:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: öldüm Düşüncelerimde..
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
33333333333333333333ll7.jpg
beklenmedik bir zamanda, beklenmedik bir yerde... Mesela bir bayramda veya mutlu bir sabahta. Bir otobüste, evde yolda sofrada; elime teklifsizce verilen bir davetiye. Adı neden ölüm olmasın? Acımla, hevesimle, hazzımla, kederimle; beklediğim, özlediğim, gizlediğim her şeyimle tükenmek hayattan ve doğmak ölümle. Ya da çekip gitmek kuru bir ot gibi dünyadan. Ve sonra kimlerin, kimlerin kucağında ölüyorum.
Kollarım, ayaklarım, başım o kadar ağır ki... Göz kapaklarımı aralayıp bir nazar atfetmek diyar-ı Çin’den daha uzak. Kollarım ihtiyaçlarıma isyankar. Ayaklarım, mesafeye hayır deyip bir adıma pazarlık ediyorlar. Çekildim; bedenimi uzağından seyrediyorum.
Dünyadan son ışığını toplayan yarı açık kalmış gözler.Yahut beklediğinin yoluna son kez yönelmiş yarım bir nazar. Öldü ve o hâlâ gelmedi. Böyle cansız bedende canlanan yaşlar, bayatlaşan bakışlarda diriliyor. Avuçlar sıkılıyor sıkılıyor sonunda onlar da kaskatı kesilip yana düşüyorlar. Artık o avuçlar gözyaşlarımı silemiyecek kadar naçiz, duaya dönemeyecek kadar da pişman. Oysa ne umutlar avuçlayıp ne hasretler kucaklamıştı. Geleceğe ne dünyalar çizmiş, ne adımlar programlamıştı ileriye çok ileriye doğru. Yarım kaldı tasavvurlar, yarım kaldı onulmaz yalvarışlar... Her güne yarından getireceğini vadettiği eksiksiz mutluluğu da aldı ölüm. Ruhumun derinliklerinde, bekleyişlerimin yeşil diplerinde, dalgınlıklarımın dipsiz gerisinde yaşayan hayallerim uzağa, gölgeye sıfıra karışıp gidiyor. Bütün bütün çekiliyor doğmadan önce olmadığım gibi...
Arkasında kalan sadece bir sürü hatıra. Bir sürü iz, bir sürü ima. En can yakıcı olan, yüreklerde en acı devinen, vakîa eğer hastahane ise; Kefeni kıyafetler içerisinde, hayata bir damla daha akıtabilme çabasında tedirgin doktorlar, tedirgin hemşireler... O kıyafetlerde ölümü zaten yaşamıştı. Bütün gayretler damarların artık kabul etmediği serum damlalarıyla geri teperken yardım dileyen bakışlar düşüyor, ifadeler akıyor. Cehennem yangınında her an biraz daha susuyor, her an biraz daha soğuyor, buz tutuyor ölüm nabızlarını sayan saat ve suküt kusuyor, cansız bedeni gizleyen kıyafetler.
Bir hatıra da yastığın altındadır belki. Hasta elinden başka dokunulmamış bâkir sayfalara, takatsiz parmakların mecalsiz çizgileri bikaç mısrayı çiziktirmiş; bir kaç satır, bir kaç sayfa... Ölüm dokunmuş bütün cümlelere. Sayfalara sinen koku bile o çaresizlik nefes aldıkça ölüm solursun, soludukça ölürsün. En çok ta böyle hastahene köşelerinde gizlenen ölümlerden korkuyorum. Bir köşeden elini uzatıp beni morga taşıyacak mış gibi ürperiyorum.
Ölsem şuracıkta sokaklar bensiz de dolup boşalabilir. Güneş bensiz de doğar, bensiz gün akşam olur. Ailem de bensiz olabilir. Ama uzakta bir çizgi, bir nokta, bir gölge gibi silinip silinip gitmek. Zaman mangalında bana ait bütün izlerin yakılıp külünün göğe savrulması. Bakılan yerlerde beni bulamayacakları kadar atılmak, düşmek hayallerden. Uzak olmak sohbetlerden “bir zamanlar “ diye anlatılarak geri dönmiyecek hatıralara sıkışıp kalmak. Ölmek kısaca...
Alma beni ölüm, daha alma! Yarınlarım doğmadı henüz. Yaşamadım ki ben, yaşayamadım. Çünkü eksik, çünkü yarım, çünkü tamamsız. Benimle her dakikamı paylaşıp, en mahrem anlarıma giren, en mahrem duygularımı keşfeden benden ilerde, benden derinde yaşayan umutlarım var. Bulanık canlılığımda gül renkli şimşeklere daha bağrım acık. Beklediğim yolcu ufuktu görünmedi henüz. Ben daha son duamı yapmadım. Bütün bezginliklerimi silip götürecek gözyaşımı ağlayamadım. GünahkarIm, tövbemi yapamadım henüz. Alma beni ölüm, daha alma!..
Alma beni ölüm, daha alma! Yarınlarım doğmadı henüz. Yaşamadım ki ben, yaşayamadım. Çünkü eksik, çünkü yarım, çünkü tamamsız. Benimle her dakikamı paylaşıp, en mahrem anlarıma giren, en mahrem duygularımı keşfeden benden ilerde, benden derinde yaşayan umutlarım var.

Teşekkürler..