…” dedi…

“Anladım ki; İstanbul’a şiir yazanlar, aslında bir canı gizliyorlar, adını İstanbul koyarak..."





Gülümsedi kız…

Ağlamamak için güler gibiydi sanki…
Susmamak için ağlar gibi…
“İstanbul…” dedi…
“Her yürekte bir başka isimde kanar...”





Duraksadı bir an…

Nefret kusan bakışları, bir annenin şefkatini taşıyordu bu defa… (Yalnızca ona baktığında…Wink
Merhametin en ağlak haliydi sorusu…
“Geçmiş mi?” dedi… Kısık bir sesle ağlattı hüznünü…
“Yoksa hiç gelmeyecek mi? Hangi yanını kanattı İstanbul?”
Artık bakışları da ağlıyordu…
“Unutma...” dedi…
“Düş/üş/lerde kanar... Şimdi yaslan ruhuna, yüz çevirme masalına… Aşkı yaz ki; aşkta boğulma! Uzağındadır belki, belki yanı-başında… Diyar-ı terkin olmuştur belki aşka, belki vuslatın kalbidir sana... Ama sen yinede… Aşkı yaz ki; aşkta boğulma...”





Bu defa adam gülümsedi...

Hüznüyle şehri yaşlandıran o koca adam, gülüşüyle bir kızın çocukluğunu ağlatıyordu şimdi…
Anlamış gibi baktı gözlerine…
"Keşke…” dedi…
“Keşke sadece çocukluğumuz yaşlansaydı... Gözlerimiz yaşlanacağına…"





Kirpiğinden bir tel koparttı kız… Uzattı adama…

“Bak” dedi…
“Önce ihtiyarlığım yaşlandı... Sonra kadınlığım... Sonra genç kızlığım... Sonra çocukluğum... Ve şimdi gözlerim...”
“Biliyor musun?” dedi…
“İnsan en çok gözlerinden yara alırmış... Sırtında bir ömrü de taşısa, ilk gözlerinden yaşlanışı bundanmış... Vazgeç şimdi sırtındaki ömrü sınamaktan, geçmişi kovalamaktan... Gözlerinin yükünü hafifletmek için yaz bu gece... Adını yanlış anla ve doğ karanlığa...”





Bir kez daha sustu adam…

Ve bir kez daha…
Soluğu uzun bir sessizlikti bu defa…
Yorgun bir suskunluğu uyutuyordu gözkapaklarında…





Korktu kız…

Anlıyordu suskunluğun sustuklarını…
Anlıyordu sonun başlangıcını…
Kaçınılmaz olanı uzaklaştırmaktı tek çabası…
Daha yeniydi…
Daha çok yeni…
Şimdi değildi…
Şimdi zamanı değildi…
Böyle bitemezdi…





“Bir masal anlat bana...” dedi… Sesi her zamankinden telaşlı… Her zamankinden ürkek…

“Bir masal anlat bana, hüznümü geceye boğsun...”





“Ah ufaklık ahh!” dedi adam…

Yine bir “ah” anlatıyordu her şeyi…
Yine bir “ah” …
Tek bir “ah” !
“Masallar ki; ölümleridir bir şairin… Dilim hangi masala korkutsun seni?”





Artık yalvarmaklı bir ses vardı kızın dudaklarında…

“Üşüyorum... Sabaha karşı boğuyorum gözlerimi... Hüzün şarkıları besteliyorum nefeslerimde... Hangi korku korkutabilir ki beni?”





Hüzün gözlü kız, ısrarcı bir çocuktu şimdi, yoktu kurtuluşu…

“Hadi” dedi adam…
“Hadi yum öyleyse gözlerini... Bu aydınlık beni korkutuyor… Yum gözlerini; belki düş düşer gerçeğine… Uyu... Uyu ki; gece bulaşmasın gülüşüne… Uzun tut soluğunu, karanlığım üşümesin yine...”





Ümidini yitirmiş bir çocuğun küskünlüğüyle bakıyordu kızın gözleri…

Sonu baştan belli bir öykü, nasıl yakabilirdi ki böylesine içini?
“Ben ne kimsenin içi olabiliyorum, nede gerisinde kalabiliyorum” dedi sesinin son havliyle…





“Sen iç denen şeyin ta kendisisin!” dedi adam… Son nefes titrekliğinde…

“Sen iç denen şeyin ta kendisisin!”








Ve “Bir gün” dedi… Islak gülüşlü kız…

“Bir gün… Bir öykü başlayacak...
Bir öykü yazılacak bir gün...
Harfler aklını kaçıracak...
Bir gün bir öykü yazılacak, ve sessizliği arşı kaplayacak...
İşte o gün...
O gün, sesim duyulacak...”





“O güne kadar…” dedi… Siyah adam…

“O güne kadar, veremediğim nefes sus’ların!”








Ölür adım yürüdü kız…

Bütün sesler susmuştu…
İçi susmuştu…
Bir sessizlik hakimdi şimdi fikrinde…
Son gücüyle sıktı yumruğunu…
Kırgınlığını yükledi avuçlarına…
Son bir sitem daha düşürdü parmaklarına…
Bir kez daha sıktı…
“YALAN” diye haykırdı…
“YALAN”





Ayna kırıldı…

Elinde kan vardı…
Ve o siyah adam, kırılan bir aynanın, henüz kana bulanmamış parçasında, yalnızca kızın gördüğü bir masaldı…
Ve her şey yalandı… !








Belki bir gün, bir öykü yazılacaktı…

Belki bir gün, bir öykü duyulacaktı…
Ve belki o gün, ıslak gülüşlü kızın sesi, sahiden duyulacaktı…
Ve masalı duyan… Tek o olamayacaktı!





Belki bir gün, bir öykü yazılacaktı… !






[SIZE=1]Fatıma Arslaner[/SIZE]


[SIZE=5]Yirmidokuzeylülikibinsekiz


02:35
[/SIZE]




.. Onun için ..
Çok güzeldi saol sevda yüreklim...
nasıl güzel bir yazıdır ki bu insanı uzaklaştırıyor kendinden..
hapsolduğu suslardan çıkartıyor insanı ve yüreğine hapsediyor suslarını...

yüreğine sağlık güzel yürekli insan...
çok güzel bir paylaşımdı...