:: Duygusuz.com - Dostluk ve Arkadaşlık Sitesi

Orjinalini görmek için tıklayınız: Dünyanın üç yüzü...
Şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orjinal Sürümü Görüntüle internal link
Hakikat âşığı gözler için dünyanın mahiyeti itibarıyla üç yüzü vardır. Âlemde meydana gelen hadiselere, her ân yaşanan var oluş ve yok oluşlara bakan insan, dünyanın bu üç yüzünü biliyorsa gam-kasavet yaşamaz. Yolunu şaşırmaz, şaşkınlardan olmaz.
İnsanız, hayattayız, dünyadayız ve yaşayabileceğimiz bir ömrümüz var. Heveslerimiz, emellerimiz, bitmek bilmeyen taleplerimiz var. Peki hayatımızın ne kadarını “dünya” için, ne kadarını “ahiret” için, ne kadarını da “kendimiz” için harcamalıyız. Rabbimizin payı bu bölüşümde en önemli bölümü oluşturması gerektiğine göre bu dengeyi nasıl sağlayabiliriz? Hayata ve dünyaya nasıl bakmalıyız? Her olaydan ve her nesneden ibret noktaları çıkarabilmesi gereken mü’min için başlı başına “dünya” nasıl bir ibret kaynağıdır. Onu nasıl okuyup, nasıl anlamamız gerekiyor? Âlimlerimiz bize dünyanın üç yüzünün olduğunu belirtiyor:


dunyayuzvk3.jpg


Mesela, gençliğime bağlıyım; ancak o, bir gün beni terk edip gidecek. Ben ona veya o bana hakim olduğu devirde ara sıra zevk u sefasını sürsem bile kaybettiğim her anı hatırladıkça damla damla içime elem damlayacak. Yine mesela âşıkâne idrak ettiğim bir baharda, ortalık yemyeşil, hayvanat koşuyor, koyun ve kuzular meliyor, şakır şakır sular akıyor; bu atmosfer, şairleri dile getiriyor ve onlara destanlar yazdırıyor. İliklerime kadar zevkle dolu bunu yaşıyorum. Birden gözlerimin önünde üfül üfül hazan mevsimi esiyor. Bütün zevkler, elemlere dönüyor ve ben, “Şu hazan mevsimi de nereden çıktı? Benim şu lezzetlerimin içine acı ve elem damlatmaya başladı.” diyorum. Yok olup giden zâil şeyler sevilmez. Hz. İbrahim, “Batıp gidenleri sevmem” (En’am, 6/76) sözüyle bu hakikati ifade etmiştir. Batıp gidenler derdime derman olamaz. Onlara gönül verilemez ve onlar âşık olmaya değmez.
DÜNYAYI DÜNYA YAPAN AHİRETTİR

Öyleyse zâtından dolayı gönül verdiğimiz her şey, bizim için, acı, ızdırap ve elem unsurudur. Halbuki, dünyanın mukabili ahiret olsa, burada bulunanlar bitip tükenecek; ama yeni bir ahiret sabahı doğacak, yeni bir bahar geleceği gibi ahiret baharı gelecek ve orada solma olmayacaktır. Binaenaleyh bu inanç ışığından bakınca, dünya kıymet kazanır. İnsan, “Dünya, sen ne güzelsin ki burada solup batmanla içimde solup batmayana aşk ve iştiyak hâsıl ediyorsun. Fâni ve zâil sevgililerin beni terk etmesine karşılık içim tam kan ağlayacağı zaman, “Ey Ezeli ve Ebedi Sevgili! Herkes beni terk etti. Ben kapına geldim. Anladım ki Sen’den başka vefalı ve hakiki dost yok. İçimi sana dökmek, dertlerimi Sana açmak istiyorum. Ağaran saçlarıma, bükülen belime, sağa-sola inhiraf etmeden içine girmeye doğru koştuğum kabrin elemlerini, bitip tükenmeme, kabrin karanlığına derman, derman sahibi dermanın yanında ey Rahman Sana geldim” der, içi birden bire sevinçle dolar ve bütün hüzünler gider. Öyleyse dünyayı dünya yapan ahirettir.

Meselenin diğer yönüne gelince, eğer ahirete iman olmazsa, öbür alemde Mevlâ’nın huzurunda hesaplaşma ve muhasebe duygusu olmazsa, bu dünyada çocuklar ızdırap çekecek, mallar gidecek, servetler târumâr olacak, kimse malından ve canından emin olamayacak ve böylece dünyanın tadı tuzu kalmayacaktır. Ancak ahirete iman duygusu, bir kalpte zuhur ettiği zaman çocuklar bile sevince boğulur ve “öldü ama cennete gitti” diyerek içleri huzur dolar. Bir genç ise nefsinin galeyanını ancak haşre iman ve Cenab-ı Hakk’a hesap verme sayesinde frenleme imkanı bulur.

Son söz, dünyayı dünya yapan ahiret inancıdır. Ahireti kazanmak ise burada Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmaya yönelik ameller yapmaya bağlıdır.
Birinci yüz

Cenab-ı Hakk’ın isimlerine bakar ve onların aynasıdır. Allah’ın sonsuz cemal tecellilerine sahne olarak O’nun muhabbetine vesile olduğu için dünyanın bu yüzü sevgiye layıktır. Rabbimizi tanıma, O’nun kapısının önünde bulunduğunu düşünme ve sonra O’nu kâinattaki muhteşem eserleriyle tanıma lütfuna erme öyle zevkli bir şeydir ki insana, “Ne güzelsin ki Rabbimi bana tanıtıyorsun.” dedirtir. Kâinat bu yönüyle sevilir.


***


İkinci yüz

Ahirete bakar ve dünya, hadisin ifadesiyle ahiretin tarlasıdır. Burada ektiğimiz şeyleri orada biçeceğiz. Ahiret hayatının saadeti bu dünyada kazanılır. Şayet ahiret olmasaydı dünyanın hiçbir kıymeti olmayacaktı. Dünyanın bu yüzü de sevilmeye layıktır.


***


Üçüncü yüz

İnsanın fani heveslerine bakar. Geçicidir ve aldatıcıdır. Bu yönüyle dünyayı sevmek, insanı Allah’tan ve yaratılış maksadından uzaklaştırır, felâkete sürükler. Fani dünya da elimizde durmaz, çabuk kaçar gider. Dünyadaki bütün güzellikler, nefislerinden ötürü seviliyorsa hepsi geçicidir.