:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Sizce Türkiye'de Atatürk'ü sevmemek suç olmalı mı?
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Sayfalar: 1 2
Bence kesinlikle evet. Çünkü şu an Türklük ve Müslümanlık'tan bahsedebiliyorsak bunu Atatürk'ün emperyalizme verdiği savaş nihayetindeki zaferine borçluyuz.

Bence ya Atatürk'ü sev ya da Türkiye'yi terk et !!!

Bu söz tursitleri bağlamasın lütfen. Big Grin
bence atatürk'ü sevmemek suç deil.ayrıca kimse kimseyi hiçbi yerden kovamaz.emperyalizme karşı verdiğin savaştan bahsediyorsun.birde atatürk'ün siyaset hayatını bi araştır bakalım.o zaman anlarsın bunu.atatürk sana bana kitaplarda okullarda öğrettiği gibi bir kahraman olabilir ama onun çevirdiği dümenleri hala kimse anlayamadı.sana bi soru!:::neden atatürk heykelleri hep batıya doğru bakar?
Peki sana bir soru. O heykelleri Atatürk mü yaptırdı?

Ben Atatürk'ü çok iyi bilirim, merak etme. Sen Atatürk'ü kimden öğrendin? Bu da sana 2. sorum.
theropoda Adlı Kullanıcıdan Alıntı:bence atatürk'ü sevmemek suç deil.ayrıca kimse kimseyi hiçbi yerden kovamaz.emperyalizme karşı verdiğin savaştan bahsediyorsun.birde atatürk'ün siyaset hayatını bi araştır bakalım.o zaman anlarsın bunu.atatürk sana bana kitaplarda okullarda öğrettiği gibi bir kahraman olabilir ama onun çevirdiği dümenleri hala kimse anlayamadı.sana bi soru!:::neden atatürk heykelleri hep batıya doğru bakar?




Yanlış anlama ama sen bir çok şeyi yanlış öğrenmişsin... Örnek : Atatürk özel isimdir ve büyük harfle yazılır. ''Bu şimdi şaka mı? '' deme bana... Yanlışlar büyüdükçe, içindeki kötülük cevheri de büyüyebilir...

Atatürk'e gelince, dünyada 4/4'lük politikaya sahip olan ve bu politakısını uygulamış olan bir lider gösterebilir misin ? Bu dünyada kimse 4/4'lük değildir... Atatürk bir çok kadının kalbini çalmıştır ve Atatürk yüzünden intihar eden kadın da vardır... Atatürk içki de içiyordu evet bu bir yanlış olabilir, haram olabilir; AMA SANANE YA DA BANANE...
İnsanlar hakkında karar verirken terazi kur: İyilik ve kötülük terazisi koy bunun adını.

Şu anda rahat bir şekilde nefes alabiliyorsan bu topraklarda, kimse seni dışlamıyorsa güzel yurdunda ve namus denen kavramı biliyorsan tarih kitaplarında, yapma güzel kardeşim... Canımıza çok kıydılar, son Osmanlı zamanında kimse kılını kıpırdatmadı... Bir kişi hariç o da Mustafa Kemal... Bu kadar büyütmeyin demeyin, büyütülmeli bu büyük önder. Onun fikirleri vardı, onun idealleri vardı, onun Türk milleti gibi asil vatandaşları vardı ve bu vatanı emanat edebileceği Türk Genci vardı... Onun bir fikri vardı, ama sizin yok... Onun bedenen ölmüş olması, onun değerlerini yitirmemiz için bir bahane değildir. Onun fikirleri var... ve fikirlere kimse kurşun sıkamaz...

Farkında değil misiniz, medeniyet diye özümüzü kaybediyoruz..!
bence suç olması doğru değil ama eğer ATATÜRK* ü sevmeyen varsa bu ülkeden gitmesi gerek..bu ülkede yaşayan herkes yaşamayı Atatürk e borçlu...morcivete de sonuna kadar katılıyorum...
pardon morciiTongue
[GOOGLE]-6613548124087322865&ei[/GOOGLE]
video güzelmiş...
[url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://img131.imageshack.us/img131/5840/nemutlu7wrhs4.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://img131.imageshack.us/img131/5840/nemutlu7wrhs4.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://img131.imageshack.us/img131/5840/nemutlu7wrhs4.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://img131.imageshack.us/img131/5840/nemutlu7wrhs4.jpg"]
nemutlu7wrhs4.jpg
[/url][/url][/url][/url]

Mustafa Kemal ATATÜRK1881-...

[url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s12.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s12.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s12.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s12.jpg"]
mustafa-kemal-ataturk-s12.jpg
[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s11.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s11.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s11.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s11.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s11.jpg"]
mustafa-kemal-ataturk-s11.jpg[/url][/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s10.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s10.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s10.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s10.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s10.jpg"][url="http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s10.jpg"]mustafa-kemal-ataturk-s10.jpg[/url][/url][/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s9.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s9.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s9.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s9.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s9.jpg"][url="http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s9.jpg"]mustafa-kemal-ataturk-s9.jpg[/url][/url][/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s8.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s8.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s8.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s8.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s8.jpg"][url="http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s8.jpg"]mustafa-kemal-ataturk-s8.jpg[/url][/url][/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s7.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s7.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s7.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s7.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s7.jpg"][url="http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s7.jpg"]mustafa-kemal-ataturk-s7.jpg[/url][/url][/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s6.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s6.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s6.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s6.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s6.jpg"][url="http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s6.jpg"]mustafa-kemal-ataturk-s6.jpg[/url][/url][/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s5.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s5.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s5.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s5.jpg"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s5.jpg"][url="http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s5.jpg"]mustafa-kemal-ataturk-s5.jpg
[/url][/url][/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/photos-small/mustafa-kemal-ataturk-s5.jpg"]
[/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/kisi/mustafa-kemal-ataturk/fotograflar/5.htm"]

[/url]Asker, devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanı, Türklerin babası, çağımızın en büyük lideri. Eşi görülmez başarılara imza atmış, ülkesi için hayatı pahasına kahramanca savaşmış, çökmüş bir imparatorluktan yeni, çağdaş ve dinamik bir ülke yaratmış, bugün Türk halkının bir bayrak altında bağımsız şekilde yaşamasını sağlamış ve Türkiye’yi kurtarmıştır. Bayrağımızı ve topraklarımızı ona ve komuta ettiği binlerce Mehmetçiğe borçlu olduğumuz için yediden yetmişe şükran doluyuz. Zira Atatürk, kaderimizi değiştirmiş, boyunduruk altında olmadan yaşamamız için bize bu ülkeyi bırakmıştır. Ülkemizin en büyük tarihi sınavı olan Kurtuluş Savaşı’nda Türk askerini komuta etmiş, ekonomik ve askeri açıdan yokluk sınırında olan ülkemizi azmi, sabrı, çalışkanlığı ve dehası sayesinde tek vücut haline getirip, bağımsızlığına kavuşturmuştur. Ülkemizin geleceğini her şeyin üstünde tutmuş, inkılâpları ve ilkeleriyle bugün Türkiye’nin çağdaş milletler içinde hak ettiği yerde olmasını sağlamıştır. Arkasında çok daha iyi bir Türkiye ve dünya bırakarak hayata gözlerini yummuş olan Atatürk, hiç kuşkusuz Türklerin en büyük şansıdır. Hayatı boyunca sevilen, tevazusu, hoşgörüsü, barışçı ve uzlaşmacı kişiliği, entelektüelliği, hümanizmi, görgüsü, karizması ve eşsiz özellikleriyle dünyanın da hayran olduğu Atatürk, savaş yerine barışa, ayrılık yerine birlik ve beraberliğe sahip çıkmış, Türk bayrağı altındaki herkese ve tüm dünyaya şu önemli mesajı vermiştir: “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” Atatürk, Türk' ün tarihinde ve gönlünde ebediyen yaşayacaktır, ölümsüzdür.






Atatürk’ün Kökenleri



Cumhuriyetimizin kurucusu, kahraman asker ve büyük devlet adamı Atatürk’ün kökenleri Karaman Beyliği’ne uzanmaktadır. Babasının ailesi, Anadolu'nun Türkleşmesinde önemli rol oynamış olan "Kızıl-Oğuz" ya da "Kocacık Yörükleri” denilen Türkmenlerden geliyordu. Fatih Sultan Mehmed’in padişahlığı döneminde parçalanan Karaman Beyliği’nin Yörük aşiretlerindendiler ve Karaman’ın Taşkale Köyü’nden Rumeli’ye göç ettirilmişlerdi. Atatürk'ün büyük dedesi olan Kırmızı Hafız Efendi, anne tarafından “Gulalar” baba tarafındansa “Pınarlar” olarak anılan ailelerin mensubuydu. 1850 yılında, Hafız Ahmet Efendi kardeşi Hafız Mehmet Emin'le birlikte ticaret amacıyla Manastır şehrine gelmiş, daha sonra da Selanik’e yerleşmişti.

Atatürk’ün anne tarafının kökenleriyse, Orta Anadolu’dan getirilerek Batı Makedonya'nın Sarıgöl Bucağı'na yerleştirilen, daha sonra Selanik'in Lankaza(Lagaza) bölgesine göç eden ve “Evlad-ı Fatihan” olarak anılan yörüklere uzanıyordu. Atatürk'ün büyükannesinin adı Ayşe, dedesi ise Sofi-Zade Feyzullah efendiydi, Hasan ve Hüseyin isimlerinde iki çocukları vardı. Zübeyde Hanım’a döneminde kadınların okula gitmesi yaygın olmadığı için, okuryazar oluşu nedeniyle Zübeyde Molla deniliyordu.

Atatürk'ün babası Ali Rıza Bey, Manastır vilayetinin Debre-i Bala sancağına bağlı Kocacık nahiyesinde doğdu. Ali Rıza Bey, bir süre Selanik Evkaf kâtipliğinde bulunmuş, 1876 yılında Selanik Asakir-i Milliye Taburu’nda birinci mülazım olarak görev almış, 1877’deki Osmanlı-Rus Harbi’nde de savaşmış ve sonraları ticaret hayatına atılmıştı. Gümrük Muhafaza Teşkilatı'nda memurluk yaparken Zübeyde Hanım’la 1871 yılında evlenmelerine müteakip ilk çocukları Fatma dünyaya geldi. Ardından Ahmet (1874), Ömer (1875), Mustafa (Kemal Atatürk) (1881), Makbule (Boysan, Atadan) (1885) ve Naciye (1889) isimlerinde beş çocukları daha oldu. Ancak Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer ise henüz sekiz yaşlarındayken, o dönemde Rumeli'yi kasıp kavuran kuşpalazı (difteri) salgınından hayatlarını kaybettiler.

(Yüzbaşı Bakir Tosun'un Tarihte Bozkır ve Çevresi Yelbeği adlı çalışmasında, Atatürk'ün soy ağacı hakkında detaylı bilgilere yer verilmiştir.)






Atatürk’ün Doğumu

Mustafa Kemal ATATÜRK, 1881 yılında, Selanik'in Koca Kasım Paşa Mahallesi, Islahhane Caddesi üzerinde bulunan evde dünyaya geldi. Ali Rıza Bey, çocukken kazayla beşikten düşürüp ölümüne yol açtığı ve hiç unutmadığı kardeşinin ismini yeni doğan oğluna verdi: Mustafa.

Sarı saçlı, mavi gözlü bir bebek olan Mustafa, Rumi takvime göre 1296 yılında dünyaya geldiyse de, doğduğu ay ve gün hakkında kesin bir bilgi yoktu. Ancak kayıtlarda yer alan bilgilere göre Zübeyde Hanım oğlunu “Erbain Soğukları” sırasında doğurduğunu ve aklında kalan tarihin 23 Aralık olduğunu belirtmişti. Bu tarih takvim farkı dolayısıyla 4 Ocak 1881’i göstermektedir.

Selanik arşiv belgelerinden edinilen bilgilere göre, Atatürk’ün doğduğu ve şu anda müze olan ev, 1870 yılından önce Rodoslu hoca Hacı Mehmed tarafından yaptırılmış, önce İbrahim Zühdü, daha sonra da Abdullah Ağa ve eşi Ümmü Gülsüm'e satılmıştı.
Ali Rıza Bey, babasının Subaşı Mahallesi’ndeki evinde eşi Zübeyde Hanım ve çocuklarıyla birlikte 1878 yılına kadar ikamet etmiş, daha sonra Atatürk’ün doğacağı evi kiralayıp yerleşmişti. 1880 yılında belalısı bir Rum eşkıya tarafından kaçırılan Ali Rıza Bey'in hayatından ümit kesildi. Sonradan yüksek bir haraç ödeyerek kurtuldu.
Atatürk’ün doğduğu ev, etrafı yüksek duvarlarla çevrili, harem ve selamlığı olan üç katlı, klasik bir evdi. Dönemin belgelerine göre, bir bab fekani oda, bir divanhane, bir tahtessema, iki bab tahtani oda, bir çeşme ve avludan oluşuyordu. Dış yüzeyi pembe boyalı olup, alt pencerelerine emir, üst pencerelerine de ahşap kafesler yapılmıştı. Atatürk evin ikinci katındaki sol tarafa düşen ocaklı odada dünyaya gelmişti.

29 Ekim 1933’te, Cumhuriyet'in Onuncu Yıl Dönümü dolayısıyla, Selanik Belediyesi, Türk-Yunan dostluğu ve Balkan Konferansı’nın bir hatırası olarak, Atatürk'ün doğduğu evin çift kanatlı kapısının sağ köşesine mermer bir plaka yerleştirdi. Plakanın üzerinde Türkçe, Elence ve Fransızca olarak şu ifade yer aldı: “Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri GAZİ MUSTAFA-KEMAL burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyetinin onuncu yıldönümü münasebetiyle konulmuştur.” Atatürk’ün doğduğu ev bugün Selanik'in Aya Dimitriya Mahallesi’ndeki Apostolu Pavlu Caddesi üzerinde 75 numaradadır, bitişiğinde Türk Konsolosluğu vardır. [align=left]






Atatürk’ün Çocukluğu ve Eğitimi

Atatürk mütevazı bir aileden geliyordu. Onun bu özelliğinin ileride halkın nabzını tutmasını bilmesinde, halkın eğilimlerini sezmesinde büyük faydası olacaktı. Yakınları onun bir halk çocuğu olmakla övündüğünü ifade etmişlerdi. Atatürk 4 yaşındayken kız kardeşi Makbule Boysan Atadan dünyaya geldi. Diğer kardeşlerini çocuk yaştaki ölümleri nedeniyle hiç tanıyamayan Atatürk’ün çocukluk yıllarına dair kayıtlarda yer alan bilgiler sınırlıdır. Atatürk, okul çağına geldiğinde, eğitimi konusunda annesiyle babası arasında görüş ayrılığı belirdi. Geleneklere bağlı olan ve Hacı Sofi gibi dinine bağlı bir aileden gelen Zübeyde Hanım, eğitim sisteminin karışık olduğu bu dönemde, Atatürk’ün dini eksende eğitim veren Mahalle Mektebi'ne gitmesinde ısrarcı davranıyordu. Aydın görüşlü olan Ali Rıza Bey'in tercihi ise yeni açılan ve döneme göre oldukça modern bir anlayışla kurulan Şemsi Efendi İlkokulu’ndan yanaydı. Zira okulun kurucusu olan ve okula kendi ismini veren Şemsi Efendi, okulunda ezbercilik yerine katif metodu uygulatıyordu, ayrıca okulun kız bölümünü de açmış olan aydın bir eğitimciydi. 1873 yılında Selanik’te valilik görevine başlayan Mithat Paşa, başarılarından dolayı Şemsi Efendi’ye padişah nişanı vermişti.

Ali Rıza Bey'in önerisiyle okul konusundaki ikilem çözümlendi. Buna göre Atatürk, önce ilâhîlerle ve dinî bir törenle mahalle okuluna başlayacak, birkaç gün sonra da Şemsi Efendi okuluna geçecekti. Şemsi Efendi Okulu’nda dönemin mahalle okullarından farklı olarak yeni öğretim metotları uygulanmakta ve kara tahta, tebeşir, silgi, öğretmen masası, okumayı kolaylaştıracak levhalar gibi yeni araçlar kullanılmaktaydı. Atatürk’ün pedagojik esaslara göre eğitim veren bu okulda öğrenim görmesi gelişmesinde oldukça etkili oldu. Zekâsı ve üstün yetenekleri ile kısa zamanda arkadaşlarının ve öğretmenlerinin sevgisini kazanan Atatürk, matematikteki üstün başarısıyla da dikkat çekiyordu.

Bu arada gümrük memurluğunu bırakan, kereste ve ardından da tuz işine giren Ali Rıza Bey, Rum eşkıyalar ve tuzların erimesi nedeniyle ticaret hayatından çekilmişti. Memuriyete tekrar giremeyen Ali Rıza Bey bir süre sonra hastalandı ve 1888’de hayatını kaybetti. Babası öldüğünde Atatürk 7 yaşında, kız kardeşi Makbule ise henüz 3 yaşındaydı.
Babasının ölümü üzerine okuldan ayrılmak zorunda kalan Atatürk ve ailesini zor günler bekliyordu. Eşini kaybettiğinde kızı Naciye’ye hamile olan Zübeyde Hanım, 1890’ta doğum yaptı. Maddî durumu yetersiz olan Zübeyde Hanım çocuklarını alarak Langaza’da tarım işiyle uğraşan ağabeyi Hüseyin Ağa’nın çiftliğine yerleşti. 1901 yılında Atatürk’ün kız kardeşi Naciye, verem hastalığına yakalanıp hayatını kaybetti. Babasını ve kısa bir süre sonra kız kardeşini kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşayan Atatürk’ün, dayısının çiftliğinde ailenin erkeği olarak aldığı sorumluluklar artmıştı. Çiftlikte geçen bu dönemde Atatürk doğayla iç içe oldu, dayısına işlerinde yardımcı olduğu için el becerileri arttı. Ancak Zübeyde Hanım oğlunun öğreniminin yarım kalmasından üzüntü duyuyordu. Onun caminin imamından ve özel öğretmenden aldığı eğitim yetersiz kalınca Zübeyde Hanım Atatürk’ü, iyi bir eğitim görmesini sağlamak için halasının yanına, Selanik’e gönderdi.
Bu arada abisine daha fazla yük olmak istemeyen ve aldığı küçük emekli aylığı ile geçinmekte zorluk çeken Zübeyde Hanım, Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile evlendi. Ragıp Bey'in önceki evliliğinden dört çocuğu vardı. Bu evlilik, babasının hatırasına saygı gösterilmediğini düşünen Atatürk’ü kızdırmıştı. Annesinin ikinci kez evlenmesini içine sindiremeyen Atatürk, uzun süre annesini aramadı. Ancak bu düş kırıklığı onun çalışma azmini arttırdı. Zira küçük yaşta babasını kaybetmesi de onun kendi ayakları üstünde durma gücünü kazanmasını ve hayatta başarılı bir şekilde mücadele etmesini sağladı. Prof. Dr. Şerafettin Turan’ın Mustafa Kemal ATATÜRK biyografisinde konuyla ilgili olarak şu bilgilere yer verilmişti:
[url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"]tirnak-sol.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"]spacer.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"]tirnak-sag.gif[/url][/url][/url][/url]Zübeyde Hanım'ın Ragıp Bey ile ikinci bir evlilik yapması, ana ile oğul arasında dikkatlerden kaçmayan bir sorun da yaratmıştı. Ragıp Bey, Teselya Yenişehir'den Selanik'e göçmüştü. Eşini yitirmiş, dört çocuğuyla dul kalmıştı. Süreyya ve Hakkı adlarında 2 oğlu ile birinin adı Rukiye olan 2 kızı vardı. Zübeyde Hanım'la evlendiğinde Mustafa ve Makbule kardeşler için psikolojik de olsa bir üvey baba ve üvey kardeşler sorunu baş göstermişti. Makbule bu yeni hayata ayak uydurmakta gecikmemişti ama Mustafa üvey babanın bulunduğu çatı altında oturmak istememişti. Atatürk yaşamının sonlarında üvey babasından söz ederken “Bana karşı çok saygılı davranmış, büyük adam muamelesi etmiştir.” diye olumlu bir görüş sergilemişti ama evden ayrılışını Afet İnan'a babasını yitiren bir çocuğun isyanı olarak şöyle açıklamıştı: "Anamın böyle bir aile bağı yapmasını takdir ettim. Ancak çocukluk duygum isyandan ibaretti.








Selanik Askeri Rüştiyesi

Selanik’teki halasının yanına taşındıktan sonra Mülkiye İdadisi'ne kaydolan Atatürk, bu okulda Arapça öğretmenliği yapan Kaymak Hafız’dan sopa ile dayak yiyince, zaten orada okumasını istemeyen büyükannesi onu derhal okuldan aldırdı. O dönemde okul formasını çok beğendiği komşularının oğlu Askeri Rüştiye’ye gidiyordu. Ona özenen Atatürk, asker olmasını istemeyen annesinin karşı çıkmasına rağmen, gizlice, Selanik Askeri Rüştiyesi'nin sınavına girdi. Sınavı kazandığı haberini alan Atatürk 1893’te yine gizlice bu okula kaydını yaptırdı. Selanik Askeri Rüştiyesi'nde, oldukça başarılı olan Atatürk sınıf başkanıydı ve üstün zekâsıyla matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi’nin de dikkatini çekiyordu. Genç öğrencisinin yeteneklerinden oldukça etkilenen Yüzbaşı Mustafa Efendi onu benzersiz kılmak için adına “Bilgi ve erdem bakımından olgunluk ve eksiksizlik” anlamına gelen Kemal ismini ekledi. Genç Mustafa, o günden sonra Mustafa Kemal olmuştu. Atatürk, Selanik Askeri Rüştiyesi’ndeyken, matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi’nin mazereti olduğu zamanlarda, onun yerine birçok kez dersi vermekle görevlendirilmişti. Zira büyük önder, bununla ilgili olarak daha sonra şunları söyleyecekti;

[url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"]tirnak-sol.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"]spacer.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"]tirnak-sag.gif[/url][/url][/url][/url]Rüştiyede en çok matematiğe merak sardım. Az zamanda bize bu dersi veren öğretmen kadar belki de daha fazla bilgi edindim. Derslerin üstündeki sorularla uğraşıyordum, yazılı sorular düzenliyordum. Matematik öğretmeni de yazılı olarak cevap veriyordu.







Türk Dil Kurumu Başuzmanı A.Dilaçar’ın, Atatürk’ün matematikteki üstün başarısıyla ilgili olarak 10 Kasım 1971 tarihli yazısında belirttiğine göre, Atatürk ölümünden bir buçuk yıl kadar önce, üçüncü Türk Dil Kurultayı'ndan (24–31 Ağustos 1936) hemen sonra 1936–1937 yılı kış aylarında kendi eliyle “Geometri” adlı bir kitap yazdı. Kitap, matematik öğretmenleri ve bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olması amacıyla 1937 yılında Kültür Bakanlığı’nca yayınlanmıştı. Atatürk, “Geometri” isimli yapıtında; Boyut, uzay, yüzey, düzey, çap, yarıçap, kesek kesit, yay, çember, teğet, açı, açıortay, içters açı, dışters açı, taban, eğik, kırık, çekül, yatay, düşey, yöndeş, konum, üçgen, dörtgen, beşgen, köşegen, eşkenar, ikizkenar, paralelkenar, yanal, yamuk, artı, eksi, çarp, bölü, eşit, toplam, oran, orantı, türev, alan, varsayım gibi geometri ve matematikle ilgili terimlerin isim babası oldu ve bu terimleri Türk matematik bilimine kazandırdı.

Daha sonra ünlü bilim tarihçisi Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı, Atatürk’ün “Geometri” kitabı için "Küçük fakat anıtsal bir yapıt" yorumunu yapacaktı. Yapıtında yer alan her tanımı, her kavramı tüm öğeleriyle eksiksiz ve açık biçimde anlatan Atatürk, bunları örneklerle de açıklamıştı. Atatürk'ün türettiği matematik terimlerinin ve yaptığı geometri tanımlarının hemen hemen tümü bugüne değin değişmeksizin kullanıla gelmiştir. O'nun türettiklerinden sadece birkaç terim sonradan küçük ölçüde değiştirilmiştir.

Atatürk, 1898’de Selanik Askeri Rüştiyesi'nden üstün başarıyla mezun oldu. Artık askerî idadide (lise) öğrenimine devam etmesi gereken Atatürk, Selanik’ten İstanbul’a gelmeyi düşünüyordu. Ancak sınav mümeyyizlerinden Hasan Bey’in tavsiyesiyle Manastır şehrindeki Manastır Askerî İdadisi’ne yazıldı.







Manastır Askerî İdadisi

Makedonya’nın en gelişmiş şehri olan Selânik’te, yeni fikirlere açık bir ortamda kendini geliştirme imkanı bulan Atatürk, renkli etnik yapısıyla farklı din ve ırkların bir arada yaşadığı bu şehirde büyük bir vizyon kazandı.

Manastır Askerî İdadisi’ndeki eğitimi sırasında, arkadaşlarından Ömer Naci, Atatürk’ün edebiyata ilgi duymasında rol oynadı. Şiir ve hitabet sanatıyla yakından ilgilenmeye başlayan Atatürk, Namık Kemal’den ve eserlerinden ciddi şekilde etkilendi. Kitabet öğretmeni Mehmet Asım Bey, Atatürk’ün şiir ve edebiyata olan eğilimini fark edip, onunla askerlik mesleğine yönelmesi gerektiğiyle ilgili konuştu. Ancak, Atatürk için hitabet her zaman çok önemli oldu, ayrıca yazma tutkusu da devam etti. Konuyla ilgili olarak daha sonra şunları söyleyecekti:

[url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"]tirnak-sol.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"]spacer.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"]tirnak-sag.gif[/url][/url][/url][/url]Şiir yazmak hakkında idadi hocasının vazettiği memnuiyeti unutmuyordum. Fakat güzel söylemek ve yazmak hevesi bakiydi. Teneffüs zamanlarında hitabet talimleri yapıyorduk. Saati ellerimize alıyor, “Bu kadar dakika sen, bu kadar dakika ben söyleyeceğim” diye müsabaka ve münakaşalar tertip ediyorduk.







Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Naküyiddin Yücekök Bey de Atatürk’le yakından ilgileniyordu. Zira Atatürk başarılı bir öğrencisiydi ve bir kurmay subayının mutlaka bir yabancı dil öğrenmesi gerektiğine inandığı için Fransızca derslerine büyük önem veriyordu. Ancak Fransızcası diğer derslerine göre zayıf olan Atatürk, bunu çözmek için tatil dönemlerinde gittiği Selanik’te College des Frères de la Salle’in özel kurslarına devam ederek lisanını geliştirdi. Yakın arkadaşı Fethi Okyar’ın da desteğiyle Fransız ihtilalinin öncüleri Voltaire, J.J. Rousseau gibi filozofları tanıdı, tarih ve siyaset konusundaki bilgisi arttı. O dönem ayrıca sonradan sürekli işbirliği yapacağı arkadaşları, Nuri Conker, Salih Bozok ve Fuat Bulca’yla da tanıştı. Atatürk’ü en çok etkileyen derslerden biri de tarihti. Zira tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (5. Dönem Diyarbakır Milletvekili) geniş kapsamlı bir tarih vizyonu ile Atatürk’e yeni ufuklar açtı. İdadide başlayan tarih sevgisi hayatı boyunca devam etti.

Manastır Askerî İdadisi’ndeki eğitimi sırasında Atatürk’ü en çok etkileyen olay 1897 tarihli Türk-Yunan Savaşı olmuştu. Türk Ordusu’nun savaş meydanında parlak bir zafer kazanmasına rağmen barış masasında zararlı çıkmasına içerleyen Atatürk, coşkun bir vatan sevgisiyle dolmuştu. Bir arkadaşı ile gönüllü olarak savaşa katılmak için girişimde bulunsa da bu arzusunu gerçekleştirme imkânı bulamadı. Ancak sonsuz vatan sevgisiyle kabına sığmaz olan Atatürk’ün bu özelliği hayatı boyunca devam edecekti. Manastır Askerî İdadisi’nin en parlak öğrencilerinden biri olan Atatürk, İdadideyken, bıkıp usanmaksızın çalıştı,kendisini son derece bilinçli olarak geleceğe hazırladı. Sonunda 1898 yılının kasım ayında bütün derslerden tam not alıp, 54 kişilik sınıfın ikincisi olarak, dereceyle okulunu bitirdi.

Okul sicilindeki bilgilere göre Atatürk, son derece yetenekli, ama kendisiyle kolayca samimi ilişkiler kurulması güç bir karaktere sahipti. İdadî öğrenimi boyunca, vatansever, kendini her konuda geliştiren, ilerleme tutkusuyla dolu, çalışkan, azimli, kendine güveni sonsuz, seçkin ve iyi giyinen bir öğrenci oldu. Dünyayı ve günceli sürekli olarak takip eden, çalışkanlığının yanında sosyal hayatta da oldukça başarılı olan Atatürk, dünyanın nimetlerinden faydalanan ama başarıya ulaşmak için de çok çalışan bir yapıdaydı.







İstanbul Harp Okulu ve Akademisi

Atatürk, İstanbul’a gelerek 13 Mart 1899’da Harp Okulu’ndaki eğitimine başladı. Apolet numarası 1283’tü. Okula başladıktan 2 ay sonra arkadaşları arasında sivrilerek sınıf çavuşu oldu. Burada yıllarca dost kalacağı arkadaşları Ali Fuat Cebesoy ve Asım Gündüz’le tanıştı.

Harp Okulu’ndaki birinci yılı gençlik hayalleri ve çok sevdiği İstanbul’un çarpıcı havası içinde geçiveren Atatürk, sınavlarını başarıyla vererek ikinci sınıfa başladı. İlk yıl, ağırlığı sosyal hayata vermesine rağmen oldukça başarılı olan Atatürk, İkinci ve üçüncü sınıflarda dersleriyle çok daha fazla ilgilenmeye başladı. Zira Harp Okulu’nda dereceye girmek oldukça önemliydi. Çünkü kurmay sınıfına ayrılmak okulda üstün başarı göstermekle mümkündü. Atatürk, 3. Sınıfta 459 öğrenci arasından 8. olarak dereceye girdi ve kurmaylığa hak kazandı. Sicil numarası 1317-P.8(1901-P.8)’di.

Mustafa Kemal 10 Ocak 1902’de teğmen rütbesi ile Harp Akademisi'nde öğrenimine başladı. Sınıfta topçu ve süvari okullarından gelenlerle birlikte 43 öğrenci vardı.
Mustafa Kemal Harp Akademisi'nde iken onun üstün niteliklerini ilk keşfeden Osman Nizami Paşa olacaktı. Paşa, Ali Fuat’ın babası İsmail Fazıl Paşa’nın evinde kendisini mahçubiyetle dinleyen Atatürk’le konuşup şunları söylemişti;
[url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"]tirnak-sol.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"]spacer.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"]tirnak-sag.gif[/url][/url][/url][/url]Mustafa Kemal Efendi oğlum görüyorum ki, İsmail Fazıl Paşa seni takdir etmek hususunda yanılmamış. Şimdi ben de onunla hemfikirim. Sen bizler gibi yalnız Erkân-ı Harb zabiti olarak normal hayata atılmayacaksın. Keskin zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzere müessir olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma, sen de memleketin başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum.







Gelecek günler Osman Nizami Paşa’nın görüşlerini haklı çıkaracaktı.

Harp Akademisi’nin öğretmenleri dil bilen, iyi yetişmiş ve seçkindiler. Akademideki sınıf arkadaşı Asım Gündüz’e göre, Atatürk Fransızcasını ilerletmek için Fransız bir bayandan ders aldı. Bu dönemde Paris’teki Jön Türk gazeteleri ile Fransızca gazetelerini getirtiyor ve arkadaşlarını etkilemeye çalışıyordu. Siyasal düşüncelerinin Harbiye Okulu’nda olgunlaşmaya başladığını söyleyen Atatürk, bir yandan öğreniminde başarılı olmak için sürekli çalışıyor bir yandan da ülkenin kaderine kafa yoruyordu. Zira ülkenin siyasetinde yanlışlar olduğunu fark etmişti. Ülkedeki yanlışlar hakkında herkesin bilgi sahibi olmasını isteyen Atatürk, Harp Okulunda başladıkları el yazısı ile gazete hazırlama işine geri döndü ve gazete çıkarmaya başladı. Gazete az kullanılan bir dershanede hazırlanıyor, elden ele dolaştırılıyordu. Konuyla ilgili olarak şunları dile getirdi;

[url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sol.gif"]tirnak-sol.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/spacer.gif"]spacer.gif[/url][/url][/url][/url][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.duygusuz.com/cikis.php?url=http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"][url="http://www.biyografi.info/images/tirnak-sag.gif"]tirnak-sag.gif[/url][/url][/url][/url]Binlerce kişiden ibaret olan Harbiye talebesine bu keşfimizi (Memleketin idaresinde ve siyasetinde fenalıklar olduğu konusundaki keşfi) anlatmak hevesine düştük. Mektepte el yazısıyla bir gazete tesis ettik. Sınıf dâhilinde ufak teşkilatımız vardı. Ben heyet-i idareye dâhildim. Gazetenin yazılarını ekseriyetle ben yazıyordum.







Ancak bir süre sonra durum Mektepler Nazırı Zülüflü İsmail Paşa tarafından öğrenildi. Bu durumla ilgili bilgi alan akademi komutanı bir gün ansızın dershaneye bir baskın yaptı ve öğrencileri suçüstü yakaladı. Komutan konu hakkında takibat yapmayıp sert bir ihtarla yetindi. Fakat Atatürk ve arkadaşları faaliyetlerine ara vermediler. Bir ev tutarak gazeteyi çıkarmaya devam ettiler ancak bir muhbir tarafından ele verilerek tutuklandılar. Meslek hayatlarını söndürmeyen ancak birkaç ay hapiste kalmalarına neden olan olay sonrasında serbest bırakıldılar. Mustafa Kemal 11 Ocak 1905’te üç yıllık notlarının toplamına göre akademiyi beşinci olarak bitirdi. Atatürk, Harp Akademisi yıllarını yabancı dilini geliştirerek, Namık Kemal’in düşüncelerini izleyip, bunları okul içinde yayarak geçirdi. Askeri eğitimi boyunca yabancı dil, şiir, dans, hitabet gibi o dönemin askeri öğrencisi için pek de alışık olunmayan konularla ilgilendi.



İlk Askeri Tecrübeler

[color=black]Atatürk ilk görevi için Şam’a gönderildi. 1905–1907 yılları arasında Şam'da 30.süvari alayında bölük komutanı olarak görev yapan Atatürk, 29. süvari alayında bölük komutanı olan arkadaşı Lütfi Ümit Bey
Atatürk’ün Özel Hayatı
11 Eylül 1922’de, Türk ordusunun İzmir’e girişinin ikinci gününde Atatürk’ün şehre geldiğini duyan Latife Uşşaki, onunla tanışmak için her gün karargâha gidiyor, ancak Atatürk’le görüştürülmüyordu. Bir gün, nöbetçinin meşguliyetinden yararlanıp içeri giren Latife Hanım, Atatürk'le konuşma fırsatı bulmuştu.
O dönemde İzmir’de birçok yangın çıktığı için Atatürk’e, daha güvenli olacağını düşündüğünden, karargâhını babasının Göztepe’deki köşküne taşıması teklifinde bulundu. Uşşaki ailesi Atatürk’ü 20 gün köşklerinde ağırladı. Bu dönemde arkadaş olan Atatürk ve Latife Hanım, daha sonra da haberleşmeye devam ettiler. Ancak Latife Hanım, köşklerinde kaldığı süre içinde Atatürk’e âşık olmuştu ve bunu dolaylı olarak dile getiriyordu. Zira ortalıkta pek görünmemesine rağmen her gece Atatürk’ün yastığının üzerine kırmızı bir gül bırakıyordu.
1898 doğumlu Latife Uşşaki, İzmir’in tanınmış ailelerinden Uşakizade (sonra Uşşaklı) Muammer Bey’in kızıydı. İzmir Lisesi’ni bitirdikten sonra, Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk okumuştu. Londra’da dil öğrenimi gördükten sonra Kurtuluş Savaşı henüz bitmeden İzmir’e ailesinin yanına dönmüştü.
Atatürk, Latife Hanım’ın eğitiminden ve zekâsından çok etkilenmişti. Ancak Atatürk’ün hayatında ona büyük bir aşkla bağlı olan Fikriye Hanım vardı. Atatürk ve Fikriye’nin yolları Zübeyde Hanım’ın ikinci evliliği nedeniyle kesişmişti. Zira Fikriye, Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey'in kız kardeşinin kızıydı. Yani onun üvey kuzeniydi. Atatürk yüzbaşı olduktan sonra arada sırada geldiği ailesinin evinde, Fikriye ile tanışmıştı. Fikriye ise, bir dönem Mısırlı zengin bir adamla evli kalıp boşanmış, ardından İstanbul' a dönerek Zübeyde Hanımların evine yerleşmişti. Zübeyde Hanım, Fikriye' yi çok sevmesine rağmen, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule ondan hoşlanmıyordu.
Atatürk'ten sadece bir ya da iki yaş büyük olduğu tahmin edilen Fikriye Hanım, Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk’ü yalnız bırakmamış, ona bakmış, Çankaya’da birlikte yaşamışlardı. Zira Kuvayi Milliye' yi örgütlemek ve vatanı kurtarmak için çalışan Atatürk' ün günlük işlerine yardım etmesi için güvenebileceği kadın bir yardımcıya ihtiyacı vardı. Her ne kadar yardımcısı Bekir Çavuş Atatürk’e hizmet etse de, tüm bu işlere bir kadın elinin değmesi şart olmuştu ve akla gelen en uygun isim Fikriye Hanım’dı. Ankara’ya bu amaçla çağrılan Fikriye, kısa sürede tüm Çankaya tarafından benimsenmişti. Milli mücadele döneminde sabaha kadar odasında çalışan Atatürk' ü kahvesiz bırakmamak için ona yardımcı olan Fikriye Hanım, çok geçmeden bu karizmatik lidere aşık oldu. Salih Bozok daha sonra yazacağı kitapta Fikriye Hanım’ı, ortadan az uzun, ince, kara kaşlı ve kara gözlü, aydınlık yüzlü, güzelden çok alımlı bir hanım olarak tasvir edecekti ve onun için şunları söyleyecekti: tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gifŞahsi kanaatim, resimlerinden gördüğüm kadarıyla oldukça güzel ve tutkulu bir kadın. Sanki içime yay veya boğa burcuymuş gibi bir his doğuyor.

Atatürk, bu dönemde Türk ordusunun İzmir’e girişinden dolayı yapılan kutlamalar için İzmir’e gittiğinde Latife Hanım’la tanışmıştı. Fikriye Hanım, gazetelerde Atatürk ve Latife Hanım’ı aynı karede gördüğünde onun için oldukça azap verici bir dönem başlamış oldu. Hem Milli Mücadele yıllarında Çankaya’da geceli gündüzlü çalışması hem de Latife Hanım’la Atatürk’ün tanışması onu çok yıpratmıştı, zira bir süre sonra verem olacaktı.
Atatürk Fikriye Hanım’ın biran önce iyileşmesini istiyordu ve onu tedavi görmesi için Münih’teki bir sanatoryuma gönderdi.
Bu arada Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım da sağlık problemleri yaşıyordu. Tedavi için İzmir’e giden ve Latife Hanımların köşkünde ağırlanan Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923’te hayata gözlerini yumdu. Annesinin ölümü üzerine İzmir’e giden Atatürk, Latife Hanım’la 29 Ocak 1923’te Muammer Bey’in evinde, sade bir nikâh töreniyle evlendi. Mareşal Fevzi Çakmak ve Kâzım Karabekir Atatürk'ün, Mustafa Abdülhalik Renda ile Salih Bozok ise Latife Hanım’ın tanıklarıydı.
Evlilik haberini Almanya’da, tedavi gördüğü sanatoryumda alan Fikriye Hanım, Münih’ten Çankaya’ya geldi. Bu zamansız dönüş oldukça acı biçimde sonuçlanacaktı. Atatürk’ü görmek için köşke geldiğinde Latife Hanım’la Atatürk kahvaltı etmekteydi. Atatürk’e Fikriye Hanım’ın köşke geldiği haberi verildi ancak Latife Hanım öfkeden çılgına dönerek Fikriye Hanım’ın köşkten kovulmasını emretti. Fikriye Hanım itiraz etmeden faytona bindi, inanılmaz derecede üzgündü. Bu yüzden kendisine hediye edilen tabancayla yolda kendisini vurdu. Ancak konuyla ilgili farklı spekülasyonlar vardı.
Fikriye'nin Atatürk’e duyduğu büyük aşk gibi, ölümü, son yolculuğuna nasıl uğurlandığı ve mezarının yeri de "sırlarla" dolu oldu. Zira ölüm nedeninin intihar olmadığını, cinayete kurban gittiğini ortaya atan görüşler vardı. Dönemin tek hastanesi olan Memleket'e yetiştirilen Fikriye’nin ölümü ile söylenenlerin hiçbiri birbirini tutmuyordu.
Fikriye Hanım'ın yeğeni Abbas Hayri Özdinçer daha sonra konuyla ilgili şu açıklamayı yapacaktı:
tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gifAnlatıldığına göre, halamı faytonun içinde sırtından vurulmuş olarak buluyorlar. Babam Enver Bey, o gün halamın ölümünden haberdar edilmiyor. Ertesi sabah sivil polisler Çankaya'dan gelen şifahi bir emirle babamı Ankara'ya götürüyorlar. Babamın ısrarlarına rağmen halamın cesedi kendisine gösterilmiyor. Mezkûr tabanca dâhil merhumenin bütün şahsi eşyalarına el konuluyor. Bunun üzerine babam bir arkadaşıyla beraber halamın o gece kaldığı hastaneyi araştırıyor. Cinayet günü halamla aynı hastanede kalan bazı hastaların isim ve adreslerini tespit ediyorlar. Bu hastalardan biri Polatlı Çoban Hüseyin'miş. Hadise günü üst kat tamamıyla boşaltılırken, onu baygın zannedip başka koğuşa nakletmişler. Babamlar bu çobanı daha sonra köyünde bulmuşlar ve o gece ne olduğunu sormuşlar. Çoban Hüseyin aynen şunu söylemiş: 'O gece bir avrat getirdiler. Sabahlara kadar avazı dinmedi “Alçaklar, katiller, vurdular beni” diye bağırıyordu. Halam ertesi gün ölmüş.

18 Temmuz 2006 tarihli Sabah Gazetesi’nde Fikriye Hanım’ın mezarının nerede olduğuna dair bir haber yer aldı. Fikriye Hanım’ın 82 yıllık “Mezar sırrını” Salih Bozok'un aile dostu olan araştırmacı Eriş Ülger açıkladı:
tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gifFikriye'nin mezarı Köşk'e çıkarken sol tarafta, bugünkü Kuğulu Park civarında, küçük bir mezarlıkta.

Fikriye Hanım’ın ölümü Atatürk’ü derinden sarstı. Salih Bozok' un anlattığına göre, Atatürk bir gün eşi Latife Hanım' a yanlışlıkla "Fikriye" diye hitap etmiş, bu yüzden Atatürk ile Latife Hanım’ın arası uzun süre bozulmuştu.
Evlilikleri boyunca birçok yurt gezisinde Atatürk’e eşlik eden Latife Hanım, modern ve medeni Türk kadınının simgesi olma görevini üstlendi. Atatürk’ün isteği üzerine meclisteki oturumları izlemeye giden Latife Hanım, TBMM’ye giren ilk Türk kadını oldu. Her önemli toplantıda bulunmuş ve askeri manevralara katılmış olan, Atatürk’le en hayati konuları dahi tartışabilen Latife Hanım’a Atatürk büyük saygı duyuyordu. Ancak Latife Hanım, evlendikten sonra oldukça hırçınlaşmıştı. 2 yıl süren evlilikleri boyunca Latife Hanım hırçınlığıyla Atatürk’ü yıprattı. Evlendiklerinde Cumhuriyet henüz yeni kurulmuştu, Atatürk’ün sorumlulukları büyüktü, ancak Latife Hanım ona destek olmaktan çok sorun çıkarıyordu. Bunda genç yaşta olmasının da etkisi vardı.
Birçok şiddetli gerginlik yaşadıktan sonra Atatürk iki defa Latife Hanım’dan ayrılmak istemiş, ancak Latife Hanım, Salih Bozok’tan arabuluculuk yapmasını istemiş ve araları yumuşamış, en sonunda 1925 yazında Doğu Anadolu gezisindeki tatsız tartışmadan sonra boşanmaya karar vermişlerdi.
5 Ağustos 1925 tarihinde resmen ayrıldıklarında boşanma haberi radyoda yayınlanan bir hükümet bildirisi ile duyuruldu. Latife Hanım boşanmayı kabullenememiş, Atatürk'le barışıp yeniden beraber olmayı ümit etmişti.
Ölümüne kadar Atatürk’le olan evliliği hakkında konuşmayı ya da yazmayı kesinlikle kabul etmeyen Latife Hanım, 12 Temmuz 1975’te İstanbul’da hayatını kaybetti ve Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile mezarlığına gömüldü.
Atatürk’ün özel hayatıyla ilgili olarak en yakın arkadaşlarından ve aynı zamanda başyaverlerinden olan Salih Bozok, “Atatürk, Latife ve Fikriye İki Aşk Arasında” kitabını yazdı. Kitap, Atatürk’ün hayatındaki iki önemli kadın ekseninde geçen olayları anlatıyordu ve hiçbir yerde yayınlanmamış anılara, Atatürk’ün özel hayatından bilinmeyen kesitlere yer veriyordu.
İstiklal Mahkemeleri Üç Aliler Divanı'nın üyesi, Atatürk'ün silah arkadaşı ve sırdaşı Kılıç Ali'nin oğlu Altemur Kılıç kendisiyle 11 Ağustos 2006 tarihinde yapılan röportajda, Atatürk’ün Latife Hanım’la olan evliliği hakkında açıklamalarda bulundu. Altemur Kılıç, amcası Muzaffer Kılıç’ın Atatürk'ün yaveri; annesiyle halalarının Çankaya yıllarında Latife Hanım'ın yakın dostları olması sebebiyle tarihsel bir takım gerçeklere vakıftı.

Adı Latife Hanım Tarafından Konulan Altemur Kılıç’la Yeni Şafak Gazetesi Tarafından Yapılan Röportaj:
*Latife Hanım ile Atatürk'ün boşanma nedeniyle ilgili bizden farklı bir şey biliyor musunuz?
Atatürk başlangıçta beğenmiş Latife Hanım'ı, uyuşmuşlar. Gelecekteki aydın Türk kadınının modeli olacağını düşünmüş, bunun için evlenmek istemiş. Kadınlara laf etmek istemem ama Latife Hanım daha sonra biraz ne oldum delisi olmuş. Hırçınlaşmış. Atatürk'le mücadeleye girmiş.
*Bunlar babanızın anılarında var. Halalarınızdan ve annenizden ne duydunuz?
Şöyle derlerdi: Latife Hanım iyiydi, severdik. Ama konumunu hazmedemedi. Atatürk'e herkesin yanında "Kemal" derdi. Ayrıldıkları gün çıkan tartışma da şöyle olmuş mesela: Atatürk kapıdaki nöbetçiyle sohbete dalmış. Latife dehşetli kızmış. Bir nöbetçiyle nasıl böyle konuşur, diye. Atatürk askerdi fakat hoyrat değildi. Paris, Sofya görmüş, Fransızca bilen ince bir adamdı. Latife Hanım onu terbiye etmeye, kendine uydurmaya kalkmış.
*Atatürk'ün sofra sohbetlerinin çok uzaması ve Latife Hanım'ın bunu engellemeye çalışması da ayrılış nedeni olarak gösterilir?
Atatürk arkadaşlarıyla sohbeti severdi. Latife Hanım onu boğduğu, hoyratlık yaptığı için mutsuz oldu Atatürk.
*Atatürk'ün boşanarak arkadaşlarını eşine tercih ettiği de söylenir.
Atatürk hayat tarzının değiştirilmesinden rahatsız oldu. Latife Hanım'da istediğini bulamadı.
*Latife Hanım, Atatürk'e söz verdiği için hiç konuşmamış. Babanız da anılarında "Bildiklerim benimle mezara gidecek" diyor. Neden bu kadar ısrarla susuluyor?
Ben bunları tahmin etmiş gibi "İleride Atatürk ile ilgili dedikodular çıkaracaklar, anlatın da ben bileyim hiç olmazsa" dedim babama. Bana gözlerini açarak öyle bir baktı ki neredeyse dövecekti. "Ben" dedi "Devlet sırlarını da Atatürk'ün özel sırlarını da kimseye anlatmaya mezun değilim. Sana da anlatmam"
*Hiç mi bir şey anlatmadı?
Babam Atatürk'ün özel hayatını bilecek kadar yakınındaydı. Ama özelini, devlet sırlarını söylememesi çok normal.
*Devlet sırrı Atatürk'ün asker ve devlet adamlığıyla, diğeri Atatürk'ün insan yüzüyle ilgili. Söylediklerinizden gizlenmesi gereken bir şeylerin gizlendiğini mi anlamalıyız?
Gizlenmesi gereken bir şey değil. Herhangi bir şey. Ben en yakın arkadaşımın sırrını da açıklamam. Değil ki Atatürk gibi bir adamınkini açıklayayım. Latife Hanım'ın kasası açılsın deniyor. Biz bunca yıl sonra Atatürk'ü Latife Hanım'ın evrakından tanıyıp, onun kötü adam olduğuna karar vereceksek o başka. Niye kötü adam olsun ki! O evrak cumhuriyetin kurucusu olsa bile mutluluğu, üzüntüsü, zaafları, heyecanları, pişmanlıkları ile bir insanı tanıtacak bize. Atatürk hiçbir zaman put olmak istemedi. Anlattıklarımız kıymetli ise, işte anlatıyorum. Ama babamın dediği gibi, farklı bir bilgiyi benden istemeye kimsenin hakkı yok.
*Bu, bir şeyler bilip de gizlediğiniz anlamına mı geliyor?
(Düşünüyor.) Olabilir. Duyup bildiğim şeyler var ama prensip olarak anlatmam. Ölünceye kadar saklarım. Esrarengizlik değil bu.
*Latife Hanım'ın kasasının açılmasına niçin karşısınız?
Latife Hanım isteseydi bunu kendisi yapardı. Onun ölümüne yakın bir vakitte kimi notlarını yaktığı biliniyor. Dolayısıyla yakmadıkları görülebileceğini, bildiği, hatta görülmesini istediği şeyler olabilir. Atatürk'ü kötülemek isteyenler öküz altında buzağı arayacaklar. Başka faydası olmaz.
*Latife Hanım ayrılış nedeni olarak bir "yılan"dan bahsediyor. Babanız da Latife Hanım'ın Atatürk'ü arkadaşlarından ayırmaya çalıştığını söylüyor. Kızgınlığı fark ediliyor. Bu "yılan" babanız Kılıç Ali olabilir mi?
Değildir herhalde. Yıllar sonra Latife Hanım'a gittim sordum; babama, amcama kızgınlığınız var mı, diye. "Katiyen" dedi. Latife Hanım'ın onlara kızgınlığının nedeni şu olabilir: Fikriye Hanım Çankaya'ya gelince Latife Hanım "Kovun bu kadını" diyor. Amcam da "Hanımefendi, bu kadın zor günlerde bizim çamaşırlarımızı yıkadı, kovamam" diye dikleniyor. Bunun için babama da, amcama da kızıyor Latife Hanım.
*Bir anınızı anlatır mısınız?
Florya'daydık. Ülkü'yle denize giriyorduk. Atatürk de evin önündeki masada oturuyor. Bize seslendi "Çok kaldınız üşüdünüz, artık çıkın" dedi. Çıktık merdivenden. İkimizin de elinden tuttu. Havlularımızı verdi arkamıza. Dondurma yer misiniz, diye sordu. Frambuazlı dondurma vardı. Ne vakit frambuazlı dondurma yesem burnumun direği sızlıyor. (ağlıyor) Atatürk'ü bir daha görmedim. Arkasında ekoseli bir süveteri vardı. Saçları önüne düşmüş. Biz canı sıkkın zannettik. Meğer hastaymış. Hâlâ içim acıyor.

Çocukları çok seven Atatürk, Afet İnan, Sabiha Gökçen, Fikriye, Ülkü Adatepe, Nebile, Rukiye, Zehra ve Mustafa isimlerinde 8 çocuğu manevî evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları ise himayesine aldı. Onlara iyi bir gelecek hazırlayan Atatürk, mirasından çocuklarına da pay ayırdı.
Ülkü Adatepe, Atatürk’le aynı çatı altında tam 5 yıl yaşamıştı. Kendisiyle yapılan bir röportajda manevi babasıyla ilgili olarak çok özel açıklamalarda bulundu.

Atatürk’ün Manevi Kızı Ülkü Adatepe’yle Yapılmış Olan Röportaj
tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gifAta’nın Fikriye ile ilişkisi gerçek bir aşktı. Bunu da herkes biliyordu, Latife Hanım çok hırçın ve sinir hastasıydı. Zübeyde Hanım da Atatürk’ün yakın çevresi de Latife Hanım’ı hiç sevmemişti…

* Annenizin-babanızın kızı olmaktan çok Atatürk’ün kızı mıydınız?
Kendimi bildiğimde Atatürk’le aynı evdeydim. Çok ilgi görüyordum. Şefkat ve sevgi seli içindeydim. Atatürk’e Atatürkçüğüm diye hitap ederdim. Ne yazık ki anılarım çok silik. Onun çalışma odasına doğru koşuşum, kucağına alıp nasihatte bulunması, eve gelen konuklar…
* Nasıl izler kaldı o günlerden size?
Onunla olunca kendimi sağlam bir kayaya yaslanmış hissederdim. Anne-baba sevgisinin ötesinde olduğunu da itiraf etmeliyim.
* Anneniz Zübeyde Hanım’ın komşusuymuş. Bu yüzden mi Atatürk’ün manevi kızı oldunuz?
Dedesi annemi Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’a emanet etmiş. Annemi Zübeyde Hanım büyütmüş. Annem küçük bir kız çocuğu olarak Atatürk’ün başını kaşırmış. Zübeyde Hanım’ın ölümünden sonra annem bir süre Ata’nın kardeşi Makbule Hanım’la kalmış. Atatürk annemi Gazi Orman Çiftliği’nde istasyon şefliği yapan Fransızca bilen Çerkez babamla evlendirmiş. Annemin hamile olduğunu duyunca da haber göndermiş.
* Evlat mı edinmek istemiş sizi?
Hayır, yalnızca şöyle demiş: “Kız ya da erkek fark etmez bu çocuğun adı Ülkü olacak.” Ben doğduğumda kendisi cumhurbaşkanıydı. 40 günlükken beni kucağını alıp sevmiş. Ben 9 aylıkken ziyarete geldiğinde çiftlikte beni görmüş. Elime saatini tutuşturmuş. Ben saati kulağıma götürüp dinlemişim. Meraklı halim onu çok etkilemiş ve benden ayrılmak istememiş. Herhalde babalık duyguları hissetti. Döndükten hemen sonra gece eve araba gönderip bizi Çankaya Köşkü’ne aldırmış.
* Neler yaşadınız Atatürk’ün ölümünden sonra?
Onun koruması, onun verdiği güç her zaman benimle birlikteydi ama çok zorluk çektim. Çünkü birden bir ilgi boşluğu oldu. Annemin, babamın dolduramayacağı bir boşluğun içine düştüm. Üsküdar Amerikan Lisesi’ne gönderdi ailem beni, Ata’nın istediği gibi bir eğitim almak için. Ancak ben bunalıma girdim. İsmet Paşa da dahil olmak üzere hiç kimse ilgilenmedi benimle. Unutuldum uzun bir süre. Bu yüzden de liseyi bitirmeden evlendim Fethi Doğançay’la. Bu bakımdan zor bir hayatım oldu, Ata’nın eğitim bakımından beklediklerini gerçekleştiremedim. Kendime geldiğimde, Ata’yı anlatmayı kendime misyon olarak üstlendim. Bunu yapmalıydım. Uzun süre kişilik bunalımı yaşadım.
* Atatürk’ün aşkları da gündemde… Zsa Zsa Gabor bile geldi diye yazanlar oldu…
Öyle. Zsa Zsa Gabor doğru değil. Birilerinin eşlerini beğenirmiş gibi sözler de söyleniyor, onlar da doğru değil. Ama sonuçta Atatürk de bir insandır, çapkın olabilir, zaten bekardı.
* Ya Fikriye Hanım…
Ona aşıktı. Hatırlamıyorum ama annem ve Sabiha Hanım anlatırdı. Fikriye Hanım, Ata’nın çevresindekilerin de beğenisini alan güzel bir kadınmış. Herkes hayranmış.
*Latife Hanım ‘first leydi’liğe daha mı uygun bulunmuş?
Şöyle anlatılmıştı bana. Zübeyde Hanım hastalandığında Ata’ya bir mektup yazarak, evlenmesini istemiş. O sırada Latife Hanım yetiştiriliş tarzı, ailesi bakımından beğenilmiş. Ancak görünen gibi olmamış.
* Yurtdışında okuyan Latife Hanım’ın neyi uymamış Ata’ya?
Bir kere Zübeyde Hanım bu mektubu yazdıktan kısa bir süre sonra fikir değiştirmiş. Ata’nın yaveriyle haber gönderip, “Sakın evlenme” demiş. Ancak o sırada Ata’nın çevresindekiler de evlilik için bastırınca evlilik gerçekleşmiş. Bana anlatılanlar Latife Hanım’ın hırçın, hırslı ve şımarık olduğu. Aileden gelen bir sinir hastalığı da varmış. Ata’nın yakın çevresindekiler onu sevmemiş. Sonuçta Ata öldükten sonra da kendini odaya kapattı. Kimseyle görüşmedi.
* Ya Fikriye Hanım’ın ölümü?
Çok acıklı. Onunla ilgili anlatılanlardan çok etkilenirim. Fikriye Hanım döndüğünde eve alınmamış. Bu Ata’nın onun gelişinden habersizliğinden kaynaklanıyor. Fikriye Hanım buna çok içerlemiş. Latife Hanım’ın, Atatürk’ün Fikriye Hanım’la ilişkisini kesmesinde büyük etkisi var. Bana kalırsa, anlatılanlardan bildiğim Fikriye ve Ata’nın ilişkisi gerçek bir aşktı. Fikriye’nin hastalandığı da doğrudur. Paris’te tedavi görmüş. Keşke Fikriye Hanım’la evlenseydi.
* Safiye Ayla’nın Köşk’e gelişini hatırlıyor musunuz?
Safiye Ayla’yı özel olarak çağırırdı. Erken yattığımda, uyandırırdı beni Ata, “Safiye Hanım geldi” derdi. O söylerdi, ben de dans ederdim.
* Safiye Ayla’nın yüzünü sakladığı, kapının, perdelerin arkasından şarkı söylediği doğru mu?
Öyle bir şey olmadı. Hatta bu dedikodu çok yayılmıştı ve Safiye Ayla, rahmetli ölmeden önce bana “Ülkücüğüm halk beni galiba gerçekten çok çirkin buluyor. Atatürk’ün bana bakamadığını düşünüyorlar” demişti.
* Çok içer miydi?
Annemin anlattıklarından biliyorum, harp zamanında içermiş. Sonuçta ülkeyi yönetiyor, devrimler yapıyor, çok özel bir insan Ata.
* Bu konular yeni yeni konuşuluyor. İçkisi, sigarası… Rahatsız oluyor musunuz?
Okullarda savaşları okutuyorlar ama bilmedikleri Atatürk’ün insan yönü. Her şeyden evvel insan o. Bu yüzden de rahatsızlık duymuyorum. Çok büyük bir asker, çok büyük bir devlet adamı, çok büyük bir devrimci. Atatürk’ün rakısından bahsediliyor. Stresini atmak için içiyormuş, muazzam sofraları filan anlatıyorlar. Onları hatırlıyorum o sofralar imtihan sofrasıydı. Fikir alışverişi yapılırdı.
* Kimler davet edilirdi, siz hatırlamasanız bile mutlaka anlatılmıştır…
Annem, Sabiha Gökçen, Afet Hanım anlatırdı bana. Gazeteciler, yakın arkadaşları gelirdi.
* Atatürk yaşasaydı ne olurdu, ne yapardı?
Atatürk şimdi olsaydı zaten böyle olmazdı. Ata’nın15 yılda yaptıklarını yıllardır yapamadılar.
* Atatürk manevi kızlarının siyasete girmemesini vasiyet etmiş. Ata neden böyle olmasını istedi?
İsminden yararlanılmasını istememiş olabilir. Çok çıkarcı olabilirdik. Ata her şeyi milletine bıraktı. 1933′te doğduğumda kanun çıkarmış, oysa her şey kız kardeşine kalabilirdi.

Atatürk’ün İlkeleri
“Atatürk’ün İlkeleri”, Türkiye Cumhuriyetinin temel prensipleridir. Atatürk'ün dünya görüşünü yansıtan ve 6 ok olarak da nitelendirilen bu ilkeler bir bütündür, birbirinden ayrı düşünülemez. Atatürk ülke yönetimindeki temel prensipleri bu 6 ilke altında toplanmıştır. Kuşkusuz Atatürk’ün ilkeleri çok daha iyi bir Türkiye Cumhuriyeti içindir.
Cumhuriyetçilik:
Çok uluslu bir imparatorluğun savaşla yıkılmasından sonra, bir milletin ayakta kalabilmesi için varını yoğunu vererek çalışmış ve savaşmış olan Atatürk, ulus devlete geçiş sürecinde Türkiye'nin ulusal kimliğini oluşturdu. Bu kimliği oluştururken, tüm vatandaşların kendi iradesiyle ülke yönetiminde etkisi olmasını gerekli gördü, halkın iradesini temel aldı. Hiç kuşkusuz bir ülkenin vatandaşları yönetimde etkin olmalıydı, sesini duyurmalıydı, kul nitelikli bir yapıda değil de yurttaş-birey olarak görülmeliydi. Atatürk bu ülkeye Cumhuriyet’i hediye ederken, sadece halkını ve vatanını düşünmüştü.
Halkçılık:
Atatürk, Cumhuriyet ilkesiyle birlikte, sosyal hayatın içinde bireylerin kendilerini özgürce ifade edebilmeleri, haklarını arayabilmeleri için kadın-erkek, genç-yaşlı tüm halka değer veren bir düşünce doğrultusunda Halkçılık ilkesine işaret etti. Halkçılık ilkesi sınıf ayrıcalıklarına ve sınıf farklılıklarına karşı olmak ve hiçbir sınıfın diğerlerinin daha üzerinde olmasını kabul etmemek demekti. Birlik fikrinin yücelten Halkçılık ilkesiyle Türkiye Cumhuriyeti ulusal bir kimlik kazandı. 1934 yılında kabul edilen bir kanun ile kadınlar seçme ve seçilme hakkını aldılar, statülerinde köklü değişiklikler oldu. Kadınları ikinci sınıf insan gören zihniyet tamamen ortadan kalktı, kadınlar sosyal hayatta yer almaya başladı. Atatürk çeşitli ortamlarda, Türkiye'nin gerçek yöneticilerinin köylüler olduğunu söylemiş ve bunu şu şekilde ifade etmişti: tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gifKöylü Yurdun Efendisidir.

Laiklik:
İmparatorluk döneminde yobazlar ve radikal dinciler oldukça tehlikeli bir hal almışlar, bazı gruplar düşmanla işbirliği içine girmeye bile çalışmıştı. Din gibi sadece Allah ve kul arasında kalması gereken ruhani bir olguyu, devlet yönetiminde kullanmak, onu araç etmek ve küçük düşürmek demekti. Oldukça dindar bir anne tarafından yetiştirilmiş olan Atatürk, Laiklik ilkesiyle, yobazların ülke yönetiminde dini kullanmasına izin vermemiş, dini korumuştu. Bu amaçla laiklik ilkesini benimsemişti. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıyla dini çirkin amaçlarına alet eden grupların etkisi azaldı.
Milliyetçilik:
Vatan sevgisini her şeyin üstünde tutup, vatanı için cesurca savaşmış olan Atatürk’ün milliyetçiliği ırkçı bir yapıda değil, yurtseverlikle doluydu. Bugün bir bayrak altında bağımsız olarak yaşamamız, milyon askeri komuta ederek, cephelerde kahramanca savaşarak Cumhuriyet’i kuran Atatürk sayesindedir. Atatürk’ün milliyetçiliği tüm diğer ulusların bağımsızlık haklarına saygılı ve sosyal içeriklidir. Yalnızca anti - emperyalist olmayıp aynı zamanda herhangi bir sınıfın Türk toplumunu yönetmesine de karşıdır. Türk devletinin vatanı ve halkı ile bölünmez bir bütün olduğu ilkesine dayanmaktadır.
Devrimcilik:
Atatürk'ün ortaya koyduğu önemli ilkelerden birisi olan devrimcilik, işlevi kalmamış, çağın gerisindeki kavramlar ve anlayışlar yerine değişen dünyaya uygun, akılcı kavramların benimsenmesi demektir. Bu anlamda Atatürk, geleneksel kuruluşlar yerine modern kuruluşlar inşa etmiş, ülkenin geleceği için yeni yapılanmalara gitmiştir.
Devletçilik:
Atatürk, Türkiye'nin bir bütün olarak modernizasyonunun ekonomik ve teknolojik gelişmeye önemli ölçüde bağlı olduğunu ifade etmiştir. Devletçilik ilkesini, devletin, ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi şeklinde yorumlamış, özel sektörün girmek istemediği, yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesi konularına da değinmiştir. Devletçilik ilkesinin uygulanmasında, devlet yalnızca ekonomik faaliyetlerin temel kaynağını teşkil etmemiş, aynı zamanda ülkenin büyük sanayi kuruluşlarının da sahibi olmuştur.

Atatürk’ün İnkılâpları
Atatürk askeri bir dahi ve karizmatik bir lider olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir reformcuydu. Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş bir ülke olması için eğitim, adalet, sosyal hayat ve ekonomi gibi bir ülkenin gelişmesinde oldukça büyük önemi olan yapıtaşlarını tümden değiştirmişti. Atatürk ülkemizin ihtiyaçlarını bilmenin yanında genç cumhuriyetin geleceğini de düşünüyordu. Dünya değişiyordu ve ilerlemenin yolu da değişmekten geçiyordu. Bu yüzden 1924 ile 1938 yılları arasında, insanlarının kurtuluşu ve hayatta kalabilmesi için yaşamsal öneme sahip olan inkılâpları hayata geçirdi. Bu inkılâplar, Türk halkı tarafından büyük bir coşku ile karşılandı. Yaptığı değişiklikler köklü oluşları ve eski sistemi düzenlemektense yerine yenisini getirmeleri nedeniyle devrim olarak da nitelendirildi. Ancak, devrim, ihtilal kavramının eş anlamlısıydı ve kanla gerçekleşen bir eylemdi. Dolayısıyla Atatürk yaptığı değişiklikler için negatif bir kavram yerine değişim anlamına gelen inkılâp kavramını seçti.
Atatürk’ün gerçekleştirdiği inkılâplar beş ana başlık altında şu şekildeydi;
Siyasal alandaki İnkılapları
•Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
•Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
•Halifeliğin Kaldırılması ( Mart 1924)
Toplumsal alandaki Inkılâpları
•Kadınlara ve erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
•Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
•Tekkelerin, zâviyelerin ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
•Soyadı Kanunu (21 Haziran 1934)
•Lâkapların ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
•Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerinin kabulü (1925-1931)
Hukuk alanındaki Inkılapları
•Mecellenin kaldırılması (1924-1937)

Eğitim ve Kültür Alanındaki Inkılapları
•Öğretimin Birleştirilmesi Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) (3 Mart 1924)
•Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
•Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
•Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
•Güzel sanatlarda yenilikler

Ekonomi alanındaki Inkilapları
•Aşar vergisinin kaldırılması
•Çiftçinin özendirilmesi
•Örnek çiftliklerin kurulması (Atatürk Orman Çiftliği gibi)
•Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması
•I. ve II. 5 yıllık Kalkınma Planları'nın (1933-1938) uygulamaya konulması •Anadolu'nun yeni yollarla donatılması
Sayfalar: 1 2