:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Bu da, son rolüme atacağım son imzam olsun.
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
69003978kx6cf4.jpg



yorgunum, fersizim, halim yok şu an sana çatmaya...

göğsümün sol köşesi, "o" diye atmıyor, isim vermiyor artık kulağıma, tek ulaşan, sızının sızıntı sesi... istedim ki, gördüklerini, bildiklerini birde benden dinle...
dizlerimde sakladığım son derman kırıntısını, onurluca düşmek için, ne göğe nede yere sırtımı dönmemek adına saklıyorum. söz dinlemezlerdi, habire mecbule götürürlerdi çeke çeke beni..artık, kendilerini, bir karış kalan umut yorganıma göre uzatmaları için kararlıyım. kazık çaktım merkezine, ya yola gel, ya yolu getir yanıma, yanıbaşıma...kaçırma gözlerini, sakınma sakın, hem bilirsin inatçı budağım üzerinde...yalvaracağım Güç, sen değilsin, olman da mümkün değil. Ebrehelerine karşı, tırnaklarına ateşten taşları alacak ebabillerim var benim. deneme bile... bak, yüreğimdeki direniş bayrağı yarıya inmiş. yaslıyım... utana sıkıla isteğimi, yerine getir bari... anlayış gösterirsin umarım, bu uslanmaz çalçene belalına.
evet hayat, yasla alnını alnıma, bende kendimi yaslayayım...başlayayım eserinden kesitleri anlatmaya... ister hakver, döğün, ister öğün, farketmez benim için. dinle yeter, bağrında usulca esen rüzgar kıvamında..
hatırla, planlayıp karşıma çıkardığını... hani kalbine gülleri doldurduğun, kalbi yüzüne yansıyanı... yedi tepeli şehirden seçtiğin, yedi umut dikti gönlüme... yadellerden getirip taktı tebessüm ağırlığını yanağıma... güneş oldu, doğdu gözlerime, yüreğim aydınlandı.
ustaca tutuşturduğu kıvılcımı, yanmakta ustalıkla karşılık buldu... gözbebeklerimiz birbirimizin resim çerçevesine döndü... mutluluğun tarifini şıp diye söylerdim.
..
heyhat ki, gözlerimin çizdiği gökyüzü ufak olmuş. doğan güneş, çabuk battı. sen de senaryoyu mecburen kısa yazmak zorunda kaldın değil mi hayat? yoksa? yoksa rolünü unutup, son sayfayı mı aldı eline gülyüzlüm?? perde gerisindeki suflör kimdi sahi? bir kini mi vardı? inan, öylesine âni, öylesine alelacele, öylesine vakitsiz gidiverdi ki... doyacak bir veda sahnesi bile çok görüldü....
şaşkınlığıma nağmeler karıştı...
<<"bir daha beni arama sorma/unut gitsin, herşey burada bitsin/diye yazmışsın/sonra/herşeyini alıp kaybolmuşsun/ama bir şeyi unutmuşsun.
unuttuğun seni duvarlara yazmış/unuttuğun seni kendine yazmış/unuttuğun şimdi soruyor sana
seni unutmak kolay mı?/beni böyle bağırtmak kolay mı?
ama şunu hiç unutma/peşindeyim/asla bırakmam/aslaaaaaaa">>(*) diye yankılanan sese uyup mırıldansam neye yarardı ki artık?
ya da;
<<"gidip, gurbet eli mesken mi tuttun/bir selamın gelmez beni unuttun/ gurbetten sılaya düşmez mi yolun? / ey benim agazım/ey baharım yazım/ elimdeki sazım/ceylanım
geri dön, geri dön nazlı ceylanım/ hasretin yaman nasıl dayanım/ hey dağlar maralım/ hey hayırsız belalım/ hey kaşı gözü karalım/ceylanım
ne gidenler döndü, sen dönmedin/ sensiz kaç gece kaç sabah oldu/ yokluğun ecelmiş, hasretin kefenmiş/ dönmemeye yemin mi ettin/ ya beni de al ya sen gel yanımda kal/ gitme maralım/dön maralım/ dön, dön ceylanım
ay değil yıl oldu bitir hasreti/ aklı firar ettim yüzün görmeyeli/ mecnuna eş tuttu, kınar el beni">>(**) ağıtına, ters akan gözyaşı ile tempo tutmam, gideni yolundan geri döndürebilecek miydi ki?
oysa; sıkı sıkı tembihlerdi: beni bırakma, ben seni bıraksam bile, benden vazgeçme, ben vazgeçsem de diye...ah gülyüzlüm, yüze kapanan kapıyı, tekrar çalmak, benim tipim değildi. sürekli sana, beni tanı demekteki muradım buydu işte.
ama öyle bir vazgeçtin ki benden, öyle bıraktın ki beni, dayanılmaz manzarayla başbaşa. kapının ardı cennet olsa, çalamazdım... bedenim; yanıp küllenir, doğrulup tekrar yanar küllerimden, gene de elim varmazdı/varmaz o kapıya.
vedaya acele eden, ecele giderdi... artık kapının önü-ardı mezarlığa açılır. mazi, kitabın altında kaldı son sayfa da çevrilince.
perde inerken, kimler alkışladı hayat? o an kopan ses tufanı, alkış mıydı, yoksa yüreğimin inlemesi mi? bilgi ver bana ilk kez.... mezar taşı üstü boş kalsın istemem....
işte böyle hayat... planın tıkır tıkır işledi.. her dem gülüyordu.. gün geldi gülü yordu... kalbi kahırla doldu, kalbi yüzüne vurdu... gözlerimde güneş tutuldu son kez..
yedi tepeli şehirden seçtiğin, yedi kahır bıraktı bana... birini, gözlerim sahiplendi, son damlasına kadar harcadı ve sele verdi gönderdi, yüreğe sızan ışık deliklerini tıkayarak. birini, yanaklarım sahiplendi, tebessüm mesafesini kapatarak eritip bitirdi... beşini ise yüreğim sahiplendi. buyur etti hemen. o beş kahır, yüreğimde beş noktaya dönüştü. ve yüreğim, o beş noktayla, körlere yoldaş oldu. aşkı hiç göremeyecek artık...
böyle bir bedene, onursuzca düşüp, kısık bir son nefesle veda etmek yakışır mı ey hayat?! hayır, asla layık değil buna... düşerken, o şehrin yedi tepesini oynatacağım yerinden. Bu da, son rolüme atacağım son imzam olsun.