:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Sonsuz Sevdam...
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Gözlerini açtığında yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. “Umarım her günüm böyle neşeli olur Allah’ım” diye duada bulundu. Üç gün sonra düğünü vardı. O gün damatlık alacaktı. Kahvaltı bile yapmadan kendini dışarı attı. Babasının işyerine uğrayarak ondan damatlık parası aldı. Sanki o gün yetiştiremeyecekmiş gibi, panik havasında Kızılay’a doğru adımladı. Daha doğrusu koşar gibi bir hava içerisindeydi. Sabırsızdı, çocukluğundan beri hayalini kurduğu ana çok yaklaşmıştı. Sadece genç kızlar kurmazdı ona göre evliliğin hayalini. Babasından aldığı para nispetinde bir damatlık alacaktı. Girdiği dükkânların hiç birinden beklediğini bulamadı. Beğendikleri pahalı gelmiş, kesesine uygun olanlarını da kendisi beğenmemişti. Girdiği mağazalardan birinde kendisiyle ilgilenen tezgâhtar gence dönerek “Yok ya arkadaş” dedi. “En özel günümüzde bile gönlümüze göre bir şey alamıyoruz. Bu dünya zenginlerin dünyasıymış.”
“Haklısın birader” diye karşılık verdi tezgâhtar ve ekledi: “Yaşam pahalılığından evlenemiyorum bile. Asgari ücretle evlen evlenebiliyorsan. Kusura bakma ama ağabeyciğim hayvan gibi yaşayın diyorlar Türkçesi.”

Tezgâhtara bir dokunmuş, bin ah işitmişti. “Sen de benim kadar haklısın kardeş.” Birkaç saniye duraksadı, ardından devam etti: “Neyse bana müsaade. Burada bana uygun bir şeyler yok hemşerim. Hadi Allahaısmarladık” diyerek hızla geldiği yöne, Ulus’a doğru yürümeye başladı.

Yolda giderken belirsizliği sanki daha da artmıştı. İçinde o koca günde bir damatlık alamayacakmış gibi bir his uyandı. Yol üzerinde bulunan, Sıhhiye’deki otobüs duraklarından birine oturdu. Bir sigara yaktı. Her sigara nefesini Amerikalı film yıldızlarının yaptığı gibi gözlerini kısarak çekiyordu. Sigarayı adeta yercesine hızla bitirdi. Tekrar yoluna devam ederek Ulus’taki Anafartalar Çarşısı’na vardı. Orada hem kesesine hem de beğenisine göre bir damatlık bulmuştu. Tezgâhtar kız pantolonu düzeltmek için terziye götürdüğünde o da bir sandalyede oturmuş çayını içiyordu. Yaklaşık yirmi dakika sonra kız elinde pantolonla geldiğinde hemen atıldı: “Bu pantolon benim değil.”

Kız şaşkın bir vaziyette önce ona, sonra elindeki pantolona baktı. Yanlış pantolonu getirdiğini kendisi de anladı. Mahcup bir edayla özür diledi. “Hemen şimdi gider, sizinkini getiririm” dedi. Delikanlı karşısındaki kaçıyormuş gibi atılırcasına karşılık verdi: “Durun ben de sizinle geleyim, ne olur ne olmaz.”

Tezgâhtar kızla pantolonu almaya giderken telefonu çaldı. Arayan nişanlısıydı. Daha doğrusu nikâhlı karısıydı. Sadece üç gün sonra düğünleri olacaktı. Gelen soruya “Aldım canım” diye yanıt verdi. Bu sefer karşıdan “Dünyanın en yakışıklı damadına çok yakışacaktır” jestine “Kâinatın en güzel gelinine de böyle bir damat yakışırdı” jestiyle karşılık verdi.

Terziye geldikleri zaman telefonu kapattı. Pantolonu alarak tezgâhtar kızla beraber tekrar dükkânın yolunu tutmuşlardı. Giderken evleneceği anı hayale daldı. Oradanbaşka bir hayale, doğacak çocuklarına geçiş yaptı. Kendisinin yapamadığını çocukları yapsın istiyordu. Onların okuyup büyük adam olmasını tahayyül etti. Gerçi okumasalar da canları sağ olsundu. Hayat sadece okumaktan ibaret değildi. Okumadan da okunabilirdi. Memlekete ihanet eden, hayırsız bir evlat olmamaları ona yeterdi. Sevdiklerini ve masum insanları üzmesin kâfiydi. Ardından kendini sevdiğiyle beraber sonsuzluk âleminde düşündü. Birçok insan sevdiğiyle mezara kadar bir olmayı hayal ederken, o mezardan sonra, sonsuzluk âleminde de beraber olmayı arzuluyordu. Bu yüzden ona kendince “sonsuz sevdam” diyordu. Olağanüstülüklerin olduğu bir dünyada onunla gökyüzüne bir melek misali uçtuklarını tasvir ediyordu dükkâna yaklaştıklarında. Semanın sonsuzlukları uçsuz bucaksızlıklarıyla gözünde canlanmıştı. Bu sonu bilinmeyen semada sevdiğiyle el ele, gönül gönüle idi. Ellerine “beni bırakma” dercesine sımsıkı sarılmıştı.

Sevdiğiyle gökyüzünde yükselirken bedeninde bir acı hissetti. Ne olduğunu kendisi bile fark etmemişti. Tüm hayatı bir film şeridi gibi gözlerinde canlanıyordu. İlk çocukluk yılları, okuluna başlayışı, ilk âşık oluşu, ilk sevdası ve sonsuz sevdasıyla karşılaştığı an… Yüzünde sabah uyandığı anda ki tebessümün aynısı belirdi. Kime seslendiğini dahi bilmeden “Ben neredeyim?” diye sordu.
Gelen cevap “Cennettesin” oldu ve ekledi. “Biraz daha sabret. Çok kısa bir süre sonra, göz açıp kapatıncaya kadar sonsuz sevdanda burada olacak. İkiniz beraber cennetteki ağaçların altında oturacaksınız. Uçsuz, bucaksız semada neşe içerisinde yükseleceksiniz.”
“Sen kimsin?” dedi ikinci bir soruyla.
“Ben kim miyim? Ben senin aşk meleğinim.”
“Peki, bana ne oldu?”

Aynı gün bütün televizyon kanallarına son dakika şeklinde şöyle haberler düştü: -ULUS’A SALDIRI- “Ankara'nın en kalabalık merkezlerinden birisi olan Ulus'taki bombalı saldırıda hayatını kaybedenlerden Muzaffer Savaş'ın olay yerine Cuma günü yapılacak düğününde giymek üzere damatlık almaya gittiği ortaya çıktı. -ULUS’A BOMBA- “22 yaşındaki Tuba Yomi'nin Anafartalar Çarşısı'nda Giyim Fuarı'nda tezgahtar olarak çalıştığı belirtildi. Yomi, ailesinin tek çalışan çocuğu olarak, ev geçindirmekle sorumluydu.
emeğine ve yüreğine sağlık sevda yürekli...Smile
TesekkürLer...