:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: 'Morg ..
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
morgei4.jpg
Daha merdivenlere adım attığa anda kötü bir duyguyla ürperdi. İşi uzamış, eve ancak gece yarısı dönebilmişti. Sebepsiz bir telaşla basamakları koşarak çıkmaya başladı. Anahtarı yuvasına takmaya uğraşırken panik iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Eve girip koridorun ışığını yakınca rahatladı. Odasında soyunurken kendi korkaklığına güldü. Evinden ayrılıp tek başına yaşamaya başlamıştı bir süredir. Bu durumu bir türlü kabullenemeyen babaannesi görse şimdi “ oh iyi oldu, büyük lafı dinlemezsin hiç, kız başına ne işin var yalnız evlerde” diye söylenmeye başlardı. Oysa bu herkesin zaman zaman hissettiği sebepsiz korkulardan biriydi sadece. Hızlı bir duş aldıktan sonra, aynanın karşısında dişini fırçalarken odasından gelen mekanik sesle irkildi. Ensesinden başlayan bir ürperti vücuduna yayılırken sesi tekrar duydu. Mail geldiğini bildiren neşeli mesaj sesiydi bu. İçine dolan rahatlama hissiyle bir an yüzüne yayılan gülümseme donup kaldı. Bilgisayarını açmamıştı ki.

Korkarak odasına girdi, bilgisayarı açıktı. “Belki de duşa girmeden açmışımdır” diye düşündü. Ekrana baktığında mail hesabının açık olduğunu gördü, yeni bir mesaj vardı. Bilgisayarını açtığını unutmuş olabilirdi ama mail hesabına giriş yapmadığını çok iyi biliyordu. Gönderen kısmında “real”, konu kısmında ise “morgue” yazan bir mesaj ve mesaja ekli bir video dosyası vardı. Güvenmediği hiçbir mesajı açmıyordu ama bu olağan dışı bir durum olduğu için mesajı açtı ve video dosyasını tıkladı. Ekteki dosya hiç nazlanmadan anında bilgisayarına indi. Büyük bir merakla izlemeye başladı.
Önce sadece karanlık vardı görüntülerde, bir müddet sonra kaba bir erkek sesi bir türkü mırıldanmaya başladı
“Bana ne yazdan bahardan
Bana ne borandan kardan
Aşağıdan yukarıdan
Yolun sonu görünüyor”
Tüylerini ürperten adamın sesi miydi? yoksa türkü mü? Bu sesten kurtulmak için görüntüyü hemen kapatmak istedi. O anda görüntüde bir kıpırtı oldu. Arkadaki küçük bir havalandırma fanından sızan ışık genç bir kızı belli belirsiz aydınlattı. Kız anlaşılmaz bir şeyler mırıldanarak elini kaldırmaya çalıştı ama eli metal bir yere çarparak geri düştü. Kız panikle çırpınmaya başladı. Elini oynatıyor ayaklarını sallıyor ne tarafa dönse hep metale çarpıyordu. Çok soğuk bir yer olduğu kızın titremesinden anlaşılıyordu. Tüm gücüyle çığlık atıyor ama sesini duyurmak bir yana gitgide artan panikle nefes almakta bile zorlanıyordu. Kızın çığlıkları metalin boğuk sesine karışıyor, korku panik ve delilik arasında gidip gelmeye başlarken çaresizlikle çırpınıyor ama çırpınmaları bir sonuç vermiyordu. Sanki canlı canlı mezara gömülmüş gibiydi. Metal bir mezara.
Genç kız bilgisayarın başında korkudan nefes alamaz durumda dehşetle görüntüyü izlerken görüntü değişmeye, kamera dışarıyı göstermeye başladı. Sıra sıra dizili dev çekmecelerle dolu soğuk çıplak ve penceresiz bir odaydı burası. Bir köşede üzeri muşamba kaplı sedye benzeri bir şey odadaki tek eşyaydı. Kocaman 2 kanatlı, iki yöne açılır kapısı vardı. Kapının dışındaki masada oturan bir hademe morgda nöbetçi kalmanın, ölülerle bir arada bulunmanın belli belirsiz korkusunu bastırmak için kart sesiyle türkü mırıldanıyordu.
İçerideki genç kızın feryatlarını duymuyor muydu? Yoksa duyup ta aldırmıyor muydu? Görüntü yavaşça kararmaya başlarken artık sadece türkü duyuluyordu.
“Azrailin gelir kendi
Ne ağa der ne efendi
Sayılı günler tükendi
Yolun sonu görünüyor”
Bu kelimelerle görüntü sona eriyordu.
Uzun süre yerinden kıpırdayamadı genç kız. Korku ve dehşetten nefes alamayacak kadar gerilmişti. Aklı yavaş yavaş sorularla beraber yerine gelmeye başladı. Kim, neden göndermişti ona bu görüntüleri? O kız kimdi? Niye canlı canlı morga konulmuştu? “Beni korkutmak isteyen bir aptalın soğuk şakası olmalı” diye düşündü. Tüm cesaretini toplayıp kalktı, bütün kapıları ve pencereleri kontrol etti. Evdeki bütün ışıkları yaktı. Tekrar odasına gelip yatağına uzandı. Aklında bin bir soru ve türlü korkularla uykusuz geçecek saatler başlamıştı. Yorganın altına iyice büzülüp, tırnağını bile dışarı çıkarmadan saatler boyu korkuyla tavanı seyretti. Yavaş yavaş uykusunun korkusuna galip gelmeye başladığını hissettiğinde memnuniyetle uykunun kollarına kendini bıraktı.
Birden ürpererek uyandı. Yatarken tüm ışıkları açık bıraktığı halde zifiri karanlıktaydı. Çok üşümüştü, üzerinde yorganı arandı bulamadı. Kaç saat olmuştu uyuyalı acaba? Kolundaki saatin ışığını yakmak istedi ama havaya kaldırdığı kolu buz gibi bir metale çarpıp geri düştü. Genç kız panikle çırpınmaya başlarken aynı anda dışarıdan kart bir erkek sesi türkü söylemeye başladı.
“Bana ne yazdan bahardan
Banane borandan kardan
Aşağıdan yukarıdan
Yolun sonu görünüyor”
Ölmüş yani hee vay bea ilginç bir hikayeydi Smile
Teşekkürler Nur ... Smile
qüzeL bi payLa$imdi . . . saoL
Cok etkileyici bir yazı..

Tesekkürler..